Aziz Köylüoğlu -ANF
Behdinan -
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, AKP’nin tek parti iktidarına,
diktatörlüğe doğru gittiğini belirterek Tayip Erdoğan’ın ‘üçüncü milli
şef’ olmak istediğini söyledi.
‘’Amerika terazinin bir kefesine
Suriye ve İran’ı koyunca, Türkiye’de diğer kefesine Kürtler ve PKK’yi
koyuyor’’ diyen Kalkan, Suriye ve İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye
geleceğini söyledi.
Kalkan, ‘’Ortadoğu nasıl olacak? Demokrasisi
ne kadar olacak? Devlet demokrasi ilişkileri nasıl şekillenecek? Dış
güçlerle ilişkileri nasıl olacak? Büyük oranda bütün bunların nasıl
olacağı Suriye’deki mücadelenin sonuçlarına göre belirleneceğe
benziyor’’ diyen Kalkan, yeni bir Ortadoğu’nun şekillenmekte olduğunu
vurguladı.
Kalkan ile kendileri açısından nasıl bir yıllı geride
bıraktıklarını? Kürt Sorunun ulaştığı düzeyi? PKK’nin bu süreçteki rolü?
Arap Baharıyla ortaya çıkan durumu, Türkiye’nin durumu ve Ortadoğu’daki
gelişmeleri konuştuk.
* Siz PKK’nin kuruluşunda Haki Karer
ve Kemal Pirler’le birlikte yer almış bir Türkiyeli devrimci olarak
PKK’nin kuruluşu ile Türkiye gerçeğini nasıl ilişkilendiriyorsunuz? Bu
bağlamda PKK’nin Türkiyelileşme perspektifini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Öncelikle PKK’nin 33. Kuruluş
yıldönümünün Önder Apo’ya, halkımıza ve insanlığa kutlu olmasını
diliyorum. Haki Karerlerle başlayıp en son Rüstem, Alişer ve Çiçek
arkadaşlara ulaşan, sayıları on binleri bulan ve gerçek PKK’yi temsil
eden kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. 34. PKK yılında
özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese başarılar diliyorum.
Böyle
bir dönemde Kürt sorunu nasıl çözülecek? Kürtler bu yeni dünya ve
bölgede nasıl yer alacaklar? Kürdistan’ın statüsü ne olacak? Şimdi
PKK’nin gündeminde bu var! Bunu özgürlük ve demokrasi çizgisinde Kürt
kimliğinin özgürce kabul edildiği, Kürdistan’ın da diğer toprak
parçaları gibi yaşanılır olduğu, Kürt toplumunun da diğer halklar gibi
özgür ve demokratik olarak yaşadığı bir statüye kavuşması, bölge ve
dünya sisteminin böyle oluşması için PKK mücadele ediyor. Uzun bir
süredir -yaklaşık 20 yıla yakın, genelde 18 yıldan bu yana özel olarak
son on yıl içerisinde- böyle bir mücadeleyi nasıl başarıya götürürüm
arayışı içerisinde önemli bir değişim ve yeniden yapılanma yaşadı, PKK.
Kendisini tam da böyle bir yeniden yapılanma sürecinde Kürt özgürlüğünü
ve demokrasisini yaratma gücü haline getirmeye çalıştı.
Felsefi-ideolojik değişimini, siyasi yapılanmasını, programını, örgüt
sistemini, taktiğini, stratejisini buna göre yeniden değiştirdi. Şimdi
bu temelde bir mücadele yürütüyor.
PKK’nin böyle olması bölgesel
ve uluslararası bu kadar boyutlu yaklaşması Kürt sorunu ile ilgili değil
sadece. Kuşkusuz Kürdistan’daki durum, Kürt sorunu PKK’yi böyle
davranmaya yöneltiyor. Buna göre bir hareket, örgüt olmasını istiyor.
Ama bir de PKK’nin zihniyet olarak, çizgi olarak, felsefi ve ideolojik
bakış açısı olarak buna uygun olma, böyle olma karakteri var. Bu da
Önder Apo’nun zihniyetinden, yapısından ileri geliyor. Aslında 2000’li
yıllar öncesinden de, 20. yüzyılda da -her ne kadar o yüzyılın
zihniyetinden, politikalarından, ideolojik politik çizgisinden
etkilenmiş olsa da, reel sosyalizmin, ulusal kurtuluşçuluğun etkilerini
taşısa da- PKK’nin kendine göre özgünlüğü vardı. Sosyalizme ve ulusal
kurtuluşçuluğa yaklaşımı onlardan belli bir farklılık arz ediyordu. Bu
farklılık bugün onu bir bölge ve dünya hareketi haline getirdi. Neydi bu
farklılık? Dar milliyetçi değildi. Reel sosyalizmin ulus devletçiliği
gibi yine ulusal kurtuluş hareketlerinin devletçiliği gibi devlete
mutlak bağlı değildi. Özellikle çözümü devlette görüyor olsa bile bu
devleti ayrı bir devlet olarak öngörmüyordu. Devletçi paradigma
içerisinde de dar milliyetçi yaklaşım yerine, komşu halkların da
yararına olacak bir birliktelik, bir demokratik birlik nasıl olurun
arayışı içindeydi. Bu da Önderlik düşüncesini, Önder Apo’nun
ideolojik-politik yaklaşımını, zihniyetini ifade ediyordu.
