Her ne kadar tam bilinmese de geçen senenin Ekim ayından bu senenin Ekim ayına kadar borsalarda buharlaşan miktarın 26 trilyon dolar olduğu hesap ediliyor. İngiltere Bankası'nın hesabına göre sadece değersizleşen banka kâğıtlarından dolayı buharlaşan miktar 2,2 trilyon dolardır. 2007 yılının 2. çeyreğinde 1.726 trilyon dolar piyasa değeri olan 15 finans devinin piyasa değeri mali krizle birlikte 825 milyar dolar eridi ve 20 Ekim itibariyle 901 milyar dolara geriledi. En çok zarar edenler: Citigroup; 255 milyar dolar. HSBC; 215 milyar dolar; JPMorgan; 165 milyar dolar; RBS dördüncülüğü 120 milyar dolar; UBS; 116 milyar dolar (JPMorgan araştırmasından).
Yani borsa havası bulutlu olmanın da ötesindedir. Bir iniyor bir çıkıyor. Aynen zıpkın yemiş balık gibi. Satışa sunulan niyetin değerine göre hareket ediyor. Bugünlerde ise satışa sunulan niyet çok değil. Geleceği satın almak için de koşular hiç uygun değil. Bu nedenle en ufak bir “umut” borsanın tavan yapmasına neden olabiliyor. Açık ki, kriz dönemlerinde borsa değerleri hareketinde süreklilik kazanan istikrarsızlık geçerlidir. Burjuva basın dünya borsalarındaki BU durumu ancak „çöktü“ ile tanımlayabiliyor. Doğru bir tanımlama. Ama eksik.
Çökme sadece borsalardaki „değerler“de olmadı. Dünya mali sistemi altüst oldu. Kapitalist dünya mali sistemi çökmüştür, neoliberal sistem çökmüştür. Kapitalist dünyada mali sistemin neoliberal yapılanmasında önemli bir rol oynayan yatırım bankacılığı çökmüştür. En azından dünya mali sisteminin merkezi konumunda olan ABD'de çökmüştür. Dün mali pazarları düzensizleştirelim diyenler bugün mali pazarları yeniden kurallara bağlayalım demeye başlamışlardır. Dün kuralsızlaştırmadan bahsedenler bugün kurallardan bahsetmeye başlamışlardır. Artık önemli olan borsalardaki düşüşün ne kadar olduğu değil. Önemli olan, kapitalist dünya ekonomisinde kriz sorununun mali sektörü; banka ve kredi krizi karakterini kaybetmiş olmasıdır. Bu bakımdan borsalardaki endeks hareketi artık maddi değerlerin üretiminde; sanayide krizin; fazla üretim krizinin seyrini göstermesi bakımından bir anlam taşıyabilir.
Sanayi üretiminin gelişme seyri:
Dünya ekonomisinde durum tespiti yapmak için verilerin neyi gösterdiğine bakmak gerekir. Sanayi üretiminin seyri ekonominin durumunu analiz etmek için en önemli veridir. Biz de bu verilerden hareket edeceğiz.
OECD-Ülkelerinde Sanayi Üretimi, 2000= 100 | |||||
2008 | |||||
Ülkeler | 2008'in 1. çeyreğinden 2. çeyreğine | Ocaktan Hazirana | Ocaktan Temmuza | Ocaktan Ağustosa | Hazirandan Temmuza veya Temmuzdan Ağustosa |
Almanya | -1,3 | -1,8 | -3,7 | - | -1,9......Hazirandan Temmuza |
Fransa | -1,4 | -3,0 | -1,9 | - | +1,2.....Hazirandan Temmuza |
İtalya | -0,6 | -1,2 | -1,7 | - | -0,8......Hazirandan Temmuza |
İspanya | -3,7 | -8,4 | -3,1 | -4,8 | -1,8......Temmuzdan Ağustosa |
İngiltere | -0,7 | -1,0 | -1,5 | -2,0 | -0,5......Temmuzdan Ağustosa |
Japonya | -1,0 | -1,6 | -0,01 | -3,7 | -3,6......Temmuzdan Ağustosa |
Kore | +1,3 | +1,4 | +0,9 | -1,2 | -2,1......Temmuzdan Ağustosa |
ABD | -0,7 | -0,9 | -0,9 | -2,0 | -2,8......Ocaktan Eylüle |
AB | -0,9 | -1,3 | -1,6 | - | -0,3......Hazirandan Temmuza |
Avro Alanı | -0,8 | -1,6 | -2,0 | - | -0,4......Hazirandan Temmuza |
G-7 ülkeleri | -0,8 | -1,3 | -1,2 | - | - |
OECD-Avrupa | -1,0 | -2,2 | -2,2 | - | 0,0 |
OECD-Toplam | -0,8 | -1,5 | -1,2 | - | 0,0 |
Brezilya | +2,2 | +4,0 | +2,9 | +2,7 | -0,2.....Temmuzdan Ağustosa |
Rusya | +2,2 | +3,1 | +3,7 | - | +0,6.....Hazirandan Temmuza |
Hindistan | +0,3 | +1,4 | +3,7 | - | +1,4.....Hazirandan Temmuza |
Alman sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür.
