19 Kasım 2012 Pazartesi

Açlık Grevindeki Tutsakların Sağlık Kontrolleri Başladı

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine cezaevlerinde süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerine son veren tutsaklar, hastaneye kaldırılmaya başlandı. Kimi yerlerde tutsakların hastaneye götürülmedikleri ve verilmemesi gereken süt gibi gıdaların verildiği öğrenildi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile 12 Eylül'de girdikleri süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerini 68. günde sonuçlandıran tutsaklar hastanelere sevk edilerek, sağlık kontrollerine başlandı. Bazı yerlerde tutsakların hastanelere sevk edilmediği, ayrıca verilmemesi gerekn süt gibi gıdaların verildiği kaydedilirken, Midyat, Mardin, Diyarbakır, Batman, Van, İzmir, Denizli ve İstanbul'da son durum şöyle:

MİDYAT: Midyat Cezaevi'nde 14 tutsak Midyat Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Tutsakların ambulansla hastaneye götürülmesi esnasında cezaevi önünde biriken halk davul zurna çalarak, "Biji qehremané zindana" sloganı attı. Tutsakların hastaneye götürülürken zafer işareti yapması ve ellerinde kelepçe olması dikkat çekti. Tutsaklar Midyat Devlet Hastanesi'nde müşahede altına alınırken cezaevi önünde bekleyen yüzlerce kişi sloganlarla cezaevi önünden ayrıldı. Diğer tutsakların ise hastanede yer olmadığından dolayı başka hastanelere götürüleceği öğrenildi.

Hastaneye götürülen tutsakların isimleri şöyle: "Ayşe Kara, Derya Moray, Elif Uludağ, Ferda İldan, Şadiye Manap, Mustafa Ayhan, Beyhan Gözmen, Gıvara Atıko, Metin Kemal Hasan, İlyas Demir, Mazlum Dilek, Ferhan İşçan, Emrah Aslan ve ismi öğrenilemeyen bir tutsak."

MARDİN: Mardin E Tipi Cezaevi'nden aralarında BDP Mardin Milletvekilli Gülser Yıldırım'ın da olduğu 18 tutsak tedavi için ambulanslarla Mardin Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde kendilerine ayrılan 4. kata kaldırıldı. Yoğun polisiye önlemin alındığı hastaneye kaldırılan tutsaklara aileler ve halk alkış ve sloganlarla destek verdi. Mardin E Tipi Cezaevi'ne getirilen 16 kişinin sağlık durumlarına ilişkin açıklama yapan Mardin Tabip Odası Başkanı Kamuran Yıldırım, "Hastanede 5'i kadın 13'ü erkek olmak üzere toplam 18 tutsağın tedavilerine başlandı. Tutsaklara Türk Tabipler Birliği tedavi protokolünün gereği kan tahlilleri yapılacak. Biyokimya olmak üzere EGK'leri ve kalp değerleri değerlendirilecek. Özellikle bu tür vakalarda beklediğimiz enfeksiyon hastalığıdır. Tahlillerin sonuçları öğrenilmeden hasarın ne şekilde olduğunu bilemeyiz. Tahlil sonuçlarını sabırsızlıkla bekliyoruz" dedi. Hastaneye getirilen tutsakların isimleri şöyle: "Fırat Arzu, Haniş Memkiyani, M. Emin Gezer, Yunus Durdu, Sait Ercik, Mehmet Yavuzel, Zeynep Altunkaynak, Gülser Yıldırım, Fatime Demir, Behice Tanrıverdi, Şirin Şahin, Züleyha Yılmaz."

Hastane önünde tutsak ailelerinin bekleyişleri devam ediyor.

AMED: Diyarbakır E ve D Tipi Kapalı cezaevlerinden, açlık grevine giren ilk grupta yer alan 36 erkek ve kadın tutsak ambulanslarla Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirildi. Gruplar şeklinde getirilen tutsaklar polislerin zırhlı araçları eşliğinde hastaneye getirildi. Hastaneye getirilen tutsakları görmek isteyen kitle polisler tarafından engellendi. Kitle bu duruma alkış ve zılgıtlar ile tepki gösterdi. Ambulanstan çıkartılan tutsakların zafer işareti yapması dikkat çekti. Kitlenin hastane önünde bekleyişi devam ediyor.

BATMAN: Batman M Tipi Kapalı Cezaevi'nde birinci gruptaki 7 tutsak Batman Bölge Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Sabah saatlerinde BDP Batman Milletvekili Ayla Akat, Batman Tabip Odası Başkanı Mehmet Demir ve Batman Barosu Başkanı Ahmet Sevim açlık grevindeki tutsaklarla görüşürken dışarıda bekleyen kitle, halay ve sloganlarla tutsaklara destek verdi. Öğle saatlerinde açlık grevindeki tutsakları tedavi etmek amacıyla hastaneye gelen Sağlık Bakanlığı'na bağlı doktor heyetinin tutukluları tedavi etmeye başladığı öğrenildi. Cezaevi yönetiminin tutsakları ring araçları ile hastaneye götürmek istemesine doktorlar karşı çıkarak savcılıkla görüştü. Yapılan görüşmeler sonucu tutsaklar ambulans ile hastaneye sevk edildi.

VAN: Van F Tipi cezaevinde 17 tutsak, Edremit yolu üzerindeki bölge eğitim ve araştırma hastanesine götürüldü. Tutsakların sağlık kontrollerine başlandı.

