**Önce bir hatırlatma.
20 Mayıs 1996′da, Devlet bir madalya verir. Söz konusu madalya Reşo adlı bir At’adır. Reşo dağdan kaçmış ve devlete sığınmıştır. Haliyle PKK ile savaşta gösterdiği takdire şayan davranışlardan ötürü madalya ile onurlandırılır.
Bu duruma sinirlenen Av. Medeni Ayhan bir davasında Reşo’ya atfen “Kapitalist düzen, ideolojisiyle katırlaşmıştır. PKK’den kaçtığı ileri sürülen bir ata madalya takıp büstünü yaptılar. Bu anlayışa sahip düzen, anlayışı ile beraber katırlaşmıştır” der.
Kendisine Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesi dava açar ve yargılanır. Suçun işlendiğine dair yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle beraat edilir.
96’da “atlaşmış” denen o sistem ne kaybetti kendinden?
Bugün baktığımızda hayvanlaşmada level atlamaktan başka ne yaptı bu devlet?
**Kürtlere saldırı-gözaltı-tutuklama furyası dinmek bilmiyor. AKP bizlere karşı resmen “Saplantılı Takibi” içinde. Lamber Royakkers, bu tabiri şöyle tanımlar: “Saplantılı takip, bunu yapanın, duygusal boyutla dolaysız veya dolaylı olarak ilintili olduğu anlaşılabilecek amaçlarla, sürekli olarak, istenmedik bir şekilde ve zorla, kendisiyle hiç bir ilişkisi bulunmayan kurbanın yaşam alanına yönelttiği bir zihinsel saldırıdır.”
Her ne kadar ağ dünyası için kullanımı yoğunlukta olsa da, sosyal-politik yaşam içinde kullanmak beis görmüyorum. Çünkü zorla, yanlış ve yalan bir jargon ile eylemsel ve teoriksel anlamdan bir saldırı altındayız. Hapislerin dolup taşmasını başka nasıl açıklarız?
** Sartre’den gelsin. “Oy verdiğiniz hükümet ve kardeşlerinizin hizmet ettiği ordu hiç duraksamadan ve vicdan azabı duymadan ‘soykırım’ işlerken siz kurban değilseniz o zaman kesinlikle işkencecisiniz.”
Şimdi de Osman Baydemir’den gelsin: “Ey AKPli Kürt kökenli vekiller. Ya halkınızın arasına dönerseniz, yada bu halk sizin yüzünüze tükürme hakkına sahiptir”
Te got erê?
**AKP’nin Orta Çağdan kalma ve bir koltuk dibinde unutulmuş olarak bulunan vekili Oya xanım, geçen hafta ortaya yine kusmuştu: “Kürt halkının temsilcisi olduğumuz tescillendi” diye… Hayattaki en rezil diyalektiğe sahip bu arkadaşın, kendince attığı zitikler kim için ne anlam ifade ediyor anlamak mümkün değil. Aylık AKP vekil saçmalama sırası kendisine geldiğinde sadece çıkıp ütüyor. Hatırlarsanız “AKP Diyarbakır’da destan yazdı” da dedi.
Dede Korkut’tan sonra yazılmış, fosil tabletlerde yer edinmiş bu destanın adı ve içeriği nedir bilinmiyor hala. Şiddet, vahşet, gözaltı destanlarından başka ne var bilmiyoruz…
Kişisel kanaatım, bu kadın sabahları tuz ruhu içerek güne merhaba diyor.
Bir insanın beyin nöronları bu kadar sarhoş olamaz diyecem ama ne mümkün! Ona takla attıran akp bakanları diz boyu…
Bir örnek vereyim:
Milliyetçiliği hep acımsı bir soytarımsı-kewaşetik hava ile karıştıran Göktürk’un adidaslı torunu ve onların beautiful mind bıyıklısı, Gurê Manco’nun yeğeni tipologlu Kürşat Tüzmen geçtiğimiz gün Antalya’da sokak ortasında güpe gündüz mayosunu değiştirdi ve halka “Arkanızı dönün” dedi. Oya’da sanıyor ki Kürtler arkasını dönmüş. Öyle sallıyor işte.
