Faili meçhul cinayetlerle ilgili savcılığa verdiği ifadeler ve yaptığı itiraflarla Türkiye’nin gündemine oturan eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın, ilk kez bizzat kendisinin de katıldığı infazları anlattı. Halen tutuklu bulunduğu Sincan F Tipi Cezaevi’nde CHP Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün ile görüşen Çarkın’ın özellikle 1992’den beri kayıp olan
Soner Gül ve Hüsamettin Yaman ile ilgili kan donduran detaylar aktardı:
“Yaman ve Gül yere çömeldiler. Tam tetiği düşüreceğimizde ‘İnsanlık
onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attılar. Polis otobüsüne bomba
atmış diye bir yalanla bizi yönlendirdiler. 20 yaşında bir çocuğu nasıl
öldürdük inanamıyorum.”
Çarkın ile 4 saat görüşen Hüseyin Aygün dün bir basın açıklaması yaparak neler konuştuklarına dair basına bilgi verdi. CHP’li
Aygün, “Cinayetler hakkında öyle detaylar anlattı ki, 4 saat sonra
dayanamadım ve görüşmeyi ben bitirdim. Zaman zaman ağlıyordu” dedi.
Çarkın’ın ‘samimi konuştuğu’nu, 1990’lı yılların aydınlanması için çaba
harcayan biri izlemini uyandırdığını ifade eden Aygün, işlediği
suçlardan dolayı vicdanını temizlemeye çalışan biri gibi göründüğünü
söyledi.
Anneler rüyama giriyor
Çarkın’ın,
faili meçhul cinayetlerin ‘90’lı yıllarda alınmış bir MGK kararı’
sonrası başladığını söylediğini aktaran Aygün, Çarkın’ın, Mehmet Ağar
hakkında ‘korkunç şeyler’ anlattığını da sözlerine ekledi. “Ağar ile
ilişkilerinde tuhaf şeyler var. Zaman zaman çatışıyormuş Ağar’la. Belki o
nedenle konuşuyor” diyen Aygün, Çarkın’ın Siirtliler Grubu, Gayrettepe
ve Ankara Özel Harekât Şubesi’nde 1986-1996 yıllarını
kapsayan 10 yıllık süre boyunca yaşadıklarını anlattığı belirterek,
“Anlattıklarının önemli bir kısmını savcılara da anlatmış. Başıboş
cinayetler olduğunu, bazı Özel Harekâtçıların canavarlaştığını, hatta
bir tanesinin sevgilisini öldürdüğünü söylüyor” diye konuştu. Aygün,
Çarkın’ın faili meçhul cinayetlerle ilgili Emniyet Özel Harekât Şube
Müdürlüğü’nü işaret ettiğini, halen bu insanların bir kısmının görevde
olduğunu söylediğini aktardı.
Slogan atıyorlardı
Çarkın’ın,
öldürdüğü ve gözaltında kaybettikleri ile yakınlarının 19 yıldır
rüyalarına girdiğini en çok da Cumartesi Anneleri’ni rüyasında gördüğünü
anlattığını söyleyen Aygün, gözaltında kaybedilen Hüsamettin Yaman ve
Soner Gül’ün öldürülmesiyle ilgili Çarkın’ın anlattıklarını şöyle
aktardı: “Çarkın, ‘Yaman ve Gül yere çömeldiler. Tam tetiği
düşüreceğimizde ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attılar.
Polis otobüsüne bomba atmış diye bir yalanla bizi yönlenlendirdiler. 20
yaşında bir çocuğu nasıl ödürdük inanamıyorum. Sonradan öğrendim hiçbir
suçları da yoktu’ diyor.” Aygün gözaltındayken öldürülen Ayhan
Efeoğlu’nun işkencede öldürüldüğünü belirterek şöyle konuştu:
“Çarkın,
‘Ayhan Efeoğlu sorguda öldürüldü ve bize teslim edildi. O dönem çok
patlayıcı imha ederdik. Öyle bir paket sandım. Açtık içinden insan
çıktı. Sonra Cumartesi Anneleri’nin elinde fotoğrafı görünce gömdüğümüz
kişinin o olduğunu anladım, mahvoldum. Cumartesi Anneleri’nin
eylemlerini izledim uzaktan, öldürdüğümüz insanların fotoları
taşınıyordu, bu beni mahvetti’ diyor. En çok Cumartesi Anneleri’ni
görüyormuş rüyasında . 20 yıldır evlatlarını aramaları çok etkilemiş.
Hâlâ İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde müdür olarak çalışan
birinin ismini verdi. Onun sorguda öldürüldüğünü bildiğini söyledi.
Dürüst bir müdür diyor.”
Muş’taki toplu mezar
Bu
güne kadar bilinmeyen iki olaydan da sözettiğini söyleyen Aygün,
“Muş’ta bir eylemden sözetti. İlk defa bunu açıkladı. 94 kışında Muş’a
giderek bu operasyonun yapıldığını söylüyor. Bu 8 kişi Muş merkez
mezarlığıda mevcut mezarlar açılmak suretriyle gömülmüş, bu da ilginç
bir itham. Antep’te 2 araçla 20 kişi gittiklerini, 60 yaşındaki birini
alıp Maraş yolunda bir inşaatta infaz ettiklerini söyledi. Bazı
operasyonlarda PKK ile işbirliği yapılıyormuş. Çarkın’ın söylediğine göre, bu 8 kişi de barış isteyen grupmuş” dedi. Aygün, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Çarkın ile görüşmesi ve söylediklerini kayda alması gerektiğini de vurguladı.
