1 Temmuz 2011 Cuma

Özel Harp Dairesi Üyesi Sivas'ı Anlatıyor

Bir Özel Harp Dairesi üyesi üst teğmen H.Ç, İngiltere’de, İsrail ve ABD’de eğitim görüyor. Üst teğmen Özel Harp Dairesi’nin yapısı ve Sivas katliamını anlatıyor: “Helikopterle geldik ve Sivas’a 11 km kala bir mezraya indik. Askeri haritalarda koordinatları 58’e 47… 13 kişiydik herkes ikişerli gruplara ayrıldı… Üç yazar özel hedefti başlarında da Aziz Nesin vardı… Duyum Jitem’den geldi… Bizim bölgede yaptığımız en büyük olay insanların Madımak oteli önünde toplandığı zaman taşı atmamız ve geri çekilmemizdir….”

Gerçek ismini kullanmak istemiyor. Önemli konularda çarpıcı açıklamalar yapıyor. Kendisi ile ilgili şu bilgileri veriyor: Üsteğmen. Kıdemli üsteğmen iken Türkiye’den firar ediyor. Orduya katılma gerekçesi ile yaşadıkları farklı. “Ben askeriyeye çoluk çocuk öldürmek için girmedim. Askerin askere eziyet etmesi için girmedim” diyor ve bu yüzden konuşmak istiyor. Biz değil o bizi buldu. Anlattıkları önemli. Ama bizim için bir iddia.

Babası subay. Yurtdışında görevli. NATO bünyesinde çalışıyormuş. 1982 senesinde Türkiye’ye dönüyor. 1986 yılında Kuleli Askeri lisesine giriyor. 1993 yılında mezun olup çeşitli yerlerde görev yapıyor. Anlattığına göre “emre itaatsizlik ve üste silah çekme” gibi disiplin suçu işliyor.. Öğrencilik döneminde bir kez, mezun olduktan sonar ise 2 kez ceza almış. Askeri deyim ile “diskotek” cezası almış, ardından”1993 yılının başlangıcında Ankara Genelkurmaylık Özel Takımlar Komutanlığından davet aldım” diyor. Direkt Özel Harp Dairesi Başkanlığından. İlginç detaylar anlatıyor.

İNGİLTERE’DE YABANCI DİL ÜZERİNE UZMANLAŞMA EĞİTİMİ
İngiltere’de “yabancı dil üzerine uzmanlaşma” adı altında eğitim görüyor. Kendisi ile beraber 26 kişi. 1989’da eğitim görmüş. 8,5 ay sürmüş eğitim. Kod ismi kullanıyorlar. Sadece üst düzey rütbelilerin ismi var diyor. İngiltere’de Kıdemli Binbaşı Bekir Çelik ismini veriyor. Daha sonra 1991 yılında Kıd. Bnb. Bekir Çelik ile Japonya’ya teknik Elektronik sistemler üzerine uzmanlık eğitimi alıyor. Bu eğitim program üzerine detay vermiyor. Bilgi verenlerin başı büyük belaya giriyor!

İSRAİL’DE PATLAYICI EĞİTİMİ
İsrail’de 1993 yılının ilk iki ayında patlayıcı üzerine eğitim görüyor. Kıd. Yüzbaşı Mehmet Keskin var. Gübreden C4 patlayıcılarına kadar zaman ayarlı eğitim. Garip bir İsrail ismi veriyor. 13 kişi görmüş eğitimi.

ABD’DE KONTGERİLLA EĞİTİMİ
Daha sonra 1996 yılının sonunda ABD’ye gidiyor. 3 aylık kontrgerilla eğitimi alıyor. Manhattan’da. Üst Teğmen İlker Özkay ve astsubay Şahin Atmaca, kıdemli başçavuş Fikret Akbulut isimlerini veriyor. Amerika’nın CIA bölümünden Brown Downs adlı birinin ismini veriyor. Kontrgerilla eğitimlerinde destek olmuş. MP 75 silah eğitimi almış. Silahın özelliğini anlatıyor: Fünyeli patlayıcı özelliği olan bir silah. Türkiye’de gördüğü eğitimden “farklı bir eğitim” diyor. Plastik mermi, boyalı mermi ve sonra gerçek mermilerle eğitim almışlar. Hatta iki kişinin eğitim sırasında yaralandığı bilgisini veriyor. Meziyet, dayanıklılık. Dağ başında 3 ay kendini koruyacak ve ayakta kalacak duruma getirilmesi hedefleniyor.

RUSYA’DA DA EĞİTİM VERİLİYOR
Son dönemlerde aldığı duyumlara göre Rusya’da da eğitim verildiğini söylüyor.

Daha sonar Manisa Aksaz’da SAS komanda eğitimi almış. 25’e kişilik timlerle eğitim alıyor. İskender Tarlan isimli bir subay. Ordudan sakatlıktan emekli olmuş. Yurt dışındaymış.

SAS eğitiminden sonar Manisa Kırkağaç’da 3aylık eğitim alıyor. Fikret adlı bir binbaşı. Kendi deyimi ile “manyak” özelliği alan birinden eğitim almış. “Eğitim sürekli bir hal” diyor. Bitmiyor. Makinanın yağlanması gibi, askeriyede eğitim. Sürekli devam ediyor. Daha sonra bölgeye gönderiliyor. Yani Kürdistan’a gidiyor. PKK temel olarak hedefleniyor. PKK’ye destek verdiği düşünülen herkes hedefteymiş.

Özel Harp Dairesi’nin emrinde çalışan bu asker Sivas’taki Madımak Otelinin yakılması konusunda çok çarpıcı açıklamalarda bulunuyor.

