AKP, tüm iktidar partileri gibi, özellikle ikinci kez genel seçimleri kazandıktan sonraki süreçte medya mülkiyeti alanına özel bir önem vermeye başladı. Çünkü ikinci iktidar dönemiyle birlikte neredeyse doğal olarak başlayan yıpranma/zayıflama/kan kaybetme sürecinde AKP’nin medyaya daha fazla ihtiyacı olacaktı. Parlamenter muhalefetin ve karşıtlarının sesini ne kadar kısabilir ve kendi propagandasını ne kadar sürdürebilirse, iktidarının o kadar sağlam ve uzun süreli olacağına inanıyor(du). Oysa ki medya desteği, hiçbir zaman hiçbir yerde bir siyasi iktidarın tek ve tayin edici dayanağı olmamıştır, olamaz da. Zaten sadece AKP’nin iktidara ilk geldiği 2002 yılındaki medya desteği ile bugünkü medya desteğini kıyasladığımızda bu gerçeği somut olarak görebiliriz.
Bugün Türkiye medya manzarasında televizyon ve günlük gazetelerin önemli bir çoğunluğunun halen siyasi iktidarı desteklediğini görüyoruz. Oysa ki bu medyatik/sanal gerçek, hakiki gerçeği yani toplumsal/siyasal gerçeği yansıtmıyor.
AKP, önemli bir medyatik desteğe sahip olmasına karşın mesela Mavi Marmara gibi global bir konuda ya da Kürt Açılımı gibi ulusal bir konuda kelimenin gerçek anlamıyla karaya oturdu.
Bir üst yapı kurumu olarak medya, siyasal ve toplumsal gerçeğe bayrak açarak siyasi iktidarı neredeyse gözü kapalı bir şekilde desteklemeye devam edince, ancak bir süre daha ve sadece sınırlı bir kesim üzerinde etkili olabilir.
Genel eğilim kan kaybı
Siyasi iktidar yanlısı medyanın, son dönemde referandum konusundaki yayınlarına kuşbakışı göz attığımızda dikkat çeken birkaç eğilim, evet için, ısrarlı bir haklılık ve meşruiyet arayışı ile kendinden pek de emin olmayan dolayısıyla dış destek arayan bir yaklaşımla klasik olarak muhalefeti eleştiren tutumu.
AKP’nin son yerel seçimlerde yüzde 8 oranında gerilemesi, CHP ve MHP’nin kesin bir şekilde Hayır’ı benimsemesi, BDP’nin de boykotçu tutumu, siyasi iktidarın dış destekçilerini küçük BBP ve F tipi örgütlenmeyle sınırlı tutuyor. Liberal aydın dünyacığını artık AKP’nin dışında mütalaa etmemek gerek.
Son yerel seçim yenilgisinden sonra iktidar koltuklarını kaybedenlerle kimi üst düzey bürokratların yavaş yavaş ve birer birer AKP’den uzaklaşması da içten içe kaynayan iktidar partisinin zaaflarını sergiliyor. Başbakan Erdoğan’ın yoğun ve hızlı referandum kampanyasındaki mitingleri de son yerel seçim kampanyası kadar heyecanlı ve kalabalık değil. Başbakan Erdoğan’ın son olarak YAŞ çerçevesinde TSK ile girdiği mücadelede de en hafif deyimle ofsayda düşmüş görünüyor.
Geniş yurttaş kesiminin sonuç olarak teknik bir Anayasa değişikliği olan referandum konusuyla çok fazla ilgilenmediğini, 12 Eylül günü de çok sayıda yurttaşın ilgisizlikten ya da üşenip sandık başına gitmeyeceğini bildiğinden, AKP yanlısı medya aslında pek de rahat değil.
Referandumun AKP iktidarı konusunda bir yoklamaya dönüşmüş olması da yandaş medyayı huzursuz kılıyor.
AKP’nin ‘çok akıllı’ stratejistleri, oylama gününü 12 Eylül’e alırken, büyük bir ihtimalle 30 yıl önceki darbede kendilerinin aslında askerin safında olduklarını unutmuşa benziyorlar. İdam edilen gençlerin son mektubunu gözyaşlarıyla okumak ya da Ahmet Kaya’dan medet ummak, AKP yönetiminin ne büyük çelişkiler içinde olduğunu gösteren sadece bir örnek.
Çelişkiler yumağı
12 Eylül’ün halen hayattaki en üst düzey sorumlusu emekli general Kenan Evren’e ve son darbe girişimlerinden birinin mimarı bir başka emekli general Yaşar Büyükanıt’a dokunamayan, 12 Eylül hukukunun hem ruhu hem de kurumlarını, iktidara geldiğinden bu yana kendi siyasal çıkarları için değerlendiren AKP destekçisi medyanın bu konulara hiç değinmemesi yurttaşların dikkatinden kaçmıyor.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK konusundaki değişiklik önerilerinin gerçek anlamda bir hukuk devletini yaratmaktan çok, bir türlü ele geçiremediği yüksek yargı organlarını vesayet altına almak amacını taşıdığını herhalde AKPli seçmenler de biliyor.
