BDP’li
tutuklu vekillerin serbest bırakılması beklenirken yargı dışarıdaki
vekillere göz dikti. HDP Eşbaşkanı Tuncel’e verilen ceza, HDP’ye yönelik
siyasi bir operasyon olarak değerlendiriliyor
Yargıtay’ın, HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel hakkında, Roboski
Katliamı’nın yıldönümüne denk getirerek onadığı hapis cezası büyük tepki
çekti. Kadınlar, “Kürt halkına ya mezara ya hapishaneye denilmektedir”
derken, HDP, “Karar, umudun adresi olan HDP’ye yönelik siyasi bir
operasyon” dedi
Karar HDP’ye operasyon
Hakların Demokratik Partisi (HDP) ve Hakların Demokratik Kongresi (HDK)
Kadın Meclisleri yaptıkları yazılı açıklama ile HDP Eşbaşkanı ve
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e verilen 8 yıl 9 aylık hapis
cezasının onanmasına tepki gösterdi. Kararın hukuki değil siyasi olduğu
vurgusunun yapıldığı açıklamada, “Roboski Katliamı’nın yıldönümünde
açıklanan bu ceza mevcut hükümetin Kürt halkına ilişkin ya mezara ya
hapishaneye dediğini göstermekte. Şovenist AKP’nin bu oyunu artık
tutmayacak. Özgürlük, eşitlik, adalet ve onurlu bir yaşam isteyen biz
HDP’li kadınlar, Milletvekilimiz ve Eşbaşkanımız Sebahat Tuncel’in
yanındayız. Eşbaşkanımıza verilen bu ceza siyasi olarak önü açık olan
HDP’ye yönelik bir operasyondur. Halkların nazarında tek seçenek olan ve
her geçen gün itibarını yükselterek büyüyen HDP, muktedirleri iyice
korkutmakta. Cinsiyetçi, şovenist muktedirlere diyoruz ki; kadınlar
artık siyasetteler ve hayatı belirliyorlar. Sizin cinsiyetçi muhafazakar
politikalarınız ve baskılarınızdan korkmuyoruz. Siz her ne kadar
kadınları siyasetten atmaya, cezalandırarak uzaklaştırmaya çalışsanız da
buradayız, gitmiyoruz. Ve asla direnmekten, özgürlüğümüz için mücadele
etmekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.de.
Bu sorunun mimarı AKP
Tahliye talebi Diyarbakır 5 ve 6. Ağır Ceza mahkemeleri tarafından
reddedilen tutuklu BDP Mêrdîn Milletvekili Gülser Yıldırım, mahkeme
kararına ilişkin avukatları aracılığı ile açıklama yaptı. Açıklamada
şunlara dikkat çekildi: “3 partiden seçilmiş 9 milletvekilinden 6’sının
hala içeride tutulması AKP’nin bugün kendisinin bile altından
kalkamadığı ve artık yargıya eleştiri olarak yönelttiği nokta; esasta
kendi elindeydi. Bugün düğüme dönüştürülen bu sorunun mimarı AKP
hükümeti ve bağımlı olduğu yargıdır. AKP hükümeti Sayın Öcalan ve Kürt
Özgürlük Hareketi tarafından kendisine sunulan çözüm ve demokratikleşme
fırsatını daha erken, doğru ve iyi niyetli bir biçimde değerlendirmiş
olsaydı hem demokratik cumhuriyetin teminatını sağlamış olacaktı, hem de
bugün kendisinin de yakındığı paralel derin devlet sorunu
yaşanmayacaktı.”
KCK Yürütme
Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 2013 yılına damgasını vuran Rojava
direnişini değerlendirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın
Ortadoğu’ya gidişinden sonra yaklaşık 20 yıl boyunca orada yürüttüğü
çalışmalar yürüttüğünü belirten Bayık, “Rojava’da yirmi yıl Kürt halkını
eğitmiştir. Kürt halkına yurtsever demokratik ölçüler kazandırmıştır.
Rojava’da Kürt halkının yurtseverlik duygularını yükseltmiştir. Rojava
halkını Kürdistan Özgürlük Mücadelesine bağlayarak, onun içine çekerek
daha devrimci, daha yurtsever bir karakter kazandırmıştır” dedi.
Rojava devrimine toplumun her kesiminin dahil olduğunun da altını
çizen Bayık, Türkiye’nin Rojava devrimini boğma çalışmalarını
sürdürdüğünün de altını çizdi.
Kürtlerin birlik olarak Cenevre2 Konferansına katılması yönünde
aldığı kararın olumlu bir gelişme olduğunu da söyleyen Bayık, “Cenevre
2’ye gidilmesi konusunda ABD'nin de, Avrupa’nın da tavrı olumsuzdur.
Rusya ilk başlarda Kürtlerin bağımsız olarak Rojava’ya gitmesini
savunurken, bu söylemler tam pratiğe geçmemiştir. Türk devleti zaten
Rojava devrimci güçlerin Cenevre 2’ye gitmesini istememektedir. KDP ile
ilişkili olduğu söylenen güçler ise sadece kendileri gitmek istemekte,
kendileri dışında başka Kürtlerin, daha doğrusu Rojava’da etkin olan,
Rojava’da kendi kendini yöneten, hatta geçici yönetim kurma çalışmaları
yürüten PYD’nin de içinde olduğu Halk Meclisinin katılmasını istememiş
ve engellemeye çalışmıştır” dedi.
ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Rojava
devrimini, Suriye’deki iç savaşı, Cenevre2 Konferansına Kürtlerin
katılımını değerlendirdi.
Rojava direnişi 2013’e damgasını vurdu. Rojava’daki devrimin
geleceğini nasıl görüyorsunuz? Türkiye, çeteler, Beşar Esad rejimi
karşısında direnen Rojava’ya 2014 neler getirecek?
Rojava devrimi Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi tarihinde
çok önemli bir yere sahip olacaktır. Rojava Kürdistan'ın küçük
parçasıydı, ancak bugüne kadar bütün diğer büyük parçalara destek veren,
bedel ödeyen bir parçaydı. Bu yönüyle ufku hep geniş olmuştur. Sadece
yerel, kendi parçasını düşünen bir yaklaşım göstermemiştir. Kendi
kurtuluşunu bütün parçalardaki mücadelenin gelişmesinde görmüştür. Bu da
yanlış olmamıştır. Eğer bugün Rojava devrimi gerçekleşmişse bunun en
önemli nedeni, Kürdistan'ın diğer parçalarındaki özgürlük ve demokrasi
mücadelesinin gelişkinliğidir. Bu ortam, koşullar oluştuğunda Rojava’da
büyük bir devrimci patlama ortaya çıkarmıştır. Rojava halkı küçük parça
olarak bütün parçaların direnişine katılırken, bu aynı zamanda bütün
parçaların tecrübesini alan, yaşayan, böylelikle olaylara ve olgulara
dar yaklaşmayan bir yaklaşımla bütün parçalardaki devrimci mücadelelerin
pratiğini Rojava devriminde sentezleyerek ortaya koymuştur. Bu açıdan
Rojava devrimi onlarca yıllık mücadelenin yarattığı birikimin
devrimidir.
‘ÖNDER APO, ROJAVA’DA YURTSEVER VE DEMOKRATİK ÖLÇÜLER KAZANDIRMIŞTIR’
Özellikle Önder Apo'nun Ortadoğu'ya gidişinden sonra yirmi yıla yakın
burada kalması, Rojava’da devrimci ruhun gelişmesinde en önemli etken
olmuştur. Rojava’da yirmi yıl Kürt halkını eğitmiştir. Kürt halkına
yurtsever demokratik ölçüler kazandırmıştır. Rojava’da Kürt halkının
yurtseverlik duygularını yükseltmiştir. Rojava halkını Kürdistan
Özgürlük Mücadelesine bağlayarak, onun içine çekerek daha devrimci, daha
yurtsever bir karakter kazandırmıştır. Kuşkusuz binlerce şehit
vermiştir, ama bugün bu şehadetler Rojava devrimiyle anlam bulmuştur. Bu
açıdan Rojava devrimini değerlendirirken kapsamlı ele almak gerekir.
Rojava devrimi dört parçanın devrimi olduğu gibi, dört parçaya güç katan
bir toplum olarak sadece Rojava halkının gücünü, desteğini yanında
görmemektedir. Rojava devrimi bir yönüyle bütün parçaların devrimi olma
karakterine sahiptir. Nasıl ki Filistin Kurtuluş Mücadelesine bütün
Arapların gücü katılmışsa, Filistin bütün Arpaları yanında görmüşse,
Filistin devrimi bütün Arap devrimci hareketini, yurtsever devrimci
hareketini temsil eden bir düzey kazanmışsa, bugün Rojava’daki durum
bundan daha öte sonuçlar yaratacak bir karaktere sahiptir. Rojava
devrimini sadece bir ulusal kurtuluş hareketi olarak görmemek lazım.
20.yüzyılın ulusal kurtuluş hareketlerinden çok çok farklıdır. Önder
Apo'nun ulusal devrimle toplumsal devrimin iç içe geçtiği, esas olarak
da toplumsal özgürlükçü yanın öne çıktığı kurtuluş anlayışının Rojava’da
pratikleşmesi gerçekleşmiştir. Rojava’daki ulusal demokratik devrim
esas olarak toplumsal devrime, demokratik devrime dayanarak gelişen bir
devrimdir. Esas olarak da toplumcu ve özgürlükçü karakteriyle öne
çıkmaktadır. Milliyetçi, ulusalcı yanları yoktur. Sadece Kürt halkının
özgür ve demokratik yaşamı anlamında ulusalcı yanı vardır; ama esas
itibariyle Rojava devrimi şahsında bütün Suriye'nin özgürlüğünü, bütün
Suriye'nin özgür ve demokratik yaşamı çerçevesinde bütün Ortadoğu'nun
özgür ve demokratik yaşamını hedefleyen, etkileyen bir devrimci
karaktere sahiptir.
‘ROJAVA DEVRİMİNE TOPLUMUN HERKESİMİ DAHİL OLDU’
Rojava devriminde olduğu gibi dünyada hiçbir devrimde kadın, çocuk,
yaşlı bu düzeyde devrime katılmış mıdır? Hiçbir devrimde kadın bu kadar
öncü devrimci rol oynamış mıdır? Hiçbir devrimde toplumun bütününe
yakını devrimci mücadelenin içine katılmış mıdır? Özellikle Rojava gibi
on yıllardır ağır baskı altında tutulan, despot bir rejim altında
yaşayan, kültürel soykırımla karşı karşıya kalan bir halkın bu düzeyde
ayağa kalkması çarpıcı olmuştur. Başta Türkiye olmak üzere Rojava
devriminin düşmanları devrimi boğmak istemiştir. KDP, Türkiye ile olan ilişkileri
ve hegemonik anlayışı nedeniyle Rojava devrimine olumsuz yaklaşmıştır.
Vermesi gereken desteği vermemiştir. Özellikle KDP ile ilişkili olduğu
söylenen partiler devrime güç vereceğine, devrimin moralini bozan,
tutumlarıyla devrim düşmanlarını cesaretlendiren yaklaşımlar içinde
olmuşlardır. Ama buna rağmen devrim ayakta kalmıştır. Bu kadar baskı
altına alınan, bu kadar saldırıya uğrayan bir devrimin ayakta kalması da
kolay değildi. Ama topluma dayanan, toplumun bilincine dayanan,
demokratik örgütlenmesine dayanan bir devrim olduğu için her türlü
saldırıyı püskürtmüştür.
Rojava devrimci güçleri şunu da görmüştür; topluma dayanan devrimler
yenilmez. Toplumcu demokratik devrimlerin gücü sınırsızdır. Her türlü
saldırıyı püskürtecek durumdadır. Bu yönüyle de toplumun demokratik
enerjisini ortaya çıkaran Rojava devrimi, bu demokratik enerjiyle de
bütün saldırıları püskürtmüştür. Öyle Türkiye'nin ya da KDP ile ilişkili
olduğu söylenen partilerin iddia ettiği gibi demokratik karakteri
olmayan bir devrim değildir. Dünyada demokratik karakteri en fazla olan
devimlerden biridir.
Kuşkusuz eksikliği, yetersizliği olmuştur; savaş ortamında bazı
yanlışlıklar yapılmıştır, ama bunlar dünyadaki diğer devrimlerle, diğer
ulusal hareketlerle karşılaştırıldığında bu devrimdeki özgürlükçü ve
demokratik yanın diğer hiçbir devrimle karşılaştırılamayacak kadar üstün
olduğu açıktır. Buna rağmen Türkiye'nin, Rojava’daki toplumsal desteği
olmayan kimi marjinal partilerin bu devrimin imajını zedeleyen olumsuz
propagandalar yapması, Rojava halkının çıkarlarını düşünen değil de, çok
bencil, çıkarcı kendi dar çıkarlarını düşünen bir yaklaşımı ifade
etmektedir. Esas olarak da hegemonik bir yaklaşımı ifade etmektedir.
Bana ait değilse, benim değilse kötüdür, biçiminde bir yaklaşımla Rojava
devrimine saldırılar yapılmıştır. Ancak kim dışarıda nasıl gösterirse
göstersin, Rojava halkı için bu devrim gerçeğinin demokratik ve
özgürlükçü değeri vardır.
Rojava’ya onlarca gazeteci gitmiştir.
Rojava’ya giden onlarca gazeteci, yabancı basın Rojava’nın devrimci
karakterinden, demokratik karakterinden, özgürlükçü karakterinden söz
etmiştir. Rojava’da yeni bir yaşamın yükseldiğini ortaya koymuştur.
Rojava devriminin çarpıcı ve olumlu yanlarını büyük bir coşkuyla ifade
etmişlerdir. Herhalde Rojava devriminin karakterinin ne olduğunu,
Türkiye gibi Kürt düşmanı ya da Rojava’da Kürt halkının kazanmasını
istemeyenlerden, rejim yanlısı bazı güçlerin yaptığı propagandalardan ya
da Suriye'de hakim olmak isteyen antidemokratik çevrelerin
tanımlamalarından değil, tarafsız kesimlerden ve Kürt halkından
öğrenilmesi gerekir. Ya da bazı marjinal partilerin hasetlik, kıskançlık
ya da toplumun içinde etkili olmaması sonucu kara çal izi kalır
yaklaşımıyla yaptığı propagandalar ya da Güney’deki bazı televizyonların
yayınlarıyla Rojava devriminin karakteri belirlenecek değildir. Güneş
balçıkla sıvanamaz. Rojava devrimi gerçekten balçıkla sıvanamayacak,
kara propagandayla yanlış tanıtılamayacak kadar özgürlükçü, demokratik,
gerçekten toplumları etkileyen, toplumların gözlerini kamaştıran bir
karaktere sahiptir.
‘GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR TÜMDEN AŞILMADI’
Kuşkusuz eksiklikleri ve yetersizlikleri olmuştur. Hala Önder Apo'nun
ortaya koyduğu özgürlükçü, demokratik paradigma derinliğine ve
kapsamlıca pratikleşmiş değildir. Hala geleneksel iktidarcı, devletçi,
klasik ulusal kurtuluşçu yaklaşımlar tümden aşılamamıştır. Bu yönüyle
kendi içinde de bir ideolojik, paradigmasal mücadele geçiren, değişim
dönüşüm geçiren bir karaktere sahiptir. Çünkü yeni bir devrimdir, yeni
bir paradigma temelinde gerçekleştirilen demokratik konfederalizme
dayalı özgürlükçü bir demokratik özerklik sistemidir. Buradaki
demokratik özerklik herhangi bir özerklik biçimi değildir. Buradaki
demokratik özerklikten kasıt, Kürtlerin kendi kendini yönetmesinin
demokratik karakterinin derinliğidir. Özgürlükçü karakterinin
derinliğidir. Tam özgürlükçü, tam demokratik karaktere sahip bir devrim
hedefi ortaya konmuştur. Bu yönüyle tarihin ulusal demokratik
mücadeleleri içinde en demokratik, en özgürlükçü statüsünü oluşturmayı
hedeflemektedir. Bu bakımdan Rojava’daki demokratik özerklik herhangi
bir bölgesel ve yerel özerklik, kültürel özerklik, otonomi, federasyon
ya da devletle karşılaştırılamayacak düzeyde, ya da onlar ölçü alınarak
değerlendirilmeyecek düzeyde özgürlükçü ve demokratik bir sistemin
ifadesidir.
Rojava’da demokratik konfederalizme dayalı kendi kendini yönetmenin
ifadesi olan demokratik özerklik pratikleştiğinde dünyada hiçbir
özerkliğin, hiçbir otonominin, hiçbir bağımsız devletin, hiçbir bağımsız
ve özerk yapılanmanın elde edemediği düzeyde özgürlükçü demokratik bir
siyasal statü ve toplumsal yaşam ortaya çıkacaktır. Bu açıdan zaman
zaman yapılan federasyon mı ileridir, özerklik mi ileridir, devlet mi
ileridir, demokratik özerklik mi, yerel özerklik mi ileridir
tartışmaları kesinlikle demokratik özerklikle karşılaştırılamayacak
konulardır. Onlarla demokratik özerkliği karşılaştırmak amiyane deyimle
elmalarla armutları karıştırmaktır. Demokratik özerkliğin karakteri çok
farklıdır. Derin ve radikal demokratikleşmeye dayanan bu toplumun bizzat
kendi kendini yönetmeye dayalı statü devletle, otonomiyle,
federasyonla, bölgesel özerklikle karşılaştırılamaz. Sadece tam özgürlük
ve tam demokrasi ölçüleriyle karşılaştırılabilecek bir statüyü ifade
etmektedir. Bu nedenledir ki Rojava’ya giden gazeteciler, çeşitli
kesimler Rojava deneyimine büyük bir heyecanla yaklaşmaktadırlar.
Kuşkusuz acemilikleri vardır, sistemi nasıl kuracağı konusunda
yetersizlikleri vardır, eski paradigmayla yeni paradigma arasında
kalmalar yaşanmaktadır. Ama bütün bunlar bir süreçtir, bir dinamizmdir;
bu dinamizm içinde doğruyu bulma mücadelesi yoğun olarak sürmektedir.
Rojava’daki devrimci durumun demokratik topluma dayalı özgür ve
demokratik yaşamı inşa süreci bunu ifade etmektedir.
‘ROJAVA DEVRİMİ 2013 YILINA DAMGASINI VURDU’
Kuşkusuz Rojava devrimi 2013 yılına damgasını vurmuştur. 2013 yılının
Ortadoğu’suna damgasını vurmuştur. Arap baharından söz edilmiştir,
çeşitli Arap ülkelerindeki rejimlerin devrilmesi, yeni rejimlerin ortaya
çıkması gündeme gelmiştir, tartışılmıştır. Eğer bir bahardan söz
edilecekse, gerçek bir değişimden söz edilecekse, yeni bir durumun
ortaya çıkmasından söz edilecekse Ortadoğu'da bu da Rojava devriminde
somutlaşmıştır.
Rojava devriminde gerçekleşen değişim dönüşüm ve yeni
olma karakteri ne Tunus’ta, ne Mısır’da, ne Libya’da ne de başka bir
yerde kendini ifade etmiştir. Tamamen kendini eskiden koparan, yeni ve
özgürlükçü bir yaşam ortaya çıkaran kesinlikle Rojava devrimidir. Bu
gerçeğin başta Rojava ve Suriye halkı olmak üzere tüm halklar tarafından
görülmesi gerekmektedir.
Rojava devrimi bütün saldırılara rağmen ayakta kalmıştır. Özellikle
El Kaide ve El Nusra denen çetelerin Suriye'de ve Rojava’da yeni bir
hegemonya ve baskı kurmak isteyen güçlerin saldırısı püskürtülmüştür.
Suriye devleti bile bu güçler karşısında tutunamazken, Rojava devrimi bu
güçler karşısında büyük bir direniş göstermiş, onları püskürtmüş,
Rojava’nın çeperlerinden uzaklaştırmış, Rojava’ya saldıramayacak duruma
getirmiştir. Bu güçlere hiçbir yerde yaşamadıkları yenilgiyi
yaşatmıştır. Bu açıdan özgürlükçü karakteri, örgütlü toplum karakteri,
örgütlü ve özgürlükçü topluma dayanma temelinde meşru savunmayı
geliştirme karakteri gerçekten güçlü hale gelmiştir. Şu anda on binlerle
ifade edilen bir gerilla ve milis gücüne sahiptir.
‘TÜRKİYE ROJAVA DEVRİMİNİ BOĞMA AMACINDAN HALA VAZ GEÇMEDİ’
Kuşkusuz Rojava devrimine yönelik saldırılar bundan sonra da devam
edecektir, devam etmektedir. Türkiye Rojava devrimini boğma amacından,
projesinden hala vazgeçmiş değildir. Yine bölgedeki çeşitli güçler
Rojava Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamını kazanması ve
kendi kendini yönetir hale gelmesinden rahatsızdır. Yine mevcut Suriye
rejimi Rojava devriminin Kürtlerin olduğu alanlarda kendi kendini
yönetir hale gelmesinden, özgürlükçü ve demokratik karakteriyle tüm
Suriye'ye örnek olmasından rahatsızdır. Uluslararası güçler de Rojava
devrimini tam sindirememişlerdir. Rojava devriminin özgürlükçü ve
demokratik karakterinin bütün Ortadoğu'ya örnek olmasından, kendilerinin
egemenlere dayanan üst toplum demokrasi gerçeğini teşhir edecek bir
karaktere sahip bulunmasından dolayı Rojava devrimine karşı soğuk
yaklaşmaktadırlar.
‘KÜRLERİN CENEVRE2’YE BİRLİK OLARAK GİTMESİ ÖNEMLİ BİR GELİŞMEDİR’
Konferans düzeyinde Cenevre 2 toplantısı yapılacak, ama Cenevre 2’ye
gidilmesi konusunda ABD'nin de, Avrupa’nın da tavrı olumsuzdur. Rusya
ilk başlarda Kürtlerin bağımsız olarak Rojava’ya gitmesini savunurken,
bu söylemler tam pratiğe geçmemiştir. Türk devleti zaten Rojava devrimci
güçlerin Cenevre 2’ye gitmesini istememektedir. KDP ile ilişkili olduğu
söylenen güçler ise sadece kendileri gitmek istemekte, kendileri
dışında başka Kürtlerin, daha doğrusu Rojava’da etkin olan, Rojava’da
kendi kendini yöneten, hatta geçici yönetim kurma çalışmaları yürüten
PYD’nin de içinde olduğu Halk Meclisinin katılmasını istememiş ve
engellemeye çalışmıştır. Kuşkusuz son görüşmelerle birlikte ya bağımsız
gitme ya da ortak bir heyetle gitme gibi ortak bir karar alınmış olunsa
da, bu noktaya gelene kadar Rojava devrimci güçlerini Cenevre’nin
dışında tutma çabaları sürdürülmüştür.
Hala ne Suriye rejimi ne de muhalefet Kürtlerin özgür ve demokratik
yaşamını, kendi kendini yönetmesini kabul etmektedirler. Ne El Kaide
gibi güçler ne de devrimci ulusal konsey denen batı ile ilişkileri daha
iyi olan güçler ne de İslami cephe olarak örgütlenen kesimler Kürtlerin
siyasal statüsünü, bu çerçevede özgür ve demokratik yaşamını kabul
etmektedirler. Tabii bu retler devrim açısından tehlikeyi
göstermektedir, devrimi reddetmeyi ifade etmektedir. Bu açıdan hala
Rojava devrimi konusunda tehlikeler bitmemiştir, tehlikeler devam
etmektedir.
Kuşkusuz Rojava devrimci güçleri de bunun farkındadır. Devrim ancak
bedel ödenerek kazanılabilir. Bedel ödemeyi göze alamayanlar, zorluklara
katlanmayı göze alamayanlar, açlığa, susuzluğa, acıya katlanmayı göze
alamayanlar özgür ve demokratik yaşamı hak edemezler. Bu, devrimlerin
diyalektiğidir, kanunudur. Devrimler ancak zorluklara katlanan halkların
hak ettiği bir rejimdir. Özgür ve demokratik yaşam ancak zorluklara
karşı direnen, her türlü bedeli ödemeyi göze almış halkların,
toplulukların hak ettiği bir yaşam gerçeğidir. Rojava halkı ve devrimci
güçleri de bunun farkındadır. Bu açıdan kendilerini örgütleyerek,
bilinçlendirerek her türlü bedeli ödeme karşılığında özgür ve demokratik
yaşamlarını, kendi kendilerini yönetme gerçeğini koruyacaklardır.
Zaten hükümet kurma hazırlıkları vardır. Bu, Rojava devrimci güçlerin
kendi özyönetimlerini kurmada ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir.
Kaldı ki bütün Rojava’yı kurtaran ve çevresini güvenceye alan bir
devrimin artık eski yol ve yöntemlerle idare edilemeyeceği, inşa
edilemeyeceği, özgür ve demokratik yaşamın tüm kurumlaşmalarını
gerçekleştirmeyeceği açıktır. Bu açıdan tabii ki bir özyönetim
kurulacaktır. Devrim ortamında bu kadar sorun varken; toplumun ekonomik,
sosyal, kültürel ihtiyaçları varken, kuşatma altında olan bir devrim
gerçeği, bir özgür Kürdistan gerçeği varken özyönetimlerini kurmadan, öz
yönetim gerçeğini kurumlaştırmadan bu sorunların altından kalkmak
mümkün müdür? Bu nedenle kim özyönetimini kurma diyebilir? Kim
özyönetim, kendi kendini yönetme konusuna itiraz edebilir ya da yönetim
oluşturma diyebilir? Kimsenin bunu demeye hakkı yoktur. Hele hele
kendine Kürt diyenlerin, Kürt örgütü olarak görenlerin Rojava devrimci
güçlerin kendi kendini yönetmesini sağlayacak bir meclisi, bir yerel
yönetim gücünü kurması kadar doğal bir şey olamaz.
‘2014 ÖZ YÖNETİM GERÇEĞİNİN KURUMSALLAŞMA YILI OLACAKTIR’
Rojava devrimci güçleri Önder Apo'nun özgürlükçü çizgisi gereği
iktidardan, hükümetten söz etmiyorlar. Ama toplumun, devrimin ve halkın
kendi kendini yönetmesi, kendi yönetim gerçeğini kurması ve
kurumlaştırmasından söz ediyorlar. Bu, toplumun kendi kendini yönetmesi
gerçeği, egemenlerin toplumlar üzerinde iktidar ve hükümet olma
gerçeğinin alternatifi olmaktadır. Bu da onların en tabii hakkıdır.
Zaten devrimin gerçekleşmesinden sonra toplumsal sorunların ortaya
çıkması, toplumsal sorunların çözümü açısından da böyle bir adım zorunlu
ve gereklidir.
Bu açıdan 2014 yılı hem özyönetim gerçeğinin kurumsallaşması, Rojava
devriminin hem uluslararası alanda tanınması hem de Suriye'nin bir bütün
gerçeği haline gelmesi anlamına gelecektir. Rojava devrimi kendisiyle
sınırlı devrim değildir. Rojava devrimi bütün Suriye için yapılmıştır.
Bütün Suriye halkı için yapılmıştır. Öyle Suriye’den ayrılayım, bir
parça koparayım, devlet olayım gibi bir yaklaşım içinde değildir.
Kesinlikle Suriye'nin demokratikleşmesi temelinde mevcut sınırlar içinde
yaşamak istemektedir. Devrimini de bütün Suriye adına yapmıştır.
Demokratik özgürlükçü anlayışını da bütün Suriye'ye yaygınlaştırma
mücadelesi verecektir. Suriye'deki devrimci, demokratik ve özgürlükçü
güçlerle birlikte yeni Suriye'nin yapılanmasında aktif rol oynayacaktır.
2014’te Cenevre’ye de şöyle ya da böyle gidecek, Kürtlerin özgür ve
demokratik yaşam hakkı olduğu, bu temelde demokratik Suriye çerçevesinde
bir statüye kavuşması gerektiğini savunacak ve en doğal hakkı olan
özyönetim gerçeğini de kabul ettirecektir.
Ortadoğu ülkeleri açısından belirleyici bir yıla giriyoruz.
Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşa konusunda uluslararası alanda bir
çaba göze çarpıyor. Bunun nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz.
Kürtlerin bu süreçteki pozisyonu ne olacak?
Ortadoğu yeni dengelerini arıyor. I. Dünya Savaşı ile ortaya çıkan
dengeler yıkıldı; ancak yenisi de kurulmuş değil. Özellikle Arap baharı
olarak tanımlanan halk hareketlerinin tarih sahnesine çıkmasından sonra
Ortadoğu dinamik bir süreci yaşıyor. Anlaşılıyor ki artık Ortadoğu
eskisi gibi despot güçlerin kolaylıkla egemenlik kuracağı bir coğrafya
olmayacaktır. Halkların uyanışı ve demokrasi isteği ve bunun için
mücadele uzun yıllar sürecektir. Bu açıdan Ortadoğu'nun önemli bir
mücadele, çatışma sürecine girdiği açıktır.
‘ORTADOĞU’DA CİN ŞİŞEDEN ÇIKMIŞTIR’
Tabii ki bundan sonra belirleyici olan halk güçleri, dinamikleri
olacaktır. Amiyane deyimle cin şişeden çıkmıştır. Ortadoğu halkları
binlerce yıllık devletçi despotik sistemler altında yaşamanın ağır
sonuçlarını bilince çıkardığından, öte yandan da ilk toplumsal yaşamı
yaratan coğrafyalardan olduğundan Özgürlük Mücadelesini demokratik
topluma dayalı toplumsal demokrasiyi yaratana kadar sürdürecektir. Bu
önemli bir gelişmedir. Her ne kadar özgürlükçü, demokratik, alternatif
güçlerin ortaya çıkmaması nedeniyle iktidarcı, devletçi karakterdeki
İslam’ı maske yapan güçlerin öne çıkma, kendisini etkin kılma çabaları
olsa da, bunların alternatif bir sistem olmadığı açıktır. Bunlar,
yıkılan iktidarcı, devletçi, despotik rejimlerin yerine yeni iktidarcı,
devletçi, hegemon düzen kurmak istiyorlar. İktidarcı, devletçi, hegemon
bir zihniyetin iktidar anlayışının farklı versiyonudurlar. Farklıkları,
halkların İslami kültürünü, inançlarını bu iktidarcı devletçi hegemon
hedefleri için kullanmaya çalışmalarıdır. Ama halklar binlerce yıllık
devletçi sistemden acı çekmişken, artık bu devletçi despotik sistemleri
kabul etmezken yeni iktidarcı devletçi despotik güçlerin kendi üzerinde
egemenlik kurmasını kabul etmeyecektir. Bu nedenle boşluktan
yararlanarak kendini güçlendiren bu iktidarcı devletçi hegemonik güçler
zaman içinde gerileyeceklerdir. Eğer özgürlükçü demokratik alternatif
ortaya çıkar ve bu alternatif Ortadoğu'nun kültürel değerlerini, başta
İslamiyet olmak üzere bütün inançları özgürlük ve demokratik yaşamın
değerleri ve parçası olarak görürlerse kendi sistemlerini bu temelde
inşa ederlerse, bu iktidarcı devletçi, despotik, hegemonik güçlerin
geriletilmesi zor olmayacaktır. Rojava devrimi bu açıdan önemli bir
modeldir. Bunu özellikle belirtmek gerekir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin
özgürlükçü, demokratik karakteri ve Ortadoğu halklarının inanç
değerlerini kendi özgürlükçü ve demokratik değerleri haline getirmek
isteyen yaklaşımı başta Kürdistan halkları olmak üzere Ortadoğu halkları
açısından çekici bir karaktere sahiptir. Bu özgürlükçü ve demokratik
karakterin başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu'da daha etkili olacağını
şimdiden söylemek gerekmektedir.
‘SURİYE’DEKİ EN TEMEL AKTÖR ROJAVA DEVRİMİDİR’
Suriye'de yaşanan iç savaş belli bir tıkanma noktasına gelmiştir. İlk
başta belli hamle yapan ÖSO denilen uluslararası güçlere bağlı olan
kesimler gerilemişlerdir. Ama zorlanan rejim de son aylarda kendini
belirli düzeyde toparlamaya çalışmıştır. Diğer yandan hem El Kaide’ye
bağlı iktidarcı devletçi İslami güçler hem de kendine İslami cephe diyen
muhalif kesimler şu andaki Suriye'deki siyasal aktörlerdir. Tabii
Suriye'deki en temel aktör ise Rojava devrimidir. Rojava devrimci
güçleri bu üç güçten daha fazla yeni Suriye'nin oluşmasında etkili
olacak karaktere sahiptir. Çünkü hem devlet hem muhalif güçler toplumun
özgürlük ve demokrasi ihtiyacını karışlayamayan güçlerdir. Zaten bunlar
da demokratik ve özgürlükçü alternatifin yeterince devreye girmemesi
nedeniyle varlığını sürdürmektedirler. Eğer özgürlükçü ve demokratik
güçler Suriye genelinde devreye girerlerse hem devlet hem de bu
iktidarcı devletçi güçler gerileyeceklerdir. Esas olarak da Rojava
devrimiyle demokratik ittifak içinde olacak Suriye'nin özgürlükçü ve
demokratik güçleri daha etkili olacaklardır.
Suriye üzerinde uluslararası ve bölgesel güçlerin de bir mücadelesi
vardır. Ama mevcut durumda hiçbirisi politikalarını tam hakim
kılamamıştır. İslam’ı maske yapan iktidarcı devletçi muhalif güçler
belirli bir hamle yapmış olsalar da despotik, iktidarcı, devletçi
karakterleri, halka yaklaşımları, demokratik olmayan otoriter
karakterleri onların ilk başlardaki etkisini frenlemiştir. Belki hala
belirli bir askeri ve siyasi güçleri vardır, bu yönlü etkileri de
vardır, ama ABD ve Rusya yeni Suriye'de bu güçlere yer vermeyi
düşünmemektedir. Onların dışlanacağı bir Suriye yaratmaya
çalışacaklardır. Ancak İslami cephe denen cepheyle ABD'nin belirli
düzeyde ilişki kurduğu söylenmektedir. Bunların biraz daha farklı bir
karaktere sahip olduğu, sistem içinde kurulacak yeni Suriye'de
varlıklarını sürdürecek güçlerden olduğu düşünülmektedir. Bu yönüyle
yeni Suriye oluşturulurken bunları da içine alma ihtimalleri vardır.
Ancak şu anda Cenevre’ye gitmeyi reddetmişlerdir. Eğer Cenevre’de yeni
Suriye konusunda belirli bir uzlaşma ortaya çıkarsa, ya bu güçler
tasfiye edileceklerdir ya da yeni oluşturulacak Suriye içinde öngörülen
anayasal ve yasal çerçevede yer almayı kabul edeceklerdir.
Ancak Suriye'nin önemli bir kesiminde etkili olan iktidarcı devletçi
İslami güçlerin Cenevre 2’yi reddetmesi ister istemez Cenevre 2’nin
alacağı kararların pratikleşmesinde belirli sorunlar ortaya
çıkaracaktır. Ancak Suriye'de demokratik ve özgürlükçü güçlerle Kürtler
bu yeni Suriye içinde özgürlükçü demokratik karakterlerini ortaya koyar,
bu yönlü ağırlıklarını gösterirlerse, yeni bir Suriye'nin demokratik
temelde oluşmasının imkanları artacaktır. Çünkü Rojava devrimiyle
Suriye'nin demokratikleşmesini isteyen güçlerin birleşmesi durumunda bu
demokratik ve özgürlükçü güçlerin karşısında hiçbir güç duramaz. Belirli
yerlerde etkinliği olan El Kaide’ye bağlı iktidarcı devletçi güçler ve
adına İslami cephe denen çevreler de geriletilir. Bu İslami cephe ya
yeni Suriye’nin içine hegemonik yaklaşımları bırakıp demokratik toplum
gerçeği içinde diğer farklılıklar gibi yer alır ya da parçalanıp bir
kısmının öngörülen yeni Suriye içine katılması gerçekleşir.
‘KÜRLER DEMOKRATİK OLMAYAN SURİYEYİ KABUL ETMEYECEKTİR’
Kürtlerin bu süreçteki pozisyonları, Suriye'nin demokratikleşmesi
yönünde olacaktır. Ağırlıklarını bu yönde kullanacaktır. Demokratik
olmayan Suriye'yi kabul etmeyeceklerdir. Bütün çevrelere, ister rejime
olsun, ister İslami cepheye olsun, ister El Kaide’ye bağlı çevrelere
olsun, demokratik ve özgürlükçü olmayan Suriye'yi kimse kuramaz
diyeceklerdir. Demokratik ve özgürlükçü olmayan bir Suriye'yi hiç kimse
Kürtlere kabul ettiremez, diyecektir ve bu çerçevede Suriye'deki
demokratik ve özgürlükçü çevreleri cesaretlendirecektir. Onların en
temel moral ve güç kaynağı olacaktır. Onların dayanacağı temel güçlerden
olacaktır. Bu nedenle bütün karışıklığa, yaşanan iç savaşa rağmen
Suriye'de özgürlükçü ve demokratik karakterde yeni bir Suriye'nin
yaratılması konusunda umutluyuz. Kürtler Suriye'de demokrasi ve özgürlük
istiyor. Dürziler demokrasi ve özürlük istiyor. Arap Aleviler bundan
sonra ancak demokratik ve özgürlükçü bir Suriye'de kendilerini güvende
hissedebilirler. Onlar da artık Baas dönemindeki hegemonik yaklaşımı
bırakıp demokratik ve özgürlükçü bir Suriye'den yana olurlarsa, yeni
kurulacak Suriye'nin demokratik güçlerinden biri olarak varlıklarını
etkin biçimde sürdüreceklerdir. Yine Sünni Arap halkı içinde önemli bir
demokratik güç vardır. Sünni Arap toplumunun da toplumcu ve demokratik
karakteri güçlenmiştir. Rojava devrimi, demokrasiden çıkarı olan diğer
güçler ve Arap demokratik güçleri birleştiğinde, Suriye'de hegemonik
olmak isteyen güçlere karşı baskın çıkacaklardır. Onları daraltıp
sınırlayacak ve demokratik Suriye'yi kuracaklardır. Kesinlikle
demokrasiden çıkarı olan, ancak demokrasi içinde kendi varlığını ve
özgür yaşamını güvenceye alan Kürtler, Dürziler, Hıristiyanlar, Alevi
Araplar, demokrasiden çıkarı olan Sünni Araplar, gençler, kadınlar bir
araya geldiğinde şu anda belli silahlı güce dayanarak Suriye'de etkili
olmak isteyen hegemonik muhalif kesimleri geriletmek ve bu temelde de
demokratik ve özgürlükçü Suriye'yi kurmak zor olmayacaktır.
ANF
http://www.firatnews.com/news/guncel/bayik-rojava-devrimi-2013-e-damgasini-vurdu.htm