Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine cezaevlerinde
süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerine son veren tutsaklar, hastaneye
kaldırılmaya başlandı. Kimi yerlerde tutsakların hastaneye
götürülmedikleri ve verilmemesi gereken süt gibi gıdaların verildiği
öğrenildi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile 12
Eylül'de girdikleri süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerini 68. günde
sonuçlandıran tutsaklar hastanelere sevk edilerek, sağlık kontrollerine
başlandı. Bazı yerlerde tutsakların hastanelere sevk edilmediği, ayrıca
verilmemesi gerekn süt gibi gıdaların verildiği kaydedilirken, Midyat,
Mardin, Diyarbakır, Batman, Van, İzmir, Denizli ve İstanbul'da son durum
şöyle:
MİDYAT: Midyat Cezaevi'nde 14 tutsak Midyat Devlet
Hastanesi'ne götürüldü. Tutsakların ambulansla hastaneye götürülmesi
esnasında cezaevi önünde biriken halk davul zurna çalarak, "Biji
qehremané zindana" sloganı attı. Tutsakların hastaneye götürülürken
zafer işareti yapması ve ellerinde kelepçe olması dikkat çekti.
Tutsaklar Midyat Devlet Hastanesi'nde müşahede altına alınırken cezaevi
önünde bekleyen yüzlerce kişi sloganlarla cezaevi önünden ayrıldı. Diğer
tutsakların ise hastanede yer olmadığından dolayı başka hastanelere
götürüleceği öğrenildi.
Hastaneye götürülen tutsakların isimleri
şöyle: "Ayşe Kara, Derya Moray, Elif Uludağ, Ferda İldan, Şadiye Manap,
Mustafa Ayhan, Beyhan Gözmen, Gıvara Atıko, Metin Kemal Hasan, İlyas
Demir, Mazlum Dilek, Ferhan İşçan, Emrah Aslan ve ismi öğrenilemeyen bir
tutsak."
MARDİN: Mardin E Tipi Cezaevi'nden aralarında BDP
Mardin Milletvekilli Gülser Yıldırım'ın da olduğu 18 tutsak tedavi için
ambulanslarla Mardin Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde kendilerine
ayrılan 4. kata kaldırıldı. Yoğun polisiye önlemin alındığı hastaneye
kaldırılan tutsaklara aileler ve halk alkış ve sloganlarla destek verdi.
Mardin E Tipi Cezaevi'ne getirilen 16 kişinin sağlık durumlarına
ilişkin açıklama yapan Mardin Tabip Odası Başkanı Kamuran Yıldırım,
"Hastanede 5'i kadın 13'ü erkek olmak üzere toplam 18 tutsağın
tedavilerine başlandı. Tutsaklara Türk Tabipler Birliği tedavi
protokolünün gereği kan tahlilleri yapılacak. Biyokimya olmak üzere
EGK'leri ve kalp değerleri değerlendirilecek. Özellikle bu tür vakalarda
beklediğimiz enfeksiyon hastalığıdır. Tahlillerin sonuçları
öğrenilmeden hasarın ne şekilde olduğunu bilemeyiz. Tahlil sonuçlarını
sabırsızlıkla bekliyoruz" dedi. Hastaneye getirilen tutsakların isimleri
şöyle: "Fırat Arzu, Haniş Memkiyani, M. Emin Gezer, Yunus Durdu, Sait
Ercik, Mehmet Yavuzel, Zeynep Altunkaynak, Gülser Yıldırım, Fatime
Demir, Behice Tanrıverdi, Şirin Şahin, Züleyha Yılmaz."
Hastane önünde tutsak ailelerinin bekleyişleri devam ediyor.
AMED:
Diyarbakır E ve D Tipi Kapalı cezaevlerinden, açlık grevine giren ilk
grupta yer alan 36 erkek ve kadın tutsak ambulanslarla Diyarbakır Eğitim
ve Araştırma Hastanesi'ne getirildi. Gruplar şeklinde getirilen
tutsaklar polislerin zırhlı araçları eşliğinde hastaneye getirildi.
Hastaneye getirilen tutsakları görmek isteyen kitle polisler tarafından
engellendi. Kitle bu duruma alkış ve zılgıtlar ile tepki gösterdi.
Ambulanstan çıkartılan tutsakların zafer işareti yapması dikkat çekti.
Kitlenin hastane önünde bekleyişi devam ediyor.
BATMAN: Batman M
Tipi Kapalı Cezaevi'nde birinci gruptaki 7 tutsak Batman Bölge Devlet
Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Sabah saatlerinde BDP Batman
Milletvekili Ayla Akat, Batman Tabip Odası Başkanı Mehmet Demir ve
Batman Barosu Başkanı Ahmet Sevim açlık grevindeki tutsaklarla
görüşürken dışarıda bekleyen kitle, halay ve sloganlarla tutsaklara
destek verdi. Öğle saatlerinde açlık grevindeki tutsakları tedavi etmek
amacıyla hastaneye gelen Sağlık Bakanlığı'na bağlı doktor heyetinin
tutukluları tedavi etmeye başladığı öğrenildi. Cezaevi yönetiminin
tutsakları ring araçları ile hastaneye götürmek istemesine doktorlar
karşı çıkarak savcılıkla görüştü. Yapılan görüşmeler sonucu tutsaklar
ambulans ile hastaneye sevk edildi.
VAN: Van F Tipi cezaevinde
17 tutsak, Edremit yolu üzerindeki bölge eğitim ve araştırma hastanesine
götürüldü. Tutsakların sağlık kontrollerine başlandı.