ÖZEL HARP DAİRESİ’NİN ASIL KURULUŞU 80’Lİ YILLAR
İlişkide olduğu isimleri ise şu cümleler ile anlatıyor: Fikret Altıoklar , o dönem jandarma teknik istihbarat daire başkanı olan Hasan Atilla Uğur Hurşit Tolon daha sonra olaylara intikal etti. 94 senesinin sonunda... “Yapılmaması gereken şeyler yapıldı” diyor.

Özel Harp dairesinin özelliğini anlatıyor: “Buz dağının altında bulunan isimler vardır, bu listede bulunan kişilerden yaklaşık altı tanesi buzdağının altında bulunan isimlerdir. Sizin medyada tanıdığınız insanlar buzdağının üst yüzüdür. Özel harp dairesinin asıl kuruluş dönemi 80li yıllardır. Sağ sol davalarından. Özel harp dairesi size bayağı eğitim verir. Kendi örgütünün içine kimseyi almaz. Ve eğittiği insanlar genelde kimsesizlerdir. Örgütleme şemasında bir baş dört tane alt rütbeli subay ve bunlar dediğim gibi hepsi subay statüsünde olan insanlardır. Başta bulunan insan cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı dahil kimseyi tanımaz.”

ÖZEL HARP DAİRESİNİN BAŞINDA KİM VAR?
Özel Harp Dairesinin başında kim var sorusuna şu yanıtı veriyor: “Şöyle söyleyeyim milli güvenlik teşkilatı toplandığı zaman verilen bir birifing vardır. Bu birifingte orduda rütbe alacak subaylar ya da kademeli olarak başbakanlık ekonomi bakanlığı dışişleri bakanlığı gibi. Bu tür olayları belirleyen bir kurumdur. Ve bu insanların belirlediği kişiler dışında hiç kimse bir yere gelemez Türkiye’de.”

ANITKABİR’İN ALTINDA DA BİR BİRİM VAR
Özel Harp dairesinin nerede olduğu ve kaç kişiden oluştuğunu ise şöyle anlatıyor: “Ordunun içinde bu 200 kişinin haricinde kullanılan insanlar da vardır. Eğitim kademeleri vardır. Bu 200 kişilik birim Türkiye’nin beyni diyebileceğimiz birim. Burada çalışan görev yapan insanların hepsi üst statüde olan insanlardır. Genelkurmaylıkta sadece bir birimleri var bildiğim kadarıyla ama Ankara’da Anıtkabir’in altında bir birimleri var. İstanbul’da var Erzincan’da bir ara kurulması düşünülüyordu ama kuruldu mu bilmiyorum. Üçüncü ordu komutanlığının arka tarafında düşünülüyordu ama zannetmiyorum. İstanbul’da birinci ordu komutanlığında birinci ordu komutanlığı binasının arka tarafında.

İstanbul’daki binaya izin günlerinde geliyordum. Beni kurmay bir albay Faik Ataman kapıdan gelip alıyordu. Birime girdiğimiz zaman zaten girişte cep telefonlarımız dahil herşey kapatılıyordu. İçerde gerekli konuşmalar yapılıyordu rapor vereceksek raporumuz veriliyordu ve sorularımız cevaplanıyordu.”

LİSTEDEKİ İSİMLERİN YÜZDE 80’İ AYDIN YA DA ÜNİVERSİTELİYDİ
Faaliyet alanlarında temel konseptlerinin sivil infazları gerçekleştirmek olduğunu söylüyor ve çalışma sistemlerini şöyle anlatıyor:

“Sistem şuydu. 93 senesinde kurulum başladı. 93 senesinde bölgeye farklı birimlerden insanlar gönderildi. Ben bu insanlardan bir tanesiydim. Gönderilen birinci takım ve ikinci takım hepimizi anti terör, kontgerilla eğitimi almıştık. Ve patlayıcı uzmanlığı eğitimi almıştık.

Bizim gidiş konseptimiz bölgede ilk başta bir kaos ortamı yaratmak belli başlı isimleri infaz etmekti 93’teki kurulum amacı 94 yılına kadar tamamen sivil insanları hedef aldı. Bu insanlar dağda bulunan gerilla değildi. Seçilen insanların zaten listeye baktığınız zaman yaklaşık yüzde 80’i aydın insanlar üniversite mezunu ya da üniversitede okuyan insanlardı.

Gir böl parçala arkasından birimi koy sevdir ve yönet. Örnek Tunceli bölgesinde yaklaşık bir ay içerisinde işlenen 30 cinayet. Tunceli’de karakola 300 metre mesafede bir insan kafasından vuruluyor. Bölge OHAL bölgesi vurulduğu saat 8 ve faili meçhul bulunamıyor. Affedersiniz tuvalete bile gitmek için askerden izin aldığınız bir bölge. Okulların yakılması at pazarı ve un fabrikasının yakılması var.

25 KİŞİLİK TİMİN BAŞINDA
Bölgede her tim 25 kişiden oluşur. Birinci timin başkanı bendim. Emir komuta merkezinden bir kişi geride bırakılır geride kalan 24 kişi 12 gruba ayrılır. İkişer kişilik gruptur ve birbirine zimmetlidir.

Üç tim çıkartıldı. Üç tim 75 kişidir. 75 kişiden birer kişi komuta merkezine bırakıldı. Bu kişiler iletişimi sağlar.

Timlerin hepsi özel harp daire başkanlığından emir alır. Timlerdeki insanlar birbirini tanımaz bizim timimiz kurt timi idi. Şahin ve atmaca vardı.

