21 Aralık 2011 Çarşamba

Yırtık Ayakkabıdan, Dünyanın En Zengin 10 Başbakanı Listesine (1. BÖLÜM)

BU YAZI DİZİMİZİ YAYIN PROGRAMIMIZA DAHİL ETTİĞİMİZ AN, ASLINDA BAŞIMIZIN EPEY AĞRIYACAĞINI VE BİR DİZİ SALDIRI VE TEHDİTLE KARŞILAŞACAĞIMIZI DA HESABA KATMIŞTIK.
NİTEKİM ÖYLE DE OLDU.

YAKLAŞIK 15 GÜNDEN BU YANA, YAN SÜTUNLARIMIZDA BEKLEYEN DİZİ DUYURU SPOTUMUZU NEREDEYSE ORAYA YERLEŞTİRİR YERLEŞTİRMEZ, UYARI MAİLLERİ, BİRTAKIM TELEFON MESAJLARI VE TEHDİTVARİ İLETİŞİM YÖNTEMLERİ(!) PEŞ PEŞE BİZE ULAŞMAYA BAŞLAMIŞTI.

BÖYLE OLACAĞINI HESABA KATTIĞIMIZ İÇİN HAZIRLIKLIYDIK VE BİR TEKİNE BİLE ALDIRMADIK.
DemokratHaber/iDeA’YI TAKİP EDENLER, BU WEB SİTESİNDE NASIL BİR YAYIN ÇİZGİSİNİN HAKİM OLDUĞUNU BİLİRLER

İZLEYİCİ SAYIMIZIN ARTMASININ TEMEL NEDENİ DE, HAKİM OLAN BU YAYIN ÇİZGİSİNDEN ASLA ÖDÜN VERİLMEMESİDİR.

DOLAYISIYLA, BUGÜNE KADAR YAYIN DUYURUSUNU YAPTIĞIMIZ HER ÇALIŞMA, TASARLANAN VE PLANLANAN SÜREDE, SİTEDEKİ YERİNİ VE YAYIN SIRASINI ALMIŞTIR.

“Yırtık Ayakkabıdan, Dünyanın En Zengin 10 Başbakanı Listesine” ADLI YAZI DİZİMİZ DE, SIRA KENDİSİNDE OLDUĞU İÇİN, BUGÜNDEN İTİBAREN YAYINLANMAYA BAŞLAMIŞTIR VE YAYINLANMAYA DEVAM EDECEKTİR. “UYARI(!)” VE “TEHDİT”LER NEDENİYLE BİLE OLSA, BU YAYINDAN VAZGEÇİLMEYECEKTİR.

TERSİ BİR DURUM, NE DemokratHaber/iDeA’YA, NE DE SİZE YAKIŞMAZ DİYE DÜŞÜNÜYORUZ.

BU ARADA SÖZÜNÜ ETMEDEN GEÇEMEYECEĞİZ.
BU YAZI DİZİMİZİN DUYURU SPOTU İÇİN BİLE, DURUMDAN VAZİFE ÇIKARTARAK(!), “Hakkınızda Dava Açılır” DİYEN SAVCILARIMIZA DA BURADAN SELAMLARIMIZI İLETİYORUZ.

“BİZ BURADAYIZ… DEVAM EDİYORUZ!”
SİZ SAKIN YANIMIZDAN AYRILMAYIN!

DemokratHaber/iDeA
********************

YIRTIK AYAKKABIDAN, DÜNYANIN EN ZENGİN 10 BAŞBAKANI LİSTESİNE1. BÖLÜM

GİRİŞ

“DİN AĞALARI”

Dünyaca ünlü FORTUNE dergisi, Recep Tayip Erdoğan’ı dünyan en zengin 10 başbakanından biri ilan ettiği andan itibaren Türkiye’ye girişi ve ülke içerisinde satışı yasaklandı.

Uzunca bir süre devam eden bu yasağın gündemde olduğu dönemde, büyük çoğunluğumuzun çok yakından bildiğimiz bir büyük market zinciri olan BİM, bir satış hilesiyle el değiştiriyordu.

İlk sahipleri arasında yer alan ve yine çoğumuzun bildiği bir isim Cüneyt Zapsu, bu “el değiştirme” operasyonunun baş mimarıydı.

Kayıtlarda, kurucular arasında bulunan ve en büyük hisseye sahip ortak olarak gözüken Zapsu, bu “satışla(!)” aslında “emaneti” asıl sahibine devretmişti.

