1 Eylül 2012 Cumartesi

Mayın Tarlasına Sürülmüş Eşşek..!

Türk devleti ve sonra devletleşen AKP ve Gülen cemaati, Ortadoğu’ya sürülmüş eşşek misali, ABD’nin istekleri doğrultusunda bir sağa bir sola mayınların arasına sürülmeye başlandı.

İçinde bulunduğumuz süreçte yeniden düzenlenen Ortadoğu’da kendine pay arayan AKP, bu durumdan kazançlı çıkmak için elinden geleni yapmaktadır. Öyle görünüyor ki 1924’lerdeki İttihat Terakki zihniyeti ile hareket eden AKP’nin sonu da buz zihniyetin sahiplerinin sonuna benzeyecektir. AKP bu kafayla değil kazançlı çıkmayı elindekileri de kaybetmek üzeredir. Her şeyi ile dış güçlere bağlı olan AKP, ABD’nin kendisine destek vermediğinden şikayetçi, ancak uzun yıllardır kendisine destek verildiği, hatta onların desteği ile ayakta durduğu ortadadır. Bunun en büyük örneği de yıllardır PKK hareketine karşı yürüttüğü mücadele ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1999’da büyük bir komplo sonucu Türkiye’ye teslim edilmesi ABD’nin desteğiyle gerçekleşmişti. Ağzına bir parça bal sürülen Türk devleti ve sonra devletleşen AKP ve Gülen cemaati, Ortadoğu’ya sürülmüş eşşek misali, ABD’nin istekleri doğrultusunda bir sağa bir sola mayınların arasına sürülmeye başlandı.

On üç yıldır Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürt sorunun barışçıl yöntemlerle çözme çabalarına ve fedakarlıklarına karşılık T.C ve AKP devleti baskı ve zülüm ile cevap vermiştir. İttihat Terakkinin milliyetçi, egemen ve faşist geleneğinden vazgeçmeyen AKP devleti adeta egemen güçlerin çıkarlarını savunmayı kendine temel bir görev saymıştır. Kürt Halk Önderi’nin yapmış olduğu bütün iyi niyet ve çabalarını görmezden gelen ve hiçe sayan AKP devletinin bu yaklaşımı sadece iktidarını uzatmak ve devleti ele geçirmek içindir. Ki bunu da başardığı görülmektedir. Şuan Türkiye’de asıl devletin AKP olduğu gerçeğidir. AKP, devleti ele geçirmek ve iktidar tahtını sağlamlaştırmak için hiçbir dine ve ahlaka sığmayan bütün kirli yöntem ve şantajlara başvurdu. 

 İktidar sarhoşu olan AKP, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında şaşkına dönünce akıl hocası Fethullah Gülen ile birlikte sinsi bir şekilde soykırım politikalarını devam ettirmeye başladı. Bir taraftan “Kürt açılımı” ağzında sakıza çeviren AKP devleti bir taraftan da asimilasyon politikalarını hız kesmeden devam ettiriyordu. 

Bunca yıldır Kürt halkını zayıf ve sahipsiz görerek Kürt halkı üzerinde işkence ve zülüm yürüten AKP devleti bütün yaptıklarının yanına kar kalacağını düşündü. Ancak yaşanan süreç gösteriyor ki Kürt halkına yapılan her şeyi hesabı sorulmaktadır. Ülkesinin her bir parçasını, suyunu, madenlerini, petrolünü egemen güçlere pazarlayarak dış güçlerin desteğini almaya çalışan AKP devleti bu şekilde Ortadoğu’da söz sahibi olmak istiyor. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi tarafından köşeye sıkışınca her türlü özel savaş yöntemine başvurdu. Kürt Özgürlük Hareketinin girişimlerini ''dış güçlere'' bağlayarak kafaları karıştırmak isteyen AKP devletinin tek derdinin zaman kazanmak olduğu net bir şekilde görülmektedir. Tabii AKP bu yaptıklarıyla sadece kendini ve kendisine inanları kandırabilir. 

