Cahit MERVAN
Paris katliamından altı gün sonra. Günlerden Salı. Soğuk, karla karışık yağmurlu bir Paris günü.
Paris'in
Villiers-Le-Bel banliyösünde bir salon… Üç kadın… Üç tabut… Ve onları
son yolculuklarına uğramaya gelen binlerce insan.
Gelenlerin
hepsi ‘tarifi imkansız bir acı’ içindeler. Acı gözlerinden okunuyor.
Hepsinin yürekleri taş kesmiş. Gözleri kan çanağına dönmüş.
Birbirini
tanıyan veya tanımayan herkes kucaklaşıyor. İçten herkes birbirini
sarılıyor. Sıcak elleriyle bu kış gününde hançerlenmiş yüreklere
dokunmak istercesine.
Gözlerde kin var… Nefret var… Gözlerde kararlık var. Gözlerde intikam hırsı var… Yılgınlık ise asla.
Ve gözler; gerçeği söylüyor. Yalın, fütursuz ve mertçe.
Gözler, bu salondaki gözler, sokağa taşmış gözler, üç kadının ‘katlini gördüm’ diyor.
‘Size
tarifi imkansız acılar yaşatacağız’ diyenler var ya işte onlar diyor,
şurada, şu tabutların için de olan üç Kürdistan çiçeğini onlar
kopardılar’’ diyor. Hem de tarihin tanık olduğu en kalleşçe yöntemle.
Gözlere bunu söylüyor. Yalın, fütursuz ve mertçe.
Salı
günü Paris'in Villiers-Le-Bel banliyösündeki salona Sakine Cansız,
Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i yolculamaya gelen yaralı ve kırgın
yürekler gözler aracılığıyla konuşuyor.
Gözler bu korkunç, vahşi
ve kalleşçe cinayetin üstüne çekilmek istenen yalan perdesini, zifiri
bir karanlıktan aydınlığa çıkarcasına yırtıp atıyor.
‘’Gerçeği,
ama yalnızca gerçeği bir kez olsun, adalet aşkına, tanrı aşkına,
inandığınız değerle aşkını bu gözlerde, gözlerimizde arayın’’ diyor.
Gözler
Türk medyasının yalanlarına inanmayın diyor. Ar damarı çatlamış,
yalanı bir yaşam biçimi haline getirmiş, kara propaganda tellalarlına
inanmayın diyor. Gözler ‘onlar’ da utanmak, ar, namus yok diyor. Hasiyet
yok diyor. Mertlik ve şövalyelik yok diyor.
Rojbin’in küçük
kuzeni öperek, gözyaşlarıyla yeniden yeşersin diye ıslattığı fotoğrafı
göğsüne bastırmış şekilde konuşmadan, tek kelime etmeden ‘katilleri
gördüm’ diyor. Tıpkı bu salonda farklı inançları olan, farklı dilleri
konuşan, farklı yaş gruplarından olan, farklı mesleklerden olan binlerce
kadın-erkek Kürdistanlı ve dostları gibi…
Gözler üç kadının’ katlini gördüm’ diyor. ‘’Dürüstçe, namusluca ve mertçe bakın sizde göreceksiniz’’ diyor.
Gözler, ah o hançerlenmiş, sömürge vurgunu sürgün yüreklerin adına konuşan gözler, ‘katli gördüm’ diyor.
‘’Hani daha ilk andan itibaren ve daha sonra hayasızca ‘kendi iç hesaplaşmaları’ diyenler var ya, işte katil onlardır’’ diyor.
Üç
kadının, üç devrimcinin, üç Kürdistan çiçeğinin katilini gördüm diyen
gözler ürkek değil. Gözlerde korkunun zerresi yok. Adete ağlarken
konuşan, susarken isyan ediyor gözler.
‘’Biz katili tanıyoruz’’ diyor gözler:
‘’O
kendisini yedi kat yerin dibine soksa, fara deliğine girse, devletin
kozmik odaların labirentlerinde kendisini kaybetse, ‘yeşile’ bürünse
dahi, tanıyoruz onu’’diyor gözler
Gözler derin bakıyor. Üç
fidanımızı ‘Direnmek kalırdı Kürde…’ diyen bilge insan Musa Anter’e pusu
kuran kalleşler koparıp aldı dalından diyor gözler.
‘’Hani
daha sonra Ermeni gazeteci Hrant Dink’i İstanbul’da, hani bir yıl sona
ererken Roboski’de otuz dört gencimizi katlederek evlerimizi ateş
düşürenler var ya, hani Habur’da barış sevincimizi, şimdi ise acımızı
tartmaya kalkan utanmazlar var ya, işte onlar katildir’’ diyor gözler.
Kim
ne derse desin o salonda, o salonun dışın da karla karışık yağmurlu bir
Paris kışında üç kadını, üç Kürdistan çiçeğini uğurlamaya gelen her acıdan
taş kesmiş yüreklerin gözleri, tıpkı yarın Kürdistan’ın kalbi Amed’te,
Dersim’de, Elbistan ve Mersin’de ‘tarifi imkansız acılar’ yaşayan
insanların gözleri gibi katili görüyor. Ve tanıyor.
Gözler,
katil severlere, Kürt düşmanlarına ‘’döktüğünüz kan sizin alnınızda,
yazdığınız ve çizdiğiniz onca komplo teorisi, yalan-dolan senaryolar
yanınızda kalsın, gerçek ise bize yeter’’ diyor.
‘’Bu gerçekle sizi takip edeceğiz’’ diyor gözler.
‘’Katilde olsanız sizlere ‘tarifi imkansız bir acı yaşatmayacağız’ ama adaleti er yada geç sağlayacağız’’ diyor gözler.
‘’Diz çökmeyeceğiz. Katil güruha ve faşizme diz çökerteceğiz’’ diyor gözler.
AMED -
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Paris’te katledilen Sakine Cansız,
Leylaş Şaylemez ve Fidan Doğan için Diyarbakır’da düzenlenecek törene
katılım çağrısında bulundu. “Perşembe günü yaşam bu arkadaşlarımız
şahsında özgürlüğe kilitlenmelidir” diyen DTK, herkesi Perşembe günü
hayatı durdurarak ‘ulusal birlik ruhuyla’ törene katılmaya çağırdı.
Demokratik
Toplum Kongresi (DTK), Paris’te 9 Ocak günü düzenlenen suikast sonucu
katledilen Kürt kadın siyasetçileri Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla
Şaylemez için Perşembe günü Diyarbakır’da gerçekleştirilecek törenle
ilgili açıklamada bulundu. Tüm birleşenleri, ulusal-toplumsal çevreleri
ve halkı Perşembe günü hayatı durdurarak ulusal birlik ruhuyla bu törene
katılma çağrısında bulunan DTK’nin açıklaması şöyle:
“9 Ocak
2013 tarihinde Paris’te PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris
temsilcisi Fidan Doğan ve gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez'in
katledilmesi Kürt halkının tarihine yeni bir acı eklemiştir. 3 Kürt
kadının seçilmesi bu saldırıyı yapan karanlık güçlerin hedefinin Kürt
halkının barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesi olduğunu
göstermektedir. Seçilen Kadın siyasetçilerinin yaşamları aynı zamanda
Kürt halkının 40 yıllık mücadele tarihinin bir özetidir. 3 Kuşaktan 3
Kadın Kürt halkının özgürlük mücadelesini simgelemektedir.
Sayın
Sakine Cansız, Kürt halkı için çok önemli bir değerdir. Yaşamı,
direnişi, mücadele azmi Kürt kadınına örnek olmuş ve bugün kadın
özgürlük hareketinin devrimsel atılımların merkezinde yer almıştır. 1938
Dersim Tertelesiyle (Katliam) yapılmak istenen Kürdün fiziksel ve
kültürel imhasına cevap olan bir yaşam ve direniş gerçekliğini
sergilemiştir. Amed zindanındaki vahşete “direnmek yaşamaktır” şiarıyla
karşı duran Kürt halkının değerli evlatlarının önde gelen direnişçisi
olmuştur. İşte bundan korktular, Kürt olduğundan, Alevi olduğundan,
kadın olduğundan ve özgür yaşam tutkunu olduğundan korktular.
Yarattığı
saygınlık, sadece Kürt halkında ve devrimci, demokrat kamuoyunda değil,
işkencecileri bile etkilemiştir. Bu duruş Kürdün hakikat arayışının
izdüşümüdür. Halkımızın bu yaşamı unutma ihtimali yoktur. Yaşamı,
direnişi ve şahadeti Kürt halkının ulusal birliğini güçlendiren bir
manifesto olmuştur. Sayın Sakine Cansız’ın Kürt halkının ulusal direniş
tarihinde önemli bir yeri olacaktır.
