25 Ekim 2011 Salı

Polis Depremzadelere Gaz Bombalarıyla Saldırdı

van-polis 7.2'lik depremin vurduğu Van'da yardımların dağıtılmaması ve çadırların çok yetersiz olması depremzedeleri çileden çıkardı. Sokağa dökülen binlerce kişi "Vali istifa" sloganı attı. Polis depremzedelere gaz bombalarıyla müdahale etti.

Van'da depremzedeler isyan etti. Deprem sonrası gelen yardımların hâlâ dağıtılmaması ve barınma sorunlarının çözülmemesine tepki gösteren binlerce depremzede, DSİ Bölge Müdürlüğü önünde toplanarak İpek Yolu'nu trafiğe kapattı. Depremzedeler sık sık "Vali istifa" sloganı atarken, olay yerine çok sayıda polis ve asker gönderildi.

Depremzedelere gaz bombalı müdahale

Olay yerine giden polis, depremzedelere gaz bombalarıyla müdahale etti. Çıkan gerginlik üzerine polis olay yerinden geri çekilirken, depremzedelerin protestosu sürüyor. Tepkilerini dile getiren depremzedelerin sayısı giderek artarken, olay yerine asker ve polis takviyesi yapıldı.

Kriz Masası'nda kriz

Bir diğer gerginlik de Erciş Yolu üzerinde kurulan Kriz Masası'nda yaşandı. Kriz Masası'nın önünde biriken binlerce kişi, yardımların dağıtılmamasına tepki gösterdi. Burada da depremzedeler sık sık "Vali istifa" sloganı attı. Depremzedelerin tepkisi sürüyor.
Halk sokağa döküldü.

Maraş Caddesi üzerinde de toplanan çok sayıda depremzede yardımların dağıtılmamasını ve kurtarma çalışmalarının gecikmesine tepki gösterdi. Protesto gösterisinin yapıldığı caddeye gelen polis depremzedelere gaz bombalarıyla müdahale etti. Depremzedeler, polise taşlarla karşılık verdi. Gerginliğin büyüdüğü caddede olaylar devam ediyor.

Nefret Uyandıran Irkçılık

nefret-uyandiran-irkcilik 6011_bVan'da depremin ardından sosyal medyada büyük yardım seferberliği başlatılırken, ATV 'de "Tatlı Sert" adlı programı sunan Müge Anlı ırkçı söylemlerle kamuoyunun nefretini kazandı.

Van'da depremin ardından sosyal medyada büyük yardım seferberliği başlatılırken, ATV 'de "Tatlı Sert" adlı programı sunan Müge Anlı ırkçı söylemlerle kamuoyunun nefretini kazandı.

Van'da çok sayıda yıkılan binanın enkazından insanlar kurtarılmaya çalışılırken, Anlı, sunduğu tv programında şu cümleleri kullandı: "Önce taş at, polisi, askeri kuş gibi avla, sonra yardım iste. Herkes haddini bilsin." Anlı'nın bu sözleri kısa zamanda sosyal medyada yayıldı ve Anlı'nın istifa etmesi ya da ATV 'nin konuyla ilgili bir açıklama yapması istendi. Kısa zamanda çok sayıda kişi tarafından ATV müşteri hizmetlerinin telefonları paylaşıldı ve telefonlar kısa sürede kilitlendi. ATV yönetimi henüz bir açıklama yapmazken, Anlı hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesi'nce "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamak"tan suç duyurusunda bulunulacağı belirtildi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, sosyal paylaşım sitelerinde yer alan ırkçı söylemlerle ilgili olarak, "Türkiye'de de dünyanın her tarafında da küçük bir ırkçı grup vardır. Türk ırkçısı da, Kürt ırkçısı da var. Ama bunlar marjinal. Türkiye bu değil" dedi.

Valilik Yardım Malzemelerine El Koyuyor

 

Devletin kendi kaderine terk ettiği Van ve Erciş’teki depremzedelere gönderilen yardım malzemelerine valilik el koymaya başladı.

Edinilen bilgilere göre yurdun çeşitli illerinden BDP’li belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarınca yollanan yardım malzemelerini taşıyan yardım konvoyları Van girişinde durdurularak valiliğe yönlendiriliyor. Durumu öğrenen ve Van’a henüz girmemiş konvoyların ise oldukları yerde beklemeye başladığı bildiriliyor.

Van dışından yollanan malzemelere bu şekilde müdahale edilirken, öte yandan Van Valiliği’nin bugün bir karar alarak Belediye Garajı’nda toplanmış yardım malzemesine de kolluk güçleri vasıtasıyla el koyduğu öğrenildi.

TSK: Sınırda ''Tatbikat'' Yapıldı

Türk Silahl Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamada, Silopi sınırında '' tatbikat'' yapıldığı, tankların sınır ötesini ''geçmediği'' ileri sürüldü.

Yapılan açıklamada, tank birliklerinin Silopi doğusunda sınır içinde ve sınıra yakın bölgede ''eğitim ve tatbikat ''yaptıkları belirtilerek, sınır ötesi operasyonun yapılmadığı belirtildi.

Açıklamada, ''Tank birliklerimiz, Silopi doğusunda, sınırlarımızın içerisinde ve sınıra yakın bölgelerde eğitim ve tatbikat icra etmişlerdir'' denildi.

Sadece AKP'lilere Çadır


Deprem felaketiyle çalkalanan Van'ın Erciş İlçesi'nde üç mahalleye depremin üzerinden 48 saat geçmesine rağmen tek bir yardım gitmedi. Kışla, Salihiye ve Yeşilova mahallesinde AKP'ye oy verenler çadır alırken, binlerce depremzede kendi imkanlarıyla yaptıkları derme çatma naylon çadırlarda kalıyor.

Depremden sonra yağmurun vurduğu Van'ın Erciş İlçesi'nde depremzedeler kendi imkanlarıyla yaşama tutundu. Hükümet yetkilileri "her tarafa yardım ulaştırıldı" diyedursun, ilçenin özellikle çok sayıda evin yıkıldığı Kışla, Salihiye ve Yeşilova mahallelerine hiçbir yardımın gitmediği ortaya çıktı.

Üç mahallede de sayılı sayıda kurulan çadırların sadece AKP'li seçmenlere verildiği belirtilirken, aynı mahallede oturan binlerce depremzedenin kendi imkanlarıyla kurdukları derme çatma naylon çadırlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Depremzedelerin kurdukları her derme çatma çadırda, 25 kişilik 5-6 ailenin kaldığı bildirildi.

Depremin üzerinden 48 saat geçmesine rağmen her üç mahalleye de ne çadır, ne gıda, ne giyecek, ne de yemek yardımı yapılmadığı kaydedildi. Sadece günün belirli zamanlarında içme suyu götürüldüğü belirtildi.

POLİS LİSTEYİ YIRTTI

Van'ın Erciş İlçesi'nde Kaymakamlık önünde iki gündür çadır sırasında bekleyen depremzedeler, bir polisin çadır listesini yırtıp yüzlerine fırlatması üzerine, tepki gösterdi.

En son kaymakamlık önünde bir polisin yurttaşların çadır listesini yırtıp yüzlerine fırlatması üzerine, yurttaşlar da tepki gösterdi. Polisi yuhalayan yurttaşlar attıkları "istifa" sloganları ile yetkilileri istifaya çağırdı.

Basına da "niye bunları vermiyorsunuz?" diye tepki gösteren yurttaşlar yırtılmış ve çamurlu listeyi göstererek, "Bu ayrımcılıktır, Kürt olduğumuz için bu yapılıyor, 3 gündür hiçbir çalışma yapılmıyor. Gölcük depreminde polis vatandaşa tekme attı diye vali istifa etti, ama burada polis her türlü hakareti yapıyor, fakat hiç kimse müdahale etmiyor. Bizler mağduruz, iki gündür burada kuyrukta bekliyoruz" diyerek, seslerini duyurmaya çalıştı.

Bir süre devam eden tepkiler dinerken, gergin bekleyiş sürüyor.

New York Times: Kürtler Dışlanırsa AKP Dış Politikası Yürümez

ABD'nin etkili yayın kuruluşlarından New York Times tarafından yayınlanan analizde, PKK'nin saldırılarını arttırmasının AKP'nin iddialı olarak ortaya attığı 'sıfır sorun' stratejisine dayalı dış politikasını ayarlamada karşılaştığı zorlukları gösterdiği belirerek, "Türkiye'nin insan haklarına demirleyen bir dış politikasını izlemeyi sürdürürse eğer, bölgede saygı ve destek sağlayabileceği ancak böyle bir politikanın, Kürtleri dışlaması halinde başarılı olamayacağı" görüşlerine yer verildi.