“DEV GENÇ’TEKİ İNSANLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRDÜK”
Benim direk emir aldığım kişi 93’te Teoman Komanoğlu arkasından Osman Önal geldi. Osman Önal bölgede pek ılımlı karşılanmadı açık söylemek gerekirse Osman Önal’ın halka karşı çok büyük bir eğilimi vardı. Özel harp daire başkanlığının istediği sistemi uygulamak istemeyen bir insandı.

Tunceli’de olaylar yaptık. Elazığ’da Tokat’ta Sivas’ta yaptık. Tokat’ta Dehap’lı gençler vardı. Dev Genç denen örgüt vardı. Dev Genç’teki insanları birbirine düşürdük.

SİVAS KATLİAMINI ÖZEL HARP DAİRESİ ÖRGÜTLEDİ
Sivas’ta bir otel yangınına sebep olduk. Madımakta biz o zaman Erzincan’da idik. Poligon birliğinde ordu komutanlığının hemen arka tarafında. O zaman Teoman koman vardı ve ordu komutanı bizzat poligon birliğine gelip bir birimin Sivas’a gitmesi gerektiğini söyledi. Helikopterle geldik ve Sivas’a 11 km kala bir mezraya indik. Askeri haritalarda koordinatları 58’e 47.

İki gün öncesinde ordaydık madımak otelinin olayları çıktığı dönemde. Bizi oradan iki otobüs aldı. İki grup halinde dağılım yapıldı. İlk etapta biz birinci tim şehir merkezinin dışında bırakıldı.

13 kişiydik herkes ikişerli gruplara ayrıldı. Bir kişi geride bırakıldı. Ve dağılım yapıldı 6 grup halinde dağılımımız yapıldı. Halkın arasında baya bir dolaşıldı Sivas otogarda kontroller yapıldı. Kervan denen bir bölge var otogarın üst tarafında özellikle İslamcıların bulunduğu bölge. Amaç insanları oraya adapte edebilmekti. Madımak otelinin çevresine o dönem Aziz Nesin askeriye hakkında çok yazılar yazmıştı ve bulunan insanlar da askeriye hakkında çok bilgi sahibi olan insanlardı ve ellerinde bulunan bazı belgeler olduğu söylendi. Bize belgelerin imha olması gerektiği söylendi. Üç yazar özel hedefti başlarında da Aziz Nesin vardı. Duyum Jitem’den geldi.

İSLAMCILARIN İÇİNE GİRMEK ÇOK BASİT
İslamcıların içine girmek çok basit iki külhüallah bir bismillah çekersiniz İslamcıların içindesiniz. İslamcıları alevlendirmek çok kolay oldu. Aziz nesin in kitapları sosyal hayatı islamcıları baştan sona rahatsız eden olaylar.

Sivas çok hassas bir bölge, Alevilik üzerine ya da aleviler üzerine farklı evraklar sunduğunuz zaman önlerine çok farklı şeyler çıkıyor.

EN BÜYÜK OLAY OTELE TAŞ ATIP GERİ ÇEKİLMEMİZDİ
İki gün içerisinde örgütleme yapılamaz iki gün içerisinde daha farklı insanlar faaliyete sokulur.

Bizim bölgede yaptığımız en büyük olay insanların Madımak oteli önünde toplandığı zaman taşı atmamız ve geri çekilmemizdir.

Yanlış hatırlamıyorsam altılı gruba ayrıldığımız timde beşinci gruptaki bir arkadaş ilk başta bir mermi sıktı. Ve arkasından molotof kokteylleri daha sonra Madımak otelinin içerisine girmeye çalışan insanlar oldu.

Askeriye o konuda yetersiz kaldı ve olay beklenenin dışına çıktı.

Bir kişi yakalandı. O dava askeri mahkemeye getirildi. Erzincan ikinci ordu komutanlığına iki gün sonra da nasıl olduysa yangın çıktı dosyalar yandı. Basına sadece orduda yangın eğitimi verildiği yansıdı.

Madımak otellerinin yanmasından önceki sahneleri televizyonda görüyorsunuz silah çeken üç dört kişi var, hepsi farklı tarafa ateş ediyor hiçbiri otele ateş etmiyor.

PKK’NİN YOK EDİLMESİ İÇİN İSLAMCI ÖRGÜTLER DÜŞÜNÜLDÜ
O dönemde PKK’nin yok edilmesini sağlamak amacıyla İslami örgütler düşünüldü. Bizim Türk insanının belli bir zaafı var. Allah peygamber dediğiniz zaman Türk insanı ayağa kalkar ve ordu bunu çok güzel kullandı.

Toplumu yönetmek istiyorsanız ilk başta bölersiniz. Sivas’taki amaç buydu ve orda beklenilen olmadı. Çünkü oradaki amaç Alevileri ve Sünnileri birbirine düşürmek, kaos yaratmak çünkü Sivas bölgede stratejik bir konum taşıyor. Erzurum Erzincan ve Sivas bunlar askeriye için stratejik önem taşıyan bölgeler. Bölgede bulunan bazı silahlardan dolayı beklenilen olmadı orda Aleviler ve Sünniler bir arada yaptılar yapacaklarını beklenenin dışına çıktı.

SİVAS’TAKİ GÖREVİ NEYDİ?
Benim oradaki görevim askeri istihbarat teşkilatının işine yarayacak görüntüleri almak kişileri tespit etmek ve iletişimi sağlamaktı. Olay olduğu gün ateş eden insanlardan birisiydim. Bir çatışma esnasında ele geçen 9 mm’lik bir silah. O silahla ateş edildi hatta madımak otelinin camlarından bazı kurşunlar çıkarıldı balistik incelemede gene kayboldu. Çünkü bir hayalet silahı tespit etmeniz kolay değil. Silah tekrar ordu içerisinde kullanıma geçti. Ve en son hatırladığım bu silah gene birkaç olayda kullanıldı.