İZMİR: Aliağa İlçesi'nde bulunan Şakran 2, 3 ve 4 nolu T tipi, Şakran Kadın ve Çocuk cezaevlerinde açlık grevini sonlandıran tutsaklar, kendilerini ziyaret eden İHD ve ÇHD üyesi avukatlara, doktor muayenelerinin yapıldığını, beslenmeleri için diyet programı hazırlandığını ve sağlık durumlarının iyi olduğunu aktardı. Şakran 2, 3 ve 4 nolu T tipi cezaevlerini ziyaret eden Avukat Nergis Tuba Aslan, Şakran 2 ve 4 nolu T tipi cezaevinde yaptıkları görüşmelerde açlık grevini bırakan tutsakların kilo ve tansiyon ölçümünün yapıldığı ve diyet listelerinin verildiğini söyledi. Şakran 3 Nolu T Tipi Cezaevi'nde açlık grevini bırakan tutsaklarla hükümlü ve hafta sonu olması nedeniyle görüştürülmediklerini dile getiren Aslan, ancak tutsakların durumuyla ilgili görüştükleri cezaevi 2. müdürünün tutsakların sağlık kontrolünün yapıldığını, diyet programının uygulandığı ve kan değerlerinin tespiti için tutsaklardan kan değerleri örneğini aldıklarını aktardığını dile getirdi. Aslan, ziyaret etikleri bu cezaevlerindeki hiç bir tutsağın hastaneye kaldırılmadığı belirterek, tutsaklara B1 vitamini verildiğini kaydetti. Aslan, açlık grevini bırakan tutsakların bir hafta boyunca doktorlar tarafından düzenli olarak kontrol edileceklerini kaydeden Aslan, tutsakların tedavi sürecini yakından takip edeceklerini sözlerine ekledi.

Şakran Kadın ve Çocuk cezaevlerindeki tutsakları ziyaret eden Avukat Taylan Çelik, tutsakların sağlık durumların iyi olduğunu, doktor kontrolleri ve tansiyon ölçümlerinin yapıldığı ve diyet programı hazırladığını aktardı. Çelik, Şakran Çocuk Cezaevinde kalan çocuk tutsaklara diyet programına uygun olarak yemekler verilmeye başlandığını belirterek, buradaki tutsakların hastaneye kaldırılmadığını ifade etti.

Öte yandan TTB İnsan Hakları Kolu adına İzmir'deki tutsaklarının sağlık durumu ve tedavi süreçleriyle ilgilenen doktor Zeki Gül, yetkilerle yaptıkları görüşmede kendilerine İzmir'deki hiç bir tutsağın hastaneye kaldırılmadığının aktarıldığını belirterek, Kırıklar 1 ve 2 nolu F tipi cezaevlerini ziyaret eden avukatlardan edindikleri bilgilere göre tutsaklara B1 vitamini verilmediği ve diyet programına uygun olmayan süt gibi yemekler verilmeye çalışıldığını öğrendiklerini dile getirdi. Gül, bu sorunun çözümü için ilgili kurumlarla görüşmelerde bulunduklarını kaydetti. Bununla birlikte sağlık durumu kötü olan Ahmet Kaya adlı tutsağın hastaneye götürülmediği kaydedildi. Tutsakların kan tahlillerinin de alınmadığı gelen bilgiler arasında.

Avukatların Balıksesir Kepsut, Antalya ve Alanya L tipi cezaevlerinde açlık grevine giren tutsakları yarın ziyaret edeceği öğrenildi.

İSTANBUL: Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde 22 Eylül ve 15 Ekim'den bu yana açlık grevinde bulunan kadın tutsakların Halkalı'daki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk işlemleri devam ediyor. Ambulanslar eşliğinde hastaneye getirilen 20 kadar tutsak için hastane ve çevresinde polis ve jandarma tarafından yoğun önlemler alındı. Tutsak aileleri hastaneye gelirken, ailelerin bekleme salonuna dahi alınmadığı görüldü. Kadın tutsakların yorgun olduğu görülürken, yetkililer ailelere hiçbir biçimde bilgi vermiyor. Avukatlar cezaevindeki sevk işlemlerinin bitmesinin ardından hastaneye gelecek. Hastane bahçesinde ailelerin bekleyişi sürerken sabah saatlerinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Canan Güler ve Belgin Karaboğa da bu hastaneye getirildi.

Öte yandan Silivri L Tipi Kapalı Cezaevi'nde açlık grevinde bulunan tutsakların, cezaevi kampusunda bulunan hastanede tedavilerine başlandığı öğrenildi.

DENİZLİ: Denizli D Tipi Cezaevi'nde 15 Ekim'den beri açlık grevinde olan Fahrettin Kocakaya, Hasan Keleş ve Ramazan Nazlıer isimli tutsaklar açlık grevi eylemini sonlandırdı. Açlık grevindeki üç tutsağın hükümlü olması nedeniyle cezaevi idaresince avukatlarla görüştürülmek istenmedi. Avukatların ısrarı sonucunda Fahrettin Kocayaka avukatlarla görüştürüldü. Avukatlarla görüşen Kocakaya, açlık grevi eylemini bugün sonlandırdıklarını belirterek, sağlık durumunun iyi olduğunu aktardı. Kocakaya, cezaevindeki doktorların kendilerini muayene ettiğini aktardığı dile getirildi. 


ANF

Mehmet Öcalan Görüşmenin Detaylarını Açıkladı

Mehmet Öcalan
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, ağabeyi ile yaptığı görüşmenin detaylarını Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) anlattı. 27 Temmuz 2011’den bu yana bozuk olduğu iddia edilen koster ile İmralı adasına gittiğini söyleyen Mehmet Öcalan, ağabeyi Öcalan'ın açlık grevi ile ilgili, "Ben buradan açlık grevlerinin sonlandırılması gerektiğini belirtiyorum. Artık bu eylem amacına ulaşmıştır" dediğini aktardı.Öcalan, "Bir şeyler yapılacaksa zindandaki arkadaşlara yüklenilmesin. Bu ahlaki de değil. Ne vicdani ne de insanidir" diye konuştuğunu aktardı. Öcalan'ın sağlık durumunun iyi olduğunu belirten Mehmet Öcalan, "Bunu herkes bilsin ki, sadece Kürdistan'da değil tüm dünyada kim ne yapabiliyorsa, insanlık için ne adım atıyorsa sanki onlarla yürüyormuş gibi onlarla yaşıyormuş gibi her konuda bilgisi var" diye konuştu.