New York Times ve Avrupa baskısı olan International Herald Tribune tarafından "Türkiye'nin Yeni Stratejisinin Rizikoları" başlığıyla yayımlanan analizde Hakkari saldırısının ardından başlatılan sınır ötesi kara operasyonundan hareketle PKK'nın saldırılarını hızlandırmasının Ankara'nın iddialı 'sıfır sorun' stratejisine dayanan dış politikasını ayarlamada karşılaştığı zorlukları gösterdiği yazıldı.

Analizde Türkiye'nin yakın komşularıyla güçlü ekonomik, siyasi ve sosyal bağları sağlamak için geliştirilen 'sıfır sorun' politikasıyla pratikte ABD'ye geleneksel dayanmadan ve İsrail ile yakın askeri bağlardan uzaklaşıp Türkiye'nin bölgede başlıca bir oyuncu hale gelmesini amaçlayıp, bölgeyi temal alma stratejisine geçildiği kaydedildi.

Analizde Arap Baharı geldiğinde "Türkiye’nin sıfır sorun politikasında insan haklarına çok az ilgi gösterdiği için yeni yükselen demokratik güçlerce ciddi bir dışlanma riskle karşı karşıya bulunduğunu farkına vararak hızla stratejisini yeniden icat etti" ifadelerine yer verildi.

Türkiye'nin, Mısır Devlet Başkanı Mübarek’in istifasını isteyen, Libyalı isyancılara 300 milyon dolar sağlayarak ilk yardım yapan ülkelerden biri olduğu vurgulanırken de Suriye ve İran ile ilgili tutum değişikliğinin de daha radikal olduğu belirtilerek örnek olarak Suriye rejiminin açık bir biçimde eleştirilmesi ve NATO erken uyarı sistemine onay verilmesi gösterildi.

Yapılan analizde, Türkiye, insan haklarını demir alan bir dış politikasını izlemeyi sürdürürse eğer, bölgede saygı ve destek sağlayabileceği, ancak böyle bir politika sonucunda Kürtlerin dışlanması halinde ise bu politikanın yürüyemeyeceği kaydedildi.,

ANF NEWS AGENCY

Yabancı Basın: Erdoğan'ın Dış Yardımları Reddetmesi Zalimlik

Times, Wall Street Journal ve The Guardian gazetesi Türk hükümetin Van’daki depremzedelere yönelik dış yardımları reddetmesini 'zalimlik' ve “duyarsızlık” şeklinde değerlendirdi.

Gazetede yer alan "Sallantıdaki Mantık" başlıklı yazıda Türkiye’nin komşularından yardım alması gerektiği görüşü dile getirildi.

Başyazıda, "Bir depremden sonrası hep zamana karşı yarıştır" ifadesi kullanılırken, Türk hükümetinin dış yardımları reddetme kararının duyarsızlık ve zalimlik olduğu kaydedildi.

Yunanistan, İsrail ve Ermenistan’dan gelen yardım tekliflerinin reddedildiğine dikkat çeken gazete, 1999 yılındaki depremi hatırlatarak, "Kuşkusuz Türkiye, on yıl öncesine kıyasla daha modern, daha güvenli ve daha refah bir yer ama hiçbir ülke, bir depremle tek başına rahatlıkla baş edecek kadar modern ve kalkınmış değil” diye belirtti.

Başyazıda, hem Yunanistan hem de İsrail'in, hayat kurtarabilecek deneyime ya da teknik ekipmana sahip olduğu belirtilirken, Erdoğan hükümetinin gerekçelerinin de yetersiz olduğu dile getirildi.

"Türk gururu, başka türlü durumda yaşayacak olanların kanı ve kırık kemikleri üzerine inşa edilmemeli” diye belirtilen yazıda, "Bölgesel istikrar, arkadaşlık üzerine şekillenir ve Türkiye kendisine bunu teklif eden ülkelerle çevrili. Bu nedenle bu yardımları kabul etmeli." görüşüne yer veriliyor

Wall Street Journal gazetesinde ise Van ve çevresinin depreme hazırlıklı olmadığı belirterek bölgede az sayıda binanın 7 büyüklüğünde bir depreme dayanıklı olduğu ifade edildi. Gazete dış yardımların reddedilmesini de ağır bir dille eleştirdi.

İngiliz The Guardian gazetesi de çok sayıda kişinin geceyi dondurucu soğukta dışarıda geçirmek zorunda kaldığını ifade ederken "Ancak daha karanlık bir tarafı da var. Van illinin nüfusu çoğu Kürt ve yasa dışı ayrılıkçı PKK’ya bir destek merkezidir. Bir Türk TV sunucusu, bazen polisle çatışan Kürtlerin neden güvenlik personelinden yardım bekledikleri sorusuyla protestolara yol açtı" diye yazdı.

Amerika’nın Sesi tarafından yayınlanan bir haberde ise Türkiye’nin en büyük sorunlarından birinin binaların kötü inşa edilmesi olduğuna işaret edilen haberde, "Özellikle devletin inşa ettiği binalar depremlerde ilk çökenler" görüşü savunuldu.

Demirtaş'tan Müge Anlı'ya Sert Yanıt

ATV kanalında Van'da yaşanan deprem sonrasında 'hak etmişlerdi' şeklinde sözler sarfeden spiker Müge Anlı'ya sivil toplum örgütleri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ardından BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ta sert tepki gösterdi. Demirtaş, Müge Anlı'yı "Irkçılık mezunu faşizmde doktora yapan plastik oyuncaklara" benzetti.

BDP grup toplantısında konuşan Demirtaş, aylardır acılan içinde toplu cenaze törenlerinde Kürdüyle Türküyle acıları dindirmeye, toplumsal kırılmaları önlemeye çalıştıklarını söyledi. Son birkaç aydır yaşananların küçümsenecek bir travma olmadığını kaydeden Demirtaş, "Çünkü sıradan bir coğrafyada sıradan bir dönemden geçmiyoruz" dedi.

Yapılan tek şeyin deprem sonrası dayanışma olduğunu kaydeden Demirtaş, "Belki de insanlığın çaresizliğinin alternatifi olabilecek tek şey dayanışmadır. Bütün o yarayı sarıp sarmalayabilecek şey dayanışmadır. Daha ilk dakikalardan itibaren türkiyenin heryerinden kendi elleriyle hazırladıkları yardımları Van'a ulaştıran herkese teşekkür etmek istiyorum. Öylesi zor günlerde dayanışma bizim için herşeyden daha değerlidir daha kutsaldır. Böyle durumda insan olanlar ve olmayan diye ikiye ayrılıyorlar. Bu ülkede barış, özgürlük adına her ne inşa edeceksek o dayanışma duygusunun üzerine inşa etmekten başka bir seçeneğimiz yok. Asıl olan insani ilişkilerdir" şeklinde konuştu.

Spiker Müge Anlı'ya da sert tepki gösteren Demirtaş şunları söyledi: "Deprem kadar yıkım yaratan faşizan ırkçı tutumlardır. İnanıyorum ki, herkes tarafından da mahkum edilmiş bir duygu olarak asla ve asla yaşam bulmayacak davranışlardır. Bazı televizyon programcılarının 'ırkçılık mezunu faşizmde doktora yapan bu plastik oyuncakları' inanıyorum ki televizyonda daha fazla yer alamayacaktır. Yaymaya çalıştıkları bu faşizan ırkçı anlayışın, hiçbir toplumsal kesimde hakim düşünce olmayacağını göreceklerdir.

Halkın yaptığı, gösterilen dayanışma böylesi zihniyetleri pratikte mahkum etmiştir. Şu saate kadar depremle ilgili sınavını Türkiye başarıyla vermiştir."

'Peşmergeler Türk Askerilerinin Çıkışına İzin Vermedi' İddiası

Federal Kürdistan Bölgesi’nin Haftanin bölgesine yönelik sınır dışı operasyona destek amacıyla Amediye’ye bağlı Kanimasi’de bulunan Türk askerlerinin üsten yardım için hareket ettiği sırada, Peşmerge güçleri tarafından yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle engelledikleri bildirildi.

Yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, bu sabah Türk askerlerinin Federal Kürdistan Bölgesi’nin Haftanin’e bağlı Orê Köyü’ne girdikten hemen sonra Amediye’ye bağlı Kanimasi’deki Türk askerlerinin operasyona yardım için hareket etmeye başladıkları ve Peşmerge güçlerinin Türk askerlerinin etraflarını sararak, “Sizin bulunduğunuz üslerden hareket etmeniz yasalara aykırıdır. Hükümetten de şimdiye kadar sizin üslerinizi terk etmeniz için herhangi bir emir gelmemiştir. Emir gelmeden hareket ederseniz, mecburen silah kullanmak zorundayız” dediği iddia edildi.

Deprem Yardımına Polis Engeli!

 

İstanbul'da BDP'nin Van’a yardım malzemesi gönderme kampanyası polis engeline takıldı. İstanbul’da birçok vatandaş yardım malzemeleri bırakmak istediği BDP binalarına alınmıyor.

Van ve Erciş’te büyük felakete neden olan deprem nedeniyle Kürtler adeta seferber olurken, devlet ise yardım etmediği gibi vatandaşın yardımını da engelliyor. Bağcılar’da BDP’ye yardım malzemesi bırakmak isteyen vatandaşlar polis engeline takılıyor. Ümraniye’de Kürt kurumlarına girişlere izin verilmiyor.

Sabah saatlerinde Bağcılar İlçe Binası’na yardım malzemesi bırakmak istediğini ancak polis tarafından engellendiğini belirten Ercan Ekinci isimli vatandaş, “Elimdeki yardım dolu torbayı parti binasına ulaştırmak istedim. Ancak bina girişinde polis, yardımı parti değil devlet yapar diyerek girişe izin vermedi. Geri dönmek zorunda kaldım” dedi.

Konuya ilişkin görüştüğümüz Med Kültür Sanat Derneği yöneticileri de konuyu doğrularken, dernekleri BDP ile aynı binada olduğu için kendilerine de zorluk çıkarıldığını belirttiler. BDP Bağcılar İlçe Yöneticisi Mehmet Ali Çalış da birçok vatandaştan benzer şikayetler aldıklarını söyledi.

Yasa gereği partilerin yardım toplayamayacağını bildiklerini ve bu yüzden de dernekler aracılığıyla yardım topladıklarını ifade eden Çalış, “Yasanın kapsamını biliyoruz. Zaten bize gelen yardım malzemelerini de anında derneklere ulaştırıyoruz. Biz parti olarak koordine görevi yapıyoruz. Yardımı bizzat toplamıyoruz. Ancak birçok vatandaş partiye getiriyor malzemeleri. Burada bir sorun yok. Ama devletin uygulamaları bu yönde” diye konuştu.

Bu arada BDP’nin Ümraniye’de bulunan parti binasına da girişler polis tarafından yasaklanmış durumda. Sabah saatlerinden itibaren parti binası önünde nöbet tutan polisler, yardım getiren vatandaşları da binaya gitmeye çalışan diğer insanları da geri çeviriyor.

ANF’ye bilgi veren Bağcılar İlçe Başkanı Cemal Çalış, “Bağcılarda son üç gündür Kürt halkına resmen OHAL uygulanıyor. Göndermek istediğimiz yardımlar bile polis denetliyor’’ dedi.

Çalış, Van'a malzemeleri ulaştırmak üzere battaniye, elbise, gıda yüklü kartonları ilçeden çıkartırken polisin önlerini kestiğini belirtti ve “Kartonların içine bakmak istediler. İzin vermedik. Uzunca bir tartışma çıktı. Sonunda malzemeleri tırlarının bulunduğu depoya götüren arkadaş ise takibe alındı'' diye konuştu.

İHD YARDIMLARI VAN'A ULAŞTIRIYOR

Bu arada İstanbul’daki Kürtler ve duyarlı diğer vatandaşlar da seferber olmuş durumda. İHD’nin başlattığı kampanya çerçevesinde tonlarca giyecek ve gıda malzemesi bu akşam Van’a doğru yola çıkarılıyor. İHD’den alınan bilgilere göre toplanan eşya bu akşam bir TIR ile deprem bölgesine gönderilecek. Şu ana kadar toplanan malzeme ise bir TIR’ın yük kapasitesini aşmış durumda. Bir depoda toplanan malzeme bugün yola çıkartıldı. Önümüzdeki günlerde yeniden deprem bölgesine malzeme sevki yapılması planlanıyor.

Haftanin'de Askerler Gerilla Pususuna Düştü, Çatışmalar Sürüyor

Aylardır sınır hattında yaşanan yoğun askeri hareketlilikten sonra bugün 1000 kadar piyade askerin sınırı geçtiği bildirildi.

Köylülerden alınan bilgilere göre, 1000 kadar piyade asker Haftanin'e girerek Zaxo’ya bağlı Sirorê, Orê, Bedehê köylerini geçti. Gerilla kaynakları da askerlerin girişini doğruladı.

Köylülerin, Federal Kürdistan Bölgesi makamlarını arayarak yardım istediği öğrenilirken, peşmerge güçlerinin de Kanimasi’ye doğru, Kumri köyüne çekildikleri bildirildi. Ayrıca alanda 4 seyyar köprü kurulduğu yönünde de bilgi alındı.

Pazartesi günü de Zaxo şehrine oldukça yakın bir noktada bulunan Kêriya Reş taburuna 20 tank ile 30 Reo araçla takviye yapılmıştı. Akşam saatlerinde ise tanklar ve reolar Tehtê Reş (Siyah Kaya) bölgesinden Güney Kürdistan'a geçtiği iddia edilmişti. Gerilla kaynakları dün sınır hattında çok yoğun bir hareketlilik yaşandığını ifade etmişti.


YENİLENEN HABER;
Türk ordusunun Haftanin'e bağlı 3 köye girdiği bildirildi. Ore Köyü kırsalında askerlerin pusuya düşürüldüğü ve şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi.

Türk Silahlı Kuvvetlere (TSK) bağlı bin askerin Federal Kürdistan Bölgesi'nin Haftanîn alanındaki Orê, Serero ve Bedehe köylerine girdiği bildirildi. Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre Ore Köyü'nde giren askeri birlik gerillalar tarafından pusuya düşürüldü ve çatışma çıktı. Şiddetli çatışmaların devam ettiği bildirildi. Öte yandan peşmergelerin de Kongri Köyü çevresinde konumlandığı gelen bilgiler arasında.
 
YENİLENEN HABER ;

Bugün öğle saatlerinde sınırı geçen Türk askerleri ile gerillalar arasında Orê köyü yakınlarında çatışmalar yaşandı, askerlerin ilerleyişi durdu.

ANF’nin HPG kaynaklarından edindiği bilgilere göre Türk ordusuna bağlı 800 civarındaki asker sınırı geçti.

Orê köyü yakınlarında HPG gerillaları ile Türk askerleri arasında çatışmaların yaşandığını belirtirken, gerillaların direnişiyle karşılaşan Türk ordusunun kobra tipi helikopterlerle alanı bombaladığı kaydedildi. Askerlerin ilerleyişin gerilla direnişi nedeniyle durduğu bildirildi.

Halen Güney Kürdistan sınırları içinde bulunan Türk askerleri ile HPG gerillaları arasında yer yer çatışmaların devam ettiği de gelen bilgiler arasında. HPG’nin konuyla ilgili detaylı açıklamayı yarın yapması bekleniyor.

‘Sıfır Sorun’ Politikasından Suriye Harekâtına

İran’daki muhafazakârların yayın organı ve genellikle İran İslam cumhuriyetinin siyasal çizgisini yansıtan KÊYHAN gazetesinde yayınlanan bir haberde...

İran’daki muhafazakârların yayın organı ve genellikle İran İslam cumhuriyetinin siyasal çizgisini yansıtan KÊYHAN gazetesinde yayınlanan bir haberde; AKP hükümetinin meclisten geçirdiği ve PKK’ye karşı olduğu söylenen sınır ötesi operasyon tezkeresinin gerçekte Suriye’ye karşı çıkartıldığı ifade edildi.

Gazetenin konu ile ilgili haber analiz yazısında şu hususlara yer verildi. Suriye’deki muhalif adı verilen ABD ve AKP tarafından devşirilen işbirlikçilerin Türkiye’de ki gizli askeri üslerde eğitildiği, yine bu işbirlikçi muhaliflere Türkiye üzerinden silah ve askeri mühimmat gönderildiği belirtiliyor.