CHPli bir belde belediye başkanının Evet tercihi, AKP ve AKP yanlısı medyayı bu kadar sevindirebiliyorsa, AKP içindeki MHP eskilerinin Hayırcılığını görmek onların pek işine gelmiyor.
Barış yanlısı olmadan ordu karşıtı olmak, siyasi vesayete karşı çıkmadan sadece yüzeysel bir şekilde 12 Eylül karşıtı görüntü vermek, yurttaş kesiminde kuşkulara yol açıyor. Erdoğan-Gül ikilisi, AKP ilk kez seçimleri kazandığında adeta icazet almak için öncelikle Kenan Evren’le Süleyman Demirel’i ziyaret etmişlerdi. AKP medyası bu tür ‘background’ları anımsamıyor ve yayınlamıyor.
İktidar yanlısı medya, tüm bu çelişkili konumları gizlemek/örtmek amacıyla, referandumun sivil iktidar ile askeri vesayet arasında bir tercih olduğunu, dahası demokrasi ile darbecilikle arasında bir seçim olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor.
Hayırcıların zayıf gerekçeleri AKP medyası tarafından aslında yeterince işlenmiyor. AKP medyasının üzerinde fazla durmadığı bir siyasi tercih de boykotçular bloku. Blok, Türkiye’deki kutuplaşmanın kırılması için önemli bir ilk adım olarak 12 Eylül sonrası siyasi ortam hakkında bir işaret veriyor.
Sonuç olarak, referandum, genel ya da yerel seçimlere oranla, iki bilemediniz üç seçenekli bir tercih olduğu için AKP ve medyası kendinden emin değil.
Sonrası daha önemli
Ciddi bir eleştiri ve değerlendirme yapabilmek için 12 Eylül referandum sonuçlarını beklemek gerek. Sonuç ortaya çıktığında geriye dönüp AKP medyasının referandum konusundaki sunum tarzı, söylemi, içeriği, vaatleri, öncelikleri gözden geçirilmeli. Evet kazansa bile bu medya eleştirisi anlamlı. Çünkü o zaman medyatik iktidarın oylamadan önceki evet gerekçeleri ve yaklaşımı ile evet oyu kullanan yurttaşların motivasyonları kıyaslanabilir. Ayrıca AKP medyasının ikna gücü hakkında da biraz bilgi sahibi olabiliriz. Tıpkı bir kesim seçmenin sağduyusu ve siyasi tercihleri konusunda olduğu gibi…
Hayır kazanırsa, AKP medyasının siyasal/toplumsal gerçeklikten ne kadar ve nasıl koptuğunu irdelemek , sadece akademik ya da medyatik değil, aynı zamanda siyasal ve dramatik açıdan da ilginç ve eğlenceli bir çalışma olabilir.
Bugün Türkiye medya manzarasında televizyon ve günlük gazetelerin önemli bir çoğunluğunun halen siyasi iktidarı desteklediğini görüyoruz. Oysa ki bu medyatik/sanal gerçek, hakiki gerçeği yani toplumsal/siyasal gerçeği yansıtmıyor.
AKP, önemli bir medyatik desteğe sahip olmasına karşın mesela Mavi Marmara gibi global bir konuda ya da Kürt Açılımı gibi ulusal bir konuda kelimenin gerçek anlamıyla karaya oturdu.
Bir üst yapı kurumu olarak medya, siyasal ve toplumsal gerçeğe bayrak açarak siyasi iktidarı neredeyse gözü kapalı bir şekilde desteklemeye devam edince, ancak bir süre daha ve sadece sınırlı bir kesim üzerinde etkili olabilir.
Genel eğilim kan kaybı
Siyasi iktidar yanlısı medyanın, son dönemde referandum konusundaki yayınlarına kuşbakışı göz attığımızda dikkat çeken birkaç eğilim, evet için, ısrarlı bir haklılık ve meşruiyet arayışı ile kendinden pek de emin olmayan dolayısıyla dış destek arayan bir yaklaşımla klasik olarak muhalefeti eleştiren tutumu.
AKP’nin son yerel seçimlerde yüzde 8 oranında gerilemesi, CHP ve MHP’nin kesin bir şekilde Hayır’ı benimsemesi, BDP’nin de boykotçu tutumu, siyasi iktidarın dış destekçilerini küçük BBP ve F tipi örgütlenmeyle sınırlı tutuyor. Liberal aydın dünyacığını artık AKP’nin dışında mütalaa etmemek gerek.