Peki “emanet” kime devredilmişti? Hemen söyleyelim; Recep Tayip Erdoğan’ın, bugün artık yaşı 30’a dayanmış oğluna!

4 yıl öncesine kadar, şimdi olduğu ölçüde yaygın olmayan BİM zincirinin, sayısal anlamda şubelerinin artmaya başlaması da, işte bu el değiştirmeden sonra hız kazanmaya başladı.

Aynı döneme denk gelen ve asla “tesadüf” olmayan bir başka gelişme daha vardı.

Hükümet ile eczacılar arasında başlayan ve raftaki ilaç bedellerinin düşürülmesi ile zirveye çıkan, hükümet ile eczacı mücadelesinin ardından, hükümet tarafından, eczacıların sözleşmeleri SGK eliyle iptal ediliyor ve ilaç satışının eczacılar elinden alınarak, market raflarında satışına izin veren yasa değişikliği hazırlığı gündeme bomba gibi düşüyordu.

Bu yasa değişikliğiyle, BİM zincirinin şube sayısının artmaya başlamasının aynı döneme denk gelmesi elbette ki “tesadüf” değildi.

2007’li yılların sonuna doğru ortaya çıkan ve temelleri aslında Recep Tayip Erdoğan tarafından atılan BİM’in, 2010’a gelinceye kadar pek yaygın olmasa da, son 2 yıldan bu yana adeta “büyükçe bir bakkal” formatında ve neredeyse her köşe başında pıtırak gibi boy atmaya başlaması, irdelenmeye değer ve dikkat çekici.

İşte bütün bu gelişmelerin tam orta yerinde bulunan isim olan Cüneyt Zapsu unsuru bir hayli önem kazanıyor.

BİM marketlerinin kuruluş aşamasında önemli ortağı olan Cüneyt Zapsu bu işin perde arkasında olan kişi.

İstanbul ve Almanya’da işletme ve iş idaresi eğitimi alan Cüneyt Zapsu, İstanbul’a döndüğünde, ağabeyi Aziz Zapsu ile ticaret yapıyor.

13 Haziran 1977′de İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı Azizler Holding’i kuruyorlar.

Söz konusu holding’in yönetim kadrosu ise kağıt üzerinde şöyle;“Aziz Zapsu, Hasan Cüneyt Zapsu, Kenan İsmail Öktener, Gaye Zapsu.”

Cüneyt Zapsu hala (2010 itibariyle) INC (International Nut Council) Başkanlığını yürütüyor.

INC, merkezi İspanya ve ABD olan, dünyanın 40 ülkesinden 500 civarında, kabuklu meyve (badem, fındık, mahun cevizi, antepfıstığı, çamfıstığı, kestane, ceviz, pecan…) alım satımı yapan bir ticari örgütlenme ve Zapsu bu örgütte yer alıyor.

Aralarında dünyaca tanınmış markalar var:

California Almond Board, Çin kestane üreticileri, Mac Farm, Planters, Blue Diamond, Kraft, İtalyan Ferrero…

Üyelerinin sadece işlenmemiş tarım ürünü cirosu 5 milyar dolar civarında.

INC, WHO (World Health Organisation) ve AB Codex Alimentarus, tarafından, gıda standartlarında tek belirleyici muhatap kabul edilmektedir.

Ticarete atılan Zapsu ailesi bu yıllarda Türkiye’nin tanınmış iki ailesiyle yakın ilişkiler kurmaya başlıyorlar:

Özal ve Topbaş aileleri.

Özal ailesinden Korkut Özal, Topbaş ailesindense Mustafa Latif Topbaş ile ilişkiler sürekli geliştirilmiş…

Mustafa Latif Topbaş, 2000 ve 2001 yılında vergi rekortmenleri olarak ilk yüze girmiş.

Ancak Yahya Murat Demirel, Hayyam Garipoğlu ve diğer sanıklarla birlikte vergi kaçakçılığından yargılanmış.

Ülker’in kurduğu Link içeceklerinin yönetim kurulunun başkan vekili.Natura ve Ak Gıda kendisine ait.
 
Başbakanlık danışmanlığı da yapan Cüneyd Zapsu için, Başbakanlık tarafından yapılan resmi açıklamada, bu isimde bir personellerinin olmadığı açıklanmıştı.