PKK
Kürt milliyetçiliğinden ayrıldı. Dar, reformist milliyetçilikten ayrı
bir hareket oldu. Kürt özgürlüğünü savunurken bunu devletçi
paradigmayla, reel sosyalizmin anlayışına yakın anlayışlarla yapmak
isterken bile Türkiye ile ortak stratejik birlik içinde, Ortadoğu
halkları ile stratejik birlik içinde nasıl yapacağını düşündü, öngördü.
Değişimi, sorunların çözümünü birleşik bir strateji ile ele aldı.
Kürdistan devrimini Türkiye devriminin kopmaz stratejik bir parçası
olarak öngördü. Kürdistan ve Türkiye devrimlerini, Ortadoğu devriminin,
demokratikleşmesinin kopmaz parçası olarak ele aldı. Bu Önder Apo’nun
birlik, dayanışma, bir arada yaşama arzusunun, felsefesinin, anlayışının
bir sonucudur. Bunun sonucudur ki dar yaklaşımlar içinde olmadı. Kürt
özgürlüğünü, demokrasisini, yurtseverliğini, başka toplumlara, halklara
karşı düşmanlık temelinde oluşturmadı. Tam tersine özgürlük ve birlik
temelinde oluşturdu. Özgür olmayı öngördü, esas aldı. Bağımsızlık ruhunu
öngördü fakat bu özgürlüğü sadece kendisi için öngörmedi. Herkes için
öngördü ve özgür olursak bir arada var olabiliriz, özgür birliği
yaşayabiliriz dedi.
* PKK’nin “özgür birlikteliği”
hedeflediğini söylüyorsunuz. AKP iktidarının birliği biz İslam ile
sağlıyoruz iddialarına ne diyeceksiniz?
- Bugün bu kadar
çatışmaya, savaşa rağmen toplumlar arası bir çatışma olmuyor. Hala bu
kadar kayba, silahlı mücadeleye, şiddete rağmen toplumlar hala birbirini
boğazlamıyor. Hala bir arada kalma, birlik olma umutları var. Birlikte
demokratik ve özgürce yaşama ihtimali, umudu hala kendisini koruyor. Bu
neyin sayesindedir? İşte PKK ideolojisinin sayesindedir. Önder Apo’nun
düşüncesi sayesindedir. Bazıları bu gerçeği görmüyorlar, buradan
kendilerine paye çıkarmaya çalışıyorlar. “Bak” diyorlar “ görüyor
musunuz PKK ne yapsa da bölemiyor, ayıramıyor” Hâlbuki PKK zaten
bölmüyor, birliği, kardeşliği özgürlük ve demokrasi temelinde PKK
yaratıyor, perçinliyor. Basit, dar Kürt milliyetçilerinin ve Türk
faşizminin, şovenizminin karşılıklı toplumları bölüp çatıştırmasına
karşı PKK durdu, kırk yıldır. Hem ideolojik, örgütsel mücadelesi ile hem
de içyapısı ile durdu.
Kardeşliği Haki Karerler, Kemal Pirler
ördü. Boşuna demiyorlar, “kardeşliğin yıkılmaz köprüsüdür” gerçekten de
Kürt Türk kardeşliğinin -eğer varsa- yıkılmaz köprüleri Haki
Karerlerdir, Kemal Pirlerdir. Yoksa öyle ne o sosyal şovenizmden bir
türlü kurtulamayan Türk solculuğu ne dar milliyetçiliği aşamayan
Burkaycılık, reformist, milliyetçi akımlar ne de Tayyip Erdoğan’ın sahte
Müslümanlığı… Şimdi bir de Tayyip Erdoğan çıktı, Müslümanlar çıktı,
“İslami kardeşlikle birarada tutuyoruz” diyorlar. Ne alakası var? Bu ne
biçim kardeşlikti ki onlarca yıl, hatta yüzlerce yıl Kürt toplumu bu
kadar inkar edildi, katledildi? Amed’te, Bingöl’de katliamlar olurken,
Şeyh Saitler asılırken neredeydi bu Müslümanlık? Neredeydi bu din
kardeşliği? Seyit Rızalar idam edilirken neredeydi din kardeşliği? Qazi
Muhammed idam edilirken neredeydi Müslüman kardeşliği? Abdülselam
Barzani idam edilirken neredeydi? Bunların hiçbirisi yoktu!