Küt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere dün İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne giden ve 68'inci gününde açlık grevinde bulunan PKK'li ve PAJK'lı tutsakların eylemini sona erdirmesine ilişkin ağabeyinin çağrısını kamuoyuyla paylaşan Mehmet Öcalan, dünkü İmralı görüşmesini DİHA'ya anlattı. Yaklaşık 15 aydır "bozuk" olduğu iddia edilen eski koster ile İmralı'ya gittiğini aktaran Öcalan, 15 aydır çeşitli gerekçeler ile aile ve avukat görüşmelerine izin verilmeyen ağabeyi ile yaklaşık 45 dakika İmralı'da yüz yüze görüştüğünü söyledi. Görüşe izin verilmemesi gerekçelerinin herkesçe gerçeği yansıtmadığının bilindiğini ifade eden Öcalan, "Dün yaptığımız görüşmenin amacı da bilindiği gibi 68 gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumları ölüm eşiğine gelen arkadaşlarımız içindi. Arkadaşlarımızın aileleri devlet ve hükümet yetkililerine adım atmaları için açlık grevinin sonlandırılması için sürekli çağrıda bulundu. Hem aileler hem de tüm kamuoyu biliyordu ki, açlık grevinin sonlandırmayı ancak Başkan yapabilirdi. Biz de bunun üzerine dün adaya gittik" dedi.

ÖCALAN: BU EYLEM BENİM İÇİN ÇOK ANLAMLIDIR


Görüşme sırasında Öcalan'ın kendisine ilk başta "Sen niye geldin?" diye soru yönelttiğini ifade eden Öcalan, "Tabi ben ona anlattım. Hem iki haftada bir görüşme hakkımız olduğunu hem de var olan diğer nedenlerden dolayı görüşme için geldiğimi söyledim. Arkadaşlarımızın günlerdir açlık grevinde olduğunu belirttim. Açlık grevinin gerekçelerini de anlattım ona. Başkan da bana 'Açlık grevi içerdekilerin işi değil. Bunu dışarıdakilerin yapması gerekiyordu. Yapılması gerekiyorsa bunu dışarıdakiler yapmalıdır' dedi. 'Dışarıdakilerin görevini zindandaki arkadaşlar yapmışlar. Bu doğru bir şey değil, iyi bir şey de değil' dedi. Başkan ayrıca, '70 güne varan açlık grevine girmişler. Tabi ölüm eşiğine gelmişler. Ben buradan açlık grevlerinin sonlandırılması gerektiğini belirtiyorum. Sen İstanbul'a döndüğünde basın aracılığı ile bu mesajımı duyurursun. Artık bu eylem amacına ulaşmıştır şeklinde yansıt. Bu eylem benim için çok anlamlıdır. Özellikle bu eylemin zindanlarda gelişmesi benim için çok çok anlamlıdır. Ve yerini bulduğu kanısındayım' dedi" diye konuştu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sağlık durumunun iyi olduğunu belirten Öcalan, "Sağlık durumunu sordum o da 'Sağlık sorunumdan ziyade dışarıda ve zindanlardaki gelişmeler nedeniyle gece gündüz çok düşünüyorum. Sürecin nasıl doğru bir şekilde ilerlemesi gerektiği konusunda çok yoğunlaşıyorum. Benim buradaki mücadelem budur. Gece gündüz düşünüyorum. Yol yöntem arıyorum. Türk basını 'Öcalan İmralı'da keyfine bakıyor' diyor. Herkes bilsin ki, ben burada bu sürecin doğru işlemesi için gerçekten yoğun çaba içerisindeyim. Yaşanan acıların artık Kürt halkının üzerinden kalkması, Kürt sorununun çözülmesi ve bu sorunun tamamen ortadan kalkması için çaba içerisindeyim. Gece gündüz bunu düşünüyorum ve bunun mücadelesini veriyorum' dedi" diye konuştu.

Öcalan, Kürt Halk önderi Abdullah Öcalan'ın, "Dışarıda yaşananları az-çok takip ediyorum. Ama yaşanan gelişmeler; bir şeyler yapılacaksa zindandaki arkadaşlara yüklenilmesin. Bu ahlaki de değil vicdana da sığmaz. Ne de insanidir. Ne yapılacaksa, ne mücadele yürütülecek ise dışarıda kendi gücünüz kendi imkanınız ile yapmanız gerekiyor. On bin insanımız zindanlara düşmüştür. Onlara yüklenmeniz yerine, başta Diyarbakır ve bütün bölge ve Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde insanları toplayıp, bu sorun ile ilgili tepkileri dile getirin. Özellikle yapacağınız bu mücadele zindandaki arkadaşlarımızı kurtarmaya yönelik olsun. Bunu yapın. Sadece BDP, DTK değil tüm sivil toplum kuruluşları, demokratım diyen herkes hem Kürt sorununun çözümüne katkı sunsun hem de zindandaki arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması için çalışsın. Onların hiçbir suçu yok. Onlar suçsuz bir şekilde tutuklanmışlar. Demokratik ve yasal haklarını kullanarak mücadele etmişler" dediğini aktardı.

Ağabeyi ile ilgili başta Kürt halkı olmak üzere kamuoyu tarafından merakla beklenen sağlık ve fiziki durumuna ilişkin de bilgi veren Mehmet Öcalan, "Kamuoyunun çok merak ettiğini biliyorum. Fiziki yapısı olarak öncekisi gibidir. Saç olarak şuan benim gibi, ama bıyıkları yine gür, fakat beyazlanmış durumda. Sağlık durumu iyiydi. Psikolojik durumu 10-12 yıl önce nasıl ise bugün de aynı şekilde gördüm. Bunu herkes bilsin ki, sadece Kürdistan'da değil tüm dünyada kim ne yapabiliyorsa, insanlık için ne adım atıyorsa sanki onlarla yürüyormuş gibi onlarla yaşıyormuş gibi her konuda bilgisi var. Bundan daha iyi bir şey ne olabilir ki?" dedi.