Biz yapmamız gerekeni yaptık. Halkı ateşledik halk olaya girdi ve timler bir anda geriye çekilmeye başladı. Ve geldiğimiz yoldan aynı şekilde geri dönüşümüz yapıldı.

Bizim görevimiz sadece kargaşayı çıkartmaktı ama dediğim gibi kargaşa bizim beklediğimizin üzerine çıktı. Yani böyle bir kargaşayı biz bile beklemedik.

Röportajın detayları bu akşam 19:45’te Rojtv’de Analiz Programında yayınlanacak.....

Sivas Katliaminda Islamci Fasistlerin Yayinlayip Dagittigi Bildiriler



Saldırı ve katliamdan iki gün önce dağıtılan bildirilerden biri şöyle:





“MÜSLÜMAN KAMUOYUNA


“Bismillâhirrahmânirrahim “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından ileridir. Onun hanımları da mü’minlerin analarıdır.” (Ahzâb:6)


“Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resûlü (S.A.V.)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve mü’minlerin izzet ve namuslarına saldırılmaktadır.






“Dünyanın bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir.






“Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.






“Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de; AYDINLIK gazetesi denilen bir paçavrada, mel’un Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur’an’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür’etinde bulunmuştur. Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır.






“Salman Rüşdi köpeği Müslümanlar’ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir






“Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:






“İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.






“Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.






“Gün, Allah (C.C.)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulması günüdür.






“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ ( Nisa:76)






“Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır.






”MÜSLÜMANLAR” 4






Saldırı ve katliam gecesi 1 Temmuz akşamı da başka bir bildiri evlere dağıtılır:







“ Halkımıza Çağrı;






“Müslüman halkın yaşadığı bu ülkede, İslam için binlerce şehit verilmiş bu topraklarda, bir kesim tarafından, ‘basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti’ adı altında, Müslümanlar’ın kutsal değerlerine sözlü veya yazılı olarak kimse saldıramaz.






“Biz Müslümanlar, canımız pahasına da olsa, bu değerlerimizi korumakta kararlıyız.






“Müslüman halkımızdan bu konularda duyarlı olup, İslam’ın değer yargılarını alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasına olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karşısında susulduğunda, yarın mahşerde Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünmelerini istiyoruz.






“ ‘Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeyi gerekir. O’nun eşleri, onların anneleridir...’ ( Ahzâb Suresi, Ayet: 6)






“ ‘Ve kâfirlerin hesapları varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah hesabı çabuk görendir.’ ( Enfal Suresi, Ayet : 30)






“ ‘Kâfirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır.’ ( Saff Suresi , Ayet:8)






“Not: Bu yazıyı okuyan, Allah rızası için çoğaltarak dağıtsın.






”MÜSLÜMANLAR” 5



Gülen Cemaati Sivas Katliamının Ortağı




Sivas Katliamı’nı 18. Yıldönümünde değerlendiren KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, bu katliamın bizzat içinde aktif yer alanların “siyasal İslamcı” olduğunu söyleyerek, “Sivas Katliamının hangi koşullarda, hangi ortamda yapıldığını biliyoruz. O dönemdeki Fethullah Gülen’e ait gazetelerin, yine AKP’nin mirasçısı olduğu çevrelerin, yayınların Sivas Katliamında hangi cephede yer aldığını biliyoruz. O zaman maktulleri suçlu görüyorlardı. Katilleri ise meşrulaştırıyorlardı” dedi. Karasu, “Bu katliamın ortağıdırlar. Böyle yaparak bu katliamdan kurtulacaklarını sanıyorlar. Sivas Katliamı siyasal İslamcılar üzerinde ağır bir yüktür. Güçlü bir özeleştiri vermeden de bu yükten kurtulamazlar” ifadelerini kullandı.

2

Temmuz tarihi, 1993 yılında 37 Alevi aydın ve sanatçının yakıldığı Sivas Katliamı’nın yıldönümü. Bir çok yönüyle halen güncelliğini koruyan Sivas Katliamı’na ilişkin, tarihsel ve güncel nedenlerin birlikte analiz edilmesi gerektiğini dile getiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, bu katliamla “Başta Alevi Kürtler olmak üzere, Alevi kitlelerin Kürt Özgürlük Hareketi’yle birleşmesinin engellenmeye çalışıldığına” vurgu yapıyor. Katliamda yer alanların siyasal İslam kimliği taşıyanlar olduğunu ifade eden Karayılan, “Derin devlet bu kışkırtmanın içinde olduğu gibi, açık devlet de bu katliamı izlemiştir” diye kaydediyor.


KATLİAMIN 1993 YILINDA OLMASI TESADÜF DEĞİLDİR
*Sivas’ta 37 Alevi aydın ve sanatçının diri diri yakılarak katledildiği 93 yılının siyasal atmosferi ve özellikle neden Sivas’ın seçildiği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
-1993’ün 2 Temmuz’unda Madımak Oteli’nin kuşatılarak yakılması sonucu Pir Sultan etkinliklerine katılan 37 Kürt-Türk Alevi ve aydınların katledilmesini lanetliyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Sivas Katliamı Aleviler için bir dönüm noktası olmuştur. Alevi inancının varlığını korumak için mücadele eden bu şehitlerin şahadetleri boşuna gitmemiştir. Onların anılarına bağlılığın gereği bundan sonra Alevilerin özgür ve demokratik yaşamı için tutum ve mücadele daha fazla gelişmiştir. Bu katliamın 1993 yılında olması kesinlikle tesadüfi değildir. 1993 yılı kirli savaşın Kürt halkı üzerine tam bir karabasan gibi çöktüğü, Kürt Özgürlük Hareketi’yle ve Kürt gerillalarıyla Türk devleti arasında kıyasıya bir siyasi, askeri mücadelenin sürdüğü yıllardır. Bu yıllarda Türk devleti Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için faili meçhul cinayetleri arttırmıştır. Öyle ki Kürt Özgürlük Hareketi’ne sempati duyan, taraftar olan, bunun için konuşan, bunun için düşünen, çevresine moral veren bütün yurtseverler, aydınlar, toplumun doğal önderleri ya katledilmiştir, ya zindanlara atılmıştır ya da metropollere ve Avrupa’ya göçertilmiştir. Böylelikle suyu kurutup balığı öldürme politikası izlenmiştir.

