Hepsi Adalet Sarayı’nın 31 nolu odasında acılarını, öfkelerini, bir halkın on yıllardır verdiği mücadelenin bedeliyle üç hafta boyunca tarihini anlattı. Diz çökmeyen, iradesini, özgürlük talebini dillendiren bu ortak sese yanıt 2 Kasım tarihinde verilecek. Yargılanan cephenin sesi net, iradesi ortaktı. Yargılayan cephe ise ülkelerinin siyasal çıkarları, ekonomik anlaşmaları, işbirliği kriterleri arasına sıkışmış adaletlerini icraa ettiler. Ve o hileli adalet terazisinin küfelerinin ne yönde ağırlık oluşturacağını üç aşağı beş yukarı tahmin etmek mümkün. Üç haftalık süren dava boyunca ortaya çıkan tabloda Kürdistanlılara belli cezalar çıkacağı şimdiden söylenebilir. Burada sonuçtan öte; yaşanan operasyonlar, tutuklamalar, yapılan mahkemenin gerisinde duran niyet, siyasal anlayışın Kürtlerle hesabının ne olduğu sorusu! Bu sorunun yanıtı için hem Fransa’nın tarihine hem de Fransa’nın Türkiye ilişkilerine bakmakta fayda var.
AB çizgisinden ABD çizgisine!
Fransa, geçmişinde işgalci, emperyalist politikalar yürüterek Kuzey Afrika’yı ablukasına almıştı. Cezayir bunun başında geliyordu. O dönem dünya çapında bir güç olma amacıyla hareket eden, Fransa uluslararası arenada İngiltere ve ABD ile güç yarıştırıyordu. Daha sonra ABD emperyalizmi karşısında kendini güç olarak yeniden var etmek için Avrupa’nın diğer ülkelerini kullanmak isteyen bir role büründü. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında Fransa, nükleer kapasitesine, AB bünyesindeki rolüne, BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üyeliğinden kaynaklanan veto gücüne dayanarak Avrupa’daki müttefiklerinden bağımsız bir dış politika belirlemeyi arzuladı. AB’yi arkasına alarak ABD’ye karşı denge kurmak isterken Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da etkin olduğu bölgelerde etkin gücünü diğer emperyalistlere kaptırdı. Bu nedenle Fransa’nın Irak müdahalesi sırasında edindiği tavır aslında savaşa karşıt olmanın ötesinde ABD dışında Ortadoğu’da farklı bir rol oynama isteğinden başka bir şey değildi. AB’nin Fransa’nın içinde bulunduğu ekonomik-siyasi krizi, asıl olarak sermaye dolaşım hızının önündeki engelleri kaldırmada yetersizliği sonucu özellikle Sarkozy dönemiyle Fransa yeni bir sayfa açtı. Burada netleşen ABD’ye yakın, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’de aktif rol, Kuzey Afrika üzerinde kaybedilen ekonomik-siyasi hegemonyanın yeniden inşaa süreci olarak niteleyebileceğimiz bir süreç.
Türkiye ile sıkı ilişkiler!
Bu değişen vizyonun ilk adımı NATO’nun askeri kanadına yeniden dahil olmak oldu. Bunun bir diğer ayağı ise Türkiye ile ilişkiler oldu. Dünya kamuoyuna yansıyan sürekli Fransa’nın Türkiye’nin AB’ye girişine karşı çıkışı olsa da geride dönen siyaset bambaşka bir atmosferdeydi. Özellikle 1995’te Jacques Chirac’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin yanı sıra Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalanmasıyla ivme kazanan ticari ilişkiler, Türkiye’yi Fransa’nın AB dışında ticaret yaptığı dördüncü ülke konumuna getirdi. Türkiye’de pek çok alanda 724 Fransız sermayeli şirket faaliyette bulunuyor. Türkiye’nin ithalat ve ihracatında ise Fransa’nın payı, ortalama yüzde 5-6 düzeyinde değişiyor. Türkiye’nin doğrudan ithal ettiği Fransız ürünlerinin toplam değeri ise geçen yıl sonu itibariyle 7,8 milyar dolar. Kurulan ekonomik ilişkileri özetlemek anlamında sadece birkaç başlığa bakmak bile yeterli. Örneğin özelleştirme kapsamında Ziraat Bankası’nın Başak Emeklilik’teki yüzde 41’lik hissesi, Fransa’nın en büyük ikinci sigorta şirketi olan Groupama tarafından Mayıs 2009 satın alındı.
