6 Ağustos 2012 Pazartesi

KCK: Yeni Bir Savaş Süreci Yaşanıyor


Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Türk hükümetinin Şemdinli ve Çukurca’da eylemlerini “dış güçlerle” irtibatlandırmasının 90 yıldır süren anlayışın devamı olduğunu belirtirken, “Kürdistan’da gelişen süreç, bir savaş sürecidir” dedi. KCK, “Özellikle Şemzînan, Gever-Oramar ve Colêmerg-Çelê alanları başta olmak üzere tüm Kürdistan’da yeni bir savaş süreci yaşanmaktadır” diye ekledi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, Şemdinli ve Çukurca’daki gerilla hareketi ile Türk hükümetinin bu eylemler karşısındaki tavrını değerlendirdi.
YENİ BİR SAVAŞ SÜRECİ YAŞANMAKTADIR

KCK’nin açıklaması şöyle: “AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan 2011 yılının Temmuz ayından bu yana Kürt sorununun diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözüm sürecini tek taraflı olarak askıya alıp, Önderliğimize, halkımıza ve hareketimize karşı bir savaş ilan etmiştir. Kürdistan Özgürlük Gerillasını Tamil Kaplanları gibi tasfiye edeceği senaryolarıyla başlatılan bu savaş sürecine karşı bugün Kürdistan Özgürlük Gerillaları dönem taktiğini uygulama çerçevesinde Şemzînan, Gever ve Çelê alanları başta olmak üzere Kürdistan’ın değişik yerlerinde Türk devletinin saldırılarına karşı kapsamlı bir devrimci hamle sürecini pratiğe koymuştur. Açık ki, Kürdistan’da gelişen süreç, bir savaş sürecidir. Bu savaş sömürgeci egemen devletin faşist saldırılarına karşı Devrimci Halk Savaşı perspektifi ile halkımızın meşru savunma savaşıdır.

Bu kapsamda özellikle Şemzînan, Gever-Oramar ve Colêmerg-Çelê alanları başta olmak üzere tüm Kürdistan’da yeni bir savaş süreci yaşanmaktadır. Ancak AKP hükümeti ve Türk basını tüm maharetini ortaya koyarak bu gerçeği kamuoyundan gizlemekte ve yaşanan savaşın Türk devleti açısından yarattığı kayıpları kamuoyuna yansıtmamaktadır.

ÖZGÜRLÜK HAMLESİ’NİN SURİYE’DEKİ İÇ SAVAŞLA ALAKASI YOK

AKP devleti bir taraftan bunu yaparken, diğer taraftan ise gelişen bu savaş sürecinde gerillanın göstermiş olduğu yüksek performansı göstermemek ve halkımızın sömürgeciliğe karşı öz gücüne dayanarak yürüttüğü bu haklı-meşru savaşı gölgelemek için gelişen bu devrimci hamleyi dış güçlerle bağlantılandırmak istemektedir. Bizzat Başbakan ve AKP temsilcilerinin bunu Suriye veya farklı dış güçlerle bağlantılandırarak izah etmeye çalışması, bu görkemli direnişi çarpıtma isteminden başka bir şey değildir. Daha bir yıl öncesine kadar 8 yıl boyunca Suriye ve İran ile ittifak halinde, hareketimize karşı her türlü saldırıyı geliştirerek hareketimizi tasfiye etmek isteyen AKP hükümeti, şimdi hareketimizi arası bozulmuş olan bu güçlerle ilişkilendirerek gerçeğin üstünü örtmek ve tasfiye amaçlarını gerçekleştirmek istemektedir. Bölgedeki gelişmeler elbette ki Kürt halkını da etkilemekte ve bu süreçte Kürt halkı da özgürleşecektir. Ancak Kürdistan’da yükselen özgürlük hamlesinin Suriye’deki iç çatışma süreciyle uzaktan-yakından hiçbir alakası yoktur. Kaldı ki kendisini bile koruyamayan bir gücün Kürdistan halkına verebileceği ne olabilir ki? Kürdistan halkı 30 yıldan bu yana özgürlük mücadelesini yürütmekte ve bu dönemde bunu başarıya taşımak istemekte ve mücadelesini üst bir aşamaya taşımış bulunmaktadır. Yaşanan gerçeklik budur.
90 YILDIR “DIŞ MİHRAKLARLA” İZAH YAPILIYOR

Birçok koldan yoğun psikolojik savaş saldırıları, tehdit ve şantaj ile gerillanın ve halkımızın haklı davasını gölgelemek için, bu direnişi dış güçlerle izah etme anlayışı, TC devletinin 90 yıllık pratiğinin tekrarından başka bir şey değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türk sömürgeciliğine karşı halkımızın haklı özgürlük mücadelesi sürekli “dış mihrak”larla izah edilmiş ve böylece halkımız soykırım ve katliamlara tabii tutulmuştur.

HİÇBİR GÜÇ TARİHİN AKIŞINI DURDURAMAYACAKTIR

AKP de şimdi aynı şeyi yapmaktadır. AKP’nin bu yönlü yaptığı propagandalar tamamen gerçek dışıdır. Bizzat Başbakan’ın ifade ettiği “Türkiye sınırları içerisinde kontrolümüz dışında hiçbir yer yoktur, Şemdinli’de yalnızca 2 şehidimiz, terör örgütünün ise 115 kaybı vardır” sözü gerçek bir psikolojik savaş yalanından başka bir şey değildir. Hakikat olan şu ki Kürdistan gerillası öz gücüne dayanarak haklı bir savaş yürütmekte ve bunu üst bir aşamaya taşırarak bir çok yerde alan hakimiyetini kurarak final sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu gerçeğin üstünü hiçbir tehdit, saldırı ve sömürgeci yalan örtemeyecektir. Hiçbir güç tarihin akışını durduramayacaktır.

ERDOĞAN ÖNCE İNSANLIK DIŞI UYGULAMALARINA BAKMALI

Gerilla karşısında acze düşen AKP hükümeti, Şemzînan ve Gever’de halkımızın mal, mülk ve bahçelerini hedefleyerek bombalamakta, böylece alçakça bir taktikle halkımızı hareketimize karşı tepkilendirmeye çalışmaktadır. Gerilla güçlerinin tuttuğu mevziiler yüksek zirvelerde olmasına rağmen, 15 günden bu yana Şemzînan’da bilinçli bir şekilde her gün vadilerde yaşayan köylülerin bağ, bahçe ve mal-mülkünün hedeflenmesinin başka bir izahı yoktur. Buradaki köylülerimizin mal ve bahçelerinin hedeflenmesi, tamamen bilinçli ve özel savaş taktikleri çerçevesinde geliştirilen bir hedeflemedir.

AKP hükümeti ve Erdoğan, halkımızın gelişen özgürlük mücadelesini, kendisi gibi Kürdistan üzerinde sömürgecilik siyasetini sürdüren devletlerle irtibatlandıracağına Kürdistan’da yürüttüğü faşist, insanlık dışı, hiçbir etik ve hukuka dayanmayan uygulamalarına bakmalıdır.


BAŞBAKAN, 11 YAŞINDAKİ ÇOCUK NEDEN KATLEDİLDİĞİNİ KENDİSİNE SORSUN


Erdoğan, daha 1 gün önce cenazesi kaldırılan 11 yaşındaki Mazlum Akay adındaki Kürt çocuğunun ne için katledildiğini kendine sorarsa bu savaşın da ne için böyle yükseliş kazandığını öğrenmiş olacaktır. En son 7 gün önce Adana’nın Yüreğir ilçesinde Önder Apo üzerinde uygulanan ağır tecridi protesto etmek için sivil bir eylem yapmakta olan Kürt gençlerine karşı polisin vahşi saldırısı sonucu Mazlum Akay şahadete ulaşmıştır. Değerli ailesine ve Kürdistan halkına başsağlığı diliyoruz. Tüm kamuoyu biliyor ki Mazlum Akay ilk değildir, şimdiye kadar onlarca Kürt çocuğu bu biçimde polisin vahşi uygulamaları ve kurşunlarına hedef olarak şahadete ulaşmış ve bu uygulamaları yapan hiç kimseden herhangi bir hesap da sorulmamıştır. İşte şimdi Şemdinli’de, yaşamlarını yitiren Uğur Kaymaz, Enes Ata, Ceylan Önkol, Mazlum Akay ve katledilen tüm çocuklarımızın hesabı sorulmaktadır.