Son yerel seçim yenilgisinden sonra iktidar koltuklarını kaybedenlerle kimi üst düzey bürokratların yavaş yavaş ve birer birer AKP’den uzaklaşması da içten içe kaynayan iktidar partisinin zaaflarını sergiliyor. Başbakan Erdoğan’ın yoğun ve hızlı referandum kampanyasındaki mitingleri de son yerel seçim kampanyası kadar heyecanlı ve kalabalık değil. Başbakan Erdoğan’ın son olarak YAŞ çerçevesinde TSK ile girdiği mücadelede de en hafif deyimle ofsayda düşmüş görünüyor.
Geniş yurttaş kesiminin sonuç olarak teknik bir Anayasa değişikliği olan referandum konusuyla çok fazla ilgilenmediğini, 12 Eylül günü de çok sayıda yurttaşın ilgisizlikten ya da üşenip sandık başına gitmeyeceğini bildiğinden, AKP yanlısı medya aslında pek de rahat değil.
Referandumun AKP iktidarı konusunda bir yoklamaya dönüşmüş olması da yandaş medyayı huzursuz kılıyor.
AKP’nin ‘çok akıllı’ stratejistleri, oylama gününü 12 Eylül’e alırken, büyük bir ihtimalle 30 yıl önceki darbede kendilerinin aslında askerin safında olduklarını unutmuşa benziyorlar. İdam edilen gençlerin son mektubunu gözyaşlarıyla okumak ya da Ahmet Kaya’dan medet ummak, AKP yönetiminin ne büyük çelişkiler içinde olduğunu gösteren sadece bir örnek.
Çelişkiler yumağı
12 Eylül’ün halen hayattaki en üst düzey sorumlusu emekli general Kenan Evren’e ve son darbe girişimlerinden birinin mimarı bir başka emekli general Yaşar Büyükanıt’a dokunamayan, 12 Eylül hukukunun hem ruhu hem de kurumlarını, iktidara geldiğinden bu yana kendi siyasal çıkarları için değerlendiren AKP destekçisi medyanın bu konulara hiç değinmemesi yurttaşların dikkatinden kaçmıyor.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK konusundaki değişiklik önerilerinin gerçek anlamda bir hukuk devletini yaratmaktan çok, bir türlü ele geçiremediği yüksek yargı organlarını vesayet altına almak amacını taşıdığını herhalde AKPli seçmenler de biliyor.
CHPli bir belde belediye başkanının Evet tercihi, AKP ve AKP yanlısı medyayı bu kadar sevindirebiliyorsa, AKP içindeki MHP eskilerinin Hayırcılığını görmek onların pek işine gelmiyor.
Barış yanlısı olmadan ordu karşıtı olmak, siyasi vesayete karşı çıkmadan sadece yüzeysel bir şekilde 12 Eylül karşıtı görüntü vermek, yurttaş kesiminde kuşkulara yol açıyor. Erdoğan-Gül ikilisi, AKP ilk kez seçimleri kazandığında adeta icazet almak için öncelikle Kenan Evren’le Süleyman Demirel’i ziyaret etmişlerdi. AKP medyası bu tür ‘background’ları anımsamıyor ve yayınlamıyor.
İktidar yanlısı medya, tüm bu çelişkili konumları gizlemek/örtmek amacıyla, referandumun sivil iktidar ile askeri vesayet arasında bir tercih olduğunu, dahası demokrasi ile darbecilikle arasında bir seçim olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor.
Hayırcıların zayıf gerekçeleri AKP medyası tarafından aslında yeterince işlenmiyor. AKP medyasının üzerinde fazla durmadığı bir siyasi tercih de boykotçular bloku. Blok, Türkiye’deki kutuplaşmanın kırılması için önemli bir ilk adım olarak 12 Eylül sonrası siyasi ortam hakkında bir işaret veriyor.
Sonuç olarak, referandum, genel ya da yerel seçimlere oranla, iki bilemediniz üç seçenekli bir tercih olduğu için AKP ve medyası kendinden emin değil.
Sonrası daha önemli
Ciddi bir eleştiri ve değerlendirme yapabilmek için 12 Eylül referandum sonuçlarını beklemek gerek. Sonuç ortaya çıktığında geriye dönüp AKP medyasının referandum konusundaki sunum tarzı, söylemi, içeriği, vaatleri, öncelikleri gözden geçirilmeli. Evet kazansa bile bu medya eleştirisi anlamlı. Çünkü o zaman medyatik iktidarın oylamadan önceki evet gerekçeleri ve yaklaşımı ile evet oyu kullanan yurttaşların motivasyonları kıyaslanabilir. Ayrıca AKP medyasının ikna gücü hakkında da biraz bilgi sahibi olabiliriz. Tıpkı bir kesim seçmenin sağduyusu ve siyasi tercihleri konusunda olduğu gibi…
Hayır kazanırsa, AKP medyasının siyasal/toplumsal gerçeklikten ne kadar ve nasıl koptuğunu irdelemek , sadece akademik ya da medyatik değil, aynı zamanda siyasal ve dramatik açıdan da ilginç ve eğlenceli bir çalışma olabilir.