Otomotiv sektöründe, 1969’dan beri OYAK ile ortak faaliyette bulunan Renault’un Batı Avrupa dışında en yüksek otomobil kapasitesine sahip fabrikası Türkiye’de bulunuyor.
Türkiye Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde 84,25 oranındaki hissedarı TEB Mali Yatırımlar A.Ş, 10 Şubat 2005’te, dünyanın 7’nci, Euro Bölgesi’nin kar ve toplam piyasa değeri açısından en büyük bankası olan ve 87 ülkede faaliyet gösteren BNP Paribas ile ortaklık anlaşması imzalamıştı.
Dünyada modern perakendeciliğin temelini oluşturan Carrefour, Türkiye’de Sabancı Grubu ile işbirliği yaparak CarrefourSA ismini alıyor. Türkiye genelinde 670 mağazası bulunan CarrefourSA’da halen 12 bin 500 kişi çalışıyor. Kasalarından yılda 125 milyondan fazla müşteri geçiyor. Türkiye’de 1989’dan beri çimento sektöründe faaliyet gösteren Lafarge Türkiye’nin 2009 yılı sonunda tüm faaliyet alanlarında cirosu 450 milyon Euro’ya, çalışanlarının sayısı da 2 bin 500’e ulaştı. Taze sütlü ürünler ve şişelenmiş suda dünya lideri ve tatlı bisküvilerde dünya ikincisi olduğu belirtilen Danone, Türkiye’de de su ve süt sektöründe faaliyet gösteriyor.
Türkiye’de 1992 yılından beri ayrı ayrı faaliyet gösteren Total ve Elf şirketleri ise dünya genelinde gerçekleştirilen birleşmeyi takiben, 2002 yılı içinde Total Oil Türkiye A.Ş. adı altında birleşti. 2010 yılında 3,5 milyar dolar ciro gerçekleştiren Total Oil Türkiye A.Ş, yaklaşık 600 istasyonu ile akaryakıtta yüzde 7, madeni yağda yüzde 10 ve LPG’de yüzde 6 pazar payına sahip bulunuyor.
Fransız şirketi olan Sodexho Pass, hizmet kart ve ve çekleri üreterek bunları kurumsal müşterilerine pazarlıyor. Citroen ve Peugeot, Türkiye’de yaygın olarak satılan otomobiller arasında. Türkiye’ye 1989’da giren L’oreal ise kozmetikte en yaygın kullanılan markaları satıyor.
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, 2010 yılının ilk yarısında 67 Fransız sermayeli şirkete sermaye giriş izni verildi. Bunlardan 7’si, 500 bin Dolar’ın üzerinde sermaye getirdi.
Türkiye ile Fransa arasındaki dış ticarette; kara ulaşım araçları, askeri araçlar, silah ve askeri mühimatlar önemli yer tutuyor. Türkiye, Fransa’ya, kara ulaşım araçları, giyim eşyası ve aksesuarları, tekstil elyafı ve mamulleri, sebze-meyve ve ürünleri, elektrikli makine ve cihazlar, haberleşme ve ses kayıt cihazları ihrac ediyor. Ekonomik anlamda geliştirilen ilişkilere bakıldığında siyaset alanında aynı düzeyde bir gelişim seyrine rastlanmıyor. Ama özellikle bu ekonomik ilişkilerde bir gerilemeye neden olmamış aksine Nicolas Sarkozy döneminde Fransa’nın Türkiye’nin AB üyeliğine açıkça ve ısrarla karşı çıkması Fransa’nın Türkiye ekonomisindeki payını geriletmemiş ve Türkiye cephesinden AB kozu için sürekli ekonomik alan Fransa’ya açılmıştır.
Ekonomiden askeri alana yeniden dizayn
Seçim kampanyaları esnasında, Sarkozy, izleyeceği politikayı anlatırken, pek çok alanda Chirac’ı örnek alacağını ancak değişimlerin de kaçınılmaz olduğunu belirterek, yeni bir dönemin başlayacağının sinyallerini vermişti. Savunma konusunda Fransa’nın kabiliyetlerini ve ayrılan bütçeyi arttıracağını söyleyen Sarkozy, komşu ülkelerde nükleer güvenliğin sağlanması için çalışmalar yapılacağını da duyurmuştu. Sarkozy ayrıca, NATO’nun BM’nin bir parçası gibi kabul edilmemesi gerektiğini ve Avrupa’nın silah sanayi ve savunmasını güçlendirmesi gerektiğini savunmuştu. Amerika taraftarı olmakla suçlanan Sarkozy, konuşmasında “Amerika ile dost olmak ona boyun eğeceğimiz anlamına gelmemektedir” diyerek ABD ile ilişkilerin geçmişe nazaran ileriye götürüleceğinin altını çizmişti.