Fransız sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür. Ancak Hazirandan Temmuza üretim mutlak büyümüştür. Sanayi üretiminin gelişme yönü göz önünde tutulursa bu üretim artışı istisnai olarak görülmelidir.
İtalyan sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür. İtalyan sanayi üretimi 2007 yılı sonu itibariyle de 2000 yılındaki seviyesine ulaşamamıştı; 2007 itibariyle 2000 yılına göre yüzde 2 oranında mutlak küçülmüştü.
İspanya sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür.
İngiltere sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür. İngiltere'de sanayi üretimi 2007 yılı sonu itibariyle de 2000 yılındaki seviyesine ulaşamamıştı; 2007 itibariyle 2000 yılına göre yüzde 2,8 oranında mutlak küçülmüştü.
Japon sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür.
Amerikan sanayi üretimi son iki çeyrek ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür. Alım gücü zaten düşük olan Amerikan halkı kredi krizinden dolayı harcamalarını daha da sınırlandırmış ve bunun sonucu olarak perakende ciroları Eylül ayında üç sene önceki seviyesine düşmüştür. Amerikan gayri safi üretiminin yüzde 70'inin tüketimden oluştuğu düşünülürse tüketici harcamalarındaki gerilemenin anlamı daha iyi anlaşılır.
AB açısından durum: AB toplamında sanayi üretimi son iki çeyrekte ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür.
Avro Alanında sanayi üretimi son iki çeyrekte ve aylar bazında sürekli mutlak küçülmüştür.
G-7 Ülkeleri toplamında sanayi üretimi son iki çeyrek sürekli mutlak küçülmüştür. Aynı durum OECD-Avrupa ülkeleri toplamı ve OECD-genel toplamı için de geçerlidir.
Böylece dünya üretiminin çok büyük bir kısmını; yüzde 70'inden fazla bir kısmını oluşturan bu ekonomiler açık ki yeni bir fazla üretim krizi sürecine girmişlerdir. Çekilen kredi sıkıntısı; yaşanan kredi dar boğazı ve başka nedenlerin yanı sıra esas olarak maddi değerlerin üretiminin (Burada sanayi üretimi) arka arkaya birkaç çeyrek ve ay sürekli mutlak küçülmesi, yeni bir ekonomik krizin patlak vermesinin kıstası olarak görülmelidir. Yani süreklilik kazanmış bu mutlak küçülme, ekonomilerin yeni bir fazla üretim krizine girdiğinin açık ifadesidir. Bu kıstasa göre yukarıdaki verilere dayanarak dünya ekonomisinin 2008'in ikinci yarısından (ikinci çeyreğinden itibaren yeni bir ekonomik kriz (fazla üretim krizi) sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Bu kriz, henüz başlangıç aşamasındadır ve ekonomi ve toplumsal yaşam üzerindeki etkisi giderek görülecektir.
Şüphesiz ki henüz ekonomik kriz içinde olmayan ülkeler de var. Bu ülkelerin başında Çin ve Hindistan gelmektedir. Bunların dışında Rusya, Brezilya ve Türkiye de ekonomik krizde olmayan ülkeler arasındadır. Ama bu ülke ekonomileri de dünya mali krizinden (banka ve kredi krizinden) etkilenmişler ve bu etkilenme üretimin seyrine de yansımıştır.