Şimdiyse
Kürtlerde büyük bir birlik eğilimi var, kardeşlik ruhu var, herkes bunu
sahipleniyor. Bu bir hırsızlıktır her şeyden önce. Tersi olanlar;
şovenizmi, milliyetçiliği, kopuşu, parçalanmayı dayatanlar, yaşayanlar
bütün çabalarına rağmen bunun gerçekleşmediğini görünce şimdiki durumu
bir kuvvet olarak ele alıp bundan paye elde etmeye, sahiplenmeye, ele
geçirmeye çalışıyorlar. Hırsızlıktır. Evet şimdi böyle bir durum var ama
bu kardeşliğin yaratıcısı var elbette, kendiliğinden olmadı. Bu kadar
bölüp parçalama eğilimine karşı, bu kadar katliama, soykırıma,
aşağılamaya, imhaya asimilasyona rağmen özgürlük birlik içerisinde
gelişen kardeşlik var. İşte bunu PKK geliştirdi. Bu gerçekliği PKK
yarattı. Kürt toplumunu bu kadar baskıya, hakarete rağmen Türklere,
Araplara, Farslara düşman olmaktan PKK çıkardı, Önder Apo çıkardı.
* Bazı liberal aydınların öne sürdüğü “devlet değişti, PKK değişmedi” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-
Aslında bu anlamda değişmeyen devletin kendisidir. AKP de değişim adına
yolla çıktı, aslında eski Ergenekoncu, değişmeyen şoven bir çizgiye
girdi. Tayip Erdoğan açık söylüyor, “tek devlet, tek millet, tek vatan”
söylemiyle, Kenan Evren’in zihniyeti arasında ne fark var? Şimdi hapse
konan Hurşit Tolon’un zihniyeti arasında ne fark var? Hiç fark yok. 12
Eylül mahkemelerinde Alpaslan Türkeş demişti “zihniyetimiz iktidarda,
biz hapisteyiz”. Şimdi Ergenekoncular diyorlar “zihniyetimiz iktidarda,
biz hapisteyiz”. Değişim olmamıştır.
Buna karşılık PKK değişti.
PKK gerçekten demokratik çözüm istiyor. PKK şöyle değişti. PKK eskiden
de Kürt- Türk kardeşliği temelinde Kürt sorunun çözümünü istiyordu. Ama
devletçi paradigmaya sahipti. PKK paradigmasal olarak değişti.
Demokratik toplum paradigmasını öngördü. Devleti inkâr etmiyor ama
devletin sınırlandırılarak, demokratik toplumun gelişmesini, Kürt
sorunun da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik topluma dayalı
olarak gelişmesini öngörüyor. Bu anlamda PKK büyük bir değişim yaşadı.
Gerçekten de özgürlükçü, toplumsal bir hareket haline geldi. Devletçi,
iktidarcı paradigmayı kesinlikle aştı. Milliyetçilikle, şovenizm ile
hiçbir bağı yoktur. Aynı zaman da demokratik toplumu öngörmesi,
çoğulcuğu geliştirdi. Reel sosyalizmin tek parti iktidarı ve devlet
çizgisinden tümden uzaklaştı. Bunla uzaktan yakından bir ilişkisi
kalmadı. Ama AKP tek parti iktidarına, diktatörlüğe gidiyor. “tek
devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak” bir teki de ben ekleyeyim tek
parti sistemidir AKP’dir. İsmet İnönü’n şeflik dönemiyle ne farkı var?
Hiçbir farkı yok. Üçüncü şef de Tayip Erdoğan olmak istiyor. Zaten
bazıları da üçüncü şef diyor. Bu bakımdan o tür sözlerin hiçbir anlamı
yok. Özünde değişmeyen devlet ve AKP’dir. Onun de turnusol kâğıdı, Kürt
soykırımının devam ettirilmesidir. Bunu sürdürülüyor olmaları,
değişmediklerini gösteriyor. Değişimi toplum anlıyor, toplum PKK’ye
sahip çıkıyor. PKK’de bir toplumsal güç olarak bu saldırılar karşısında
direniyor. İspatı bu direncidir. Kırılamayan, yenilmeyen bu direncidir.
*
2000’li yıllar Türkiye’sinde PKK’nin mücadelesi devam ediyor.
Kuruluşunun 34. yıldönümünde PKK karşısında nasıl bir Türkiye sistemi ve
nasıl bir uluslar arası sistem var?