SÖMÜRGECİ VAHŞETE KARŞI HAKLI VE MEŞRU BİR SAVUNMA

Kürdistan’da yürütülen savaş, Türk sömürgeciliğinin vahşetine ve zulmüne karşı halkımızın haklı ve meşru savunma savaşıdır. Bu savaşın sonuçlarından sorumlu olan Kürt sorununa ısrarlı bir biçimde şiddeti dayatan AKP hükümetinin kendisidir. Bu direniş savaşı Kürdistan Özgürlük Gerillasının yeni hamlesiyle taktik bir aşama yapmış, başarı yolunda önemli bir mesafe kat etmiştir. Açık ki Kürdistan’da zorbalığa karşı gerilla savaşı gelişecek, yaygınlaşacak, halkımızın serhildan hareketiyle yükselişi kazanacak ve sonuç almayı başaracaktır. Tüm yurtsever halkımız bilmeli ki, hareketimizin kendi öz gücüne dayanarak geliştirdiği bu direniş Önder Apo’nun ve Kürt halkının özgürlük yürüyüşünü başarıya taşıma direnişidir.

KÜRDİSTAN GENÇLİĞİ HER BİÇİMDE DİRENİŞLERE KATILMALI

Bu tarihsel direnişte direnerek ölümsüzleşen kahraman şehitlerimizi anıyoruz. Şemzînan ve Rindikê direnişinde şahadete ulaşan tüm şehitlerimizin değerli ailelerine ve tüm Kürdistan halkına başsağlığı diliyor, şehitlerimizin anılarını özgürlük mücadelesini başarıya taşıyarak yaşatacağımızın sözünü veriyoruz.

Özellikle tarihin bu önemli aşamasında gelişen görkemli direnişlere Kürdistan gençliği her biçimde katılmalı ve sahip çıkmalıdır. Tüm yurtsever Kürdistan gençliğini gerilla saflarına katılmaya çağırıyoruz. Tüm yurtsever halkımızı da bu direniş etrafında kenetlenmeye ve sömürgeciliğe karşı haklı-meşru özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.”


ANF

HPG: Çukurca'da da Türk Ordusu Etkinliğini Yitirdi


HPG gerillalarının “devrimci harekat” olarak adlandırdığı Hakkari’nin Çelê (Çukurca) ilçesindeki eylemleri sürüyor. Çok sayıda askerin öldürüldüğünü ve alan denetiminin gerillalarda olduğunu belirten HPG, yaşanan çatışmalarda şimdiye kadar 14 gerillanın yaşamını yitirdiğini duyurdu.

HPG-BİM tarafından yapılan açıklamaya göre gerillaların ele geçirdikleri Rındikê karakolunda çok sayıda silah ve askeri mühimmatı imha etti. Yapılan açıklamada imha edilen askeri malzemelere ilişkin şunlar belirtildi: “4 Ağustos günü Hakkâri’nin Çelê ilçesinde gerçekleştirilen devrimci harekat çerçevesinde gerillalarımızın alandaki denetimi halen devam etmektedir. Düşmanın alana yönlendirdiği onlarca anbulans hava saldırıları dışında düşmanın alanda herhangi bir hareketliliği olmamıştır. Gerillalarımızın Rındıkê karakoluna gerçekleştirdiği eylemlerde kamulaştırdığı 20 silah dışında, düşmana ait onlarca A4 yarı otomatik silah, MG3 Tam Otomatik Silah, Havan Silahları, BKC silahları ve ferdi silahlar gerillalarımız tarafından imha edilmiştir.”

GERİLLA JİN’DEN FEDAİ EYLEMİ

HPG-BİM açıklamasında eylem sırasında yaşamını yitiren Jin isimli kadın gerillanın bir “fedai” eylem gerçekleştirdiğini ve çok sayıda askeri öldürdüğünü belitti. HPG-BİM açıklamasında eyleme ilişkin şunları ifade etti: “Saldırıda ağır yaralanan Jin isimli gerillamız kahramanca fedai bir duruş sergilemiş, gerçekleştirdiği fedai eylem sonucunda düşmanın çok sayıda askeri öldürülmüş ve yaralanmıştır.

Dün, imha edilen araçlara ilişkin verdiğimiz bilgilere ek olarak Rındıkê karakol tepesinde bulunan düşmanın bir panzeri, içinde bulunan 8 asker ile birlikte gerillalarımızca imha edilmiştir.”


7 GERİLLA DAHA YAŞAMINI YİTİRDİ

HPG çatışmaların yaşandığı ilk gün 7 gerillanın yaşamını yitirdiğini duyurmuştu. HPG devam eden çatışmalar sırasında da yaralanan 7 gerillanın yaşamını yitirdiğini duyurdu. HPG-BİM yaşamını yitiren gerillalara ilişkin şunları belirtti: “Dünkü açıklamamızda devrimci operasyonumuz kapsamında 7 arkadaşımızın şahadeti açıklanmıştı. Yaralanan bazı arkadaşların şahadeti ve devam eden çatışmalar sonucunda 7 arkadaşımız daha şehit düşmüştür. Söz konusu operasyon sonucunda şahadete ulaşan toplam 14 arkadaşımıza ilişkin bilgilendirme daha sonra kamuoyu ile paylaşılacaktır.”

Çelê (Çukurca) yaşanan çatışma ve gerilla eylemleri Pazar ve Pazartesi günü de devam etti. Alanın gerillaların denetiminde olduğunu aktaran HPG-BİM şu bilgileri verdi: “5Ağustos günü 17.00-21.00 saatleri arasında Çelê Tugayı, Êrîş Taburu ile Bilican alayı gerillalarımız tarafından etkili bir şekilde vurulmuş tur. Gerçekleştirilen eylemler sonucunda bir çok bina ve mevzi darbelenirken, düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir.

6 Ağustos sabahı Çelê’ye bağlı Girê askeri üssü ve Bilican Alayı gerillalarımız tarafından etkili bir şekilde vurulmuştur. Gerçekleştirilen eylemler sonucunda düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir. Eylemler ardından işgalci TC ordusu çevresine yönelik olarak rastgele havan ve obüsler ile saldırı gerçekleştirilmiştir. Alan halen gerillalarımızın denetimindedir.”

ÇELE’DE YOL TUTMAK İSTEYEN ASKERE EYLEM


Hakkari-Çelê yolunu tutmak isteyen ve Türk ordusuna ait askerlere yönelik olarak HPG gerillaları tarafından bir eylem gerçekleşti. Gerillaların 5 Ağustos günü saat 11.00’da gerçekleştirdiği bu eyleme ilişkin HPG-BİM şunları belirtti: “5 Ağustos günü saat 11.00 sularında Hakkari Çelê yolunu tutmak isteyen ve kimlik kontrolü yapmaya çalışan düşman askerlerine yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda bir panzer darbelenirken, düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir.” 


ANF

İşte Temmuz Ayı Savaş Bilançosu


Behdinan - HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), Temmuz ayı savaş bilançosunu açıkladı. Buna göre Türk ordusu bir ay içerisinde 55 kara operasyonu düzenlerken, gerilla 53 eylem düzenledi. HPG Temmuz ayı içerisinde 278 askerin öldüğünü, 5 helikopterin düşürüldüğünü, 22 gerillanın da hayatını kaybettiğini bildirdi.

Türk devleti ile PKK arasında son yılların en şiddetli çatışmaları yaşanıyor. Şemdinli’de 23 Temmuz’dan beri gerilla denetimi sürerken, bu durum gerilla tarihindeki en uzun alan hakimiyeti olarak da şimdiden kayda geçti.

55 KARA OPERASYONU, 53 GERİLLA EYLEMİ

Yaz aylarıyla birlikte artan çatışmalar ve gerilla eylemleri, özellikle Temmuz ve Ağustos’ta zirve yaptı. HPG-BİM tarafından açıklanan Temmuz ayı savaş bilançosuna göre Türk ordusu bir ay içinde 55 kara operasyonu, 22 hava saldırısı, 16 kobra saldırısı ile 56 tank ve top saldırısı düzenledi. Hava saldırılarında 3, kobra saldırılarında 3 ve top saldırılarında 14 kez yangın çıktı.

Haziran ayında 53 kara operasyonu, 16 hava, 8 kobra ve 26 tank ve top saldırısı düzenlenmişti. Bu da Türk ordusunun saldırıların havadan ve karadan arttığına işaret ediyor.

Haziran ayındaki operasyonlar sonucu yaşanan 44 çatışmaya karşın, Temmuz ayında 46 çatışma yaşandı; gerilla 53 eylem gerçekleştirdi ve bunun sonucunda da 30 çatışma yaşandı.

