Kirmanckî'de (Zazaki) yazı geleneği ve Mela Hunij-1
Kürtçe'de yazı geleneği 8. yy'a kadar gerilere gider ki bu oldukça eski bir tarih olarak kabul edilir. O yüzyıla kadar yazılı hale gelen ve yazılı eser veren dil sayısı oldukça azdır. Bugün hala da dünya üzerinde konuşulan pek çok dil yazılı hale gelmemiştir ve yazılı eserlere sahip değildir.
Kürtçe ilk yazılı eserlerini Goranî/Hewramî lehçesiyle vermiştir. Bu lehçeyi konuşanlar Ehl-î Haq inancına mensuptu ve yazılı eserleri büyük ölçüde bu inancı öğütleyen, bu inancın felsefesini dile getiren manzum eserlerdir. Bu inançta baba makamı, babailik kurumu var ki, bu kurum Ortadoğu'da pek çok toplumu etkilemiştir ve 10. yy'a kadar Kürtler içerisinde hakim olan inanç biçimi olmuştur.
Yazı geleneğinde Goranî/Hewramî'yi Kirdaskî (Kurmancî) takip etmiştir. İlk eserler 15. yy'da ortaya çıkmıştır ki, bu tarihler Kürtler içerisinde İslam inancının ağırlıklı şekilde kabul gördüğü tarihlerdir. Kürt toplumu içerisinde medreseler kurumlaşmış, yeni bir gelenek olarak medrese geleneği oluşmuştur. Kirdaskî'nin yazı geleneği medreselerde şekillenmiştir. Bu dönem ve sonrasında medrese kökenli Mela Ehmedê Bateyî, Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî gibi edebiyatçılar Kirdaskî'nin klasik eserlerini yaratmışlardır.
19. yy Soranî'nin boy verdiği dönemdir. Hızlı bir çıkış yapan Soranî lehçesi, bugün Kürtçe lehçeler içerisinde en güçlü yazım ve basım geleneğine sahip lehçedir. Diğer lehçelerde hala da standardizasyon ve imla sorunları mevcutken Soranî bu yönlü sorunlarını aşmış; bürokrasi, eğitim ve bilim dili olma seviyesini yakalamıştır.
Kirmanckî'nin (Zazaca) yazılı alana girişi
Kirmanckî yazılı alana en son adım atan ve yazı geleneği en yeni olan lehçedir. Kimi dilbilimciler Kirmanckî'yi Goranî/Hewramî ile aynı lehçe olarak kabul etmekteler. Bunun total bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Aynı yaklaşım Kirdaskî ile Soranî'yi de bir saymaktadır. Tarihi veriler ve dil çalışmaları Kirmanckî ile Goranî/Hewramî'nin uzun süre önce birbirlerinden koptuklarını ve kendilerini ayrı ayrı şekillerde var ettiklerini göstermektedir. Son kopuş Kirdaskî ile Soranî arasında yaşanmıştır.
Kirmanckî'nin ilk yazılı eseri 19. yy'ın sonlarına tesadüf eder. Lice Müftüsü Ehmedê Xasî'nin 1899'da Diyarbakır'da basılan Kirmanckî mevlidi 'Mewlîdê Nebî' ilk yazılı eserdir. İkinci yazılı eser hemen 20. yy'ın başında ortaya çıkar ki bu da Siverek Müftüsü, Osman Efendîyo Babij'ın 1903 tarihinde yazdığı 'Bîyîşe Pêxamberî' adlı mevlitidir. Üçüncü eser Şex Saîd'in oğlu Şex Selahaddin'in yazdığı 'Beyatname' adlı düzyazıdır. Sonrasında, bu yazının da konusu olan Palu'nun Hun köyünden Mela Mehemed Elî Hunij ortaya çıkar ve bu alanda birkaç eser yazar. Mevlit geleneğini o da takip eder ve 'Mewlîdê Pexemberî' adlı eserini 1971'de tamamlar.
19. yy ve 20. yy'ın başı pek çok halkın kendi bağımsızlığını kazandığı, devletini kurduğu ve de özellikle standart resmi dilini inşaa ettiği bir dönemdir. Kirmanckî de bu dönemde yazılı alana adım atmıştır. Fakat Kirmanckî konuşulan bölgelerde, bu dönemde yaşanan katliamlar ve isyanlar, aydın-entelektüel tabakanın tümden ortadan kaldırılması ve kimi aydınların Kirdaskî alanına kanalize olması gibi sebepler bu süreci kesintiye uğratmıştır.
İlginç olan yön şudur; Kirmanckî'deki bu her dört edebiyatçı, birer klasik olarak, medrese geleneğinin hakim olduğu Güney Kirmanckîsi'nde (fekê cêrî) ortaya çıkmıştır. Kuzey Kirmanckîsi'nde (fekê corî) bu dönemde herhangi yazılı bir esere rastlayamıyoruz. Bunda dinselliğin önemli bir payı vardır. Alevi olan Kuzey Kirmanclarında ön planda olan deyiş ve ‰şık geleneği, yani sözlü edebiyattır. Sünni olan Güney Kirmanclarında medrese önemli bir kurumdur, bu da yazılı edebiyatı yaratıyor. Bugün de kuzeyliler müzik alanında önemli eserler ortaya koyarken; güneyliler dil, edebiyat, yazı ile daha fazla ilgililer.
Kirmanckî'de Mela Hunij'ın yeri
Kirmanckî'nin bu yazılı dil olma serüveninde Mela Hunij'in özel bir yeri vardır. Bugün elimizde Ehmedê Xasî'den, Osman Efendiyo Babij'den, Şex Selahaddin'den birer eser bulunmaktadır. Ehmedê Xasî'nin başkaca eserler de yazdığı, fakat o günün siyasal şartları içinde bunların kaybolduğu, imha edildiği yönünde farklı söylemler var. Şair Cîgerxwîn, onun Kirmanckî ile 'Cengnameya Kurdan û Armeniyan' adlı bir eser yazdığını belirtir. Cîgerxwîn'in isim vererek belirttiği bu eser gün yüzüne çıkmamıştır, basımı yapılamamıştır. Bugün elde Mela Hunij'a ait beş temel eser var ki bunlar klasik dönem Kirmanckî edebiyatın zirvesini oluşturur. Bu dönemde Ehmedê Xasî bir 'serwer'dir, yani bir öncüdür. Mela Hunij ise bir 'sertac'dır, yani zirvedir.
Mela Hunij ile zirveye ulaşan Kirmanckî'nin klasik dönemi 20. yy'ın son çeyreğinde yavaş yavaş yerini modern döneme bırakmıştır. Bu dönemde yavaş yavaş boy veren modern edebiyat 2000'den sonra kendini kurumlaştırmaya başlamıştır. Bu dönemde önemli klasik eserler de ortaya çıkmıştır. Mela Mehemedê Muradan ve Mela Kamilê Puexî'nin mevlitleri, Mela Muhamedê Kavarî'nin 'Dîwan'ı ve Mela Muhamedê Hezanî'nin (Mem) 'Eqîdetu'l - ëmanî' eserleri bunlar arasında sayılabilir. Ama bu dönemde ön planda olan modern formattaki şiirler, öyküler ve romanlar olmuştur. Düzyazı eserler manzum eserleri geride bırakmıştır.
Mela Hunij'in sanatı ve eserleri
Mela Hunij bütün eserlerini manzum tarzda yazmıştır. Klasik divan edebiyatında olduğu gibi kafiyeli ve vezinlidir. Bu edebiyat tarzında oldukça ağır ve ağdalı bir dil vardır. Eser sahibi, kafiye ve veznin oluşması için pek çok dilden ödünç kelimeler alır. Mela Hunij'in eserlerine baktığımızda; oldukça sade bir dil vardır. O kendi eserlerini Arapça ve Farsça terkiblere boğmamış, sade bir halk diline bağlı kalmıştır. O, bunu Kirmanckî'nin zenginliği ile izah ediyor. 'Benim şiirlerimde kafiye oluşmamış, ben Bingöl'den Lice'den, Siverek'ten borç kelime almışım' diyor. Onun başvuru kaynakları lügatlar, yabancı diller olmamıştır. O, kendi anadilinin bölgesel zenginliğinden istifade ederek halk dilini esas almıştır. Kelime ve terkiplerini halkın içinde aramıştır. Bunların, halkın konuştuğu dilden olmasına bağlı kalmıştır.
Şüphesiz ki her edebiyatçının bir yazma gerekçesi vardır. Her sanatçı sanatını yaparken, her edebiyatçı eserini oluştururken birtakım saiklerle hareket eder. Mela Hunij'in yazma gerekçesi nedir? Onu kaleme sarılmaya iten şey nedir? Eserlerinde bunu açık şekilde dile getirmektedir: Onun yazma gerekçesi anadiline duyduğu büyük aşktır. Kendi diline olan tutkunluğunu eserlerinde şöyle dile getirir:
'Wazin cewherû ca kî
Wazin çimane xu a kî
Biwan inî Zazakî
Neqişnayo pey nakî'
(Edebiyat Zazakî Neqîşnayo Pey Nakî)
'Elî, Heyder Hezret 'Elî, ya Rab, qey vil 'ef bik' talî!
Zazakî vûn Mehmed 'Elî, dinya ra şî pexember ma.'
(Mewlidî Peyxemberî)
'Mi heketey Yûsuf cawut, pey nezma Zazakî vawut
Şima birarû rî şawut, hey veyn Yûsufî Ken'anî'
(Yûsuf û Zelîxa)
'We'qey Huseyn Zazakî vac, yî ra bî du keyney, du lac,
Yî Homay r' zaf kerdîn nimac, dunya ra şî Hazret Huseyn.'
(Weqay Kerbelay)
Mela Hunîf'in eserleri şunlardır:
1) Heketey Yûsuf o Zelîxa: 1982 de tamamlanmıştır, 152 beyitten oluşuyor.
2) Mewlidî Peyxemberî: 1971'de tamamlanmıştır. 5 bölümden oluşur ve 266 beyiti vardır.
3) Qesîdey: 1975'te tamamlanmıştır. Şu kasidelerden oluşur:
- Zerra Haya (40 beyit)
- Qesîdey Tewhîd (33 beyit)
- Qesîdey Qebir (20 beyit)
- Weqeye Kerbela (50 beyit)
- Qesîdey Peyxemberî (20 beyit)
- Eqîdey ëman-Eqîdey ëslam (66 beyit)
4) Hîkmet û Edebiyat: 1971'de tamamlanmıştır. İki kısımdan oluşur:
- Hîkmet Zazakî (80 beyit)
- Edebiyat Zazakî Neqişnayo Pey Nakî (264 beyit)
5) Xezay óhûdî: 1976'da tamamlanmıştır. Şu bölümlerden oluşur:
- Weqaye Koyî óhûdî Wefatî Hamzî (81 beyit)
- Vengî Melî, Munacat Mehmed Elî (22 beyit)
- Qesîdey Mekkî (25 beyit)
- Qesîdey Medina (25 beyit)
Mela Hunij kimdir?
Kirmanckî yazan ünlü şair Mela Mehemed Elî Hunij, 1930 yılında Palu'ya bağlı Hun köyünde dünyaya gelmiştir. Önceleri köy olan Hun, daha sonra büyüyerek nahiye olmuştur. Yer isimlerini değiştirme garabetine maruz kalmış ve 'Beyan' olmuştur. Mela Hunij'ın muhtasar hayatını onun cümleleriyle aktaracak olursak:
'Bu fakir kardeşiniz Mehemed Elî, 1930 yılında Hun köyünde dünyaya geldi. Dokuz-on yaşına, on-on iki yaşına geldiğimde okuma aşkı kalbime doğdu. Babam Mela Husen beni Diyarbakır'a götürdü. Diyarbakır, Şehr-î Amed'in bizim doğu memleketinde yeri çok önemlidir. Diyarbakır tarihi bir kenttir. Oradan Silvan, Bismil, Batman, Siirt, Şırnak, Botan, Cizre, Mardin, Kurtalan... Bu yerlerde dolaştım ben. Allah o alimlerimizden razı olsun. Üstadım Çermik'ten Şêx Mehemed Emin'dir, üstadım Cizre'den Şêx Seydayê Cizîrî'dir. Onların yanında ben hadis ilmini, Kur'an ilmini, tarih ilmini tekrar ettim. Bir süre sonra Maraş'a gittim.'
'Hicaz seyrûseferimi karayolu ile yaptım. Şu yerleri gördüm; Suriye-Şam, Ürdün-Amman, Muan, Tebük, Tema, Teyman, Medine, Mekke, Taif, Cidde, Deman û Rîyad. Dönüşte Kuvveyt, Irak, Bağdat'ı gördüm. O mübarek türbeleri gördük. Oralardan da biraz istifade ettik.'
Tahsilden sonra Mela Hunij köyüne gelip köy imamlığına başlar. İmamlığa başlamasını şöyle anlatır:
'Bedîûzzeman'ın yanına gittim. Onu gördüğümde, bana Türkçe ile sordu ve dedi:' 'Oğlum, geliş sebebin nedir?'
Dedim: 'Bu asr-ı şedid'de imanımızı nasıl kurtarırız? İlim öğreniyordum, babam vefat etti, geçim sıkıntısı ve dünyanın sıkıntıları ilmimi tamamlamama müsaade etmedi. Üstadım bir dua istiyorum.'
Dedi: 'Sen bildiğin şeyi oku! Bilmediğin şeyi; Allah onu da sana verir, seni bilgilendirir.'
'Bildim ki bana verdiği işaret şu: 'Git kendi köyünde ders ver.' Ben de gelip bu işe başladım, 23 yıl ders verdim. Kuran, tecwid, Kuran yazısı dersleri...
Ondan sonrası ben fahri imamlık yaptım.'
Mela Hunif yazmaya, kaleme ilişkin görüşlerini şöyle dile getirir:
'Tarih kalemden ibarettir. Şimdiye kadar kullandığımız, söylediğimiz kelimeler eğer kaleme alınmazsa bir araya getirilip kayıt altına alınmazsa yarın size söylenmeyecek. Kaleme alınan şey yakalanmış bir av gibidir; kafesteki kuştur. İster yanında tutarsın ister bırakırsın. Tarih de bundan ibarettir. Her şey tekerrürden ibarettir. Ali gider Veli gelir. Ahmet gider Mehmet gelir. Dede gider baba gelir, baba gider evlat gelir, torun gelir.'
MURAT CANŞAD *
* Bingöl Cezaevi