 ‘BATI KÜRDİSTAN’A ORTAK MÜCADELE ANLAMLIDIR’

Ağabeyi Öcalan'ın Batı Kürdistan’daki son durumu ve kazanımlarına ilişkin değerlendirmede de bulunduğunu hatırlatan Öcalan, "Dört parçada yaşayan Kürtlere selam söyleyen Başkan, Suriye ile ilgili, 'Tabi özellikle Suriye Kürtleri için sadece 6 ili ele geçirmekle Suriye'deki sorunu çözemezler. Demokratik kurum ve yapılar. Araplarla, Yahudilerle, Hıristiyanlarla tüm halklarla ilişki içinde olsunlar. Beraber hareket edebilsinler, yapılarını kurabilsinler ki; ancak bu şekilde özerklik tam anlamını bulabilir. Bu saatten sonra ne Beşar Esed rejimi ne de Özgür Suriye Ordusu oradaki halkları özgürleştirebilir. İşte oradaki çatışmalar çok tehlikelidir. Bu tehlikeyi kaldırmak için demokratik özerklik orada bulunan tüm halk ve yapılarla verecekleri ortak mücadele ile kurabilinir. Birlikte hareket edildi mi ancak böyle tam anlamı ile çözüm getirebilirler. Suriye Kürtleri iyi bilsinler ki, sadece 6 il ile sorun çözülmez. Gelişmezlerse oradaki kazanımları dahi tehlikeye girebilir. Birlikte hareket etmek Suriye Kürtleri için daha iyi olur" diye konuştuğunu ifade etti.

ÖCALAN: BENİ AYAKTA TUTAN, KÜRT SORUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ

Öcalan’ın, hakkında kimi medya kuruluşları tarafından servis edilen haberlere de tepki gösterdiğini aktaran Mehmet Öcalan, "Cezaevinde kendisi hakkında haber servis eden bazı gazetelerin birkaç kupürünün verildiğini söyledi. Başkan, bu kupürlerin de 'Öcalan İmralı'da lüks hayat yaşıyor' şeklinde haberden oluştuğunu söyledi. Bunun 'Büyük bir yalan' olduğunu söyledi. 'Dört duvar arasında, nefesimiz bile zor çıkıyor' diye konuştu. Abim yine devlete seslenerek 'Eğer Türkiye devleti demokratik bir şekilde sorunlara yaklaşırsa, çözülmeyecek şey yok ve doğru yollu bulabilir. İşte bu dört duvar arasında beni ayakta tutan, Kürt sorununun, Türkiye'deki sorunların demokratik yollarla çözülmesidir" diye kaydetti. 


ANF

Demirtaş: Kürt Halkı Direnişe de Diyaloga da Hazır

Muş’un Bulanık İlçesi’nde halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kürt halkı özgürce kendi kendini yöneten bir yaşam istiyor. İşte bu açlık grevleri bu talepler içindir. İmralı tecridi kaldırılarak yeniden müzakere süreci başlatılsın. Bu hükümete düşen talepleri karşılamaktır. Bu saatten sonra ölüm olmadan sorunları çözelim, oturalım konuşalım, elbette uzlaşma noktası bulacağız. Kürt halkı her şeye hazır, hem direnişe hem de diyaloga. Artık seçim hükümetin, başbakanındır" dedi.

Muş’un Bulanık İlçesi’nde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın katılımıyla miting düzenlendi. Miting için sabah saatlerinde Demirtaş ve beraberindeki BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Nazmi Gür, Sırrı Sakık ve Demir Çelik, Bitlis-Muş Karayolunun Bulanık yol ayrımında aralarında belediye başkanlarının da olduğu çok sayıda BDP'li tarafından karşılandı. Karşılamadan sonra yüzlerce araçlık konvoy Bulanık İlçesi’ne doğru yola koyuldu. Konvoy, Erentepe Beldesi'nde ve ardından Bulanık’ta binlerce kişi tarafından “Biji berxewedana zindana”, “Direnen direne kazanacağız”, “ Tutsakların talebi talebimizdir”, “Biji serok Apo”, “PKK halktır halkı burada” sloganlarıyla karşılandı. Daha sonra araçlarından inen kitle ile birlikte binlerce kişi Demirtaş’ın bulunduğu araca eşlik ederek mitingin yapılacağı alana doğru yürüdü. Dev yeşil, sarı, kırmızı flamaların açıldığı yürüyüşte sloganlar eşliğinde kitle mitingin yapılacağı Aslanpaşa Caddesi'ne geldi. Burada ilk sözü alan BDP Muş İl Başkanı Naif Erol, halkı sahiplenmeden dolayı kutlayarak, mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı.

KÜRTLERİN TALEPLERİ TEHDİT DEĞİL, HAKLI TALEPLERDİR

Erol’dan sonra halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “İlk günden itibaren 68 gündür direnen halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz. İlk günden itibaren bu taleplerin son derece meşru haklı yasal talepler olduğunu anlatmaya çalıştık. Erdoğan bunlar şov yapıyor tehdit ediyorlar şantaj yapıyorlar dedi 68 gün boyunca. Taleplerin rehin tutulan tutsakların değil milyonlarca Kürdün talepleri olduğunu hatırlattık. Yüz yılda devam eden Kürt sorunu için haklı taleptir. Hangisi tehdit hangisi şantajdır. Zindanlardaki tutsakların bedenlerini ölüme yatırarak bu savaş dursun konuşarak ölüm olmadan sorunu çözelim diyalog çağrısı yapıyorlar. Kürt halkı gel konuşalım diyor. Erdoğan 'siz beni tehdit edemezsiniz' diyor. Ya kafana saksımı düştü. Haklı talepler nasıl tehdit oluyor. Onun fikri neyse zikri de odur. Kendisi gece gündüz Kürt halkını tehdit ederek şantaj uyguluyor. Bunun için 68 gündür ağzından tehditten başka bir şey çıkmadı. Eğer tehdidin ne olduğunu yüreğinde hissetse gelip Kürt halkından özür dilemesi lazım. Milyonlarca Kürt alanlara çıkarak açlık grevlerine barış için güç destek verdi” dedi.

Erdoğan’ın idama ilişkin söylemlerine de tepki gösteren Demirtaş, “Erdoğan çözüm yerine idam ipini eline alıp dolaşıyor. Şunu asalım keselim diyor. Buna karşın Kürt halkı ise alanlara çıkarak, müzakere ve diyalogun önünü açmak için mücadele etti. Senin o emrindeki İçişleri Bakanın halkı panzerle gazla, copla, işkence uygulayarak tehdit etti. Siz hem tehdit edensiniz hem de yalan söyleyensiniz" dedi. Demirtaş, “Bir başbakan düşünün 72 milyon insanın bulunduğu ülkenin başbakanı, dünyanın 17. büyük ekonomisi, üçüncü büyük ordusu, NATO üyesi kendisini bu kadar güçlü gören bir ülkenin başbakanın yalandan başka söyleyecek hiçbir şeyi kalmamış. Bu kadar güçlü olan başbakanın sığınacak tek şeyi kalmış o da yalandır. Açlık grevlerinde önceki bir yemeğin aile fotoğrafını göstererek göz göre göre yalan söyledi. Açlık grevi varken yemek yiyorlar yalanına sığınacak kadar küçülmüş bir başbakandır. Madem güçlüsün kendini padişah olarak görüyorsun, yüzde 50 oyun var, niye yalan söylüyorsun? Bir de ben İmam Hatip mezunuyum diyorsun, o zaman düşün yalandan daha büyük günah var mı? Haklı olan güçlü olan yalana sığınmaz. Bu İmam Hatip mezunu tek dil diyor Kuran'da böyle bir şey var mı? İmam Hatip'de ben sizi kavim kavim yarattım birbirinizi tanımanız için diyor, orada bunu öğretiyorlar. Yanındaki Kürt milletvekilleri, bakanlar kurulu, 68 gündür bu yalana birşey diyemedi. Bu kadar yalan söylenmez atma Recep diyemediniz. 68 gündür Kürt kökenli olanlar kendi cebini doldururken, Kürt olanlar halkı için bedenleri ölüme yatırdılar” diye konuştu.

‘KÜRT HALKI MEYDANLARA ÇIKMASAYDI ONLAR CEZAEVİNDEN TABUT ÇIKARACAKTI’


Ölümler olmadan açlık grevleri sonlanmasının önemli bir gelişme olduğunu da belirten Demirtaş, “Eğer Kürt halkı alanlarda meydanlarda olmayıp taleplerine sahip çıkmasaydı, onlar zindanlardan tabut çıkarmaya çalışıyorlardı. Sayın Öcalan bir çağrı yaparak açlık grevinin sonlanmasını istemesi üzerine bu sabah açlık grevleri sonlandırıldı. İlk günden bu yana halkımıza her yerde bu sözü verdik; sahiplenirsek güçlü kararlı bir şekilde arkadaşlarımızın arkasında olursak, ölümler olmayacak dedik. Bu saatten sonra Başbakanın meseleyi daha ciddi ele alması lazım. Kürt sorunu birilerinin kaybetmesi birilerinin kazanması sorunu değil. Kürt sorunu hep birlikte bütün Türkiye’nin kazanacağı şekilde çözülebilecek bir sorundur. Kürtler Kürdistan'da kendini özerklikle yönetince kimse kaybetmez. Bazı aydın ve gazeteciler Kürtler hak verme meselesi geldiğinde daha ne kadar Kürtlere hak vereceğiz diyorlar. Bu Kürt halkını insan yerine koymayan zihniyetidir. Ben onlara diyorum ki Kürtlere hak vermek sizin elinizde değildir. Kürlerin hakkı doğuştan verilmiş, sizin bizim üstümüzde bir mertebeniz yok. Siz bize hak lütfedecek olan değilsiniz. Siz gölge etmeyin biz sizden başka bir şey istemiyoruz. Haklar yasayla verilmez. Siz yasayla kanunla karşı çıkıyorsunuz, sorun budur işte” dedi.

‘YEREL YÖNETİMLER SEÇİMLE HALKIN BAŞINA GETİRİLSİN’

Kürt dili üzerindeki baskılara da dikkat çeken Demirtaş, “AKP’nin döneminde çöp bidonların üzerinde Kürtçe yazıldığı için, parkların isimleri Kürtçe konulduğu için yasaklandı. Kürtler Kürdistan’da Kürtçe konuşmayacak da nerede konuşacak, nerede yaşayacak? İnsan kendi anavatanında bunu yapamazsa nerede yapacak? Devlet bunu engellerse insanlar dağa da çıkar, uzaya da” diye konuştu. Artık Kürtleri vali ve kaymakamların yönetemeyeceğini söyleyen Demirtaş, “Diyarbakır’ın en büyük parkında oturma eylemi yapılacaktı. Akşam valiye telefon açtım siz insanlar engellemeyin yasaklamayın dedim. O zamana kadar yasak yoktu. Ama ben söyleyince yasak konuldu. Bu kimin Valisi? İçişleri Bakanı İdris'in valisi. O kimin bakanı, Erdoğan’ın bakanı. Bir vali halk şurada oturamaz diyor. Artık Kürtleri vali kaymakamlar yönetemez. Bütün yerel yönetimler seçimle halkın başına gelsin. Kürt halkı bu ortak vatanda ikinci sınıf insan olarak yaşamak istemiyor. Özgürce kendi kendini yöneten bir yaşam istiyor. İşte bu açlık grevleri bu talepler içindir. İmralı tecridi kaldırılarak yeniden müzakere süreci başlatılsın. Bu hükümete düşen talepleri karşılamaktır. Halka copla saldırmak, gaz bombası atmak değil. Bu saatten sonra ölüm olmadan sorunları çözelim oturalım konuşalım, elbette uzlaşma noktası bulacağız. Kürt halkı her şeye hazır, hem direnişe hem de diyaloga. Artık seçim hükümetin, başbakanındır" şeklinde konuştu.

Yapılan konuşmanın ardından Demirtaş ve beraberindeki heyet, Varto’da yapılacak mitinge katılmak için Bulanık’tan ayrıldı. 


Demirtaş: Çözüm önce dilde, üslupta başlar 

Varto’da halka seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Erdoğan'ın üslubunu sert bir dille eleştirerek, "Artık siyasette birbirine hakaret etme, saldırma dönemi değil. Eğer bize öyle yaklaşılırsa cevabını veririz. Ama bizim niyetimiz bir barış yolu, müzakere yolunu açabilmektir. Başbakan bize, halkımıza, değerlerimize karşı kullandığı hakaret dilini terk etmelidir. Çözüm öncelikle dilde üslupta başlar” dedi.

Muş’un Varto İlçesi’nde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın katılımıyla miting düzenlendi. Mitinge Demirtaş ve beraberindeki BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Nazmi Gür, Sırrı Sakık ve Demir Çelik, Varto’ya bağlı Bağiçi Köyü yakınında onlarca araçlık konvoyla karşılandı. Heyete, yol güzergahı boyunca sevgi gösterileri yapılırken, Belediye İşhanı önünde ise binlerce kişi tarafından “Biji berxewedana zindana”, “Biji serok Apo”, “PKK halktır halkı burada” sloganlarıyla karşılandı. Daha sonra binlerce kişiye seslenen Demirtaş, seçim çalışmaları yapmadıklarını ve koltuk derdinde olmadıklarını dile getirerek, “Buradan bütün Türkiye’ye çağrı yapıyorum. Sıradan bir süreçten geçmiyoruz. Seçim çalışması yürütmüyoruz. Koltuk derdinde de değiliz. Milletvekilliği, belediye başkanlığı koltuğu ne kadar koltuk varsa halkımızın bir tek tırnağına kurban olsun. Ama ülke Ortadoğu’daki kaynayan kazanın içine giderken ciddi olmanızı istiyoruz, ciddi. Yüz yıl önce bu ülke kurulurken bir hukuk kurdunuz. Nedir o hukuk, Kürt yoktur, Kürt dili yoktur, Kürdistan yoktur. Kürtler eğitim yapamaz, Kürtçe konuşamaz. Şimdi bu hukuk çökmüştür. Yeni bir hukuk kurmamız gerekiyor. Önümüzdeki yüzyıl için yeni hukuk kurmamız gerekiyor. Bu mesele bu kadar ciddiyken Irak, Suriye, Lübnan, Mısır her taraf ateş topuna dönmüşken, başbakan çıkmış kuzu tandır, şov muhabbetti yapıyor. Bu kadar ciddiyetsizlik olabilir mi? Bu kadar ciddiyetsiz ülke yönetilir mi? Biz sana diyoruz ki, Kürt halkı artık ikinci sınıf yurttaşlığı kabul etmiyor. Ciddi ol, 1924-1925’de yaşamıyoruz. Yıl 2012 Kürt halkı kendi anadiliyle Kürdistan’da diğer halklarla eşit, barış içinde kardeşçe yaşamak istiyor. Yeni hukuk budur. Bu konuda cevap vereceksen ver, yoksa susman her şeyden daha hayırlıdır” dedi.

Son olarak Başbakan Erdoğan’ın söylemlerine dikkat çeken Demirtaş, “Başbakan iyi düşünmelidir. Artık siyasette bir birine hakaret etme, saldırma dönemi değil. Eğer bize öyle yaklaşılırsa, cevabını veririz. Ama bizim niyetimiz bir barış yolu, müzakere yolunu açabilmektir. Başbakan bize, halkımıza, değerlerimize karşı kullandığı hakaret dilini terk etmelidir. Çözüm öncelikle dilde üslupta başlar. Konuşmayla niyetler iyi olursa ondan sonrası kolaydır. Kürt halkı zaten barış elini uzatmıştır. Bunun dışında başka çözüm yolu yoktur diyorsanız, ebetteki biz barışa varız. Ama yoksanız, İdris Naim’e talimat mı vereceksin, meydanlar bizimdir. El mi yaman bey mi yaman görürüz” dedi. Konuşmalardan sonra miting sona erdi.

ANF

Yeniden Abdullah Öcalan

64 tutsak ile 12 Eylül’de başlatılan ve 10.bin tutsak ile 68 günü geride bırakan açlık grevleri ölümler yaşanmadan sonlandırıldı. Tüm kesimlerin rahat bir nefes almasını sağlayan ve halklar arasındaki birlikte yaşam köprüsünün onarılamaz hale gelmesini önleyen olumlu gelişme ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği 8 satırlık açıklama ile gerçekleşti. Öcalan’a dönük tecridin sonlandırılmasının da talep edildiği açlık grevi eyleminin yine Öcalan’ın çağrısı ile bitmesi ise devlet ironisinin son sürümü olarak tarihe geçti.

Öcalan’ın açlık grevlerine bakışı;

Öcalan’ın, açlık grevi ve türevi olan bedenini ölüme yatırma eylemlerini tasvip etmediği kendisinin bu yönlü eylemlere girmemesi ve gelişen eylemleri de durdurması ile bilinmektedir. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 14 Temmuz direnişi sonrası gelişen hiçbir açlık grevi ya da bedenini ateşe verme eylemi PKK Lideri tarafından kabul görmemiş aksine tutsakların sağlıklarını korumasını, taleplerin ise dışarıda farklı yöntemlerle gelişmesi gerektiğine işaret etmiştir. 2000 yılı cezaevi ölüm oruçlarında da PKK’li tutsaklar, Öcalan’ın bu tutumu vesilesi ile grevlere dâhil olmamıştır.

PKK’li ve PAJK’lı tutsakların açlık grevi ısrarı;


12 Eylül’de 64 tutsağın süresiz-dönüşümsüz başlattığı açlık grevleri aynı talepler ışığında aslında aylar öncesinde denenmişti. Tutsakların eylemi hükümetin “açılım” sözü ve Öcalan ile gerçekleşen müzakereler neticesinde İmralı’dan gelen çağrı ile son bulmuştu. Oslo’nun çıkmaz sokağa girişi, İmralı’da tecridin yoğunlaştırılması ve KCK operasyonlarının hız kesmeden devam etmesi akabinde tutsaklar 12 Eylül itibari yeniden açlık grevlerine başladıklarını deklare edip, bu sefer sonuç alınıncaya dek ölümler yaşansa dahi eylemde ısrar edeceklerinin altını çizdiler. Eyleme başlayan grupların içinde avukatların, gazetecilerin ve milletvekili tutsakların oluşu ise eylemin Kürt hareketinin tüm alanlarında çözümü dayatmak üzere başlatıldığının göstergesi oldu.

‘Sözde açlık grevleri’ ile idam tartışmaları;

Kürt hareketinin yeni paradigmaya geçişi sonrası Öcalan’ın başladığı müzakerelerde elini güçlendiren en etkili silah şiddet içermeyen ve yüz binlerin katıldığı sivil itaatsizlik eylemleri ile kilitlenen sürecin ancak ve ancak Öcalan’ın çağrısı ile açılabilmesi oldu. Habur süreci sonrası halkta yakalanan direniş heyecanı ve yüz binlerin her gün aralıksız sokaklarda oluşu İmralı müzakereleri ve çatışmasız sürecin zemini olmuştu. Zindanların 12 Eylül açlık grevi ile yeniden yaratmaya çalıştığı ve başarılı olduğu toplumsal hareketlilik realitesi karşısında Başbakan Erdoğan ise “açlık grevi yoktur” inkârı ile başlayıp “İdam’ı yeniden düşünmeliyiz” çıkışı ile Öcalan’ı tehdit ederek tutum aldı. Ana akım medyanın Erdoğan’ın tembihleri sonrası cezaevi eylemini “Sözde açlık grevleri” olarak vermesi ise grevin inanırlılığını azaltmaktan öte vekiller ve sanatçıları da dışarıda süresiz-dönüşümsüz açlık grevine yönlendirdi. Bir nevi kral çıplak dendi. Peşi sıra Avrupa’da bilinen Kürt siyasetçileri ile Güney Kürdistan’da sanatçıların da katıldığı eylem sosyal medyada ise tek gündem maddesi halini aldı. Yaşamın her alanında kendini iyiden iyiye hissettirmeye ve her bireye “bir şey yapmalıyım” sorumluluğu dayatan zindan direnişi Başbakan Erdoğan ve kabinesine manipülasyon ve tehdit ile sorunun çözemeyecekleri, aksine direniş çeperinin Ortadoğu gerçekliği ile buluşup genişleyeceği mesajını verdi.

Diyarbakır ve Tahrir Meydanı

Tecrit öncesi avukatlarına verdiği son demeçlerde daimi tekrarla ve ısrarla “Diyarbakır, Tahrir gibi olursa bir haftada sorun çözülür” diyen Öcalan, tecritten ötürü yüz binlerin direnişini her ne kadar takip edememiş olsa da devletin İmralı’ya kendisine gidebilmesinin önünü nasıl açıldığını tahmin etmiş, avukatları gelmeden de görüşmelere çıkmamıştır. Açlık grevleri için gerçekleşen bölgesel mitingler her ne kadar sesi duyurma noktasında etkili olmuşsa da toplumsal direniş noktasında asıl darbe 7’den 70’e tüm halkın her akşam sokaklara inmesi ile vuruldu. Merkezi mitinglere katılma noktasında ayaklarını geriye süren orta sınıf ve memurlaşmış lakin vicdanen mücadeleye bağlı Kürt kesiminin ‘ışık kapama’, ‘korna, tencere ve sesli aletlerle ses çıkarma’ eylemlerine aktif katılımı yerelde Diyarbakır, genelde bölgede duyguda birliği, eylemde birliğe çevirmiş büyük bir heyecan yaratmıştır.

BDP’nin geçtiğimiz yıl mart ayından bu yana çözüm çadırları ile başlatıp kitlesel yürüyüşlerle yükseltmek istediği demokratik halk direnişi açlık grevlerinin yarattığı zeminde gerçekleşen ışık kapama eylemleri ile amacına yaklaşmıştır. Işık kapama, tencerelere vurma ile başlayan akşam eylemlerin çok geçmeden evden sokağa akıp, arabalarla trafiği tıkayıp tüm kenti birlik enerjisi ve kaos ile bir isyan haline dönüştürdüğünü izledik. 17 ayrı kentten Diyarbakır’a yığılan zırhlı askeri-polis araçları ile yüzlerce özel harekât timi devletin OHAL ile bile nasıl çaresiz kaldığını gözler önüne serdi. Polis araçlarının sokak sokak gezerek “Işık kapama eylemi suçtur” anonsları yapması ve hatta korna çalan yüzlerce araca ceza kesip, onlarca insanı gözaltına alması ise eylemin devam etmesi halinde çözümü devlete nasıl dayatacağının da kayıtlı nişanesi oldu.

Tecrit sonrası İmralı ile yeniden diyalog

Türkiye ve Kürdistan’ı aşarak Avrupa’ya ve Güney Kürdistan’a uzanan mücadele dalgası AKP hükümetini geceler süren toplantılara sürükledi. Adalet Bakanı’nın “Zaten gündemimizde ana dilde savunma hakkı var. Maddeyi meclise sunuyoruz” deyişi ile başlayıp Bülent Arınç’ın “açlık grevleri bu günlerde bitecektir” demeci ile devam eden süreçte İmralı’da açlık grevine zemin olan taleplerin tartışıldığı aşkere oldu. Nitekim 17 Kasım itibari ile de ortak kanaate varılıp tutsaklara çağrı yapıldı.

Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile gerçekleştirdiği ve BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da köprü olduğu görüşmede belirttiği birkaç husus ise önümüzdeki sürecin rengi ile karakterini ortaya serer nitelikte. “Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluğu kendi üzerlerine almışlardır” diyen Öcalan, dışarıda devam eden ve son 1 haftadır özellikle Diyarbakır’da yüz binlere ulaşan sivil itaatsizlik eylemlerinin çeşitlenerek devam edebileceğine işaret ediyor.

Öcalan; “Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara yüklemesinler” derken son bir buçuk yıldır tıkanan sürecin açılabilmesi için “ana dilde savunma” hakkı için mahkeme boykotu ile başlayıp, açlık grevleri ile devam eden eylemlerin bir bütün olarak tutsaklara yüklenmesini kabul etmediğini de açıkça deklere etti.

‘Eylem amacına ulaşmıştır’

Öcalan; “Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır” diyerek tutsakların ‘Ana dilde savunma hakkı’ ile İmralı’daki tecridin sonlandırılması noktasında bir müzakere edildiğini ve olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Lakin bu yönlü eylemlerin ‘içerinin’ değil ‘dışarının’ yapması gerektiğine özellikle vurgu yapan Öcalan, kendisinin özgür hareket etme koşullarının bir bütün olarak sağlanabilmesi ve kalıcı çözüm noktasında anayasal düzenlemelerin başlaması için açlık grevleri ile başlayan toplumsal hareketliliğinin bir üst seviyeye çıkarılması gerektiğini de vurguluyor.

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının müvekkilleri Öcalan ile haftalık görüşmeyi gerçekleştirmek için başvuruda bulunması ve başvuruya gelecek yanıt beklenirken, Barış ve Demokrasi Partisi’nin de sokaklarda yakaladığı hareketliliği oluşturulacak yeni anayasaya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile anadilde eğitimi aldırmak üzere farklı ve çeşitli eylemlere çevirmesi bekleniyor.


ANF

KCK: Sorumluluk Bundan Sonra Hükümetindir

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine tutsakların açlık grevlerine son vermesine ilişkin açıklamada bulunan KCK, “Bizde hareket olarak Reber Apo'nun bu çağrısına tam olarak uyacağımızı belirtiyor ve bu temelde direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine son vermesini istiyoruz” dedi. “Direniş, yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır” diyen KCK, Öcalan’ın bir kez daha çözümden yana iradesini ortaya koyduğunu, bundan sonra sorumluluğun devletin ve hükümetin olduğunu kaydetti.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine cezaevlerinde açlık grevindeki tutsakların eylemlerini sonuçlandırmalarıyla ilgili açıklamada bulundu. “Reber Apo'nun çağrısı çağrımız olmuştur” diyen KCK, kendilerinin de çağrıya tam olarak uyacaklarını belirterek, “Direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine son vermesini istiyoruz” dedi.

“Direnişi bundan sonra Hareketimiz ve halkımız devir almış bulunmaktadır” diyen KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın açıklaması şöyle:

“Cezaevlerindeki tutsak yoldaşlarımız, 12 Eylül tarihinden bu yana gruplar halinde 67 gün devam eden süresiz açlık grevi eyleminde olmuşlardır.

Yoldaşlarımız, bu direnişi tamamen kendi özgür iradesiyle başlatmıştır.

Direnişin talepleri ve amacı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Açlık grevi direnişi, adı üzerinde bir ölüm orucu eylemi değildir. Ölüm orucu eylemi, karakteri gereği tüm talepler yerine getirinceye kadar sürerken; açlık grevi ise, bazı taleplerin gerçekleşmesi kadar toplumda belli bir duyarlılık yaratılıp, belli düzeyde bir kamuoyu geliştikten sonra bitirilebilecek bir eylem biçimidir. Bu bağlamda bakıldığında zindan direnişi amacına ulaşmıştır. Direnişi bundan sonra Hareketimiz ve halkımız devir almış bulunmaktadır.

Yüksek bir irade ve kararlılıkla atmış yedi gün süren açlık grevi sonucunda toplumda çok ciddi bir gündem oluşmuştur. Bununla birlikte, Hükümet ve devlet yetkilileri bunun ciddiyetini görmüş ve istemedikleri halde de bazı adımlar atmak zorunda kalmışlardır.

Açıklık grevi direnişi, başta Kürdistan'ın dört parçası olmak üzere, yurt dışında, özelliklede Avrupa da çok önemli bir etki yaratmıştır. Halkımız siyasi ve ulusal birlik konusunda yek vücut olmuş; direnişçilerin taleplerini kendi talepleri olarak sahiplenmiş, on binler ve yüz binler ayağa kalkmıştır. Direniş sürecinde hemen her gün bir toplumsal eylemlilik gelişmiş ve sömürgecilik lanetlenmiştir. Bir çok ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluş açlık grevindeki eylemcilerin taleplerini çözülebilir makul talepler olarak görmüş ve desteklerini sunmuşlardır.

Türkiye'de Kürt halkının dostları; devrimcileri, demokratları ve insan onurundan yana olan her kesin gösterdiği destek ve duyarlılık son derece anlamlı v değerli olmuştur.

Zindan direnişi, Kürt halk önderliğinin çağrısı ile onurlu bir biçimde, başarıyla sonuçlanmış bulunmaktadır. Kürt Halk Önderi bu çağrıyı, halklarımıza karşı sorumluluğu gereği yapmıştır. Bundan sonra tüm sorumluluk devlete ve hükümete düşmektedir. Bizde hareket olarak Reber Apo'nun bu çağrısına tam olarak uyacağımızı belirtiyor ve bu temelde direnişte olan tüm yoldaşlarımızın eylemlerine son vermesini istiyoruz.

Halkımızın özgürlüğü ve Reber Apo'nun üzerindeki tecridin kaldırılması için insanüstü bir iradeyle tereddütsüz tam atmış yedi gün onurlu bir direniş örneğini sergileyen tüm tutsak yoldaşlarımızı aynı direniş ruhuyla saygıyla selamlıyoruz.

Bu direnişte hemen her gün eylemlilik halinde olan dört parçadaki yiğit Kürdistan halkını gösterdiği boyun eğmez tutumundan dolayı kutluyor; ve halkımızı, direnişini bundan sonra daha yüksek düzeyde kesintisiz olarak geliştirmeye çağırıyoruz.

Gösterdikleri duyarlılıkla zindan direnişine omuz veren uluslararası ve Türkiyeli tüm dostlarımızı; devrimcileri, demokratları, aydınları, sanatçıları, öğrencileri, kadınları ve inanç sahibi duyarlı olan her kesi selamlıyoruz.

Yine ulusal birlik ve özgürlük için çok anlamlı olan bu direnişe destek veren tüm Kürt ve Kürdistanlı aydın ve sanatçıları tutumlarından dolayı kutluyoruz.

Reber Apo'nun çağrısı çağrımız olmuştur. Bu direniş, yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Kürt Halk Önderi bir kez daha çözümden yana iradesini ortaya koymuştur. Sorumluluk bundan sonra devletin ve hükümetin olmaktadır.

Reber Apo’yla birlikte Kürdistan halkı özgür oluncaya dek mücadelemizi her düzeyde ve her yerde kesintisiz, kararlı ve radikal bir biçimde yükselterek geliştireceğimiz kesindir.”


ANF