Antep’te patlayan bomba ile birlikte AKP’nin kirli yüzü bir daha ortaya çıktı. Patlamanın olduğu saatlerde henüz kimin yaptığı konusunda resmi bir açıklamadan gelmeden hatta neyin patladığı bile netleştirilmeden AKP devletinin eylemi PKK’nin yaptığını söylemesi ve bunda ısrar etmesi aslında ortada bir oyunun olduğunu ve bu oyunun yürütücüsünün de AKP olduğunu akıllara getiriyor. 

Yürüttüğü bu oyununa özel savaş basınını da destek vermesi gözden kaçmıyor. Ve görünen o ki Erdoğan’ın basına yönelik tehditlerinin dikkate alındığıdır.  Bütün basının bir koro halinde eylemin PKK üzerine yıkılması yönünde haber yapmaları bu eylemin planlı olduğunu destekliyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor ki Kürt Özgürlük Hareketi her şeyden önce ideolojik bir harekettir. Yaptığı her eylemi de bugüne kadar sahiplenmiştir.

Suriye’de çatışmalar başlamadan önce Esat ile kardeş olan Erdoğan yaşanan bu savaştan kendine pay alamayınca başka yollara başvurmaya başladı. Önce NATO’nun desteğini alabilmek için iki pilot’unu kurban etti, baktı ki bu tutmuyor başarılı olamadı, bu sefer Antep’te bomba patlatarak büyük bir fırsat yaratmak istedi. Yapılan planlı eylemin ardından hayatını kaybeden 9 sivil için özellikle çocuklar için gözyaşı döken Fatma Şahin’e sormak gerekir. İktidarları boyunca sözde “Güvenlik güçleri” tarafından Kürdistan yüzlerce çocuk öldürüldü, tek bir gün isimleri bile ağza alınmadı onlar çocuk değil miydi? Fatma Şahin’in Antep’teki gözyaşları bir dönem iktidar da olan-özel savaşın yürütücülerinden Tansu Çiller’in sahte gözyaşlarıyla aynı olması bizi hiç şaşırtmadı. Timsah öldürdüğü hayvanlar arkasından göz yaşı dökermiş. Yıllardır Türkiye, Kürdistan gözyaşları içerisinde ve bu gözyaşlarının artık durdurulması gerekiyor. Ama ‘Şahinleşmiş’ Fatma Şahin’in gözyaşlarıyla değil. Roboski’de 34 çocuk işgalci AKP devletinin uçaklarıyla katledildi. Şahinleşmiş Şahinler timsah gözyaşlarını bile akıtamadılar. Çünkü açıkta yakalandılar. Kendilerini gizleyemediler. Tansu Çiller gibi, “PKK’nin uçakları gelip bombaladı” diyemediler. AKP’nin vadisi karanlık ve kirli. Orada her türlü alçakça pusular kurulur. Suçsuz insanlar, AKP devletinin çıkarları uğruna katledilmekten çekinilmez. 

AKP devletinin gerçek yüzünü en iyi yansıtan İdris Naim Şahin gibilerinin her gün yaptığı açıklamalara şimdi de en az onlar kadar zeka yoksunu bir Şahin daha eklendi. PKK ile mücadele de her türlü yöntemi deneyen AKP, kadın görünümlü Şahinlerden umut eder duruma gelmiştir. Kürtler bu güne kadar yeterince Şahin gördü. Daha sonra hepsinin kanadı kırıldı. 

Bütün yandaşların şahin olsa ne olur; Kürtler eski Kürtler değil dostunu düşmanlarını iyi tanır ve asla unutmaz. Şahin kesilenleri de unutmaz, unutmayacaktır da.  AKP devleti bundan sonra güvenlikçi özel savaş mantığıyla Kürt sorununu çözeceğini düşünüyor. Fakat geçmişte defalarca denenmiş politikalardan AKP yararına yeni bir şey çıkmaz. Bu politikalar Türkiye’ye hiçbir hayır getiremeyecektir. “Bölücülük” propagandası artık çok eskidi. Buna kimse inanmıyor. Aklı başında, AKP tarafından zihinleri zehirlenmemiş her kes bunun farkındadır. 

