8 Mart 2012 Perşembe

Final Sahnesi: “Suriye”

Amed Dicle
Suriye’deki gelişmeler, ülkenin yakın tarihin kötü bir tekerrürünün yaşanması ihtimali ekseninde karmaşık bir hal almaya başladı.

Uluslararası oyun kurucular adına konuşan Obama, sanki yeni bir şey keşfetmiş gibi 'durumun karışık' olduğunu açıkladı. Görünen fotoğraf durumun karmaşıklığını öteden beri gösteriyordu zaten.

Ve görünen o ki, Esad yönetimi bu ‘karışıklığı’ avantaja çevirmek gayretinde. Zaten son seçenekleri de Alevilerin yoğun olduğu bölgeye çekilip yeni bir devlet ilan etmek.

Sünnilerin çok başlı olması, Kürtlere yönelik dışlama gayretleri, Kürtlerin örgütlülüğü ve uluslararası güçlerin istikrar değil ‘çıkar hesabı’ yapması Suriye’de istikrarın uzak bir liman olduğunu gösteriyor.
Şimdiki durum son 50-60 yıllık geçmişin bir sonucudur. Geriye dönüp bir Suriye fotoğrafı çektiğimizde şimdiki tabloyu çok daha net görebiliriz.

Beraber hatırlayalım...

Suriye 1925-1946 yılına kadar Fransız sömürgesiydi;

Fransızlar klasik sömürge mantığıyla yönetebilecekleri siyasal bir yapı oluşturmuşlardı. Ülke üç ayrı merkezde yönetiliyordu 3 ayrı idari yapı vardı. Batıda Aleviler, Güneyde Dürziler, Sünnilerin ezici çoğunluğa sahip olduğu Halep ve Şam’da ise idari siyasal yapılar vardı. Ve Fransızlar bu şekilde durumu kontrol altında tutuyorlardı. Bu siyasal yapı içerisinde Kürtler resmen ve fiilen tanınmıyordu. Fransızlar 21 yıllık egemenlik sürecinde Kürtlerin haklarını tanımadılar. Hatta Türkiye ile olan çıkar ilişkilerinden dolayı Kürtlere yönelik baskılar da yapılıyordu.
1946’da Fransız sömürgeciliği sona erip Suriye bağımsızlığını ilan edince de durum değişmedi. Suriye’nin ilk ‘bağımsız’ hükümeti de Kürtleri tanımadı. Dil ve Kültürler hakları talep eden çok sayıda aydın tutuklandı, baskılara maruz kaldı. Çok sayıda Kürt aydını bu tarihlerde zindanlara atıldı veya yurdu terk etmek zorunda kaldı. 1958-1962 tarihlerinde Suriye ve Mısır’ın Arap milliyetçiliği ekseninde birleşmesinin Kürtlere yansıması ise baskı ve zülüm oldu. Irak’ta haklarını talep eden Kürtlere Suriye’de eziyet ediliyordu. Her konuda binlerce çelişki yaşayan Arap yönetimleri bu konuda fikir ve eylem birliği içerisindeydiler.

Suriye 1962’de Cizire bölgesinde 70.000 Kürdü vatandaşlıktan çıkardı. Bunlar ‘ülkede yaşayan yabancılar’ olarak kabul edildi. Eğitim, yurtdışına çıkma, mülk edinme gibi hakları gasp edildi. O dönemki 70 bin şimdi 300 bin’e tekabül ediyor. (Geçen yıl Esad yönetimi vatandaşlığın verileceğini açıklamıştı, pratikleşmedi.)

Suriye için 1963 tarihi önemlidir. ’63 Baas partisinin bir darbeyle ülke yönetimini ele geçirdiği tarihtir. Baas Suriyeyi bir ‘Arap ülkesi’ olarak nitelendirdi, Kürtleri ise ‘Türkiye’den gelen göçmenler' olarak’ tanımladı. Ve bu tanımlamayla tüm haklarını inkar etti. Kürt kimliği yasaklandı, köy ve şehir isimleri değiştirildi. Türkiye’nin yıllar 1920’larda yaptığını Suriye 50 yıl sonra yaptı. Kürtçe yazı yazmak bile ciddi cezalara sebep oldu.

1972-74 tarihlerinde onbinlerce Arap Cizire bölgesine yerleştirilerek Kürtlerin köylerinde, topraklarında ‘Arap kuşağı’ oluşturuldu. Bu politika sistematik olarak devam etti. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümü ve Beşar’ın yerini almasıyla durum değişmedi.

Beşar döneminde ilk dikkat çekilmesi gereken nokta 12 Mart 2004 tarihinde Qamışlo’da yaşanan katliamdır. Saddam yönetiminin yıkılmasıyla umutlanan Kürtler, Esad yönetimine karşı başkaldırdı. Türkiye’nin de desteğiyle onlarca Kürt katledildi ve Katliam için Erdoğan, kardeşi Beşarı kutladı.