Sayın Fidan Doğan Kürt
halkının ulusal birliği çerçevesinde yıllarca diplomasi çalışması
yürüten değerli bir kadın siyasetçisidir. Kürt halkının haklı davasını
uluslar arası arenada anlatmak için yılmaz bir çalışmanın içerisinde
olmuştur. Mücadelesi önemli değerler ortaya çıkarmış ve diplomasi
çalışmaları için ciddi bir zemin yaratmıştır.
Sayın Leyla
Şaylemez Kürt gençliğinin dinamik mücadeleci yönünü yansıtan bir Kürt
gencidir. Gençliğinin verdiği coşkuyla halkının mücadelesine
katılmıştır. Kürt halkının direniş ruhunun sürekliliğini göstermektedir.
Halkının
özgürlüğü için yüreğini koparıp ateşe atan 3 kadın arkadaşımızın ortaya
koyduğu mücadele ve direniş ruhu elbette ki özünü bu halkın direniş
dolu tarihinden almıştır. Bu temelde 3 arkadaşımızı sahiplenmek bu
halkın evlatlarının ortaya koyduğu büyük değerleri sahiplenmek anlamına
gelecektir.
Üç Kürt kadın siyasetçimiz Amed’ten sonsuzluğa
yolculanacak ve kendi memleketlerinde toprağa verilecektir. 16-01-2013
Çarşamba günü saat 20.30’da cenazeleri Amed’e gelecek ve kitlesel
karşılanacaktır. Perşembe günü saat 09.00’da bu üç değerli kadın
arkadaşımızın cenazeleri, bırakıldığı Özel Bağlar Hastanesinden alınarak
yürüyüşle tören için Batıkent Meydanına getirilecektir. Bugüne kadar
değerlerine canı pahasına sahip çıkan halkımız, 3 özgürlük neferini
ortaya koyacağı direniş ile sahipleneceğinden şüphemiz yoktur. Perşembe
günü yaşam bu arkadaşlarımız şahsında özgürlüğe kilitlenmelidir. Bugünü
ulusal direniş şeklinde halkımızın özgürlük, demokrasi ve barış
istemindeki ısrarını tün dünyaya gösteren bir biçimde karşılamak
gereklidir. Bu temelde bileşenlerimizi, ulusal-toplumsal çevreleri ve
tüm halkımızı Perşembe günü hayatı durdurarak ulusal birlik ruhuyla bu
törene katılmaya çağırıyoruz.”
ANF
KJB Koordinasyon üyesi Sülbüs Peri, Paris katliamı ile, Kürt kadını,
özgürlük hareketi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yarattığı
özgürlük çizgisinin hedeflendiğini belirtti. Amed halkına, her üç
siyasetçi kadını, direniş ruhu ile karşılama çağrısı da yapan Peri,
“Fransa devleti, katliamın sorumlularını açığa çıkarmak zorundadır”
dedi.
PKK kurucu üyelerinden Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi
Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in katledilmesinde
Türk devletinin de yer aldığını belirten Peri, soruşturmanın
tamamlamasıyla gerçeklerin ortaya çıkacağını da belirtti. Uluslararası
ya da anayasal güvence olmadan silah bırakılmayacağınında katliamla
birlikte gözler önüne serildiğine dikkat çeken Peri sorularımızı
yanıtladı.
Sizce bu katliamı kimler ne amaçla yaptılar?
Bu katliamı gerçekleştirenleri lanetliyorum. Bilmeliler ki bunlar amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Bu
katliamı kim ya da kimler yaptı. Önümüzdeki günlerde Fransa devleti
katliamı aydınlatmak isterse ortaya çıkarır. Ama katliamın gelişimine
bakılırsa, hareketimize karşı güçlerden ayrı ele alınmaz. Bu olayda
yüzde yüz Türk devleti yer almıştır. Türk devletinin yanında Fransız
istihbaratı, İsrail ya da ABD istihbaratı da ne düzeyde yer almıştır
önümüzdeki günlerde netleşecektir. Neden Türk develtinin bu katliamda
yer aldığını söylüyorum. Türk devleti, hareketimizi terör ilan etmiş ve
bize karşı da böyle mücadele edeceğini ilan etmiş.
Kürt Halk Önderi Abullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı bir dönemde neden gereksinim duydular?
Önderlikle
yapılan görüşmelerde Kürt sorununun çözümü tartışılırken hareketimizi
tasfiye etmeyi geri plana atmıyorlar. 'Terörle mücadele' diyorlar. Bu işte
böyle gelişiyor. Lice’de yaşanan katliam buna başka bir örnektir.
Farklı yerlerde KCK operasyonları devam ediyor. Kürt hareketinin
tasfiyesi plan dışı değildir. 'Terörle mücadele' işte böyledir. Kürt
sorununun çözümü denirken Erdoğan 'terörle mücadele, siyasetle müzakere'
söylemlerini bir kez daha yeniledi. Ve hareketimize, halkımıza dönük
operasyonlar şeklinde devam ediyor.
Bazıları 'Türk devleti içinde
değil' diyorlar, işte 'Kürt sorununu çözmek istiyorlar' diyorlar. Böyle
değildir. Hareketimize dönük imhadan kesinlikle vazgeçmemişler. Bu tür
değerlendirmeler de maniplasyondur. Bu tür katliamlarla müzakerede
elini güçlendirmek istiyor. Bu katliamı Avrupa’da gerçekleştirdiler.
Daha önce Önderliğimize, hareketin yönetimine dönükte yapmaya
çalıştılar. Başarılı olamadılar.
O zaman bu aniden gelişen bir katliam değildir denilebilir mi?
Evet
kesinlikle böyledir. Bu bir hazırlık sürecinden sonra
gerçekleştirilmiştir. Bunu farklı yerlerde, dağ sahasında denediler,
başarılı olamadılar. Avrupa’da gerçekleştirdiler. Kadrolarımızın
savunmasız oldukları, siyasi çalışmalar yürüttükleri yerde yaptılar. O
alanda uluslararası güçlerden de destek alabiliyorlardı.
Sakine Cansız’ın özellikle seçildiğinde söz edebilir miyiz?
Evet kesinlikle. Bunun için hazırlık yapılmış.
Peki neden Cansız?
Çünkü
Sakine Cansız arkadaş bu hareketin kuruluşunda yer almış. Bu arkadaşlar
sayılıdırlar. Sakine arkadaş bunlardan biridir. Önderliğin en yakın
arkadaşlarındandır. 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Zindan
direnişinde yer almış, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin takipçisi
olmuş bir arkadaştır. Bu direniş ve mücadelesiyle hareketimizin bugüne
gelmesinde büyük bir rol oynamış bir arkadaştır. Bir direniş geleneği
yarattı bu arkadaşlar. Sakine arkadaş 40 yıldır öncü düzeyde hareket
içinde rol oynadı. Yine kadın özgürlük hareketinin kuruluşunda,
gelişiminde büyük bir öncülük rolü oynadı. Özgürlük sembolüdür.
Üç kadının seçilmesi de aynı şekilde bilinçli midir sizce?
Evet.
Çünkü Kürt toplumun özgürleşmesinde kadın öncü güçtü. Hareketimizin bu
düzeye gelmesinde kadın hareketinin büyük rolü vardı. Bu açıdan kadının
hedeflenmesi PKK hareketinin hedeflenmesidir, PKK felsefesinin
hedeflenmesidir. Sakine arkadaş da burada öncü bir kişiliktir.
Bu
katliamla Önderliğin felsefesini, kadın hareketini, özgürlük hareketini
sarsmak istediler. Bu öyle 'hadi bu PKK’lidir bunu vuralım' diye yapılmış
bir saldırı değildir. Kuşkusuz tüm kadrolarımız çok değerlidirler. Ama
bazı kişiler hareketin vazgeçilmezleridir. Hareketin gelişminde büyük
bir öncü güçtürler. İşte Sakine arkadaş bunlardan biridir.
Hasan
Bindal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öclan’ın en yakın arkadaşlarından
biriydi. O da katledildiği zaman Öcalan, ‘Bana sana bu kadar yakınız,
mesajını vermek istediler’, diyordu. Bu katliamla da aynı mesajın
verilmek istenmiş olacağını söylemek mümkün mü?
Tabii,
aynıdır. Bu hem Önderliğimize, hem PKK hem de kadın hareketine verilmiş
bir mesajdır. Buradan ders çıkarmak önemlidir. Sakine arkadaş çünkü her
koşulda önderliğimize bağlıydı. Sonuna kadar bağlı, mücadeleci bir
arkadaştı. Önder Apo’yu iyi tanıyordu. Hepimizden çok Önderliğimizle
kalan bir arkadaştı. Bu açıdan her koşulda müthiş bir direnişle mücadele
eden, Önderliğimize bağlı kalan bir arkadaştı. 12 Eylül vahşetinde
yapılmayan işkence kalmadı. Ama buna rağmen o kadrolar hareketi düze
çıkardılar. Sakine arkadaş 40 yıllık mücadelesinde, dağda her yerde
mücadele yürüttü. Neredeyse orada mücadele vardı. Yaşamı bunun üzerine
kurulmuştu. Önderliğe ve özgürlüğe sonsuz bir inançla bağlıydı. Bu
açıdan iyi seçilmiş bir hedefti.