Devletin katliamlarının ve baskının had safhada olduğu bu dönemde siyasal İslamcıların önünün açılmasının bir parçası olarak hizbi-kontra denen bir cinayet şebekesi ortaya çıkarılmıştır. Faili meçhul cinayetlerin bir kısmı devlet tarafından işlense de önemli bir kısmı bunlara yaptırılmıştır.

Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen kirli savaşta izlenen diğer bir politika ise Türkiye cephesinin de, yani Türkiye toplumunun da baskı altına alınması olmuştur. Demokrasi güçleri, demokratlar susturularak bunların Kürt Özgürlük Hareketi’yle bütünleşmesi engellenmeye çalışılmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi bir taraftan askeri ve siyasi saldırılarla ezilmek istenirken, diğer taraftan da Türkiye cephesi tümden Kürt Özgürlük Hareketi’ne kapatılarak, nefessiz bırakılıp, kuşatılıp tasfiye edilmesi amaçlanmıştır.



KATLİAM SÜRECİNDE SİVAS’TAKİ ALEVİLER İÇİNDE PKK’NİN GELİŞME İMKANLARI ARTMIŞTI
1993 yılı topyekun kirli bir savaş yürütülürken siyasal İslam’a da müsamaha gösterdiği, hoşgörüyle yaklaştığı, onların örgütlenmesinin gelişmesiyle demokratik alanı daraltmayı amaçladığı bir süreçtir. Sivas Katliamı böyle bir konjonktürde olmuştur. Siyasal İslamcıların her türlü katliamına, her türlü saldırısına müsamaha göstermektedir. Diğer taraftan Türk devleti Özellikle Kürt Alevilerin Kürt Özgürlük Hareketi’yle bütünleşmesini engelleme çabaları yürütmektedir. Yine Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürt Aleviler üzerinden Türkiye’deki Alevi Türklere ulaşarak onlar içerisinde kendisine taraftar bulmasını önleme çabaları vardır. Çünkü o yıllarda sadece Kürt Alevi gençleri değil, Türk Alevi gençleri de Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılıyorlardı. Öte yandan o yıllarda Aleviler inançlarını özgürce yaşamak ve kendi kimliklerini özgürce ifade etmek için demokratikleşmeden yana tutum koyuyorlardı.

Sivas Katliamının yaşandığı süreçte başta Alevi Kürtler olmak üzere Sivas’taki Aleviler içinde PKK’nin gelişme imkanları artmıştır. Birçok genç gerilla saflarına katılmıştı. Bu da Türk devletini rahatsız etti. İşte böyle bir süreçte siyasal İslamcı ve siyasal çevreler Sivas’taki bu etkinliğe karşı tepki geliştirmişlerdir. Siyasal İslam içindeki elitler Pir Sultan Abdal etkinlikleri sırasında halkı kışkırtmışlardır. Bu kışkırtma daha ilk günden devletin müsamahasıyla karşılaşmıştır.


Kuşkusuz bu katliamı İki boyutlu değerlendirmek lazım. Bir taraftan siyasal İslamcıların dini siyasete alet etmek için Sünni İslam toplumundaki Alevi düşmanlığını kullanarak kendilerini güç yapma yaklaşımları varken, diğer yandan da Sünnilerle Aleviler arasındaki bu gerilimi gerektiğinde her zaman kullanan derin devlet, MİT, askeri istihbarat Sivas’ta da harekete geçmiştir. Bu katliamla Alevilere ve aydınlara gözdağı verme, böylelikle onları sindirerek demokratik mücadele yürütmelerini engelleyip Kürt Özgürlük Hareketi’ne nefes aldırmalarının önüne geçmeyi amaçlamışlardır. Diğer taraftan da bu katliam üzerinden başta Alevi Kürtler olmak üzere Alevilerin Kürt Özgürlük Hareketi’yle birleşmesini engellemeye çalışmışlardır. Dolayısıyla Sivas Katliamını sadece siyasal İslamcıların Sünni İslam toplumu içinde yaratılan Alevi düşmanlığıyla da açıklamak yeterli değildir. Tarihsel nedenlerle güncel nedenler bir araya gelmiş ve kışkırtmalar sonucu Madımak oteli kuşatılmış ve insanlar cayır cayır yakılmışlardır. İnsanlar cayır cayır yanarken de etrafında ölüm dansı yapılmıştır.

Özellikle neden Sivas’ta böyle bir olay çıktığı irdelenebilir. 12 Eylül öncesinde de benzer birçok provokasyon Tokat, Çorum, Malatya, Sivas ve Maraş’ta da olmuştu. Aleviler ile Sünnilerin yan yana yaşadığı yerlerde bu tür provokasyonlar yapılmıştı. Alevilerle Sünnilerin yan yana yaşadığı yerlerde bu tür provokasyon yaratmanın zemini olduğu bilinmektedir. Nitekim 1980 öncesi Maraş katliamı Malatya, Sivas, Tokat olayları tamamen devlet içindeki belirli güçlerin var olan bu gerilimi kışkırtmaları sonucu gerçekleşmiştir. Türkiye’de de en kolay kışkırtılacak konuların başında Alevi-Sünni gerilimi gelmektedir. Tabii ki bunun sonucunda kurban her zaman Aleviler olmaktadır.