İZMİR:
Aliağa İlçesi'nde bulunan Şakran 2, 3 ve 4 nolu T tipi, Şakran Kadın ve
Çocuk cezaevlerinde açlık grevini sonlandıran tutsaklar, kendilerini
ziyaret eden İHD ve ÇHD üyesi avukatlara, doktor muayenelerinin
yapıldığını, beslenmeleri için diyet programı hazırlandığını ve sağlık
durumlarının iyi olduğunu aktardı. Şakran 2, 3 ve 4 nolu T tipi
cezaevlerini ziyaret eden Avukat Nergis Tuba Aslan, Şakran 2 ve 4 nolu T
tipi cezaevinde yaptıkları görüşmelerde açlık grevini bırakan
tutsakların kilo ve tansiyon ölçümünün yapıldığı ve diyet listelerinin
verildiğini söyledi. Şakran 3 Nolu T Tipi Cezaevi'nde açlık grevini
bırakan tutsaklarla hükümlü ve hafta sonu olması nedeniyle
görüştürülmediklerini dile getiren Aslan, ancak tutsakların durumuyla
ilgili görüştükleri cezaevi 2. müdürünün tutsakların sağlık kontrolünün
yapıldığını, diyet programının uygulandığı ve kan değerlerinin tespiti
için tutsaklardan kan değerleri örneğini aldıklarını aktardığını dile
getirdi. Aslan, ziyaret etikleri bu cezaevlerindeki hiç bir tutsağın
hastaneye kaldırılmadığı belirterek, tutsaklara B1 vitamini verildiğini
kaydetti. Aslan, açlık grevini bırakan tutsakların bir hafta boyunca
doktorlar tarafından düzenli olarak kontrol edileceklerini kaydeden
Aslan, tutsakların tedavi sürecini yakından takip edeceklerini sözlerine
ekledi.
Şakran Kadın ve Çocuk cezaevlerindeki tutsakları
ziyaret eden Avukat Taylan Çelik, tutsakların sağlık durumların iyi
olduğunu, doktor kontrolleri ve tansiyon ölçümlerinin yapıldığı ve diyet
programı hazırladığını aktardı. Çelik, Şakran Çocuk Cezaevinde kalan
çocuk tutsaklara diyet programına uygun olarak yemekler verilmeye
başlandığını belirterek, buradaki tutsakların hastaneye kaldırılmadığını
ifade etti.
Öte yandan TTB İnsan Hakları Kolu adına İzmir'deki
tutsaklarının sağlık durumu ve tedavi süreçleriyle ilgilenen doktor Zeki
Gül, yetkilerle yaptıkları görüşmede kendilerine İzmir'deki hiç bir
tutsağın hastaneye kaldırılmadığının aktarıldığını belirterek, Kırıklar 1
ve 2 nolu F tipi cezaevlerini ziyaret eden avukatlardan edindikleri
bilgilere göre tutsaklara B1 vitamini verilmediği ve diyet programına
uygun olmayan süt gibi yemekler verilmeye çalışıldığını öğrendiklerini
dile getirdi. Gül, bu sorunun çözümü için ilgili kurumlarla görüşmelerde
bulunduklarını kaydetti. Bununla birlikte sağlık durumu kötü olan Ahmet
Kaya adlı tutsağın hastaneye götürülmediği kaydedildi. Tutsakların kan
tahlillerinin de alınmadığı gelen bilgiler arasında.
Avukatların
Balıksesir Kepsut, Antalya ve Alanya L tipi cezaevlerinde açlık grevine
giren tutsakları yarın ziyaret edeceği öğrenildi.
İSTANBUL:
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde 22 Eylül ve 15 Ekim'den bu yana açlık
grevinde bulunan kadın tutsakların Halkalı'daki Kanuni Sultan Süleyman
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk işlemleri devam ediyor.
Ambulanslar eşliğinde hastaneye getirilen 20 kadar tutsak için hastane
ve çevresinde polis ve jandarma tarafından yoğun önlemler alındı. Tutsak
aileleri hastaneye gelirken, ailelerin bekleme salonuna dahi alınmadığı
görüldü. Kadın tutsakların yorgun olduğu görülürken, yetkililer
ailelere hiçbir biçimde bilgi vermiyor. Avukatlar cezaevindeki sevk
işlemlerinin bitmesinin ardından hastaneye gelecek. Hastane bahçesinde
ailelerin bekleyişi sürerken sabah saatlerinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Canan Güler ve Belgin
Karaboğa da bu hastaneye getirildi.
Öte yandan Silivri L Tipi
Kapalı Cezaevi'nde açlık grevinde bulunan tutsakların, cezaevi
kampusunda bulunan hastanede tedavilerine başlandığı öğrenildi.
DENİZLİ:
Denizli D Tipi Cezaevi'nde 15 Ekim'den beri açlık grevinde olan
Fahrettin Kocakaya, Hasan Keleş ve Ramazan Nazlıer isimli tutsaklar
açlık grevi eylemini sonlandırdı. Açlık grevindeki üç tutsağın hükümlü
olması nedeniyle cezaevi idaresince avukatlarla görüştürülmek istenmedi.
Avukatların ısrarı sonucunda Fahrettin Kocayaka avukatlarla
görüştürüldü. Avukatlarla görüşen Kocakaya, açlık grevi eylemini bugün
sonlandırdıklarını belirterek, sağlık durumunun iyi olduğunu aktardı.
Kocakaya, cezaevindeki doktorların kendilerini muayene ettiğini
aktardığı dile getirildi.
ANF
|
Mehmet Öcalan |
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, ağabeyi ile
yaptığı görüşmenin detaylarını Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) anlattı. 27
Temmuz 2011’den bu yana bozuk olduğu iddia edilen koster ile İmralı
adasına gittiğini söyleyen Mehmet Öcalan, ağabeyi Öcalan'ın açlık grevi
ile ilgili, "Ben buradan açlık grevlerinin sonlandırılması gerektiğini
belirtiyorum. Artık bu eylem amacına ulaşmıştır" dediğini
aktardı.Öcalan, "Bir şeyler yapılacaksa zindandaki arkadaşlara
yüklenilmesin. Bu ahlaki de değil. Ne vicdani ne de insanidir" diye
konuştuğunu aktardı. Öcalan'ın sağlık durumunun iyi olduğunu belirten
Mehmet Öcalan, "Bunu herkes bilsin ki, sadece Kürdistan'da değil tüm
dünyada kim ne yapabiliyorsa, insanlık için ne adım atıyorsa sanki
onlarla yürüyormuş gibi onlarla yaşıyormuş gibi her konuda bilgisi var"
diye konuştu.