- Şimdi öteki soruda
buna biraz değindik. Aslında kuruluş döneminin birçok özelliği bir uzun
süreden beri değişti. Yeniden değişti. Fakat bu 33. yıldönümü
yaşanırken yeni 34. yıla girerken çok hızlı bir bölgesel değişimde
yaşanıyor. Bunu görmek, anlamak önemlidir. Bunu biz belli ölçüde de
değerlendirmeye, tanımlamaya çalıştık. Yani 20.yy dünyası köklü bir
değişimi yaşadı. Aslında o iki bloklu dünya ortadan kalktı. ‘’ABD
imparatorluk kuruyor’’ dendi. Yenidünya düzeni temelinde ABD büyük bir
mücadele verdi. Bir dünya savaşı yaşandı. Yani Sovyetler birliğinin
çözülüşü ardından 3. Dünya savaşı. İşte böyle bir dünya savaşının sonuna
doğru geliniyor. Sonuçları ortaya çıkıyor aslında. Yeni bir bölge ve
dünya yapılanmasının böyle bir savaşın çeşitli alanlarda yürütülüşü
ardından gerçekleşmesi yaşanıyor. Bunu görmek lazımdır. Dikkat edelim 1.
Dünya savaşıyla oluşan, 2. Dünya savaşı ardından da daha yaygın bir
milliyetçilikle sistem kazanan ulus devlet diktatörlükleri yıkılıyor,
dağılıyor. Siyasi yapılar çözülüyor. Daha gerici veya ilerici olduğu
ayrı bir konudur. Fakat 20. yüzyıl. yarattığı Ortadoğu yapılanmasında
bir değişim yaşanıyor. Zaten 20. Yy. başında da Ortadoğu’da köklü bir
değişim yaşandı. Yeni bir siyasi yapılanma oluştu. 1. Dünya Savaşı
Kürdistan’ı, Arabistan’ı böldü, parçaladı. İmparatorlukları yıkarak ulus
devlet sistemi temelinde yeni bir Ortadoğu statükosu yarattı.
2.
Dünya savaşı sonrasında da ulus devletler katı milliyetçi iktidarlara
kavuştu. Bu sistemin Kürtler açısından temel özelliği neydi? Kürtlerin
yok sayılıp, yok edilmek istenmesi. İnkârcı ve imhacı bir sistemdi.
Kürdistan’ı bölüp parçalamıştı. Kürtleri yok sayıyordu. Yok edilmesi
içinde dünya sisteminden alınan güçlerle yada onların verdiği görevi
başarmak üzere Kürdistan egemenlik altında tutan ulus devletler faşist,
şoven bir soykırım saldırısı yürütüyorlardı. İşte Saddam’ın saldırısı
öyleydi. İran’ın baskıları saldırıları, katliamları öyleydi. Türkiye’nin
1925’ten itibaren başlayan soykırımı ifade eden katliamcı ve
asimilasyoncu saldırıları öyleydi. Günümüzde de devam ediyor. Suriye’de
de Kürtleri vatandaş bile saymamak bu anlamı ifade ediyordu. Bundan
ileri geliyordu. Onlar açıktan zaten bir toplum, bir vatandaş olarak
bile görmüyorlardı. Bugüne kadar o çizgide kaldılar. Şimdi “Aman, aman
sizi de tanıyacağız. Vatandaş kabul edeceğiz’’ diyorlar.
Şimdi
bu sistem çözülüyor, dağılıyor. Yerine neler kurulacak belli değil.
Fakat şu netleşmiştir ki bu iktidarlar yıkılacak. Bunu herkes bilmeli.
Ne küresel sistem bu iktidarlarla bir olabiliyor. Ne de artık Ortadoğu
halkları bu iktidarları taşıyabiliyor, kaldırabiliyor. Kürtler
kaldıramıyorlar. Bunun için her alanda ölümüne bir mücadele direniş
içindeler. Arap toplumu kaldıramıyor. Bak her yerde Arap Baharı denen
isyan yaşanıyor. İran toplumu kaldıramıyor. İran’daki Kürtler, Farslar,
Azeriler, Belluciler kaldıramıyorlar. Büyük bir iç çatışma var. Türk
toplumu kaldıramıyor tabi. Yani Türkiye’deki demokrasi mücadelesi hem de
çok köklü yürütülen bir mücadele bu. Dolayısıyla içte toplumlar kabul
etmiyorlar. Artık onun için bu sistem yıkılıyor, aşılıyor, yıkılacak. Bu
zorunludur yani. Kimse ayakta tutamaz onu. Bu gerçeği görelim. Fakat bu
sistem yıkılırken yenisi ne olacak. İşte o belli değil.
* Neden Barış çabalarınız hep sonuçsuz kaldı?
-
Aslında 93’ten itibaren Kürt toplumunun bilinçlenmesinde
örgütlenmesinde önemli bir düzey ortaya çıkmıştı. Dünyadaki gelişmelere
dayanarak önder APO barışçıl siyasi çözüm yöntemiyle artık çözüme gitmek
istedi. Fakat inkar ve imha sistemi faşist şoven Türkçülüğü topyekun
savaş konsepti temelinde çözüme karşı önder APO ve partimizin
geliştirdiği ateşkesler bu temeldeki barışçıl çözüme karşı imha ve
saldırıyı dayattı. Topyekun ezme hareketini geliştirdi. Onun için
çeşitli komplolar geliştirdi. Bilmem işte 33 askerin öldürülmesi, Bingöl
olayı gibi hepsi komploydu. Aslında genelkurmayca yönetilen Doğan Güreş
tarafından yönetilen topyekun imha konseptinin başarısı için yaratılan
gereçlerdi. Bu temeldeki saldırılara karşı da 93-98 arasında büyük bir
direniş yaşandı. İmha saldırılarını boşa çıkartmak için sonuçta yine
çözüm aradı önder APO 1 eylül 1998’de 3. Tek yanlı ateşkesle Kürt
sorununun barışçıl siyasi çözümünün önünü açmak istedi. Buna da imha ve
inkar sistemi uluslararası komployla 15 şubatı ortaya çıkardı. PKK’nin
barışçıl, siyasi çözüm yaklaşımını bir zayıflık etkeni olarak görüp
burdan saldırarak, ezip imha ederim umut ve hesabına girdi. Biz boşlukta
bulunduk. Komployu iyi göremedik. Gerekli tedbirleri geliştiremedik.
Sonuçta önder APO’nun imhası önlendiyse de İmralı süreci önlenemedi. 15
şubat komplosu gerçekleşti. Bu komploya karşı 93’ten başlayan değişim
sürecini derinleştirerek, felsefi, ideolojik, siyasi, stratejik, taktik
boyutlara taşıyarak PKK’yi kendini yeniden yapılandırıp uluslararası
komploya karşı direniş geliştirdi. Böyle bir direnme temelinde Kürt
sorununu barışçıl siyasi çözümünü gerçekleştirmek istedi. Bu süreçte
zaman zaman çatışmalar oldu. Zaman zaman görüşmeler oldu. Dikkat
edilirse serhıldanlar sürdü. İdeolojik mücadele oldu. Kürt toplumunun
demokratik örgütlülüğü oldu. Siyasi mücadele oldu. Seçimlere girildi.
Zaman zaman da çatışmalar oldu. 1 Haziran 2004’ten itibaren de çeşitli
çatışmalar devreye girdi. Çözüm arandı yani. Fakat AKP bu konuda tutarlı
davranmadı. Çözümleyici davranmadı. Umut yaratıp çözeceğim dedi. PKK
buna fırsat verdi. Fakat bu fırsatları kullanmadı. Sonuçta oyalama
taktiğiyle aslında bölgedeki gelişmelerden ABD’nin bölgeye yöneliminden
de güç alarak yeni bir imha ve tasfiye konseptini topyekun bir savaş
kapsamına yeniden hareketimize dayattı. Aslında 2007’den bu yana gelişen
süreç böyledir.
* Türkiye’de genel seçimler öncesinde barış umutları yükselmişti? Neden oldu da tekrar süreç bu çatışmalı noktaya geldi?
-
1 Ekim 2006’da ilan ettiğimiz ateşkese karşılık genelkurmay AKP
uzlaşmasıyla ve ABD’den destek alınarak büyük bir savaş konsepti ile
karşılaştık. Siyasi savaş, ideolojik savaş, İmralı’da önder APO
üzerinden baskı arttırıldı. BDP’nin tasfiyesi için 14 Nisan 2009’dan bu
yana siyasi soykırım operasyonları geliştirdi. Gerillaya karşı da savaş
Zap operasyonuna kadar güney Kürdistan’a medya savunma alanlarına
yönelmeye kadar vardı. Bunları boşa çıkardık. İmralı’da önder APO
direndi ve bunları boşa çıkardı. Demokratik siyaset direndi, boşa
çıkardık. Zap operasyonu sonunda boşa çıkarıldı, AKP yenildi aslında,
fakat bölge konjonktürü, bölgede yaşanan çatışmalar, dünya savaşı, ABD’nin
Avrupa’nın bölgeye yaklaşımları eski politikaları sürdürmesi için biraz
fırsat sunuyor. AKP Türkiye kaynaklarını pazarlayarak bunu sürdürmeye
çalışıyor. Esas olan budur. Aslında İmralı’daki görüşmeler devlet PKK
görüşmeleri önemli bir düzey kazanmıştı. 12 Haziran seçimleri tam bir
noktaya geldi ve seçimlerle birlikte herkes barışçıl siyasi çözümün
gerçekleşeceğini umut ediyordu. Fakat daha seçimin ön gününde mayısta
Libya savaşı üzerinde ABD, Fransa ve Türkiye arasında görüşmeler oldu.
Libya NATO müdahalesi gündeme geldi ve Libya’ya müdahale Kürt sorunun
barışçıl siyasi çözümüne de bir müdahale olarak ortaya çıktı. ABD-AKP
anlaşması temelinde bir yandan Libya’ya müdahale edilirken diğer yandan
AKP, PKK’yi imha ve tasfiye etme anlayışına ve hesabına girdi. Bu temelde
seçimlerden de aldığı güçle yine ABD ve dış güçlerden aldığı güçle imha
ve tasfiye saldırılarını sürdürüyor.
* ABD, AKP iktidarına nasıl bir rol biçiyor?
-
ABD Arap Baharı temelinde Arap alemindeki gelişmeleri kontrol edebilmek
Ortadoğu’da süren dünya savaşlarını kendi çıkarları temelinde
şekillendirebilmek için dayanaklara ihtiyaç duyuyor. Bu anlamda da Ilımlı İslam-AKP’ye rol biçiyor. 150 yıldır hazırladıkları Türkiye
modernitesine umut bağlıyorlar. Fırsat veriyorlar, güç destek
veriyorlar. Bu modernitenin günümüzdeki iktidarı olan AKP de bu fırsatı
kullanarak Kürt soykırımına sonuca götürmek başarıya götürmek istiyor.
Özgürlük ve demokrasi hareketimizi ezmek istiyor. Yeni bir imha ve
tasfiye konseptini topyekun savaş konsepti temelinde dayatmak istiyor.
12 haziran seçimlerinden sonra da yaşanan budur. Biz de buna karşı
direniş içerisindeyiz. Şimdi yaşadığımız süreç böyle kritik bir süreçtir
aslında saldırarak bizi yok etmek istediler. Fetullahçılar bunu açıkça
söylediler. Sri Lanka nasıl saldırdıysa Tamilleri ezdiyse biz de PKK’yi
ezeceğiz dediler. Onu hesap ettiler saldırdılar, saldırıyorlar.
Ezemediler ama. Ne Türkiye Srilanka’dır ne Kürdistan Tamildir. Ne de PKK
Tamil Kaplanlarıdır. PKK halkın gücüne dayanan gerçek bir demokrasi
hareketidir. Kendini geliştirdi, yeniledi. Kürt birliğini yaratmaya,
Türkiye demokrasi güçlerini birleştirme gücüne sahip bir harekettir.
Bunlara dayanarak direniyor. PKK direnemez sanıyorlardı. Nerden alıyor
gücünü buradan alıyor. AKP ise hala ABD’den aldığı güçle yok edeceğini
sanıyor. Bu noktada şimdi Suriye odak nokta haline geldi.
* Kürtler açısında Ortadoğu’da ne gibi gelişmeler olabilir? Dengeler yeniden şekillenirken Kürtler statü kazanabilirler mi?
-
Özellikle ABD’nin Suriye ve İran’a karşı mücadelesini saldırılarını bu
saldırılarda Türkiye’ye duyduğu ihtiyacı tersinden Kürtler ve PKK’ye
karşı imha saldırıları olarak kullanmak istiyor. Amerika terazinin bir
kefesine Suriye ve İran’ı koyunca, Türkiye’de diğer kefesine Kürtler ve
PKK’yi koyuyor. Böyle bir menfaatçi politika izliyor. ABD’yi Kürtlere
saldırtmak Kürtlerle çatıştırmak bu temelde yeni bir Kürt soykırımı
politikasını ABD’ye kabul ettirmek istiyor. İşin esası budur. AKP’nin
dayattığı budur. Bunu başarır mı başaramaz mı tabi ABD siyasetinin
Türkiye’ye ihtiyacı olduğu kadar başkalarına da ihtiyacı var. Kürtlere
de ihtiyacı var. Kürtler sadece Kuzey’de yaşamıyor. Güney de Doğu’da da
yaşıyor. ABD’nin bunlara da ihtiyacı var. Ciddi bir konjonktürel güce
sahipler. ABD politikası bu konuda nedir? Birçok gücü kullanarak aslında
eski yapıyı değiştirmek istiyor. Şimdi Türkiye’yi kullanarak Arap
liderlerini yıktı. Suriye’yi yıkmak istiyor. İran’ı da yıkarsa önder Apo
o zaman söyledi, sıra Türkiye’ye gelecek. Kesinlikle Türkiye’yi de
değiştirecek. Bugünkü iktidar sahiplerini yerinden edecek. Ama bu
Türkiye’nin de Kürtlerin de büyük zararına olacak. Tümüyle dış güçlerin
ihtiyacı ve çıkarına göre olacak. Biz istedik ki parti olarak, halk
olarak, önderlik olarak böyle olmasın. Sorunlarımızı kendi içimizde
çözelim. Demokratik yöntemlerle birlik, özgürlük ve kardeşlik esaslarına
dayalı olarak çözelim. Türk ve Kürt halklarının, Ortadoğu halklarının
çıkarına göre bir çözüm olsun. Dış güçlerin çıkarları temelinde değil.
Onların çıkarlarına hizmet edecek temelde değil. Fakat AKP, Türkiye
yönetimi bunu anlamak istemiyor. Fırsatçıdır. Fırsat doğdu, ABD-Avrupa
siyasi kredi veriyor. Silah veriyor. Bunları Kürtleri yok etmekte
kullanırım diyerek kimyasal silah dahil hepsini kullanıp bir savaş
yürütüyor.
* Bu gün açısından nasıl bir mücadeleyi öngörüyorsunuz?
-
Biz de buna karşı direniyoruz. Yeni bir direniş sürecindeyiz. Buna
devrimci halk savaşı diyelim. Ne dersek diyelim ama var olma ve
özgürlüğümüzü kazanmak için yürüyen bir direniş olduğu tartışmasızdır.
Bunun siyasi boyutu var, gerilla boyutu var. Serhıldan boyutu var, halk
direniyor. Buna uygun bir siyaset izliyoruz. Yani bu direniş Kuzey’de
olduğu gibi Güney’de oluyor, Doğu’da oluyor, Batı’da oluyor.
Kürdistan’ın hepsinde var topyekun bir direniştir. Bu direnişe göre de
siyaset yürütüyoruz. Biz de Kürt birliğini yaratıyoruz. Kürtler olarak
birleşip kendi çözümümüzü ortaya koyarak AKP’nin dış güçlerden aldığı
destekle bizi ezmesini boşa çıkarmak istiyoruz. Yine Türkiye’den
demokratik güçleri birleştirerek demokratik Türkiye’yi direnişle
yaratmak istiyoruz. İşte Halkların Demokratik Kongresi böyle yeni bir
demokratik Türkiye’yi temsil ediyor. Bir yandan AKP’nin yeni anayasa
arayışları var. Sahte bir biçimde daha rayına oturmadı. Diğer yandan
ise halkların demokratik kongresini ifade ettiği temsil ettiği yeni bir
demokratik Türkiye’nin temellerini atması var. Zayıfta olsa ama
gelişiyor.
* Neden AKP iktidarı sizi hep çatışma isteyen taraf olarak yansıtıyor?
-
AKP provokasyon yapmak istiyor. Kürtlerle Avrupa’yı, ABD’yi
çatıştırmaya çalışıyor. Bu oyuna karşı biz uyanığız. Kürtleri birbiriyle
çatıştırmak istiyorlar. Aslında dış güçlerle çatıştırmak aynı zamanda
kendi içinde çatıştırmayı da ifade ediyor. İkisinin de devri geçmiştir.
Buna karşı bütün Kürtler de PKK’de uyanıktır. İç çatışma yerine iç
birlik, provokasyonlara gelme yerine dış güçleri doğru bir siyasete çekme,
özgür demokratik Kürt iradesini onlara kabul ettirmek Kürt ulusal
demokratik birliğini yaratmak, Türk demokratik hareketini geliştirmek ve
bütün bunlara dayalı olarak AKP’nin özel savaş kapsamındaki bütün
saldırılarına karşı direnmek, psikolojik savaşa karşı ideolojik
mücadeleye propaganda ile direnmek, siyasal saldırılara karşı demokratik
serhıldanı geliştirerek direnmek, diplomatik kuşatmaya karşı demokratik
ilişki ve ittifakları geliştirerek direnmek, ordunun ezici saldırılarına
karşı da gerilla savaşını öz savunmayı geliştirerek direnmek AKP’nin bu
imha ve inkar saldırılarını boşa çıkartarak hem...
* 34. yılına nasıl bir giriş yapıyorsunuz?
-
PKK’nin 34. Yılına girişi böyle çok yoğun bir değişim sürecinde oluyor.
20. yüzyıl. 1. ve 2. Dünya Savaş’ları ardından ortaya çıkardığı
Ortadoğu’daki siyasi yapılar, iktidarlar, devlet sistemleri yıkılıyor,
parçalanıyor. Ama devletler varlıklarını sürdürüyorlar. Yeniden
yapılanmak üzeredir. Nasıl yapılanacak. İşte orası belli değil. 34.
yılda dedik ya büyük olasılıkla geriye kalanlar da yıkılacaklar,
aşılacaklar. Artık sonu geldi. Yaşamaları mümkün değil. Belki biraz daha
çatışmalı, direnişli olacaklar ama 20. yüzyıl sistemini, zihniyetini
sürdürmeleri mümkün değil. Aşılacak bu görülüyor. Bu anlamda bir
bölgesel çatışma var. Sadece Kürdistan’da yaşayan bir mücadele değil.
