24 Haziran 2012 Pazar

Davutoğlu: Uçak Uluslararası Sularda Vuruldu !?

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye tarafından düşürülen Türk uçağının, Suriye hava sahasını ihlal ettiğini kabul ederek, ancak uçağın uluslararası sularda düşürüldüğünü söyledi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TRT konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Uçağımız uluslararası hava sahasında vurulmuştur" diyerek, uçağın Suriye'nin hava sahasının 13 mil dışında düşürüldüğünü'' ileri sürdü. Davutoğlu, ''ulusal radar sistemi test uçuşu yaptığını'' söylediği uçağın Suriye hava sahasına girdiğini kabul ederek, ancak uyarı üzerine hızla geri dönüş yaptığını, bu sırada uluslararası sularda düşürüldüğünü belirtti.

Uçağın güzergahı İskenderun üzerinden Akdeniz ’e kadar gidip geldiğini belirten Davutoğlu, “Alçak uçuş yapmasının nedeni budur fakat Suriye’nin iddiası açısından söylüyorum uzun çalışmalarımız sonucundan uçağımız uluslararası hava sahasında vuruldu. Suriye hava sahası 12-13 mil uzakta vuruldu radar verileri pilot kontrolü ortaya çıktığı anda düzensiz hareket başladığından kontrolü kaybettiği için vurulduğu andan sonra Suriye karasularına düştü ve 8 mil açıkta denize düşer. Bizim gördüğümüz tablo bu. Bütün radar görüntüleri, Suriye yetkililerinin ve Türkiye ’nin hem radar hem telsiz kayıtlarını gözden geçirerek bir sonuca ulaştık” dedi.

Suriye’nin olay anında ne pilotlara ne de dışişlerine uyarı yapmadığını ileri süren Davutoğlu, “Uçağın bir misyonu yapıp Türkiye ’ye dönerken Suriye hava sahasına girmesi söz konusu. Ama bu vurmayla alakalı değil. Şimdi havadan bahsediyoruz. 2400 km'ye kadar ulaşan hızdan bahsediyoruz. Hava şartlarına ve teknik arızalar nedeniyle ihlal olur, olaydan 15 dakika öncesinde ihlal oldu aksine bizim radarımız uçağımıza giden bir uyarıyla “yanlış bölgeye girdin” uyarısı üzerine pilotlarımız süratle Suriye havasından çıkıyorlar. Bu vurma olayından 15 dakika önce” diye konuştu.

Suriye’nin ‘Uçağın Türkiye’nin olduğunu bilmiyorduk’ açıklamasının gerçekle örtüşmediğini de ileri süren Davutoğlu, olayla ilgili uluslararası hukuk sistemi içinde hareket ettiklerini belirterek, olayı uluslararası aktörlerle paylaşacaklarını söyledi. Bu konuda fevri adım atmayacaklarını belirten Davutoğlu, “Herhangi bir yanlış bilgiye dayalı eylem içinde olmayız” dedi. Davutoğlu, NATO nezdinde girişimlerinin devam ettiğini belirterek, meslektaşı olan 15 ülke dışişleri bakanının bilgilendirdiğini, tüm değerlendirmelerden sonra gerekli yaptırımları uygulayacaklarını ifade etti.

Önceki gün Suriye hava sahasını ihlal eden F-4 keşif uçağı Suriye hava savunması tarafından vurularak düşürülmüştü. Suriye, uçağı hava sahalarını ihlal ettiği için vurduklarını, Türk uçağı olduğunu bilmediklerini belirterek, olayı bir kaza olarak tanımlamıştı. 


ANF

Sıkışmışlık Halleri ve ‘Silah’ın İflası

Veysi Sarısözen

Hükümet “barış” istiyor, PKK “savaş”ta ısrar ediyor.

Bu tez, Türk medyasının sağından liberaline, “eskimiş” solundan, milliyetçisine ve milliyetçinin “ulusalcı sol” biçimine kadar tümünün en temel, en büyük, en asli, en cafcaflı, en fanfanlı, en “manalı”, en bilmem ne’li iddiasıdır.

Bu tez, kendi başına tezdir. Kanıtlanması gerekir. Bu sayılan medyatörler dünyasının elbette kanıtı da vardır. Bu kanıt şudur:

“Bağımsız Kürdistan için silahlı savaş yapılır, ama eğer Kürtler bağımsızlıktan vazgeçmişlerse, ve buna karşılık hala silahlı mücadele yapıyorlarsa bu, onların barışa karşı olduğunu gösterir.”
Nasıl, ne kadar müthiş, ne kadar ikna edici, ne kadar “ahlaklı”, ne kadar “namuslu” değil mi?

Burada demagoji müthiş.

Deniyor ki, “aslında Kürtlerin ‘bağımsızlık’ dışındaki talepleri, silahsız yoldan elde edilebilecek taleplerdir; bu talepler için silahlı mücadeleye gerek yoktur, siyasi mücadeleyle hepsi elde edilebilir...”

Evet. Biz de aynen böyle düşünüyoruz.

Kürtlerin “kimliğini” tanırsan, yani anayasaya, “bu ülkedeki bütün Türkler, Kürtler, bütün öteki etnik kökenden gelenler, bütün farklı kimlikler, tek bir ‘demokratik ulus’u meydana getirirler” dersen, ne olur? Ne “vatan bölünür”, ne “millet bölünür”, herkes birleşir, “şehitler de şehit olmaz.” Bunun için kan dökmenin alemi yok. Evet.

Anadilde eğitim hakkının tanınması için kan dökülmesi gerekmez. Çünkü anadilde eğitim hakkı tanındığında “vatan bölünmez”, “şehitler de durduk yere şehit olmaz.” Tek bir anayasa değişikliği yaparsın, olur biter. Doğru.

Başka?

“Demokratik Özerklik” için de kan dökmenin alemi yoktur. Çünkü “demokratik özerklik” demek, zaten “vatan bölünmez” demektir. “Vatan bölünmez” olunca da “şehitler de şehit olmaz” demektir. Yaparsın bir “adem-i merkeziyetçi” anayasa, durdurursun kanı... Kesin!

Şimdi elinizi vicdanınıza koyunuz sayın okurlar, “Kürt kimliği” tanınacak, Kürtçe “anadil eğitimi” yapılacak, Kürtler kendilerini “demokratik özerklik” temelinde yönetecek; yani Türkler’in her ne gibi hakları varsa, Kürtler’in de (bağımsız Türk devleti kurma hakkına paralel bağımsız Kürt devleti kurma hakkı dışında) bütün hakları eşit olacak diye kan dökmenin anlamı var mı?

“Kimlik” tanınsa, “dil” tanınsa, “özerklik” tanınsa, bu “vatan ve millet” bölünmeyeceğine göre, bunlar olacak diye kan dökmenin akılla, insafla, vicdanla izah edilir bir tarafı var mı?

Yok...

Bu taleplerin hepsi “silahsız yoldan” elde edilebilir.

Ama elde edilemiyor işte...

Neden ve nasıl elde edilemiyor?

Nedeni ve nasılı açık; AKP hükümeti on yıldır bu talepleri silahla, polis, asker, yargı gücüyle amansızca önlüyor. Bu talepleri savunan yalnız silahlı Kürtler değil. BDP’ye oy veren, hatta oy vermeyen bütün Kürtler bu talepleri savunuyor. AKP ise bu talepleri savunanlar arasında yalnızca “silahlı” olanları değil, silahsız olanları da “öldürüyor” (Roboski Katliamı’nı bilerek yaptık diyen bir genelkurmay başkanı var), parlamenter yolda çalışanları da hapsediyor. Her gün, her sabaha karşı, ülkenin dört bir yanında, tepeden tırnağa silahlı bir takım adamlar Kürtlerin ve sosyalistlerin evlerini basıyor, kapıları kırıyor, odaları darmadağın ediyor ve sivil insanları karga tulumba göz altına alıyor.

Silahlı yoldan vazgeçmeyen PKK değil, AKP...
Bugün Kürt kimliği “demokratik ulus'' temelinde tanınsa, bugün anadilde eğitim başlatılsa, bugün Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde ve çoğunlukta olmadığı illerde “bölgeler” düzeyinde demokratik özerklik tanınsa ne olur?