İşte bu Cüneyt Zapsu BİM hisselerinden bir kısmını süreç içerisinde satmış ve bu satışla birlikte,  en büyük payı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 yaşındaki oğlu almış…

Yani bir başka deyişle, 26 yaşında, 13 tane şirketin CEO’luğunu yapabilecek beceri ve kapasite(!)de olan oğlu…

Cüneyt Zapsu adının taşıdığı önem aslında saymakla bitmiyor.
Recep Tayip Erdoğan’ın, ÜLKER macerasının da tam orta yerinde bulunan Zapsu’nun ilginç geçmişine daha yakından bakalım mı?

1) Zapsu, 1956 yılında doğdu. Alman Lisesi’ni bitirdi. Istanbul ve Münih Üniversitelerinde okudu. Dönüşte, ticaret hayatı başladı.
13 Haziran 1977’de Istanbul Ticaret Odası’na kayıtlı olan Azizler Holding kuruldu. Ortakları şunlardı: Aziz Zapsu, Hasan Cüneyd Zapsu, Kenan Ismail Öktener ve Gaye Zapsu.

2) O yıllarda Zapsu ailesi, Türkiye’nin iki etkili ailesiyle ilişki içine girdi. Özal ailesinden Korkut Özal ve Topbaş ailesinden Mustafa Latif Topbaş’la samimiyetleri gelişti. Özal ve Topbaş, Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesine çıkarılışında en kritik kişiler olarak değerlendiriliyor. Ortak özellikleri Nakşibendi olmaları. Özal, Iskenderpaşa dergâhı, Topbaş, Erenköy cemaatine bağlı.

Topbaş ve Zapsu, 1995 yılında BIM mağazalarının ortakları. Diğer ortaklardan biri de Nakşi şeyhlerinden Emin Saraç’ın oğlu Fatih Saraç.

AKP’nin perde arkasındaki kritik adam Korkut Özal da, Zapsu’nun Azizler Holdingi’ne ticarette yol göstermektedir. Zapsu-Korkut Özal beraberliği 1990’lı yıllarda bu kez siyaset sahnesinde ortaya çıkar. Demokrat Parti’nin başına Korkut Özal geçer, başkan vekili de Cüneyd Zapsu’dur.

3) Özal-Topbaş ikilisinin diğer bir özelliği de şu: AKP, ağırlıklı olarak, Nakşibendi tarikatının içindeki Iskenderpaşa ve Erenköy kollarının bir koalisyonu şeklinde kuruldu. Ancak bu koalisyon, birbirlerinden farklı olan ve bir etkinlik savaşı veren bu iki kolu birleştiren bazı üst düzey kişiler sayesinde oluştu.

Bunlardan öne çıkanlar Özallar ve Topbaşlar ailesi. Korkut Özal’ın Topbaşlar ile ticari ortaklıkları bu iki kolu birbirine geçmişte çok yaklaştırdı. Ancak bu iki kola liberal bir Güneydoğu desteği de gerekiyordu. Güneydoğu desteği Nakşilerin Siirt Tillo kolu üzerinden oldu.

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun ANAP ve AKP içindeki etkinliği, bu bölgesel dengelerden dolayı hiç kesintiye uğramadı.
Ama Aksu tamamen bir görüntü… Keza bir diğer görüntü de Bayındırlık ve Iskân Bakanı Zeki Ergezen. Ergezen de tarikatın Tillo kolundan ve bu yüzden hükümet içinde Erenköy destekli olarak da öne çıkıyor.

Bölgesel dengeleri gözeten liberallerin başını çeken ve perde arkasında duran ise Cüneyd Zapsu. Geçmişte ANAP için oluşturulan tüm bu ilişkiler ağı, bugün AKP çatısı altına taşındı. Kilit isimler Korkut Özal, Cüneyt Zapsu ve Topbaşlar.

4)Cüneyd Zapsu’nun dedesi Abdurrahim Rahmi Zapsu, 27 Temmuz 1912’de Istanbul’da kurulan Kürt Talebe-Hevi Cemiyeti (Kürt Öğrenci Ümit Derneği)’nin 18’inci kurucu üyesi. Dede Zapsu Hakkârili ve Büyük Islam Tarihi kitabının yazarı. Istanbul’daki Kürt hareketinin önde gelenlerinden biri ve her etkinlikte gözüküyor.
Nakşibendi olması da diğer bir özelliği. 1925’te Şeyh Sait Ayaklanması’nda yer aldığı belirtiliyor. Abdurrahim Rahmi Zapsu, o dönem bu ayaklanmanın ardından ayakta kalanlardan biri. Zapsuların evinin 1930’lardan sonra önemli kişilere açıldığına dikkat çekiliyor. Said-i Nursi’nin Istanbul’a geldiğinde bu evde kaldığı belirtiliyor.

5) Zapsu’nun başkanı ve ortağı olduğu şirketler de şunlar: Azizler Holding, Balsu Gıda, BIM Şirketler Grubu.

6)Cüneyd Zapsu’nun üye olduğu kuruluşlar : TÜSIAD, Türk-Amerikan Iş Konseyi, Davos diye tanınan Dünya Ekonomik Forumu.

7) 31 Ocak- 4 Şubat 2002 tarihleri arasında güvenlik nedeniyle ilk kez New York’ta düzenlenen Davos toplantısında Türkiye’yi temsil eden birkaç kişiden biriydi.

Cüneyd Zapsu, 1986’da TÜSIAD’a üye oldu. TÜSIAD’da demokrat-muhafazakâr kanadı temsil ediyor. Tayyip Erdoğan’ı TÜSIAD’la tanıştıran kişi olarak tanınıyor. Erdoğan’ın AKP’yi kurmak için yola çıktığında attığı adımlardan en önemlisi olarak değerlendirilen Erdoğan-TÜSIAD buluşması, 26 Ekim 1999’da gerçekleşmişti. TÜSIAD Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Eczacıbaşı’nın evindeki yemekte şunlar bir araya gelmişti: Feyyaz Berker, Tuncay Özilhan, Korkmaz Ilkorur, Erdoğan Gönül, Can Paker ve Cüneyd Zapsu.

9) Erdoğan yemekte, AKP’yi TÜSIAD’a anlattı, yapacaklarını ve yapmak istediklerini sıraladı. Bu yemeği örgütleyen ise Cüneyd Zapsu’ydu.

Erdoğan’ın iş dünyasıyla Eczacıbaşı’nın evindekinin yanı sıra, bir de Münci Inci’nin evinde bulunduğu toplantı basına yansıdı.
Ancak bu toplantılardan önce, basına yansımayan başka toplantılar da yapıldı. Bunlardan yaklaşık bir yıl kadar öncesinde aynı kişilerin yalılarında ilk toplantılar yapıldı. Zamanı geldiğinde aynı toplantılar tekrarlandı ve basına servis yapılarak, düğmeye basıldığının işareti verildi. Bu buluşmalardan biri de TÜSIAD’ın, AKP’nin ekonomik görüşlerini yakından öğrenmek için Tayyip Erdoğan ve kurmaylarına Istanbul’da verdiği yemekti.

Buluşma, Temmuz 2002’de Istanbul Ceylan Otel’de gerçekleşti. Erdoğan ve TÜSIAD Başkanı Tuncay Özilhan toplantı sonrası basının karşısına çıktılar ve Her konuda hemfikir olduklarını söylediler. Zapsu’nun başrolüyle bu işler kotarıldığında, AKP’nin kuruluşu için en küçük ayrıntılar bile hesaplanmıştı. Bu toplantıyı da Zapsu örgütlemişti.

10) Zapsu, Tayyip Erdoğan’ın Amerikalı yetkililerle yıllar öncesinde de gerçekleştirdiği bütün görüşmelerinde en yakınındaki kişi.

Cüneyt Zapsu, hem Kürt Teali Cemiyeti’nin Kurucu üyesidir, hemde Kürt Hevi Cemiyeti’nin Kurucusu ‘Kürdistan’da Kürtten başka hiçbir millet yoktur’ diyen Abdurrahim ZAPSU’nun torunudur.

Alman vatandaşı olduğu için milletvekilli adayı olmadığı belirtilen Cüneyt ZAPSU AKP’nin kurucu üyesi BİM’in de sahibi olan Cüneyt ZAPSU’ nun halası Musa ANTER’in karısıdır.

ZAPSU’nun şirketlerinde,Kürt Teali Cemiyeti’nin başkan ve mensuplarının torunları yönetici olarak görev yapıyorlar.

DEVAM EDECEK

Bombalayanın Gücü Yetmedi Senin de Yetmez




Bugün Tansu Çiller'i hayırla yad eden kimse kaldı mı? Ortak katliam kararı aldığı bir kaç şebeke arkadaşının dışında tetikçileri bile bugün lanetliyor Çiller'i. Modern dünyanın gördüğü en kalitesiz devlet yöneticilerinden biriydi. Profesör olmasına karşın derinliği olmayan sıradan bir liberalin ekonomi bilgisine sahipti. İnsan hakları bir yana insan olmanın asgari değerlerinden bile bi haber bir deccaldi. Sahiplendiği konumu kaldıracak birikimi olmadığı için en ilkel yöntemi, şiddeti iktidarının koruyucusu yapmıştı.

