3 Şubat 2013 Pazar

Arap Dünyası Kürtlerin Kazanımlarını Hazmedemedi


Kürtlerin son birkaç yıl içinde yaşadıkları ve bölge siyasetinde geldikleri nokta sadece Ortadoğu’nun değil, bu coğrafyaya ilişkin bir hesabı olan ya da dikkati bu coğrafyadaki gelişmelerde olan tüm ülkelerin ilgisini çekiyor. Birçok bölgesel gelişme Kürtleri, Kürtler de bütün bir bölgeyi etkiliyor.
Sedat Yurttaş

Peki, bölgenin diğer etkin gücü olan Araplar ne düşünüyor Kürtler hakkında? Bu soru bu coğrafyada yaşayanlar için ve gelecek için elbette hayati önemde. Kısa süre önce Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen ‘The Kurdish Question in the Mashriq – Güneşin doğduğu yerde/Doğuda Kürt sorunu’ başlıklı toplantı bu sorunun cevabı açısından bazı veriler sundu.

Doha’daki toplantıda ne konuşulduğunu, çıkan mesajı, toplantıyla ne hedeflendiğini, Suriye’deki durumu ve olası gelişmeleri toplantıya Türkiye’den katılan DEP Eski Milletvekili ve Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) kurucusu, başkan yardımcısı Sedat Yurtdaş’la konuştuk.

12-13 Ocak’ta Doha’da katıldığınız toplantıda Irak, İran, Suriye ve Türkiye Kürtlerine ilişkin tartışmalar yürüttünüz. Ne konuşuldu toplantıda?

Öncelikle Arap dünyasının ilk kez bütün Kürdistan parçalarını kapsayan bir toplantı yapmış olmasının çok önemli olduğunu belirtmeliyim. Toplantıya hem Türkiye Kürtleri ve Türklerinden, hem de Irak, İran, Suriye Kürtleri, Arap ve Farslarından katılanlar oldu. Bütün Kürdistan konuşuldu. Son oturumun bir bölümüne Halid Meşal de katıldı. Bu son derece önemliydi. Toplantıda Arapların, Kürtlerin özellikle Irak’ta devletleşmiş olmalarını henüz kabullenemediklerini, hazmedemediklerini gördüm. Ama aynı zamanda bu toplantı bunu kabullenmeye dönük de bir adımın işareti gibiydi. Arap toplumu ve entelijansiyası genel olarak hâlâ hazmetmemiş olsa da bunun hazmedilmesi gerektiği ve bir normalleşme sürecine girilmek istendiğini, toplantıyla da buna ön ayak olunmak istendiğini söyleyebilirim.

Peki Kürtlerin kazanımlarına karşı bu hazımsızlık neden?

Kürtlerle Araplar arasında çok ciddi bir gerilim var. Bu gerilim sadece Maliki’nin Kürt bölgesine yönelik ambargo uygulaması, Dicle Operasyon Ordusunu kurmasıyla sınırlı değil. Bunu aşan bir gerilim. Çünkü ne de olsa Kürtler yüz yıllarca bir statü sahibi olmadan yaşayageldiler. Ama Irak Kürdistanı’nda kurulan devlet ‘rutin dışı’ bir örgütlenme. Bu da Arap dünyasını rahatsız ediyor.

Toplantı, Esad karşıtı uluslararası güçlerin bir organizasyonu gibi görünüyor...

Aslında toplantı, doğrudan Amerikalı, İngiliz ya da Avrupalı hiçbir katılımcının olmaması itibariyle bölgesel bir hüviyet taşıyordu. Ama yine de bu toplantının gerisinde bir uluslararası akıl olduğunu söylemek doğru olacaktır. Toplantının gerçekleşmesinde Türkiye’nin de büyük payı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin bu toplantının gerçekleşmesinde bilgisi ve katkısı olduğunu söylemek yerinde olur. Ama ne olursa olsun çok önemli bir toplantıydı. Devamının geleceğini hatta bir sonraki toplantının belki de Türkiye’de yapılacağını düşünüyorum. Kürtlerin, Türklerin, Acemlerin, Arapların karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları, tanımaları, konuşmaları açısından çok önemliydi.