Bu katliam hepimizde önemli bir
durum yarattı. Sakine arkadaş nasıl ki ilk günden bugüne tereddütsüz
mücadele yürüttüyse, katledilmesiyle de bize her koşul altında
savunmamızı almamız gerektiğini gösterdi. Birileri 'silah bıraksınlar,
gelsinler siyaset yapsınlar' diyorlar. Bu üç arkadaşımız silahlı mıydı,
hayır. Peki neden vuruldular. Avrupa’da, Avrupa devletlerinin hukuku
içerisinde, onların güvencesinde yaşıyorlardı. Ama vuruldular. O açıdan
her koşul altında kendi savunmamızı almalıyız. Öyle gelsinler silahlar
bırakasınlar demenin hiçbir garantisi olmadığı açığa çıktı. Ya
uluslararası ya da anayasal güvenceler olur.
Katliamın
akabinde Erdoğan ve Hüseyin Çelik can havliyle açıklama yapıp PKK’yi
suçladılar. Sizce bu acelecilik, bu telaşa ne sebep oldu?
Aslında
onlar suçluluk psikolojisiyle hareket ettiler. AKP siyaseti ahlaktan
yoksundur. Sen polis değilsin, olayı araştırmıyorsun. Siyasetçisin.
Bekle de bu işi araştıranlar ortaya çıkarsın, sonra konuş. Fakat AKP
kirli bir siyaset yürütüyor. Maniplasyon, yalan, hedef şaşırtma üzerine
siyasetini kurmuş bir partidir. Çünkü bunlar karanlık yerlerde ancak
başarılı olurlar. O açıdan kendilerine yönelik şüpheleri bertaraf etmek,
Kürtleri terddüte koymak istediler. Bu telaşın nedenini sormak gerek,
bununla neyi saklamaya çalışıyorsun. Suçunu mu gizlemeye çalışıyorsun.
Sonra kamuoyu tepki gösterince Erdoğan ve Arınç vaziyeti kurtarmaya
çalıştılar. Ama bunlar politikadır. İnsan yaşamı dahi bunlar için
politika malzemesidir. Hedef şaşırtmaya çalışıyorlar. Toplumu bu şekilde
kendilerine inandırmaya çalışıyorlar.
Ellerinde bir delil yok. Erdoğan kapı şifrelerinden söz ediyor, ona ne demeli?
Bunu
bilmek, öğrenmek o kadar çok da zor değil. Ama dikkat edin Erdoğan,
‘biz Kasım ayında Sakine Cansız’ın Avrupa’da olduğuna dair istihbarat
aldık ve bize vermeleri için girişimlerde bulunduk’ diyor. Bu aslında
gerçekleri gösteriyor.
AKP bir yandan 'Kürt sorununu çözmek
istiyoruz' diyor ama bir yandan da tasfiyeyi gündeminde tutuyor. Aslında
bu çözüm tartışmaları sürerken hareketi mümkün mertebe zayıflatıp kendi
çizgisini dayatmaya çalışıyorlar.
Siz bu katliamı uluslararası komplonun devamı olarak değerlendirdiniz? Nasıl?
Önderliğimiz
uluslararası komployla Türkiye’ye teslim edilirken hareketin
önderlikten yoksun bırakılarak tasfiye edilmesi hedeflenmişti. Ama
başaramadılar. Önderlik direndi, hareket direndi. Öyle iki günde oluşan
bir hareket değildi. Köklü bir harekettir, tasfiyesi öyle kolay
değildir. Dünyanın bir çok gücü destek veriyor, saldırıyorlar. Ama
hareketimiz direniyor. İdeolojik felsefik bir harekettir. Kendisini
yeniliyor. Darbelerle yıkılıp gidecek bir hareket değil. Şimdi bunda
başarılı olmadıklarında, bu sefer de hareketin öncü kadrolarına
yöneldiler. Bu da aynı şekilde hareketin tasfiyesi temelinde önceden
kapsamlı geliştirilen bir saldırıdır. Öncü kadroyu tasfiye edip geri
kalanı moral-motivasyon olarak bitirip teslim almak, önderliğe de 'işte
bak sen istediklerimizi kabul etmezsen biz böyle yaparız, onun için
gelin teslim olun' demek istiyorlar. Mesajları budur. Ama hiçbir zaman bu
tür yönelimler sonuç alamaz. Bu harekete en büyük darbe Önderliğimizin
tutuklanmasıydı. Ama hareket yine de ayakta kaldı, mücadele etti. Bugün
Önderliğimizle görüşmek zorunda kaldılar. Bu öyle kendiliğinden gelişen
bir durum değildir. Bu direnişin sonucudur. Bugün sadece kuzeyde değil,
batıda, doğuda her yer de Kürtler direniyor.
Katliamın aydınlatılması için Fransa’nın üzerine düşen sorumluluk nedir?
Tabii
ilk önce bu olayı Fransa ortaya çıkarmalı. Eğer yapmazlarsa suç onun
üzerine kalacak. O arkadaşlarımız Fransa’nın güvencesindeyken
katledildiler. Fransa’nın korumasındaydılar ve Fransa bu katliamı
aydınlatmalıdır. Eğer Fransa ortaya çıkarmazsa bu şu iki anlama gelir,
birincisi; demek ki Fransa’da suç ortağıdır ondan dolayı ortaya
çıkarmıyor, ikincisi; o zaman o kadar büyük güçler bu katliamda yer
almışlardır ki Fransa’nın bunu ortaya çıkarmaya gücü yetmiyor demektir.
Fransa kendi prestiji, hukuku gereği bu katliamın faillerini ortaya
çıkarmalıdır. Yoksa o da bu suçtan kurtulamaz.
Katliam ardından ortaya çıkan dünya genelindeki devrimci hareketlerin dayanışmasını nasıl buluyorsunuz?
Şimdi
kendi halkları için özgürlük mücadelesi verenler Kürt halkıyla
dayanışmalarını ortaya koydular, hareketimize karşı dayanışmalarını
ortaya koydular. Fransa devletinden de bu olayın aydınlatılmasını
istediler. Biz bu açıklamaları çok değerli görüyoruz. Bundan dolayı da o
kesimlere teşekkür ediyoruz.
Kürt halkının ilk sahiplenmesi açısından neler söyleyeceksiniz?
Sakine
Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan’a yönelik yapılan bu katliam Önder
APO, Özgür Kadın çizgisine, aslında bu katliam Kürt kadını ve Kürt
insanına yönelik yapıldı. Bu üç yoldaşımız Kürt özgürlük hareketiyle,
Özgür kadın hareketiyle sembolize olmuşlardı. Özgürlük mücadelesi için
çalışıyorlardı. Uluslararası alanda Kürtlerin daha iyi tanınması için
çalışılıyordu. Diplomasinin daha iyi yürütülmesi ve örgütün sisteminin
daha iyi anlaşılması için çalışıyorlardı. Elbette Kürt halkı bu katliam
karşısında sessiz kalmayacaktır. Çünkü bugün katliam ve yönelimler
onların varlığına yöneliktir. Önder Apo’nun özgürlüğüne yönelik yapıldı.
Bu yönüyle Kürt halkı içinde çok acı vericiydi. Fransa ve diğer
yerlerde Kürtler kendi tepkilerini ortaya koydular.
Cenazeler Kürdistan’a getiriliyor. Bunun için mesajınız, çağrınız ne olacak
Evet
bu arkadaşlar, önce Amed’e getiriliecekler, sonra da kendi
memleketlerinde son yolculuğa uğurlanacaklar. Kürtler için direniş
kalesi olarak bilinen ve Kürdistan’ın başkenti Amed zindan direnişiyle
tanınıyor. Mazlum, Hayri, Kemallerin, dörtlerin direnişiyle biliniyor.
Sakine arkadaş da zindanda çok büyük bir direniş ortaya çıkardı ve
sembol oldu. Zindanlardaki direnişi dışarı çıkaran ve gençlik, kadın
eylemselliklerine çevirdi. Sakine arkadaşın mücadele duruşu ve
direnişiyle karşılanmalıdır. Amed zindan direnişinin sembolü olan
arkadaşların ruhuyla karşılanmalıdırlar. Sakine arkadaşı kendi yaşam
duruşuna denk karşılamalıyız. Tabii yas tutulmayacak. Kesinlikle bu
arkadaşların bu şekilde katledilmeleri bizi derinden etkiledi. Onlara
sıkılan kurşunlar Kürt kadınına, özgürlük ruhuna, direniş ruhuna
sıkılmış, onu hedeflemiştir. Buna karşı bizde bu arkadaşları görkemli
karşılamalıyız. Dolayısıyla acımızı direnişe çevirmeliyiz. Bundan dolayı
KJB olarak biz bir haftayı Sara, Fidan ve Leyla yoldaşlar için Direniş Haftası ilan ettik.
