Behdinan -
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Türk hükümetinin Şemdinli ve
Çukurca’da eylemlerini “dış güçlerle” irtibatlandırmasının 90 yıldır
süren anlayışın devamı olduğunu belirtirken, “Kürdistan’da gelişen
süreç, bir savaş sürecidir” dedi. KCK, “Özellikle Şemzînan, Gever-Oramar
ve Colêmerg-Çelê alanları başta olmak üzere tüm Kürdistan’da yeni bir
savaş süreci yaşanmaktadır” diye ekledi.
KCK Yürütme Konseyi
Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, Şemdinli ve Çukurca’daki gerilla
hareketi ile Türk hükümetinin bu eylemler karşısındaki tavrını
değerlendirdi.
YENİ BİR SAVAŞ SÜRECİ YAŞANMAKTADIR
KCK’nin
açıklaması şöyle: “AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan 2011 yılının Temmuz
ayından bu yana Kürt sorununun diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözüm
sürecini tek taraflı olarak askıya alıp, Önderliğimize, halkımıza ve
hareketimize karşı bir savaş ilan etmiştir. Kürdistan Özgürlük
Gerillasını Tamil Kaplanları gibi tasfiye edeceği senaryolarıyla
başlatılan bu savaş sürecine karşı bugün Kürdistan Özgürlük Gerillaları
dönem taktiğini uygulama çerçevesinde Şemzînan, Gever ve Çelê alanları
başta olmak üzere Kürdistan’ın değişik yerlerinde Türk devletinin
saldırılarına karşı kapsamlı bir devrimci hamle sürecini pratiğe
koymuştur. Açık ki, Kürdistan’da gelişen süreç, bir savaş sürecidir. Bu
savaş sömürgeci egemen devletin faşist saldırılarına karşı Devrimci Halk
Savaşı perspektifi ile halkımızın meşru savunma savaşıdır.
Bu
kapsamda özellikle Şemzînan, Gever-Oramar ve Colêmerg-Çelê alanları
başta olmak üzere tüm Kürdistan’da yeni bir savaş süreci yaşanmaktadır.
Ancak AKP hükümeti ve Türk basını tüm maharetini ortaya koyarak bu
gerçeği kamuoyundan gizlemekte ve yaşanan savaşın Türk devleti açısından
yarattığı kayıpları kamuoyuna yansıtmamaktadır.
ÖZGÜRLÜK HAMLESİ’NİN SURİYE’DEKİ İÇ SAVAŞLA ALAKASI YOK
AKP
devleti bir taraftan bunu yaparken, diğer taraftan ise gelişen bu savaş
sürecinde gerillanın göstermiş olduğu yüksek performansı göstermemek ve
halkımızın sömürgeciliğe karşı öz gücüne dayanarak yürüttüğü bu
haklı-meşru savaşı gölgelemek için gelişen bu devrimci hamleyi dış
güçlerle bağlantılandırmak istemektedir. Bizzat Başbakan ve AKP
temsilcilerinin bunu Suriye veya farklı dış güçlerle bağlantılandırarak
izah etmeye çalışması, bu görkemli direnişi çarpıtma isteminden başka
bir şey değildir. Daha bir yıl öncesine kadar 8 yıl boyunca Suriye ve
İran ile ittifak halinde, hareketimize karşı her türlü saldırıyı
geliştirerek hareketimizi tasfiye etmek isteyen AKP hükümeti, şimdi
hareketimizi arası bozulmuş olan bu güçlerle ilişkilendirerek gerçeğin
üstünü örtmek ve tasfiye amaçlarını gerçekleştirmek istemektedir.
Bölgedeki gelişmeler elbette ki Kürt halkını da etkilemekte ve bu
süreçte Kürt halkı da özgürleşecektir. Ancak Kürdistan’da yükselen
özgürlük hamlesinin Suriye’deki iç çatışma süreciyle uzaktan-yakından
hiçbir alakası yoktur. Kaldı ki kendisini bile koruyamayan bir gücün
Kürdistan halkına verebileceği ne olabilir ki? Kürdistan halkı 30 yıldan
bu yana özgürlük mücadelesini yürütmekte ve bu dönemde bunu başarıya
taşımak istemekte ve mücadelesini üst bir aşamaya taşımış bulunmaktadır.
Yaşanan gerçeklik budur.
90 YILDIR “DIŞ MİHRAKLARLA” İZAH YAPILIYOR
Birçok
koldan yoğun psikolojik savaş saldırıları, tehdit ve şantaj ile
gerillanın ve halkımızın haklı davasını gölgelemek için, bu direnişi dış
güçlerle izah etme anlayışı, TC devletinin 90 yıllık pratiğinin
tekrarından başka bir şey değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
Türk sömürgeciliğine karşı halkımızın haklı özgürlük mücadelesi sürekli
“dış mihrak”larla izah edilmiş ve böylece halkımız soykırım ve
katliamlara tabii tutulmuştur.
HİÇBİR GÜÇ TARİHİN AKIŞINI DURDURAMAYACAKTIR
AKP
de şimdi aynı şeyi yapmaktadır. AKP’nin bu yönlü yaptığı propagandalar
tamamen gerçek dışıdır. Bizzat Başbakan’ın ifade ettiği “Türkiye
sınırları içerisinde kontrolümüz dışında hiçbir yer yoktur, Şemdinli’de
yalnızca 2 şehidimiz, terör örgütünün ise 115 kaybı vardır” sözü gerçek
bir psikolojik savaş yalanından başka bir şey değildir. Hakikat olan şu
ki Kürdistan gerillası öz gücüne dayanarak haklı bir savaş yürütmekte ve
bunu üst bir aşamaya taşırarak bir çok yerde alan hakimiyetini kurarak
final sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu gerçeğin üstünü hiçbir tehdit,
saldırı ve sömürgeci yalan örtemeyecektir. Hiçbir güç tarihin akışını
durduramayacaktır.
ERDOĞAN ÖNCE İNSANLIK DIŞI UYGULAMALARINA BAKMALI
Gerilla
karşısında acze düşen AKP hükümeti, Şemzînan ve Gever’de halkımızın
mal, mülk ve bahçelerini hedefleyerek bombalamakta, böylece alçakça bir
taktikle halkımızı hareketimize karşı tepkilendirmeye çalışmaktadır.
Gerilla güçlerinin tuttuğu mevziiler yüksek zirvelerde olmasına rağmen,
15 günden bu yana Şemzînan’da bilinçli bir şekilde her gün vadilerde
yaşayan köylülerin bağ, bahçe ve mal-mülkünün hedeflenmesinin başka bir
izahı yoktur. Buradaki köylülerimizin mal ve bahçelerinin hedeflenmesi,
tamamen bilinçli ve özel savaş taktikleri çerçevesinde geliştirilen bir
hedeflemedir.
AKP hükümeti ve Erdoğan, halkımızın gelişen
özgürlük mücadelesini, kendisi gibi Kürdistan üzerinde sömürgecilik
siyasetini sürdüren devletlerle irtibatlandıracağına Kürdistan’da
yürüttüğü faşist, insanlık dışı, hiçbir etik ve hukuka dayanmayan
uygulamalarına bakmalıdır.
BAŞBAKAN, 11 YAŞINDAKİ ÇOCUK NEDEN KATLEDİLDİĞİNİ KENDİSİNE SORSUN
Erdoğan,
daha 1 gün önce cenazesi kaldırılan 11 yaşındaki Mazlum Akay adındaki
Kürt çocuğunun ne için katledildiğini kendine sorarsa bu savaşın da ne
için böyle yükseliş kazandığını öğrenmiş olacaktır. En son 7 gün önce
Adana’nın Yüreğir ilçesinde Önder Apo üzerinde uygulanan ağır tecridi
protesto etmek için sivil bir eylem yapmakta olan Kürt gençlerine karşı
polisin vahşi saldırısı sonucu Mazlum Akay şahadete ulaşmıştır. Değerli
ailesine ve Kürdistan halkına başsağlığı diliyoruz. Tüm kamuoyu biliyor
ki Mazlum Akay ilk değildir, şimdiye kadar onlarca Kürt çocuğu bu
biçimde polisin vahşi uygulamaları ve kurşunlarına hedef olarak şahadete
ulaşmış ve bu uygulamaları yapan hiç kimseden herhangi bir hesap da
sorulmamıştır. İşte şimdi Şemdinli’de, yaşamlarını yitiren Uğur Kaymaz,
Enes Ata, Ceylan Önkol, Mazlum Akay ve katledilen tüm çocuklarımızın
hesabı sorulmaktadır.