Küreselleşmenin nimetlerinden; demokrasiden, herkese işten, özgürlükten artık pek bahseden yok. Her ülke kendi sermayesini kurtarma derdine düşmüş durumda. Ekonominin küçük oranlarda da olsa büyüme dönemi artık geride kalmıştır. Verilerin de gösterdiği gibi dünya ekonomisi, mutlak küçülme ve durgunluk (yerinde sayma) sürecindedir.
Şu veya bu ülkede değil, kapitalizmin kalesi sayılan emperyalist ülkelerin sanayi sektöründe siparişler, durmanın ötesinde mutlak azalıyor. Kredi, yakıcı bir sorun oluyor; hem nakit yetmezliğinden hem de güven ortamının kalmamış olmasından dolayı büyük uluslararası tekeller de dâhil üretim birçok alanda durmuş ve işçilerin sokağa atılmaları gündeme gelmiştir.
Bankalar kredi koşullarını ağırlaştırıyorlar ve risk primlerini yukarı çekiyorlar. Bu da kaçınılmaz olarak kredi alma güvencesini ortadan kaldırmaktadır.
Bu gelişmeden öncelikle etkilenen sektörlerin başında inşaat, otomobil ve deniz nakliyatı gelmektedir. Özellikle konut alanında spekülasyonun yaygınlaşmış olduğu ABD, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde inşat sektörü büyük bir darbe almıştır. İrlanda'da ise bu sektör tamamen çökmüş durumdadır.
Asya ülkelerinde durum:
Ekonomik kriz Asya'yı da sarsmaya başladı. Hemen bütün Asya ülkelerinde sorun artık banka iflasları ve borsaların çöküşü olmaktan çıkmıştır. Bu ülkelerde de sorun artık doğrudan doğruya fazla üretim krizidir. Hemen bütün Asya ülkelerinde; daha doğrusu Güneydoğu Asya ülkelerinde ihracat ekonomide belirleyici öneme sahiptir. ABD ve Avrupa'da krizin patlak vermesi, talebi düşüreceği için Asya ülkeleri tekstil, oyuncak, elektronik ürünlerini satamayacaklar. Bunun sonucu işletmelerin iflası ve işçilerin sokağa atılması olacaktır.
ABD'den AB'ye emperyalist ülkeler Çin'e umut bağladılar. Çin ekonomisinin lokomotif rolü üstlenebileceğini ve böylece dünya ekonomisinin krizi teğet geçeceğini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar. Her şeyden önce Çin ekonomisi, her ne kadar şimdiye kadar güçlü bir büyüm göstermiş olsa da dünya ekonomisini yönlendirecek derecede güçlü bir ekonomi değildir ve bu anlamda Amerikan ekonomisinin oynadığı rolü üstlenecek durumda değildir. 1,3 milyar nüfuslu Çin'de insanların tüketim için harcadıkları miktar 2007'de ancak 1,2 trilyon dolardı. Buna karşın 300 milyonluk ABD'de tüketim harcamaları 9,7 trilyon dolardı. Yani Çin ekonomisi iç pazardan ziyade dış pazara, öncelikle de ABD ve AB'ye yapılan ihracata bağımlıdır. ABD ve AB'nin krizde olması durumunda -şimdi böyle bir durum söz konusudur- Çin ekonomisinde kaçınılmaz olarak kapasite fazlalığı doğacaktır. Bu kapasite fazlalığı da kaçınılmaz olarak önce stoklanacak, fiyatların düşmesine ve sonunda da işletmelerin kapanmasına ve işçilerin sokağa atılmasına neden olacaktır.
2007 yılında yaklaşık yüzde 12 oranında büyüyen Çin ekonomisi elbette diğer ülkelerden daha az yıkımla bu krizden çıkacaktır. Ama Çin ekonomisinde de son bir kaç yılda büyüme oranları giderek düşmektedir. Çinli uzmanlar ekonomideki büyüme oranlarının düşmesinin bir eğilim olarak devam edeceğini söylüyorlar. 1978'den bu yana sürekli yıllık ortalama olarak yüzde 10 oranında büyümüş olan Çin ekonomisinde büyüme oranlarının küçülmesi, etkisini mutlaka dünya ekonomisinde de gösterecektir.