Umutlarımızı kırmak isteyenlere karşı bizler
de Sakine’nin ruhuyla, Fidan ve Leyla’nın fedakarlığıyla ve onların
özgürlük duruşuyla, ruhuyla, felsefesiyle karşı durmalıyız. Direnişimizi
yükseltmeliyiz. Kirli güçlere karşı siz ne yaparsanız yapın asla
başarılı olamazsınız, demeliyiz. Sakine, Leyla, Fidan arkadaşlar
katledildiler ama, bizlerde onların hedefleri, özgürlük amaçları için
mücadeleyi daha da yükseltmeliyiz. Bundan dolayı Amed, Dersim, Maraş ve
tüm Kürdistan halkı ulusal direniş içerisinde arkadaşlarımızı,
kahramanlarımızı karşılamalıdırlar.
ANF
Paris'te katledilen üç Kürt kadın siyasetçinin cenazesi İstanbul'da
binlerce kişinin karşılama töreni ardından havayoluyla Diyarbakır'a
doğru yola çıkarıldı. Karşılama töreninde konuşan Sakine Cansız'ın
babası İsmail Cansız, "Sizleri görünce binlerce çocuğum olduğunu anladım
ve biliyorum ki binler kızımın hesabını soracak" dedi.
Fransa'nın
başkenti Paris'te katledilen PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK
Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve gençlik hareketi aktivisti Leyla
Şaylemez'in cenazesi Yeşilköy'de bulunan Atatürk Havalimanı'nda binlerce
kişi tarafından karşılandı. Paris'ten havalanan uçakla İstanbul'a inen
katledilen siyasetçilerin aileleri ve BDP Van Milletvekili Nazmi Gür
havalimanına indikten sonra İç Hatlar Terminali'nde kendilerini
bekleyenleri selamladı. Ailelerin kapıdan çıkış yapması ile zılgıt ve
"Şehîd namirin" sloganı birbirine karıştı. Yaşamını yitirenler adına
yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşan BDP İl Eş Başkanı
Asiye Kolçak, "Onları canlarını uğruna feda ettikleri Kürdistan'a
uğurlamak için tek ses olduk" dedi. Katledilenlere söz verdiklerini
söyleyen Kolçak, "Bayraklarını devralıyoruz. Mücadelelerini devam
ettireceğiz. Kürt kadın hareketini hedef alanlara, binlerce kadın
mücadelesi ile cevap verecek" diye konuştu.
Kendilerini
karşılayan herkese çok teşekkür ettiğini belirterek konuşmasına başlayan
Sakine Cansız'ın babası İsmail Cansız ise, "Bu kalabalığı gördükten
sonra binlerce çocuğum olduğunu anladım ve biliyorum ki binler kızımın
hesabını soracak. Kızımın mücadelesini binler devralıyor. Ben de size
canımı feda ediyorum. Buradan Amed'e, Dersim'e ve tüm Kürdistan'a
selamlarımı ve sevgilerimi yolluyorum" diye konuştu. Cansız konuşurken,
kitle içinde bulunan birçok kişinin gözyaşlarına hakim olamadığı
görüldü.
Cansız'ın ardından söz alan BDP İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ise, katliamın hesabının sorulacağını belirttikten sonra,
"Biz onların mücadelesini devam ettireceğiz. Bu katliamlarla mücadeleyi
gerileteceklerini sananlar yanılıyor. Biz her zaman daha fazla
çalışacağız. Sakine Cansız direniş tarihinin kendisiydi. Yarın Amed'de
onları kendi topraklarına uğurlayacağız" dedi.
Konuşmaların
ardından İç Hatlar Terminali'ne geçen aileler ile birlikte Aysel Tuğluk,
Sebahat Tuncel ve Nazmi Gür, cenazelerin yerleştirildiği Türk
Havayollarının 18.45 Diyarbakır uçağı ile Diyarbakır'a hareket edecek.
ANF
BRÜKSEL -
Avrupa’da Kürtleri hedef alan saldırılar yaygınlaşırken, Avrupa Kürt
Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD), olayların Türkiye Hükümetiyle
bağlantısına dikkat çekti. Aynı zamanda başta Avrupa devletleri olmak
üzere uluslararası güçlerin Kürt kurum ve siyasetçilerini hedefleyen
yasaklama, engelleme, kapatma ve tutuklama uygulamalarının son
saldırılara cesaret ve zemin oluşturduğuna vurgu yapan KON-KURD,
saldırıları boşa çıkarmak için de Kürtler, Kürdistanlılar ve Avrupalı
dostlarına, duyarlılık ve demokratik direniş çağrısında bulundu.
9
Ocak günü Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledildiği vahşi
saldırının yankısı sürerken, Kürtleri ve kurumlarını hedefleyen
saldırılar da yaygınlaşıyor. Son günlerde Kürt derneklerini hedefleyen
saldırılara bir yenisi eklendi. Belçika'nın Genk şehrinde bulunan Kürt
Kültür Derneği’ne bu sabaha karşı molotofkokteylli bir saldırı
düzenlenerek, dernek binası yakıldı. Bundan önce de 11 Ocak gecesi
Avusturya’nın başkenti Viyana’daki Kürt Enformasyon bürosunun camları
kırılmış, 12 Ocak gecesi Fransa’nın Avignon kentindeki Kürt Kültür
Merkezi kundaklandı, 25 Aralık günü de Fransa’nın Mulhouse kentindeki
Kürt Derneği benzin dökülerek yakılmak istendi.
GERİLLA VE AVRUPA’YA EŞZAMANLI OPERASYONLAR
Saldırılara
ilişkin yazılı bir açıklama yapan Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu
(KON-KURD), şimdiye kadar failleri tespit edilip yakalanmayan bu
olayların sistematik olarak tek merkezden kararlaştırılıp uygulandığına
değinerek, Türkiye’de AKP hükümetiyle bağlantısına işaret etti.
Avrupa’daki saldırıların, aynı zaman sürecinde gerçekleşen Lice’de 10,
Çukurca’da 14, Nusaybin’de 1 ve Medya Savunma Alanları’nda 7 olmak üzere
toplam 32 Kürt gerillasının yaşamını yitirdiği Türk ordusunun hava ve
kara saldırılarına paralel geliştiğine dikkat çekilen açıklamada, bunun
bilinçli ve politik bir kararın sonuçları olduğuna ilişkin AKP hükümeti
yetkililerinin, basın ve kamuoyuna yansıyan demeçleri hatırlatıldı.
3 OCAK’TAKİ BÜYÜKELÇİLER TOPLANTISI
Başta
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Kürt ulusal ve toplumsal özgürlük
mücadelesini yürütenlere yönelik, geçtiğimiz günlerde yaptığı “nerede
olurlarsa olsunlar, inlerinde rahat edemeyecekler” tehdidinin altını
çizen KON-KURD, 3 Ocak 2013 tarihinde Ankara’da, MİT Müsteşarı Hakan
Fidan, dışişleri bakanıyla birlikte hükümetin diğer yetkili bakanlarının
da katıldığı, Avrupa başta olmak üzere dışarıda temsil eden Türk
büyükelçilere yönelik, Avrupa ve diğer ülkelerde Kürt kurumları ve
siyasetçilerine karşı yapılması gerekenlere ilişkin yaptığı toplantıya
dikkat çekti. MİT Müsteşarı’nın, büyükelçilere dönük, spor
karşılaşmalarında ‘oyalama, zaman kazanma’ anlamında kullanılan “artık
bana daha fazla top çevirtmeyin” mesajına işaret eden KON-KURD, aynı
toplantıda, Kürt düşmanlığını her fırsatta kusan İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahin’in, Avrupa’daki Kürt organizasyon ve kurumlarını tek tek
isimlendirerek hedef gösterdiğini kaydetti. Açıklamada, Bakan Şahin’in
basına da yansıyan büyükelçilere yönelik, şu sözleri aktarıldı:
“Avrupa’daki tüm faaliyetler, Avrupa Kürt Demokratik Toplum
Koordinasyonu (CDK) üzerinden yönlendiriliyor. Belçika merkezli Avrupa
Kürt Dernekleri Konfederasyonu (KON-KURD) çatısı altındaki legal
görünümlü dernekler üzerinden, örgütsel faaliyetler koordine edilerek
destekleniyor. Avrupa’da KON-KURD bünyesinde 11 federasyon ve 700’e
yakın dernek faaliyet gösteriyor. Yine Belçika merkezli Kürdistan Ulusal
Kongresi (KNK) aracılığıyla ülkemiz aleyhine lobi faaliyetleri
yapılırken, Almanya merkezli sözde Kürt Kızılayı (Heyva Sor a Kürdistan)
üzerinden de, her türlü illegal faaliyet finanse edilebiliyor.”