Küt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere
dün İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne giden ve 68'inci gününde açlık
grevinde bulunan PKK'li ve PAJK'lı tutsakların eylemini sona erdirmesine
ilişkin ağabeyinin çağrısını kamuoyuyla paylaşan Mehmet Öcalan, dünkü
İmralı görüşmesini DİHA'ya anlattı. Yaklaşık 15 aydır "bozuk" olduğu
iddia edilen eski koster ile İmralı'ya gittiğini aktaran Öcalan, 15
aydır çeşitli gerekçeler ile aile ve avukat görüşmelerine izin
verilmeyen ağabeyi ile yaklaşık 45 dakika İmralı'da yüz yüze görüştüğünü
söyledi. Görüşe izin verilmemesi gerekçelerinin herkesçe gerçeği
yansıtmadığının bilindiğini ifade eden Öcalan, "Dün yaptığımız
görüşmenin amacı da bilindiği gibi 68 gündür açlık grevinde olan ve
sağlık durumları ölüm eşiğine gelen arkadaşlarımız içindi.
Arkadaşlarımızın aileleri devlet ve hükümet yetkililerine adım atmaları
için açlık grevinin sonlandırılması için sürekli çağrıda bulundu. Hem
aileler hem de tüm kamuoyu biliyordu ki, açlık grevinin sonlandırmayı
ancak Başkan yapabilirdi. Biz de bunun üzerine dün adaya gittik" dedi.
ÖCALAN: BU EYLEM BENİM İÇİN ÇOK ANLAMLIDIR
Görüşme
sırasında Öcalan'ın kendisine ilk başta "Sen niye geldin?" diye soru
yönelttiğini ifade eden Öcalan, "Tabi ben ona anlattım. Hem iki haftada
bir görüşme hakkımız olduğunu hem de var olan diğer nedenlerden dolayı
görüşme için geldiğimi söyledim. Arkadaşlarımızın günlerdir açlık
grevinde olduğunu belirttim. Açlık grevinin gerekçelerini de anlattım
ona. Başkan da bana 'Açlık grevi içerdekilerin işi değil. Bunu
dışarıdakilerin yapması gerekiyordu. Yapılması gerekiyorsa bunu
dışarıdakiler yapmalıdır' dedi. 'Dışarıdakilerin görevini zindandaki
arkadaşlar yapmışlar. Bu doğru bir şey değil, iyi bir şey de değil'
dedi. Başkan ayrıca, '70 güne varan açlık grevine girmişler. Tabi ölüm
eşiğine gelmişler. Ben buradan açlık grevlerinin sonlandırılması
gerektiğini belirtiyorum. Sen İstanbul'a döndüğünde basın aracılığı ile
bu mesajımı duyurursun. Artık bu eylem amacına ulaşmıştır şeklinde
yansıt. Bu eylem benim için çok anlamlıdır. Özellikle bu eylemin
zindanlarda gelişmesi benim için çok çok anlamlıdır. Ve yerini bulduğu
kanısındayım' dedi" diye konuştu.
Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan'ın sağlık durumunun iyi olduğunu belirten Öcalan, "Sağlık
durumunu sordum o da 'Sağlık sorunumdan ziyade dışarıda ve zindanlardaki
gelişmeler nedeniyle gece gündüz çok düşünüyorum. Sürecin nasıl doğru
bir şekilde ilerlemesi gerektiği konusunda çok yoğunlaşıyorum. Benim
buradaki mücadelem budur. Gece gündüz düşünüyorum. Yol yöntem arıyorum.
Türk basını 'Öcalan İmralı'da keyfine bakıyor' diyor. Herkes bilsin ki,
ben burada bu sürecin doğru işlemesi için gerçekten yoğun çaba
içerisindeyim. Yaşanan acıların artık Kürt halkının üzerinden kalkması,
Kürt sorununun çözülmesi ve bu sorunun tamamen ortadan kalkması için
çaba içerisindeyim. Gece gündüz bunu düşünüyorum ve bunun mücadelesini
veriyorum' dedi" diye konuştu.
Öcalan, Kürt Halk önderi Abdullah
Öcalan'ın, "Dışarıda yaşananları az-çok takip ediyorum. Ama yaşanan
gelişmeler; bir şeyler yapılacaksa zindandaki arkadaşlara yüklenilmesin.
Bu ahlaki de değil vicdana da sığmaz. Ne de insanidir. Ne yapılacaksa,
ne mücadele yürütülecek ise dışarıda kendi gücünüz kendi imkanınız ile
yapmanız gerekiyor. On bin insanımız zindanlara düşmüştür. Onlara
yüklenmeniz yerine, başta Diyarbakır ve bütün bölge ve Kürtlerin yoğun
yaşadığı yerlerde insanları toplayıp, bu sorun ile ilgili tepkileri dile
getirin. Özellikle yapacağınız bu mücadele zindandaki arkadaşlarımızı
kurtarmaya yönelik olsun. Bunu yapın. Sadece BDP, DTK değil tüm sivil
toplum kuruluşları, demokratım diyen herkes hem Kürt sorununun çözümüne
katkı sunsun hem de zindandaki arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması
için çalışsın. Onların hiçbir suçu yok. Onlar suçsuz bir şekilde
tutuklanmışlar. Demokratik ve yasal haklarını kullanarak mücadele
etmişler" dediğini aktardı.
Ağabeyi ile ilgili başta Kürt halkı
olmak üzere kamuoyu tarafından merakla beklenen sağlık ve fiziki
durumuna ilişkin de bilgi veren Mehmet Öcalan, "Kamuoyunun çok merak
ettiğini biliyorum. Fiziki yapısı olarak öncekisi gibidir. Saç olarak
şuan benim gibi, ama bıyıkları yine gür, fakat beyazlanmış durumda.
Sağlık durumu iyiydi. Psikolojik durumu 10-12 yıl önce nasıl ise bugün
de aynı şekilde gördüm. Bunu herkes bilsin ki, sadece Kürdistan'da değil
tüm dünyada kim ne yapabiliyorsa, insanlık için ne adım atıyorsa sanki
onlarla yürüyormuş gibi onlarla yaşıyormuş gibi her konuda bilgisi var.
Bundan daha iyi bir şey ne olabilir ki?" dedi.