SÖMÜRGECİ VAHŞETE KARŞI HAKLI VE MEŞRU BİR SAVUNMA
Kürdistan’da
yürütülen savaş, Türk sömürgeciliğinin vahşetine ve zulmüne karşı
halkımızın haklı ve meşru savunma savaşıdır. Bu savaşın sonuçlarından
sorumlu olan Kürt sorununa ısrarlı bir biçimde şiddeti dayatan AKP
hükümetinin kendisidir. Bu direniş savaşı Kürdistan Özgürlük
Gerillasının yeni hamlesiyle taktik bir aşama yapmış, başarı yolunda
önemli bir mesafe kat etmiştir. Açık ki Kürdistan’da zorbalığa karşı
gerilla savaşı gelişecek, yaygınlaşacak, halkımızın serhildan
hareketiyle yükselişi kazanacak ve sonuç almayı başaracaktır. Tüm
yurtsever halkımız bilmeli ki, hareketimizin kendi öz gücüne dayanarak
geliştirdiği bu direniş Önder Apo’nun ve Kürt halkının özgürlük
yürüyüşünü başarıya taşıma direnişidir.
KÜRDİSTAN GENÇLİĞİ HER BİÇİMDE DİRENİŞLERE KATILMALI
Bu
tarihsel direnişte direnerek ölümsüzleşen kahraman şehitlerimizi
anıyoruz. Şemzînan ve Rindikê direnişinde şahadete ulaşan tüm
şehitlerimizin değerli ailelerine ve tüm Kürdistan halkına başsağlığı
diliyor, şehitlerimizin anılarını özgürlük mücadelesini başarıya
taşıyarak yaşatacağımızın sözünü veriyoruz.
Özellikle tarihin bu
önemli aşamasında gelişen görkemli direnişlere Kürdistan gençliği her
biçimde katılmalı ve sahip çıkmalıdır. Tüm yurtsever Kürdistan
gençliğini gerilla saflarına katılmaya çağırıyoruz. Tüm yurtsever
halkımızı da bu direniş etrafında kenetlenmeye ve sömürgeciliğe karşı
haklı-meşru özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.”
ANF
HPG gerillalarının “devrimci harekat” olarak adlandırdığı Hakkari’nin
Çelê (Çukurca) ilçesindeki eylemleri sürüyor. Çok sayıda askerin
öldürüldüğünü ve alan denetiminin gerillalarda olduğunu belirten HPG,
yaşanan çatışmalarda şimdiye kadar 14 gerillanın yaşamını yitirdiğini
duyurdu.
HPG-BİM tarafından yapılan açıklamaya göre
gerillaların ele geçirdikleri Rındikê karakolunda çok sayıda silah ve
askeri mühimmatı imha etti. Yapılan açıklamada imha edilen askeri
malzemelere ilişkin şunlar belirtildi: “4 Ağustos günü Hakkâri’nin Çelê
ilçesinde gerçekleştirilen devrimci harekat çerçevesinde
gerillalarımızın alandaki denetimi halen devam etmektedir. Düşmanın
alana yönlendirdiği onlarca anbulans hava saldırıları dışında düşmanın
alanda herhangi bir hareketliliği olmamıştır. Gerillalarımızın Rındıkê
karakoluna gerçekleştirdiği eylemlerde kamulaştırdığı 20 silah dışında,
düşmana ait onlarca A4 yarı otomatik silah, MG3 Tam Otomatik Silah,
Havan Silahları, BKC silahları ve ferdi silahlar gerillalarımız
tarafından imha edilmiştir.”
GERİLLA JİN’DEN FEDAİ EYLEMİ
HPG-BİM
açıklamasında eylem sırasında yaşamını yitiren Jin isimli kadın
gerillanın bir “fedai” eylem gerçekleştirdiğini ve çok sayıda askeri
öldürdüğünü belitti. HPG-BİM açıklamasında eyleme ilişkin şunları ifade
etti: “Saldırıda ağır yaralanan Jin isimli gerillamız kahramanca fedai
bir duruş sergilemiş, gerçekleştirdiği fedai eylem sonucunda düşmanın
çok sayıda askeri öldürülmüş ve yaralanmıştır.
Dün, imha edilen
araçlara ilişkin verdiğimiz bilgilere ek olarak Rındıkê karakol
tepesinde bulunan düşmanın bir panzeri, içinde bulunan 8 asker ile
birlikte gerillalarımızca imha edilmiştir.”
7 GERİLLA DAHA YAŞAMINI YİTİRDİ
HPG
çatışmaların yaşandığı ilk gün 7 gerillanın yaşamını yitirdiğini
duyurmuştu. HPG devam eden çatışmalar sırasında da yaralanan 7
gerillanın yaşamını yitirdiğini duyurdu. HPG-BİM yaşamını yitiren
gerillalara ilişkin şunları belirtti: “Dünkü açıklamamızda devrimci
operasyonumuz kapsamında 7 arkadaşımızın şahadeti açıklanmıştı.
Yaralanan bazı arkadaşların şahadeti ve devam eden çatışmalar sonucunda 7
arkadaşımız daha şehit düşmüştür. Söz konusu operasyon sonucunda
şahadete ulaşan toplam 14 arkadaşımıza ilişkin bilgilendirme daha sonra
kamuoyu ile paylaşılacaktır.”
Çelê (Çukurca) yaşanan çatışma ve
gerilla eylemleri Pazar ve Pazartesi günü de devam etti. Alanın
gerillaların denetiminde olduğunu aktaran HPG-BİM şu bilgileri verdi:
“5Ağustos günü 17.00-21.00 saatleri arasında Çelê Tugayı, Êrîş Taburu
ile Bilican alayı gerillalarımız tarafından etkili bir şekilde vurulmuş
tur. Gerçekleştirilen eylemler sonucunda bir çok bina ve mevzi
darbelenirken, düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan
netleştirilememiştir.
6 Ağustos sabahı Çelê’ye bağlı Girê askeri
üssü ve Bilican Alayı gerillalarımız tarafından etkili bir şekilde
vurulmuştur. Gerçekleştirilen eylemler sonucunda düşmanın ölü ve
yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir. Eylemler
ardından işgalci TC ordusu çevresine yönelik olarak rastgele havan ve
obüsler ile saldırı gerçekleştirilmiştir. Alan halen gerillalarımızın
denetimindedir.”
ÇELE’DE YOL TUTMAK İSTEYEN ASKERE EYLEM
Hakkari-Çelê
yolunu tutmak isteyen ve Türk ordusuna ait askerlere yönelik olarak HPG
gerillaları tarafından bir eylem gerçekleşti. Gerillaların 5 Ağustos
günü saat 11.00’da gerçekleştirdiği bu eyleme ilişkin HPG-BİM şunları
belirtti: “5 Ağustos günü saat 11.00 sularında Hakkari Çelê yolunu
tutmak isteyen ve kimlik kontrolü yapmaya çalışan düşman askerlerine
yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleştirilen eylem sonucunda bir panzer darbelenirken, düşmanın ölü
ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir.”
ANF
Behdinan -
HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), Temmuz ayı savaş bilançosunu
açıkladı. Buna göre Türk ordusu bir ay içerisinde 55 kara operasyonu
düzenlerken, gerilla 53 eylem düzenledi. HPG Temmuz ayı içerisinde 278
askerin öldüğünü, 5 helikopterin düşürüldüğünü, 22 gerillanın da
hayatını kaybettiğini bildirdi.
Türk devleti ile PKK arasında
son yılların en şiddetli çatışmaları yaşanıyor. Şemdinli’de 23
Temmuz’dan beri gerilla denetimi sürerken, bu durum gerilla tarihindeki
en uzun alan hakimiyeti olarak da şimdiden kayda geçti.
55 KARA OPERASYONU, 53 GERİLLA EYLEMİ
Yaz
aylarıyla birlikte artan çatışmalar ve gerilla eylemleri, özellikle
Temmuz ve Ağustos’ta zirve yaptı. HPG-BİM tarafından açıklanan Temmuz
ayı savaş bilançosuna göre Türk ordusu bir ay içinde 55 kara operasyonu,
22 hava saldırısı, 16 kobra saldırısı ile 56 tank ve top saldırısı
düzenledi. Hava saldırılarında 3, kobra saldırılarında 3 ve top
saldırılarında 14 kez yangın çıktı.
Haziran ayında 53 kara
operasyonu, 16 hava, 8 kobra ve 26 tank ve top saldırısı düzenlenmişti.
Bu da Türk ordusunun saldırıların havadan ve karadan arttığına işaret
ediyor.
Haziran ayındaki operasyonlar sonucu yaşanan 44
çatışmaya karşın, Temmuz ayında 46 çatışma yaşandı; gerilla 53 eylem
gerçekleştirdi ve bunun sonucunda da 30 çatışma yaşandı.