AVRUPA DEVLETLERİ CESARET VE ZEMİN VERİYOR
Tüm
bunların, ülke içinde ve dışında son dönemde Kürtleri hedef alan
saldırıların AKP hükümetinin bilgisi ve kararı dahilinde merkezi ve
sistematik olarak geliştirildiği kanaatini güçlendirdiğini bildiren
KON-KURD, yanı sıra Avrupa devletleri başta olmak üzere uluslar arası
güçlerin bunlara cesaret ve zemin veren politikalarına değindi. Kürt
kurum, siyasetçi ve yurtseverlerinin sürekli olarak yasaklama,
engelleme, baskı altında tutma, tutuklama ve kapatma uygulamalarına
maruz tutulduğunu hatırlatan KON-KURD, en son Paris’te 3 Kürt kadın
siyasetçinin gündüz ortası vahşi bir şekilde katledildiği olay başta
olmak üzere, Kürtleri hedef alan saldırıların faillerinin tespiti ve
yakalanmasına ilişkin hiçbir gelişme sağlanmamasının, bu saldırıların
yaygınlaşmasına neden olduğunu vurguladı. Avrupa devletlerini sözkonusu
politika ve uygulamalara bir an önce son vermeye çağıran KON-KURD,
ilgili ve yetkili tüm kurum ve kuruluşlardan da, saldırıların
faillerinin derhal bulunmasını, Avrupa’daki Kürt kurumları,
siyasetçileri, ev ve işyerlerinin güvenliğinin sağlanması için gerekli
tedbirleri almasını istedi.
KÜRTLER VE DOSTLARINA SAHİPLENME ÇAĞRISI
Saldırılara
karşı, Avrupa’daki Kürt halkı başta olmak üzere Kürdistan, Türkiye ve
Avrupalı demokrat, ilerici dost tüm kesimlere de duyarlılık ve direniş
çağrısını yapan KON-KURD, saldırıların boşa çıkarılmasının, ulusal ve
demokratik değerlere en üst düzeyde sahiplenme ile özgürlük ve demokrasi
mücadelesini yükseltmekten geçtiği mesajını verdi.
ANF
Ferda ÇETİN
Paris’teki cinayet tetikçisi hariç, bilinenleri daha fazla olan bir
olay. Bu tür olaylarda bilinen ve açık olanı yok saymak için, projektörü
sürekli “bilinmeyen” üzerine tutmak ve bilinmeyenleri çoğaltmaya
çalışmak da bilinen bir karartma yöntemidir.
Değerlendirmelerin
ekseriyeti bu cinayetle amaçlananın, henüz yeni başlayan ''Türk-Kürt
müzakerelerinin provoke edilmesi'' üzerine kurulu. Hükümeti ve PKK’yi,
daha başlarken zorda bırakarak, ''savaşın sürmesini isteyen güçlerin işi''
deniliyor.
Bu cinayetle Öcalan ve PKK’ye, Erdoğan ve devlete
aynı anda, ortak ve tarafları aynı şiddette etkileyecek bir mesaj falan
verilmiş değildir. Mesaj tek taraflıdır; Öcalan’a, PKK’ye ve Kürt
halkınadır. Bu açıdan Arınç’ın ve bir kısım yazarın “üzüntü”leri Türk
tarafının ortak hissiyatı değildir. Erdoğan, Fetullahçılar ve medyanın
derin sevinci, “muhataplarımız bulundukları hiçbir yerde kendilerini
emniyet içinde hissetmemeli” duygusudur. Bunu anlamak hiç de zor değil.
Bu
cinayetin organizatörleri şöyle düşünmektedir: ''Can derdine düşmüş bir
siyasal güçle müzakere daha kolay olacaktır. Çünkü siyasi taleplerin
önüne can güvenliği geçecektir.'' Nitekim bu tasarıma uygun olarak, Kürt
halk Önderi Öcalan’la görüşmelerin başlamasıyla birlikte, gerilla
alanlarına yönelik hava saldırılarında çok büyük bir artış
görülmektedir. Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesiyle , ''sadece
gerilla alanı değil, siyasal faaliyetlerin yoğun olduğu Avrupa’nın da
saldırı hedefi olduğu'' gösterilmek istenmiştir.
Türk devletinin,
PKK yöneticilerini öldürmek amacıyla, geçmişte ve bugün onlarca deneme
yaptığı bilinmektedir. Bu durumu kendisi açısından ''meşru bir hak”
saymaktadır. Erdoğan’ın “nerede olurlarsa olsunlar, inlerinde rahat
edemeyecekler” açıklaması bu düşüncenin yansımasıydı. İslamcı-Türkçü
zihniyet bir tek şartla değişebilir: Kürt siyasetçileri ve komutanlarını
öldürmenin pahalıya mal olacağını anladığı zaman…
Tam da bu
noktada devreye ABD giriyor. Otuz yıllık gerilla mücadelesi karşısında
hiçbir başarı elde edemeyen Türk devletine, her seferinde “bu kez
başaracaksın, bir kez daha denemekte yarar var” telkininde bulunan
ABD’dir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, 16 Ekim 2012
tarihinde, TV kanallarının Ankara temsilcileriyle bir toplantı yaptı.
Ricciardone bu toplantıda, ''PKK yöneticilerine karşı Türkiye’ye “Bin
Ladin” taktiği önerdiklerini, Türkiye’nin bu öneriyi kabul etmediğini'' (!!!)
belirtti. Peki “Bin ladin taktiği” nedir?
Paris’te 7.65’lik
tabancayla yapılanı, heronlar, helikopterler, suikast timleri,
bombalarla gerçekleştirerek “ölü ele geçirme”nin adıdır.
Bu
cinayetten iki gün sonra, 11 Ocak’ta ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
Victoria Nuland bir açıklama yaptı. İş olsun mukabilinde; “görüşmelerin
genel anlamda pozitif bir gelişme olduğunu düşünüyoruz” dedi. Her
konuşmasının sonunu “terör”ü kınamakla bitiren Nuland, her nedense
Paris’teki terörist eylemi kınamadı. Eylem bir terörist eylem
niteliğinde değilmiydi? Yoksa katledilenler “Ladin taktiği” ile
katledilmeyi haketmiş kişiler miydi? Olayın içinde ABD yetiştirmesi
Türk Gladyosu olduğu için mi ABD olayı görmezden geliyor?
Bizce
öyle… Dünyanın değişik bölgelerinde, askeri diktatörlükleri ve despot
yönetimleri açıkça destekleyen bir güç olması itibariyle ABD, dış
politikasında devlet terörünü mazur gören ve destekleyen bir konumdadır.
ABD,
bugüne kadar Kürt sorununun diyalog ve siyasal yöntemlerle çözümü için
bir tek öneri yapmadı. Sömürgeci dört devletle ilişkilerinde, Kürt
halkını hep kullanılacak bir malzeme gibi gördü. Kürtlerin haklı ve
meşru mücadelesini ayda bir yaptığı açıklamalarla “terörizm”le suçladı.
''Türk gladyosu böyle bir cinayeti işlemez''miş. ''Asala’dan sonra, Türk istihbaratı yurt dışında hiçbir eylem yapmamış''mış… Öyle mi?
Türk devletinin 1998 yılında yurt dışında iki bilinen cinayeti var.
Kürt
Halk Önderi Öcalan’ın Suriye’den çıktığı günlerdi. 17 Kasım 1998 günü
Rusya’da, Petersburg’da, Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’in Azınlıklar
Danışmanı Galina Starowojoya, evinin önünde yaylım ateşine tutularak
katledildi. Starowojoya Rusya’da, Öcalan’a siyasi statü isteyen
siyasetçilerin en önde gelen ismiydi.
Öcalan’a siyasi statü verilmesini kim, hangi ülkeler istemiyordu?
Çok açık: Türkiye Cumhuriyeti ve ABD.
Bir
hafta sonra ikinci cinayet 21 Kasım 1998 günü İran’da işlendi. İran
Eski Çalışma Bakanı Dariush Forouhar ve eşi Pervaneh öldürüldüler.
Forouhar, öldürülmeden birkaç gün önce, İran hükümetine başvurarak,
Öcalan lehine bir miting için izin istemişti. İran bu başvuruyu
doğruladı. Türkiye gazeteleri bu cinayetleri, “İtalya’ya Gözdağı”
haberleri ile sundu. İki cinayetin failleri de yakalanmadı. Rusya ve
İran ise bu olayları geçiştirdiler.
İran istihbaratı, değişik
tarihlerde, Türkiye içinde onlarca muhalifini katletti. Rusya, çok
yakın bir zamanda Çeçen liderlerini Zeytinburnu’nda katletti. Demek ki
istihbarat örgütlerinin “sen benimkini görme ben de seninkini”
tarzında “mutakabiliyet” anlaşmaları ve görmezden gelme “jestleri” de
varmış…
Fransa devleti ve istihbaratı henüz faili tespit edememiş
olabilir. Ama şurası kesindir; bu cinayeti hangi ülke istihbaratının
işlediğini çoktan biliyor.