AKP devleti, uluslar arası güçler tarafından bölgede sokulduğu bataklıktan ancak Kürtlerle sağlayabileceği uzlaşı ile çıkabilecektir. AKP’nin kaderi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapacağı müzakerelere bağlıdır. Aksi taktirde kendisinden önceki iktidarlar gibi düşürüldükleri bataklıkta yok olmaya terk edilecektir. 

Amed Dilxwaz

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

KCK: AKP'nin Çaresi Yok!

KCK Siyasi Komitesi, "Hiç çaresi yoktur; AKP, ya Reber APO'nun özgürlüğüyle birlikte Kürdistan halkının özgürlüğünü kabul edecek, ya da bir süre sonra esamesi bile okunmayacak bir hale gelecektir" dedi. 

KCK Siyasi Komitesi'nin yazılı açıklamasında, AKP iktidarının tarih bilincinden yoksun, her şeyi kendisinden başlatan diktatör, ırkçı/faşist bir zihniyet ve tutum içerisinde olduğu kaydedildi. Geçen 30 yıllık savaş sürecini örnek gösteren KCK, sömürgeci savaş politikalarının sonuçsuz kalacağına vurgu yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Yaklaşık 30 yıllık mücadele tarihimizden bugüne kadar kaç tane iktidar; cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, içişleri bakanı değişti, AKP kurmayları çok iyi bilirler. Kaç tane Güneydoğu kalkınma paketi, milli mutabakat kararları, olağanüstü hal ve terörle mücadele kanunu çıkarıldı, bunu da AKP kurmaylarının çok iyi bilmesi gerekir. Yine ırkçı faşist AKP iktidarının, sürekli tekrarlayıp durduğu 'devletimiz güçlüdür. PKK silah bırakmalı ve teslim olmalıdır vb' nidaların en yüksek perdeden nasıl dillendirildiğini de çok iyi bilmesi gerekir. Gerek AKP iktidarı döneminde, gerekse AKP öncesi tüm iktidarlar döneminde sınır dışı operasyon adı altında, Güney Kürdistan topraklarına kaç işgal hareketi ve operasyon yapıldı, bunlar da bilinmektedir. Şimdi AKP'nin, tüm yaşanmışlıkları yok sayarak; sömürgeci özel savaş politikalarının özgürlük mücadelesi karşısında yenildiğini görmek istemeyerek hareket etmesi, her şeyden önce yaşanan gerçekliğe ve halklarımıza karşı tam bir saygısızlık örneği olmaktadır."

Hüseyin Çelik'e yanıt


Açıklamada, Cemil Çiçek'in 'ulusal mutabakat' adı altında hazırladığı metnin, Kürt halkının iradesini yok sayan, inkar ve savaş politikalarında ısrar etmenin ötesinde bir anlam taşımadığı belirtilerek, "Bu sadece Kürdistan halkıyla alay etmektir. Halkımızın buna elbette bir cevabı olacaktır" denildi.
Hüseyin Çelik'in 'Kürtleri PKK'nin baskısından korumak gerekir' sözlerinin hatırlatıldığı açıklamada, şunlar kaydedildi: "Bu ne hainlik, bu ne komplekstir! Dünyanın ve tarihin neresinde ve hangi zamanında görülmüştür ki, cellat kurbanını korumuştur. Hem cellat olacaksın, hem de Kürtlerin korunmasından söz edeceksin. Bu tam bir iki yüzlülüktür. Hüseyin Çelik çok sevdiğini iddia ettiği Kürtlerin arasına bir girsin; Van'a gitsin, onu bağrına nasıl bastıklarını görecektir! Hiç çaresi yoktur; AKP, ya Reber APO'nun özgürlüğüyle birlikte Kürdistan halkının özgürlüğünü kabul edecek, ya da çok değil bir süre sonra esamesi bile okunmayacak bir hale gelecektir. PKK ve Kürt sorunu böyledir; ya çözüme gelirsin, ya çözülürsün. AKP rejimi de, kendisinden önceki inkarcı faşist iktidarlar gibi çözülmeye ve tasfiye olmaya mahkumdur."