AKP hükümetinin ABD ile yaptığı gizli anlaşmada PKK konusunda ABD, AKP hükümetine destek vereceği bunun karşılığında da Türkiye,  Suriye’ye savaş tehdidini kullanarak baskı uygulayacağı açıklanıyor. Bu planın ilk aşamasında Türk devletinin BM kararı olmadan Suriye’ye yaptırım kararı alması oldu.

Tayip Erdoğan, Obama ile yaptığı görüşmede, PKK sorunundan dolayı Suriye’ye bir savaşı göze alamayacağını dile getirmişti. Bunun üzerine ABD, PKK konusunda ‘sıcak istihbarat’ adı altında Medya Savunma Alanları üzerinde dolaştırılan Predatör keşif uçaklarıyla istihbarat vermeye başladı. Suriye harekâtı başlamadan önce PKK sorunun bitirilmesi için harekete geçildi. 

ABD’nin Türk devletine verdiği ‘sıcak istihbarat’ kapsamında Medya Savunma Alanları içinde yer alan köylerin-köylülere ait tuvalet ve banyoları, hayvanlarına ait ahırları; cephanelik, iletişim merkezi, malzeme deposu, kontrol noktaları olarak Türk uçaklarınca hedef gösterilerek vurduruldu. Türk ordusuna ait bir savaş uçağının bomba yüklü olarak kalkışı 1 milyon doları bulmaktadır.  Hedeflere atılan bir füze 150 bin dolar, 1 tonluk bir kazan bombası ise 250-300 bin doları bulmaktadır. Köylülerin en fazla 300 dolara yaptırdıkları banyo ve tuvaletler, “PKK kampları” istihbaratı ile 300 bin dolarlık kazan bombaları ile vuruldu.

Bir taraftan Türk savaş uçakları, ABD’nin verdiği ‘sıcak istihbarat’ ile Medya Savunma Alanlarını vururken diğer taraftan da Türk devleti, Suriye sınırına sıfır noktada bulunan alanlarda dokuz gün süren bir tatbikat başlattı.  Bu tatbikatın Suriye’ye yönelik ABD destekli bir saldırının ön hazırlıkları olduğu, tatbikat gerekçesiyle Suriye sınırında olan Antep, Mardin ve Urfa Hatay, İskenderun’a tren ve askeri tırlarla ağır silahlar kaydırıldığı kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı.

ABD’ye ait bir casus uydu da Suriye üzerine kaydırıldı. Suriye devletine ait askeri tesis, savaş uçakları ve ağır silahların fotoğraflarını çekerek AKP hükümetine vermeye başladı.  Bu hazırlıklar yanında ABD’ye ait Adana’daki İncirlik üssünde de yoğun askeri hazırlık yapılmaya başlandı. Son dönemlerde üsse yeni savaş uçakları aktarılırken, kargo uçaklarının iniş kalkışlarında da yoğun bir hareketlilik yaşanıyor. Türk devleti de Diyarbakır, Batman ve Malatya bulunan savaş uçaklarının sayısını arttırdı.
Suriye’de, Türk devletinin sınırda başlattığı askeri tatbikata tepki göstererek sınır kapılarını kapatarak, sınırlara ağır silah ve asker takviyesi yaptı. Suriyeli üst düzey yetkililerin Arap basınına yaptıkları açıklamalarla Türk devletinin sınırda yaptığı askeri tatbikattan duydukları rahatsızlıklarını dile getirdiler. Basına verilen demeçlerde AKP hükümetinin bir süre önceye kadar kendileri ile milyarlarca dolarlık anlaşma gerçekleştirdiğini, kendilerine birçok konuda söz verdiklerini söylediler. AKP hükümeti ve başbakanının daha önce ticari ve ekonomik işbirliği anlaşmaları yaptığı Mısır, Ürdün ve Libya’da olayların çıktığı bazılarında rejimlerin değiştirildiğine dikkat çektiler. AKP hükümetinin İslam kimliği adı altında ABD’nin Truva atı olarak İslam ülkelerinin içine sokulmak istendiğini dile getirdiler. Bir yetkili, Suriye için en tehlikeli düşmanın AKP olduğunu, bir taraftan kendileri ile milyonlarca dolarlık anlaşmalar imzalarken bir taraftan da ABD’nin desteği ile arkadan kuyularını kazdığı ifade etmişti. Aynı yetkili, Suriye üzerinde Fransa ile Türk devleti arasında gizli bir çatışmanın yaşandığını, Türk devletinin Suriye’nin işgal edilmesi durumunda pastadan daha fazla pay alabilmek için Fransa’yı kendine rakip gördüğünü sözlerine eklemişti.

Suriye’ye yönelik uygulanan planın bir benzeri İran’a karşı uygulandı. AKP hükümeti, İran devleti ile bir taraftan stratejik anlaşmalar imzalarken bir taraftan da karşılıksız sözlerle İran’ı PJAK’ın üstüne sürdü. ABD’nin İran’a karşı olduğunu söylediği füze kalkanının Malatya’ya kurulmasına öncülük etti. İran’a yönelik yürütülen gizli harekât bununla da sınırlı kalmadı. AKP,  İran devletini PJAK ile savaştırırken;  bir yandan da İran’ın Tebriz, Urmiye, Erdebil, Şiraz, Ahwaz’da, GAP-Güney Azerbaycan Partisi (Merkezi Ankara’da)  ve Cümbüji Azeri-Azeri Birliği (Merkezi Bakü’de)  ile ayaklanma başlattılar.  Azerilerin yaşamış olduğu bu bölgelerde AKP ve işbirlikçileri tarafından başlatılan ayaklanmalarda Urmiye’de 3, Tebriz’de 6, Erdebil’de 5 Şiraz’da 3 kişi öldürülürken, 100’den fazla yaralı ve 1000’den fazla ise gözaltı yaşanmıştı.

Suriye’ye yönelik askeri harekât hazırlıkları AKP yandaşı Türk basını tarafından gizlendi. PKK’ye yönelik sınır ötesi operasyon,  AKP hükümeti ve onun başbakanının Kürtlere yönelik başlattığı ırkçı-faşist saldırıların allana-pullana verildiği gündemlerle kamuoyu oyalandı.

Obama ile Tayip Erdoğan arasında yapılan gizli anlaşmada Suriye’nin işgal edilmesi ardından Türk devletinin payına nelerin düşeceği de belirlendi. Buna göre, AKP hükümeti Güneybatı Kürdistan’ın Cizire bölgesindeki zengin petrol alanlarından pay verilecek. Ayrıca AKP’nin girişimleri sonucu AKP tarzı ABD işbirlikçisi bir hükümetin Suriye’de iktidara getirilmesi planlandı. Güneybatı Kürdistan’ın denetiminde AKP’nin daha etkin duruma getirilmesi, bu şekilde Güneybatı Kürdistan’da da AKP işbirlikçisi Kürt partileri ile Güneybatı Kürdistan’da etkin duruma gelerek PKK’nin oradaki etkisini kırarak, Kürtler arası ulusal birlik ittifakının önüne geçilmesi amaçlanıyor.

PKK’nin tasfiyesi konusunda oluşturulan konsept kapsamında,  PKK’nin denetiminde Medya Savunma Alanları içinde yer alan köylerin boşaltılması için de planlar yapılıyor.  Medya Savunma Alanlarına yakın Ranya, Sengeser, Amediye ve Xanêxîn’e konteyner tipi prefabrik evlerin yapılması için harekete geçildi. Konteyner tipi evlerin yapım masraflarını Türk devleti karşılayacak. 1,5 ay içinde tamamlanması istenen bin adet konteyner yapımı için ihale açıldı. Tahmin edileceği üzere, konteyner evlerin ihaleleri MÜSİAD bağlantılı AKP işbirlikçisi; Eras İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, Gestaş İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş, İHE İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Ekşioğulları İnşaat Endüstri Ticaret Anonim Şirketi, Siyah Kalem Mühendislik İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, İçtaş İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine verildi.

KDP ve YNK’yi PKK’ye karşı kışkırtamayan AKP hükümeti Irak merkezi hükümetten medet ummaya başladı. Irak başbakanı Nuri Maliki’ye gönderilen özel bir heyet aracılığıyla gizli bazı anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmaya göre  “PKK ve PJAK sorununun en iyi çözüm yolu, sınırlara Irak askerini göndermek olduğu sonucuna varıldı. Maliki’nin AKP heyeti ile yaptığı görüşmede Türk heyeti Maliki’ye; “merkezi hükümet ile Hewler arasında var olan sorunları bir biçimde Kuzey Irak’taki PKK varlığı ile ilişkilendirin. Biz de Irak içi dengelerde size destek verelim” biçiminde bir mesaj iletildi. Bu mesaj üzerine Maliki basın önüne geçerek Irak askerinin Güney Kürdistan sınırlarına yerleştirilebileceğini söyledi.

Bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Irak ordusu Xaneqin, Diyala ve çevresindeki resmi dairelerde Kürdistan bayrağını zorla indirdi. AKP’nin isteği doğrultusunda Irak ordusunun tankı, topu ve büyük bir askeri güçle Güney Kürdistan’ın Hewler, Süleymaniye ve Duhok’a girerek gelip dağlarda operasyon yapması her şeyden önce Güney Kürdistan’ın yeniden işgal edilmesi olacaktır. Böyle bir durumun- bedel vermiş Güney Kürdistan halkı tarafından kesinlikle kabul edilmeyeceği, hiçbir Kürt partisinin AKP’nin paralı askeri olmayacağı açıktır.

AKP hükümeti, ABD’nin paralı uşaklığını yaparken başkalarını da kendi uşağı yapmaya çalışmaktadır. Fakat bu politika bir türlü sonuç vermemektedir. Bu bağlamda “sıfır sorun politikası” çökmüş durumdadır. Suriye, İran ve Güney Kürdistan politikalarında ABD’nin istemlerini karşılayamaz duruma gelmiş, bölge güçleri arasında sıkışıp kalmıştır.

Yasin Kılıçkaya

Libya’ya Gelen Demokrasi: Şeriat!

Libya’yı 42 yıl boyunca yöneten Muammer Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesinden sonra Ulusal Geçiş Konseyi’nin Başkanı Mustafa Abdül Celil, ülkenin şeriat hukukuna uygun olarak yönetileceğini açıkladı. Savaş nedeniyle ülkenin yerle bir olduğu ülkede yapılan ilk iş, çok eşliliği yasaklayan maddenin kaldırılması oldu.

NATO ve emperyalist devletlerin, Albay Muammer Kaddafi’den kurtardığı Libya, artık şeriatla yönetilecek! Libya’nın artık ‘özgür’ olduğunu savunan Ulusal Geçiş Konseyi’nin Başkanı Mustafa Abdül Celil, NATO ve emperyalist ülkelerinin eliyle kurulan yeni Libya’nın geleceği hakkında açıklamalarda bulundu. 

Abdül Celil, Bingazi’de Pazar günü yaptığı açıklamada Kaddafi’nin öldürülmesiyle Libya’nın özgürleştiğini savundu. Abdül Celil, yeni geçici hükümetin kurulması için yapılan görüşmelerin sürdüğünü ve kararın iki hafta içinde alınmasının beklendiğini söyledi. Yeni Libya’nın nasıl olacağına dair açıklamalarda bulanan Abdül Celil, ilk iş olarak çokeşliliği yasaklayan kanunu kaldırdı ve Libya’nın artık Şeriatla yönetileceğini açıkladı.
 
Ülkenin şu anki başbakanı olarak görev yapan Celil ayrıca, Şeriat hukukuna uygun yapılacak değişikliklerle; bankaların faizden para kazanmasını sağlayan düzenlemelerin ve “erkeklerin evlenebileceği kadın sayısı ilgili sınırlamaların” kaldırılacağını belirtti. Yapılacak değişikliklerle ülkede İslam hukukuna uygun olarak erkeklerin çok eşli evlilikler gerçekleştirebilmesi amaçlanıyor. Celil, “Uluslararası toplumu bizim Libya halkı olarak ılımlı Müslümanlar olduğumuz konusunda temin etmek isterim” demesi de dikkat çekti. 

 
Celil ayrıca, Kaddafi hükümeti karşıtı direnişe katılan ve direniş sırasında hayatını kaybedenlere; direniş için kendilerine yardım eden “Körfez Kooperasyon Konseyi’ne, Arap Birliği’ne, Avrupa Birliği’ne (AB)” ve NATO’ya da teşekkürlerini sundu.

Kaddafi güçlerine infaz

 
Bu arada NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ise Brüksel’de yaptığı açıklamada Libya Harekatı’nın 31 Ekim’de sonlandırılacağına “atıfta bulunacak şekilde, operasyonun tamamlanmak üzere” olduğunu belirtti.

 
Bu arada NATO’nun desteklediği ‘devrimci’ muhaliflerin Kaddafi güçlerinden olduğu belirtilen 53 kişinin ellerini arkadan bağladıktan sonra kurşuna dizdiği ortaya çıktı. 

 
Kaddafi’nin bulunması için yerle bir edilen Sirte kentinde ortaya çıkan vahşeti, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ü (HRW) ortaya çıkardı. Örgüt’ten yapılan açıklamaya göre “Sirte’de terk edilmiş bir otelde 53 çürümeye yüz tutmuş ceset bulduk. Görünüşe göre Kaddafi destekçileri olan bu kişilerin bazılarının vuruldukları sırada elleri arkadan bağlıydı” dedi. HRW Sirte’deki Hotel Mahari’de bulunan cesetlerle ilgili acil soruşturma talep ederek, sorumluların Libya Ulusal Konseyi tarafından cezalandırılması çağrısı yaptı.

Fetullah Gülen'den Kütlere Karşı 27 Mayıs Darbesi Önerisi

Fethullah Gülen, bugün milyonlarca insanın açık desteğini alan PKK için 1990’lı yılların ırkçı dilini kullanarak “bir avuç eşkıya” ifadesini kullanırken, Kürtlere karşı 27 Mayıs 1961 darbesini yöntem olarak önerdi.

Fethullah Gülen, Herkul.org'ta yayınlanan sohbetinde, devletin PKK karşısındaki başarısızlığından dolayı yakınarak, korkunç önerilerde bulundu. Bugüne kadar dile getirilen en ırkçı fikirlere bile rahmet okutan Fethullah Gülen, Kürt hareketine karşı 27 Mayıs darbesini önerdi.

Gülen şöyle dedi: “Çoklarının dediği gibi, mensup olduğumuz Birleşmiş Milletler ve NATO içinde önemli güce, kuvvete ve mekanize birliklere sahip sayılı devletlerden biriyiz. Bir espriye bağlı ifade edersek, o güç, kuvvet ve mekanize birliklerin neler yapabileceğini görmek istiyorsanız, 27 Mayıs ihtilaline bakabilirsiniz. O güç, gelip kendi milletinin başına binmiş ve 25-30 milyon insanı teslim almıştır. Daha sonra da her on senede bir binlerce insanı ezmiş, zindanlara atmış, sürgünlere yollamıştır. Şimdi, sen orada kuvvetini sonuna kadar kullanmışsın, sokağa hükmetmişsin; fakat, ayıptır bu, ârdır, otuz senedir dağdaki bir avuç şakînin hakkından gelemiyorsun.”

TÜRK’E KILIÇ ÇEKMEYİN, İTAAT EDİN

PKK’nin eylemlerini “canavarlık” olarak tanımlayan Gülen, devletin 90 yıllık zulmü karşısında tek bir ifade kullanmıyor. Gülen, Kürtlere de maruz kaldıkları zulme karşı “Türk’e itaat edin” mesajı veriyor ve bunu da Bediuzzaman’a dayandırıyor. Kürtler’den Türklerle “kardeş” olmasını isteyen Gülen, devletten de Kürtlere karşı, en ağır şiddeti önermesi dikkat çekiyor.

Gülen şöyle diyor: “Bediüzzaman Hazretleri, maruz kaldığı zulümlere rağmen hiç kimseyi zerre kadar incitmemiş, ‘intikamımı alın’ dememiş; hatta kendisine o teklifte bulunanlara şöyle cevap vermiştir: ‘Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet'in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslüman'ız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer'an caiz değildir. Kılıç, haricî düşmana karşı çekilir. Dâhilde kılıç kullanılmaz.’ İşte bu sâlim düşünce herkese mal edilmeliydi ama maalesef bu hususta muvaffak olunamadı.”

KÜRT SORUNUNUN BM’YE GİTMESİNDEN RAHATSIZ

Gülen, Kürt sorununun BM’ye taşınabileceği konusunda da şimdiden uyarıda bulunarak bu rahatsızlığını dile getiriyor: “Bir Kürt-Türk çatışması çıkarılması ve hatta sonunda meselenin Birleşmiş Milletler'in hakemliğine kadar vardırılması muhtemeldir.”