‘BATI KÜRDİSTAN’A ORTAK
MÜCADELE ANLAMLIDIR’
Ağabeyi Öcalan'ın Batı Kürdistan’daki son
durumu ve kazanımlarına ilişkin değerlendirmede de bulunduğunu
hatırlatan Öcalan, "Dört parçada yaşayan Kürtlere selam söyleyen Başkan,
Suriye ile ilgili, 'Tabi özellikle Suriye Kürtleri için sadece 6 ili
ele geçirmekle Suriye'deki sorunu çözemezler. Demokratik kurum ve
yapılar. Araplarla, Yahudilerle, Hıristiyanlarla tüm halklarla ilişki
içinde olsunlar. Beraber hareket edebilsinler, yapılarını kurabilsinler
ki; ancak bu şekilde özerklik tam anlamını bulabilir. Bu saatten sonra
ne Beşar Esed rejimi ne de Özgür Suriye Ordusu oradaki halkları
özgürleştirebilir. İşte oradaki çatışmalar çok tehlikelidir. Bu
tehlikeyi kaldırmak için demokratik özerklik orada bulunan tüm halk ve
yapılarla verecekleri ortak mücadele ile kurabilinir. Birlikte hareket
edildi mi ancak böyle tam anlamı ile çözüm getirebilirler. Suriye
Kürtleri iyi bilsinler ki, sadece 6 il ile sorun çözülmez. Gelişmezlerse
oradaki kazanımları dahi tehlikeye girebilir. Birlikte hareket etmek
Suriye Kürtleri için daha iyi olur" diye konuştuğunu ifade etti.
ÖCALAN: BENİ AYAKTA TUTAN, KÜRT SORUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ
Öcalan’ın,
hakkında kimi medya kuruluşları tarafından servis edilen haberlere de
tepki gösterdiğini aktaran Mehmet Öcalan, "Cezaevinde kendisi hakkında
haber servis eden bazı gazetelerin birkaç kupürünün verildiğini söyledi.
Başkan, bu kupürlerin de 'Öcalan İmralı'da lüks hayat yaşıyor' şeklinde
haberden oluştuğunu söyledi. Bunun 'Büyük bir yalan' olduğunu söyledi.
'Dört duvar arasında, nefesimiz bile zor çıkıyor' diye konuştu. Abim
yine devlete seslenerek 'Eğer Türkiye devleti demokratik bir şekilde
sorunlara yaklaşırsa, çözülmeyecek şey yok ve doğru yollu bulabilir.
İşte bu dört duvar arasında beni ayakta tutan, Kürt sorununun,
Türkiye'deki sorunların demokratik yollarla çözülmesidir" diye kaydetti.
ANF
Muş’un Bulanık İlçesi’nde halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş, “Kürt halkı özgürce kendi kendini yöneten bir yaşam
istiyor. İşte bu açlık grevleri bu talepler içindir. İmralı tecridi
kaldırılarak yeniden müzakere süreci başlatılsın. Bu hükümete düşen
talepleri karşılamaktır. Bu saatten sonra ölüm olmadan sorunları
çözelim, oturalım konuşalım, elbette uzlaşma noktası bulacağız. Kürt
halkı her şeye hazır, hem direnişe hem de diyaloga. Artık seçim
hükümetin, başbakanındır" dedi.
Muş’un Bulanık İlçesi’nde BDP Eş
Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın katılımıyla miting düzenlendi.
Miting için sabah saatlerinde Demirtaş ve beraberindeki BDP
milletvekilleri Pervin Buldan, Nazmi Gür, Sırrı Sakık ve Demir Çelik,
Bitlis-Muş Karayolunun Bulanık yol ayrımında aralarında belediye
başkanlarının da olduğu çok sayıda BDP'li tarafından karşılandı.
Karşılamadan sonra yüzlerce araçlık konvoy Bulanık İlçesi’ne doğru yola
koyuldu. Konvoy, Erentepe Beldesi'nde ve ardından Bulanık’ta binlerce
kişi tarafından “Biji berxewedana zindana”, “Direnen direne
kazanacağız”, “ Tutsakların talebi talebimizdir”, “Biji serok Apo”, “PKK
halktır halkı burada” sloganlarıyla karşılandı. Daha sonra araçlarından
inen kitle ile birlikte binlerce kişi Demirtaş’ın bulunduğu araca eşlik
ederek mitingin yapılacağı alana doğru yürüdü. Dev yeşil, sarı, kırmızı
flamaların açıldığı yürüyüşte sloganlar eşliğinde kitle mitingin
yapılacağı Aslanpaşa Caddesi'ne geldi. Burada ilk sözü alan BDP Muş İl
Başkanı Naif Erol, halkı sahiplenmeden dolayı kutlayarak, mücadeleyi
yükseltme çağrısı yaptı.
KÜRTLERİN TALEPLERİ TEHDİT DEĞİL, HAKLI TALEPLERDİR
Erol’dan
sonra halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “İlk
günden itibaren 68 gündür direnen halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz.
İlk günden itibaren bu taleplerin son derece meşru haklı yasal talepler
olduğunu anlatmaya çalıştık. Erdoğan bunlar şov yapıyor tehdit ediyorlar
şantaj yapıyorlar dedi 68 gün boyunca. Taleplerin rehin tutulan
tutsakların değil milyonlarca Kürdün talepleri olduğunu hatırlattık. Yüz
yılda devam eden Kürt sorunu için haklı taleptir. Hangisi tehdit
hangisi şantajdır. Zindanlardaki tutsakların bedenlerini ölüme yatırarak
bu savaş dursun konuşarak ölüm olmadan sorunu çözelim diyalog çağrısı
yapıyorlar. Kürt halkı gel konuşalım diyor. Erdoğan 'siz beni tehdit
edemezsiniz' diyor. Ya kafana saksımı düştü. Haklı talepler nasıl tehdit
oluyor. Onun fikri neyse zikri de odur. Kendisi gece gündüz Kürt
halkını tehdit ederek şantaj uyguluyor. Bunun için 68 gündür ağzından
tehditten başka bir şey çıkmadı. Eğer tehdidin ne olduğunu yüreğinde
hissetse gelip Kürt halkından özür dilemesi lazım. Milyonlarca Kürt
alanlara çıkarak açlık grevlerine barış için güç destek verdi” dedi.