Kürdistan’da da bir savaş durumu var. PKK’nin yaşadığı savaş aslında
bunu ifade ediyor ama bu 3. dünya savaşı dediğimiz Ortadoğu’nun
genelinde yaşanan savaştan bağımsız değil, onun bir parçasıdır. Bu
bakımdan yeni bir Ortadoğu şekillenecek, eski aşılacak.
İşte bu
yeni Ortadoğu nasıl olacak? Demokrasisi ne kadar olacak? Devlet
demokrasi ilişkileri nasıl şekillenecek? Dış güçlerle ilişkileri nasıl
olacak? Büyük oranda bütün bunların nasıl olacağı Suriye’deki
mücadelenin sonuçlarına göre belirleneceğe benziyor. Biz bu bakımdan
Suriye’de mücadelesini görmeliyiz ve önemsemeliyiz. Aynı şey
Kürdistan’daki durum açısından da geçerlidir. Kürdistan’a 20. yüzyılda
dayatılan inkar ve imha politikası ne kadar aşılacak. Kürt toplumu ne
kadar özgür, demokratik ve birlik içinde olacak. Komşu halklarla ne
kadar birlik içinde yaşayıp, yaşayamayacak. İnkâr ve imha’dan ne kadar
kurtulacak, özgür ve demokratik gelişimi ne kadar kazanacak. Bu da bu
mücadelenin sonucunda belirlenecek. İşte böyle bir kritik noktaya
geldik. PKK, 40 yıldır sürdürdüğü mücadelesinde kilit noktaya geldi. Bu
anlamda da Kürt inkârının ve imhasının aşılabilmesi, yeni Ortadoğu’da
Kürtlerin özgür, iradeli, kendi kimlikleriyle yaşayabilir hale
gelebilmeleri için Kürt siyasi hareketlerinin, aydınlarının birleşip
özgürlükçü bir Kürt demokrasisini halklara model olacak şekilde örme
kabilinden geliştirmeleri lazım. Bunun için Ulusal Konferans ve Kongre
önemli.
Önder Apo, 5 ilke 3 prensip temelinde ulusal kongre veya
konferansın yapılarak demokratik ortak demokratik Kürt stratejisinin
oluşturulmasını istedi. Demokratik Kürt kurumlaşmasının birliğinin
ortaya çıkarılmasını öngördü. Bunlar önemliydi. Kürtler bunu
yarattıkları ölçüde hem bu kritik değişim sürecinde yeni bir inkar ve
imha sisteminin şekillenmesini kendilerine yeni bir soykırım sürecinin
dayatılmasını engelleyebilirler. Hem de bölgedeki değişime yön
verebilirler.
PKK olarak, Kürt sorunun çözüm zeminini yaratmak, önünü açmak
hem de Ortadoğu’daki değişimin Kürt sorunun demokratik çözümüne dayalı
demokratik Ortadoğu birliğinin Ortadoğu’nun demokratikleşmesini
sağlanması temelinde gerçekleştirilmesini hedefliyoruz. Kim başarılı olur
bunu mücadele belirleyecek. Peşinen bir şey yok. AKP’nin kendine göre
argümanları var. Ama PKK’nin de Kürtlerin de büyük bir gücü var.
Kürdistan eski Kürdistan değil. Kürt toplumu eski Kürt toplumu değil.
PKK’de eski PKK değil. Kürtler siyasi olarak bütün parçalarda birler
artık. Ortak bir demokrasi kuruyorlar. Tek parti sistemi Kürtlerde yok
AKP’nin hayal ettiği parti Kürdistan da yok artık. Dolayısıyla Kürt
halkı da bilinçlendi. Özgürlüğü tanıdı. Özgür yaşamda karar kıldı.
Kürdistan böyle bir mücadeleye sahne oluyor. Biz buna inanıyoruz. Bu 34.
yılında PKK, AKP’nin oyunlarını bozacak. Bu dış saldırılar imha ve
inkarı ön gören zihniyet ve siyasi yaklaşımlar kırılacak. Ve onun yerine
özgürlük ve kardeşlik temelinde Kürt sorunu çözüm süreci gelişecek. Bu
da Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasına özgür Kürdistan temelinde
demokratik Ortadoğu’nun şekillenmesi, yapılanması temelinde, biçiminde
olacak. İnancımız ve mücadelemiz bu temeldedir. Başarmak için tüm
gücümüzle çalışacağız. Bu temelde 34. PKK yılında özgür Kürdistan özgür
ve Demokratik Ortadoğu, özgür insanlık için demokratik insanlık için
mücadele eden herkese başarı diliyorum.
ANF NEWS AGENCY