Kürt Halkı Van'da Birleşti

Van'da meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin ardından Kürdistan’ın dört parçası ve diasporada Kürtler seferber oldu. Kürtler arası dayanışma ilk kez bu kadar geniş bir şekilde organize oldu. Hewler’den Kürtleri yaşadığı Türkiye’nin batı metropollerine kadar, tonlarca yardım Van’a gönderildi.

Kuzey Kürdistan’daki tüm kent ve ilçelerin yanı sıra Federal Kürdistan Bölgesi, Türkiye metropolleri ve Avrupa’dan geniş bir dayanışma ağı oluşturuldu. Kürtler yaşadıkları her yerde seferber olarak Van halkının yaralarını sarmaya çalışıyor. İlk kez Kürtler arası dayanışma bu denli geniş bir tablo ortaya çıkarıyor.

Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği deprem günü bile ırkçı saldırıların yapıldığı bir günde, Kürtler Van’daki kardeşlerini yalnız bırakmadı.

Federal Kürdistan Bölgesi'nde yayın yapan Hawdem Dergisi, halk için yardım kampanyası başlattı. Kampanyaya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Kürt halkının yaşanan bu facia karışsında ulusal bir seferberlik ile her dört parçadan Van halkına destek olması istendi.

Şırnak bölgesinde ise BDP’li belediyeler, il ve ilçe örgütleri ile sivil toplum kuruluşları seferberlik ilan etti. Bölgede belediyeler anonslar yaparak yardımlar toplarken, dün akşamdan beri toplanan battaniye, elektrikli soba, odun sobası, yorgan, halı, giyim, yeme ve içme gibi yardımlar öğleden sonra tır ve kamyonlarla Van'a gönderildi. Şırnak merkezde belediyesi bahçesinde, Cizre'de belediyenin yanında kurulan çadırda, Silopi'de Yenişehir Mahallesi'nde, İdil, Uludere ve Beytüşşebap'ta da belediye bahçelerinde yardımlar toplanıyor.

SİİRT’TE TUTSAKLAR DA KAMPANYA BAŞLATTI

Siirt’te Belediyesi bünyesinde kurulan Yardım Masası'na halk yardım yağdırılıyor. Yardım Masası'na şu ana dek 2000 adet battaniye 50 adet soba, yaklaşık 3 ton kuru gıda ile çok sayıda içme suyunu belediye garajına getirirken, yardımlar aralıksız devam ediyor. Burada Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklular da kampanyaya destek olmak için yardım topladıkları öğrenildi.

Urfa’nın Suruç ilçesinde de belediye bünyesinde kampanya başlatıldı. Belediye kendi bütçesinde ayırdığı parayla gıda maddesi, battaniye ve ısınma için soba ve halktan toplanan malzemelerle birlikte Suruç Belediye Başkan Vekili Hülya Demir, yarın araçlarla Van'a doğru yola çıkacak.

Kızıltepe Belediyesi'nin, ilk etapta temel gıda malzemeleri ile 300 kişilik barınma çadırından oluşan yardım konvoyu Van’a ulaştırıldı. Sabah saatlerinden itibaren ise Kızıltepe Belediyesi'ne halkın getirdiği gıda maddeleri, yatak, ilaç, katalitik soba, elektrikli ısıtıcı, battaniye, kilim, çocuk bezi, ayakkabı ve elbiselerden oluşan 3 kamyon ve 2 tır ihtiyaç malzemesi daha yola çıktı.

DİYARBAKIR İLÇELERİNDEN KAMYONLARLA YARDIM GÖNDERİLİYOR

Seferberliğin ilan edildiği Diyarbakır’da kesintisiz yardım toplama ve gönderme devam ederken, Bismil, Lice, Silvan ve Çınar ilçesinde de yoğun yardım çalışmaları yürütülüyor.

Bismil’de belediye tarafından organize edilen ve 24 saatte kriz masasına getirilen yardımlardan 4 TIR, 2 kamyon, 3 kamyonet ve tıbbi malzeme dolusu bir araç Van'a gönderildi. Bismil Belediyesi'nin önünde toplanan yüzlerce kişi ise, depremle ilgili medyadaki ırkçı haberlere tepki gösterdi. Yurttaşlar Van'da yaşamını yitirenler için de dua etti.

Lice Belediyesi öncülüğünde toplanan yardımlar, kamyonlara yüklenerek Van'a doğru yola çıkarıldı. Lice esnafının da yoğun destek verdiği yardımlar, ayrı ayrı paketlenerek, 3 kamyonla Van'a gönderildi.

Silvan Belediyesi, muhtar ve sivil toplum örgütlerinden oluşan deprem kriz masasının çağrılarına halk dünden bu yana yaptıkları yardımlarla cevap verdi. Kriz masası yetkilileri, deprem bölgesine 2 kamyon ve 2 pikap yaşam malzemesi gönderdi. Silvan belediye başkanı Fadıl Erdede, ilçe olarak Van için seferber olduklarını belirterek, “Halkımızı yalnız bırakmayacağız" dedi.

YÜKSEKOVA 6 BİN 100 BATTANİYE GÖNDERDİ

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde başlatılan kampanyada 6 bin 100 adet battaniye ile yüksek miktarda yaşama- malzemesi toplandı. Yüksekova Belediye Başkan Yardımcısı Hüsnü Beşer, "Gever halkı dün ve bugün seferberlik ilan etmiştir. Bugün halkımız gün boyu yardım toplamış ve komisyonumuza teslim edilmiştir. Sabahtan toplanan malzemeler belediyemize ait iki kamyon ile halktan temin edilen 5 minibüsle Van'a gönderdik" dedi.

BATMAN KENDİSİNE YARAŞANI YAPIYOR

Batman Belediyesi'nde kurulan kriz merkezine felaket bölgesine ulaştırılması amacıyla yardım malzemeleri akıyor. Belediye Hizmet binası önünde toplanan yardımlar TIR ve kamyon gibi araçlarla bölgeye aktarılıyor. Belediye Başkanvekili Serhat Temel ve meclis üyelerinin bir kısmı deprem bölgesinde gelen yardımları ilgili yerlere ulaştırırken, diğer belediye yöneticileri de Batman'daki yardım çalışmalarını organize ediyor. Batman Belediye Başkan Yardımcısı Gülistan Akel, Batman halkının gösterdiği dayanışma çabasının insan onuruna yakışır bir desteği ifade ettiğini söyledi.

AKDENİZ BELEDİYESİ DE KAMPANYA BAŞLATTI

Mersin’in Akdeniz Belediyesi de, deprem yaralarını sarmaya çalışan Van halkı için "Deprem Kriz Masası" oluşturdu. Van halkı için 3 ayrı merkezde yardım malzemeleri toplanmaya başlandı. Akdeniz Belediye Başkanı M. Fazıl Türk Van'daki mağdur yurttaşların yaralarını acilen sarmak için tüm yurttaşlara duyarlılık çağrısında bulundu.

Van Depreminden Dolayı Felaket Kapitalistleri Sevinç İçinde



Meydana gelen Van depremi, taze taze ülkenin içinde bulunduğu siyasal atmosferin bütün ürkütücü veçhelerini bir kez daha ortaya çıkardı.

Bu ürkütücü eğilimlerin 'intikamcı' tezahürleri bilhassa sosyal medyada ve haber sitelerinin haber altı okuyucu yorumlarında bütün yaygınlığıyla kendine yer buldu ve tabiatıyla halen de bulmaya devam ediyor. Söz konusu tepkilerin bir ucu "Allah'ın gazabının Kürtlerin üzerine çökmesi"nden başlayıp, öbür ucu "'askerlerimiz'in bu 'vatan hainleri'nin yardımına gitmemesi"ne kadar uzanıyordu.

Fakat bir örnek var ki, o da, "Şok Doktrini" kitabının yazarı Naomi Klein'ın tabiriyle 'felaket kapitalizmi'nin nasıl bir 'çakallığı' bağrında taşıdığı.

Twitter’da okuduğum kadarıyla, Kanal D’de Mehmet Ali Birand’ın yönettiği bir programda konuşan Oğuz (?) isimli yorumcu şöyle demiş: “Bu bir şans şimdi, Van yardım alacak, TOKİ de var, yeni bir kent inşa edebilirler,” demiş. Doğal olarak bu konuşmayı twitter’da aktaran kişi, “bu nasıl bir akıl tutulması” diyerek gaddarlığın bu kadarına akıl erdirilemeyeceğine işaret ediyor.