Erdoğan’ın
idama ilişkin söylemlerine de tepki gösteren Demirtaş, “Erdoğan çözüm
yerine idam ipini eline alıp dolaşıyor. Şunu asalım keselim diyor. Buna
karşın Kürt halkı ise alanlara çıkarak, müzakere ve diyalogun önünü
açmak için mücadele etti. Senin o emrindeki İçişleri Bakanın halkı
panzerle gazla, copla, işkence uygulayarak tehdit etti. Siz hem tehdit
edensiniz hem de yalan söyleyensiniz" dedi. Demirtaş, “Bir başbakan
düşünün 72 milyon insanın bulunduğu ülkenin başbakanı, dünyanın 17.
büyük ekonomisi, üçüncü büyük ordusu, NATO üyesi kendisini bu kadar
güçlü gören bir ülkenin başbakanın yalandan başka söyleyecek hiçbir şeyi
kalmamış. Bu kadar güçlü olan başbakanın sığınacak tek şeyi kalmış o da
yalandır. Açlık grevlerinde önceki bir yemeğin aile fotoğrafını
göstererek göz göre göre yalan söyledi. Açlık grevi varken yemek
yiyorlar yalanına sığınacak kadar küçülmüş bir başbakandır. Madem
güçlüsün kendini padişah olarak görüyorsun, yüzde 50 oyun var, niye
yalan söylüyorsun? Bir de ben İmam Hatip mezunuyum diyorsun, o zaman
düşün yalandan daha büyük günah var mı? Haklı olan güçlü olan yalana
sığınmaz. Bu İmam Hatip mezunu tek dil diyor Kuran'da böyle bir şey var
mı? İmam Hatip'de ben sizi kavim kavim yarattım birbirinizi tanımanız
için diyor, orada bunu öğretiyorlar. Yanındaki Kürt milletvekilleri,
bakanlar kurulu, 68 gündür bu yalana birşey diyemedi. Bu kadar yalan
söylenmez atma Recep diyemediniz. 68 gündür Kürt kökenli olanlar kendi
cebini doldururken, Kürt olanlar halkı için bedenleri ölüme yatırdılar”
diye konuştu.
‘KÜRT HALKI MEYDANLARA ÇIKMASAYDI ONLAR CEZAEVİNDEN TABUT ÇIKARACAKTI’
Ölümler
olmadan açlık grevleri sonlanmasının önemli bir gelişme olduğunu da
belirten Demirtaş, “Eğer Kürt halkı alanlarda meydanlarda olmayıp
taleplerine sahip çıkmasaydı, onlar zindanlardan tabut çıkarmaya
çalışıyorlardı. Sayın Öcalan bir çağrı yaparak açlık grevinin
sonlanmasını istemesi üzerine bu sabah açlık grevleri sonlandırıldı. İlk
günden bu yana halkımıza her yerde bu sözü verdik; sahiplenirsek güçlü
kararlı bir şekilde arkadaşlarımızın arkasında olursak, ölümler
olmayacak dedik. Bu saatten sonra Başbakanın meseleyi daha ciddi ele
alması lazım. Kürt sorunu birilerinin kaybetmesi birilerinin kazanması
sorunu değil. Kürt sorunu hep birlikte bütün Türkiye’nin kazanacağı
şekilde çözülebilecek bir sorundur. Kürtler Kürdistan'da kendini
özerklikle yönetince kimse kaybetmez. Bazı aydın ve gazeteciler Kürtler
hak verme meselesi geldiğinde daha ne kadar Kürtlere hak vereceğiz
diyorlar. Bu Kürt halkını insan yerine koymayan zihniyetidir. Ben onlara
diyorum ki Kürtlere hak vermek sizin elinizde değildir. Kürlerin hakkı
doğuştan verilmiş, sizin bizim üstümüzde bir mertebeniz yok. Siz bize
hak lütfedecek olan değilsiniz. Siz gölge etmeyin biz sizden başka bir
şey istemiyoruz. Haklar yasayla verilmez. Siz yasayla kanunla karşı
çıkıyorsunuz, sorun budur işte” dedi.
‘YEREL YÖNETİMLER SEÇİMLE HALKIN BAŞINA GETİRİLSİN’
Kürt
dili üzerindeki baskılara da dikkat çeken Demirtaş, “AKP’nin döneminde
çöp bidonların üzerinde Kürtçe yazıldığı için, parkların isimleri Kürtçe
konulduğu için yasaklandı. Kürtler Kürdistan’da Kürtçe konuşmayacak da
nerede konuşacak, nerede yaşayacak? İnsan kendi anavatanında bunu
yapamazsa nerede yapacak? Devlet bunu engellerse insanlar dağa da çıkar,
uzaya da” diye konuştu. Artık Kürtleri vali ve kaymakamların
yönetemeyeceğini söyleyen Demirtaş, “Diyarbakır’ın en büyük parkında
oturma eylemi yapılacaktı. Akşam valiye telefon açtım siz insanlar
engellemeyin yasaklamayın dedim. O zamana kadar yasak yoktu. Ama ben
söyleyince yasak konuldu. Bu kimin Valisi? İçişleri Bakanı İdris'in
valisi. O kimin bakanı, Erdoğan’ın bakanı. Bir vali halk şurada oturamaz
diyor. Artık Kürtleri vali kaymakamlar yönetemez. Bütün yerel
yönetimler seçimle halkın başına gelsin. Kürt halkı bu ortak vatanda
ikinci sınıf insan olarak yaşamak istemiyor. Özgürce kendi kendini
yöneten bir yaşam istiyor. İşte bu açlık grevleri bu talepler içindir.
İmralı tecridi kaldırılarak yeniden müzakere süreci başlatılsın. Bu
hükümete düşen talepleri karşılamaktır. Halka copla saldırmak, gaz
bombası atmak değil. Bu saatten sonra ölüm olmadan sorunları çözelim
oturalım konuşalım, elbette uzlaşma noktası bulacağız. Kürt halkı her
şeye hazır, hem direnişe hem de diyaloga. Artık seçim hükümetin,
başbakanındır" şeklinde konuştu.
Yapılan konuşmanın ardından Demirtaş ve beraberindeki heyet, Varto’da yapılacak mitinge katılmak için Bulanık’tan ayrıldı.
Demirtaş: Çözüm önce dilde, üslupta başlar
Varto’da halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,
Başbakan Erdoğan'ın üslubunu sert bir dille eleştirerek, "Artık
siyasette birbirine hakaret etme, saldırma dönemi değil. Eğer bize öyle
yaklaşılırsa cevabını veririz. Ama bizim niyetimiz bir barış yolu,
müzakere yolunu açabilmektir. Başbakan bize, halkımıza, değerlerimize
karşı kullandığı hakaret dilini terk etmelidir. Çözüm öncelikle dilde
üslupta başlar” dedi.