22 GERİLLA HAYATINI KAYBETTİ
Temmuz
ayı içerisinde 278 askerin öldüğü, 73 askerin de yarandığı bildirildi.
Bu süre içerisinde 22 gerillanın hayatını kaybettiği bilançoya yansıdı.
HPG bilançosuna göre Haziran ayında 249 asker ve polis ölürken, 24
gerilla hayatını kaybetmişti.
5 HELİKOPTER DÜŞÜRÜLDÜ
HPG-BİM
bilançosunda geçen ay 5 skorsky helikopterin düşürüldüğü, 4 skorsky ve 2
kobra helikopterin darbelendiği ifade edilirken, bir dağ geyiği tipi
araç, 5 askerin araç, 2 kirpi ve bir akrep tipi aracın imha edildiği,
üçü pompalı tüfek, ikisi tabanca ve biri BKC olmak üzere 5 teçhizata el
konulduğu kaydedildi.
HPG-BİM bilançosunda askeri amaçlı
faaliyetlerde “düşmanla çalışanlara ait” olduğu gerekçesiyle imha edilen
araçlara da yer verildi. Buna göre 13 Kamyon, 25 Tır, 58 iş makinesi,
11 dozer, 1 traktör, 1 silindir, 1 transit, 3 Greyder ve 2 pikap imha
edildi.
21 GÖZALTI VE TUTUKLAMA
HPG gerillaları Temmuz
ayında da gözaltı ve tutuklama eylemlerini sürdürdü. Bilançoda gözaltı
ve tutuklama sayısı 21 olarak belirtildi. Haziran ayında 1’i asker 7
kişi tutuklanmıştı.
HPG-BİM, bunların yanısıra Türk ordusunun
düzenlediği saldırılarda köylülere ait bağ ve bahçelerin zarar
gördüğünü, çok sayıda hayvanın telef olduğunu da bildirdi.
ANF
Selahattin Erdem
Kofi Annan’ın görevden çekilmesi Suriye mücadelesinde yeni bir dönemin
başlangıcına işaret ediyor. Şubat ayında BM ve Avrupa Birliği tarafından
görevlendirilen Kofi Annan dönemi sona eriyor. Belli ki Eylül başından
itibaren yeni bir süreç başlayacak. Bu süreç hızlı mı gelişecek, yoksa
adım adım mı ilerleyecek, bunu Rusya ile NATO arasındaki görüşmelerin
sonucu belirleyecek. Zaten Kofi Annan’ın çekiliş sürecinin
Rusya-İngiltere arasındaki Suriye görüşmeleriyle eşzamanlı olması da bir
tesadüf değil. Belliki BM Güvenlik Konseyi’nde ortaklık yaratmak için
gizli diplomatik çalışmalar yoğun olarak sürüyor.
Gerçi denebilir
ki Annan Planı çok da etkili değildi. Zaten hiç kimse tam benimsememiş
ve sahiplenmemişti. Ama hiç kimse açıktan red de etmemişti. Annan Planı
doğrultusunda başarı elde edilip Suriye sorununun çözüleceğine kimse
inanmasa da, karşıtını oyalama ve zaman kazanma siyaseti gereği geçici
olarak herkes şans tanımıştı. Böylece silahlı şiddetin alta çekildiği,
siyasi ve diplomatik mücadelenin öne geçtiği bir hazırlık dönemi, ara
dönem ortaya çıkmıştı.
Şimdi bu ara dönem sona eriyor. Suriye mücadelesinde yeni bir dönem başlıyor.
Ara
dönemin temel karakteri, tarafların karşılıklı birbirini yıpratmaya ve
siyasi-askeri açıdan zayıf duruma düşürmeye çalışmasıydı. Buna karşılık
kendi ittifaklarını artırma ve askeri güçlerini hazırlama çalışmasının
yürütülmesiydi. Bunun için zamana ve mücadelenin düşük yoğunluklu
olmasına ihtiyaç vardı. Çünkü ABD hem askeri hem de siyasi açıdan
Suriye’ye aktif müdahale etmeye ve değişiklik yapmaya hazır değildi.
Hazır olabilmesi için gerekli olan zaman ve ortamı Annan Planı sağladı.
Bu
durumda Suriye’ye aktif müdahale için ABD’nin tam hazır hale geldiği
söylenebilir mi? Bu soruya tümüyle evet demek henüz mümkün değil. Fakat
ABD’nin gizli diplomasi yoluyla Rusya ve Çin’le yoğun uzlaşma çalışması
yürüttüğü, içte seçim dönemine ulaştığı, Suriye’de ise düşük yoğunluklu
çatışma içinde tarafların iyice yıprandığı bir gerçek. Böylece ABD’nin
Suriye’ye doğrudan müdahale için daha hazır ve güçlü hale gelmiş olduğu
söylenebilir. Ancak yine de bu sürecin yılsonuna kadar adım adım
ilerleyeceği görüşü daha doğru gözükmektedir. Öyle ki, herkes yıpranıp
yorulmalı, çaresiz ve çözümsüz kalmalı, herkes yönünü dışarı dönmeli ve
işte o zaman ABD adeta bir “kurtarıcı” rolüyle müdahalede bulunmalı!
Yaratılmak istenen işte bu!
Mevcut haliyle yeni süreç adım adım
gelişecek gibi görünse de, Annan Planı’nın yürürlükten kalkıyor olması
Suriye’de değişimin yöntemi ve içeriği konularının yeniden yoğunca
tartışılmasını başlatmış bulunuyor. Öyle ya, Annan Planı sona erip
Suriye’de yeni bir süreç başlıyorsa, bu yeni mücadele sürecinin yöntemi
ne olacak? Yani ne kadar şiddet, ne kadar siyaset içerecek? Yine Suriye
mücadelesinde yeni bir süreç ortaya çıkıyor ve değişim süreci
hızlanıyorsa, o halde değişimin içeriği ne olacak? Yani yeni Suriye
sistemi nasıl oluşacak? İşte şimdi bu sorular çerçevesinde yoğun bir
tartışma gündemi oluşmuş bulunuyor.
Öncelikle şunu belirtelim ki,
ister yöntem isterse yeni sistem konusunda olsun Suriye’ye yönelik her
türlü tartışmanın tüm bölgeyi içerecek şekilde ele alınıp yapılması
zorunludur. Çünkü Suriye’deki mücadele tüm bölgeyi içine almakta ve bir
Ortadoğu mücadelesi olmaktadır. 2012 yılı başından beri tüm Ortadoğu
adeta Suriye ile oturup Suriye’yle kalkmaktadır. Bir dış müdahale ile
Suriye’de gelişecek olası bir savaş durumu da tüm bölgeyi içine alan bir
Ortadoğu savaşı olacaktır.
Tabi Suriye mücadelesinde yöntem
konusu denince sadece savaş akla gelmemelidir. Gerçi Annan Planı’nın
boşa çıkmış olması savaş olasılığını eskiye göre daha da
güçlendirmiştir. Fakat yine de mevcut koşullarda savaş tek çözücü yöntem
konumunda değil. Zayıf da olsa siyasal uzlaşma da Suriye için halâ bir
çözüm yöntemi konumundadır. Bunun nedeni, Suriye savaşının tüm taraflar
açısından çok zor, tahripkâr ve riskli olmasıdır. Suriye savaşının
başlatanlar açısından astarı yüzünden pahalı olma veya bir prüs zaferi
olma olasılığı güçlüdür. Bundan dolayı küresel düzeyde bir siyasal
uzlaşma çözüm yöntemi olarak rol oynayabilir. Fakat bu biçimdeki bir
siyasal uzlaşmanın da Suriye sınırlarını fazlasıyla aşarak, bölgesel
olmaktan da öteye, bir küresel uzlaşma olma zorunluluğu vardır.
Suriye’deki
çözümün içeriğine, yani yeni Suriye sistemine gelince, bunun değişimin
yönteminden daha çok bölgesel karakterli olacağı açıktır. Yani yeni
Suriye sistemi, aynı zamanda yeni Ortadoğu sistemi olacaktır.
Suriye’deki değişimin içreği ve yeniden yapılanma durumu, Ortadoğu’da
değişim ve yeniden yapılanmanın nasıl olacağını belirleyecektir. Bu
açıdan, yeni Suriye sistemini tartışırken tüm Ortadoğu’yu göz önüne
getirmek zorunludur.
Yeni Suriye sistemi tartışılırken ilk
ağızdan vaazedilen Beşar Esad yönetiminin gitmesi olmaktadır. Hatta
yönetimin de değil, sadece Beşar Esad’ın çekilmesini isteyenler de
vardır. Böyleleri “Beşar Esad çekilsin, yerine Faruk El Şara geçsin,
onun başkanlığında temiz Baas ve Axvani Müslimin’in eşitçe katıldığı bir
geçiş hükümeti kurulsun” demektedir. Böylece kişiler değişsin ama
sistem olduğu gibi kalsın, Baas iktidarı yıkılsın, aynı sistemde
Müslüman Kardeşler iktidarı kurulsun denmektedir.
