Bir önceki yazımın son cümlesini buraya almak istiyorum: “Görüyoruz ki
manipülasyonlar da böyle bir zeminde gelişmekte, çoğunlukla da iktidar
ve ona yakın araçlarla yürütülerek, Kürtlerin attığı bu tarihi adım
anlamsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.”
Bu manipülatörlerin özellikle iki ana strateji belirlediği anlaşılmaktadır.
Birincisi; “iktidar samimidir” söylemini toplumsal refleks haline getirmek, böylece her tepkiyi, karşı eleştiriyi “süreç bozucu ilan etmek”tir.
Manipülatörler iktidarı, “çözüme yoğunlaşan, adım atan taraf” olarak lanse ederlerken, Kürt siyasal aktörlerini ise “süreci bozan, provoke eden taraf” konumunda göstererek, değişen stratejilerine uygun yeni bir toplumsal taban oluşturmak istemektedirler.
İkincisi ise, Öcalan’ın dışında kalan tüm Kürt bileşenlerini “çözüm karşıtı” gösterme, Kürt siyasal dinamiklerini buradan vurarak etkisizleştirme, süreç dışına savurma yaklaşımıdır.
***
Yapay bir “Kandil-Öcalan çelişkisi” yaratmak, PKK’yi “Öcalan’ın baş ağrısı” gibi göstermek hatta buna bir de BDP’yi eklemek “müzakere sürecinde” yeni bir manipülasyon eğilimi olarak öne çıkmıştır. Bunu işleyen, meseleye buradan bakan bir hayli birey ve çevre vardır.
Örneğin Ruşen Çakır şu saptamayı yapmıştır: “Hükümete egemen olduğu anlaşılan ve Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden Yalçın Akdoğan’ın yazılarına da yansıyan “Biz süreci İmralı ile götürüyoruz, nasılsa Kandil ona karşı çıkamaz” yaklaşımı ve bu sırada PKK’nın lider kadrosuna yönelik olarak benimsenen aşağılayıcı üslup, bu yeni süreci ciddi bir şekilde sabote edebilir.”
Çakır’ın ifadeleri “olumlu” gibi gözükse de hatalıdır. Çünkü hükümet ve ona yakın Akdoğan’ı uyarırken, konuyu bir başka biçimde manipüle etmiş; iktidara, “Kandil Öcalan’a direnebilir” uyarısını yaparak, “Kandil ile Öcalan’ın çözüm konusunda farklı anlayış ve duruşa sahip olduğunu” anlatmaya çalışmıştır. Aynı yazısındaki “Irak Kürdistanı’ndaki temaslarım sayesinde Öcalan’ın Kandil’i ikna etmesinin sandığımdan daha önemli ve zor olduğuna kanaat getirdim” cümlesi de bu yaklaşımını doğrular niteliktedir.
***
Şöyle bir doğru vardır: İktidarlar, savaşta da barışta da muhataplarını “organize” değil; kendi içinde “problemli/parçalı” görmek isterler. Buradan bakarsak Kürt tarafını tek parçalı görmek ve göstermek her zaman işi zora sokar, direnci arttırır. “İç problemler”, “parçalı yapılar” ise manipülasyonları kolaylaştırır.
Kürtleri “iradeleri bölünmüş, parçalı” gösterme gayreti de sanırım bundandır.
Örneğin Kandil, “Böyle bir problem yoktur bizi Öcalan temsil ediyor” -ki basında çokça yer aldı- dediği halde manipülatörler tam aksini tekrarlayıp durmuştur. Zübeyir Aydar’ın “Sadece BDP heyetinin gidip gelmesiyle de olmaz” sözleri, Habertürk, Milliyet ve Star gibi gazetelerde “PKK’dan BDP’ye veto” başlığıyla verilmiştir. “PKK istediği ve inandığı için değil, yorulduğu için çözüme yanaşacak” denmiştir. Aynı basın, “PKK adına” Tunceli’den “20 kişilik PKK grubunu” dışarı çıkartmıştır!!!
***
Tüm bu manipüle edici ifadelerin, çarpıtmaların biri; olası “anlaşamama, görüşmelerden çekilme” ya da sürecin farklı nedenlerle bozulması durumunda, karşı tarafı, yani Kürtleri “suçlamayı” kolaylaştıracak psikolojik argümanlardır. Bilinçaltına, “Kürtler çözüm istemiyor” fikrini itmektir. Politik yalıtma ve yalnızlaştırmanın bir başka boyutudur. Aslında problem şu ki, yeni süreçte iktidarın kendisi rafine olmaktan uzaktır. Bütün değildir. Çelişkilerle doludur. Kararlılıktan, birlik ve bütünlükten uzaktır. Manipülasyona bu nedenle ihtiyaç duyuluyor; manipülatörler bu nedenle öne çıkıyor...