Bir hatırlatma ile bitirelim:
MİT
Müsteşarı Hakan Fidan 3 Ocak 2012 tarihinde, yurt dışında görev yapan
büyükelçiler ile Ankara’da bir toplantı yaptı. Fidan, büyükelçilere
MİT’in yeniden yapılanması çerçevesinde dış istihbarata ağırlık
verilmeye başlandığını belirtirken, müzakereler sürecinde, Kürtlere ve
PKK’ye karşı yurtdışında izlenmesi gereken politika ve yapılması
gerekenleri de anlattı.
Son dakika haberi: Belçika Genk’te Kürt
Kültür Derneği yakıldı. Moskova’da yaşayan 76 yaşındaki Aslan Usayan
isimli bir Kürt işadamı uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını
yitirdi.
Dr. Mustafa Peköz
İslamcı Ergenekon Gladyosu bu saldırılar için özel olarak
eğitilmiş bulunuyor. 200’e yakın istihbaratçı ve kontra elemanının
Avrupa’da görevlendirilmesi, söz konusu saldırıların çok daha artarak
devam edeceğine dair ipucu veriyor
Sabahın erken saatlerinde Paris’te 3 Kürt kadını infaz edildi.
Katledilenlerin isimlerine bakıldığında, bunun tahmin edilenden çok daha
kapsamlı bir planlama olduğu anlaşılıyor. Geçmiş yıllarda da Kürtlere
yönelik suikast eylemleri yapıldı. Özellikle İran İstihbarat Servisi’nin
İranlı bir Kürt örgütü olan KDP’nin yöneticilerine yönelik saldırıları
biliniyor. Ancak ilk kez üç kadın birden hedeflenerek gerçekleştirilen
bir katliamla karşı karşıyayız. PKK’nin kurucularından Sakine Cansız,
KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ile Leyla Söylemez adındaki üç Kürt
kadının Gare du Nord’da bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda,
başlarından vurularak katledilmelerinin politik yankıları tahmin
edilenden çok daha fazla oldu ve olacak.
Özellikle kadınların seçilmiş olması, Kürtlerin geleneksel
değerleriyle ilişkilidir. Kürt halkının yaşam tarzına yapılmış çok
bilinçli bir saldırıdır. Ayrıca, belirlenen hedefin kim olduğuna
bakılmaksızın, saldırılara uğrayacağı mesajı verilmek istendi. Bu durum
Kürtlerin sembolleşmiş politik yöneticilerine karşı saldırı
politikasının Ortadoğu ve Avrupa’yı kapsayarak geliştirildiğini ortaya
koyuyor. İslamcı Ergenekon Gladyosu bu saldırılar için özel olarak
eğitilmiş bulunuyor. 200’e yakın istihbaratçı ve kontra elemanının
Avrupa’da görevlendirilmesi, söz konusu saldırıların çok daha artarak
devam edeceğine dair ipucu veriyor.
Bu saldırı sıradan bir cinayet olmayıp, politik olarak verdiği mesaj
oldukça derin ve köklüdür. Oluşturulan yeni tasfiye konseptinin ilk
adımıdır. Sakine Cansız, Kürt Özgürlük Mücadelesi tarihinde suikasta
uğrayan ilk PKK Kurucusudur. Saldırı, Sakine’nin şahsında Kürt Özgürlük
Hareketi’nin kadrolarına verilen bir mesajdır. PKK’nin merkezi
kadrolarına yönelik birçok kez saldırı girişiminde bulunuldu. Gerillanın
deney, tecrübe ve karşı hamleleri çok iyi okuması nedeniyle her zaman
boşa çıktı. Devletin milyonlarca dolar harcadığı suikast eylemlerinin
tamamı başarısız kaldı. Bu kez, zayıf halkayı yani Avrupa’yı seçti.
Önemli bir örgütlenme ağı bulunan MİT ve İslamcı Ergenekon güçlerinin
Avrupa’daki konumlanışı önümüzdeki saldırılara dair ipuçları veriyor.
Dahası bu katliam devletin Kürtlere ilk barış hediyesi oldu. Kürtlere
tasfiye politikasının dayatılmasının en önemli halkalarından biridir.
Ne ilginçtir ki, Erdoğan Nijer gezisinden dönerken gazetecilere “örgütün
lider kadrosunun Avrupa’ya
gönderileceğinden” bahsettiği saatlere yakın, Paris’in en işlek
caddelerinin birinde PKK Kurucu kadrolarından Sakine CANSIZ’a yönelik
bir suikast yapılıyor. Erdoğan’ın Ergenekon’u göreve çağırdığı
anlaşılıyor. Bu bakımdan, katliamın siyasal sorumluluğu AKP’ye ait olup,
devletin Kürt sorununa yönelik çözüm politikasını çok net olarak ortaya
koymaktadır. Erdoğan birkaç hafta önce büyükelçileri Ankara’ya davet
etti ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, bunlara ‘terör’ konusunda bir brifing
verdi. Erdoğan da, terörle mücadelenin uluslararası boyutunu anlattı.
Sanırım verilen mesaj, ‘Paris Katliamı’ ile uygulanmaya konulmuş oldu.
Ayrıca AKP yöneticilerinin ilk yapacakları açıklamayı hepimiz tahin
ediyorduk. Erdoğan’ın kölesi Hüseyin Çelik, hiçbir bilgi sahibi olmadan,
henüz olayın ne olduğunu bilmeden, ‘PKK’nin iç işidir’ açıklamasını
yaptı. Çelik, bu işin İslamcı Ergenekon tarafından yapıldığını
bildiğinden, ilk işi medyayı yönlendirmek oldu. İyi polis rolünü oynayan
figüran Arınç da, ‘bu eylem bir provokasyondur’ söylemiyle dengeyi
sağlamış oldu.
Bu katliam uluslararası Gladyo’nun desteğiyle Türk kontrgerillası
tarafından gerçekleştirilen Avrupa’nın Roboski’sidir. Bundan böyle
PKK’nin lider kadrolarına yönelik izlenecek olan politika bu tarzda
gelişecek. Yani belirlenen stratejinin ilk ipuçları verilmiş oldu. Bu
saldırı, devlet, MİT ve kontrgerilla içinde herhangi bir grubun yaptığı
bir katliam değildir. Bu doğrudan AKP ve Gülen rejiminin bir
politikasıdır. Erdoğan ısrarla tasfiye sürecinin kesintisizce devam
edeceğini vurgulamış olması, önümüzdeki süreçte Kürt politikacılarına,
kanaat önderlerine yönelik bu tür saldırıların devam edeceğini
gösteriyor.
Bununla verilen mesaj çok açık: “Kürtlerle barış ve çözüm müzakeresi
yoktur.” Sürekli ‘tasfiye’ politikası ön plandadır. Sanırım bu politik
söylemlerin karşılığı tam da budur. Henüz ortaya konulmuş, barış
görüşmelerine dair atılan somut bir adım yokken, İslamcı Ergenekon
medyası, ''PKK’nin tasfiyesinin yakın olduğunu'' şimdiden ilan etti.
Müzakere değil, ''teslim alma'' olarak iddia edilen bu sürecin karşılığı,
‘Paris Katliamı’dır. Barış görüşmelerine yönelik Kürt tarafının attığı
olumlu adımların karşılığını vermeye cesareti olmayan devlet, savaşı
Avrupa’ya taşıma kararı almış bulunuyor.
Uluslararası güçlerin de, bölge güçlerinin de gördüğü tek politik
gerçeklik şu; Kürtler tarihin en güçlü dönemini yaşıyor. Türk devleti
ilk kez PKK karşısında çok yönlü bir yenilgi aldı. Uyguladığı bütün
stratejiler, politikalar çöktü. Tasfiyeye yönelik her hamlesi, her
manevrası başarısızlıkla sonuçlandı. Kürtler her geçen gün bir güç oldu.
Bugün bölge dengelerini belirlemektedirler. PKK, Ortadoğu’da artık
hesaba katılması gereken bir politik aktör haline geldi. İslamcı devlet
öylesine sıkışmış durumda ki, artık tek alternatif Kürtlerle masaya
oturmak zorunda kaldı. Bunu dahi kirli yöntemlerle uyguluyorlar. PKK
gerçeğini kabullenmek yerine, böylesi hile ve komplolarla süreci
kurtarmaya çalışıyorlar.
Paris’in seçilmesi de çok bilinçlidir. Türk Kontrgerillasının en iyi
örgütlendiği bir alandır. Paris, Abdullah Çatlı ve ekibinin merkeziydi.
Ermenilere yönelik birçok suikast bu şehirde planlanmıştı. Fransa
istihbaratının Türk MİT’i ile en iyi çalıştığı ve özellikle Kürtlere
yönelik saldırıların yapıldığı, Kürtlerin tutuklandığı şehir olarak ön
plana çıkar. Bu bakımdan, Türk devleti kadar Fransa da sorumludur.