KATLİAMIN BİZZAT İÇİNDE YER ALAN SİYASAL İSLAMCILARDIR
*Yetkililerin açıklamaları ve bir çok veri, katliamın devlet eliyle gerçekleştirildiğini ortaya koymasına rağmen katliamı gerçekleştirenlerin hiçbir şekilde yargılanmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Kuşkusuz o dönemde bu katliamın bizzat içinde aktif yer alanlar siyasal İslamcıdır. İslamcı kimliği bilinen insanlardır. Kışkırtanlar da bunlardır. Kuşkusuz kışkırtmanın bir yanında da devletin derin güçleri vardır. Ama esas görünürde, açıkça olanlar bu siyasal İslamcı kesimlerdir. Tansu Çiller “vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır, bu durum sevindiricidir” diyerek olaya nasıl baktığını göstermiştir. Vatandaşlarımız derken ölenleri kastetmemiştir. Süleyman Dermirel’in yaklaşımı da aynıdır. Süleyman Demirel ile Tansu Çiller zaten derin devletin aldığı kararlardan haberdardırlar. Derin devletin o dönemde siyasal İslam’ı Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullandığını bilmektedirler. Kürdistan’da bu zaten açıkça yürütülmüştür.

DERİN DEVLET KIŞKIRTMANIN İÇİNDE, AÇIK DEVLET İZLEYİCİ
Derin devlet bu kışkırtmanın içinde olduğu gibi, açık devlet de bu katliamı izlemiştir. Derin devletin içinde olmasalar da valiler, kaymakamlar, polis müdürleri, siyasal İslamcıların öncülük ettiği bu katliama müsamahalı yaklaşmışlardır. Olay olduğu andan itibaren harekete geçip bu katliamı önleyebilirlerdi. Ancak devlet politikasını iyi bilenler, askerlere ve polislere “siz bu olaya karışmayın” dediklerinden dolayı katliamın önüne geçilmemiştir. Belki herkes bilmez, ama Sivas Garnizon komutanlığıyla Sivas’taki askeri güç merkeziyle Madımak oteli arasında iki-üç yüz metrelik mesafe vardır. Ordu evinden, askeri karargahın bulunduğu alandan sesler rahatlıkla duyulabilir, hatta gözle görülebilir. Ama buna rağmen böyle bir olaya müdahale etmemeleri o zamanki devlet politikalarıyla ilgilidir. Olay yerine giden bir kısım asker ve polis de katliamcıları izlemekle yetinmişlerdir.

Dönemin Refah Partili Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak da bizzat bu yangını gerçekleştirenlerden biri olduğu bilinmektedir. Kuşkusuz davalar açılmıştır. Ama davalardan hiçbir sonuç çıkmamıştır. Davaların üzerine derinliğine gidilmemiştir. Kürdistan’da, başka bir yerde küçük bir olay olduğunda bile birçok fail getirilir, zindana atılır. Ama Sivas olayında böyle bir uygulama görülmemiştir. O dönemde Kürdistan’da devlet ve hizbulkontra tarafından yapılan faili meçhul cinayetlerin failleri de açığa çıkarılmamıştır. Dolayısıyla Sivas Katliamının faillerinin açığa çıkması da mümkün değildir. Kışkırtanlar da bellidir, yazanlar da bellidir, tahrik edenler de bellidir, ama bunların üzerine gidilmemiştir.

FAİLİ MEÇHULLER AÇIĞA ÇIKARILMADAN KATLİAM DA TÜM BOYUTLARI İLE AÇIĞA ÇIKARILAMAZ
Bilinmelidir ki faili meçhul cinayetler Kürdistan’da açığa çıkarılmadan Sivas Katliamının da bütün boyutlarıyla açığa çıkarılması zordur. Çünkü faili meçhul cinayetler ve arkasındaki zihniyet, Sivas Katliamı ve arkasındaki zihniyet açığa çıkarılırsa o dönemde siyasal İslamcıların devlet tarafından nasıl kullanıldığı gözler önüne serilir. Şu anda böyle bir siyasi irade de devlet kararı da yoktur. Siyasal İslamcılar da faili meçhul cinayetlerin açığa çıkarılmasını çıkarlarına uygun görmüyor. AKP şu anda kozmik oda denilen ve bu tür olayların belgelerinin saklandığı arşivleri kamuoyuna açamaz. Bu açıdan bu katliamların açığa çıkması zordur. Bu katliamların açığa çıkması için Türkiye’nin tam demokratikleşmesi gerekiyor. Bunun için de Kürt sorununun köklü ve kalıcı çözülmesi gerekir. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye tam demokratikleşemez, tam demokratikleşmediği müddetçe de bu tür olaylar açığa çıkarılamaz. Bu tür olaylar açığa çıkarılmak istendiği zaman demokratikleşmek zorunludur. Demokratik bir ülkede de her türlü kompleksten arınarak özeleştiri vermek ve geçmişle hesaplaşmak mümkündür. Şimdi Türkiye buna hazır değildir. Bu açıdan Sivas Katliamının failleri neden bulunmadı derken bu gerçeği görmek gerekmektedir.