Sarkozy özellikle NATO ile ilişkiler açısından Atlantikçi bir yaklaşım izledi. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönmesi için girişimleri bunun en önemli göstergesidir. 1966 yılında de Gaule döneminde NATO’nun askeri kanadından ayrılan Fransa, bugün NATO’nun tüm yapılanmalarında, özellikle de komuta operasyonlarında yer almakta, sadece nükleer planlama ve savunma planlama komitelerinde bulunmamaktadır. Askeri kanada geri dönmekle Sarkozy, NATO dahilinde tam söz hakkına sahip olmak ve etkinliğini arttırmayı amaçlamaktadır. Bu Libya müdahalesiyle de somut olarak yaşam bulmuştur. Bu müdahalenin diğer ayağı ise Türkiye oldu. Sarkozy göreve geldikten sonra silah ihracını teşvik ederek, Fransa’nın teknolojik üstünlüğünü ve bağımsızlığını dünyaya kanıtlamak amacı taşıdığını her fırsatta yineledi. Birleşik Arap Emirlikleri’nde, ilk kez askeri üs kuran da yine Sarkozy yönetimi oldu.
Sarkozy’nin dış politikasının genel olarak güvenlik odağında geliştirildiği, BM veya AB bünyesindeki kriz yönetimi operasyonlarına aktif katılımıyla da görülmektedir. Afrika’nın, Balkanlar’ın ve Orta Doğu’nun birçok noktasına yapılan açık ya da gizli müdahalelerde bizzat Fransa rol oynamaktadır. Çok taraflı bir dış politikaya öncelik veren Sarkozy Türkiye’nin Avrupalı olmadığı konusunda ısrar etmekte ama aynı ülkeyle birlikte Libya’ya müdahale etmektedir. Libya’dan sonra Suriye konusunda anlaştıkları aşikar. Fransa tıpkı ABD-İsrail ilişkisinde olduğu gibi Türkiye üzerinden Ortadoğu kapısındaki kendi İsrailini yaratmaya çalışıyor.
Fransa Kürtlerden ne ister!
Fransa’nın Kürt politikası da tüm bu arka-plana dayanıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ne dönük aldığı tutum aslında Fransa’nın yıllardır uyguladığı siyasetin bir parçası. Türkiye, ekonomik siyasi ilişkilerde her defa Kürt Özgürlük Hareketi kartını öne sürerken, Fransa aslında ABD’nin de dilediği gibi kontrol altında bir Kürt realitesi istemekte. Fransa’daki yönelimler düşünüldüğünde bütünüyle yok eden değil, kontrol altına alınabilen, radikal olanın ayrıştırılması vb noktada ilerliyor. Bugün ABD ve Türkiye’nin yürüttüğü siyasete benzer bir politika da denilebilir. Kandil’siz, gerillasız, gelir ve gider kaynakları kontrol altına alınmış, belli demokratik hakların tanındığı legal siyaset alanında liberalize edilmiş bir Kürt profili yaratılmak isteniyor.
Fransa’nın Kürtlere dönük siyaseti de bu doğrultuda ilerliyor. Yaşanan operasyonlar, tutuklamalar, izlenen yol ve yöntemler tamamen ABD-Fransa işbirliğiyle gelişiyor. Terör örgütleri listesinin oluşturulması sürecine bakıldığında bu daha da net anlaşılabilir. Aynı dönem Kürt Özgürlük Hareketi’nin stratejik değişimler yaptığı döneme denk geliyor. Yaşanan stratejik değişimler sırasında hareketi zayıflatmak amacıyla yapılan tasfiye girişimleri bizzat ABD eliyle örgütlendiği hareketin kaynakları tarafından daha önce açıklanmıştı.