İslamcı Ergenekon bu katliamı tek başına gerçekleştirme kabiliyetine
sahip değildir. Profesyonel katillerin kullanıldığı bu eylem,
uluslararası kontrgerilla güçlerinin bir ortak eylemidir. Ortadoğu güç
dengelerinin Kürtler lehine gelişmesini istemeyen ve özellikle PKK’nin
politik bir aktör olarak masanın bir tarafından olmasını istemeyen
uluslararası güçlerin de bir bakıma yönlendirdiği bir katliamdır. Türk
kontrgerillası doğrudan görev almış olsa da, NATO gladyosunun sürecin
bir parçası olduğunu hesaba katmalıyız. Yoksa Paris gibi bir yerde, bir
istihbarat biriminin tek başına böylesi bir katliamı olmasına izin
verilmez. Bu bakımdan, politik arka planı çok daha derin olan bir
saldırıdır.
Böyle kirli yöntemlerle Kürtleri dize getireceklerini sananlar
yanılıyorlar. Tersine Kürtler, çok daha güçlenecek ve
kenetleneceklerdir. Bu saldırı bütün Kürtlere yapılmıştır. Kürtler,
kendi özgürlük savaşçılarına en zor koşulda sahip çıkması gerektiğini
biliyorlar.
Bunun karşısında Kürtlerin çok daha kenetlenmesi ve tasfiyeye karsı
açık bir duruş göstermesi gerekir.
Çünkü bu katliam Kürtlerin
özgürlüğüne yöneliktir.
Kürt halkının üç değerli evladına sahip çıkma gündür. Değerlerimize sahip çıkma zamanıdır.
Gokyuzu9@aol.com
PARİS -
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Paris’te katledilen üç Kürt kadınının
uğurlama törenine gönderdiği mesajda, “Devrimci öncülere ancak tarihsel
bir çıkışla cevap olunabilir” dedi. Dünyanın farklı yerlerinden
dayanışmada bulunan herkese teşekkür eden KCK, “Bu katliam Avrupa
hukukuna ve demokrasi tarihine vurulmuş bir kara lekedir” vurgusunu
yaptı. KCK, cenazelere sahip çıkan insan selinin haksız ve adaletle
bağdaşmayan PKK’nin ‘terör listesine’ alınmasını hükümsüz kıldığını
kaydetti.
KCK Yürütme Konseyi’nin Paris’in Villiers-le-Bel
banliyösündeki bir salonda yapılan uğurlama törenine gönderdiği yazılı
mesaj şöyle:
“Kürdistan devrimi, tüm imha amaçlı saldırılara ve
komplolara karşı büyük bir azim ve kararlılıkla, nice badireler
atlatarak, adeta her bir günü olağanüstü bir mücadeleyle karşılayarak
bugünlere gelmiştir. Kırk yılı aşkın mücadele tarihimizin hemen her bir
günü ve yılında şehitlerimizin göstermiş olduğu kahramanca-fedaice
direniş Kürdistan devrimini geliştirmiştir.
Kürdün özgür doğuş
tarihine tanıklık eden, devrimin hemen hemen tüm alanlarında görevler
üstlenen, büyük bir deneyim, tecrübe ve öncülüğe sahip her tarihi
kişilik gibi yeri asla doldurulamayacak olan Sara (Sakine Cansız)
yoldaşın ve iki genç devrimci kadın arkadaşımızın kalleşçe bir yöntemle
şahadete ulaşmaları sarsıcı ve ağır olmuştur.
DEVRİMCİLER HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZLER
Ancak
biliyoruz ki, devrimcilerin yürüdükleri bu en çetin devrim yolunda bir
kızıl gül olup toprağa düştükleri her vakit, Kürdistan devrimini yeniden
çiçeklendirdikleri, çoğalttıkları, halkının ve devrim ile sosyalizm
mücadelesini yürüten her kesimin yüreğinde ve beyninde daha güçlü
yaşadıkları ve yaşatıldıkları bir hakikattir. Devrimciler gerçekte
hiçbir zaman ölmezler; onlar her daim devrimin ruhu, azmi, direniş ve
mücadele geleneği olarak yaşarlar.
14 Temmuz 1982’de görüldüğü
gibi, Amed Zindanı’nda vahşete karşı insanlık onurunu, kadınlık onurunu
ve Kürt halkı ile ezilen tüm halkların onurunu korumak için bedenlerini
ölüme yatıranlar ölmediler. Şahadetleriyle Kürdistan ve Kürt kadınları
için yepyeni özgür yaşam yolunu açtılar. Ölümde yaşamı dipdiri
yarattılar. Yenilen faşist, militarist, milliyetçi, ırkçı, ayırımcı,
cinsiyetçi, sömürgeci güçler ve zihniyetleri oldu. Kazanan insanlık,
halkımız, kadınlar, özgürlük, sosyalizm ve devrim oldu. Bu gelenek hep
böyle süregeldi. Kürdistan devrimi kırk yılının her bir yılını geride
bıraktığında bu daha net ortaya çıktı ve anlaşılır oldu. Ve günümüzde
Kürdistan devrimini, tıpkı devrime ilk karar vermenin heyecanını ve
azmini koruyarak, zaferle taçlandırmanın eşiğindeyiz.
İşte
böylesine önemli bir devrim aşamasında hareketimiz PKK’nin
kurucularından Sakine Cansız yoldaşımızın hedeflenmesi ve onunla
birlikte Fidan Doğan ve genç öncü arkadaşımız Leyla Şaylemez’in
katledilmesiyle hareketimize büyük bir darbe vurulmak istendi.
BARIŞA GİDEN YOLDA TUZAKLAR, KOMPLOLAR BİZLERİ BEKLEMEKTE
Belli
ki Kürdistan barışına giden yolda tuzaklar, komplolar ve katliamlar
bizleri beklemektedir. Bu devrimci kadın yoldaşlarımızın hunharca
katledilmesi bunu açıkça göstermektedir. Bu alçakça saldırıya akıl
sınırlarını zorlayarak, daha ilk saatlerden itibaren hareketimizin
isminin karıştırılması zihinleri bulanıklaştırma çabası olup, bu, gerçek
katillerin ve onun arkasındaki güçlerin açığa çıkmasını istemeyen ruh
ve zihniyetin tipik dışa vurumudur, düpedüz haince bir saptırmadır.
Kürtlere ve hareketimize düşmanlık yapan bu dilin sahiplerini
hareketimiz, halkımız, halkımızın dostları ve demokratik kamuoyu iyi
tanımaktadır; cevabını da Paris’ten bir kez daha vermiştir.
Tüm
Kürdistanlılar, dostları, mücadele eden sosyalist devrimciler, kadınlar,
demokrasi, barış ve özgürlük isteyen her kesim bu alçakça ağır
saldırının amacını çok derinden hissederek faşizm karşısında
dayanışmasını çok güçlü bir şekilde sergiledi. Ezilenlerin ve özgürlük
arayan halkların, dünyanın neresinde olursa olsun saldırılara karşı asla
boyun eğmeyeceklerinin, teslim alınamayacaklarının ve katliamlarla
yılmayacaklarının mesajını Paris’te dimdik durarak bir kez daha
göstermiştir.
Hem Kürdistan Kadın Hareketi’nin, hem Kürdistan
Gençlik Hareketi’nin bu öncü militanlarımızın şahadetiyle devrimci
mücadelelerine büyük bir ivme kazandıracakları kesindir. Sara gibi
tarihe mal olmuş devrimci öncülere ancak tarihsel bir çıkışla cevap
olunabilir. Kürdistan Özgürlük Hareketimiz bu tarihi çıkışı
gerçekleştirmeyi bilecektir.
TERÖR LİSTESİ HÜKÜMSÜZ KILINDI
Böylesine
acılı günümüzde acımızı bizimle paylaşarak en derin dostluk örneğini
sergileyen, Kürdistan halkıyla en anlamlı dayanışma örneğini gösteren
tüm değerli dostları, bu katliamı yazılı mesajlarla, çeşitli
gösterilerle lanetleyen tüm şahsiyetleri, kurumları saygıyla selamlıyor,
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Dört parça Kürdistan’da, Ortadoğu’da, Latin
Amerika’dan Asya’ya, Avrupa’ya kadar yayılan tepkiler ve Paris’e akın
eden insan seli, insanlık vicdanının ayağa kalkması, halkların özgürlük
mücadelesinin esir alınamayacağını ortaya koydu. Yine çok haksız ve
adaletle bağdaşmayan PKK’nin ‘terör listesine’ alınmasını hükümsüz
kıldınız. Unutulmamalıdır ki, hala yasal olarak yürürlükte olan bu karar
böylesine siyasi cinayetlere davetiye çıkarmaktadır.