GÜLEN CEMAATİ HANGİ CEPHEDE YER ALIYOR BİLİYORUZ
*Gülen cemaati ve AKP’ye yakın bazı basın organlarında son dönemlerde Sivas Katliamı PKK’ye mal edilmeye çalışılmaktadır, bundaki amaç nedir?
-Gülen cemaati ve AKP’ye yakın bazı basın yayın organlarında “Sivas Katliamını PKK’liler yapmıştır” biçiminde bir yayın yapılmıştır. Tabii bunlar masa başında üretilen uydurmalardır. Özel savaş yayınlarıdır. Tabii genelde PKK’yi, Kürt Özgürlük Hareketi’ni toplum gözünde küçük düşürmeye çalışmaktadırlar. Öte yandan Sivas Katliamını PKK’liler yapmıştır diyerek Alevi Kürtleri PKK’den uzaklaştırmayı hesaplamaktadırlar. Bunu seçim öncesine denk getirmeleri de ayrı bir hesaptır. Tüm bunlar siyasal İslamcıların Alevi Kürtleri PKK’den uzaklaştırma planının içinde oldukları göstermektedir. Bu yönüyle aslında Kılıçdaroğlu ve CHP içindeki bazı çevrelerin Alevi Kürtleri PKK’den uzaklaştırma anlayışıyla Gülen cemaati ve AKP’ye yakın çevrelerin Alevi Kürtleri Kürt Özgürlük Hareketinden uzaklaştırma politikalarının nasıl örtüştüğünü, bu konuda nasıl ortaklaştıklarını, birleştiklerini açıkça ortaya koymaktadır.

Sivas Katliamının hangi koşullarda, hangi ortamda yapıldığını biliyoruz. O dönemdeki Fethullah Gülen’e ait gazetelerin, yine AKP’nin mirasçısı olduğu çevrelerin, yayınların Sivas Katliamında hangi cephede yer aldığını biliyoruz. O zaman maktulleri suçlu görüyorlardı. Katilleri ise meşrulaştırıyorlardı. Bu gerçekler ortadayken, Sivas Katliamının sanıklarını bizzat bu çevreler savunurken şimdi kalkıp bu katliamı PKK’nin üzerine atmaları, hem de PKK içindeki Aleviler üzerine atmaları tamamen bir psikolojik savaş yöntemidir. Tamamen bir provokasyondur. Siyasal İslamcıların kendi suçlarını, bu katliamdaki ortaklıklarının üstünü örtmektir.

SİVAS KATLİAMININ ORTAĞIDIRLAR
Bu katliamın ortağıdırlar. Böyle yaparak bu katliamdan kurtulacaklarını sanıyorlar. Sivas Katliamı siyasal İslamcılar üzerinde ağır bir yüktür. Güçlü bir özeleştiri vermeden de bu yükten kurtulamazlar. Bunun derin bir suçluluğu içindeler. Anlaşılıyor ki bu ağır suçu, bir katliamı, unutulmayacak insanlık suçunu kendi üzerinden atmak istiyorlar.

PKK, Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesiyle derin devleti, Gladioyu başarısız kılmıştır, teşhir etmiştir, tecrit etmiştir. Özellikle Kürt toplumu Ergenekon denen, derin devlet denen kesimlere karşı büyük bir tepki içindedir. Türkiye toplumu içinde de bunların ipliği pazara çıkarılmıştır. Onların bütün baskıları, zulümleri deşifre edilmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi onları mücadelesiyle lanetli bir grup, haline getirmiştir. Şimdi AKP, Fethullahçılar hükümet olmuşlar. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ederlerse devletin içine daha fazla yerleşecekler, devletin derinliklerinden aferin alacaklar. Bunun için uzun süredir PKK’yi etkisizleştirme ve Kürt toplumundan koparma aracı olarak PKK’yi Ergenekon’la, derin devletle ve bazı çevrelerle ilişkilendirme politikası izlemektedirler. Kara çal, izi kalır anlayışıyla hareket etmektedirler. Böylece Kürt toplumunun ve Türkiye demokrasi güçlerinin tepkilerini PKK’ye yöneltmeye çalışıyorlar.

Bu tabii çok çirkin politikadır. Alevilere hakarettir, Alevilerle dalga geçmektir, Alevilerin tarih bilinciyle alay etmektir. Böyle çok ağır tarihsel bir olayı, gerçek nedenlerini çarpıtarak, yapanları farklı göstererek Alevilerin tarih bilincini bulanıklaştırmaya çalışıyorlar. Bir taşla iki kuş vurma misali Alevilerin tarih bilincini çarpıtarak gerçekleri görmenin önüne geçecekler. Diğer taraftan da kendilerini temize çıkaracaklardır. Tabii bu kolay değildir. Bu siyasal İslamcıların ve Fethullahçıların kolay kolay üzerinden atacakları bir katliam değildir. Bu katliam konusunda mutlaka özeleştiri vereceklerdir. Vermek zorundadırlar. Vermeden kendilerini temize çıkaramazlar. Sadece bu olay konusunda değil, Maraş katliamı, diğer Sivas olayı, Tokat, Çorum ve Malatya kışkırtmalarının hepsi konusunda özeleştiri vermeleri gerekir.

BÖL PARÇALA YÖNET
*Alevi Kürtlerin ‘Türk’ olduğu, Zazalığın ve Kürtlüğün farklı olduğu yönündeki söylemleri nasıl yorumluyorsunuz? Devletin Kürt Aleviler üzerinde nasıl bir hesabı var?
-Zazalıkla Kürtlüğün farklı olduğu yönündeki söylemler de yine Türk devletinin böl-parçala ve tasfiye et politikalarının bir parçasıdır. Bu tür söylemler 1938 katliamından sonra ortaya çıkmıştır. Yoksa Dersim’deki Dimilî lehçesini kullanan Kürtler 1938’den önce hiçbir zaman kendilerine Türk dememişlerdir. Kendilerine Kırmanc demişlerdir. Kürtçenin çeşitli lehçeleri vardır, bunlardan biri ve en yaygın olanı da Kurmancidir. Kurmanclık bir nevi Kürtlük anlamına da geliyor. Dersimliler de Kırmanc diyor. İki farklı lehçe konuşan Kürtlerin kendilerini böyle tanımlaması öyle tesadüf de değildir. Kürtlerin büyük bölümünün kendilerine Kurmanc demesi gibi Dimilî lehçesiyle konuşanlar da kendilerine Kırmanc diyerek Kürt olduklarını söylemektedirler.