22 GERİLLA HAYATINI KAYBETTİ


Temmuz ayı içerisinde 278 askerin öldüğü, 73 askerin de yarandığı bildirildi. Bu süre içerisinde 22 gerillanın hayatını kaybettiği bilançoya yansıdı. HPG bilançosuna göre Haziran ayında 249 asker ve polis ölürken, 24 gerilla hayatını kaybetmişti.

5 HELİKOPTER DÜŞÜRÜLDÜ

HPG-BİM bilançosunda geçen ay 5 skorsky helikopterin düşürüldüğü, 4 skorsky ve 2 kobra helikopterin darbelendiği ifade edilirken, bir dağ geyiği tipi araç, 5 askerin araç, 2 kirpi ve bir akrep tipi aracın imha edildiği, üçü pompalı tüfek, ikisi tabanca ve biri BKC olmak üzere 5 teçhizata el konulduğu kaydedildi.

HPG-BİM bilançosunda askeri amaçlı faaliyetlerde “düşmanla çalışanlara ait” olduğu gerekçesiyle imha edilen araçlara da yer verildi. Buna göre 13 Kamyon, 25 Tır, 58 iş makinesi, 11 dozer, 1 traktör, 1 silindir, 1 transit, 3 Greyder ve 2 pikap imha edildi.

21 GÖZALTI VE TUTUKLAMA

HPG gerillaları Temmuz ayında da gözaltı ve tutuklama eylemlerini sürdürdü. Bilançoda gözaltı ve tutuklama sayısı 21 olarak belirtildi. Haziran ayında 1’i asker 7 kişi tutuklanmıştı.

HPG-BİM, bunların yanısıra Türk ordusunun düzenlediği saldırılarda köylülere ait bağ ve bahçelerin zarar gördüğünü, çok sayıda hayvanın telef olduğunu da bildirdi. 


ANF

Demokratik Konfederasyon


Selahattin Erdem

Kofi Annan’ın görevden çekilmesi Suriye mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Şubat ayında BM ve Avrupa Birliği tarafından görevlendirilen Kofi Annan dönemi sona eriyor. Belli ki Eylül başından itibaren yeni bir süreç başlayacak. Bu süreç hızlı mı gelişecek, yoksa adım adım mı ilerleyecek, bunu Rusya ile NATO arasındaki görüşmelerin sonucu belirleyecek. Zaten Kofi Annan’ın çekiliş sürecinin Rusya-İngiltere arasındaki Suriye görüşmeleriyle eşzamanlı olması da bir tesadüf değil. Belliki BM Güvenlik Konseyi’nde ortaklık yaratmak için gizli diplomatik çalışmalar yoğun olarak sürüyor.

Gerçi denebilir ki Annan Planı çok da etkili değildi. Zaten hiç kimse tam benimsememiş ve sahiplenmemişti. Ama hiç kimse açıktan red de etmemişti. Annan Planı doğrultusunda başarı elde edilip Suriye sorununun çözüleceğine kimse inanmasa da, karşıtını oyalama ve zaman kazanma siyaseti gereği geçici olarak herkes şans tanımıştı. Böylece silahlı şiddetin alta çekildiği, siyasi ve diplomatik mücadelenin öne geçtiği bir hazırlık dönemi, ara dönem ortaya çıkmıştı.

Şimdi bu ara dönem sona eriyor. Suriye mücadelesinde yeni bir dönem başlıyor.

Ara dönemin temel karakteri, tarafların karşılıklı birbirini yıpratmaya ve siyasi-askeri açıdan zayıf duruma düşürmeye çalışmasıydı. Buna karşılık kendi ittifaklarını artırma ve askeri güçlerini hazırlama çalışmasının yürütülmesiydi. Bunun için zamana ve mücadelenin düşük yoğunluklu olmasına ihtiyaç vardı. Çünkü ABD hem askeri hem de siyasi açıdan Suriye’ye aktif müdahale etmeye ve değişiklik yapmaya hazır değildi. Hazır olabilmesi için gerekli olan zaman ve ortamı Annan Planı sağladı.

Bu durumda Suriye’ye aktif müdahale için ABD’nin tam hazır hale geldiği söylenebilir mi? Bu soruya tümüyle evet demek henüz mümkün değil. Fakat ABD’nin gizli diplomasi yoluyla Rusya ve Çin’le yoğun uzlaşma çalışması yürüttüğü, içte seçim dönemine ulaştığı, Suriye’de ise düşük yoğunluklu çatışma içinde tarafların iyice yıprandığı bir gerçek. Böylece ABD’nin Suriye’ye doğrudan müdahale için daha hazır ve güçlü hale gelmiş olduğu söylenebilir. Ancak yine de bu sürecin yılsonuna kadar adım adım ilerleyeceği görüşü daha doğru gözükmektedir. Öyle ki, herkes yıpranıp yorulmalı, çaresiz ve çözümsüz kalmalı, herkes yönünü dışarı dönmeli ve işte o zaman ABD adeta bir “kurtarıcı” rolüyle müdahalede bulunmalı! Yaratılmak istenen işte bu!

Mevcut haliyle yeni süreç adım adım gelişecek gibi görünse de, Annan Planı’nın yürürlükten kalkıyor olması Suriye’de değişimin yöntemi ve içeriği konularının yeniden yoğunca tartışılmasını başlatmış bulunuyor. Öyle ya, Annan Planı sona erip Suriye’de yeni bir süreç başlıyorsa, bu yeni mücadele sürecinin yöntemi ne olacak? Yani ne kadar şiddet, ne kadar siyaset içerecek? Yine Suriye mücadelesinde yeni bir süreç ortaya çıkıyor ve değişim süreci hızlanıyorsa, o halde değişimin içeriği ne olacak? Yani yeni Suriye sistemi nasıl oluşacak? İşte şimdi bu sorular çerçevesinde yoğun bir tartışma gündemi oluşmuş bulunuyor.

Öncelikle şunu belirtelim ki, ister yöntem isterse yeni sistem konusunda olsun Suriye’ye yönelik her türlü tartışmanın tüm bölgeyi içerecek şekilde ele alınıp yapılması zorunludur. Çünkü Suriye’deki mücadele tüm bölgeyi içine almakta ve bir Ortadoğu mücadelesi olmaktadır. 2012 yılı başından beri tüm Ortadoğu adeta Suriye ile oturup Suriye’yle kalkmaktadır. Bir dış müdahale ile Suriye’de gelişecek olası bir savaş durumu da tüm bölgeyi içine alan bir Ortadoğu savaşı olacaktır.

Tabi Suriye mücadelesinde yöntem konusu denince sadece savaş akla gelmemelidir. Gerçi Annan Planı’nın boşa çıkmış olması savaş olasılığını eskiye göre daha da güçlendirmiştir. Fakat yine de mevcut koşullarda savaş tek çözücü yöntem konumunda değil. Zayıf da olsa siyasal uzlaşma da Suriye için halâ bir çözüm yöntemi konumundadır. Bunun nedeni, Suriye savaşının tüm taraflar açısından çok zor, tahripkâr ve riskli olmasıdır. Suriye savaşının başlatanlar açısından astarı yüzünden pahalı olma veya bir prüs zaferi olma olasılığı güçlüdür. Bundan dolayı küresel düzeyde bir siyasal uzlaşma çözüm yöntemi olarak rol oynayabilir. Fakat bu biçimdeki bir siyasal uzlaşmanın da Suriye sınırlarını fazlasıyla aşarak, bölgesel olmaktan da öteye, bir küresel uzlaşma olma zorunluluğu vardır.

Suriye’deki çözümün içeriğine, yani yeni Suriye sistemine gelince, bunun değişimin yönteminden daha çok bölgesel karakterli olacağı açıktır. Yani yeni Suriye sistemi, aynı zamanda yeni Ortadoğu sistemi olacaktır. Suriye’deki değişimin içreği ve yeniden yapılanma durumu, Ortadoğu’da değişim ve yeniden yapılanmanın nasıl olacağını belirleyecektir. Bu açıdan, yeni Suriye sistemini tartışırken tüm Ortadoğu’yu göz önüne getirmek zorunludur.

Yeni Suriye sistemi tartışılırken ilk ağızdan vaazedilen Beşar Esad yönetiminin gitmesi olmaktadır. Hatta yönetimin de değil, sadece Beşar Esad’ın çekilmesini isteyenler de vardır. Böyleleri “Beşar Esad çekilsin, yerine Faruk El Şara geçsin, onun başkanlığında temiz Baas ve Axvani Müslimin’in eşitçe katıldığı bir geçiş hükümeti kurulsun” demektedir. Böylece kişiler değişsin ama sistem olduğu gibi kalsın, Baas iktidarı yıkılsın, aynı sistemde Müslüman Kardeşler iktidarı kurulsun denmektedir.