‘Kardeşimin hiç değilse kemiklerini istiyorum’
İstanbul Üniversitesi Teknik
Bilimler Meslek Yüksekokulu öğrencisi Hüsamettin Yaman, 4 Mayıs 1992’de
bir cumartesi akşamı evden ayrıldı. Kendisinden bir daha haber
alınmadı. Hüsamettin’in ağabeyi Feyyaz Yaman, geçen hafta Bianet’e
yaptığı açıklamada Çarkın’ın ilk itiraflarının ardından, savcılığa bir
buçuk ay önce suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. “Kardeşimin hiç
değilse kemiklerini istiyorum” diyen Yaman şu açıklamalarda bulundu:
Hüsamettin
o yıl Paşabahçe’de stajını tamamlamıştı. Daha önce üzerinde pankart
bulunduğu için Bayrampaşa Cezaevi’nde bir hafta tutuklu kaldı. Devrimci
Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi’ndendi (DHKP-C) ama radikal bir kimliği yoktu.
Mayıs
1992’de bir Cumartesi akşamı ayrıldı evden, okula yakın bir ev
bakacağını söyledi. Ev eşyasına da ihtiyacı olduğunu söylemişti. Son
görüşmemiz oldu. Pazartesi hâlâ dönmeyince araştırmaya başladık. O akşam
bir arkadaşı aradı ve Fındıklı’da otobüs durağında Soner Gül’le
birlikte gözaltına alınıp polis aracına bindirildiklerini söyledi.
Halkın Hukuk Bürosu’na başvurdum, Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM),
Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’ne gittim. Bizi dışarı attılar,
ertesi gün tekrar gittim. Kabul etmediler, “Burada yok” dediler.
Eski
Emniyet Amiri Reşat Altay’la görüştüm. Kendisinin bu konuda saklayacağı
bir şey olmadığını, “Biz yapsak, köprünün altına bırakırız, haber de
veririz, ama bizimle ilgisi yok” dedi.
Avukat Ergin
Cinmen, Temmuz 1992’de bizim adımıza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
(AİHM) başvuruda bulundu. Davanın açılmasından bir yıl sonra Terörle
Mücadele Şubesi, “Örgüt evinde izini bulduk. Ev sahibinin ifadesine
göre, evi boşaltıp Doğu illerinden birine gitmişler” şeklinde bir
açıklama yolladı. Mahkeme takipsizlik kararı aldı.
Şüpheleri arttıran ses kaydı
Eski
Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay’ın ölümüyle ilgili şüpheleri
arttıran yeni bir kanıt daha ortaya çıktı. Milliyet’te dün yer alan
habere göre, olay yeri inceleme kasedinin, 3.16.46 saniyesinde başlayan
bir konuşmada, “Silah sesi duydun tamam mı?” denilerek, nasıl ifade
verileceğinin tembih edildiği iddia edildi.
Oktay
ailesinin avukatı Şenol Özel,tembihleyen kişinin kim olduğunun, olay
yerinde bulunan Neriman Fıçıcı ve Ali Rıza Özçelik’ten sorulması
gerektiğini kaydetti. Özel, kasetin 4.11.33 ve 4.11.43 saniyelerinde
araç üstündeki doku parçalarının görüldüğünü, ancak daha önceki açı
görüntülerinde ve daha önceki görüntülerde doku parçalarının
görülmediğini söyledi.
Avukat Özel şöyle devam
etti: “Yine aynı kasedin 4.30.27 saniyesinde duyulan bir ses de, ‘Doku
parçasını sol tarafa mı koydunuz?’ demektedir ki, bu durum çok
önemlidir. Şüpheli bir durum arz eden bu görüntüler delil karartması
olarak görülmelidir. Çünkü o dokunun oraya polis tarafından konulduğu
intibaını vermektedir.” Özel, Oktay’a ait cep telefonu dökümlerini
inceledikten sonra 5 Eylül 2011’de savcılığa dilekçe vermişti.
Kayıtlardan, Oktay’ın ölmeden önce son kez görüştüğü numara ile
ölümünden 8 saat sonra 11 saniyelik bir görüşme yapıldığı tespit
edilmiş, ayrıca AnkaraEmniyeti’nde olması gereken telefonun, emniyet dışında yaklaşık 10 saat kaldığı belirlenmişti.
Telefondaki şüphe
Oktay’ın
telefonlarına ait şüpheler giderilemezken, görgü tanığı Halil
Kesici’nin Oktay’ın ölümünden sonra yaptığı görüşmelere ilişkin yeni
çelişkiler de ortaya çıktı. Alınan bilgiye göre Kesici, 25 Şubat 2009’da
Oktay’ın ölümünden sonra üç kere, saat 02.00.46’da 47 saniye,
02.03.14’te 22 saniye, 02.14.17’de de 33 saniye olmak üzere 155 Polis
İmdat’ı aradı. Ancak Kesici’ye ait telefon dökümlerindeki 155 süreleri
ile dosyadaki 155 ses kayıtları CD’sindeki süreler örtüşmedi. Öte yandan
Behçet Oktay’ın ablası, soruşturmanın, faili meçhul cinayetlere ilişkin
soruşturmayla birleştirilmesini talep etti.