Muş’un Varto İlçesi’nde BDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş’ın katılımıyla miting düzenlendi. Mitinge
Demirtaş ve beraberindeki BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Nazmi Gür,
Sırrı Sakık ve Demir Çelik, Varto’ya bağlı Bağiçi Köyü yakınında onlarca
araçlık konvoyla karşılandı. Heyete, yol güzergahı boyunca sevgi
gösterileri yapılırken, Belediye İşhanı önünde ise binlerce kişi
tarafından “Biji berxewedana zindana”, “Biji serok Apo”, “PKK halktır
halkı burada” sloganlarıyla karşılandı. Daha sonra binlerce kişiye
seslenen Demirtaş, seçim çalışmaları yapmadıklarını ve koltuk derdinde
olmadıklarını dile getirerek, “Buradan bütün Türkiye’ye çağrı yapıyorum.
Sıradan bir süreçten geçmiyoruz. Seçim çalışması yürütmüyoruz. Koltuk
derdinde de değiliz. Milletvekilliği, belediye başkanlığı koltuğu ne
kadar koltuk varsa halkımızın bir tek tırnağına kurban olsun. Ama ülke
Ortadoğu’daki kaynayan kazanın içine giderken ciddi olmanızı istiyoruz,
ciddi. Yüz yıl önce bu ülke kurulurken bir hukuk kurdunuz. Nedir o
hukuk, Kürt yoktur, Kürt dili yoktur, Kürdistan yoktur. Kürtler eğitim
yapamaz, Kürtçe konuşamaz. Şimdi bu hukuk çökmüştür. Yeni bir hukuk
kurmamız gerekiyor. Önümüzdeki yüzyıl için yeni hukuk kurmamız
gerekiyor. Bu mesele bu kadar ciddiyken Irak, Suriye, Lübnan, Mısır her
taraf ateş topuna dönmüşken, başbakan çıkmış kuzu tandır, şov muhabbetti
yapıyor. Bu kadar ciddiyetsizlik olabilir mi? Bu kadar ciddiyetsiz ülke
yönetilir mi? Biz sana diyoruz ki, Kürt halkı artık ikinci sınıf
yurttaşlığı kabul etmiyor. Ciddi ol, 1924-1925’de yaşamıyoruz. Yıl 2012
Kürt halkı kendi anadiliyle Kürdistan’da diğer halklarla eşit, barış
içinde kardeşçe yaşamak istiyor. Yeni hukuk budur. Bu konuda cevap
vereceksen ver, yoksa susman her şeyden daha hayırlıdır” dedi.
Son
olarak Başbakan Erdoğan’ın söylemlerine dikkat çeken Demirtaş,
“Başbakan iyi düşünmelidir. Artık siyasette bir birine hakaret etme,
saldırma dönemi değil. Eğer bize öyle yaklaşılırsa, cevabını veririz.
Ama bizim niyetimiz bir barış yolu, müzakere yolunu açabilmektir.
Başbakan bize, halkımıza, değerlerimize karşı kullandığı hakaret dilini
terk etmelidir. Çözüm öncelikle dilde üslupta başlar. Konuşmayla
niyetler iyi olursa ondan sonrası kolaydır. Kürt halkı zaten barış elini
uzatmıştır. Bunun dışında başka çözüm yolu yoktur diyorsanız, ebetteki
biz barışa varız. Ama yoksanız, İdris Naim’e talimat mı vereceksin,
meydanlar bizimdir. El mi yaman bey mi yaman görürüz” dedi.
Konuşmalardan sonra miting sona erdi.
ANF
64 tutsak ile 12 Eylül’de başlatılan ve 10.bin tutsak ile 68 günü geride
bırakan açlık grevleri ölümler yaşanmadan sonlandırıldı. Tüm kesimlerin
rahat bir nefes almasını sağlayan ve halklar arasındaki birlikte yaşam
köprüsünün onarılamaz hale gelmesini önleyen olumlu gelişme ise PKK
Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği 8 satırlık açıklama ile
gerçekleşti. Öcalan’a dönük tecridin sonlandırılmasının da talep
edildiği açlık grevi eyleminin yine Öcalan’ın çağrısı ile bitmesi ise
devlet ironisinin son sürümü olarak tarihe geçti.
Öcalan’ın açlık grevlerine bakışı;
Öcalan’ın,
açlık grevi ve türevi olan bedenini ölüme yatırma eylemlerini tasvip
etmediği kendisinin bu yönlü eylemlere girmemesi ve gelişen eylemleri de
durdurması ile bilinmektedir. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 14
Temmuz direnişi sonrası gelişen hiçbir açlık grevi ya da bedenini ateşe
verme eylemi PKK Lideri tarafından kabul görmemiş aksine tutsakların
sağlıklarını korumasını, taleplerin ise dışarıda farklı yöntemlerle
gelişmesi gerektiğine işaret etmiştir. 2000 yılı cezaevi ölüm
oruçlarında da PKK’li tutsaklar, Öcalan’ın bu tutumu vesilesi ile
grevlere dâhil olmamıştır.
PKK’li ve PAJK’lı tutsakların açlık grevi ısrarı;
12
Eylül’de 64 tutsağın süresiz-dönüşümsüz başlattığı açlık grevleri aynı
talepler ışığında aslında aylar öncesinde denenmişti. Tutsakların eylemi
hükümetin “açılım” sözü ve Öcalan ile gerçekleşen müzakereler
neticesinde İmralı’dan gelen çağrı ile son bulmuştu. Oslo’nun çıkmaz
sokağa girişi, İmralı’da tecridin yoğunlaştırılması ve KCK
operasyonlarının hız kesmeden devam etmesi akabinde tutsaklar 12 Eylül
itibari yeniden açlık grevlerine başladıklarını deklare edip, bu sefer
sonuç alınıncaya dek ölümler yaşansa dahi eylemde ısrar edeceklerinin
altını çizdiler. Eyleme başlayan grupların içinde avukatların,
gazetecilerin ve milletvekili tutsakların oluşu ise eylemin Kürt
hareketinin tüm alanlarında çözümü dayatmak üzere başlatıldığının
göstergesi oldu.