Suriye’de değişimi en önde ve en güçlü savunuyor görünen AKP Hükümeti’nin değişim programı tamı tamına böyledir. Dikkat edilirse, buradaki değişim çok yüzeysel ve biçimseldir. Özlü, derin ve sistemsel değildir. Suriye’deki milliyetçi-despotik sistem olduğu gibi korunmak istenmektedir. Bu anlayışa göre, “Baskı sistemi yaşasın, fakat baskıyı uygulayan değişsin” olmaktadır. Baas diktatörlüğü yıkılacak, yerine Müslüman Kardeşler diktatörlüğü geçecektir. Sistem eski diktatörlük sistemi olacağına göre, başta Kürtler olmak üzere tüm halk üzerinde geçmişin inkâr ve baskı uygulamaları devam edecektir.

Belliki böyle bir Suriye pek de yeni bir Suriye olmaz. Sistem aynı kalacağına göre, bu yöntemle Suriye’nin mevcut sorunları çözülmez. Böyle bir Suriye, Ortadoğu açısından bir yeni model haline gelemez. Dolayısıyla merkezi-despotik Suriye sistemi yeni ve çözümleyici olamaz.

Çok fazla somutluk kazanmasa da, ikinci bir çözüm sistemi olarak federasyon tartışılmaktadır. Kuşkusuz federal Suriye yeni bir sistem olur, eski sistemin değiştirilmesini içerir. Sadece Beşar Esad’ın değiştirilmek istenmesinden farklıdır. Fakat Suriye’nin toplumsal koşullarında ne kadar çözüm gücü olacağı ve uygulanabileceği tartışmalıdır. Çünkü Suriye toplumsal yapısı hem milli, hem de dinsel ve mezhepsel olarak parçalıdır. Belliki her etnik kimlik (milli veya dinsel-mezhepsel) kendinin özgürce örgütlenip etkin katılım göstermesini isteyecektir. Bu da federasyonun uygulanma durumunu zorlaştıracaktır. Yine federasyon, Ortadoğu modeli olmak açısından da yetersiz kalacaktır.

Bizce yeni Suriye sisteminin Demokratik Konfederasyon olması en uygun ve uygulanabilir olanıdır. Demokratik Konfederasyon Suriye’deki değişimi köklü ve derin kılar. Suriye’nin milli ve dinsel etnik kimliklerinin özgürce örgütlenip katılmasını sağlar. Demokratik Suriye Konfederasyonu yeni Ortadoğu’nun bir çekirdeği olabilir. Suriye’deki modele göre, Ortadoğu’nun yeniden yapılanması da Demokratik Konfederasyon temelinde gerçekleşebilir. Demokratik Konfederasyon Suriye’nin ve Ortadoğu’nun özgürlük ve demokratikleşme sorunlarının en etkili çözüm yöntemi olabilir.

Zaten Osmanlı İmparatorluğu’ndan koptuktan sonra Suriye-Lübnan birlikte yedi birimli bir konfederasyon olarak şekillenmişti. O biçimde demokratik gelişmenin önü çok daha açıktı. Daha sonra konfederasyon yıkıldı, Suriye ile Lübnan parçalandı ve Baas darbesiyle de mevcut merkezi diktatörlük kuruldu. Eğer bu duruma son verilecek ve bir Ortadoğu modeli olarak demokratik Suriye geliştirilecekse, bu ancak Suriye Demokratik Konfederasyonu biçiminde olabilir.

Demokratik Konfederasyon Hıristiyan, Sünni, Alevi, Dürzi, Süryani, Ermeni ve benzeri halklar gibi, Kürtlerin de özgürce kendi kimlikleriyle örgütlenme ve demokratik Suriye birliğine katılma şansını ortaya çıkarır. Kürt sorununu demokratik siyaset yöntemiyle çözer ve içte demokratik toplum örgütlülüğüne dayanır. Dolayısıyla demokratik özerkliğin en uygun siyasal yapılanması olur. Kürtleri ve diğer halkları özgürce örgütlü biçimde kendinde birleştiren Demokratik Suriye Konfederasyonu, aynı biçimde bir demokratik Ortadoğu konfederasyonunun da çekirdeği olur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Sozdar Avesta: Devrimci Hamle Başladı, Özerk Yönetimler Oluşturulmalı

Behdinan - PKK Yürütme Komitesi Üyesi Sozdar Avesta, Şemdinli’de yaşananlar için “Devrimci bir operayon” diyerek, “Bu son yıllarda yapılan en büyük ve kalıcı operasyon olarak değerlendiriliyor. Adım adım bu daha da ilerletiliyor” dedi. Avesta, “Artık devrimci bir hamle başlamıştır. Bir taraftan da halkımız bu hamleye katılmak için kendi demokratik özerk yönetimlerini oluşturmalıdır” diye ekledi.

PKK Yürütme Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, 23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli’de yaşananları ve 15 Ağustos’un yıldönümünü PKK’nin internet sitesinde yayınlanan bir açıklama ile değerlendirdi. Şemdinli’de yaşananları “Devrimci bir operasyon” olarak değerlendiren Sozdar, şu değerlendirmelerde bulundu:

“HPG gerillalarının 23 Temmuzda Şemzinan’da başlattıkları devrimci harekât yeni bir süreci ifade ediyor. Özellikle de Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşında yeni bir atılımdır. Bu nedenle başta bu atılımı başlatan ve geliştiren, 15 günü aşkın bir süredir Şemzinan’ı kuşatma altında tutan ve bölge üzerinde önemli bir etki yaratan, bu tarihi süreç içerisinde kahramanca ve fedai bir şekilde, Apocu tarzla vuruş yaparak şehit düşen yoldaşları saygıyla anıyorum. Direnişleri karşısında saygıyla eğiliyorum. Ve tekrardan özellikle de Hezên Parastina Gel gerillalarını ve bu kuşatmada yer alan bütün arkadaşları selamlıyorum ve bu atılım tüm Kürdistan halkına kutlu olsun diyorum.

EYLEM DEĞİL, OPERASYON

23 Temmuz Atılımı Kuzey Kürdistan’da, Şemzinan arazisi üzerinde başladı. Şüphesiz bu alan bilinçli olarak ve önemli hazırlıklar sonucunda seçilmiştir. Bu atılım kendi içerisinde hem askeridir, hem örgütseldir, hem de düşmanı Kürdistan’dan darbeleyerek kovma atılımıdır. Kürdistan’dan düşmanı çıkarma atılımıdır. Devrimci bir operasyondur. Sadece bir eylem olarak adlandıramayız. Sadece bir eylem değildir, bir operasyondur. Bugün bazıları tartışıyor, “gerilla eskiden vurup kaçıyordu. 23 Temmuz’la başlayan hamleyle beraber gerilla vuruyor ama kaçmıyor, vuruyor alan tutuyor yani taktik değiştirmişler”. Bu son yıllarda yapılan en büyük ve kalıcı operasyon olarak değerlendiriliyor. Adım adım bu daha da ilerletiliyor. Şüphesiz bunun kamuoyu üzerinde etkisi olmaması için Türk devleti bütün gücünü devreye koymuştur. Basını devreye koymuş. Türk basını özel savaş basını, ordu basını gibi hareket etmekte.

HALKIMIZ GERİLLA KAYNAKLARINA İNANMALI

15 gündür Şemzinan’da devam etmekte olan oldukça şiddetli çatışmalar hiç yokmuş gibi gösteriliyor. Bunu gizliyorlar, vermek istemiyorlar. Toplumun etkilenmesini istemiyorlar. Tüm bunlara rağmen bir kez daha özgür Kürt basını bu kara yüzlerini deşifre etmektedir. Bunların yalanlarının ortaya çıkarıyor. Özgür, demokratik, alternatif basın bu konuda bu süreci izliyor ve kamuoyuyla paylaşıyor. Bu nedenle de baktığımızda Türk devleti bu son günlerde bazı şeyleri itiraf etmek zorunda kaldı. Bizzat başbakan yardımcısı bunları itiraf etti. Dışişleri bakanı yine öyle. “Şemzinan’da, Botan ve Behdinan alanlarında çok ciddi olaylar oluyor takip ediyoruz. Üzerinde duruyoruz” gibi açıklamalar yaparak olanları tersyüz etmeye çalışıyorlar. Kamuoyu üzerinde yalan ve spekülatif söylem ve haberlerle bir dezenformasyon yaratarak halkı ve toplumu kandırmaya çalışıyorlar. 28 yıldır bu topraklarda yürütülen gerilla savaşı karşısında her yıl Türk devleti kendisine bir gerekçe oluşturuyor ve bunun üzerinden kendisini kurtarmaya çalışıyor. Oramar, Bezele, Zap operasyonunda, Konserve tepesi, Ştazan eylemlerinin hepsinde söyledikleri yalanları hep tekrarlanıyor. İşte “dış güçler destekliyor” diyorlar. “PKK’nin askeri gücü bu eylemleri yapmaya yetmez” diyorlar. Bu eylemlerle bir kez daha yalanları ortaya çıkmış oluyor. PKK kendi gücünü bütünüyle devreye koyarsa bu eylemleri ve daha fazlasını da yapmaya yetmektedir. Şemzinan’da 15 gündür işgal devam ediyordu. Bugün askeri operasyonlarımızın ikinci bölümü devreye girdi. Çelê’den de bu yönlü eylemlerin olduğuna yönelik haberler aldık. Çelê’de de gece yarısından itibaren 19 düşman noktası üzerine gerilla operasyonları gerçekleşiyor. Karakol, tepe, yol kontrol noktası ve düşman güçlerinin olduğu birçok noktaya yönelik olarak gerillalar eylemlerle beraber bir hamle başlatmışlardır. Bu esas olarak Şemzinan’ı tamamlayan ve ilerleten bir adım olmaktadır. Gerilla güçleri bir kez daha kendi potansiyelini herkese gösterdi. Geçen süreçte kendi gücünü tam olarak ortaya koymadığı anlaşılmaktadır. Ancak bu süreç artık bir gerilla sürecidir. Gerilla, gerçekleştirdiği operasyonlarla, Şehit Arjin ve Şehit Mahir yoldaşların da adını alarak onların da intikamlarını gündeme getirerek operasyonlarını başlatmıştır. Bu operasyonları sadece, eylemleri başlatıp bitirecek olan bir tarz olarak ele almamak gerekir. Bunlar devam edecektir. Etkileri de kamuoyuyla paylaşıldı. İşte 100 asker öldürülüyor ama 10 asker olarak yansıtıyorlar. Ancak gerilla kaynaklarının verdiği bilgilerin doğru olduğuna halkımız inanmalıdır. Halkımız bu bilgileri esas almalıdır. Süreci takip eden bizim dışımızdaki güçlerin bu sürece göre yaklaşımları nasıl ortaya çıkacaktır? Türk devleti kimi kandırmaya çalışıyor. Olanların üzerini kapatmaya çalışıyor. Ancak o kadar büyük bir harekât ki üzerini kapatamıyor.

KÜRDİSTAN HALKI DEVRİM AŞAMASINI YAŞIYOR

Karşıt güçler bir kez daha Türk devletini destekleme girişimlerini gösteriyorlar. Ama genel olarak Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi önemli bir aşamadadır. Devrim aşamasını yaşıyor. Batı Kürdistan’da devrim sürecidir. Kuzey Kürdistan’da devrim sürecidir. Güney doğu Kürdistan’da kazanımlarını korumaya çalışıyor. Artık zaman Kürt halkı için özgürlüğünü kazanma ve varlığını koruma zamanıdır. Bunu yaşamsallaştırıyor. Bu süreç bu esas üzerinden bilinçli bir biçimde başlatılmış bir süreçtir. Biz Botan Behdinan hattını iyi biliyoruz. Colemêrg, Çelê, Şemzinan hattı bizim tarihimizde de oldukça önemli bir alandı. Bu alanlarda Kürt gerillaları destanlar yazdı. Kürt halkının tarihinde de oldukça önemli bir yeri vardır. Gerilla mücadelesi daha 84’te başlamadan önce o dönemki işbirlikçi güçler “PKK Colemêrg’e girerse artık kimse onu bitiremez” diyorlardı. “Ne olursa olsun gerilla bu alanlara girmemelidir” diyorlardı. Gerillalar tam 28 yıldır bu alanlardalar. Şemzinan, Eruh hattında ‘84 15 Ağustos atılımıyla başlattığı ilk eylemlerini gerçekleştirdi. Gerilla o günden bu güne bu alanları bırakmadı ve yaşamaya devam etti. Halkımız, genel kamuoyu ve dost-düşman herkes bunları bilmelidir.

DEVRİMCİ HAMLE BAŞLADI, HALKIMIZ ÖZERK YÖNETİMLER OLUŞTURMALI

Artık devrimci bir hamle başlamıştır. Bir taraftan da halkımız bu hamleye katılmak için kendi demokratik özerk yönetimlerini oluşturmalıdır. Kürt halkı da üzerinde yürütülen katliamların intikamını en iyi kendi sistemini oluşturarak alabilir. Gerilla şu anda Roboski’nin intikamını, öldürülen Kürt çocuklarının intikamını, zindanlarda katliamla yüz yüze bırakılanların intikamını en önemlisi de Önderliğimiz üzerindeki tecridin intikamını alıyor. Bunları Rêber Apo üzerindeki tecridi, İmralı’daki imha sistemini kaldırmak için yapıyor.

Bu dönemin önceki dönemlerden farkı vardır. Bu dönemin farkı sadece bir direniş değil serhildan olmasında, başarıyı getirmesinde ve zafere götürmesindedir. Gerçekten de çelikten bir iradedir. Bilinçli bir duruştur. Yaratıcı bir planlamadır. Örgütlenmiş bir harekâttır. Gerilla güçleri her açıdan, mevzilenmede ve üzerine gitmede fedai bir ruhla bu Şemzinan hamlesini başlatmıştır. Çelê’yle devam ediyor. Ve gerillanın bulunduğu her alanda bunun cevabı da verilecektir. 15 Ağustos atılımı bütün Kürdistan’da bu şekilde karşılanacak ve Kürt halkı bütün alanlarda kazanımlarını koruyacak ve geliştirecektir. Önemli bir atılımdır. Halkımıza moral vermiştir. Düşmanı şaşırtmıştır. Toplantı üzerine toplantı yapıyorlar. Açıklama üzerine açıklama yapıyorlar. Hiç kimsenin aklının almayacağı tersyüz edilmiş şeyler söylüyorlar. İşte güya Şam’da yapılmak istenenler burada yapılmak isteniyormuş, sözde Esad korunmak isteniyormuş. Bunlar ahlaksızlıktır. AKP hükümetinin siyasetini açığa çıkarıyor. Bu söylemler kendi çaresizliklerinden, daralmalarından, şaşkınlıklarından kaynaklanıyor. Ne yapacaklarını bilemediklerinden topu başka yerlere atıyorlar. Kendileri de iyi biliyor ki Kürdistan halkı düşmanını iyi tanıyor ve kendi tutumunu da zamanında ortaya koymuştur. Yıllardır BAAS rejimine karşı tutumu ortadadır. Ancak bunları ters yansıtıyorlar. Tamamen karalama propagandalarıdır. Halkımız da bunları çok iyi biliyor. Sadece Kürt halkı da değil dünya halkları da, Türkiye halkları da bunları iyi biliyor. Dış güçler de biliyor.

Bir kez daha diyoruz ki bu eylemler bir eylem olmanın ötesinde bir atılımdır. Devrimci bir atılımdır, kutsal bir atılımdır, başarılı bir atılımdır. Bu atılımı da bir kez daha kutluyor ve selamlıyorum. Bütün parti adına selamlıyorum. Gün genel kazanımlarımıza sahip çıkma günüdür. Bütün gençlerimizi HPG saflarında bu atılıma katılmaya davet ediyoruz. Tüm Kürt kızlarını YJA Star saflarına katılmaya davet ediyoruz. Bu hamlede YJA Star da önemli bir rol üstlenmiştir. Bütün hareket olarak bu atılımı genel hareketin atılımı olarak değerlendiriyor ve ele alıyoruz. Bu nedenle de fedaice ve kahramanca bu atılımda şehit düşen arkadaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyorum. Bütün Kürdistan özgürlük gerillalarını selamlıyor ve atılımlarını kutluyorum.


15 AĞUSTOS’TAN 23 TEMMUZ’A

15 Ağustos atılımının da 28. yıl dönümüdür. Bu da ayrıca anlam içeriyor. Bundan 28 yıl önce Kürdistan gerillaları küçük bir grupla Şemzinan ve Eruh’a girdiler. Ancak o zamanlar büyük bir inanç vardı. Gerçekten de hem inançları güçlüydü, bağlılıkları, halk sevgileri güçlüydü. Hem de dayandıkları ideolojik ve felsefik anlayışlarının ifadesi olan Rêber Apo’ya sonsuz inanıyorlardı. Bunun üzerine hem Eruh’ta hem de Şemzinan’da eylemlerini gerçekleştirdiler ve başarılı da oldular. 28 yıl sonra adım adım biz 15 Ağustos’a giderken 23 Temmuzdan beridir Şemzinan bir bütün olarak gerilla kuşatmasındadır. Bu bir ruhtur. Bu bir inançtır. Bu bir iradedir. Bu gerçekten de bir duruşu ifade ediyor. 15 Ağustos’ta ‘84’te henüz doğmamış olan gençler, bugün 20 yaşlarındaki Kürt gençleri özgürlük gerillaları olarak aynı 15 Ağustos ruhuyla, Mahsun Korkmaz yoldaşın, Mustafa Yöndem yoldaşın, Erdal yoldaşın, Bedran-Mehmet Sevgat yoldaşın takipçileri olarak, o komutanların takipçileri olarak bir saldırıya geçmişlerdir. Bu bir ruh işidir. 15 Ağustos kendisiyle bir ruh, bir irade, bir örgütlenme, bir bilinç oluşturdu, bir toplumsallık ortaya çıkardı. Bu ruh üzerinden bir toplum inşa edildi. Bunun için Rêber Apo “15 Ağustos’un ilk mermisi başta halkımızın kafasında yaratılan karakollara sıkıldı, bu karakollar yıkıldı” diyordu. “ilk mermi yaratılan korkak yüreklere sıkıldı. Parçalanan yüreklere yeniden taze bir kan verdi. Büyük bir yürek ortaya çıkardı” diyordu. Bu gerçekten de kendisini göstermektedir. 28 yıldan bu yan aralıksız bir şekilde bu mücadele devam ediyor ve Kürt halkının yaratımlarını geliştirmiştir. 15 Ağustos atılımı olmasaydı kimse Kürtlerin olduğundan haberdar değildi. Zaten 15 Ağustos’tan önce haritasından Şemzinan ve Eruh’u çıkarmıştı. İlk 15 Ağustos eylemi olduğunda generaller haritaya baktıklarında Şemzinan ve Eruh’u bulamamışlardı bile. Ama şimdi neredeyse Eruh, Şemzinan, Çelê, Çatak ve bir bütün Kürdistan coğrafyasını teknik ve askerlerle kuşatmışlar. Yüzlerce karakol kurmuşlar. Tüm bunlara rağmen gerilla büyük bir güçle ve iradeyle bunların üzerine gidiyor. Bugün de bir birlerine bağlılıkları canlıdır ve günceldir. 15 Ağustos eylemlerine verilecek en doğru yanıt bu şekilde olabilir. Ancak böyle layık olunabilir. Ancak 15 Ağustos ruhu zaferi elde edebilir. Hem ruhuyla, örgütlenme tarzıyla, başarıya kilitlenmesi ve inancıyla ancak bu atılım karşılanabilir. Kayseri’de Eriş ve Andok arkadaşlar bu süreci başlattılar ve o zamandan beridir bu süreç devam ediyor. Bir kez daha Kürdistan gerillaları 15 Ağustos’ta Şemzinan’da tarih yazıyorlar. Geçen gün Eruh’u da vurdular. Bunlar tekrardan tarih yazıldığını gösteriyor. Botan Behdinan hattı tarihi günler yaşıyor. Kürdistan halk savaşının merkezi olan bu alanlar kutsal değerlerin korunduğu alanlar olmaktadır. Bu alan gerillaları bir hamle içerisindedirler.
Bütün Kürdistan ve özelde de Botan üzerindeki korkutma amaçlı baskı ve işkenceler devam ederken Botan halkı şahsında özgürlük mücadelesinin özerkliği kurma çalışmalarını engellemek için Roboski katliamını gerçekleştirdiler. Buna Botan halkı bizzat şahitlik yaptı. Botan halkı 15 Ağustosa şahitlik etmişti. Burada 35 Kürdün katledilmesiyle de istediğini yapamadı. Bu hamle ile bunun da intikamı alınmış oldu. Burada öne çıkarılması gereken, yeni bir hamle başlamıştır ve bu devam edecektir. Herkes bunu iyi bilmelidir. Devam edecektir ve ettirilmelidir de. Devam ettirilmesi için bütün PKK militanları, PAJK militanları, bütün halkımız ve bütün mücadele alanları diplomasiden tutun, ekonomiye kadar bütün çalışmalarını bu atılıma göre gerçekleştirmeli, buna göre katılmalıdır. Bu yeni atılımı görmeli ve buna göre bu tarihi adımla birleşmeli onunla bütünleşmeli. Bu hamleyle başarıya ulaşmalı. Erken başlayan 15 Ağustos hamlesi gerçekten de bu şekilde devam da edecektir. Kürdistan gerillası için her gün 15 Ağustos’tur. 15 Ağustos sembolik bir gün değildir. Belki bir yıl dönümü olabilir. Ama Kürdistan gerillası her günü 15 Ağustos ruhu, duruşuyla, Agit ve Bedranların tarzıyla karşılıyor, mücadelesini yürütüyor ve geliştiriyor. Geçen yıllarda aynı coğrafya üzerinde Bruskların, Rukenlerin, Berwarların, Çiçeklerin intikamı alındı. Bu ruhla üzerine gittiler ve gerçekten de kazandılar. Bu yoldaşlarımızı da bir kez daha anarken bu atılımın bütün halkımıza kutlu olmasını diliyoruz.”


ANF

Ahmet Türk: Kürdistan’ın 4 Parçası Birleşecektir

MARDİN - BDP Kızıltepe İlçe Örgütü tarafından düzenlenen şölende konuşan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Kürtlerin senelerdir vermiş olduğu mücadelenin sonucunda Suriye'de kazanım elde ettiğini ve kazanımlarını selamladıklarını belirterek, "Herkes iyi bilsin ki Kürdistan'ın 4 parçası birleşecektir" dedi.

BDP Kızıltepe İlçe Örgütü, "Özgür geleceğimiz özgür Önderlikle mümkündür" sloganıyla Şenyurt'ta şölen düzenledi. Şölene DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, BDP PM Üyesi Mehmet Demir, BDP il ve ilçe yöneticileri, ilçe ve belde belediye başkanları ile binlerce KİŞİ katıldı. Şölen alanında sık sık, "Bijî Serok Apo", "Öcalan", "Bê serok jiyan nabe" ve "Şehîd namirin" sloganları atılırken, duvarlara PKK bayrakları, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın posterleri ile "Em şoreşa Rojava silav dikin", "Özgür geleceğimiz özgür Önderlikle mümkündür", "Sînorên ji dilê xwe me rakir ji navbera axan jî em ê rakin" pankartları asıldı.

‘ÖZGÜR KARDEŞLERİMİZ ŞENYURT SINIRINA DAYANDILAR’

Özgürlük mücadelesinde yaşamlarını yitirenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan etkinlikte konuşan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Kürtlerin senelerdir vermiş olduğu mücadelenin sonucunda Suriye'de kazanım elde ettiğini ve kazanımlarını selamladıklarını belirterek, Kürtlerin büyük bedeller ödeyerek, özgürlük önündeki sınırları kaldırdığını vurguladı. Qamişlo'ya, Amûdê, Efrîn, Dêrika Hemko, Kobani ve tüm Kürt kentlerine, ilçe, kasaba ve köylerine selam gönderdiğini belirten Türk, "Herkes iyi bilsin ki Kürdistan'ın 4 parçası birleşecektir. Suriye'deki Kürtler örgütlü mücadeleleri sayesinde özgürlüklerine kavuşmuştur. Özgür kardeşlerimiz Şenyurt sınırına dayandılar. Özgürlük sesleri sınırları aşarak Kürdistan topraklarında yankı buluyor" dedi.

Batı Kürdistan Kürtlerinin özgürlük mücadelesinin Ortadoğu'da yaşayan tüm mazlum halkların umudu olacağını kaydeden Türk, senelerdir zulüm ve baskı altındaki Kürtlerin kendi özgürlükleri ve onurlu bir yaşam için büyük bedeller ödediğini ve bunun sonucunda tüm Ortadoğu halklarına bağımsızlık yolunu açtığını kaydetti.