Oysa Oğuz (?) her kim ise, kapitalizmin ‘bugünkü aklı’nın tipik bir temsilcisi. Kapitalizm bugün böyle akıl yürütüyor. Naomi Klein’ın “Şok Doktrini”nde bütün gaddarlığıyla sergilediği örnekler Van depreminden sonra bu öneriyi ortaya atanın ‘aklı’yla öyle bir uyuşuyor ki.

Naomi Klein kitabına, Amerika’da New Orleans’ı vuran Katrina Kasırgası’nı örnek vererek başlıyor. “Katrina Kasırgası New Orleans bölgesini yerle bir ettiğinde, Cumhuriyetçi Parti’li politikacılarla ilişkisi olanlar, düşünce kuruluşları ve müteahhitlik şirketleri hemen ‘temiz sayfalar’dan ve heyecan verici fırsatlardan bahsetmeye” koyuluyorlar. Nitekim “Cumhuriyetçi bir Kongre üyesi olan Richard Baker sel felaketini kastederek, Nihayet New Orleans’taki istenmeyen konutları temizlemiş olduk. Bu işi biz yapamıyorduk, Tanrı yaptı,” diye sevinç içinde ellerini ovuşturuyor (“Şok Doktrini”, s. 1-6).

New Orleans’taki sel felaketinden sonra sevinç çığlığı koparan kişilerden biri de “küresel ekonominin kurallar kitabını yazma onurunu taşıyan adam, Milton Friedman”. Friedman, o semtlerde yaşayan (parasız devlet okullarında okuyan) çocukların dağılmasını “eğitim sisteminde radikal reformlar gerçekleştirmeye zemin sağlayan bir fırsat” olarak görüyor. Friedman artık “kamu okullarının yerine” rahat rahat “özel okulların açılabileceği”nden dem vuruyor.

Bir başka örnek, 2004 Aralık ayında on binlerce insanın ölümüne sebep olan tsunami felaketi: “Sri Lanka’da kurbanların yüzde 80’ini küçük kayıklarla balıkçılık yapanlar oluşturuyordu.” Kıyılarda oturan yüz binlerce insan “barınacak yer ve diğer yardım malzemelerinden faydalanabilmek için ülkenin iç kısımlarındaki geçici kamplara gittiler.” Ve bir daha geri dönemediler! Çünkü hükümet, yüz yıllardır kendi yurtları olarak geçimlerini sağladıkları bu kıyıları artık doğal felaketlere karşı bir tampon bölge ilan ederek kapatmıştı ve çok geçmeden çıkarılan yeni yönetmeliklerle bu bölgelerin ‘gaspı’ yasallaştırılarak, büyük şirketlerin kontrolündeki dev otellerin yapımına devredilecekti.
Kapitalizmin ‘çakalları’ her felaketten, sömürüyü yoğunlaştıran ve mülkiyet devrini kolaylaştıran bir ‘dev fırsat’ olarak yararlanmak üzere olay yerinde bitiveriyordu...

Dolayısıyla, bizim ülkemizde de hükümetin kontrolündeki sermayenin ve TOKİ gibi sözde kamu kuruluşlarının, Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşanacak Van depremi benzeri her türlü felaketten sonra ‘nasiplenme çağrıları’ yapmalarına ve televizyon ekranlarına bu ‘çakallığı’ savunacak ‘gönüllü uzmanlar’ çıkarmalarına bugün de bundan sonra da hiç şaşırmamak gerek.

Kaynak: http://agorakitapligi.blogspot.com

Bask’tan Erdoğan’a Tokat Gibi Cevap!


 

Bask ülkesinin özgürlüğü için mücadele veren ETA’nın silahlı eylemlere son vermesinin ardından örgütün çözüm için diyalog çağrılarına destek amacıyla dün akşam saatlerinde dev bir yürüyüş düzenlendi. Hemen hemen tüm Bask siyasi parti temsilcilerinin katıldığı yürüyüş Bilbao’da gerçekleştirildi. Izquierda Abertzal’in çağrısıyla “Bask Bir Çözüm İstiyor” yazılı dev pankartın arkasında yürüyen onbinlerce kişi, ETA’nın İspanya ve Fransa hükümetlerine yaptığı diyalog çağrısına destek verdi.

Bask bölgesinin bağımsızlığı için sloganların atıldığı yürüyüşün sonunda okunan manifestoda 17 Ekim’de San Sebastian’da yapılan Uluslararası Barış Konferansı’nda açıklanan taleplerin yerine getirilmesi istenirken, “Bask bölgesinde başlayan yeni sürecin tam bir çözümle sonuçlanması gerektiği, Bask’taki yeni dönemde Bask halkının, İspanyol ve Fransız devletlerinin üzerinde bulunduğu ve bu yüzden kendi geleceklerine karar verme hakkının tanınmasının zorunlu olduğu” belirtildi.


Yürüyüşte Bask Sosyalist Partisi Lideri Dani Maetzu yaptığı açıklamada, şiddet olaylarından etkilenen kişilerin zararlarının tazmin edilmesi konusunun da düşünülmesi gerektiğini söyledi.


Yürüyüşte ayrıca İspanya ve Fransa cezaevlerinde bulunan 700 kadar tutsağın serbest bırakılması da talep edildi.

Silahlı Mücadele ve Kontr-Gerilla Stratejisi Diyalektiği


Harun ERCAN / State University of New York at Binghamton


“Ben de bu dünyaya geldim geleli / Ölmezsem, öldürmezsem/ Kim benim farkıma varır?” Turgut Uyar, PKK ortaya çıkmadan çok önce, “Malatyalı Abdo için bir Konuşma” başlıklı şiirinin sonunda bu dizeleri sarf eder. Türkiye’deki Kürtlerin silahlı mücadeleye yönelmesinin tarihsel kökenlerini bu kadar az kelime ile bu kadar isabetli anlatabilecek başka bir söz dizisi bulmak oldukça güçtür. Nitekim, Kürt hareketinin silaha yönelmesinin tarihsel arkaplanında, devletin, ölmeyen ve öldürmeyen Kürtlerin taleplerini kale almama, bastırma ve bu süreçte meselenin kökünü asimilasyonla kurutma stratejisi vardı. Bu strateji aslında 1990’larda PKK’nin tasfiye edilemeyeceği netleştiğinde çöktü, lakin 2000’lerde bir üst seviyede yeniden kuruldu. Bu yeni seviyede ise Kürtlerin varlığını inkar etmek yok, Kürt hareketiyle siyasi egemenlik paylaşmamak adına hemen her yolu denemek var.

Türkiye’de toplum, sermaye ve medya şirketleri üzerinde muazzam bir tahakküm kurmuş olan AKP rejimi, aylardır 1990’ların kötü bir replikasını ortaya koyuyor, Türk medyasında konuşan hemen herkesin ağzı yeniden psikolojik savaş kokmakta. Bu yeni psikolojik savaş söyleminin çekirdeğinde yer alan argüman, ''artık silahlı mücadele döneminin kapandığı''dır.  


2000’lerin başından itibaren, 11 Eylül sonrası, yeni terörizm söyleminin ve yarattığı siyasi-hukuki iklimin politik şiddet kullanan muhalif yapılar üzerine alan daraltıcı etkilerini inkar etmek abesle iştigal olur. Lakin esas sorulması gereken şu: Gerilla hareketlerinin olduğu silahlı çatışma vakalarını nihayete erdiren temel belirleyenler neler? Gerçekten de değişen dünya iklimi mi? Bu kısa yazıda ortaya konan iddia şudur: Gerilla dinamiğinin olduğu etnik/sınıfsal çatışmaların sonucunu belirleyen devlet, muhalif örgüt ve örgütün temsil ettiği kitle arasında değişen dinamik ilişkilerdir, liberal hegemonyanın muhalif silahlı yapılarla kurduğu pragmatik ilişkiler değil.

Doğru soruyla başlamak: Neden silahlı mücadele?


Eğer seçimler yoluyla, yaşadığı dertlerin siyasetini barışçıl yollarla yapmak mümkünse, neden milyonlarca insan yasa dışı ilan edilmiş, sürekli baskı ve zulüm gören bir hareketi destekler ve hatta, onbinlercesi tüm yaşamını bir köşeye bırakarak bu hareket adına savaşır? Sorunun cevabı uzun değil aslında: İlk başta, başka çare bırakılmadığı için. Sonrasında ise, ele silah aldıktan ve toprağa kan aktıktan sonra, yeni vücuda getirdiği özgür varoluşuyla hayatta kalabilmenin yegane yolu anlaşmaya dayalı bir barış sürecinden geçtiği için.