Bu süreç boyunca Fransa Kürtlerin siyasal çalışmalarını izleyen bir pozisyonda durmuş ve hatta Fransız istihbarat birimi DST aracılığıyla yaptığı görüşmelerle hareketin Fransa boyutunu algılamaya çalışmış, hareketin stratejik değişiminin ardından konumunu koruması yönündeki adımlarından sonra ise, Fransa’nın ABD çizgisinde müdahalesini beraberinde getirmiştir. Ve Fransa Kürt politikasını o tarihten itibaren yeni çizgisinde belirlemiştir. ABD ile benzer bir eksende Kürt Özgürlük Hareketini sürekli kontrol altına almak, Kürt kimliğiyle siyasal hareketi ayrıştırmak, Kürtlerin kendine rehber edindiği ve önderlik çizgisi olarak tanımladığı siyasal anlayış yerine liberalize edilmiş, kontrol altına alınmış, sadece kültürel-sanatsal, dilsel çalışmalarla sınırlı kalan bir faaliyet alanı yaratmaya çalışmıştır.
Kürt siyasetçilerini toplum dışına itme, imzaya tabi tutarak kontrol altına alma siyaseti de tamamen bu anlayışın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Yani yapılan müdahaleler, çizgisel bir kırılmayı yaratmak amacıyla sürekli bir baskı politikasının oluşturulması hamlesi. Bu sadece Türkiye’nin istemleriyle de açıklanamaz. Özellikle Ortadoğu’da yakalamak istedikleri istikrar açısından Kürtlerin bölgesel konumu düşünüldüğünde ve sürekli direnen-hak talep eden bir muhalefetin kontrol altına alınması olarak okunmalıdır. Haziran ayı başında gelişen operasyonlar da tamda Ortadoğu’da yapılan Suriye-Libya eksenindeki anlaşmaların ürünü olarak ortaya çıkıyor. Yani filler tepişirken yine Kürtler çimen haline getirilmek isteniyor. Paris Adalet Sarayı’nda üç hafta boyunca süren mahkeme tüm bu arka planda gelişmelerin ürünü olarak ortaya çıktı. 2 Kasım tarihine ertelenen mahkeme kararını da Fransa hukuku değil, yaşanan bu siyasal-ekonomik ilişkiler bütünü belirleyecek!
Türkiye’deki Fransız markaları
Benzin: Total, Elf / Süpermarket: Carrefour, Gima, Dia Endi, ChampionSA / Yoğurt: Danone, Yoplait / Şişe Suyu: Perrier, Danone, Evian / Mutfak ve diğer ev eşyalar: Tefal / Oto Lastiği: Michelin, Uniroyal, Recamic / Oto Yedek Parça: Valeo / Otomobil: Renault, Peugeot, Citroen / Giyim: Lacoste , Givenchy, Pierre Cardin, Yves Saint Laurent, Etam, René Derby, Sonia Rykiel, Cacharel, Daniel Hechter / Çanta: Longchamps, Lancel, Louis Vuitton / Şampuan: L’Oreal, Studio Line, Lancome / Saç ürünleri: L’Oreal, Studio Line, Garnier, Kerastase / Bebek giyim, mama, oyuncak: Bledina, Mellin, Majorette, DPAM, Petit Bateau / Kozmetik: L’Oreal, La Roche Posay, Biotherm, Christian Dior, Clarins, Vichy / Parfüm: Chanel, Christian Dior, Clarins, Drakkar Noir, Fahrenheit, Lancome, Lavendar Harvest / Cilt Bakım ürünleri: Clarins, Guerlain, Avon, Avene / İnşaat: Ondulin Avrasya (Onduline -Bituline-Isoline), Lafarge, Chryso, Weber Markem / Seyahat: Air France, Club Med, Fransa’da tatil, Fransız Kültür Merkezi / Tıraş Bıçağı : BIC / Çakmak:BIC, Cartier / Kırtasiye: BIC, Sheaffer / Spor Ekipmanı: Le coq sportif / Motosiklet, Bisiklet: Peugeot / Dergi: Marie Claire, Elle
Telekom: Alcatel / Sigorta: AXA, Günes Sigorta, Basak Sigorta, Basak Emeklilik (Groupama International) / Finans: Societe General Bankasi, TEB (Türk Ekonomi Bankasi) / İlaç firmaları : Sanofi / (Aventis&Synthelabo&Pasteur ortakligi): Servier, Fournier, Guerbet, Pierre
Kaynaklar:
“Limanların
Açılması veya GKRY’nin Tanınması”, www.tumgazeteler.com ,
www.librenews.eu/ , www.elysee.fr/president/la-presidence/ ,
www.20minutes.fr , www.lejdd.fr/Election-presidentielle-2012 ,
www.ipsos.fr. ,
www.turkiyeavrupavakfi.org/index.php/genel-haberler/2279-fransa.html
SELMA AKKAYA