Suriye’de
değişimi en önde ve en güçlü savunuyor görünen AKP Hükümeti’nin değişim
programı tamı tamına böyledir. Dikkat edilirse, buradaki değişim çok
yüzeysel ve biçimseldir. Özlü, derin ve sistemsel değildir. Suriye’deki
milliyetçi-despotik sistem olduğu gibi korunmak istenmektedir. Bu
anlayışa göre, “Baskı sistemi yaşasın, fakat baskıyı uygulayan değişsin”
olmaktadır. Baas diktatörlüğü yıkılacak, yerine Müslüman Kardeşler
diktatörlüğü geçecektir. Sistem eski diktatörlük sistemi olacağına göre,
başta Kürtler olmak üzere tüm halk üzerinde geçmişin inkâr ve baskı
uygulamaları devam edecektir.
Belliki böyle bir Suriye pek de
yeni bir Suriye olmaz. Sistem aynı kalacağına göre, bu yöntemle
Suriye’nin mevcut sorunları çözülmez. Böyle bir Suriye, Ortadoğu
açısından bir yeni model haline gelemez. Dolayısıyla merkezi-despotik
Suriye sistemi yeni ve çözümleyici olamaz.
Çok fazla somutluk
kazanmasa da, ikinci bir çözüm sistemi olarak federasyon
tartışılmaktadır. Kuşkusuz federal Suriye yeni bir sistem olur, eski
sistemin değiştirilmesini içerir. Sadece Beşar Esad’ın değiştirilmek
istenmesinden farklıdır. Fakat Suriye’nin toplumsal koşullarında ne
kadar çözüm gücü olacağı ve uygulanabileceği tartışmalıdır. Çünkü Suriye
toplumsal yapısı hem milli, hem de dinsel ve mezhepsel olarak
parçalıdır. Belliki her etnik kimlik (milli veya dinsel-mezhepsel)
kendinin özgürce örgütlenip etkin katılım göstermesini isteyecektir. Bu
da federasyonun uygulanma durumunu zorlaştıracaktır. Yine federasyon,
Ortadoğu modeli olmak açısından da yetersiz kalacaktır.
Bizce
yeni Suriye sisteminin Demokratik Konfederasyon olması en uygun ve
uygulanabilir olanıdır. Demokratik Konfederasyon Suriye’deki değişimi
köklü ve derin kılar. Suriye’nin milli ve dinsel etnik kimliklerinin
özgürce örgütlenip katılmasını sağlar. Demokratik Suriye Konfederasyonu
yeni Ortadoğu’nun bir çekirdeği olabilir. Suriye’deki modele göre,
Ortadoğu’nun yeniden yapılanması da Demokratik Konfederasyon temelinde
gerçekleşebilir. Demokratik Konfederasyon Suriye’nin ve Ortadoğu’nun
özgürlük ve demokratikleşme sorunlarının en etkili çözüm yöntemi
olabilir.
Zaten Osmanlı İmparatorluğu’ndan koptuktan sonra
Suriye-Lübnan birlikte yedi birimli bir konfederasyon olarak
şekillenmişti. O biçimde demokratik gelişmenin önü çok daha açıktı. Daha
sonra konfederasyon yıkıldı, Suriye ile Lübnan parçalandı ve Baas
darbesiyle de mevcut merkezi diktatörlük kuruldu. Eğer bu duruma son
verilecek ve bir Ortadoğu modeli olarak demokratik Suriye
geliştirilecekse, bu ancak Suriye Demokratik Konfederasyonu biçiminde
olabilir.
Demokratik Konfederasyon Hıristiyan, Sünni, Alevi,
Dürzi, Süryani, Ermeni ve benzeri halklar gibi, Kürtlerin de özgürce
kendi kimlikleriyle örgütlenme ve demokratik Suriye birliğine katılma
şansını ortaya çıkarır. Kürt sorununu demokratik siyaset yöntemiyle
çözer ve içte demokratik toplum örgütlülüğüne dayanır. Dolayısıyla
demokratik özerkliğin en uygun siyasal yapılanması olur. Kürtleri ve
diğer halkları özgürce örgütlü biçimde kendinde birleştiren Demokratik
Suriye Konfederasyonu, aynı biçimde bir demokratik Ortadoğu
konfederasyonunun da çekirdeği olur.
Kaynak: Yeni Özgür Politika
Behdinan -
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Sozdar Avesta, Şemdinli’de yaşananlar için
“Devrimci bir operayon” diyerek, “Bu son yıllarda yapılan en büyük ve
kalıcı operasyon olarak değerlendiriliyor. Adım adım bu daha da
ilerletiliyor” dedi. Avesta, “Artık devrimci bir hamle başlamıştır. Bir
taraftan da halkımız bu hamleye katılmak için kendi demokratik özerk
yönetimlerini oluşturmalıdır” diye ekledi.
PKK Yürütme Konseyi
Üyesi Sozdar Avesta, 23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli’de yaşananları ve 15
Ağustos’un yıldönümünü PKK’nin internet sitesinde yayınlanan bir
açıklama ile değerlendirdi. Şemdinli’de yaşananları “Devrimci bir
operasyon” olarak değerlendiren Sozdar, şu değerlendirmelerde bulundu:
“HPG
gerillalarının 23 Temmuzda Şemzinan’da başlattıkları devrimci harekât
yeni bir süreci ifade ediyor. Özellikle de Kuzey Kürdistan’da gerilla
savaşında yeni bir atılımdır. Bu nedenle başta bu atılımı başlatan ve
geliştiren, 15 günü aşkın bir süredir Şemzinan’ı kuşatma altında tutan
ve bölge üzerinde önemli bir etki yaratan, bu tarihi süreç içerisinde
kahramanca ve fedai bir şekilde, Apocu tarzla vuruş yaparak şehit düşen
yoldaşları saygıyla anıyorum. Direnişleri karşısında saygıyla
eğiliyorum. Ve tekrardan özellikle de Hezên Parastina Gel gerillalarını
ve bu kuşatmada yer alan bütün arkadaşları selamlıyorum ve bu atılım tüm
Kürdistan halkına kutlu olsun diyorum.
EYLEM DEĞİL, OPERASYON
23
Temmuz Atılımı Kuzey Kürdistan’da, Şemzinan arazisi üzerinde başladı.
Şüphesiz bu alan bilinçli olarak ve önemli hazırlıklar sonucunda
seçilmiştir. Bu atılım kendi içerisinde hem askeridir, hem örgütseldir,
hem de düşmanı Kürdistan’dan darbeleyerek kovma atılımıdır.
Kürdistan’dan düşmanı çıkarma atılımıdır. Devrimci bir operasyondur.
Sadece bir eylem olarak adlandıramayız. Sadece bir eylem değildir, bir
operasyondur. Bugün bazıları tartışıyor, “gerilla eskiden vurup
kaçıyordu. 23 Temmuz’la başlayan hamleyle beraber gerilla vuruyor ama
kaçmıyor, vuruyor alan tutuyor yani taktik değiştirmişler”. Bu son
yıllarda yapılan en büyük ve kalıcı operasyon olarak değerlendiriliyor.
Adım adım bu daha da ilerletiliyor. Şüphesiz bunun kamuoyu üzerinde
etkisi olmaması için Türk devleti bütün gücünü devreye koymuştur. Basını
devreye koymuş. Türk basını özel savaş basını, ordu basını gibi hareket
etmekte.
HALKIMIZ GERİLLA KAYNAKLARINA İNANMALI
15
gündür Şemzinan’da devam etmekte olan oldukça şiddetli çatışmalar hiç
yokmuş gibi gösteriliyor. Bunu gizliyorlar, vermek istemiyorlar.