PKK dağdan o gün iner.
Ama sen bu talepleri savunan “sivil”, “silahsız”, “parlamenter”, “barışçı” insanları tutuklarsan, bu talepleri önleyebilmek için, seçilmiş vekilleri hapsedersen, bu talepleri hayata geçirmek isteyen Belediyeleri, onları sanki gerilla işgal etmiş de, sen onları asker, polis, yargı zorbalığı ile ve silah zoruyla zorla ele geçirirsen, yani bu talepleri siyasi yoldan elde etme yolunu silahla tıkarsan, PKK dağdan nasıl insin?

Sen olsan iner misin?

İnmezsin. Seni tanırız. O kadar enayi değilsindir. Dangalak hiç değilsindir. Tabansız da değilsindir... İnmezsin. Sen bile inmezsin.

O halde bütün bu saçmalığın anlamı ne? Cengiz Çandar’ın dünkü yazısında bize anlattığı “iyi uykular masalı” neyin nesi? “Tartışmanın ‘silahlı çatışma’ alanından ‘siyasi tartışma’ alanına taşınması” da nereden çıktı?

Şuradan çıktı: Sıkışmışlıktan.

Bunu da cemaatin gazetesinde A. Turan Alkan şöyle yazdı:

“Ordu, silah kullanarak problem çözme kabiliyetini mûnis ve itaatkâr unsurlar üzerinde başarıyla gösterirken, huysuz, aksi mizaçlı, isyankâr ve şiddet yanlısı topluluklara karşı silahlı mücadelede netice elde edemiyor. ‘Gerilla savaşına karşı hangi nizami ordu başarılı olmuş ki?’ bahanesi geçerli sayılmaz; başarısızlığı farketmek için otuz sene beklemek biraz fazladır. Devletin orduya en çok ihtiyaç duyduğu meselede ordu, siyaset kurumuna problem çözmekte başarılı olamadı. Büyük kamuoyu desteğiyle otuz yıldır terörle mücadele sürdürülürken büyük beşerî kayıp verildi, büyük bütçe imkanları kullanıldı fakat olmadı.”

Ve haber: Suriye bir Türk uçağını düşürdü.

Yani “sıkışmışlık” halleri...

Kaynak: Özgür Gündem

Türk Ordusu Yine Sivilleri Bombaladı: 1 Yaralı

Türk ordusuna bağlı savaş uçakları Kandil’e bağlı köyleri bombaladı. Bombardımanda 1 sivil yaralanırken, köylülere ait bağ ve bahçelerde büyük maddi hasar meydana geldi.
Gerilla güçlerinin 19 Haziran günü Hakkari’de gerçekleştirdiği eylemler ardından hava saldırılarını yoğunlaştıran Türk ordusu Kandil’e bağlı köyleri bombaladı. Gece yarısı düzenlenen saldırıda Kandil’e bağlı Xodyan köyünde Mihemed İbrahim adlı köylü yaralandı. Köylülere ait bağ ve bahçelerin büyük zarar gördüğü bombardıman sonucu çıkan yangında onlarca ağaç da yandı.

Bombardıman nedeniyle köy halkı köyünü terk etmek zorunda kaldı. ANF Kürtçe servisinin ulaştığı köylüler, olaya sert tepki göstererek, Türk ordusunun sürekli bilinçli olarak kendilerini hedef aldığını söyledi. Köylüler, Federal Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ne bombardımanlara sesiz kalınmaması çağrısında bulundu.

TÜRK ORDUSU SİVİLLERİ HEDEF ALIYOR


Türk ordusu 17 Ağustos 2011 tarihinden bu yana Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki Medya Savunma Alanlarına yoğun hava ve topçu saldırılar düzenliyor. Gerilla güçleri karşısında her büyük kayıplar verdiğinde düzenlenen bu saldırılarda özellikle siviller hedef alınmaktadır. 21 Ağustos günü Kandil’e bağlı Kortek köyünde düzenlenen hava saldırısında 4’ü çocuk 7 kişi katledildi.

En son Ocak ayında misket bombasının patlaması sonucu Heci Hisen Ehmed adlı 80 yaşındaki köylü hayatını kaybetmişti. Misket bombaları ile düzenlenen saldırıda Dola Marsise’de köylülere ait bağ ve bahçeler imha edilmişti. 


ANF