Cebinde öldürülecek Kürtler'in listesi vardı. Sermayeyi arkasına almıştı. Bu sayede İstanbul basını emrindeydi. Askerle kurduğu koalisyon ile yönetiyordu memleketi. Cehaleti o güne kadar başbakanlık koltuğunu işgal etmiş diğer demokrasi karşıtı parlamenter despotlardan da beterdi. Öyle ki işi bir gazete merkezinin bombalanması emrinin altına imzasını atacak noktaya getirdi. Ancak, yine bu belge bombalanan gazetenin takipçisi bir başka gazete tarafından deşifre edildi. Çiller'in başbakan olarak omuzuna taktığı en iğrenç apoleti de bu belge olarak kaldı.

Çiller öncesi Ankara egemenliğinin uygulayıcısı Süleyman Demirel-Erdal İnönü ikilisinin iktidarında aynı geleneğin mensubu gazeteciler sokak ortalarında kurşunlanarak öldürülüyordu. Ape Musa'dan, Diyarbakır küçelerinde satırlarla katledilen onlu yaşlarındaki gazete dağıtıcılarına bir mesleğin ateşten gömleğini gönülü giydi insanlar.

Necip Türk basınının medarı iftiharı olarak anılsa da, gerçek varlığı hiç bir zaman ispatlanamamış, varılan olası sonuçtaysa yerel istihbaratçı olduğu anlaşılan Hasan Tahsin'in, İzmir'de ne amaçla sıkıldığı belli olmayan ”ilk kurşun” hikayesini çok gerilerde bırakan gerçek bir direnişi gösterdi Kürt gazetecileri. Gerçeklerin karartılmaması mücadelesini verdi.

Tek tek sokak ortasında öldürme, olmadı gazete binalarının bombalanarak toptan yok edilmesi. O da yetmedi kendinden önceki pratiklerden sonuçlar çıkaran AKP'nin Kürt muhalefetini etkisizleştirme operasyonunda gazetecileri de rehin alma. Demirel, öldürülen gazeteciler için, ”Onlar gazeteci değil militan” demişti. Başbakan Erdoğan'da her fırsatta arkasında olduğunu söylediği KCK operasyonu kapsamında yakalanan herkesin, ”terörist” olduğunu yargılama başlamadan ilan etti.

Hasan Tahsin gazeteciliğini kontrol altına almak kolaydır. Başbakan emreder gazete ve televizyonların sahip ve genel yayın yönetmenleri bir salonda toplanır. Başbakan ne yazıp ne yazmayacaklarını buyurur. ‘Özel yetkili seçilmiş gazeteciler’ de notlarını alır. Hatta birbirlerini ihbar da ederler bu arada. Bu öylesine etkili bir yöntemdir ki, başbakan ikincisi yapılan toplantıya katılma ihtiyacı dahi hissetmez, yardımcısını yollamakla yetinir. Bu ilişkide teslim almak yok saymakla eş anlamlıdır. Gazete patronluğu dışında bir çok başka sektörde iktidara bağımlı hale getirilmiş bir sermayenin teslim alınmış gazeteciliği ne karşılık tüm muhalif kesimlerin sesi olmayı hedeflemiş gerçek gazeteciler.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş Kürt gazetecilerine yönelik saldırıyı, "Bu yapılanlar, düşünceye, haber alma hakkına dönük bir devlet terörüdür, Özgür Gündem'e neden saldırdılar? Çünkü Özgür Gündem halkların bir arada yaşamasını, Kürt sorununun demokratik çözümünü istiyor. Pazar günü binlerce sağlıkçı yürüyüş yaptı. Kaç gazetede gördünüz bu haberi? Haberi gördüğünüz gazetelerden bir Özgür Gündem'dir. Bu aynı zamanda, demokratik mücadeleye halkın haklarını savunma mücadelesine yönelik bir operasyondur. AKP'nin ileri demokrasi yalanına kanmadık, kanmayacağız" sözleriyle değerlendiriyor.

Bugün, geri dönüp bakıldığında Çiller'i hayırla yad eden kimse yok. Çiller'in de belli ki geçmişiyle hesaplaşma niyeti.

Oysa, ağır hastalık halleri insanların iç hesaplaşmalarında önemli dönemeçlerdir. Sürüp gitmekte olan hayatın bir başka yöne evrilebileceği ihtimalini hatırlatan hastalıklar sonrası, geçmişle hesaplaşmasını yapanlar geriye dönük yanlışlarını telafiye çalışırlar. Bu güçlü inancı olan insanlarda daha çok rastlanan bir durumdur. Onlar böylesi durumlardan sonra sadece kendi anneleri için değil rast geldikleri her mevta için kuran okurlar.

Hükümet çalışmalarına katılamayacak kadar hasta olduğu artık uluslararası basında da ciddi biçimde tartışılan Erdoğan'ın da Çiller gibi geriye dönük hesaplaşma yapa niyeti olmadığı anlaşılıyor. Kendi annesine dua edip başka anneleri ağlatanların duaları kabul olur mu bilemiyorum. Ancak, eğer tutuklayarak, hapsederek bu davayı bitireceğini sanıyorsa, tarihte Çiller'in yer aldığı kara sayfada yerini alacak Erdoğan da.

Mehdi Atay

DİHA, 'Yola Devam' Dedi

DİHA çalışanları ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC), DİHA, ETHA ve Özgür Gündem Gazetesi bürolarına yönelik düzenlenen baskınlar ve gazetecilerin gözaltına alınmasına sert tepki gösterdi. DİHA Editörü Abdurrahman Gök, Kürt basını baskının dozajı ne olursa olsun yoluna devam edeceğini belirtirken, GGC Başkanı Faruk Balıkçı, gözaltılarla korku ile sindirme politikasının yürütüldüğünü kaydetti. BDP Milletvekilli Altan Tan da, Özgür Ülke Gazetesi'nin bombalandığı günden bu yana baskı ve asimilasyonda ısrar eden 5 Başbakan'ın değiştiğini hatırlatarak, Başbakan Erdoğan'ın da aynı hezimete uğrayacağını söyledi.

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) ile DİHA çalışanları, DİHA, ETHA ve Özgür Gündem Gazetesi'ne yönelik yapılan baskın ve gözaltıları protesto etmek amacıyla Ofis Caddesi'ndeki bürosunun bulunduğu Çeysa Plaza önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya aralarında BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, BDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt, GGC Başkanı Faruk Balıkçı ile kentte medya faaliyetini yürütün bütün kurum çalışanları, Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve sendika yöneticilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda yurttaş destek verdi. Özgür Gündem Gazetesi'nin "Susturamayacaksınız" ve Azadiya Welat Gazetesi'nin "Hun bêmınet" manşetli bu günkü nüshası ile "DİHA, Welat, Özgür Gündem = Özgür Basın", "AKP elini özgür basından çek" ve "Bu ateş sizi de yakar" yazılı dövizleri taşıyan kile, sık, sık "Baskılar bizi yıldıramaz", "Özgür basın susturulamaz","DİHA'ya uzanan eller kırılsın" , "Destê xo ma sera weraden" sloganlarını attı. Eylemde bazı basın çalışanlarının ağızlarını bant ile kapatmaları dikkat çekti.

SİNDİRME POLİTİKASI

Açıklamaya gazeteciler ilgi gösterirken, DİHA Kürtçe Servis Editörü Mehmet Ali Ertaş, dün olduğu gibi bu günde doğruları tüm çıplaklığı ile yazmaya devam edeceklerini vurguladı. Kirli güçler ve karanlık emellerin boyundurluğu altına girmeyeceklerini vurgulayan Ertaş, doğrulardan asla taviz vermeyeceklerini kaydetti. Ertaş'ın adından bölgede bulunan gazeteciler adına açıklama yapan Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) Başkanı Faruk Balıkçı, Türkiye'de ilk kez onlarca gazetecinin gözaltına alındığını söyledi. Basın özgürlüğünün demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer aldığını hatırlatan Balıkçı, onlarca gazetecinin gözaltına alınmasının demokrasi adına umutsuzluk yaşattığını kaydetti. 90'lı yıllarda gazete bürolarına bombalamaların yapıldığını hatırlatan Balıkçı, "Şimdi ise baskı ve gözaltılar yapılarak korku ve sindirme politikası izleniyor. Gazeteciler kendilerini ağır tehdit altında hissediyor. Meslektaşlarımız evlerinden ve işyerlerine baskınlar yapılarak gözaltına alınıyor. Çağdaş yerde ve ortamda yaşamak herkesin hakkıdır. Biz yapılan yanlıştan bir an önce dönülmesini ve TMY'nin 6 ve 7. maddelerinde yapılacak değişiklerle gözaltına alınan gazetecilerin bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz" dedi.

AKP VE MİT’Çİ BASINA TEPKİ

DİHA Editörü Abdurrahman Gök ise, uzun bir süredir Türkiye'de muhalif kesimlere yönelik gözaltı ve tutuklama furyasının başlatıldığına dikkat çekti. Bunun ilk başta halkın seçilmişleri ile başladığını ardından akademisyen, yazar ve avukatları kapsayan baskıların şimdide özgür basın geleneğinden gelen kurumları içine aldığına işaret eden Gök, "Bu operasyonların hükümetten bağımsız yürütülmediğini artık sağır sultan bile biliyor. Hükümetin her açıklamasından sonra böylesi operasyonların gerçekleştiğini ve bunun öncesinden alt zeminini kendisine göbekten bağlı olan gazetelere polis fezlekeleri ve istihbarat bilgilerini sipariş ederek gerçekleştirdiğine bir kez daha tanık olduk. Hükümetin kimi gazeteleri basına yönelik operasyon başlatılmadan önce bir MİT üyesi edasıyla basınımızı köşelerinde ve gazete sayfalarında yer vererek ihbarda bulunmuştur" dedi. "Bu kadar gücü elinde bulundurmasına rağmen AKP hükümeti psikolojik savaş aygıtı gibi kullandığı bu gazetelerle bir türlü amacına ulaşamıyor" diyen Gök, ayrıca her fırsatta "MİT üyesi" edasıyla gazetecileri de fırçaladığını vurguladı. Bu kapsamda özgür basına yönelik operasyonları daha iyi anladıklarını vurgulayan Gök, "Çünkü psikolojik savaşı boşa çıkaran, AKP basınının yaptığı her haberin yalan olduğunu anında yayan ve doğru haberi kitlelere ulaştıran bir özgür basın var. Dolayısıyla özgür basının hedefe konulması da bir halkı yok etmeye giden psikolojik savaşta önündeki taşları temizlemekten geçer. Ama AKP de onun MİT'çi basını da bunu iyi bilsin alacakları her bir taşın yerine bir kaya çıkacak. Ve onlar bugüne kadar olduğu gibi her zaman sert kayaya çarpacak" diye kaydetti.

KÜRT BASINI YOLUNA DEVAM EDECEK

90'lı yıllarda Apê Musalar, Hafız Akdemirler, Cengiz Altunlar, Hüseyin Denizler, Orhan Karaağarlar ve Nazım Babaoğlu gibi onlarca gazetecinin ya sokak ortasında ya da gözaltına alındıktan sonra kaybedildiğine dikkat çeken Gök, bu gün ise 60'ı aşkın gazetecinin cezaevinde olduğunu, yeni operasyon ile de 40'ı aşkın gazetecinin gözaltına alındığına vurgu yaptı. Baskınlar sırasında büroların kullanılamaz hale getirildiğini, tüm arşivlere el konularak belleklerinin silinmek istendiğini ifade eden Gök, Ancak bunda da başarıya ulaşamayacaksınız. Çünkü şimdiden bize gelen destekler hem moralimizi en üst seviyede tutuyor, hem de gönüllülük temelinde bize haber geçeceğini bildiren her şehirden yurttaşlar, kirli yüzünüzü ve politikalarınızı deşifre etme konusunda daha fazla çaba sarf edecektir" vurgusunda bulundu. 1994'te Özgür Ülke Gazetesi'nin İstanbul merkez bürosunu bombalayan gücün, daha sonra gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya bırakıldığına dikkat çeken Gök, O günden sonra Kürt basınının sık, sık kapatmalarla karşı karşıya bırakıldığına vurgu yaptı. Gök, "O günden sonra sık sık kapatılmalar, gözaltılar, tutuklamalar ve toplatmalarla baskı altında kaldı ve bugünlere geldi. Yine bir Aralık ayı… Özgür Gündem Gazetesi ve DİHA bürolarına baskınlar düzenlendi, bilgisayarlara, kameralara, fotoğraf makinelerine el konuldu. Ancak Kürt basını dün olduğu gibi bugün de baskının dozajı ne olursa olsun yoluna devam ediyor ve edecek" dedi. En son DİHA bürolarına yönelik düzenlenen baskına rağmen ajans çalışmalarının durdurulamadığına dikkat çeken Gök, "İnternet kafelerde, dost kurumların arkadaşlarımıza açtıkları bürolarında ve sağladıkları imkanlar neticesinde çalışmasını sürdürmüş ve en güzel cevabı vermiştir. Belki de bu nedenle bugün AKP'nin medyası daha bürolarda arama yapılırken, gazetelerinin manşetlerine ve televizyon haberlerine polisin fezlekelerini ve iddialarını yansıtarak bir kez daha yalan haberlerine yenilerini katmıştır" ifadesinde bulundu.