‘BU TECRİT DÜNYADAKİ EN BÜYÜK FAŞİZM VE ZULÜMDÜR’


Erdoğan'ın Kürtlere karşı yürüttüğü siyasetin zulümkarların siyaseti olduğunu belirten Türk, "Suriye'de yaşanan olaylarda her fırsatta Esad'a kendi yurttaşlarına zulmettiğini söyleyen Erdoğan, söz konusu Kürtler olunca iki yüzlü siyaset ile baskı kuruyor" dedi. Bir yılı aşkın süredir PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde kirli bir siyaset ile tecrit uygulandığını kaydeden Türk, "Bu tecrit ne insanidir ne de ahlakidir. Bu tecrit dünyadaki en büyük faşizm ve zulümdür. Bu tecridi mutlaka kaldıracağız" şeklinde konuştu.

Yapılan konuşmanın ardından havai fişek gösterisi yapıldı, renkli görüntülere sahne olan gösterinin ardından MKM sanatçıları sahne aldı. Coşkulu anların yaşandığı etkinlikte en son sahne alan Hozan Comert'in söylediği hareketli ezgiler eşliğinde çekilen halaylarla etkinlik son buldu. 


ANF

Şemdinli Muharebesi Erdoğan'ı Sersemletti





HPG, 23 Temmuz’dan bu yana Şemdinli’de 35 km kadar sınır içinde denetimlerinin sürdüğünü ve ordunun karadan giriş yapamadığını belirtirken, Hakkari, Siirt ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde de büyük eylemler ve yol kontrolleri yapmaya devam ediyor.

4-5 Ağustos gecesi gerillaların 19 noktadan Hakkari’deki askeri karakol ve üslere yönelik düzenlediği eylemin ardından, Türk hükümeti de sessizliğini bozdu ancak, içine düştüğü durumu ifade etmek için kendisinden daha çaresiz durumdaki bir rejimi suçladı.

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon kanalında 23 Temmuz’dan bu yana ''2 askerin öldüğünü ve 115 gerillanın hayatını kaybettiğini'' ileri sürdü. Erdoğan’ın bu iddialarını doğrulayacak herhangi bir kaynak yok. Mazlumder’in 3 Ağustos günü yayınladığı Şemdinli raporuna göre Şemdinli Kaymakamı Mesut Gençtürk, ellerinde herhangi bir gerilla cenazesinin olmadığını belirtti. Ne yerel kaynaklar, ne de hastane kaynakları Erdoğan’ın iddiasını doğrulamıyor. En üst perdeden atılan yalanların Kürt toplumu açısından bir inandırıcılığı yok kuşkusuz.

HAKKARİ NERE, SURİYE NERE

Erdoğan ayrıca AKP rejiminin gerilla karşısındaki başarısızlığını gizlemek için de Hakkari ve Şemdinli’deki eylemleri Suriye rejimi ile ilişkilendirmekten geri durmadı. Erdoğan, "Sızma devam ederse Suriye'ye girer çıkarız"!!! dedi. ''Türkiye’nin ve tüm Kürtlerin başbakanı'' olduğunu iddia eden Erdoğan’a sormak gerek: “Hakkari ve Şemdinli nere, Suriye nere.”

Ya “bölünmez ve tek” dediği bu topraklara yabancı, ya da apaçık bir şekilde dünyanın gözlerinin içine baka baka bu mübarek Ramazan ayında yalan söylemekte bir behis görmüyor.

AKP rejiminin gerçekle bağdaşmayan açıklamalarını hiç sorgulamadan aktaran Türk medyasının tavrı şaşırtıcı değil. Ancak Hakkari-Suriye bağlantısına vurgu yapan bazı uluslararası haber ajanslarının da bu manipülasyonlara ortak olduğunu burada hatırlatmak gerekiyor.

SINIR HİKAYE OLDU

Geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ANF’de yayınlanan mülakatında HPG gerillalarının artık Kuzey Kürdistan’da mevzilendiğini ifade ederek “Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikayeye dönüşmüştür” dedi. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin her fırsatta sarıldığı “komşu ülkeler ve sınırötesi” bahanelerinin de artık hiçbir inandırıcılığı kalmadığını gösteriyor. Son 30 yıldır gerilla zaten sınır içerisinde eylem yapıyor ancak, ancak Şemdinli’deki gerilla operasyonu ile sınırlar da fiilen ortadan kaldırılmış oldu.

SERSEMLEYEN REJİM

Erdoğan’ın Hakkari ve Şemdinli’deki durumu Esad rejimine bağlaması AKP rejiminin içinde düştüğü acizliği gösteriyor. AKP hükümetinin, bu eylemleri kendisinden bile daha aciz durumdaki Esad rejimine bağlaması, “sersemleşmiş” bir durumu ifade ediyor. Zira akılla izah edilebilecek bir durum değil.

Erdoğan’ın bu sözlerini duyan AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, “Bugün Esad’ın PKK’ya silahla, para yardımında bulunduğunu açıkça biliyoruz”!!! iddiasında bulunarak, Hakkari ve Şemdinli’de yaşananların boyutlarını gizlemeye ve çarpıtmaya çalıştı. AKP rejimi öyle anlaşılıyor ki, Suriye tarafından düşürülen uçağın ardından Batı Kürdistan kazanımlarını engellemek amacıyla yapamadığı “işgal harekatı” için yeni bir provokasyonun peşinden koşuyor. Böyle bir çılgınlık yapabilir mi, bu ayrı konu.

AKP’NİN ARKASINDA HANGİ GÜÇLER VAR?

Kürt sorunu karşısında Türk devletinin son 30 yıldır geleneksel mantığında bir değişme yaşanmadığı anlaşılıyor. Halen soruna askeri anlamda güç getiremediğinde, dış ülkeleri suçlayan bir savunma durumuna geçiyor. Oysa, AKP rejiminin Suriye’deki silahlı gruplara ve paramiliter güçlere silah, para ve diplomatik destek sunduğu artık bir sır değil. Yine tüm Türk hükümetlerinin Kürt halkının meşru taleplerini bastırmak için Batılı devletlerden askeri, ekonomik ve siyasi destek aldığı da açık bir gerçek.

Türk Başbakanı Erdoğan’ın sınırötesi saldırılara ilişkin kullandığı ifadeler de dikkat çekici. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin “sınır ihlali” diyerek nota verdiğini hatırlatan Erdoğan, “Biz hemen ertesi günü Kandil’e 3 operasyon yaptık, yaparız da ve asla duramayız. Oradan tehdit geldiği sürece gider operasyonu yapar, döneriz. Bunu bilmesi lazım. Bunları Maliki ile açık net konuştuk. ‘Benim gücüm yetmiyor, söyleyecek hiçbir şeyim yok’ diyen de kendisidir” şeklinde konuştu.

OHAL’İ KALDIRARAK SORUNU ÇÖZMÜŞ
!!!

Uzun uzun analiz yapmaya gerek yok. Erdoğan açıkça bir başka ülkenin egemenliğini ihlal ettiğini ve Maliki’yi tehdit ettiğini ilan ederken, diğer yandan şu sorulara da kapı açmış oldu: “Maliki hiç olmazsa içinde bulunduğu koşulları ifade edebildi ya Türk rejimi? Onlarca kez sınırötesi kara operasyonları düzenlendi, sadece geçen yıldan bu yana yüzlerce kez hava saldırısı yapıldı, karadan top atışları ise aralıksız sürüyor. Peki ne oldu? Gücünüz PKK’yi Kandil’den sökmeye yetti mi? Daha yakında olanı var, Şemdinli’de 23 Temmuz’dan bu yana yaşananlar neyin nesi?”

Ayrıca Türk rejiminin Güney Kürdistan topraklarını bombalarken onayı esas olarak Maliki’den değil ABD’den aldığını hatırlatmak gerekiyor.

Erdoğan’ın kullandığı her ifade içine düştüğü açmazı ifade ederken, Kürt sorunu karşısında barışçıl herhangi bir niyet kırıntısı da taşımadığını gösteriyor. Kürtlerin en asgari talebi bugün özerklik olurken, Erdoğan Kürt sorununu OHAL’i kaldırarak çözdüğünü söyleyecek kadar şaşırmış durumda. 