Kürt meselesi tartışılırken ana akım medyatik ve entelektüel mecralarda en az konu edilen sorulardan birisi “Neden silahlı mücadele?” sorusudur. Çünkü bu sorunun cevabı, Türkiye’de Kürtler ile egemenlik paylaşmamaya ant içmiş anlayışın zayıf karnına değen yumruk etkisi yaratır. 1984’ten önce Kürtler 25 yıl boyunca ciddi siyasi etki yaratan politik şiddet eylemleri gerçekleştirmediler ve barışçıl yollarla hak talep ederken sürekli devlet tarafından reddedilmelerine rağmen silahlı mücadeleye başvurmadılar. Türkiye İşçi Partisi içinde başlayan bir siyasi serüven DDKO’larda devam etti, sonra da 1970’ler kabarmasında sosyalist-devrimci Kürt örgütleri esasen legal alana yönelerek bir mücadele ortaya koydular. 1971 askeri müdahalesi Kürt hareketinde legal alan inancını temelinden sarsarken 1980 darbesi bu inancı yerle yeksan etti. Velhasıl, Kürt hareketi hem ideolojik olarak hem de mücadele stratejisi bakımından aşama aşama radikalleşti ve 1984’te başlayan silahlı mücadele kitlelerce 1990 yılına kadar mütereddit bir şekilde izlendi. Kitlelerin harekete devri ise devletin Kürtlere karşı en ağır insan hakları ihlallerini işlediği süreçte çok içiçe bir şekilde 1990’ların ilk yarısında gerçekleşti.


Peki ortaya konan gerilla pratiğine kontrgerilla stratejisiyle cevap veren devlet uygulamaları Kürt hareketi ile kitlesi arasında ilişkide ne gibi sonuçlar üretti? Kitle-parti, ılımlı-radikal unsurlar arasında ayrım yapmayan devlet şiddeti, eğer şiddetin uygulandığı bölgede yaşayan toplumu arzuladığı şekilde çatışma başladığında dönüştürememişse, mutlak suretle geri teper. Kitleleri devlete karşı savaşan gerilla hareketlerine kanalize eder. El Salvador, Guatemala, Meksika, Peru, Malezya ve Filipinler gibi ülkelerde yaşanan gerilla çatışmaları bu iddiayı doğrulamaktadır. Türk devletinin 1990’lar boyunca kontrgerilla stratejisi bağlamında uyguladığı kaybettirme, köy yakma pratiklerinin Kürt hareketine kitleleri kanalize etmesinin nedeni de budur. Bu senaryonun tekrar edilmeye çalışması da, eğer 26 defa yapılan sınırötesi operasyonlardan alınamayan sonuç yine alınamayacaksa, AKP rejiminin öngürdüğü etkilerin tam tersi etki yaratabilir. AKP’nin yeni savaş konseptinde sivil Kürtlere karşı bu sefer ‘temiz’ bir yaklaşım geliştireceğini iddia etmesinin temelinde de bu kaygı yatmakta aslında. AKP medyasının BDP ile uğraşmasının altında yatan temel neden de aslında bu kaygıdır.


Zamanın ruhu dinamiği: Silahlı mücadele devri bitti mi?


Toplumsal hareketlerin, yani belirli siyasi ve toplumsal talepler için kitlelerin sokaklara indiği durumlarda, politik şiddete başvurmaları genellikle devletlerin meseleyi idare biçimleriyle alakalıdır. Devletlerin kullandıkları bastırma pratiklerinin ve muhalif yapıları rejime kabul etmemelerinin sonucudur. Yani politik şiddet kullanımına dair değişen dünya iklimi esas belirleyen değildir.  


Son 1 yıl içerisinde Arap Baharı rüzgarlarının estiği ülkelerde, göstericileri bastırmaya çalışan devletlerin hemen hepsi göstericileri politik şiddet kullanmaya mecbur bırakmıştır. Avrupa’nın ve ABD’nin desteklediği Libyalı muhalifler silahlı mücadele ile rejim değiştirirken bu aktörlerin vicdanları her türlü şiddete karşı oldukları iddiası, yani oynadıkları ikiyüzlü tavrı saklayabilecekleri sanrısı hiç ama hiç gerçekçi değil.

Silahlı mücadeleyi merkezine alan siyasi projelerin dünya çapında itibar kaybetmesi, politik şiddet kullanan örgütlerin hareket alanlarını daraltır ama gerilla stratejisinin kullanıldığı mücadeleleri nihayete erdiren temel belirleyen olmaz. 


2001’den sonra dünya çapında gelişen terörizm söylemi ve getirdiği yeni hukuki sınırlamalar, esasen hareketlerin kitleleri arasındaki ilişkiyi zora sokmaktadır. O yüzden liberalizmin silahlı muhalif yapılarla kurduğu pragmatik ilişkiyi gölgelemeye çalışan AKP söylemine bir hatırlatma yapmakta fayda var: El Slavador, Peru, Sri Lanka ve Guatemala örneklerinde net bir şekilde görüleceği üzere, gerilla hareketleri ya kitleler nezdinde itibarlarını kaybettiklerinde uzun-vadede yenik düşerler ya da ulus-devletler örgütleri destekleyen kitlelere yönelik ağır insan hakları ihlallerine giriştiğinde. Eğer AKP bu ikisinden birini uygulamaya sokmayacaksa, kendi hesabına bir sonuç üretmesi  pek mümkün görünmemekte. Nitekim, ağızlarda sakız olan Sri Lanka modelinin temelinde yatan taktiklerden birisi kitlesel katliamlar gerçekleştirmekti ve kuşkusuz yaptılar da.

Erdoğan, 3 Çocuk ve Savaş


Yardım Kampanyasına Katılım Çağrısı

Wan depreminden zarar görenler için Heyva Sor a Kurdistanê bir yardım kampanyası başlattı.

Heyva Sor a Kurdistan, Van için yardım kampanya başlattı. Gazetemiz Özgür Politika'ya ilan vererek sürgünde yaşayan Kürtleri Van halkı ile dayanışmaya çağıran Heyva Sor, "Depremde zarar gören ve bu soğuk günlerde barınaksız kalan insanlarımızla dayanışma ve onların yaralarına derman olma günüdür" dedi. 

Heyva Sor a Kurdistanê bir yardım kampanyası başlattı. Avrupa’dan yapılacak yardımlar için adres ve hesap numaraları:

İNGİLTERE
Kurdish Red Moon
Fairfax Hall 11 Portland Gardens  London N4 1HU
Registered Charity No: 1093741
Company No: 4285714
Bank Sort code: 204660 Bank Account no: 40912387


ALMANYA
Heyva Sor a Kurdistanê
Schäfer str. 4,  53859 Niderkassel
Sparkasse Neuwied Bank. No: 186098 BLZ : 574 501 20
Tel: 0049 (0)2208-5060372 - 02208-5060 396
Fax: 0049 (0)2208-5060825
IBAN: DE62574501200000186098 BIC: MALADE 51 NWD

FRANSA
Crossant Rouge Kurde
Banka adı: BNP PARIBAS
Hesap No: RIB: 30004 00782 00010064428 64
IBAN: FR76 3000 4007 8200 0100 6442 864
BIC: BNPAFRPPPGN

DANİMARKA

St∅tteforeningen Mesopotamiens Sol
Komela Alîkariyê ya Roja Mezopotamya
Viktoriagade 16, 1655 Kopenghagen
Tel.: 0045 33 22 89 98
Hesap numarası: Danske Bank Konto: 184-1084

AVUSTURYA
Roja Sor a Kurdistanê
Jurekgasse 26 / 1150 Wien
Tel.: 0043 699 10 32 97 70
Banka adı. BAW AG
Konto No. 030 103 14 274  BLZ: 14 000

HOLLANDA

Koerdiesche Rode Halve Maan
Postbus 30002 / 6803 AA Arnhem
Giro No: 746 06 93
Tel.: 0031 610 64 74 71

İSVEÇ
Kurdiska Röde Halvmanen
Tel.: 0046 82 73 685      Fax:  0046 82 73 326
Hesap No: Post giro: 22 86 76-3  

İSVİÇRE

Heyva Sor a Kurdistanê
Hesap No: Post Giro: Ccp:80-17192-8

BELÇİKA

Koerdiche Rode Halve Maan
Hesap no: Bank- Banq:  001- 324 48 96-31