TAN: SİZ O KOLTUKTA OLMAYACAKSINIZ BİZDEN SÖYLEMESİ

"17 sene evvel Özgür Ülke gazetesine bomba atıldıktan sonra ordaydım. Şimdi gazeteciler gözaltına alınırken de buradayım" diyerek konuşmasına başlayan BDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan da, düne kadar Diyarbakır sokaklarında gazete satan 13-14 yaşlarındaki çocukların beyinlerine kurşun sıkıldığını söyledi. Bu gün bu yöntemin gözaltına almaya dönüştüğünü vurgulayan Tan, "O günden bu güne 5 Başbakan değişti. Ama ben biz yine buradayız. Sayın Başbakan'a sesleniyorum, eğer sende Tansu Çiller'in yanına gitmek istemiyorsan gel bu sorunları çözelim doğru düzgün bir demokrasi inşa edelim. Ama baskı asimilasyon uygulayacaksan biz yine burada olacağız. Ama siz o koltukta olmayacaksınız bizden söylemesi" diye kaydetti.

"Baskılar bizi yıldıramaz" ve "Özgür basın susturulamaz" sloganları eşliğinde sona eren açıklamanın ardından, açıklamayı takip eden bütün basın mensupları kullandıkları kamera ve fotoğraf makinelerini havaya kaldırarak sembolik protesto eylemini gerçekleştirdi.

Muhalefetten ve Medyadan Korkmak

Ragıp Duran




Özel Yetkili Mahkeme Savcılığının Terörle Mücadele Yasasına dayanarak 20 Aralık Salı sabahı, gazeteci meslekdaşlarımıza yönelik olarak ülke çapında gerçekleştirdiği toplu gözaltı operasyonu, özel yetkili medyanın televizyon kanallarında KCK operasyonu olarak sunuldu. Genel hukuk ilkeleri ve mevcut yasalar uyarınca henüz sadece ‘şüpheli’ konumunda olan meslekdaşlarımız, henüz kaleme alınmamış iddianameden bile bir ihtimal daha ayrıntılı bir şekilde, söz konusu TV kanallarında itham edildi. Bir kez daha ‘Önce suçlu sonra suç delili’ uygulaması başlamış durumda.

Gözaltına alınan meslekdaşlarımızın Kürt konusuna öncelik ve ağırlık veren meslekdaşlarımız olması, bu uygulamanın genel olarak muhalefeti özel olarak Kürt muhalefetini susturmak amacıyla gerçekleştirdiğini gösteriyor.

Gazeteciler, toplumda var olan olay ve olguları, yazı, ses ve görüntü aracılığıyla kamuoyuna haber, fotograf, yorum olarak aktaran mesleğin mensupları. Dolayısıyla gazetecileri gözaltına almak ya da tutuklamak, toplumda var olan olay ve olguları ortadan kaldırmaya yetmiyor. Medyada geniş ve doğru bir şekilde yer almasa da, bu olay ve olgular cereyan ediyor ve cereyan etmeye de devam edecek. Üstelik bugün İnternet sayesinde hiçbir bilgiyi ilelebet gizlemek ya da tahrif etmek artık mümkün değil. Ayrıca, Salı öğle saatlerinden sonra gerek Türkiye içinden gerekse dışından gelen protestolara baktığımızda, bu gözaltı kampanyasının, harekatın mimarlarının beklediği etkinin tersini yarattığı yolunda işaretler var. ‘İleri Demokrasi’ ya da ’17. Büyük ekonomi’ etiketi ile propagandası yapılan rejimin, dünyada en çok gazeteciyi hapseden yönetim olduğu iyice kesinleşiyor.

Gözaltına alınan meslekdaşlarımızın çalıştığı medya kuruluşları, AKP devletinin medya üzerinde kurmak istediği hegemonyayı rededen yayın organları. Bu konum, gazeteciliğin kurucu temel ruhunda var olan bir yaklaşım.

Dünyada ve tarihte, egemenler, özellikle de demokrat olmayan iktidarlar, basını hep susturmak, bastırmak istemiştir. Bu iktidarların tümü sonuç olarak yenilmiş, iflas etmiştir. Gazetecilik ise, yüzyıllardır tüm baskı ve engellere rağmen hala görevini yapmaya devam ediyor.

http://apoletlimedya.blogspot.com/