Özgür Gündem
Bu manipülatörlerin özellikle iki ana strateji belirlediği anlaşılmaktadır.
Birincisi; “iktidar samimidir” söylemini toplumsal refleks haline getirmek, böylece her tepkiyi, karşı eleştiriyi “süreç bozucu ilan etmek”tir.
Manipülatörler iktidarı, “çözüme yoğunlaşan, adım atan taraf” olarak lanse ederlerken, Kürt siyasal aktörlerini ise “süreci bozan, provoke eden taraf” konumunda göstererek, değişen stratejilerine uygun yeni bir toplumsal taban oluşturmak istemektedirler.
İkincisi ise, Öcalan’ın dışında kalan tüm Kürt bileşenlerini “çözüm karşıtı” gösterme, Kürt siyasal dinamiklerini buradan vurarak etkisizleştirme, süreç dışına savurma yaklaşımıdır.
***
Yapay bir “Kandil-Öcalan çelişkisi” yaratmak, PKK’yi “Öcalan’ın baş ağrısı” gibi göstermek hatta buna bir de BDP’yi eklemek “müzakere sürecinde” yeni bir manipülasyon eğilimi olarak öne çıkmıştır. Bunu işleyen, meseleye buradan bakan bir hayli birey ve çevre vardır.
Örneğin Ruşen Çakır şu saptamayı yapmıştır: “Hükümete egemen olduğu anlaşılan ve Başbakan Erdoğan’a en yakın isimlerden Yalçın Akdoğan’ın yazılarına da yansıyan “Biz süreci İmralı ile götürüyoruz, nasılsa Kandil ona karşı çıkamaz” yaklaşımı ve bu sırada PKK’nın lider kadrosuna yönelik olarak benimsenen aşağılayıcı üslup, bu yeni süreci ciddi bir şekilde sabote edebilir.”
Çakır’ın ifadeleri “olumlu” gibi gözükse de hatalıdır. Çünkü hükümet ve ona yakın Akdoğan’ı uyarırken, konuyu bir başka biçimde manipüle etmiş; iktidara, “Kandil Öcalan’a direnebilir” uyarısını yaparak, “Kandil ile Öcalan’ın çözüm konusunda farklı anlayış ve duruşa sahip olduğunu” anlatmaya çalışmıştır. Aynı yazısındaki “Irak Kürdistanı’ndaki temaslarım sayesinde Öcalan’ın Kandil’i ikna etmesinin sandığımdan daha önemli ve zor olduğuna kanaat getirdim” cümlesi de bu yaklaşımını doğrular niteliktedir.
***
Şöyle bir doğru vardır: İktidarlar, savaşta da barışta da muhataplarını “organize” değil; kendi içinde “problemli/parçalı” görmek isterler. Buradan bakarsak Kürt tarafını tek parçalı görmek ve göstermek her zaman işi zora sokar, direnci arttırır. “İç problemler”, “parçalı yapılar” ise manipülasyonları kolaylaştırır.
Kürtleri “iradeleri bölünmüş, parçalı” gösterme gayreti de sanırım bundandır.
Örneğin Kandil, “Böyle bir problem yoktur bizi Öcalan temsil ediyor” -ki basında çokça yer aldı- dediği halde manipülatörler tam aksini tekrarlayıp durmuştur. Zübeyir Aydar’ın “Sadece BDP heyetinin gidip gelmesiyle de olmaz” sözleri, Habertürk, Milliyet ve Star gibi gazetelerde “PKK’dan BDP’ye veto” başlığıyla verilmiştir. “PKK istediği ve inandığı için değil, yorulduğu için çözüme yanaşacak” denmiştir. Aynı basın, “PKK adına” Tunceli’den “20 kişilik PKK grubunu” dışarı çıkartmıştır!!!
***
Tüm bu manipüle edici ifadelerin, çarpıtmaların biri; olası “anlaşamama, görüşmelerden çekilme” ya da sürecin farklı nedenlerle bozulması durumunda, karşı tarafı, yani Kürtleri “suçlamayı” kolaylaştıracak psikolojik argümanlardır. Bilinçaltına, “Kürtler çözüm istemiyor” fikrini itmektir. Politik yalıtma ve yalnızlaştırmanın bir başka boyutudur. Aslında problem şu ki, yeni süreçte iktidarın kendisi rafine olmaktan uzaktır. Bütün değildir. Çelişkilerle doludur. Kararlılıktan, birlik ve bütünlükten uzaktır. Manipülasyona bu nedenle ihtiyaç duyuluyor; manipülatörler bu nedenle öne çıkıyor...
Özgür Gündem