9 Eylül 2011 Cuma

Gözbağlayıcılar ya da Taraf, Cemaat ve AKP

Göz bağlayıcılar işbaşında. Yaşanan çatışma ortamının vebalini Kürtlerin üzerine yıkma telaşındalar. Bunu da bilinçli yapıyor bu gözbağlayıcılar.

Ölülerin ardından “aşk ve acındırma” hikayeleri yazan polislikten devşirme yazarlar/akademisyenler, Fethullah Gülen ulakları, romancı yayın yönetmenleri, Tayyip Erdoğan’ın danışmanları bu sürecin gerçek sorumlusudurlar. Sivil insanların ölümlerini gizleyerek savaşın gerçeğini gizlediklerini çok iyi biliyorlardı. Bir gelişme yaşandığında İmralı’ya kulak kesen bu gazeteci/romancı yazarlar 40 günü aşkındır Öcalan’dan bir haber alınmamasını neden görmezden geliyor?


İşte sivil katliamları gizleyenler, İmralı’daki tecride ses çıkarmayanlar bu çatışmaların olacağını önceden biliyordu. .AKP’nin yeni savaş konseptine entegre edildikleri için şimdi Kürtlere saldırmaktadırlar. Yalan yanlış bilgi ve yorumlarla kendilerini AKP’nin politikalarına yatıran bazı köşe yazarı ve yorumcular bu sürecin tıkanmasında pay sahibidirler. Dersim’de çatışmalarda yaşamını yitiren polis ve askerlerden de Kandil’de katledilen siviller için de, gerilla ölümlerinden de AKP yandaşlığı yapan Fethullah Gülen gazeteleri/TV’leri, gözbağlayıcı romancı yayın yönetmeni vb. sorumludur. Çünkü AKP’nin ve Fethullah Gülen’in medyadaki bu savaş mangası süreci bu hale getirmek için özel çaba harcadı. Seçim süreci ve sonrasında  Taraf, Zaman, Star, Yeni şafak ve Akit gibi gazeteleri ve bunların paralelindeki TV’lerin arşivlerini açın bakın, Kürt siyaset yapılarını ve kurumlarını itibarsızlaştırmayı, Kürtler arasında farklılık ve çelişki yaratmayı esas alan haber ve yorumları fazlasıyla göreceksiniz.


Kürt siyasal yapıları ve medyası izlenen bu politikaların çatışmaları körüklediği yönündeki uyarıları ve barış çabalarını sürekli gündemde tuttu. Hatta iktidar yalakası bu tipler, bu çağrıları da güçsüzlük ve çözülme belirtisi olarak görüp yorumladılar.


AKP ve kurmayları tarafından önceden hazırlanmış savaş senaryosunu; 14 Temmuz Silvan’daki çatışmayla başlatanlar, Demokratik Özerkliğin ilanını savaş gerekçesi sayanlar da bunlardı. Oysa bu süreç öncesinden bizzat AKP tarafından başlatıldı. Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesinde “biz olduğumuz müddetçe İmralı’daki hiç rahat etmeyecek, açılım güvenlikle sürecek” sözleri, Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi, hile ve oyunlarla BDP’yi seçim ve Meclis dışı bırakma çabasının altında hep bu iktidar vardı.


Kürtler İmralı’da yapılan görüşmeleri çözüm için yorumlarken AKP ve yandaşları -Önder Aytaç ve Yalçın Akdoğan bunu direkt yazıp ve söyledi- bu görüşmeleri Öcalan’ın gazını almak ve  PKK’yi tasfiye etmek için kullanacaklarını yazıp çizdiler. Bunların kafasına göre seçimden sonra PKK’ye ve Kürtlere askeri olarak yönelinecek, aralarında farklılık çıkacak ve son vuruş yapılacak.


Ama öyle olmadı. Öyley olayınca da PKK’yi, Kürtleri, Kürtlerin siyasetini ve medyasını bu süreçten sorumlu tutma çabasına giriyorlar.


Şimdi gelelim yaşanan süreçte gözbağlayıcıların gizlediği diğer konulara; Ahmet Altan ve tayfası; İmralı’daki tecride ilişkin yapılan açıklama, uyarı ve eylemlerin hangilerini haber değerinde gördü ve bunu kamuoyu ile paylaştı? Başı sıkıştığında İmralı’dan gelen mesajları kullanan bu beyefendi oradaki tecridin nedenlerini neden sorgulamaz? Yine Fethullah Gülen’in polislikten devşirilen 3. sınıf akademisyen yorumcuları, ulak oğlanları, yazarları; Tayyip Erdoğan’ın Yüksek Askeri Şura’ya komutanlık yapmasından sonra Kürdistan’da yaşanan çatışmaların gerçeklerini Türkiye kamuoyu ile neden paylaşmıyorlar?  Örneğin 17 Ağustos günü Hakkari’nin Çukurca ilçesinde operasyona çıkan bir askeri konvoyun geçişi sırasında gerillaların yaptığı eylemde kaç asker öldü? ASELSAN tarafından üretilen “Kirpi” marka zırhlı araçların dayanıklılığı ne kadar?


Bu eylemde kaç askeri araç tahrip oldu? O araçların içinde kaç asker vardı? O eylemin ve diğerlerinin detaylarında neler oldu? Soruları çoğaltabiliriz. İran ordusu içinde PJAK ve HPG’lilere karşı savaşan Türk subayları var mı? İran ordusuna ait askerler üzerinden gerillalar tarafından alınan 4 NATO tipi el bombası ve çok sayıda ABD menşeli M16 silahları Türk ordusuna mı ait? Ki bu silah ve bombalar kamera kayıtlarına geçmiş durumdadır. Dolayısıyla katliamları gizleyen, ölümler hakkında etnik ayırımcılık yapan, birilerine alçak hikayesi uyarlayan, diğerlerine aşk ve mazlumluk cümleleri dizen gözbağlayıcıların aydın olmakla, gazeteci olmakla ilgileri çok tartışılır...

Baki GÜL

Hiç yorum yok: