Türk devletinin gerilla güçleri karşısındaki
başarısızlığına dikkat çeken Bahoz Erdal, “Son haftalarda Erdoğan’ın
kudurması ve hareketimize bu kadar dengesizce saldırması bu imha
konseptinin başarısızlığından, gerillanın güçlü bir direniş ve etkili
bir vuruş tarzını göstermesinden kaynaklanıyor” dedi.
Kürdistan’da savaş gün geçtikçe daha da şiddetleniyor. Türk ordusunun
askeri operasyonları, siyasi soykırım saldırıları karşısında HPG’nin
eylemlerinde de artış gözleniyor. Türkiye kamuoyunda savaşın geldiği
düzey görülmeksizin yoğunlaşan ateşkes ve silah bırakma tartışmalarını
değerlendiren HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal, “Sömürgeci Türk
devleti ve AKP Hükümeti’nin soykırımcı politikası ve saldırıları devam
ettikçe de gerilla güçlerimizin direnişinin güçlenerek devam edeceği
tartışmasızdır” dedi.
HPG Komuta Konseyi Üyesi Bahoz Erdal, HPG’nin
çeşitli kesimlere yönelik gerçekleştirdiği tutuklamalar, HPG tarafından
daha önce yapılan KCK hukuku işleyecek açıklamasının anlamı, Ölümsüzler
Taburu’nun Kayseri Pınarbaşı’ndaki eylemi ve Roboskî Katliamı’na
yaklaşıma ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Mayıs ayı ile
birlikte gerilla eylemlerinde belli bir artış gözlendi. Yine Türk ordu
operasyonları aralıksız sürüyor. Savaş sürecini nasıl
değerlendiriyorsunuz, gidişat nasıl olacaktır?
Kış ayları
boyunca Kuzey Kürdistan’da imha amaçlı kapsamlı operasyonlar düzenlendi.
Bu operasyonlarla Kuzey’deki gerilla güçlerimizin önemli oranda tasfiye
edilmesini hedefliyorlardı. Operasyonlara büyük umut bağlamışlardı.
“Bitirdik, bitirmek üzereyiz, bu kış PKK’nin son kışıdır” propagandasını
pompalıyorlardı.
Askeri saldırıların yanı sıra Önderliğimize
yönelik eşi görülmemiş bir işkence yürütüldü. Tutuklama ve sindirme
politikasının bir sonucu olarak kapasitelerini bile aşan cezaevleri
Kürtler için toplama kamplarına dönüştürüldü. Yine medya üzerinden yoğun
bir psikolojik savaş kampanyası da hep devrede oldu.
Gerillanın
darmadağın olduğu düşünülerek, Kürdistan halkının meydanlara çıkma
iradesini göstermeyeceği düşünülerek Newroz yasaklandı. Bekledikleri
gerçekleşmiş olsaydı Newroz’da zaferlerini ilan etmeyi planlıyorlardı.
Ancak
halkımızın Newroz ile birlikte geliştirdiği görkemli direniş ve
ardından gerilla güçlerimizin aktif savunma pozisyonuna geçmesiyle
birlikte Karadeniz’den Amanoslara, Serhat’tan Kayseri’ye kadar
Kürdistan’ın her yerinde ve Türkiye’nin birçok yerinde etkili eylemlilik
süreci geliştirildi. Şu anda da operasyon ve gerilla güçlerimizin
etkili eylemleri artarak devam etmektedir.
AKP Hükümeti’nin
talimatıyla basına yansımıyor olması, yok sayılması çatışmaların az
olduğu anlamına gelmiyor. Aksine geçen yılları oldukça aşacak düzeyde
yoğun operasyon, çatışma ve eylemsellik süreci yaşanmaktadır. Son
haftalarda Erdoğan’ın kudurması ve hareketimize bu kadar dengesizce
saldırması bu imha konseptinin başarısızlığından, gerillanın bu imha
saldırılarına karşı güçlü bir direniş ve etkili bir vuruş tarzını
göstermesinden kaynaklanıyor.
Sömürgeci Türk devleti ve AKP
Hükümeti’nin soykırımcı politikası ve saldırıları devam ettikçe de
gerilla güçlerimizin direnişinin güçlenerek devam edeceği
tartışmasızdır.
En son İstanbul Milletvekili Gürsel
Tekin, devletin ordu kayıplarını gizlediği, kamuoyuna yansıtmadığını
söyledi. Bu durum HPG’nin verdiği bilanço ve rakamlarla valiliklerin
açıklamaları arasındaki çelişkide de kendini gösteriyor. Bu durumun
nedeni nedir?
Ne sömürgeci Türk devleti ne de Kürt halkına
karşı yürüttüğü savaşın önemli bir parçası olan özel savaş medyası
hiçbir zaman halkımızın haklı mücadelesi ve Kürdistan’da yürütülen savaş
hakkında Türkiye toplumuna doğru bir bilgilendirme yapmamıştır. Her
zaman yaşanan çatışmaları ve olayları çarpıtarak, tersyüz ederek, eksik
vererek veya genel gelişmelerden soyutlayarak yansıtmış ve böylece
anlamsızlaştırmaya çalışmıştır.
Bazen kimi olaylarda mecburen doğru
bilgi vermek zorunda kaldıysa da bu doğru bilgiyi de genel kamuoyunu ve
toplumu dezenformasyon politikasının etkisine almak, politikalarını
inandırıcı kılmak için kullanmıştır. Bazen normal bir eylem ve çatışmayı
abartarak sürekli gündemde tutmaya çalışırken bazen de çok şiddetli
çatışma, eylem ve olayları basına ve kamuoyuna hiç yansıtmıyor. Örneğin
geçen yıl planlı ve önceden örgütlenmiş bir eylem olmayan, işgalci
ordunun bir imha operasyonu sonucu çıkan Farqîn(Silvan) çatışması bu çerçevede
işlenmiş, gündemleştirilmiştir. Basın mensupları dağlık alana, eylem
yerine getirilmiş, bütün Türk televizyonlarında askerlerin parçalanan
silahları, yanan eşyaları günlerce gösterilmiştir.
Peki, niye böyle yaptılar?
Şüphesiz
amaçları kamuoyunu çatışmaların seyri hakkında doğru bilgilendirmek
değildi. AKP Hükümeti’nin geliştirdiği ve 12 Haziran seçimlerinden sonra
hızlandırdığı imha konseptine bahane üretmek, gerekçe oluşturmak ve
bizi savaşı başlatan taraf olarak göstermek içindi. O güne kadar 60
arkadaşımız operasyonlar sonucu yaşamını yitirmişti. Fakat ne AKP
Hükümeti ne Türk medyası bundan hiç bahsetmemişti. Yine İskenderun
eylemini İsrail’e, Tokat Reşadiye eylemini Ergenekon’a bağlayarak
çarpıtmaya çalıştılar. Örnek verdiğimiz bu çatışmaları abartarak,
çarpıtarak yoğun bir şekilde gündemleştiren hükümet ve medya, birçok
çatışma ve eylemi hiç yansıtmamıştır.
Bizim açıklamalarımız ve valilikler tarafından yapılan açıklamalar arasındaki fark buradan kaynaklanıyor.
Geçen
savaş sürecindeki en önemli gelişmelerden biri de HPG olarak ilk kez
Ölümsüzler Taburu’nu devreye koymanız oldu ve bu birçok çevrede paniğe
yol açtı. Bu tür eylemler devam edecek mi?
Sömürgeci Türk
devleti kendince yoksul, kimsesiz ve dünya devletlerinin görmezden
geldiği bir halkı bulmuş, bu halkın vatanı olan Kürdistan’ı işgal altına
almış ve talan ediyor. Her gün bu halka her türlü zulüm ve işkenceyi
yapması yetmiyormuş gibi binlercesini zindanlara da dolduruyor. Bu
halkın Önderine ve değerlerine her türlü işkence ve hakareti yapıyor. Bu
halkı yok sayıyor, yok etmeye çalışıyor ve bunun yanına kâr kalacağını
düşünüyor. Oysa artık ne Kürdistan, ne Kürdistan halkı kimsesiz ve
savunmasız değildir. Kürdistan’ı, Kürdistan halkını ve değerlerini
savunacak binlerce fedaisi vardır.
Bu anlamıyla HPG olarak
örgütlenen halkımızın savunma güçlerinin direnişi, düşmanın saldırı
düzeyiyle bağlantılıdır. Saldırılar arttıkça gösterilecek direniş de
yeni bir nitelik kazanarak şiddetlenecektir. Halkımız ve hareketimiz
açısından belirleyici olan Önderliğimizin durumu söz konusuyken ve
Roboskî gibi halka yönelik katliamlar gündemdeyken Ölümsüzler Taburu’nun
inisiyatif kullanması kaçınılmazdır.
AKP yöneticileri
ve devletle çalışan, işbirliği yapan kesimlere yönelik
tutuklamalarınızın amacı nedir? Bu konuda Türk devletinin yaklaşımını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha önce İlker Başbuğ, ondan
sonra da Erdoğan sıkça dile getirdiler. Hareketimize karşı mücadelenin
yedi boyutlu olduğunu vurguladılar. Yani Türk devletinin Kürdistan’da
yürüttüğü soykırım savaşı gerillayı öldürmek ve politikacıları hapse
atmakla sınırlı değildir. Kürdistan’a ve Kürdistan halkına ait ne varsa
hepsini imha etmeye çalışmaktadır. Örneğin AKP Hükümeti döneminde Kürt
çocuklarına yönelik gerçekleştirilen asimilasyon tüm cumhuriyet tarihi
boyunca gerçekleşmemiştir. Yine Kürdistan’ın en güzel tarihi alanları ve
verimli toprakları barajlarla yok edilmeye çalışılmaktadır. Sadece
Şırnak, Hakkari, Siirt ve Van’da bu amaçla hazırlanan 80 baraj projesi
söz konusudur. Bu barajlarla Kürdistan’ın coğrafik bütünlüğü parçalanıp
Kürtler göç ettirilmeye çalışılmaktadır. Yine Türk illerinde en ufak bir
orman yangınında onlarca helikopter ve uçak söndürmek için devreye
girerken Kürdistan’da orman kesimi ve orman yangınları sistematik bir
biçimde devlet tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de her gün fabrika ve
çeşitli komplekslerin açılışları yapılırken Kürdistan’a yüzlerce yeni
karakol ve askeri üsler yapılmaktadır. Kürdistan’da yapılan her yol,
planlanan her proje soykırım politikasına hizmet edecek bir içerikte
geliştirilmektedir.
Bahardan bu yana güçlerimizce tutuklanan kişiler
de bu soykırım ve imha politikasına alet olan kişilerdir. Birçok kişi
ve çevre para pul karşılığında halkına ve ülkesine karşı soykırımcı
politikalara alet olmaktadır. Örneğin Van’da Erdoğan’ın yardımcısı
Hüseyin Çelik’in kardeşlerinin gizli ortak olduğu Gökçen-Ay şirketi
bütün ihaleleri kırımsız alıyor, karşılığında da kendine ait sivil
araçlarla Türk ordusunun özel birliklerini operasyonlara götürüyor ve
orduya çalışıyor. Yine İstanbul’dan, Antalya’dan Botan’a kadar uzanan
Kadıoğlu şirketleri askeriyeye nakliyat hizmeti ve istihbarat sağlıyor.
Bunlara benzer birçok kişi sivil görünümüyle Kürt halkının imhasını
öngören özel savaş çalışmalarına ortak olmaktadır. Biz bu çevreleri bir
kez daha bu kirli savaşa alet olmamalarını halkına ve ülkesine karşı
düşmanlık yapmamaları uyarısını yapmayı bir görev biliyoruz. Halkımızın
da özellikle baraj inşaatlarına ve orman kesimlerine karşı haklı
tepkilerini ortaya koymaları gerektiğini belirtiyoruz.
Daha önce HPG olarak Kürdistan’da KCK hukuku işleyecek şeklinde açıklamalarınız oldu. Bununla kastedileni biraz açar mısınız?
İşgalci
Türk devletinin hukuk sistemi Kürdistan’ı sömürgeleştirmek ve Kürt
halkını yok etmek üzerine kurulmuş bir hukuktur. Ne Kürdistan’a ne de
Kürdistan halkına Türk hukuk sisteminde yer yoktur. Türk devletinin
hukuku Kürtlere katliam, işkence, tutuklama ve sürgünden başka bir şey
sunmamaktadır. Onun için bu sömürgeci hukukun Kürdistan’da hiçbir
meşruiyeti yoktur. Bizim esas aldığımız hukuk halkımızın varlığını ve
özgürlüğünü esas alan hukuktur. Bu temelde Kürdistan’a, Kürdistan
halkına ve özgürlük mücadelesine zarar vermek amacıyla sömürgeci devlete
askeri ve siyasi koruculuk yapanlara, özel savaşa ortak olanlara dile
getirdiğimiz hukuk çerçevesinde yaklaşacağız.
Türkiye
gündemi şu anda yine ateşkes ve barışçıl çözüm yönlü tartışmalarla
dopdolu. Hatta sizin silah bırakmanızın yollarının arandığı, bu konuda
görüşmeler yapıldığı iddia ediliyor. Buna rağmen sizin de belirttiğiniz
gibi askeri operasyon ve çatışmalarda herhangi bir gerileme yok. Bu
gelişmeler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
AKP Hükümeti
varını yoğunu hareketimizi tasfiye savaşına yatırmıştır. ''Kürt sorunu
bitmiştir'' diyeceksin, Erdoğan ve Gül gibi gidip Amerika’dan insansız
hava araçları almak için on takla atacaksın, Kürdistan’a on binlerce
özel tim, özel harekat polisi örgütleyip göndereceksin, her gün
güçlerimizi imha etmek için durmadan operasyon düzenleyeceksin, şehir
şehir, kasaba kasaba Kürt siyasetçi ve yurtseverlerinin avını sürecek,
yetmiyormuş gibi de Pozantı ve Osmaniye cezaevlerinde deşifre olduğu
gibi Kürtlerin onurunu hedefleyen sistematik alçakça saldırılar
yapacaksın ve insanların çözüm aradığına inanmasını bekleyeceksin.
Roboskî Katliamı’nı açıkça yapacak, bu katliamı gerçekleştiren
Genelkurmayı tebrik edeceksin, Önderliğimize Amerika’nın
Guantanamo’sundan daha ağır bir işkence sistemini sürdürecek ve sonra da
yumuşamadan, silah bırakma tartışmalarından söz edeceksin!
AKP
Hükümeti’nin bütün gücüyle hareketimizi ve halkımızı tasfiye etmeye
çalıştığı güneş gibi nettir. Beşir Atalay’ın ve Bülent Arınç gibilerin
sözleri tamamen yalandır ve psikolojik savaşın bir parçasıdır.
Halkımızda ve kamuoyunda sahte umutlar, beklentili bir ruh hali
yaratarak yürüttüğü çok yönlü insanlık dışı politikalara tepkisiz,
reflekssiz bir toplum yaratmayı amaçlıyorlar. Bu sahte ve yalan
söylemlerle halkımızın ve kamuoyunun dikkatini yürütülen siyasi ve
askeri soykırım operasyonlarından uzaklaştırmak istiyorlar.
Bu
anlamıyla AKP Hükümeti halkımıza karşı gelmiş geçmiş en tehlikeli, en
sinsi, ikiyüzlü bir soykırım politikası yürütmektedir. Halkımız ve
duyarlı kamuoyunun bu aldatmalara karşı gereken tavrı göstereceğine
inanıyoruz. Bu kadar yok etme saldırısı ortadayken kim ateşkesten ya da
silah bırakmaktan söz edebilir? Gerilla güçleri olarak bizim gündemimiz
bu soykırım operasyonlarına karşı direnişi geliştirmek ve yükseltmektir.
Herhangi bir eylem ya da olay ertesinde faillerin
yakalandığı, yargı önüne çıkarıldığı yönlü propagandalar yapılıyor. 6
ay geçmesine rağmen Roboskî Katliamı’nın failleri hakkında herhangi bir
gelişme yok. Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
AKP ve
Erdoğan’ın Roboskî Katliamı’na yaklaşımı Kürt halkına ve Kürt davasına
yaklaşımının açık bir göstergesidir. Kürtleri yok etmeyi kendine hak
gören sömürgeci anlayışın bir ürünüdür. Aslında bilinmeyen, açıkta
olmayan, soruşturma gerektiren bir durum yoktur. Herhangi bir general
uçakları harekete geçirme emri veremez, böyle bir yetkisi yoktur. Bu
talimatı ya cumhurbaşkanı, ya başbakan, ya genelkurmay başkanı, ya da
hava kuvvetleri komutanlığı verir veya onaylar. Erdoğan’ın kendisi bu
katliamın talimatını verdiği için üzerine gitmiyor ve unutturmaya,
üzerini kapatmaya çalışıyor. Yürütülen soruşturmalar ve kim istihbarat
verdi yönlü tartışmalar da bu gerçeği gizlemeye dönüktür.
Kürt gençlerine yönelik bir mesajınız var mı?
Kürt
gençliğine yönelik bir iki hususu belirtmek istiyorum. Önderliğimize
dönük sürdürülen devlet terörü, yine Roboskî ve Pozantı’da yaşananlar
hiçbir Kürt gencinin kabulleneceği, normal karşılayacağı, tepkisiz
kalacağı durumlar değildir. Sömürgecilerin katliamcı uygulamalarını
anlamak için bu örnekler oldukça çarpıcıdır. Kendisine ben insanım,
yurtseverim ya da Müslümanım diyen kim Pozantı’da yaşananları
unutabilir? Pozantı’da yaşanan vahşet ve tecavüz bir iki münferit
olaydan ibaret değildir. Yaşananlar Bağdat’taki Ebu Garip cezaevindekini
kat be kat aşan uygulamalardır.
Pozantı ve Osmaniye’de hedeflenen
bütün Kürt gençliğidir, gençliğin onurudur. Verdiğimiz bu örnekler bile
her Kürt genci ve kızının bir öfke küpüne, isyana ateşine dönüşmesi için
yeterlidir. Eriş ve Andok yoldaşlarımızın gerçekleştirdiği Kayseri
eylemi bu zulme, Kürtlere reva görülen insanlık dışı muameleye karşı
öfkenin eyleme dönüşmesidir. Öfke ve onurlu duruşun eyleme dönüşmesidir.
Onun için Kürt genç erkek ve kızları cezaevinden beter bir duruma
düşürülmüş bu yaşama isyan etmeli ve gerilla saflarına katılmalı, bu
şekilde hiçbir zulme ve devlet terörüne boyun eğmeyeceğini kanıtlayarak
bu katliamı yapan ve emir verenlerden hesap sorma gücüne dönüşmelidir.
SİNAN CUDİ / BEHDİNAN
Yeni Özgür Politika