ANF

Bu Savaş Kazanılamaz, Barış İse Kazanılabilir


Veysi Sarısözen

BRÜKSEL - 14. gün bitip de 15. gün başlayınca, hükümetin ve medyanın da dili “çözülmeye” başladı. “Şemdinli’de ne var, ne yok?” sorusuna tam 14 gün boyunca “Şemdinli’de şu yok, bu yok, Şemdinli’nin işgali yok, halk ayaklanması yok, Şemdinli devleti yok, minare gölgesi, davul tozu hiç yok” diye yanıt veren hükümet ve medya, şimdi “Şemdinli’de savaş var, ölüm var” demeye başladı.

Özgür medya suskunluğu yenik düşürdü. Savaşın ağır ve acı gerçekleri ANF’den, Nûçe TV’den, Özgür Gündem’den ve Özgür Politika’dan sosyal paylaşım sitelerine yansıdı. Dün her yerde “Hakkari’de 8 şehit” haberlerini, düne kadar ortada görünmeyen “gazetecilerin” olaylara “tanıklığı” izledi.

İşte Hükümet yanlısı Yeni Şafak muhabirlerinin “tanıklığı”: “Geçimli Köyü’nde sığındığımız evde; bölgedeki hareketliliğe bire bir tanık olduk. Ambulansların biri geldi biri gitti. Tanklar, kirpiler, kobra türü zırhlı araçlar çatışmaların yaşandığı yerlere akın ettiler. Havadan ise helikopterler ha bire ring yapıyorlardı. Silah sesleri sabahın 05:00’ine kadar devam etti. Saat 05:15’te Geçimli karakoluna geldiğimizde ise tam bir dehşet tablosuyla karşılaştık. Karakol ağır hasar görmüştü. Karakolun üst bölgesindeki mevzilerinde ise dumanlar yükseliyordu. Yetkililerden edindiğimiz ilk bilgiler; ağır kayıpların olduğu yönündeydi. Hakkâri Tugayı adeta Geçimli’ye akın etmişti. Etrafta bir sürü zırhlı araç dururken, askerler de bir taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer taraftansa olup bitenleri anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı. PKK bu eylemini yaparken Olgunlar ile Köprülü arasında dört noktada yolu kapatmıştı. Üstelik yapılan mayınlama nedeniyle hem araçlar hem de yol büyük hasar görmüş durumdaydı. Çatışmaların çok çetin geçtiği her halinden belliydi. Öyle ki PKK’lılar, Geçimli Karakolu’nun içine bile girmişlerdi.”

Şemdinli’de ne oluyor sorusunun yanıtı budur. Muhabirlerin haberinde yer alan ordu ve gerilla kayıplarıyla ilgili kısımları bilerek çıkardım. Çünkü Şemdinli gerçeğini “kimin kimi daha çok öldürdüğü” sorusuyla aydınlatmak hem mümkün değil, hem insani değil. Haberde önemli olan “kayıpların” olduğu gerçeği ve daha önemlisi Şemdinli savaşının 30 yıldır süren ordunun “operasyon” yaptığı, gerillanın ise “vurup kaçtığı” savaşlardan artık çok farklı olduğu...

Yeni Şafak konuşmak zorunda kaldı. Muhabirlerinin yazdıklarını zorunlu olarak yayınladı. Çünkü Kürt özgür medyası kefenlere bürünmüş asker cenazelerinin görüntülerini ekrana getirdikten sonra, susmak mümkün olamazdı.
Savaş gerçeğini “saklamak” savaşın devamından başka hiçbir işe yaramaz. Kürt kamuoyunun barıştan yana olmasının nedeni, savaş gerçeğini “biliyor” olmasıdır. Savaş onların topraklarında sürüyor. Onlar savaşın içinde, savaşın bütün gerçek acılarını her gün yaşadıkları için barış istiyorlar.

Ama Türk halkı savaş gerçeklerinden uzakta yaşıyor. Hiçbir anne bebeğini uyuturken obüs toplarının, makinalı tüfeklerin, uçakların ve bombardımanların sesiyle dehşete düşmüyor. Şehirlerin, kasabaların, köylerin sokaklarında tanklar, zırhlı araçlar, askeri birlikler Batı’nın gerçekliği değil. Ve daha da beteri, Türk halkı, uzun bir süredir bu savaşta kendi insan kayıpları hakkında bile hiçbir bilgiye sahip olmuyor.
Böyle olunca, Türk halkı, yalnızca “öldürülen” ve öldürülmeleri de “haklı” sayılan Kürt kayıpları hakkındaki abartılı bilgilerle zehirleniyor. Giderek “bir askerimiz şehit, yüz PKK’li ölü” laflarından bir tür “intikam” duygusuyla mutlu oluyor.

Savaşın gerçek yüzünü görememek, barış taleplerinin yankılanmasını önlüyor. Ve böylece savaş karşısında halk muhalefeti örgütlenemiyor.

Hükümet, Şemdinli’de 14 gün boyunca “gizlediği” gerçeği, artık gizleyemez hale geldi. Şimdi Türk kamuoyu, Şemdinli gerçeğiyle sınırlı da olsa yüzleşmiş oldu. Hükümetin “PKK’yi tasfiye etme” siyasetinin iflasının ilk işaretini algıladı. “Savaşın kazanılamayacağı” duygusu, “barışı kazanma” duygusunu doğurur. Bu ise “savaşın kazanılamadığını” gösteren Şemdinli gerçeğini halkın öğrenmesini gerektirir.

Ve Şemdinli savaşı nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, artık görülmüştür ki, savaş otuz yıldır olduğu gibi “sürdürülebilir”, yanı “düşük yoğunluklu savaş” olmaktan çıkmıştır. Şemdinli’de “ne olduğunu” bilmek, yarın Şırnak’ta, sonra Amed’de “ne oluyor” dememek için hayati önemdedir.
Ey Türk gazetecisi: Savaş “düşman bir devletle” yapılan bir savaş değil, kardeşinle yapılan bir savaştır. O halde savaş gerçeğini “devletinin savaşı kazanması” amacıyla değil, tam tersine bu savaşın kazanılamayacağını göstermek amacıyla yansıt. Halk otuz yıldır kazanılamayan savaşın kazanılamayacağını, kendi kayıplarının bilincine vararak anlasın ki, “barışı kazanmak için” sesini yükseltsin.

Gazeteci ne demişti: “Etrafta bir sürü zırhlı araç dururken askerler de bir taraftan can yoldaşlarına ağlıyor diğer taraftansa olup bitenleri anlamaya ve inceleme yapmaya çalışıyorlardı.”

O askerler, herkesten çok şu gerçeği yaşayarak, ölerek ve öldürerek öğreniyorlar:

Bu savaş kazanılamaz. Barış ise kazanılabilir...


ANF

Naim Şahin Uçtu: ''HPGliler Cenazelerini Minibüsle Götürdü''

Türkiye İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Hakkari merkez ve Çukurca’da yaşanan çatışmalar konusunda yaptığı açıklamada "HPG gerillalarının Geçimli karakolu baskını sırasında 10 gerillanın cenazesini minibüse koyup götürdüğünü"!!! söyledi.

Türk yetkilileri Hakkari ve Çukurca’da HPG gerillalarının önceki günkü baskınlarının ardından ilginç açıklamalarda bulunuyor. Şemdinli’de yaşananlar konusunda ağzını günlerdir bıçak açmayan hükümet Hakkari’de baskınların ardından burada "115 gerillanın öldürüldüğünü" duyurdu.

Ancak bir açıklama vardı ki Tansu Çiller’in Dersim'de köyler boşaltılırken kullandığı "Onlar PKK helikopterleri" gafını hatırlattı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Geçimli’deki baskın sırasında "HPG gerillalarının hayatını kaybeden 10 gerillayı minibüse koyarak çatışma alanından götürdüğünü"!!! söyledi.

Bu sözlerin ardından başta Milliyet ve Sabah olmak üzere “PKK’de büyük panik” başlıkları atmaya başladılar.

Her iki gazete de daha saatler öncesinde Geçimli’de 14 gerillanın cenazesinin arazide köylüler tarafından bulunduğunu ve karakola getirildiğini yazmıştı.

HPG ise Geçimli ve Çukurca kırsalındaki çatışmalarda 7 gerillanın hayatını kaybettiğini duyurdu.

İdris Naim Şahin bu açıklamalarına bir de “artık vurma kaçma devri bitti” vurgusunu ekledi. Oysa günlerdir yorumcular PKK’nin vurma kaçma taktiğini bitirdiğini söylüyordu.

Şahin daha önce de Roboski’de katledilen Kürt gençlerinin arasında PKKlilerin bulunduğunu söylemiş ve katliamı haklı çıkarmaya çalışmıştı. 


ANF