Peki Suriye’deki en etkili Kürt grubu olmasına rağmen toplantıda PYD temsilcileri neden yoktu?

PYD’den kimse davet edilmemişti. Bu ciddi bir eleştiri konusu oldu. PYD’nin davet edilmesi gerektiği orada da konuşuldu. PYD’nin davet edilmemiş olması gerilimin sürdüğünü de gösterdi. Bunu Abdulbasit Seyda ile konuştuk. Doğrusu onlar PYD’ye çok eleştirel bir noktadan bakıyorlar. ''Yüzde 30 silahlı gücün, yüzde 70’in düşüncelerinin ifade edilmesinin önünü kestiğini '' düşünüyorlar. Muhalefetle ilişki kurmamalarını eleştiriyorlar. Ama PYD’nin çağrılmamış olması ciddi bir eksiklikti.

Türkiye’nin de Esad karşıtı güçler de PYD’nin ilan ettiği ‘öz yönetim’e karşıydı. Bugün durum nedir? Toplantıda buna dair bir mesaj çıktı mı?

Bu konudaki yaklaşım problemli. Bir yandan Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinde haklı olduklarını söylüyorlar ama diğer yandan PYD’nin ''Esad rejimine yakın durduğu'' eleştirisi yapıyorlar. Arapların eleştirilerinden biri şu; ''uluslararası emperyal güçler müdahale ettikten sonra Kürtlere alan açıldı''. İyi hoş da yüz yıl önce bu coğrafyaya müdahale edenler kimlerdi? Yine emperyal güçlerdi. O gün sınırlar cetvelle çizildi ve Kürtler dört parçaya bölündü. Dolayısıyla yüz yıl önce gasp edilmiş hakları şimdi parça parça geri alan bir halktan söz ediyoruz. Ancak bu konuda sağlıklı bir bakış açısı yok maalesef.

Peki sizce Suriye’nin Kürt sorunu nasıl çözülecek?

Abdullah Öcalan’ın PYD’nin Suriye muhalefetiyle bağ kurması gerektiğine dair sözlerinden sonra PYD muhalefetle bir yakınlaşma içine girdi. Bu da Suriye Kürtlerinin çözüm arayışlarının, Türkiye’deki çözüm arayışlarıyla yakın bağları olduğu kanaati oluşturuyor bende. Yani Türkiye’de yaşanan İmralı’yla diyalog sürecinin başarıya ulaşması halinde Suriye’deki Kürt sorununun da buna bağlı olarak çözülebileceği kanaatindeyim. Bu nedenle önümüzdeki süreçte Suriye Kürtlerinin de gözlerini Şam’dan ziyade Diyarbakır-Ankara hattına dikeceğini düşünüyorum.

MEZOPOTAMYA ÜNİVERSİTESİ KURULACAK

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) kurucularındansınız. Ciddi çalışmalarınız var. Ama ben Mezopotamya Üniversitesi projesini sormak istiyorum...

Bu DİTAM’ın da içinde yer aldığı, 200’ü geçkin insanın içinde olduğu bir çalışma. Kısa süre içerisinde bir vakıf oluşturmak üzere başvuruda bulunacağız. Mezopotamya Kültür Bilim Sanat Eğitim Vakfı adıyla. Ondan sonra o vakıftan çıkacak mütevelli heyeti Mezopotamya Üniversitesini kurmak üzere çalışmalara başlayacak. Bu toprakların, bu coğrafyanın en çok ihtiyaç duyduğu bilginin, bilimsel olarak üretilmesinin en önemli yolu üniversiteler. Ve biz bu coğrafyada üniversitelere yatırım yaparak gelecek kuşaklara sağlıklı ve dil eşitliği düzeyinde bir eğitim sunmak, böyle bir bakış açısıyla yetişmelerine yardımcı olmak istiyoruz. Bu konuda ciddi bir çaba, bir heyecan var. Manevi olarak belki içinde yer alanların hayatta en çok mutlu olacakları bir adımı atmış olmayı umuyorum.

Eğitim dili Kürtçe mi olacak?

Hayır sadece Kürtçe değil. İngilizce de, Türkçe de eğitim verilecektir. Ama Kürtçe de temel eğitim dillerinden biri olacaktır.