KATLİAM AVRUPA DEMOKRASİ TARİHİNE VURULMUŞ KARA BİR LEKE
Böylesine
kirli, karanlık, sinsice planlanan, örgütlenen ve hayata geçirilen bu
katliamın aydınlatılması için hem sizler, hem de bizler ısrarlı
takipçisi olacağız. Bu konuda Fransa hükümetinden beklentimiz bu
insanlık dışı katliamın, Kürt kadın devrimcilerinin bedenlerine uzanan
bu kanlı ellerin sahiplerinin bir an önce açığa çıkarılmasıdır.
Halkımızın ve demokratik kamuoyunun da tek beklentisi budur. Bu katliam
Avrupa hukukuna ve demokrasi tarihine vurulmuş bir kara lekedir. Bu
lekeyi temizlemek Fransa hükümetinin sonuna kadar göstereceği
kararlılığa bağlıdır.
Biliyoruz ki bu değerli Kürdistan devrimi
şehitlerimizi son kez Kürdistan’a yolcularken, canlarınızla birlikte,
inancınızı ve umudunuzu asla yitirmeden, büyük bir metanetle
uğurluyorsunuz. Amed, Dersim, Elbistan, Mersin ve tüm Kürdistan halkı
şehitlerini büyük bir sahiplenmeyle ve barışçıl-demokratik bir tarzla
karşılayacaktır. Paris’te ortaya çıkan tarihi anlamlı mesajı bu kez
Kürdistan’da vermesini bilecektir, layık olacaktır.
Bir kez daha
bu zor dönemde ulusal birlik tavrını ve enternasyonalist dayanışma
tutumunu etkileyici bir şekilde ortaya koyan Kürdistan halkına,
dostlarına, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren, insanlık onuruna
sahip çıkan herkese ve şehit ailelerine en içten saygılarımızı
sunuyoruz.”
ANF
HPG gerillaları karşısında başarısız kalan Türk ordusundaki istifalar
dikkat çekti. Emekli Uzman Erbaşlar Derneği (EMUZDER) Başkanı Esef
Merdoğlu, son bir yıl içinde 8 bin uzman erbaşın istifa ettiğini
belirterek, 2010 yılında 67 bin olan uzman erbaş sayısının 35 binin
altına düştüğünü belirtti. Merdoğlu, ‘terörle mücadele birlikleri’nde
uzman erbaş kalmadığı için yükümlü erlerin timlere alınmaya başlandığını
kaydetti.
Merdoğlu, "Terörle mücadele eden timlerden örneğin;
Bolu Komando Tugayı'nda 750 uzman erbaş vardı, 400'u istifa etti.
Kayseri Komando Tugayı'nda 800 olan uzman erbaş, istifalar nedeniyle
400'e düştü. Siirt'te 700'den 300'e, Tunceli'de 850 uzmandan 450'si
istifa etti. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 2012 Kasım ayı itibariyle
açıkladığı uzman erbaş personel sayısı 46 bindi. Özlük haklarındaki
sıkıntının gerçekleşmemesi nedeniyle toplamda 8 binin üzerinde uzman
erbaş sözleşmeyi yenilemedi. 5 bin 700 uzman erbaş yaş haddinden
ayrıldı. Yeterli uzmanı kalmayan TSK, terörle mücadele eden timlere, er
olarak vatani görevini yapanları gönderiyor" dedi.
"Milli savunma
Bakanlığı, oluşturmayı düşündüğü profesyonel orduyu maalesef her gün
eritiyor" diyen Merdoğlu, "Sözleşmeli personelle profesyonel ordunun
oluşturulamayacağını söylemiştik, haklı çıktık. Yetkililer, uzmanların
özlük haklarının düzeltileceğini söyleyip beklentiyi yükseltiyor ama
hiçbir zaman bu sözlerini yerine getirmiyor. Bu nedenle de profesyonel
ordu eriyip gidiyor" şeklinde konuştu.
ÖZEL ORDUNUN PARALI ASKERLERİNE GİZLİ SÖZLEŞME İMZALATILIYOR
AKP
tarafından TBMM'ye sunulan yasa teklifi ile 10 Mart 20011 tarihinde
kabul edilip resmi gazetenin 22 Mart 2011 günlü sayısında yayınlanarak
yürürlüğe girmesiyle orduya paralı asker alımı başlamıştı.
Yasada
belirtilen şartları yerine getirenler Ankara Cebeci'de bulunan Kara
Kuvvetleri Personel Temin Merkezi Komutanlığı'nda ön sağlık raporu,
fiziki kabiliyet testi sınavı ile sözlü mülakata alınıyorlar. Sözlü
mülakatta adaylar psikolojik teste tabi tutularak ölüm konusunda ne
düşündükleri, birini öldürüp öldüremeyecekleri, 'şehit' haberlerini
TV'lerden izlediklerinde ne hissettikleri gibi sorular soruluyor.
Burada
başvuruları kabul edilenlere imzalatılan ön sözleşmede paralı
askerlerin "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu"nda gösterilen ücret ve mali
haklar dışında herhangi bir ücret talep edemeyecekleri, göreve
başladıktan sonra istihdam edilenlerin sözleşmeli erbaş-sözleşmeli er
adaylarında aranılan niteliklerden bir veya birkaçına uymadıkları
halinde sözleşmelerinin feshedilecekleri, paralı askerlerin görevi
esnasında edindiği gizli bilgileri görevlerinden ayrılsalar dahi TSK
yetkili makamlarının izni olmadan açıklayamayacakları imza altına
alınıyor.
Ankara'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılan
sınav ve mülakatların sonrasında ön başvuruları kabul edilen adaylara
sözleşme imzalatıldıktan sonra aday başvuruları kayıt altına alınıyor.
Ön sözleşmeyi imzalayan adaylar daha sonra 45 veya en geç 60 gün
sonrasında gelen adli sicil ve güvenlik soruşturması raporlarının
'temiz' olması halinde tekrar Ankara'ya çağrılarak burada onlara asıl
sözleşme imzalatılıyor.
Asıl sözleşmede, "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu"ndan faydalanmak isteyenlerin yaşanabilecek ölüm ve yaralanma
olaylarında tazminat talep etmeyecekleri, ölümleri halinde sadece
ailelerine haber verileceği imza altına alınıyor. Göreve başlayan paralı
askerler Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4'üncü
maddesinin birinci fıkrasının (coffee) bendi kapsamında sigortalı
sayılıyorlar ve aldıkları ücret 16 yaş üzeri çalışanların aldığı asgari
ücretle eş değer. Paralı askerlere verilen operasyon ve görev ücretleri
ile birlikte ellerine geçen aylık net para 1500 ile 1750 arasında.
ASIL SÖZLEŞMEYİ BİZE VERMİYORLAR
Diyarbakır'da
askerliğini yaparken terhisine bir hafta kala rapor alan ve rapor
bitiminde 7.Kolordu Komutanlığı'na paralı askerlik için başvuran ve
ismini açıklanmasını istemeyen bir asker, herhangi bir mesleği olmadığı
için bu işi kabul ettiğini söyledi. Paralı askerliğe 2. dönem
başvurusunda bulunduğunu ve Ankara'da sınava tabi tutulduklarını
belirten asker, koşu, kültür-fizik, şınav çekme gibi fiziki testlere
tabi tutulduktan sonra adayların mülakata alındığını ve hiçbir şekilde
yazılı sınav olmadığını söyledi.
Ankara Kara Kuvvetleri
Komutanlığı'nda yapılan mülakatta aralarında Binbaşı ve Astsubay ile
sivillerin bulunduğunu belirten asker, "Soru-cevap şeklinde mülakat
yapıyorlar. Heyet oluşuyor. İçlerinde yaşlı siviller var, subaylar var.
Benim girdiğim mülakatta, 'yeri gelince adam öldürür müsün', 'şehit
haberlerini televizyonlarda izleyince ne hissediyorsun', 'komutanın
birini öldür derse öldürür müsün', 'ölüm konusunda ne düşünüyorsun',
'karşı cinse ilgin ne kadar', 'neden sözleşmeli er olmak istiyorsun'
şeklinde sorular sordular. Mülakat bittikten sonra 'seni
bilgilendireceğiz' dedikten sonra döndüm. Bir aydan fazla bir süre sonra
da güvenlik soruşturmamın tamamlandığı belirtilerek Ankara'ya tekrar
çağrıldım. Burada ön sözleşme dışında ikinci bir sözleşme imzalatılıyor.
İkinci sözleşmeden sonra ise iki aydan fazla bir süre verilen eğitimin
sonrasında işe alındım" dedi.
ANF'ye konuşan asker, imzalatılan
belgenin tek nüsha olduğunu ve çok sayıda resmi yazının yanısıra, ölüm
ve yaralanma halinde tazminat kabul etmeyecekleri, ölüm halinde sadece
ailelerine, aileleri yoksa haber verebilecekleri en fazla 3 kişinin
isminin verilebileceğinin yazıldığını söyledi.
ANF