Çin ekonomisinin krize girmesi durumunda 67.000 ihracatçı işletmenin iflas edeceği hesap edilmektedir. Çin'de gayri safi üretimin üçte biri ihracat kaynaklı olduğu düşünülürse bu kadar ihracatçı firmanın iflas etmesinin Çin ekonomisine ağır bir darbe olacağı açıktır.
Japonya ekonomisi 1990-1994 dünya ekonomik krizinden bu yana hep çelişkileriyle boğuşmak zorunda kalmıştır. Japonya büyük bir iflas dalgasıyla karşı karşıyadır. En azından uzmanları bu görüşteler. Eylül ayında iflas eden işletme sayısı 2007'nin aynı dönemine göre yüzde 34 oranında daha fazlaydı.
ABD ve AB'nin krizde olması, aynen Çin ihracatı gibi Japon ihracatını olumsuz etkileyecektir.
Dünyanın bu bölgesinde kriz, Çin, Japonya, Güney Kore ve 10 Asean devletinin (Brunay, Birma, Endonezya, Kamboçya, Laos, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland ve Vietnam) likidite sorununu çözmek için kredi fonu oluşturmalarına neden olacak kadar etkilidir.
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri de krizden dolayı sarsılıyor. Bu ülkelerde kriz etkisini kaçınılmaz olarak AB'ye yansıtacaktır. Rusya hariç bu ülkeler toplam olarak dışarından 1,6 trilyon dolarlık borç aldılar. Borç ve faiz ödemelerinde güçlüklerle karşılaşmaya başladılar.
500 milyar dolarlık döviz rezervi olan Rusya da kriz baskısı altında. Rus hükümeti bankalara 700 milyar dolar pompaladı. GSH'ya oranı bakımından bu miktar, AB'nin ve ABD'nin pompaladığı miktardan çok fazla. Rusya, zor durumda kalabilecek bir borçlanma limitinde.
Latin Amerika'da da durum pek farklı değil. Batı Avrupalı bankaların Aysa, Orta ve Doğu Avrupa ve Latin Amerika ülkelerine („gelişen pazarlar“a) verdikleri kredinin toplam miktarı 4,7 trilyon dolar. İsviçre bankalarının „gelişen ülkeler“e ve Doğu Avrupa ülkelerine verdiği kredi miktarı GSH'sının yüzde 50'sine eşit. Bu oran İsveç açısından yüzde 25, İngiltere açısından yüzde 24 ve İspanya açısından da yüzde 23'tür. ABD'nin verdiği kredi ise GSH'sının ancak yüzde 4'üne eşit. İspanya'nın sadece Latin Amerika ülkelerine verdiği kredi miktarı 316 milyar dolar. ABD'ninki ise 172 milyar dolar. Şimdi sorun, bu paranın ödenmesinde ve bu ülkelerin hiçbiri bu miktarı ödeyecek durumda değil.
Emperyalizme bağımlı, „gelişen ülkeler“e sermaye akışı durmuş ve gelen sermaye de kaçmaya başlamıştır.
Ekonomik kriz ve işsizlik sorunu:
Mali ve şimdi patlak veren ekonomik krizden dolayı dünya çapında ne kadar işçinin sokağa atıldığı pek bilinmiyor. Ama daha Amerikan konut krizinin patlak verdiği dönemde Amerikan konut ve banka sektörlerinde çalışan on binlerce işçi ve banka çalışanı sokağa atılmıştı. Bu yılın başından bu yana ise ABD'de krizden dolayı işsiz kalanların sayısı 760 bindir.