Toplumun etkilenmesini istemiyorlar. Tüm bunlara rağmen bir kez daha
özgür Kürt basını bu kara yüzlerini deşifre etmektedir. Bunların
yalanlarının ortaya çıkarıyor. Özgür, demokratik, alternatif basın bu
konuda bu süreci izliyor ve kamuoyuyla paylaşıyor. Bu nedenle de
baktığımızda Türk devleti bu son günlerde bazı şeyleri itiraf etmek
zorunda kaldı. Bizzat başbakan yardımcısı bunları itiraf etti. Dışişleri
bakanı yine öyle. “Şemzinan’da, Botan ve Behdinan alanlarında çok ciddi
olaylar oluyor takip ediyoruz. Üzerinde duruyoruz” gibi açıklamalar
yaparak olanları tersyüz etmeye çalışıyorlar. Kamuoyu üzerinde yalan ve
spekülatif söylem ve haberlerle bir dezenformasyon yaratarak halkı ve
toplumu kandırmaya çalışıyorlar. 28 yıldır bu topraklarda yürütülen
gerilla savaşı karşısında her yıl Türk devleti kendisine bir gerekçe
oluşturuyor ve bunun üzerinden kendisini kurtarmaya çalışıyor. Oramar,
Bezele, Zap operasyonunda, Konserve tepesi, Ştazan eylemlerinin hepsinde
söyledikleri yalanları hep tekrarlanıyor. İşte “dış güçler destekliyor”
diyorlar. “PKK’nin askeri gücü bu eylemleri yapmaya yetmez” diyorlar.
Bu eylemlerle bir kez daha yalanları ortaya çıkmış oluyor. PKK kendi
gücünü bütünüyle devreye koyarsa bu eylemleri ve daha fazlasını da
yapmaya yetmektedir. Şemzinan’da 15 gündür işgal devam ediyordu. Bugün
askeri operasyonlarımızın ikinci bölümü devreye girdi. Çelê’den de bu
yönlü eylemlerin olduğuna yönelik haberler aldık. Çelê’de de gece
yarısından itibaren 19 düşman noktası üzerine gerilla operasyonları
gerçekleşiyor. Karakol, tepe, yol kontrol noktası ve düşman güçlerinin
olduğu birçok noktaya yönelik olarak gerillalar eylemlerle beraber bir
hamle başlatmışlardır. Bu esas olarak Şemzinan’ı tamamlayan ve ilerleten
bir adım olmaktadır. Gerilla güçleri bir kez daha kendi potansiyelini
herkese gösterdi. Geçen süreçte kendi gücünü tam olarak ortaya koymadığı
anlaşılmaktadır. Ancak bu süreç artık bir gerilla sürecidir. Gerilla,
gerçekleştirdiği operasyonlarla, Şehit Arjin ve Şehit Mahir yoldaşların
da adını alarak onların da intikamlarını gündeme getirerek
operasyonlarını başlatmıştır. Bu operasyonları sadece, eylemleri
başlatıp bitirecek olan bir tarz olarak ele almamak gerekir. Bunlar
devam edecektir. Etkileri de kamuoyuyla paylaşıldı. İşte 100 asker
öldürülüyor ama 10 asker olarak yansıtıyorlar. Ancak gerilla
kaynaklarının verdiği bilgilerin doğru olduğuna halkımız inanmalıdır.
Halkımız bu bilgileri esas almalıdır. Süreci takip eden bizim
dışımızdaki güçlerin bu sürece göre yaklaşımları nasıl ortaya
çıkacaktır? Türk devleti kimi kandırmaya çalışıyor. Olanların üzerini
kapatmaya çalışıyor. Ancak o kadar büyük bir harekât ki üzerini
kapatamıyor.
KÜRDİSTAN HALKI DEVRİM AŞAMASINI YAŞIYOR
Karşıt
güçler bir kez daha Türk devletini destekleme girişimlerini
gösteriyorlar. Ama genel olarak Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi
önemli bir aşamadadır. Devrim aşamasını yaşıyor. Batı Kürdistan’da
devrim sürecidir. Kuzey Kürdistan’da devrim sürecidir. Güney doğu
Kürdistan’da kazanımlarını korumaya çalışıyor. Artık zaman Kürt halkı
için özgürlüğünü kazanma ve varlığını koruma zamanıdır. Bunu
yaşamsallaştırıyor. Bu süreç bu esas üzerinden bilinçli bir biçimde
başlatılmış bir süreçtir. Biz Botan Behdinan hattını iyi biliyoruz.
Colemêrg, Çelê, Şemzinan hattı bizim tarihimizde de oldukça önemli bir
alandı. Bu alanlarda Kürt gerillaları destanlar yazdı. Kürt halkının
tarihinde de oldukça önemli bir yeri vardır. Gerilla mücadelesi daha
84’te başlamadan önce o dönemki işbirlikçi güçler “PKK Colemêrg’e
girerse artık kimse onu bitiremez” diyorlardı. “Ne olursa olsun gerilla
bu alanlara girmemelidir” diyorlardı. Gerillalar tam 28 yıldır bu
alanlardalar. Şemzinan, Eruh hattında ‘84 15 Ağustos atılımıyla
başlattığı ilk eylemlerini gerçekleştirdi. Gerilla o günden bu güne bu
alanları bırakmadı ve yaşamaya devam etti. Halkımız, genel kamuoyu ve
dost-düşman herkes bunları bilmelidir.
DEVRİMCİ HAMLE BAŞLADI, HALKIMIZ ÖZERK YÖNETİMLER OLUŞTURMALI
Artık
devrimci bir hamle başlamıştır. Bir taraftan da halkımız bu hamleye
katılmak için kendi demokratik özerk yönetimlerini oluşturmalıdır. Kürt
halkı da üzerinde yürütülen katliamların intikamını en iyi kendi
sistemini oluşturarak alabilir. Gerilla şu anda Roboski’nin intikamını,
öldürülen Kürt çocuklarının intikamını, zindanlarda katliamla yüz yüze
bırakılanların intikamını en önemlisi de Önderliğimiz üzerindeki
tecridin intikamını alıyor. Bunları Rêber Apo üzerindeki tecridi,
İmralı’daki imha sistemini kaldırmak için yapıyor.
Bu dönemin
önceki dönemlerden farkı vardır. Bu dönemin farkı sadece bir direniş
değil serhildan olmasında, başarıyı getirmesinde ve zafere
götürmesindedir. Gerçekten de çelikten bir iradedir. Bilinçli bir
duruştur. Yaratıcı bir planlamadır. Örgütlenmiş bir harekâttır. Gerilla
güçleri her açıdan, mevzilenmede ve üzerine gitmede fedai bir ruhla bu
Şemzinan hamlesini başlatmıştır. Çelê’yle devam ediyor. Ve gerillanın
bulunduğu her alanda bunun cevabı da verilecektir. 15 Ağustos atılımı
bütün Kürdistan’da bu şekilde karşılanacak ve Kürt halkı bütün alanlarda
kazanımlarını koruyacak ve geliştirecektir. Önemli bir atılımdır.
Halkımıza moral vermiştir. Düşmanı şaşırtmıştır. Toplantı üzerine
toplantı yapıyorlar. Açıklama üzerine açıklama yapıyorlar. Hiç kimsenin
aklının almayacağı tersyüz edilmiş şeyler söylüyorlar. İşte güya Şam’da
yapılmak istenenler burada yapılmak isteniyormuş, sözde Esad korunmak
isteniyormuş. Bunlar ahlaksızlıktır. AKP hükümetinin siyasetini açığa
çıkarıyor. Bu söylemler kendi çaresizliklerinden, daralmalarından,
şaşkınlıklarından kaynaklanıyor. Ne yapacaklarını bilemediklerinden topu
başka yerlere atıyorlar. Kendileri de iyi biliyor ki Kürdistan halkı
düşmanını iyi tanıyor ve kendi tutumunu da zamanında ortaya koymuştur.
Yıllardır BAAS rejimine karşı tutumu ortadadır. Ancak bunları ters
yansıtıyorlar. Tamamen karalama propagandalarıdır. Halkımız da bunları
çok iyi biliyor. Sadece Kürt halkı da değil dünya halkları da, Türkiye
halkları da bunları iyi biliyor. Dış güçler de biliyor.
Bir kez
daha diyoruz ki bu eylemler bir eylem olmanın ötesinde bir atılımdır.
Devrimci bir atılımdır, kutsal bir atılımdır, başarılı bir atılımdır. Bu
atılımı da bir kez daha kutluyor ve selamlıyorum. Bütün parti adına
selamlıyorum. Gün genel kazanımlarımıza sahip çıkma günüdür. Bütün
gençlerimizi HPG saflarında bu atılıma katılmaya davet ediyoruz. Tüm
Kürt kızlarını YJA Star saflarına katılmaya davet ediyoruz. Bu hamlede
YJA Star da önemli bir rol üstlenmiştir. Bütün hareket olarak bu atılımı
genel hareketin atılımı olarak değerlendiriyor ve ele alıyoruz. Bu
nedenle de fedaice ve kahramanca bu atılımda şehit düşen arkadaşlarımızı
bir kez daha saygıyla anıyorum. Bütün Kürdistan özgürlük gerillalarını
selamlıyor ve atılımlarını kutluyorum.
15 AĞUSTOS’TAN 23 TEMMUZ’A
15
Ağustos atılımının da 28. yıl dönümüdür. Bu da ayrıca anlam içeriyor.