‘Sözde açlık grevleri’ ile idam tartışmaları;
Kürt
hareketinin yeni paradigmaya geçişi sonrası Öcalan’ın başladığı
müzakerelerde elini güçlendiren en etkili silah şiddet içermeyen ve yüz
binlerin katıldığı sivil itaatsizlik eylemleri ile kilitlenen sürecin
ancak ve ancak Öcalan’ın çağrısı ile açılabilmesi oldu. Habur süreci
sonrası halkta yakalanan direniş heyecanı ve yüz binlerin her gün
aralıksız sokaklarda oluşu İmralı müzakereleri ve çatışmasız sürecin
zemini olmuştu. Zindanların 12 Eylül açlık grevi ile yeniden yaratmaya
çalıştığı ve başarılı olduğu toplumsal hareketlilik realitesi karşısında
Başbakan Erdoğan ise “açlık grevi yoktur” inkârı ile başlayıp “İdam’ı
yeniden düşünmeliyiz” çıkışı ile Öcalan’ı tehdit ederek tutum aldı. Ana
akım medyanın Erdoğan’ın tembihleri sonrası cezaevi eylemini “Sözde
açlık grevleri” olarak vermesi ise grevin inanırlılığını azaltmaktan öte
vekiller ve sanatçıları da dışarıda süresiz-dönüşümsüz açlık grevine
yönlendirdi. Bir nevi kral çıplak dendi. Peşi sıra Avrupa’da bilinen
Kürt siyasetçileri ile Güney Kürdistan’da sanatçıların da katıldığı
eylem sosyal medyada ise tek gündem maddesi halini aldı. Yaşamın her
alanında kendini iyiden iyiye hissettirmeye ve her bireye “bir şey
yapmalıyım” sorumluluğu dayatan zindan direnişi Başbakan Erdoğan ve
kabinesine manipülasyon ve tehdit ile sorunun çözemeyecekleri, aksine
direniş çeperinin Ortadoğu gerçekliği ile buluşup genişleyeceği mesajını
verdi.
Diyarbakır ve Tahrir Meydanı
Tecrit öncesi
avukatlarına verdiği son demeçlerde daimi tekrarla ve ısrarla
“Diyarbakır, Tahrir gibi olursa bir haftada sorun çözülür” diyen Öcalan,
tecritten ötürü yüz binlerin direnişini her ne kadar takip edememiş
olsa da devletin İmralı’ya kendisine gidebilmesinin önünü nasıl
açıldığını tahmin etmiş, avukatları gelmeden de görüşmelere çıkmamıştır.
Açlık grevleri için gerçekleşen bölgesel mitingler her ne kadar sesi
duyurma noktasında etkili olmuşsa da toplumsal direniş noktasında asıl
darbe 7’den 70’e tüm halkın her akşam sokaklara inmesi ile vuruldu.
Merkezi mitinglere katılma noktasında ayaklarını geriye süren orta sınıf
ve memurlaşmış lakin vicdanen mücadeleye bağlı Kürt kesiminin ‘ışık
kapama’, ‘korna, tencere ve sesli aletlerle ses çıkarma’ eylemlerine
aktif katılımı yerelde Diyarbakır, genelde bölgede duyguda birliği,
eylemde birliğe çevirmiş büyük bir heyecan yaratmıştır.
BDP’nin
geçtiğimiz yıl mart ayından bu yana çözüm çadırları ile başlatıp
kitlesel yürüyüşlerle yükseltmek istediği demokratik halk direnişi açlık
grevlerinin yarattığı zeminde gerçekleşen ışık kapama eylemleri ile
amacına yaklaşmıştır. Işık kapama, tencerelere vurma ile başlayan akşam
eylemlerin çok geçmeden evden sokağa akıp, arabalarla trafiği tıkayıp
tüm kenti birlik enerjisi ve kaos ile bir isyan haline dönüştürdüğünü
izledik. 17 ayrı kentten Diyarbakır’a yığılan zırhlı askeri-polis
araçları ile yüzlerce özel harekât timi devletin OHAL ile bile nasıl
çaresiz kaldığını gözler önüne serdi. Polis araçlarının sokak sokak
gezerek “Işık kapama eylemi suçtur” anonsları yapması ve hatta korna
çalan yüzlerce araca ceza kesip, onlarca insanı gözaltına alması ise
eylemin devam etmesi halinde çözümü devlete nasıl dayatacağının da
kayıtlı nişanesi oldu.
Tecrit sonrası İmralı ile yeniden diyalog
Türkiye
ve Kürdistan’ı aşarak Avrupa’ya ve Güney Kürdistan’a uzanan mücadele
dalgası AKP hükümetini geceler süren toplantılara sürükledi. Adalet
Bakanı’nın “Zaten gündemimizde ana dilde savunma hakkı var. Maddeyi
meclise sunuyoruz” deyişi ile başlayıp Bülent Arınç’ın “açlık grevleri
bu günlerde bitecektir” demeci ile devam eden süreçte İmralı’da açlık
grevine zemin olan taleplerin tartışıldığı aşkere oldu. Nitekim 17 Kasım
itibari ile de ortak kanaate varılıp tutsaklara çağrı yapıldı.
Abdullah
Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile gerçekleştirdiği ve BDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da köprü olduğu görüşmede belirttiği
birkaç husus ise önümüzdeki sürecin rengi ile karakterini ortaya serer
nitelikte. “Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi
ve sorumluluğu kendi üzerlerine almışlardır” diyen Öcalan, dışarıda
devam eden ve son 1 haftadır özellikle Diyarbakır’da yüz binlere ulaşan
sivil itaatsizlik eylemlerinin çeşitlenerek devam edebileceğine işaret
ediyor.
Öcalan; “Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını
zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara
yüklemesinler” derken son bir buçuk yıldır tıkanan sürecin açılabilmesi
için “ana dilde savunma” hakkı için mahkeme boykotu ile başlayıp, açlık
grevleri ile devam eden eylemlerin bir bütün olarak tutsaklara
yüklenmesini kabul etmediğini de açıkça deklere etti.