‘BARZANİ-AKP İLİŞKİSİ OLUMLU’

Kürdistan’ın dört coğrafyasından avukatların Erbil’de bir araya geldiği toplantıya da katıldınız. Federal Kürdistan’ı yakından izliyorsunuz. ‘Devleti olan Kürtler’ açısından hayat nasıl?

Görebildiğim kadarıyla petrolden alınan pay ve buna eklenen petrol üretim alanlarıyla birlikte çok ciddi bir gelir artışı var. Tabi bu gelirin herkese adil dağıtıldığını söylemek doğru değil. Ama her eve bir ya da birden fazla maaş girdiğini görebiliyoruz. Barınma, gıda ihtiyacı gibi temel ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanıyor. Ancak tam olarak oturmuş bir sistemden söz edilemez.

Türkiye hükümeti hem kendi Kürtleriyle hem de Suriye Kürtleriyle sorunlu. Ancak Barzani’yle ilişkileri iyi. Bunun buradaki Kürtlere yansıması ne oluyor sizce?

Türkiye’nin Barzani’yle yakınlaşmasında hem zorunlu bir kabul var, hem de ekonomik ve mezhepsel sebepler var. Bu yakınlaşma nihayetinde Mesud Barzani’nin AKP’nin kongresinde konuşma yapmasına dek uzandı. Türkiye bir paradoks yaşıyor. Bir taraftan devletleşmiş Kürtlerle iyi ilişkiler sürdürüyor, diğer taraftan kendi içindeki Kürtleri bastırmakla meşgul oluyor. Barzani’nin bütün Kürtler üzerinde olumlu bir etkisi var. Ben hükümet ve Barzani arasındaki iyi ilişkilerin zaman zaman PKK ve BDP açısından olumsuz yansımaları olmuşsa da bugün ve gelecek açısından çok olumlu katkıları olacağı kanaatindeyim. İmralı sürecinin yeniden başlamasında Barzani’nin önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum.

GÜNEŞİN DOĞDUĞU YERDE KÜRT SORUNU

TÜRKİYE’den Cengiz Çandar, Sedat Yurtdaş, AKP eski milletvekili Abdurrahman Kurt, Yıldıray Oğur, Yılmaz Ensaroğlu’nun katıldığı ‘The Kurdish Question in the Mashriq – Güneşin doğduğu yerde/Doğuda Kürt sorunu’ başlıklı toplantının uluslararası katılımcıları da oldukça dikkat çekiciydi. Hamas Lideri Halid Meşal, Müslüman Kardeşlerin önemli isimlerinden Ali Sadr El Beyanuni, SUK’un önceki başkanı Abdulbasit Seyda, şimdiki başkan George Sabra, Irak ve İran’dan Avrupa ülkelerinde yaşayan Kürt akademisyenler ve Kandil’den PJAK temsilcisi. Toplantıyı düzenleyenin de Eljazeera (Elcezire) ve Irak Araştırmalar Merkezi gibi etkili düşünce kuruluşları olması, toplantının Katar’da gerçekleşmesi ve Esad karşıtlarını organize eden önemli güçlerden Türkiye ve Katar’ın organizasyonda doğrudan yer alması –katılımcılar da bu fikirde- toplantının önemini arttırıyor. Toplantı her ne kadar Arap entelijansiyası ve yönetimlerinin ‘yeni dönemde Kürtlerin önemli pozisyonunu’ görerek, buna uygun bir yönelime girme ya da en azından Arap dünyasındaki ‘Kürt karşıtlığını’ minimize etmeye dönük çabaların bir parçası gibi de gözükse toplantıda Kürtlerin kazanımları, ayrı devlet kurmaları ya da özerklik çabalarına yaklaşım, bu konudaki ‘kabullenememeyi’ de gösterdi. Halid Meşal’in konuşmasında Kürtlere ‘sıcak’ mesajlar gönderip ünlü Kürt komutan Selahaddin Eyyübi’den söz etse de üstü kapalı olarak 'Kürtlerin kazanımlarını emperyal müdahalelerin açtığı alanlardan yararlanmanın, başkalarının yaşadıkları zorluklardan faydalanmanın’ bir sonucu olarak değerlendirmesi sorunlu bakış açısına dair de örnekler sundu.

evrensel.net