Bundan 28 yıl önce Kürdistan gerillaları küçük bir grupla Şemzinan ve
Eruh’a girdiler. Ancak o zamanlar büyük bir inanç vardı. Gerçekten de
hem inançları güçlüydü, bağlılıkları, halk sevgileri güçlüydü. Hem de
dayandıkları ideolojik ve felsefik anlayışlarının ifadesi olan Rêber
Apo’ya sonsuz inanıyorlardı. Bunun üzerine hem Eruh’ta hem de
Şemzinan’da eylemlerini gerçekleştirdiler ve başarılı da oldular. 28 yıl
sonra adım adım biz 15 Ağustos’a giderken 23 Temmuzdan beridir Şemzinan
bir bütün olarak gerilla kuşatmasındadır. Bu bir ruhtur. Bu bir
inançtır. Bu bir iradedir. Bu gerçekten de bir duruşu ifade ediyor. 15
Ağustos’ta ‘84’te henüz doğmamış olan gençler, bugün 20 yaşlarındaki
Kürt gençleri özgürlük gerillaları olarak aynı 15 Ağustos ruhuyla,
Mahsun Korkmaz yoldaşın, Mustafa Yöndem yoldaşın, Erdal yoldaşın,
Bedran-Mehmet Sevgat yoldaşın takipçileri olarak, o komutanların
takipçileri olarak bir saldırıya geçmişlerdir. Bu bir ruh işidir. 15
Ağustos kendisiyle bir ruh, bir irade, bir örgütlenme, bir bilinç
oluşturdu, bir toplumsallık ortaya çıkardı. Bu ruh üzerinden bir toplum
inşa edildi. Bunun için Rêber Apo “15 Ağustos’un ilk mermisi başta
halkımızın kafasında yaratılan karakollara sıkıldı, bu karakollar
yıkıldı” diyordu. “ilk mermi yaratılan korkak yüreklere sıkıldı.
Parçalanan yüreklere yeniden taze bir kan verdi. Büyük bir yürek
ortaya çıkardı” diyordu. Bu gerçekten de kendisini göstermektedir. 28
yıldan bu yan aralıksız bir şekilde bu mücadele devam ediyor ve Kürt
halkının yaratımlarını geliştirmiştir. 15 Ağustos atılımı olmasaydı
kimse Kürtlerin olduğundan haberdar değildi. Zaten 15 Ağustos’tan önce
haritasından Şemzinan ve Eruh’u çıkarmıştı. İlk 15 Ağustos eylemi
olduğunda generaller haritaya baktıklarında Şemzinan ve Eruh’u
bulamamışlardı bile. Ama şimdi neredeyse Eruh, Şemzinan, Çelê, Çatak ve
bir bütün Kürdistan coğrafyasını teknik ve askerlerle kuşatmışlar.
Yüzlerce karakol kurmuşlar. Tüm bunlara rağmen gerilla büyük bir güçle
ve iradeyle bunların üzerine gidiyor. Bugün de bir birlerine
bağlılıkları canlıdır ve günceldir. 15 Ağustos eylemlerine verilecek en
doğru yanıt bu şekilde olabilir. Ancak böyle layık olunabilir. Ancak 15
Ağustos ruhu zaferi elde edebilir. Hem ruhuyla, örgütlenme tarzıyla,
başarıya kilitlenmesi ve inancıyla ancak bu atılım karşılanabilir.
Kayseri’de Eriş ve Andok arkadaşlar bu süreci başlattılar ve o zamandan
beridir bu süreç devam ediyor. Bir kez daha Kürdistan gerillaları 15
Ağustos’ta Şemzinan’da tarih yazıyorlar. Geçen gün Eruh’u da vurdular.
Bunlar tekrardan tarih yazıldığını gösteriyor. Botan Behdinan hattı
tarihi günler yaşıyor. Kürdistan halk savaşının merkezi olan bu alanlar
kutsal değerlerin korunduğu alanlar olmaktadır. Bu alan gerillaları bir
hamle içerisindedirler.
Bütün Kürdistan ve özelde de Botan
üzerindeki korkutma amaçlı baskı ve işkenceler devam ederken Botan halkı
şahsında özgürlük mücadelesinin özerkliği kurma çalışmalarını
engellemek için Roboski katliamını gerçekleştirdiler. Buna Botan halkı
bizzat şahitlik yaptı. Botan halkı 15 Ağustosa şahitlik etmişti. Burada
35 Kürdün katledilmesiyle de istediğini yapamadı. Bu hamle ile bunun da
intikamı alınmış oldu. Burada öne çıkarılması gereken, yeni bir hamle
başlamıştır ve bu devam edecektir. Herkes bunu iyi bilmelidir. Devam
edecektir ve ettirilmelidir de. Devam ettirilmesi için bütün PKK
militanları, PAJK militanları, bütün halkımız ve bütün mücadele alanları
diplomasiden tutun, ekonomiye kadar bütün çalışmalarını bu atılıma göre
gerçekleştirmeli, buna göre katılmalıdır. Bu yeni atılımı görmeli ve
buna göre bu tarihi adımla birleşmeli onunla bütünleşmeli. Bu hamleyle
başarıya ulaşmalı. Erken başlayan 15 Ağustos hamlesi gerçekten de bu
şekilde devam da edecektir. Kürdistan gerillası için her gün 15
Ağustos’tur. 15 Ağustos sembolik bir gün değildir. Belki bir yıl dönümü
olabilir. Ama Kürdistan gerillası her günü 15 Ağustos ruhu, duruşuyla,
Agit ve Bedranların tarzıyla karşılıyor, mücadelesini yürütüyor ve
geliştiriyor. Geçen yıllarda aynı coğrafya üzerinde Bruskların,
Rukenlerin, Berwarların, Çiçeklerin intikamı alındı. Bu ruhla üzerine
gittiler ve gerçekten de kazandılar. Bu yoldaşlarımızı da bir kez daha
anarken bu atılımın bütün halkımıza kutlu olmasını diliyoruz.”
ANF
MARDİN -
BDP Kızıltepe İlçe Örgütü tarafından düzenlenen şölende konuşan DTK Eş
Başkanı Ahmet Türk, Kürtlerin senelerdir vermiş olduğu mücadelenin
sonucunda Suriye'de kazanım elde ettiğini ve kazanımlarını
selamladıklarını belirterek, "Herkes iyi bilsin ki Kürdistan'ın 4
parçası birleşecektir" dedi.
BDP Kızıltepe İlçe Örgütü, "Özgür
geleceğimiz özgür Önderlikle mümkündür" sloganıyla Şenyurt'ta şölen
düzenledi. Şölene DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, BDP Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy, BDP PM Üyesi Mehmet Demir, BDP il ve ilçe yöneticileri, ilçe ve
belde belediye başkanları ile binlerce KİŞİ katıldı. Şölen alanında sık
sık, "Bijî Serok Apo", "Öcalan", "Bê serok jiyan nabe" ve "Şehîd
namirin" sloganları atılırken, duvarlara PKK bayrakları, PKK Lideri
Abdullah Öcalan'ın posterleri ile "Em şoreşa Rojava silav dikin", "Özgür
geleceğimiz özgür Önderlikle mümkündür", "Sînorên ji dilê xwe me rakir
ji navbera axan jî em ê rakin" pankartları asıldı.
‘ÖZGÜR KARDEŞLERİMİZ ŞENYURT SINIRINA DAYANDILAR’
Özgürlük
mücadelesinde yaşamlarını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı
duruşu ile başlayan etkinlikte konuşan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk,
Kürtlerin senelerdir vermiş olduğu mücadelenin sonucunda Suriye'de
kazanım elde ettiğini ve kazanımlarını selamladıklarını belirterek,
Kürtlerin büyük bedeller ödeyerek, özgürlük önündeki sınırları
kaldırdığını vurguladı. Qamişlo'ya, Amûdê, Efrîn, Dêrika Hemko, Kobani
ve tüm Kürt kentlerine, ilçe, kasaba ve köylerine selam gönderdiğini
belirten Türk, "Herkes iyi bilsin ki Kürdistan'ın 4 parçası
birleşecektir. Suriye'deki Kürtler örgütlü mücadeleleri sayesinde
özgürlüklerine kavuşmuştur. Özgür kardeşlerimiz Şenyurt sınırına
dayandılar. Özgürlük sesleri sınırları aşarak Kürdistan topraklarında
yankı buluyor" dedi.
Batı Kürdistan Kürtlerinin özgürlük
mücadelesinin Ortadoğu'da yaşayan tüm mazlum halkların umudu olacağını
kaydeden Türk, senelerdir zulüm ve baskı altındaki Kürtlerin kendi
özgürlükleri ve onurlu bir yaşam için büyük bedeller ödediğini ve bunun
sonucunda tüm Ortadoğu halklarına bağımsızlık yolunu açtığını kaydetti.