Kürtlerin 12 Mart 2004’te başladığı ayaklanma bölgesel gelişmelerinde (Arap Baharı) etkisiyle ancak 15 Mart 2011 tarihinde sahiplenildi.

Bugün Suriye'de rejimi yıkmak ve demokratik bir Suriye oluşturmak isteyenler ve başka sebeplerden dolayı rejimle sorun yaşayanların, Kürtleri 7 yıl geride takip ettiklerini kabul etmek gerekiyor.

Şimdi rejimin yıkılmasını isteyen ve kendisine göre ‘Suriye Arap Cumhuriyetini’ dizayn etmek isteyen AKP destekli güçler mevcut. Kimlikleri ve inançları red eden yeni bir yönetim anlayışı Baas dönemini bile mumla aratacaktır. Şuan Suriye halkları için en tehlikeli olan durum budur. Davutoğlu’nun tüm toplantı serileri böylesi bir Suriye’yi dizayn etmek amacıyladır.
Zaten Kürtleri dışlayan yeni bir yapılanmanın hayat bulması neredeyse imkansızdır. Bunu denemek bile büyük bir kaos ve kargaşaya yol açacaktır. Şöyle ki;

Mevcut Suriye sınırları dahilinde 4 milyona yakın Kürt yaşıyor. Bu sayı da Suriye nüfusunun yüzde 15’ine tekabül ediyor. Kuzey’de 3 Kürt bölgesi var. Zengin tarım arazileri var. En büyük petrol kaynakları Kürt bölgesinde.

Ve Kürtlerin en büyük avantajları örgütlü olmaları.

Kürtlerin talepleri çok net. Tarihsel bir birikim var. On yıllardır bugünler bekleniyordu. Kuzey, Güney, Doğu Kürdistan’da rejime karşı direnen Kürt aydın ve militanlar zor durumlarda kendilerini Batı’ya atıyorlardı. Çok büyük bir manevi kaynaşma ve düşünsel, kültürel yoğunluk var…

Dolaysıyla yeni bir Suriye’de Kürtleri dışlamak Suriye’yi eski halinden bile daha geriye çekmektir. Ki bu hiç bir açıdan mümkün değildir.

Herkesin hem fikir olduğu ortak nokta; Suriye’de çok değişik, zıt görüş ve kutuplaşmaların olduğudur. Suriye’deki yerel güçler ve ilgili uluslararası güçlerin bu soruna ilişkin sağlıklı reçeteleri yoktur. Tüm güçler çıkarlarına odaklanmış durumdalar.

Peki Suriye toplumu için gerekli olan nedir? Elbette ki özgür ve demokratik bir ortam.
İşte Kürt örgütlerinin bu konudaki çözüm önerileri hayatidir. Demokratik bir Suriye’de tüm zengin renklerin ahenk içerisinde bir arada yaşaması. Bunun siyasal formülasyonu herkesin haklarının tanındığı demokratik bir anayasa...

Ancak Türkiye vb. bazı güçlerin Suriye’deki gayreti, renkleri zenginlik nedeni olarak değil çatışma sebebi olarak görmekten öte değildir.

1963’ten 2012’ye kadar sorun olan zihniyeti değişik aktörlerle devam ettirmeye çalışmak Suriyeliler için ne getirecek ki?

Bu tabloya bakıldığında Suriye şuan herkesin kozunu paylaştığı uluslararası bir arenaya dönüşmüş durumda.

Gelişmeler tüm Ortadoğu’ya şekil verecek bir sürecin başlangıcı olacak. Örneğin, ABD-İran hesaplaşması da burada görülecek.
Ve Kürtlerin Türk Devleti ile mücadelesinde, Suriye’deki gelişmeler hayati önemde rol oynayacak.

Türkiye, Kürtleri burada ‘bir daha asla kazanamayacakları’ şiarıyla ezmeye çalışacak.

Durum bu kadar ciddi ve önemli...

Ve şüphesiz ki durum bu kadar ciddiyken, yani Suriye; genelde Ortadoğu, özelde Kürtler için bir final sahnesiyken, sahneye Kürtler adına çıkacak ve Kürdistan’a mutlak galibiyet getirecek örgütlü yapı, gücünü ve meşruiyetini sadece Kürdistan’a değil, bütün dünyaya bir kez daha ispatlayacaktır.

Ve filmin final sahnesinde olmayanlar, ya da başkalarının desteğiyle finalin başrolünün ayağını kaydırmaya çalışanlar, finalden sonra değil herhangi bir rolü, figüranlığı bile hayal dahi edemeyecekler.

Suriye'de çok şey bitecek, silinecek...

Suriye'de çok şey bitecek, yeşerecek...

ANF NEWS AGENCY