‘Eylem amacına ulaşmıştır’
Öcalan;
“Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır” diyerek tutsakların ‘Ana
dilde savunma hakkı’ ile İmralı’daki tecridin sonlandırılması
noktasında bir müzakere edildiğini ve olumlu sonuç verdiğine işaret
ediyor. Lakin bu yönlü eylemlerin ‘içerinin’ değil ‘dışarının’ yapması
gerektiğine özellikle vurgu yapan Öcalan, kendisinin özgür hareket etme
koşullarının bir bütün olarak sağlanabilmesi ve kalıcı çözüm noktasında
anayasal düzenlemelerin başlaması için açlık grevleri ile başlayan
toplumsal hareketliliğinin bir üst seviyeye çıkarılması gerektiğini de
vurguluyor.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının müvekkilleri Öcalan
ile haftalık görüşmeyi gerçekleştirmek için başvuruda bulunması ve
başvuruya gelecek yanıt beklenirken, Barış ve Demokrasi Partisi’nin de
sokaklarda yakaladığı hareketliliği oluşturulacak yeni anayasaya yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi ile anadilde eğitimi aldırmak üzere farklı
ve çeşitli eylemlere çevirmesi bekleniyor.
ANF
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine tutsakların açlık
grevlerine son vermesine ilişkin açıklamada bulunan KCK, “Bizde hareket
olarak Reber Apo'nun bu çağrısına tam olarak uyacağımızı belirtiyor ve
bu temelde direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine son vermesini
istiyoruz” dedi. “Direniş, yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır” diyen
KCK, Öcalan’ın bir kez daha çözümden yana iradesini ortaya koyduğunu,
bundan sonra sorumluluğun devletin ve hükümetin olduğunu kaydetti.
KCK
Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı
üzerine cezaevlerinde açlık grevindeki tutsakların eylemlerini
sonuçlandırmalarıyla ilgili açıklamada bulundu. “Reber Apo'nun çağrısı
çağrımız olmuştur” diyen KCK, kendilerinin de çağrıya tam olarak
uyacaklarını belirterek, “Direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine
son vermesini istiyoruz” dedi.
“Direnişi bundan sonra
Hareketimiz ve halkımız devir almış bulunmaktadır” diyen KCK Yürütme
Konseyi Başkanlığı’nın açıklaması şöyle:
“Cezaevlerindeki
tutsak yoldaşlarımız, 12 Eylül tarihinden bu yana gruplar halinde 67 gün
devam eden süresiz açlık grevi eyleminde olmuşlardır.
Yoldaşlarımız, bu direnişi tamamen kendi özgür iradesiyle başlatmıştır.
Direnişin
talepleri ve amacı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Açlık grevi
direnişi, adı üzerinde bir ölüm orucu eylemi değildir. Ölüm orucu
eylemi, karakteri gereği tüm talepler yerine getirinceye kadar sürerken;
açlık grevi ise, bazı taleplerin gerçekleşmesi kadar toplumda belli bir
duyarlılık yaratılıp, belli düzeyde bir kamuoyu geliştikten sonra
bitirilebilecek bir eylem biçimidir. Bu bağlamda bakıldığında zindan
direnişi amacına ulaşmıştır. Direnişi bundan sonra Hareketimiz ve
halkımız devir almış bulunmaktadır.
Yüksek bir irade ve
kararlılıkla atmış yedi gün süren açlık grevi sonucunda toplumda çok
ciddi bir gündem oluşmuştur. Bununla birlikte, Hükümet ve devlet
yetkilileri bunun ciddiyetini görmüş ve istemedikleri halde de bazı
adımlar atmak zorunda kalmışlardır.
Açıklık grevi direnişi,
başta Kürdistan'ın dört parçası olmak üzere, yurt dışında, özelliklede
Avrupa da çok önemli bir etki yaratmıştır. Halkımız siyasi ve ulusal
birlik konusunda yek vücut olmuş; direnişçilerin taleplerini kendi
talepleri olarak sahiplenmiş, on binler ve yüz binler ayağa kalkmıştır.
Direniş sürecinde hemen her gün bir toplumsal eylemlilik gelişmiş ve
sömürgecilik lanetlenmiştir. Bir çok ulusal ve uluslararası kurum ve
kuruluş açlık grevindeki eylemcilerin taleplerini çözülebilir makul
talepler olarak görmüş ve desteklerini sunmuşlardır.
Türkiye'de
Kürt halkının dostları; devrimcileri, demokratları ve insan onurundan
yana olan her kesin gösterdiği destek ve duyarlılık son derece anlamlı v
değerli olmuştur.
Zindan direnişi, Kürt halk önderliğinin
çağrısı ile onurlu bir biçimde, başarıyla sonuçlanmış bulunmaktadır.
Kürt Halk Önderi bu çağrıyı, halklarımıza karşı sorumluluğu gereği
yapmıştır. Bundan sonra tüm sorumluluk devlete ve hükümete düşmektedir.
Bizde hareket olarak Reber Apo'nun bu çağrısına tam olarak uyacağımızı
belirtiyor ve bu temelde direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine
son vermesini istiyoruz.
Halkımızın özgürlüğü ve Reber Apo'nun
üzerindeki tecridin kaldırılması için insanüstü bir iradeyle tereddütsüz
tam atmış yedi gün onurlu bir direniş örneğini sergileyen tüm tutsak
yoldaşlarımızı aynı direniş ruhuyla saygıyla selamlıyoruz.
Bu
direnişte hemen her gün eylemlilik halinde olan dört parçadaki yiğit
Kürdistan halkını gösterdiği boyun eğmez tutumundan dolayı kutluyor; ve
halkımızı, direnişini bundan sonra daha yüksek düzeyde kesintisiz olarak
geliştirmeye çağırıyoruz.
Gösterdikleri duyarlılıkla zindan
direnişine omuz veren uluslararası ve Türkiyeli tüm dostlarımızı;
devrimcileri, demokratları, aydınları, sanatçıları, öğrencileri,
kadınları ve inanç sahibi duyarlı olan her kesi selamlıyoruz.
Yine
ulusal birlik ve özgürlük için çok anlamlı olan bu direnişe destek
veren tüm Kürt ve Kürdistanlı aydın ve sanatçıları tutumlarından dolayı
kutluyoruz.
Reber Apo'nun çağrısı çağrımız olmuştur. Bu direniş,
yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Kürt Halk Önderi bir kez daha
çözümden yana iradesini ortaya koymuştur. Sorumluluk bundan sonra
devletin ve hükümetin olmaktadır.
Reber Apo’yla birlikte
Kürdistan halkı özgür oluncaya dek mücadelemizi her düzeyde ve her yerde
kesintisiz, kararlı ve radikal bir biçimde yükselterek geliştireceğimiz
kesindir.”
ANF