‘BU TECRİT DÜNYADAKİ EN BÜYÜK FAŞİZM VE ZULÜMDÜR’
Erdoğan'ın
Kürtlere karşı yürüttüğü siyasetin zulümkarların siyaseti olduğunu
belirten Türk, "Suriye'de yaşanan olaylarda her fırsatta Esad'a kendi
yurttaşlarına zulmettiğini söyleyen Erdoğan, söz konusu Kürtler olunca
iki yüzlü siyaset ile baskı kuruyor" dedi. Bir yılı aşkın süredir PKK
Lideri Abdullah Öcalan üzerinde kirli bir siyaset ile tecrit
uygulandığını kaydeden Türk, "Bu tecrit ne insanidir ne de ahlakidir. Bu
tecrit dünyadaki en büyük faşizm ve zulümdür. Bu tecridi mutlaka
kaldıracağız" şeklinde konuştu.
Yapılan konuşmanın ardından
havai fişek gösterisi yapıldı, renkli görüntülere sahne olan gösterinin
ardından MKM sanatçıları sahne aldı. Coşkulu anların yaşandığı
etkinlikte en son sahne alan Hozan Comert'in söylediği hareketli ezgiler
eşliğinde çekilen halaylarla etkinlik son buldu.
ANF
HPG, 23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli’de 35 km kadar sınır içinde
denetimlerinin sürdüğünü ve ordunun karadan giriş yapamadığını
belirtirken, Hakkari, Siirt ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde de büyük
eylemler ve yol kontrolleri yapmaya devam ediyor.
4-5 Ağustos
gecesi gerillaların 19 noktadan Hakkari’deki askeri karakol ve üslere
yönelik düzenlediği eylemin ardından, Türk hükümeti de sessizliğini
bozdu ancak, içine düştüğü durumu ifade etmek için kendisinden daha
çaresiz durumdaki bir rejimi suçladı.
Türk Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon kanalında 23 Temmuz’dan bu yana
''2 askerin öldüğünü ve 115 gerillanın hayatını kaybettiğini'' ileri sürdü.
Erdoğan’ın bu iddialarını doğrulayacak herhangi bir kaynak yok.
Mazlumder’in 3 Ağustos günü yayınladığı Şemdinli raporuna göre Şemdinli
Kaymakamı Mesut Gençtürk, ellerinde herhangi bir gerilla cenazesinin
olmadığını belirtti. Ne yerel kaynaklar, ne de hastane kaynakları
Erdoğan’ın iddiasını doğrulamıyor. En üst perdeden atılan yalanların
Kürt toplumu açısından bir inandırıcılığı yok kuşkusuz.
HAKKARİ NERE, SURİYE NERE
Erdoğan
ayrıca AKP rejiminin gerilla karşısındaki başarısızlığını gizlemek için
de Hakkari ve Şemdinli’deki eylemleri Suriye rejimi ile
ilişkilendirmekten geri durmadı. Erdoğan, "Sızma devam ederse Suriye'ye
girer çıkarız"!!! dedi. ''Türkiye’nin ve tüm Kürtlerin başbakanı'' olduğunu
iddia eden Erdoğan’a sormak gerek: “Hakkari ve Şemdinli nere, Suriye
nere.”
Ya “bölünmez ve tek” dediği bu topraklara yabancı, ya da
apaçık bir şekilde dünyanın gözlerinin içine baka baka bu mübarek
Ramazan ayında yalan söylemekte bir behis görmüyor.
AKP
rejiminin gerçekle bağdaşmayan açıklamalarını hiç sorgulamadan aktaran
Türk medyasının tavrı şaşırtıcı değil. Ancak Hakkari-Suriye bağlantısına
vurgu yapan bazı uluslararası haber ajanslarının da bu manipülasyonlara
ortak olduğunu burada hatırlatmak gerekiyor.
SINIR HİKAYE OLDU
Geçtiğimiz
günlerde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ANF’de yayınlanan
mülakatında HPG gerillalarının artık Kuzey Kürdistan’da mevzilendiğini
ifade ederek “Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında
gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikayeye
dönüşmüştür” dedi. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin her fırsatta sarıldığı
“komşu ülkeler ve sınırötesi” bahanelerinin de artık hiçbir
inandırıcılığı kalmadığını gösteriyor. Son 30 yıldır gerilla zaten sınır
içerisinde eylem yapıyor ancak, ancak Şemdinli’deki gerilla operasyonu
ile sınırlar da fiilen ortadan kaldırılmış oldu.
SERSEMLEYEN REJİM
Erdoğan’ın
Hakkari ve Şemdinli’deki durumu Esad rejimine bağlaması AKP rejiminin
içinde düştüğü acizliği gösteriyor. AKP hükümetinin, bu eylemleri
kendisinden bile daha aciz durumdaki Esad rejimine bağlaması,
“sersemleşmiş” bir durumu ifade ediyor. Zira akılla izah edilebilecek
bir durum değil.
Erdoğan’ın bu sözlerini duyan AKP Genel Başkan
Yardımcısı Ömer Çelik, “Bugün Esad’ın PKK’ya silahla, para yardımında
bulunduğunu açıkça biliyoruz”!!! iddiasında bulunarak, Hakkari ve
Şemdinli’de yaşananların boyutlarını gizlemeye ve çarpıtmaya çalıştı.
AKP rejimi öyle anlaşılıyor ki, Suriye tarafından düşürülen uçağın
ardından Batı Kürdistan kazanımlarını engellemek amacıyla yapamadığı
“işgal harekatı” için yeni bir provokasyonun peşinden koşuyor. Böyle
bir çılgınlık yapabilir mi, bu ayrı konu.
AKP’NİN ARKASINDA HANGİ GÜÇLER VAR?
Kürt
sorunu karşısında Türk devletinin son 30 yıldır geleneksel mantığında
bir değişme yaşanmadığı anlaşılıyor. Halen soruna askeri anlamda güç
getiremediğinde, dış ülkeleri suçlayan bir savunma durumuna geçiyor.
Oysa, AKP rejiminin Suriye’deki silahlı gruplara ve paramiliter güçlere
silah, para ve diplomatik destek sunduğu artık bir sır değil. Yine tüm
Türk hükümetlerinin Kürt halkının meşru taleplerini bastırmak için
Batılı devletlerden askeri, ekonomik ve siyasi destek aldığı da açık bir
gerçek.
Türk Başbakanı Erdoğan’ın sınırötesi saldırılara
ilişkin kullandığı ifadeler de dikkat çekici. Irak Başbakanı Nuri El
Maliki’nin “sınır ihlali” diyerek nota verdiğini hatırlatan Erdoğan,
“Biz hemen ertesi günü Kandil’e 3 operasyon yaptık, yaparız da ve asla
duramayız. Oradan tehdit geldiği sürece gider operasyonu yapar, döneriz.
Bunu bilmesi lazım. Bunları Maliki ile açık net konuştuk. ‘Benim gücüm
yetmiyor, söyleyecek hiçbir şeyim yok’ diyen de kendisidir” şeklinde
konuştu.
OHAL’İ KALDIRARAK SORUNU ÇÖZMÜŞ !!!
Uzun uzun analiz
yapmaya gerek yok. Erdoğan açıkça bir başka ülkenin egemenliğini ihlal
ettiğini ve Maliki’yi tehdit ettiğini ilan ederken, diğer yandan şu
sorulara da kapı açmış oldu: “Maliki hiç olmazsa içinde bulunduğu
koşulları ifade edebildi ya Türk rejimi? Onlarca kez sınırötesi kara
operasyonları düzenlendi, sadece geçen yıldan bu yana yüzlerce kez hava
saldırısı yapıldı, karadan top atışları ise aralıksız sürüyor. Peki ne
oldu? Gücünüz PKK’yi Kandil’den sökmeye yetti mi? Daha yakında olanı
var, Şemdinli’de 23 Temmuz’dan bu yana yaşananlar neyin nesi?”
Ayrıca
Türk rejiminin Güney Kürdistan topraklarını bombalarken onayı esas
olarak Maliki’den değil ABD’den aldığını hatırlatmak gerekiyor.
Erdoğan’ın
kullandığı her ifade içine düştüğü açmazı ifade ederken, Kürt sorunu
karşısında barışçıl herhangi bir niyet kırıntısı da taşımadığını
gösteriyor. Kürtlerin en asgari talebi bugün özerklik olurken, Erdoğan
Kürt sorununu OHAL’i kaldırarak çözdüğünü söyleyecek kadar şaşırmış
durumda.