Wall Street'in mali şirketleri bu sene içinde 110 bin çalışanını sokağa atmıştır. 2009 ortalarına kadar da toplam 250 bin çalışanını işten atacağı hesap edilmektedir. Bu, 1929-1932 krizinden bu yana en büyük işten çıkarma dalgası olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik krizden oldukça etkilenen Amerikan otomobil sektöründe çalışan işçi sayısı 350.000. İlgili sektörlerle birlikte toplam çalışan işçilerin sayısı 4,5 milyon. Krizin derinleşmesi durumunda on binlerce iş yeri kapanma ve on binlerce işçi de sokağa atılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Özellikle Avrupa'da otomobil sektöründeki krizden dolayı 100 bin işçinin işsiz kalacağı tahmin edilmektedir. Avrupa'da otomobil sanayinin çekirdek sektörlerinde çalışan işçilerin sayısı 2,1 milyondur ve bu sektörlerle ilişki içinde olan diğer sektörlerde çalışanlarla birlikte işçi sayısı 12 milyonu geçiyor. Yani 12 milyondan fazla işçi, iş bakımından otomobil sektörüne bağımlı. Demek oluyor ki, otomobil sektöründe yaşanan kriz, bu kadar insanı doğrudan etkiliyor.
Medyada çıkan haberlere göre sadece VW tekeli, 25 bin işçiyi işten atmayı planlamaktadır.
Yahoo tekeli çalışanlarının yüzde 10'unu (1.500 kişi) işiten atmıştır. Bu senenin başında ise 1000 çalışanını işten atmıştı.
Çin her yıl 15-20 milyon insana iş bulmakla karşı karşıya. Çin'in krize girmesi durumunda bu kadar insan işsiz kalacak demektir.
Sadece mali krizden dolayı dünya çapında işsiz kalanların sayısının 20 milyon olacağı tahmin ediliyor.
BM'in hesabına göre dünya çapında işsizlerin sayısı krizden dolayı 210 milyona çıkacak. Bu sayıya İLO'nun verileri de dâhil. İLO, bugünden 2009 sonuna kadar 20 milyon insanın işsiz kalacağını hesap ediyor.
Hemen bütün emperyalist ülkelerde işsizlik oranları yükseliş trendindedir.
Krizin yansıma alanları:
Otomobil sektörü: Dünya çapında otomobil üretimi tıkanmıştır. Otomobil ve yan sektörlerinde durum “felaket”e doğru gitmektedir: Almanya'da Opel, Ford, Daimler, BMW tekellerinde üretim kısmen durdurulurken, genel olarak düşürüldü. Neden olarak talep yetersizliği öne sürülmektedir. Bu işletmelerde henüz kitlesel işçi kıyımına başlanmadı. Şimdilik çareyi üretimi azaltmakta ve tatili uzatmakta arıyorlar.
Avrupa'da Eylül ayında alınan otomobil ruhsat sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8,2 oranında gerileyerek 1,305 milyona düşmüştür. Yeni ruhsat sayısı Almanya'da yüzde 1,5; İngiltere'de yüzde 21,2; İspanya'da yüzde 32,2 oranında gerilemiştir.
Toyota ve Daimler'den sonra PSA da (Peugeot, Citroën) sürümün dramatik gerilediğine dikkat çekmekte. Avrupa'nın ikinci büyük otomobil üreticisi olan PSA tekeli, üretimi yoğun bir biçimde düşürmüştür.
Otomobil pazarında kriz Asya'da da etkili olmaya başlamıştır. Özellikle Japon otomobil tekelleri dünya çapında sürüm sorunları olduğunu; satışların kısmen büyük oranlarda gerilediğini açıkladılar. Japon arabalarının en çok pazarlandığı Avrupa ve ABD'nin krizde olması, otomobil alımını olumsuz etkilemektedir.
ABD'de on yıllardan bu yana en ağır otomobil krizi yaşanmaktadır. ABD'de otomobil satışı, bir sene öncesine göre bu senenin Eylül ayında yüzde 27 oranında gerilemiştir. General Motors, Chrysler ve Ford gibi Amerikan otomobil devleri iflasın eşiğine gelmiş durumdalar. Aylardan beri sürekli ve milyarlarla ifade edilen zarar yapmaktalar. General Motors ve Chrysler'in birleşmesi ise uzmanlar tarafından çaresizliğin bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.
Devletten para koparma kuyruğuna otomobil tekelleri de girmiş durumdalar.