20 Mayıs 1996′da, Devlet bir madalya verir. Söz konusu madalya Reşo adlı bir At’adır. Reşo dağdan kaçmış ve devlete sığınmıştır. Haliyle PKK ile savaşta gösterdiği takdire şayan davranışlardan ötürü madalya ile onurlandırılır.
Bu duruma sinirlenen Av. Medeni Ayhan bir davasında Reşo’ya atfen “Kapitalist düzen, ideolojisiyle katırlaşmıştır. PKK’den kaçtığı ileri sürülen bir ata madalya takıp büstünü yaptılar. Bu anlayışa sahip düzen, anlayışı ile beraber katırlaşmıştır” der.
Kendisine Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesi dava açar ve yargılanır. Suçun işlendiğine dair yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle beraat edilir.
96’da “atlaşmış” denen o sistem ne kaybetti kendinden?
Bugün baktığımızda hayvanlaşmada level atlamaktan başka ne yaptı bu devlet?
**Kürtlere saldırı-gözaltı-tutuklama furyası dinmek bilmiyor. AKP bizlere karşı resmen “Saplantılı Takibi” içinde. Lamber Royakkers, bu tabiri şöyle tanımlar: “Saplantılı takip, bunu yapanın, duygusal boyutla dolaysız veya dolaylı olarak ilintili olduğu anlaşılabilecek amaçlarla, sürekli olarak, istenmedik bir şekilde ve zorla, kendisiyle hiç bir ilişkisi bulunmayan kurbanın yaşam alanına yönelttiği bir zihinsel saldırıdır.”
Her ne kadar ağ dünyası için kullanımı yoğunlukta olsa da, sosyal-politik yaşam içinde kullanmak beis görmüyorum. Çünkü zorla, yanlış ve yalan bir jargon ile eylemsel ve teoriksel anlamdan bir saldırı altındayız. Hapislerin dolup taşmasını başka nasıl açıklarız?
** Sartre’den gelsin. “Oy verdiğiniz hükümet ve kardeşlerinizin hizmet ettiği ordu hiç duraksamadan ve vicdan azabı duymadan ‘soykırım’ işlerken siz kurban değilseniz o zaman kesinlikle işkencecisiniz.”
Şimdi de Osman Baydemir’den gelsin: “Ey AKPli Kürt kökenli vekiller. Ya halkınızın arasına dönerseniz, yada bu halk sizin yüzünüze tükürme hakkına sahiptir”
Te got erê?
**AKP’nin Orta Çağdan kalma ve bir koltuk dibinde unutulmuş olarak bulunan vekili Oya xanım, geçen hafta ortaya yine kusmuştu: “Kürt halkının temsilcisi olduğumuz tescillendi” diye… Hayattaki en rezil diyalektiğe sahip bu arkadaşın, kendince attığı zitikler kim için ne anlam ifade ediyor anlamak mümkün değil. Aylık AKP vekil saçmalama sırası kendisine geldiğinde sadece çıkıp ütüyor. Hatırlarsanız “AKP Diyarbakır’da destan yazdı” da dedi.
Dede Korkut’tan sonra yazılmış, fosil tabletlerde yer edinmiş bu destanın adı ve içeriği nedir bilinmiyor hala. Şiddet, vahşet, gözaltı destanlarından başka ne var bilmiyoruz…
Kişisel kanaatım, bu kadın sabahları tuz ruhu içerek güne merhaba diyor.
Bir insanın beyin nöronları bu kadar sarhoş olamaz diyecem ama ne mümkün! Ona takla attıran akp bakanları diz boyu…
Bir örnek vereyim:
Milliyetçiliği hep acımsı bir soytarımsı-kewaşetik hava ile karıştıran Göktürk’un adidaslı torunu ve onların beautiful mind bıyıklısı, Gurê Manco’nun yeğeni tipologlu Kürşat Tüzmen geçtiğimiz gün Antalya’da sokak ortasında güpe gündüz mayosunu değiştirdi ve halka “Arkanızı dönün” dedi. Oya’da sanıyor ki Kürtler arkasını dönmüş. Öyle sallıyor işte.
Özgür Amed
Amed News Agency