ANF
Veysi Sarısözen
BRÜKSEL -
14. gün bitip de 15. gün başlayınca, hükümetin ve medyanın da dili
“çözülmeye” başladı. “Şemdinli’de ne var, ne yok?” sorusuna tam 14 gün
boyunca “Şemdinli’de şu yok, bu yok, Şemdinli’nin işgali yok, halk
ayaklanması yok, Şemdinli devleti yok, minare gölgesi, davul tozu hiç
yok” diye yanıt veren hükümet ve medya, şimdi “Şemdinli’de savaş var,
ölüm var” demeye başladı.
Özgür medya suskunluğu yenik düşürdü.
Savaşın ağır ve acı gerçekleri ANF’den, Nûçe TV’den, Özgür Gündem’den ve
Özgür Politika’dan sosyal paylaşım sitelerine yansıdı. Dün her yerde
“Hakkari’de 8 şehit” haberlerini, düne kadar ortada görünmeyen
“gazetecilerin” olaylara “tanıklığı” izledi.
İşte Hükümet yanlısı
Yeni Şafak muhabirlerinin “tanıklığı”: “Geçimli Köyü’nde sığındığımız
evde; bölgedeki hareketliliğe bire bir tanık olduk. Ambulansların biri
geldi biri gitti. Tanklar, kirpiler, kobra türü zırhlı araçlar
çatışmaların yaşandığı yerlere akın ettiler. Havadan ise helikopterler
ha bire ring yapıyorlardı. Silah sesleri sabahın 05:00’ine kadar devam
etti. Saat 05:15’te Geçimli karakoluna geldiğimizde ise tam bir dehşet
tablosuyla karşılaştık. Karakol ağır hasar görmüştü. Karakolun üst
bölgesindeki mevzilerinde ise dumanlar yükseliyordu. Yetkililerden
edindiğimiz ilk bilgiler; ağır kayıpların olduğu yönündeydi. Hakkâri
Tugayı adeta Geçimli’ye akın etmişti. Etrafta bir sürü zırhlı araç
dururken, askerler de bir taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer
taraftansa olup bitenleri anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı.
PKK bu eylemini yaparken Olgunlar ile Köprülü arasında dört noktada yolu
kapatmıştı. Üstelik yapılan mayınlama nedeniyle hem araçlar hem de yol
büyük hasar görmüş durumdaydı. Çatışmaların çok çetin geçtiği her
halinden belliydi. Öyle ki PKK’lılar, Geçimli Karakolu’nun içine bile
girmişlerdi.”
Şemdinli’de ne oluyor sorusunun yanıtı budur.
Muhabirlerin haberinde yer alan ordu ve gerilla kayıplarıyla ilgili
kısımları bilerek çıkardım. Çünkü Şemdinli gerçeğini “kimin kimi daha
çok öldürdüğü” sorusuyla aydınlatmak hem mümkün değil, hem insani değil.
Haberde önemli olan “kayıpların” olduğu gerçeği ve daha önemlisi
Şemdinli savaşının 30 yıldır süren ordunun “operasyon” yaptığı,
gerillanın ise “vurup kaçtığı” savaşlardan artık çok farklı olduğu...
Yeni
Şafak konuşmak zorunda kaldı. Muhabirlerinin yazdıklarını zorunlu
olarak yayınladı. Çünkü Kürt özgür medyası kefenlere bürünmüş asker
cenazelerinin görüntülerini ekrana getirdikten sonra, susmak mümkün
olamazdı.
Savaş gerçeğini “saklamak” savaşın devamından başka
hiçbir işe yaramaz. Kürt kamuoyunun barıştan yana olmasının nedeni,
savaş gerçeğini “biliyor” olmasıdır. Savaş onların topraklarında
sürüyor. Onlar savaşın içinde, savaşın bütün gerçek acılarını her gün
yaşadıkları için barış istiyorlar.
Ama Türk halkı savaş
gerçeklerinden uzakta yaşıyor. Hiçbir anne bebeğini uyuturken obüs
toplarının, makinalı tüfeklerin, uçakların ve bombardımanların sesiyle
dehşete düşmüyor. Şehirlerin, kasabaların, köylerin sokaklarında
tanklar, zırhlı araçlar, askeri birlikler Batı’nın gerçekliği değil. Ve
daha da beteri, Türk halkı, uzun bir süredir bu savaşta kendi insan
kayıpları hakkında bile hiçbir bilgiye sahip olmuyor.
Böyle
olunca, Türk halkı, yalnızca “öldürülen” ve öldürülmeleri de “haklı”
sayılan Kürt kayıpları hakkındaki abartılı bilgilerle zehirleniyor.
Giderek “bir askerimiz şehit, yüz PKK’li ölü” laflarından bir tür
“intikam” duygusuyla mutlu oluyor.
Savaşın gerçek yüzünü
görememek, barış taleplerinin yankılanmasını önlüyor. Ve böylece savaş
karşısında halk muhalefeti örgütlenemiyor.
Hükümet, Şemdinli’de
14 gün boyunca “gizlediği” gerçeği, artık gizleyemez hale geldi. Şimdi
Türk kamuoyu, Şemdinli gerçeğiyle sınırlı da olsa yüzleşmiş oldu.
Hükümetin “PKK’yi tasfiye etme” siyasetinin iflasının ilk işaretini
algıladı. “Savaşın kazanılamayacağı” duygusu, “barışı kazanma” duygusunu
doğurur. Bu ise “savaşın kazanılamadığını” gösteren Şemdinli gerçeğini
halkın öğrenmesini gerektirir.
Ve Şemdinli savaşı nasıl
sonuçlanırsa sonuçlansın, artık görülmüştür ki, savaş otuz yıldır olduğu
gibi “sürdürülebilir”, yanı “düşük yoğunluklu savaş” olmaktan
çıkmıştır. Şemdinli’de “ne olduğunu” bilmek, yarın Şırnak’ta, sonra
Amed’de “ne oluyor” dememek için hayati önemdedir.
Ey Türk
gazetecisi: Savaş “düşman bir devletle” yapılan bir savaş değil,
kardeşinle yapılan bir savaştır. O halde savaş gerçeğini “devletinin
savaşı kazanması” amacıyla değil, tam tersine bu savaşın
kazanılamayacağını göstermek amacıyla yansıt. Halk otuz yıldır
kazanılamayan savaşın kazanılamayacağını, kendi kayıplarının bilincine
vararak anlasın ki, “barışı kazanmak için” sesini yükseltsin.
Gazeteci
ne demişti: “Etrafta bir sürü zırhlı araç dururken askerler de bir
taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer taraftansa olup bitenleri
anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı.”
O askerler, herkesten çok şu gerçeği yaşayarak, ölerek ve öldürerek öğreniyorlar:
Bu savaş kazanılamaz. Barış ise kazanılabilir...
ANF
Türkiye İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Hakkari merkez ve Çukurca’da
yaşanan çatışmalar konusunda yaptığı açıklamada "HPG gerillalarının
Geçimli karakolu baskını sırasında 10 gerillanın cenazesini minibüse
koyup götürdüğünü"!!! söyledi.
Türk yetkilileri Hakkari ve
Çukurca’da HPG gerillalarının önceki günkü baskınlarının ardından ilginç
açıklamalarda bulunuyor. Şemdinli’de yaşananlar konusunda ağzını
günlerdir bıçak açmayan hükümet Hakkari’de baskınların ardından burada
"115 gerillanın öldürüldüğünü" duyurdu.
Ancak bir açıklama vardı
ki Tansu Çiller’in Dersim'de köyler boşaltılırken kullandığı "Onlar PKK
helikopterleri" gafını hatırlattı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin,
Geçimli’deki baskın sırasında "HPG gerillalarının hayatını kaybeden 10
gerillayı minibüse koyarak çatışma alanından götürdüğünü"!!! söyledi.
Bu sözlerin ardından başta Milliyet ve Sabah olmak üzere “PKK’de büyük panik” başlıkları atmaya başladılar.
Her
iki gazete de daha saatler öncesinde Geçimli’de 14 gerillanın
cenazesinin arazide köylüler tarafından bulunduğunu ve karakola
getirildiğini yazmıştı.
HPG ise Geçimli ve Çukurca kırsalındaki çatışmalarda 7 gerillanın hayatını kaybettiğini duyurdu.
İdris
Naim Şahin bu açıklamalarına bir de “artık vurma kaçma devri bitti”
vurgusunu ekledi. Oysa günlerdir yorumcular PKK’nin vurma kaçma
taktiğini bitirdiğini söylüyordu.
Şahin daha önce de Roboski’de
katledilen Kürt gençlerinin arasında PKKlilerin bulunduğunu söylemiş ve
katliamı haklı çıkarmaya çalışmıştı.
ANF