Elektronik sanayi de krizden etkilendi: Bu sektörün 3 dünya devi zararlarını açıkladı: Toshiba, bir çeyrek yılda 272 milyon dolar zarar etti. Fujitsu'nun karı yüzde 21 ve Sony'nin karı da yüzde 72 düştü.
Kriz etkisini taşımacılık sektöründe de göstermiştir: Beş seneden beri ilk defa Eylül ayında uçak yolcu sayısı azaldı. Yolcu sayısı geçen senenin Eylül ayına göre bu Eylül ayında yüzde 2,9 oranında geriledi. Meta taşımacılığındaki gerileme de yüzde 7,7 oranındadır.
Dow Jones-taşımacılık şirketleri Mayıstan bu yana yüzde 35 oranında değer kaybetmişlerdir.
Kriz, taşımacılıkta talebin düşmesine neden olmuştur.
Gemi üretiminde siparişler ya geri alınmakta ya da dondurulmaktadır.
*)Ekonomik kriz, süreç içinde sermaye merkezileşmesine; firma birleşmelerine, iflas eden veya iflasın eşiğine gelen tekellerin rakip tekel tarafından yutulmasına maddi ortam hazırlamaktadır.
*)Ekonomik kriz, mali kriz sürecinde görüldüğü gibi (bankaların devletleştirilmesi) iflasla karşı karşıya kalan üretim tekellerinin devletleştirilmesine de yol açacaktır.
*)Ekonomik kriz, emperyalist ülkeler arasındaki rekabeti, uluslararası tekeller arasındaki rekabeti keskinleştirecek ve devletlerin kendi sermayesini korumak için tedbirler almasına yol açacaktır. Ve bankalarını (mali sermayesini) korumak için tedbir alan emperyalist ülkeler sanayilerini de korumak için tedbirler alacaklardır. ABD, Almanya ve Fransa'nın bu konudaki tavrı bilinmektedir.
*)Bu kriz sürecinde devlet iflasları da yaşanabilir. Önde gelen emperyalist ülkeler başta olmak üzere devasa boyutlara varan banka kurtarma harcamaları, birçok ülkede devlet maliyesinde krize neden olabilir. Daha şimdiden bu kurtarma hareketi için dünya çapında harcanan miktar 3 trilyon doları aşmış durumda. Ve kurtarma paketi hazırlayan ülkelerin hiçbiri bu miktarı nereden temin edeceğini bilmiyor. Bilinen iki kaynak var: Vergi adı altında halkın uzun vadede soyulması -bu soygun mutlaka yapılacak- ve ikincisi de Çin'in borç para vermesi. Çin, mevcut döviz rezervlerini bu iş için kullanır mı, bu bilinmez, ama kullanırsa bunun ceremesi, borç alan ülkeler bakımında oldukça ağır olur.
Bu sefer iflasın eşiğinde olan emperyalizme bağımlı, yeni sömürge ülkeler değil veya henüz değil. İflasla karşı karşıya olan ülkelerin başında ABD gelmektedir. Doların güncel yükselmesi; değer kazanması da ABD'yi kurtaramaz. Doların son aylarda değer kazanmasının nedeni, hisse senedi değerlerinde görülen dünya çapındaki gerilemedir. Bu, geçici bir durumdur.
ABD'de kamu borçlanması artık kontrolden çıkmış bir şekilde artmaktadır. ABD'de kamu borcu miktarı GSH'nın yüzde 37'sine eşit. Buna yarı devlet, yarı özel işletme ve kurumlarınkini de eklersek borç oranı GSH'ının yüzde 66'sına eşit oluyor. Mali krizden kaynaklanan borçların GSH'ya oranı yüzde 20 ila yüzde 30 orasında. Bunların toplamı, ABD'nin borçlarının GSH'ya eşit olduğunu ortaya kor. Yani kapitalist dünya borç bakımından yeni bir İtalya veya Japonya ile karşı karşıya. Ama İtalya ve Japonya, ABD'nin dünya hegemonyası için yapmış olduğu harcamaları yapacak duruda değiller. ABD konumunu korumak için para bulmak ve harcamak zorunda!
Kısacası, Amerikan emperyalizminin işi zor!