Bunların Kürtleri Türkleştirmek için böl, parçala, yönet politikası olduğu açıktır. Bu tür söylemlerin özellikle de Özgürlük Mücadelesinin gelişmesiyle birlikte daha da geliştirilmek istendiğini biliyoruz. Bir taraftan Zazalık-Kürtlük ayrımı, bir taraftan Alevi Kürt ve Sünni Kürtleri ayrı gösterme politikasını izliyorlar. Bunların hepsi psikolojik savaş politikalarıdır. Birazcık aklı başında olan, biraz dürüst olan, biraz bilimsel düşünen hiçbir kimse bunlara inanamaz. Ancak bu tür iddialara ruhunu satmış olanlar, uşak olanlar inanır. Bu tür iddialar 1938 Dersim isyanı ve katliamından sonra yatılı okullarda yetiştirilerek kendi toplumuna yabancılaştırılanların savundukları şeylerdir.

Kamer Genç’in “biz Kürt değiliz, biz Türk’üz” demesi, “bizim dilimizle Kürtlerin dili ayrıdır, onun için biz Kürt olamayız” biçimindeki yaklaşımları tamamen Türk devletinin okullarında yetişmiş bir sosyal ajanın ifadeleridir. Resmi MİT ajanı olmasa bile tamamen objektif olarak sosyal ajanlık, kültürel ajanlık biçiminde bir konum içinde bulunduğu açıktır.

ZAZACILIĞI BİR KISIM KİŞİ BİLİNÇLİ YAPIYOR
Zazacılığı bir kısım kişi bilinçli yapıyor. Kimileri de Türk milli eğitiminin okullarında gördüğü eğitimle Kürtlüğü geri gören, Türkleşmeyi ileri gören bir anlayışla, bir sosyal mühendislikle gerçek kimliği dışında yeni bir kimlik yaratma yaklaşımıyla Zazacılık ortaya çıkarmışlardır. Doğrudan Türk’üz diyemiyorlar, doğrudan Türk’üz dese bunun inandırıcılığı olmayacak, tutmayacak, tutmuyor da. Ama işte “biz Aleviyiz, Alevilik de Sünnilerden ayrıdır söylemiyle Kürt inkarcılığı yapmak için Dimilkîyle Kurmancî ayrı dillerdir diyerek biz Türk’üz yaklaşımının başka bir versiyonunu ortaya koymaktadırlar.

Kuşkusuz tarih içinde Aleviler inançlarından dolayı çok baskı görmüşlerdir. Sünniliği devlet dini olarak kabul eden bürokrasiden ve kendilerine Sünni diyen topluluklardan baskı görmüşlerdir, horlanmışlardır. Bu tarihsel tepkiyi, bu kırılmayı kendisi Sünni devlet olduğu halde, diyanet işlerini esas güç haline getirdiği halde kullanarak Kürtleri bölmek, parçalamak için derinleştirmeye çalışmaktadır. Alevileri kendi diğer Kürt kardeşlerinden ayırarak, güçsüz bırakarak hem Türklüğü hem de Sünniliği kabul ettirmek için böyle bir böl-yönet politikası izlemektedir.

Bu bakımdan Alevileri etnik kimliğinden koparma yaklaşımları arkasında bu yönlü niyetler aramak gerekir. Ama burada şunu belirtmek gerekmektedir: kuşkusuz Alevi Kürtlüğü ezilmiştir, Alevi kimliğinin kabul edilmesi ve inancını özgürce yaşaması gerekmektedir. Mutlaka Alevilerin kendi kimliğine, inançlarına sahip çıkması lazım. Bunu her yerde dile getirmesi lazım. Dersim’de de dile getirmesi lazım. Diyarbakır’da da Muş’ta da, Bingöl, Maraş, Malatya, Adıyaman’da kendi kimliğiyle onurlucu yaşaması gerekiyor. Diğer Kürt kardeşleriyle ortak ulusal kültürel değerlerinin baskı görmesine karşı mücadele etmeleri gerekiyor, ama aynı zamanda da kendi inançlarını, kendi kültürlerini yaşamaları gerekiyor. Bu inanca ve bunun gerektirdiği haklara ve taleplere de herkesin saygı göstermesi gerekiyor.

Şu anda Kürdistan’da toplumcu değerlere en fazla sahip toplumsal kesim Alevilerdir. Bu nedenle Alevilikle de Kürt Aleviliği, tam da Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeni yaşam projesinin maddi temelidir. Bu özgürlükçü demokratik projenin önemli bir toplumsal kültürel kaynağıdır. Bir de bu yönüyle Türk devleti toplumcu, demokratik değerlere sahip Alevi Kürtleri Kürt Özgürlük Hareketi’nden kopararak Kürt Özgürlük Hareketi’ni böyle özgürlükçü, demokratik, toplumsal temelden yoksun kılmaya çalışıyor.

Bir bütün olarak Kürt Aleviler Kürt Özgürlük Hareketi’nden uzaklaştırılıp Kürt toplumu parçalanmak ve güçsüz bırakılmak isteniyor. Bu amaçla Dersim, Malatya, Maraş, Sivas, Bingöl’deki Kürtleri Kürt Özgürlük Hareketi’nden koparmaya çalışıyorlar.

Devamı yarın...