Boykot yetmez


KCK Siyasi Komitesi, yeni eğitim-öğretim yılına da dikkat çekerek, Kürt çocuklarının okulları sadece boykot etmekle yetinmemesini, asimilasyon merkezi olan okulları tümden reddetmesini istedi: "Hiçbir Kürt öğrenci ve Kürt çocukları, birer asimilasyon ve soykırım yuvası olan sömürgeci okullara gitmemelidir. Bu okullar beyaz katliam yerleridir. Zihinsel sömürgeciliktir. Kürt çocuklarını başkalaşmaya uğratmaktır. Hiçbir Kürt çocuğu ne ilköğretim ne de üniversitelere kadar kesinlikle bu okullara gitmemeli, boykotla yetinmeyip, ulusal onur gereği tümden reddetmelidir."



YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
 

Tampon'a Ret, Kapılar Türkiye’nin Yüzüne Kapandı

Türkiye’nin, BM Güvenlik Konseyi ve NATO’dan Suriye sınırına tampon bölge oluşturulması talebi ciddiye alınmadı.

Kürtlerin kazanımını engellemek için Suriye sınırına bir 'Tampon Bölge' oluşturulmasını hararetle savunan Türkiye, Suriye politikasında yalnızları oynuyor. Ankara yönetimi, tampon bölgenin ya BM Güvenlik Konseyi’nin ya da NATO’nun denetiminde olmasını istedi. Ancak hem BM hem de NATO, bu talebi kabul etmedi. 

Türkiye, Suriyeli mültecileri bahane ederek Güneybatı Kürdistan sınırında bir tampon bölge oluşturulmasını hararetle savunuyor. Böylece Güneybatı Kürdistan’ı kontrol altına almayı amaçlıyor. Önceki gün ABD’nin New York kentinde toplanan BM Güvenlik Konseyi toplantısına katılan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, tampon bölge için istediği desteği bulamayarak Ankara’ya eli boş döndü.

New York’ta olduğunu unuttu!

 
Tampon bölgenin oluşturulması için BM Güvenlik Konseyi’nin onayını isteyen Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye’deki ölümlerdeki sorumluluğunu gözardı ederek „Rejim, halkına karşı uçaklar ve ağır silahlar kullanıyor. Artık daha fazla ne kadar seyredeceğiz. Faaliyete geçmezsek biz de suça ortak olacağız. Vicdanımız bu durumda hareketsiz kalarak rahat edecek mi? Suriye’de bir nesil yok ediliyor. Ne kadar oturup izlenecek?“ şeklinde konuştu.


Elindeki yazılı metni okurken acizliği ses tonuna yansıyan Davutoğlu, New York’ta konuştuğunu unutarak „Suriye’nin geleceği onbinlerce kilometre uzaklıktaki New York’ta belirlenemez“ demesi, Türkiye’nin Suriye politikasını gözler önüne serdi.

Ciddiye bile alınmadı

 
Tampon bölgenin kurulması için adeta BM Güvenlik Konsey üyelerine yalvaran Davutoğlu, " tampon bölgenin BM inisiyatifiyle olmaması halinde bu görevi NATO’nun üstlenmesini" istedi. Konsey üyelerine beş maddelik bir plan sunan Davutoğlu, „yerinden edilmişlerin içeride yerleştirilmesi konusunda ilerleme sağlanmaması halinde buna paralel olarak uluslararası bir inisiyatifin başlatılması ve komşu ülkelere gelmeden insani ve tıbbi yardımın sağlanması lazım“ şeklinde konuştu.


Ancak BM Güvenlik Konseyi üyeleri Suriye’de akan kanda payı bulunan Türkiye’nin timsah gözyaşlarına kanmadı. İlk günden itibaren tampon bölgeye karşı çıkan Rusya ve Çin, toplantıyı hiçbir temsilci göndermeyerek ciddiye bile almadığını gösterirken, Türkiye’yi en büyük darbeyi ABD vurdu. Zira Ankara yönetimini bölgede taşeron kullanan Washington yönetimi de toplantıya katılmadı. Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon için bahane arayan Fransa ve İngiltere ise toplantıya katıldı ancak tasarıyı şimdilik desteklemediklerini söyledi.

NATO da ‘olmaz’ dedi

 
Yine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek komiseri Antonio Gutyeres de Türkiye’nin tampon bölge isteğine karşı çıktı.
BM Güvenlik Konseyi’nde istediğini alamayan Türkiye’ye bir darbe de ABD’den geldi. Türkiye’nin tampon bölge için NATO’yu göreve çağırdığını duyuran ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey „Türk komutanlar, tampon bölge uygulamasını NATO’nun üstlenmesini istiyor, ancak NATO bunun altından kalkamaz“ dedi.


NATO denetiminde tampon bölgesinin kurulmasının savaşı tetikleyeceğine dikkat çeken Dempsey, „Eğer tampon bölge kurmaya karar verirseniz, o zaman onu koruma sorumluluğunu da üstlenmiş oluyorsunuz. Bu da sizi silah, hava ve balistik füze sistemi kurmaya, kullanmaya itebilir“ dedi. ABD Genelkurmay Başkanı, bütün olasılıkların gözönüne alındığı zaman tampon bölgenin kurulmasının güç olacağını söyledi. 


Kürtler tampon bölgeye karşı

Suriye’de örgütlü en büyük güç olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Türkiye’nin Güneybatı Kürdistan sınırında bir tampon bölge oluşturma girişimine sert çıktı. PYD’nin eşbaşkanlarından Salih Muhammed, „Suriye halkı, Kürtler dahil, Suriye topraklarında yabancı askeri birliklerin bulunmasına karşıdırlar. Böyle bir şey olursa var olan yöntemleri kullanarak buna karşı koyacağız“ dedi.


Rusya’nın Sesi Radyosu’na açıklamalarda bulanan PYD Eşbaşkanı Salih Muhammed, „Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmenin nedeni herkesçe biliyor. Türkiye, Kürt nüfuslu bölgeyi kontrol altında bulundurmak istiyor. Müdahaleyi NATO’nun himayesi altında veya ABD ile birlikte gerçekleştirilmesi yönünde uğraşlar içerisinde“ dedi.


Baas rejimi ile güdümlü muhalifler arasındaki iktidar savaşı daha derinleşmeden Türkiye’nin Suriye’de gidecek olan mülteciler için kamplar kurmaya başladığını belirten Muhammed „Ankara’nın göçmenler için ‘güvenlik bölgelerinin’ oluşturulması bahanesi ile Suriye’nin topraklarına girmeye çalışacağından emindik. Fakat Ankara bunu yapmamalıdır. Ülkemize müdahale edecek olanlar bundan pişman olacaklar. Suriye halkı, Kürtler dahil, Suriye topraklarında yabancı askeri birliklerin bulunmasına karşıdır. Böyle bir şey olursa var olan yöntemleri kullanarak buna karşı koyacağız. Bu pozisyonun tarihsel nedenleri var. İster Araplar, ister Kürtler olsun Suriyeliler Osmanlı İmparatorluğu’nun 4 yüzyıl süren egemenliğini unutmadılar“ şeklinde konuştu.


PYD Eşbaşkanı Muhammed, Baas rejimine yönelik bir askeri operasyon ihtimaline yönelik bir soruya da „askeri müdahale olmayacağına inanmak isterdim“ şeklinde cevap verdi. 


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA