2 Eylül 2012 Pazar

Batı Kürdistan Devrimi

Adım adım özgürlüklerini geliştiren Suriye’deki Kürtlerin mücadelesinde en etkili faktör, tüm Kürt illerinde devrime ilişkin ilk toplantıların, camilerde gerçekleştirilmiş olmasıydı. İlk kıvılcımın yakıldığı yer olan Kobani’de meleler, camilerde halka çağrıda bulunuyordu. Melelerin, “Ülkesi olmayanın, dini de yoktur” çağrıları halkın temel şiarı oldu.

Ülkesi olmayanın dini de yoktur!


Dünyamız son yıllarda “Arap Baharı” olarak adlandırılan, Tunus ile başlayarak domino etkisi yaratan “Diktatörlerin” yıkılışına tanıklık etti. Tunus, Mısır, Libya diktatörlerinin yıkılışından sonra bugün itibarı ile isyanın merkezi Suriye halklarının Baas rejimine karşı giriştiği iç savaş, dünyada ve özellikle bölge ülkelerinde büyük değişim ve dönüşümleri, toplumsal altüst oluşları beraberinde getirmeye adaydır. Hiç şüphesiz bu köklü değişimlerde öne çıkan en önemli faktör, 19. yy’dan itibaren Suriye rejiminin işgali altında bulunan 3 milyon Kürdün direnişi. Dilleri, kültürleri ve ulusal kimlikleri yasaklanmış ve bunlardan 400 binine kimlik dahi verilmeyen, kendi anavatanında mülteci gibi yaşayan, Arap Baharı’nı Kürt devrimine dönüştüren bir halkın öyküsü: Rojava’da Kürt Devrimi!


İnsanlık tarihinde ulusal, toplumsal, sınıfsal tüm ayağa kalkışlar, insanlığın dipsiz kuyulara atıldığı, onur ve şerefinin ayaklar altına alındığı, inkara, asimilasyona, köleliğe tabi tutulduğu bir sürece girildiğinde nesnel ve öznel koşulların bir devrim için uygun ortamı yaratığını görmekteyiz. Büyük değişim ve dönüşümler, düğmeye basar gibi kendiliğinden ortaya çıkmaz. Ön hazırlıklar dönemi, bazen çok uzun sürer. İşte Rojava’daki toplumsal devrimde, büyük hazırlıklar sonucunda doğdu. Görünen o ki, dünyayı sarsan Arap Baharı’nın tersine, Rojava Kürt Devrimi’nin özgün yanı, kansız bir devrimle sonuca ulaşması olacak.


Kürt bölgeleri ‘güvenli’, diğer yerlerde ‘kaos ve savaş’


Rojava’daki örgütlülük düzeyi şöyleydi: Devrimden önce 16 siyasi parti, legal ve illegal düzeyde faaliyet yürütmekteydi. Bu partilerin pek çok üyesi Baas Rejimi tarafından tutuklanmış, bir bölümü de ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştı.

Suriye sınırları içerisinde tanımlanan ve şu anda kendilerini “Batı Kürdistan” olarak adlandıran bölgeyi biraz tanıyalım:


Rojava bölgesindeki iller, Baas rejimi tarafından şehir olarak adlandırılmadığından, 2 bölge ismiyle tanımlanıyor. Birincisi Dêrik, Tirbê Sipîye, Qamişlo, Amude, Dirbesêyê ve Serê Kanyê’nin bulunduğu Cizre Bölgesi. Bir diğeri ise Kobanê ve Efrîn. Ayrıca bazı Arap illerinde de Kürtler var. Bu Kürtler taşındıkları Kürt illerindeki evlerini de bırakmamışlar. Herhangi bir durumda tekrar geri dönebilirler. Bu nedenle evleri hem yerleştikleri Arap illerinde, hem de kendi illerinde var. Bu iller: Hesekê, Şam, Raqa, Minbic, Halep ve Latkiye. Söz konusu şehirlerden Halep, Kürtlerin en yoğunlukta yaşadığı il. Toplam Kürt nüfusunun 500 binden fazla olduğu biliniyor. Arap Alevilerin oluşturduğu Latkiye’de ise 50 Kürt köyü bulunuyor. Ancak şu anda Kürt halkının bütünüyle ya da kısmen denetiminde bulunan bölgeler Kobanê, Dêrik, Tirbê Sipîye, Qamişlo, Amûdê, Efrîn, Dirbesêyê ve Serê Kanyê. Arap illerinde de Kürtlerin bulunduğu mahalleler oldukça örgütlü. Halk kendi oluşturduğu silahlı YPG gücü ile, bulundukları mahallelerin güvenliğini sağlıyor. Asayişleri var. Arap illerinde Kürtlerin yaşadığı alanlar güvenli. Ancak Arapların olduğu mahallelerde kaos ortamı ve savaş var.


‘Ey Kürtler! Bugün namus günüdür’


Rojava’da tüm devrim hazırlıkları yaklaşık bir yıl sürdü. İlk olarak örgütlenme çalışmaları Dêrik’te başladı. Daha sonra diğer Kürt bölgelerine yayıldı. Devlet kurumlarının halk tarafından ele geçirilmesinden 3 ay önce, Kobanê’de gerçekleştirilen devletin yıllar öncesinde el koyduğu tarlaların halk tarafından ele geçerilmesi durumu ise, halkta moral kaynağı oluşturdu. Olay şöyle gelişti: Suriye Rejimi, uzun yıllardır halkın topraklarına el koymuş, genim (buğday) ve arpayı kendi denetimlerine almıştı. Kürt halkı kendi topraklarını almak ve tarlasını kendisi işlemek için 3 ay önce gece devletin el koyduğu araziye girdi. Tüm tahıla el koydu. Suriye ordusunun olayı duyması üzerine tarlaya gidişi, halkın kendi içerisinde güvenlik gücü olarak oluşturduğu Halk Savunma Birlikleri (YPG) tarafından engellendi.


Tüm bu gelişmeler yaşanırken, aynı zamanda Kürt illerindeki örgütler, Suziki markalı araçlar üzerine monte edilen megafonlarla, sokak sokak dolaşarak, halkı ‘yönetimi ele geçirmeye’ çağırıyordu. Duyurularda, şunlar söyleniyordu: “Ey Kürtler, Mele Mustafa Barzani’nin, Şey Sait’in, Gazi Muhammed’in Selahaddin Eyûbî’nin torunları, bugün namus günüdür. Şeref günüdür. Tüm yurtseverler alanlara çıksın. Özgürlüğümüzü kazanalım.”


Melle: Ülkesi olmayanın dini de yoktur!


Rojava devrimindeki en etkili ve önemli faktör, tüm Kürt illerinde devrime ilişkin ilk toplantıların, camilerde gerçekleştirilmiş olmasıydı. Halkın, “Camide neden toplanıyoruz?” sorusuna cevap doğal halk öncüleri olan melleler tarafından cevaplandırılıyordu: “Camiler Hz. Muhammed döneminde de halkın toplumsal sorunlarını gidermek için toplanılıp, tartışılan yerlerdi. Sonradan alanı daraltıldı. Biz şimdi eskisi gibi işlevli hale getiriyoruz.”


Hazırlıkların ardından Baas kurumlarının ele geçirildiği ilk kıvılcımın yakıldığı yer olan Kobanê’de camilerde, namaz sonrası melleler duyurular yaparak, halkın eylem ve yürüyüş yapacağı yeri ve günü belirtip, katılım çağrısında bulunuyordu. Melleler tarafından camilerde yapılan duyurularda; “Ülkesi olmayanın, dini de yoktur” deniliyordu. Bu slogan Rojava Devrimi’ne damgası vuran en önemli yol gösterici sözlerden oldu.


Ve halk, yönetime el koyuyor...


Tarih 19 Temmuz 2012, saat 01.00’ı gösterdiğinde Kobanê halkı, örgütlü bir şekilde, öncelikle şehrin çıkış yolu üzerinde bulunan devlete ait tütün mamüllerinin bulunduğu satış noktasına el koydu. Halk tarafından oluşturulan silahlı güçler (YPG) şehrin giriş ve çıkışını kontrol altına aldıktan sonra, halk devlete ait birçok kurumu denetimi altına aldı. Merkez Seqafi adı verilen Kültür Merkezi ve sırasıyla Baas Partisi, halk halı kursu merkezleri, mahkeme binası ve pek çok kurumun tamamı barışçıl yöntemlerle Rojava halkının kontrolüne geçti. Kan dökülmemesinin en büyük nedeni Baas Rejimi’ne bağlı Emin Askeri denilen silahlı güçlerin halk liderleri tarafından ikna edilmesi ve can güvenliklerinin sağlanacağı garantisi verilmesi oldu. Kaldı ki, zaten halk tarafından kuşatılan bu birliklerin karşı koyma şansı da yoktu. Halen bu birlikler, sivilleştirilip, silahlı halk güçleri tarafından can güvenlikleri korunmaktadır. Bir kısmı kaçak yollardan Arap kentlerine dönerken, bir bölümü de Özgür Suriye Ordusu’nun (diğer bir adıyla Muhalifler) bölgedeki etkinliği nedeniyle can güvenliklerinin olmaması gerekçesi ile Kobanê’de kalmaya devam etmektedir.

Hazal PEKER / JINHA (Jin-Kadın Haber Ajansı)
 

Yüksek Kürt Konseyi Üyesi İlham Ahmet, Suriye’de gelinen durumu anlattı: “Her hegomonik güç, kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’de bir sistem oturtmak istiyor. Bu kadar gücün Suriye’nin içişlerine karışması, büyük bir parçalanmaya da neden olabilir. Anlaşılan o ki Alevi cephesi Bahra Spî’de, Sünni Cephesi Suriye merkezinde, bir de Kürt bölgesi kalacak.”

 
Suriye 3’e bölünebilir

Suriye’de yaşanan çatışmalar devam ederken Kürt Bölgesi’nde başlayan halkın kendi kendini yönetme isteği, Suriye’de bulunan Kürt partilerini ortak hareket etmeye sevketti. Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK - Meclîsa Gel) ile Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS-  Encumena Nîştîmanî ya Kurdi li Sûriyeyê) 12 Temmuz 2012’de Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından, güçlerini ortaklaştırma kararı aldı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani huzurunda 7 maddede ortaklaşılan Hewler Anlaşması imzalandı. Bu maddelerin içeriği şöyle özetlenebilir:


Tüm
komitelerin 5+5 katılım esasına dayalı olması kararının yanı sıra, yine aynı katılım esasına dayalı 3 uzman komitenin kurulması karara bağlandı. Bunlar ulusal ve dış ilişkiler komitesi, sosyal (kamu hizmetleri) komite ve yerel şubeleri ile güvenlik komitesi ve tüm il, ilçe ve köylerdeki şubeleri belirlendi. Bununla birlikte, bazı Kürt basın-yayım organlarındaki karşılıklı karalama kampanyalarına son verilmesi, Batı Kürdistan’ı istikrarsızlaştıracak tüm çaba ve şiddet olaylarının kınanması, reddedilmesi, Hewler Anlaşması çerçevesinde açık, şeffaf faaliyetlerin yürütülmesi karara bağlandı. Anlaşmanın imzalanmasından sonra 2 hafta içinde söz konusu komitelerin kurulması gerektiği vurgulandı.

Hewler Antlaşması sonrasında 24 Temmuz 2012 günü Rojava Bölgesi’nin en büyük kenti olan Qamişlo’da biraraya gelen Batı Kürdistan Halk Meclisi ile Suriye Kürt Ulusal Meclisi, Konseya Bilind a Kurdan (Yüksek Kürt Konseyi) kuruluşunu ilan etti.


Yüksek Kürt Konseyi Üyesi İlham Ahmet, Suriye’deki mevcut savaş, savaşın halklara etkisi ve bölgedeki Kürtlerin durumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.


Dünyanın gündeminde Suriye’de yaşanan gelişmeler var. Suriye’de iktidarın değişmesi veya değişmemesi tüm dünya için neden bu kadar önemli?

 
Yüksek Kürt Konseyi Üyesi İlham Ahmet: Bu keskin süren savaş, hesapları olan tüm ülkeler için bölgede yaratacağı etki nedeniyle önem arz ediyor. Her hegomonik güç, kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’de bir sistem oturtmak istiyor. Bu kadar gücün Suriye’nin içişlerine karışması, büyük bir parçalanmaya da neden olabilir. Anlaşılan o ki Alevi cephesi Bahra Spî’de, Sunni Cephesi Suriye merkezinde, bir de Kürt bölgesi kalacak...
- Tabii Suriye’nin tarihi bir konumu var. Suriye’deki gelişmeler gösteriyor ki, önümüzdeki süreç birçok değişikliği de beraberinde getirecek. Bölge içerisinde hegemonik güçlerin yarattığı değişikliklerin, Suriye açısından önemi bulunuyor. Özellikle Suriye’deki sistemin değişmesi, diğer bölgeleri de etkileyecek. Şimdi şunu bilmek gerekiyor. Sermaye sistemi ve dış güçler, Ortadoğu’ya ilişkin projelerini ilk olarak Irak savaşında başlatmışlardı. Bunun arkasından diğer ülkeleri de bu sıraya koydular. Fakat özellikle Suriye’de bir değişiklik olmasının bölgeye etkisi çok daha fazla olacaktır. Suriye’deki değişikliğin bölgeye etkisi, örneğin bir Mısır’daki değişikliğin yarattığı etkiden çok daha fazla olacaktır. Hakeza Libya’daki bir değişiklik de, Suriye kadar etkili olmayacaktır. Çünkü Suriye, öyle bir ülke ki herkesin onun üzerinde bir hesabı var. Tarihi ve coğrafik konum olarak oldukça önemli bir ülke. Bunun için şimdi Suriye’deki savaşı yorumlarken, bu savaşın göründüğü gibi olmadığını bilmek gerekiyor. Sadece halkın değil, dış güçlerinde müdahalesi ile devam eden bir durum söz konusu. Rusya cephesi, Avrupa cephesi gibi dış güçler nedeniyle savaş devam ettiği için bu kadar kanlı geçiyor. Bu keskin süren savaş, hesapları olan tüm ülkeler için bölgede yaratacağı etki nedeniyle önem arz ediyor. Her hegemonik güç, kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’de bir sistem oturtmak istiyor. Bir dış gücün, Suriye’de sistemi kendi istediği gibi oturtamaması demek, o ülkenin artık Ortadoğu’da etkisinin kalmayacağını gösterecek. Mesela Ortadoğu’daki ekonomik çıkarlardan artık faydalanamaz. Bunun için dış güçlerin kendi amaçlarını gerçekleştirmede büyük ısrarları var. Bu kadar gücün Suriye’nin içişlerine karışması, büyük bir parçalanmaya da neden olabilir. Kimi Alevi Arapların, kimi Sunni Arapların, kimi diğer Hıristiyan ya da Kürtleri destekleyerek Suriye’nin parçalanmasına neden olabilirler. Bunların bu çabasından dolayı herkesin yorumladığı şekliyle, görünen o ki Suriye parçalanmaya doğru gidiyor. Anlaşılan o ki Alevi cephesi Bahra Spî’de, Sunni Cephesi Suriye merkezinde, bir de Kürt bölgesi kalacak. Tüm yorumlar gösteriyor ki bu çerçevede olacak. Önümüzdeki günlerde dış güçlerin tutumu çok önemli olacak.

Suriye’de yaşayan Kürt, Arap, Dürzi, Asuri, Ermeni, Alevi, Hıristiyan halklarının üzerinde, bu savaş nasıl bir etki bırakıyor?


- Bugüne kadar toplum burada Asuri, Suryani, Hıristiyan ve diğerleri tarihten bu yana hep bir arada ve kardeşçe yaşadılar. Aralarında kan dökme veya çatışma olmadı. Hafız Esad’ın Suriye’de uyguladığı politika, ince bir dokuyla işlenerek hem halkların haklarını talep etmemesine neden olurken, hem de halkların sanki özgürlermiş gibi hissetmelerine neden oldu. Mesela evlerde Kürt dili yasak değildi. Kürtler çarşıda, pazarda Kürtçe konuşabilirdi. Kürt yöresel elbiselerini giyebilirdi. Bu konuda kimseye baskı yapmazdı. Ama ‘Arap Kuşağı’* adı altında uygulanan politika, Kürtler tarafından büyük tepkiyle karşılanıyordu. Bu nedenle asimilasyon ve eritme siyaseti, çok ince bir politika şeklinde halka uygulandı. Oysa halklar kendi arasında kardeşliği yaşadılar. Barışçıl bir yaşam aralarında vardı. Mesela Cizre Bölgesi’ni örnek olarak verirsek, Qamişlo, Derik gibi yerlerde, Asuriler, Ermeniler, Araplar ve Kürtler birlikte yaşıyor. Yaşamları o kadar iç içe geçmiş ki, halkın hepsi Kürtçe konuşuyor. Kürtler de diğer halkların dillerini ve geleneklerini biliyorlar. Fakat ağırlıklı olarak Kürtlerin kültürünün ve dilinin diğer halklar üzerinde etkisi var. Bu da diğer halkları rahatsız etmiyor. Neden? Çünkü Kürtler, dillerini ve kültürlerini zoraki dayatmadılar. Komşuluk ilişkileri doğrultusunda gerçekleşen bir kültürel alışveriş bu. Bu nedenle Suriye’deki halklar arasında çok güzel bir denge var.


Kürtler, Suriye’de yaşadıkları bölgelerde denetimi kan dökmeden ele geçirdi. Halk, kendi kendini yönetmek istediğini açıkladı. Kürtlerin bu durumu, ne tür siyasal sonuçlar doğuracak?


- Yapılan mücadele gösterdi ki, biz Kürtler Suriye’de 3. büyük gücüz. Birinci hat, dışarıdaki güçler. Yani Avrupa gibi... Bir diğeri de iç muhalefet. Yani İslami çizgiyi izleyen güçler. Bunlar çok güçlü bir siyaset uyguluyorlar. Biri de Kürtler. Biz Kürtlerin yürüttüğü mücadele doğru bir çizgidir. Sistem de muhalefet de kanlı bir yol izledi. Ama Kürtlerin yürüttüğü mücadele barışçıldı. Demokratik Suriye’yi esas aldık. Biz Suriye devletini ortadan kaldırmak istemedik. En baştan beri “Silahlarımızı alıp, sisteme doğrultalım” demedik. Çünkü barışçıl yollarla haklarımızı almak istiyoruz. Bu yüzden devrimin başlangıcından beri bize birçok ithamda bulunuldu. Bize diyorlar ki “Neden silah kaldırmıyorsunuz? Neden direnmiyorsunuz? Niye siz de kan dökmüyorsunuz?” Biz bu ithamlara karşı, izlediğimiz siyasetin doğru olduğunu belirttik. Çünkü Ortadoğu, kan dökmelerle tanınan bir bölge. Biz Kürtler tarihte bir ilki ispat etmek istiyoruz, bu da; insanlar kan dökmeden haklarını alabilirler. Kürtler stratejik bölgede bulunmaktadır ve uygulayacağı sistem diğer ülkelere de örnek oluşturabilir. Şimdi görüyoruz ki, bizim yürüttüğümüz bu siyasetten, hem muhalefet, hem de dış güçler etkileniyor. Bu nasıl bir siyaset ki “Kürtler kan dökmeden haklarını alıyorlar?” deniliyor. Kürt illerinin yönetimlerini ele geçirdik. Devlet de şok oldu, dış güçler de şok oldu. Eskiden de mücadelemiz bunun üzerineydi. Suriye devleti, bu siyasetimizi kabul etmedi. Bize yaklaşımları her zaman korkulu ve şüpheliydi. “Kürtler, Suriye’yi parçalayacak ya da bölecek” diye düşünüyordu. Türklerle aralarındaki ilişki iyi olsun diye, insanlarımızı tutukladılar, zindana attılar. İşkence yaptılar. Birçok kişi zindanda şehit oldu. Halk tarafından “Biz hakkımızı istiyoruz” denildi diye, halkımıza baskı ve işkence yapıldı. Buna karşı Kürtler ne Suriye sistemine karşı bir silahlı saldırıda bulunda, ne insanları kaçırdı, ne de sistem için bir tehdit oluşturdu. Bu halkın istediği, kendi dili ve kültürüyle yaşamak. Ama Suriye bunu bir türlü kabul etmedi. Eğer Suriye mantıklı yaklaşsaydı, Kürtlerin haklarını alması konusunda sorun çıkartmazdı. Ama akıllı yaklaşmadı. Yine inkar-imha ve asimilasyon politikasına devam etti. Şu anda Kürtler ne yaparsa yapsın karışmıyor. Diyor ki “Biz Araplar içindeki sorunu çözelim, sonra zamanı geldiğinde Kürtlerle ilgileniriz”. Bu inançla yaklaşıyor. Nasıl ki daha önce şehirlerimize girip, saldırdılar, şimdi de istedikleri an öyle yapabileceklerini düşünüyorlar. Bilmiyorlar ki, o dönemler eskide kaldı. 2012 yılındayız ve Kürtler için birçok şey değişti. Birbirinden çok farklı koşullar ve iki farklı dönem. Bu nedenle diyoruz ki, Suriye’nin yürüttüğü siyaset yanlıştır. Kesin kaybettirecektir. Tüm dertleri iktidarı ele geçirmek. Şu anda hem mevcut rejim, hem de muhalefet, büyük hata yapıyor. Kürtler esnek bir yaklaşım ve barışçıl yöntemlerle kendi bulundukları illeri kontrolleri altına alabiliyorlar.


(*) Arap Kuşağı:
Batı Kürdistan’da bir diğer şekliyle Suriye sınırları içerisinde ikamet eden Kürtlere 1962 yılından beri vatandaşlık hakkı tanınmamaktadır. Devlet, aynı zamanda Kürt bölgesini Araplaştırmak için Arap Kuşağı’nı inşaa etmeye çalışmış ve 1963 yılında Baas Partisi Hükümeti de “Cezîr-e’nin Araplığını Koruma” sloganını kullanarak Araplaştırma politikasını sürdürmüştür. Bu olaya Arap Kuşağı denilmektedir.  

Hazal PEKER / JINHA (Jin-Kadın Haber Ajansı)

Komşu ülkelerle dostça yaşamak istiyoruz

İlk defa Baas iktidarının kölelik rejiminden kurtulan kadim topraklardaki Kürt halkı için yeni bir statü ihtiyacı doğdu. Elbette ki bu tüm Kürtlerin içinde yer aldığı Yüksek Kürt Konseyi’nin alacağı kararla uygulanacaktı. Halk meclisleri, demokratik Kürt kurumları, akil insanların da görüşü alınarak, Kürtler ve onlarla birlikte yaşayan halkların da özgür olmasını sağlayacak bir sistem olan Demokratik Özerkliğin yaşama geçirilmesine karar verildi. Kürt kurum ve kuruluşları bu statünün içini doldurmak için hızla ve büyük bir özenle çalışmalarını sürdürmektedir.


Kürtlerin neden Demokratik Özerklik sistemini tercih ettiğini, bu sistemin altyapısının hangi aşamada bulunduğunu ve bölgedeki hegemonik güçlerin bu süreci nasıl karşıladığını Yüksek Kürt Konseyi Üyesi İlham Ahmet’e sorduk.


Rojava Bölgesi’ndeki Kürtler ne istiyor? Bağımsızlık mı, federalizm mi, özerklik mi?


- Şimd
i bizim Batı Kürdistan’da oluşturmaya çalıştığımız şey, Demokratik Özerklik’tir. Devrimin başlamasıyla eşzamanlı, halkın örgütlenme çalışmaları da hız kazandı. Eskiden de Kürler olarak hedefimiz bu sistemdi. Şimdi de bu. Çünkü kan dökülmeden geliştirilebilecek en iyi sistem Demokratik Özerklik’tir. Bu nedenle sorunuza şöyle somut bir cevap verebilirim. Kürt ne istiyor? Demokratik Özerklik istiyor. Siz de şu anda burada halkın arasında geziyorsunuz, tanık olmuşsunuzdur. İstenirse referandum olsun. Kürtlere sorulsun. Herkesten100’de 100 aynı cevabı alacaksınız. Kürtler burada oluşturacakları sistemle gösterecekler ki, en iyi yaşam Demokratik Özerklik sistemiyle geliştirilebilir. Halk, ancak bu yolla özgürleşecek. Dışımızda bazı farklı görüşler tartışılıyor. Mesela federalizm olsun, ya da farklı yönetim şekilleri denensin isteniyor. Ama Kürtlerin eğilimi nettir. Dünyaya da bunu en yalın şekliyle ifade etmiştir.

Peki Kürt halkı olarak, talep ettiğiniz Demokratik Özerklik sisteminin altyapısını oluşturdunuz mu?

 
İlham Ahmet: Biz Kürtler komşu ülkelerle dostane yaşamak istiyoruz. Türkiye ile de dostça, birbirini tanıyan ve kabul eden biçimiyle görüşebiliriz. Türkiye’nin Batı Kürdistan’ın oluşumundan bu kadar korkmasının en önemli nedeni, ‘Bugün Batı Kürdistan’da yaşanan gelişme, yarın denetimimizde bulunan Kuzey Kürdistan’a yansıyacak’ düşüncesidir. Türkiye, Kuzey Kürdistan’daki halkı, kendi kimliği ile tanımak zorunda kalmaktan korkuyor
- Evet oluşturulmaya başlandı. Meclislerin oluşumundan tutun, kadın meclislerine, çok sayıda sivil toplum örgütüne, doktorlar, mühendisler, öğretmenler, işçiler birliğine kadar, toplumun her alanındaki insanlar örgütlerini oluşturdular. Birliklerini kurdular. Ekonomi konusunda, Ekonomi Komiteleri oluşturuldu. Ama bildiğiniz gibi içinde bulunduğumuz süreçte ağırlığı çok fazla ekonomiye veremiyoruz. Önceliklerin farklılığından dolayı. Ama önümüzdeki dönemde koşullar oluşunca, bu kez de ekonomiyi gündemimize alacağız. Zaten halkın ekonomi konusunda kendi kendisini, öz gücüne dayanarak nasıl idare edeceği noktasında projelerimiz hazır. Uygulamaya geçireceğiz. Sonuç olarak şunu ifade edebilirim ki, şu anda Demokratik Özerklik için gereken tüm altyapı Kürt illerinde oluşturulmuş durumda.

Demokratik Özerklik sistemi inşaa aşamasında ve aktarımlarınız kadarıyla altyapı da oluşturulmuş durumda. Bildiğiniz gibi statü kazanmaya başlayan bir Batı Kürdistan bölgesi, hem Türkiye hem de bazı Arap ülkelerinde panikle karşılandı. Bu yeni durum bölgenin diğer güçlerini nasıl etkileyecek?


- Yani dış güçler neden Kürt bölgesinin özgürleşmesinden korkuyor? Aslında Türkiye, Batı Kürdistan’ın da Güney’deki Federal Kürdistan Bölgesi gibi bir konuma geleceğinden korkuyor. Mesela şimdi Federal Kürdistan Bölgesi ile Türkiye hükümeti arasında görüşmeler var. Oysa en başta Federal Kürdistan Bölgesi oluştuğunda, Türkiye ciddi tepki gösteriyordu. Türkiye yakın sürece kadar Güney Kürdistan’da bulunan Kürtleri resmi anlamda tanımıyordu. Türkiye’nin oradaki Kürtlerin statü kazanmasını kabul etmesine ne neden oldu? Güney Kürdistan’ı kabul edip, O’nu, diğer bölgelerdeki Kürtlere karşı kışkırtmayı hedefledi. Bunda diğer bir etken de, Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin mücadelesiydi. PKK’nin mücadelesinin etkisi büyük önem arz eder. Kuzey Kürdistan’daki direniş olmasaydı, Güney Kürdistan’ın kazanmış olduğu statü Türkiye tarafından o kadar kolay kabul görmeyecekti. Bunun için Türkiye, Kobanê ilinde başlayan devrime korkuyla yaklaştı. Şöyle düşündü: “Şimdi Kobanê’nin sınırındaki yerleşim yerleri Kürt, sınırın diğer tarafındaki de Kürt, biz ne yapacağız”. Herhangi bir saldırı olduğunda iki taraf da Kürt olunca Türkiye nereye gidecekti? Tüm korkusu buydu. Türkiye o kadar korkuyor ki, bayrakları bile karıştırmış durumda. Mesela burada önemli bir halk oluşumu olan TEV-DEM bayrağı yükseldiğinde, hemen ayağa kalkıyor diyor ki, “Bu PKK bayrağıdır.” O kadar kafası karışmış ki, PKK ve TEV-DEM arasındaki farkı anlayamıyor. PKK, bir zamanlar buradaydı, doğrudur. Bir zamanlar Kürt Önderi Abdullah Öcalan da buradaydı. Burada güçlü bir mücadele ve örgütlenme zemini yaratıldı. Binlerce ailenin şehidi var. Bunların hepsi mirastır. Türkiye kendini yerden yere vursa da, bu mevcut zemini ortadan kaldıramaz. Şehit ile anne-babası arasına kim mesafe koyabilir ki... Türkiye şunu iyi bilsin ki, burada çok güçlü bir zemin yaratılmış. Bundan dolayı girdiği panik, burada silahlı güçlerin olduğu iddiasından kaynaklanıyor. Ama böyle bir şey yok. Adana’daki Suriye ve Türkiye arasında gerçekleştirilen ittifak zamanında, burada birçok PKK kadrosu vardı. Bunların birçoğu Türkiye’ye teslim edildi. Bir diğer şey de burada çalışan PKK’lileri, bunlar ya zindanlara attı, ya da sürgün ettiler. Suriye, Türkiye’yi memnun etmek için Kürtlere çok zulüm yaptı. Burada oluşturulan var olma mücadelesi ve yaşanan örgütlenme, PKK tarafından değil, toplum tarafından gerçekleştiriliyor. TEV-DEM adıyla bir örgütlenmemiz var. Biz Kürtler, burada örgütlülüğümüzün zirvesindeyiz. Biz şunu söylüyoruz: Kürtler hiçbir zaman kendilerine düşman yaratmamışlardır. Her zaman dış güçler Kürtlere düşmanca yaklaşmışlardır. Çünkü Kürtler oldukça barışçıl bir halktır. Bu yüzden Kürtlerin komşularına saldırması mümkün değildir. Ama Kürtler kendilerini korumaya da hazır. Savunma pozisyonunda kalacağız. Mesela biz hiçbir devlet kurumuna saldırmadık. Girdik ve barışçıl yöntemlerle el koyduk. Biz Kürtler komşu ülkelerle dostane yaşamak istiyoruz. Türkiye ile de dostça, birbirini tanıyan ve kabul eden biçimiyle görüşebiliriz. Komşular tarafından içinde bulunulan şüpheler ve korkular, vesveseler boş ve anlamsızdır. Türkiye’nin Batı Kürdistan’ın oluşumundan bu kadar korkmasının en önemli nedeni, “Bugün Batı Kürdistan’da yaşanan gelişme, yarın denetimimizde bulunan Kuzey Kürdistan’a yansıyacak” düşüncesidir. Türkiye, Kuzey Kürdistan’daki halkı, kendi kimliği ile tanımak zorunda kalmaktan korkuyor. Oysa Türkiye’nin bu şekilde bir tavır takınmak yerine, Kürtlerin kimliğini ve haklarını tanıyarak süregelen savaşı sona erdirmesi gerekmektedir.
Hazal PEKER / JINHA (Jın-Kadın Haber Ajansı)

Kürtler şunu gördü ki ‘Yekîti’ çok güzel bir şey

19. yüzyılda Ortadoğu’da bölünmüş, parçalanmış ve her biri başka bir sömürgeci yönetime terk edilmiş Kürt coğrafyası, kendi varlık mücadelesini verirken, Kürt partileri arasında anlaşmazlıklar ve çatışmalar baş göstermişti. Binlerce Kürt savaşçı kimi zaman partiler arası çatışma, kimi zamanda ‘Birakujî’ adı verilen bu savaşlarda hayatını kaybetmişti. Bugün artık Kürt halkı arasındaki iç çatışma sona erse de, yaşanan ölümlerin Kürtlere kazandırdığı en önemli ders, “Kürtler, birlikte ve ortak çıkarlarda birleşmediği sürece, özgürlüğü yakalayamayacağı” oldu. İşte bu durumun Rojava Bölgesi’nde vücut bulduğunu rahatlıkla görebiliriz. Çünkü bölgedeki tüm Kürt partileri, eski dargınlık ve düşmanlıkları bir kenara bırakarak, ulusal çıkarlarda ortak hareket etmeyi başarmıştır. Bunun kanıtı ise 24 Temmuz 2012’de Qamişlo’da kuruluşunu ilan eden Yüksek Kürt Konseyi’dir.


Kürtlerin Rojava Bölgesi’nde neden birlikte hareket etme kararı aldığını, Yüksek Kürt Konseyi’nin olası bir saldırıya karşı ‘güvenlik’ konusunda nasıl bir anlaşma sağladığını, Rojava Bölgesi’nde Kürtlerin kazandığı statünün, diğer bölgelerdeki Kürtleri nasıl etkileyeceğini Yüksek Kürt Konseyi üyesi İlham Ahmet ile görüştük.


Suriye’deki Kürt bölgesinde bulunan tüm Kürt partileri, birlikte hareket etme kararı aldı. Neden böyle bir birliğe ihtiyaç duyuldu?

İlham Ahmet: Artık bunu herkes biliyor ki, Kürtler herhangi bir parti ayrımı olmadan, hep beraber özgürlüğe doğru gidiyor. Ne kadar bu birliktelik, dış güçler tarafından bozulmak istense de, kimsenin buna gücü yetmeyecek. Başka güçlere bağlı çalışan Kürt partileri de ne zaman bu birliktelikten koparsa, eriyerek yok olacaklar. Kürtler şunu gördü ki ‘Yekîti’ (Birliktelik) çok güzel bir şey. Tüm dünya şunu bilmeli ki Batı Kürdistan siyasi, askeri ve ekonomik açıdan örgütlüdür
Devrimin başında tüm Kürt siyasi parti temsilcileri bir araya geldi. Burada 15-16 Kürt partisi bulunuyor. Birlikte hareket etmemiz gerekiyordu. Dış güçler her bir Kürt partisini etkisi altına almaya çalıştı. Oysa ki Kürt iradesinin ortaya çıkması gerekiyordu. Şu anda burada halk tabanı en yüksek olan siyasi parti PYD’dir. Şu bir gerçek ki, dünyanın gözü önünde tüm Kürt partilerinin, Kürt halkı için ortak bir dil oluşturması gerekiyordu. İdeolojik olarak birliktelik sağlanamaz ama, siyasi hedefimizde sözümüz bir olmalıydı. Bu amaçla Qamişlo’da bir toplantı yaptık. Bu toplantıda birlikte hareket etme kararı aldık. Fakat bazı partiler var ki dış güçlere dayanıyorlar. Biliyoruz ki dış güçler, Kürtlere müdahale etmek istediğinde ilk yapacakları şey, siyasetimizdeki birlikteliği parçalamak olacak. Bu yüzden halkımız üzerinde çirkin bir siyaset yürütülüyor. Şimdi de parçalanmaya çalışılıyoruz. Tabii biz bu anti-propagandaları boşa çıkarttık. Birlikteliğimizi koruduk. Mevcut süreçte bu birliktelik çok önemli. Biz zaten Kürt Konferansı’nın yapılmasını, Kürtlerin birlikte hareket etmesinin önemini biliyorduk. Bu çerçevede çalışmalar gerçekleştiriyorduk. Şu kesin ki 3 büyük Kürt partisi müttefiktir ve olaylara yaklaşımları ortaktır. Burada yaşayan Kürt halkı, bu ittifakın bozulmasını istemiyor. Şu anda yaratılan Konseya Kurdiya Bilind (Yüksek Kürt Konseyi) çok iyi bir sonuç aldı. Halk arasında rahatlığa neden oldu. Ne zaman Meşa Yekîti (Birliktelik Yürüyüşü) olsa, halk müthiş heyecanlanıyor. Sizd e bu yürüyüşlerden birinde çekim yaptınız, coşkuyu gördünüz. Kürt tarihinde geçmişte ilk kez, 12 Mart’ta Batı Kürdistan’da partiler eşliğinde değil, halk “Biz Kürdüz” diyerek sokağa çıkmıştı. Şimdi de ikinci kez Batı Kürdistan bu olaya tanıklık ediyor. Artık bunu herkes biliyor ki Kürtler herhangi bir parti ayrımı olmadan, hep beraber özgürlüğe doğru gidiyor. Ne kadar bu birliktelik, dış güçler tarafından bozulmak istense de, kimsenin buna gücü yetmeyecek. Başka güçlere bağlı çalışan Kürt partileri de ne zaman bu birliktelikten koparsa, eriyerek yok olacaklar. Eserleri bile kalmayacak. Kürtler şunu gördü ki ‘Yekîti’ (Birliktelik) çok güzel bir şey. Anladılar ki güçleri, birliktelikten doğuyor. Mesela Partiya Niştimani, konseyimizden gizli ve habersiz bir şekilde Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüştüğünde, o partiye gönülden bağlı halk bize gelerek “Biz artık o partiden değiliz” dediler. Hatta dediler ki “Bunlar Kürtlerin yüzünü kara etti”. Bu nedenle kim ki Kürt birliğini geri çekmeye ve bozmaya çalışırsa, halk onlara gerekli cevabı verecektir. Tüm dünya şunu bilmeli ki Batı Kürdistan askeri, siyasi ve ekonomik açıdan örgütlüdür. Suriye’yi kazanmak isteyenler, Kürtlere yaklaşmak zorundadır. Amerika da, Avrupa da, Rusya da, İran’da, Türkiye de bunun içinde. Suriye’yi kazanmak isteyen, Kürtlerin yanında olmalıdır. Bu yüzden bugün muhalefet bile diyor ki “Kürtler, dostumuzdur.” Meclisa Niştimaniya Suriye (Suriye Özgürlük Meclisi) önceden Kürtleri tanımıyordu. Kürtlerin olmadığını söylüyordu. Ama şimdi de diyorlar ki “Biz Kürtlerle görüşmeye hazırız”. Türkiye, Kürtlerin adını bile duymaya tahammül edemezken, bugün o da diyor ki, “Kürtler orada var.” Bu Kürtlerin iradesinin Batı Kürdistan’da ne düzeyde örgütlü olduğunun bir sonucudur.

Kürt partileri arasındaki anlaşmada ‘güvenlik’ konusu nasıl ele alınıyor? Olası bir saldırı için hazırlığınız bulunuyor mu?


- Evet, 2004 yılından bu yana 12 Mart tarihinde, sistemin Kürt halkına saldırmasından sonra, Kürtler kendi savunma güçlerini oluşturmaya başlamıştı. Ama bu son süreçte Kürt illerinde yönetim halkın eline geçtiğinde, savunma gücümüzün olduğu ilanını resmi olarak yapmış olduk. Adı Yekitîya Parastina Gel (YPG - Halk Savunma Birlikleri). Halkı korumak demek, sadece askeri anlamda olmaz. Halk öyle bir düzeyde ki kendilerini her anlamda koruyabilir. Hem siyasi alanda, yani siyasi iradesini ortaya koyabilir. Hem kültürel ve dil açısından kendilerini savunabilir. Bu konularda da savunma mekanizmamız var. Hem de kentlerin asayîşleri, giriş ve çıkışları, adli olaylar, toplumsal sorunlar oluştuğunda, kentin düzeni için gerekli savunma gücü halk tarafından oluşturulmuş ve işlevli hale gelmiş durumdadır. Bir diğer güvenlik alanı ise Kürt bölgesinin sınırda olmasından dolayı, sınırların güvenliği. Mesela Efrîn, KobanÍ gibi yerler Türkiye sınırı. Bir diğer sınır Arap sınırı. Kürtler sınırda güvenliği sağlamak zorunda. Tüm bu bölgeler Kürtlerin oluşturduğu ulusal Kürt savunma güçlerimizce kontrol altında.


Güney’de federal bir yapı bulunuyor. Kürtlerin Ortadoğu’daki statüsüzlüğü sona erme aşamasında. Şimdi de Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmeler var. Bu durum, Kürtlerin yaşadığı diğer bölgeleri nasıl etkileyecek?


- İlk defa Kürdistan’ın bir bölümünde böyle bir örgütlenme gerçekleştiriliyor. Bu kültürel anlamda çok etki yaratacak. Şimdiden etkisini görüyoruz. Kuzey Kürdistan’daki halkımız sınıra kadar gelip Batı Kürdistan’daki halkımızın devrimi gerçekleştirmesini, şölen ve etkinliklerle karşıladı. Denilebilinir ki tüm Kürt halkı, kendi özgürlüğünü bu halkın gelişmesinde gördü. Yani Batı Kürdistan’daki halkın devrimini gören Kuzey Kürdistan, bu heyecanı, sevinci derinden hissetti ve sanki kendi özgür olmuş gibi düşündü. Bunun için buradaki örgütlülük derecesi ve bilinci, kazanılan tecrübe ve geçilen sınavdaki gelişmeler, direk diğer parçalara da yansıyacak. Özellikle de Türkiye sınırları içerisinde bulunan Kuzey Kürdistan’a. Halbuki şunu da söyleyebiliriz ki, Kuzey Kürdistan halkının tecrübesi, buradaki halkımızdan daha fazladır. Özellikle örgütlülükte en üst düzeyde. Bu sistemin orada büyük darbe almasına neden oldu. Ama bundan sonra bir buçuk yıldır, Kürtlerin burada yaşadığı tecrübe, Kuzey Kürdistan’da da etkisini bulacaktır. Kuzey Kürdistan’da da kan durarak, barışçıl yöntemlerle, adım adım orası da burada aldığımız sonucu kazanacak. Orası da büyük serhildanla başarıya ulaşacaktır. Batı Kürdistan’daki bu devrim, tüm parçalar üzerinde moral ve heyecan yarattığı gibi, Kürtlerin her anlamda statü kazanması için de ön açıcı olacaktır.


Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?


- Bundan sonra, bizim önümüzde duran görev, şimdiye kadar elde ettiğimiz kazanımları nasıl koruyacağız? Bu esas görevlerimizden bir tanesi ‘Savunma’dır. Bir diğeri de varlığımızı Demokratik Özerklik sistemini yaratarak, dünyaya kabul ettirmektir. Resmiyette, tüm dünyaya Demokratik Özerklik sisteminin, doğru bir sistem olduğunu göstermektir. Kürtler tüm parçalarda özgür olduktan sonra, birlikteliği sağladıktan sonra, görülecek ki Kürtler etrafına zarar vermeyecektir. Çünkü Kürtler, sadece varlığını koruyor. Kültürünü yaşamak istiyor. Tüm dünya resmiyetinde, kendi kimliğimizle tanınmak istiyoruz. İsteğimiz budur. Kürtlerin, Türkleri, Arapları ya da Farsları kırımdan geçirmek gibi bir isteği yok ki...


Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken, bize zaman ayırdığınız ve konukseverliğinizden dolayı teşekkür ederiz.


- Size Batı Kürdistan halkı olarak tek isteğimizin her halk gibi kendi kimliğimiz, kültürümüz ve dilimizle yaşamak olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu savaşın son bulması ve Ortadoğu’nun barışa kavuşması tek hedefimiz. Biz dünyanın ilk kadın haber ajansı olan JINHA’nın Batı Kürdistan’daki gelişmeleri izlemek için, zor koşullarda buraya kadar gelerek haber yapmasından dolayı çok mutluyuz. Sizleri ve okuyucularınızı Kürt devriminin sıcaklığıyla selamlıyoruz.
Hazal PEKER / JINHA (Jın-Kadın Haber Ajansı)

Çok şükür bunu da gördük ya!

Kentlerini Esad rejiminden kurtaran, adım adım kendi sistemlerini kuran Suriye’deki Kürtler, yaşadıkları heyecan ve mutlulukları anlattı

Kürt illerinin giriş-çıkışlarında güvenlik sağlayan gençler: “Kendimi bildim bileli kendi topraklarımızda tutsak hayatı yaşıyoruz. Bu topraklar bizim. Başkasının bizi yönetmesine artık izin vermeyeceğiz. Karakol-Asayiş Görevlileri: Eskiden bu binalarda Araplar vardı. Karakollarda alıkonulan Kürtler, her türlü işkenceden geçiriliyordu. Şimdi öyle değil. Çok şeyi değiştirdik. Umarız giderek daha da güzelleşir.”

 
Çok şükür, bugünleri de gördük

Rojava bölgesinde Halk Savunma Birlikleri (YPG), Kürtlere ait kent, mahalle, sokak, önemli karayolları ve şehirlerin giriş-çıkış yollarında yoğun kontrol noktaları ile güvenliği sağlıyor. Kobanê, Qamişlo, Afrin, Amude, Dilbese, Serê Kanî, Şex Maksut Eşrefi (Halep’e bağlı), Derîk, Girqalegê, Gire Gewr (Tel Abyad) yolları, halk savunma birliklerinin denetimde. Ellerinde silahları, yüzleri renkli puşilerle sarılı, 24 saat kesintisiz görev yapan, yaşları 18 ve üstünde olan gençlerle Kobanê-Halep-Heseke yolu üzerindeki noktalarında görüştük.


Halkımızı kor
uyacağız

Kurdo Mihemm
ed (18): Biz bu civar köylerde yaşayan halk çocuklarıyız. Burada bulunmamızın nedeni sadece kendi güvenliğimizi almak için değil, tüm halkımızın huzur içinde yaşaması içindir.  Yaklaşık bir aydır Çelebi Asayişi’ne bağlı olarak burada bulunan Halep ve Heseke yolunun güvenliğini sağlıyoruz. İsimlerimiz asayişlerdeki listelerde sırasıyla yazılı. Biz de o sıraya göre her 2 saatte bir nöbet değişimi yapıyoruz. Halkımızı her türlü saldırıya karşı korumaya devam edeceğiz.

Halkımızın refahını sağlamak için çabalıyoruz


Basil Ahmed (20):
Ben burada 15 gündür görev alıyorum. Biz Kürt gençleri olarak halkımızın güvenliğini sağlamakla görevlendirildik. Böylesi güzel ve özgürlüğe doğru ilerlediğimiz günlerde, biz de onurlu bir duruş sergilemek istiyoruz. Çelebi Asayişi’ne gidip halk için bir iş yapmak istediğimizi söyleyip adımızı yazdırdık. Şimdi de burada yol güvenliğini sağlamak için görev alıyoruz. Çok heyecan verici bir iş yapıyoruz. Bize ait topraklarda, kendi halkımızın refahını sağlamak için çabalıyoruz. Umarız bugünler giderek daha da güzelleşir.

Ülkemi korumak için buradayım


Ahmed Mustafa (20):
Biz Kürt gençliği olarak, bu mıntıkada halkın güvenliğini düşmanlara karşı koruyoruz. Bir aydır Halep ve Hasekê yolunun asayişini tutuyoruz. Halkımızı ve mıntıkamızı düşmana karşı korumamız bize çok heyecan veriyor. Suriye’de zamanında Kürt halkının yokluğuna ve hiçliğine dair siyaset yürürken, şimdi biz Kürt halkı olarak buradayız. Halk devrimini ilan edip, günden güne büyüyoruz. Artık herkes bizim var olduğumuzdan haberdar oldu. Ülkemi korumak için buradayım. Bunları yaşamak çok güzel.

Topraklarımıza sahip olmak için birlik oluşturduk


Mihemed Birahîm (18):
Topraklarımıza sahip olmak için bugün Kürtler olarak birlik oluşturduk. Bu yüzden herkesin işin bir ucundan tutması gerekiyordu. Ben de bunun için bugün buradayım. Bu beni çok heyecanlandırıyor ve gurur veriyor.

Ölmek var dönmek yok


Birahîm Bozan:
Bir aydır burada Çelebi Asayişi olarak güvenliği sağlıyoruz. Kendimi bildim bileli kendi topraklarımızda tutsak hayatı yaşıyoruz. Ama şimdi birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Bu topraklar bizim. Başkasının bizi yönetmesine artık izin vermeyeceğiz. Burada halk devrimi yapıyoruz. Özgür yaşamak için elimizden geleni yapacağız. Biz bu yola baş koyduk. Artık ölmek var dönmek yok. Bu gelişiniz bizi çok onurlandırdı. Bizim özgürlük mücadelemize saygı duyup buralara kadar geldiniz. Bu yüzden size çok teşekkür ederim. Buradan Kürdistan’ın 4 parçasında halkımın özgürlüğü için mücadele edenleri selamlıyorum.

Hiç kimse gelip topraklarımızda hüküm süremeyecek


Mihemmed Kobanê:
Burada Halep ve Qamişlo yol hattının asayişini tutarak tüm kötülükleri temizlediğimize inanıyoruz. Artık hiç kimse halkımıza kötülük yapamayacak. Hiç kimse gelip topraklarımızda hüküm süremeyecek. Biz halk olarak buna asla izin vermeyeceğiz. Her şeyi kendi elimize aldık. Eski kötü günler artık geride kaldı.

Karakollar Kürtlerin denetiminde


Yakın zamanda Suriye’de Baas rejiminin baskı aracı olan ve binlerce Kürdün sistematik işkenceye tabi tutulduğu karakollarda, artık bugün Kürt Asayîş güçleri bulunmakta. Bu karakollar, halkın güvenliği, adli, idari, siyasi kararları yerine getirmek için hizmete başlamış görünüyor. Karakolun girişinde bulunan TEV-DEM Bayrağı, üzerlerinde sarı-kırmızı-yeşil armalar olan yelekleriyle dikkat çeken Asayîş görevlileri, bizi kapıda karşılıyor. Objektiflerimize sık sık zafer işaretleri yaparken yansıyan güçlerin ellerinde kaleşnikof silahlar bulunuyor. Şimdi, bizleri çok sıcak bir şekilde karşılayan, karakoldaki tutukevine kadar tüm odaları gezdiren, bu karakollarda görevli asayîş güçleri ile yaptığımız görüşmeyi aktarıyoruz.


Eskiden bu karakollarda Kürtler işkence görürdü


Mustafa Ahmet:
Burada milletimize hizmet ediyoruz. Sorunlar karşısında güler yüzlü duruyoruz. Güzel bir üslup kullanıyoruz. Kürt Asayişi olarak halkımızın tüm sorunlarına çare bulacağız. Eskiden bu binada rejim yanlıları vardı. Karakollarda alıkonulan bir Kürt, çeşitli işkencelerden geçerdi. Şimdi öyle değil. Sorunları farklı bir şekilde çözmeye çalışıyoruz. Her zaman güler yüzle halka yaklaşmak istiyoruz. Halktan kopuk bir şekilde çalışırsak eğer, sorunlara hiçbir zaman çare bulamayız. Bizim varlığımızla huzurlu olmazlar. Fakat bizim işimiz halkın huzurunu sağlamaktır.

Kimliğimin kıyafetleriyle çalışmak çok güzel


Nurettin Abdullah:
Baas rejiminin yerini alıp, onların kötü sistemlerini yıkıp, yerine gelmekten oldukça mutluluk duyuyoruz. Üzerimizdeki resmi kıyafetlerin üzerinde Kürt bayrağı olması, beni çok heyecanlandırıyor. Kendi halkımın kıyafetleriyle, kimliğimin kıyafetleriyle çalışmak çok güzel.

Halkım için görev başındayım


Ahmet Derwiş:
Halkımız, milletimiz için burada ne yapılması gerekiyorsa, sonuna kadar yapmaya hazırız. Karakolların kötü ve işkence yapan yerler olduğuna dair halkımızda bir yargı oluşturuldu. Çünkü bugüne kadar karakollar, asayişi sağlama yerleri olarak değil, halkıma zulüm etme yerleri olarak kullanıldı. Biz halk olarak burayı ele geçirdik. Bundan sonra hep birlikte göreceğiz ki asayişler, tamamen halkın huzuru için çalışma yürüten yerler olacak.

Artık ölsem de gam yemem


Osman Mahmud:
Özgür Kürdistan’da asayişi sağlamak, buralarda Kürt kimliğiyle bir şeyler yapmak, hayalin ötesinde bir şeydi. Bugün bunları yaşıyorum. Bu bana yeter. Artık ölsem de gam yemem.

Askerden kaçıp halkım için buraya geldim


Ziyad Mustafa:
Özgür bir toplumun huzurunu sağlamak için burada çalışıyorum. Ben daha önce Suriye askeriydim. Çok zulüm gördüm. Ötekileştirmişlerdi beni. Ama yapacak hiçbir şeyim yoktu. Devrim olduktan sonra buraya geldim. Askerden kaçıp, kendi halkım için taşın altından tutmak için buraya geldim. Asayişte görevlendirildim. Devletin askeri yapısıyla, Kürt askeri yapı arasında dağlar kadar fark var. Orada birbirini aşağılama ve sürekli gergin ortam var. Burada çok mutlu ve neşeli bir şekilde arkadaşlarımızla yeri geldiğinde şakalaşıp eğleniyoruz. Aynı zamanda görevimizi de çok ciddi bir şekilde yapıyoruz. Aramızda sıcak bir birlik var.

Artık insanca muamele var


Cezaevi Sorumlusu Enver Kobanê:
Öncesinde burada para işi çok dönerdi. Karakola giren birinin çıkması için ailenin, baştakilere çok fazla bir miktarda rüşvet vermesi gerekiyordu. Yoksa, çocuğuna çok kötü zulüm yapılırdı. Şimdi biz burada sorun çıkaran kişileri alıp, gerekli uyarıları yapıyoruz. Dışarı çıkarmak için de tüm iyi niyetimizi kullanıyoruz.

Silahlarını teslim ettiler


Ahmet Miraz:
Burayı almadan iki gün önce hazırlığımızı yapmıştık. Ve o gün gelince buraya tam yüz kişi geldik. Onlara artık burada durmanızın bir anlamı yok. Devlet giderek güç kaybediyor. Siz çıkın, halkımızın güvenliğini artık biz sağlayacağız dedik. Hiçbir kaba kuvvet kullanmadık. Onlar da silahlarını bize teslim edip gittiler. Her şey bu kadar kolay oldu. Fakat eskiye döndüğümüzde bunları düşünmek, hayal etmek bile mümkün değildi. Onlar silahlarını vermeleriyle iyi niyetlerini göstermiyor. Başka çareleri olmadığı için silahlarını teslim ettiler. Ben burada yer aldığım için çok mutluyum. Biliyorum ki bir toplumda güvenlik görevlileri olmadan o toplum huzurlu olamaz. Güvenlik olmadan birlik ve beraberlik de olmaz.

Özgür bir toplum için...


Badi Seyfettin:
Biz burada devlet askeri değiliz. Sivil halk olarak, halkın huzurunu sağlıyoruz. Özgür bir toplum için önemli bir görev alacağız. Bize düşen en zorlu görevi bile üstleneceğiz. Halk buraya gelip, bize bazı sorunlarını halletmemizi istediğinde, dünyalar bizim oluyor. Halk buraya gelip, Kürtçe konuşup, sorunlarını dile getirdiği zaman, bazen dayanamayıp ağlıyor. Çok duygulu anlar yaşıyoruz. Bu duyguları size anlatamam. Yaşamak lazım. Buraya gelen insanların sorunlarını dinlerken, kahve, çay ikram ediyoruz. Sonra gidip sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Bunları size sıkça anlatıyorum. Çünkü biz böyle ilgi ve alakayı daha önceki sistemden hiç görmemiştik. Böyle kibar davranışlara çok yabancıyız. Bu yüzden bazı yerlerde afallama durumumuz bile oluyor. Barış ve birlik içerisinde çalışmak çok güzel bir duygu. Diğer Kürt kardeşlerimin de bu duyguyu tatmalarını isterdim. Her şey silahla çözülmez. Silah olmadan da özgürlükler elde edilebilir. Biz bunun en büyük örneğiyiz.
Hazal PEKER / JINHA (Jın-Kadın Haber Ajansı)

Toplumsal yapıyı yeniden onarıyorlar

Rojava bölgesinin tüm illerinde kurulan Mala Gel (Halk Evleri), Baas rejimi tarafından yıpratılan toplumsal yapıyı onarmak için geceli-gündüzlü çalışıyor. Aile içi sorunlar, gençlik, eğitim ve ekonomi konularını gündemine alıyor. Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyeleri ise, “Bu ülkede, mahkemeler her zaman güçsüz ve fakirin aleyhine karşı yürürdü. Bizim burada halk mahkemeleri kurmamızın nedeni, sistemin bize dayattığı yanlış kuralları yıkmaktır” diyor.

 
Halkevi ve Özgürlük Mahkemeleri işbaşında

Dünyada 1968 yılında zirveye ulaşan ve toplumsal sorunlara çözüm getirilmesi beklenen en önemli kuruluşlardan biri olan Halk Evleri, özellikle sömürge altında olan halklar için örgütlenme ve aydınlanma merkezleri olarak görev yaptı. Rojava Bölgesi, yüz yılı aşkın bir süre Baas rejiminin topluma enjekte ettiği kültürün etkisiyle, tüm değerleri tahrip etmeyi amaçladı. Devrimle birlikte Kürt toplumunun değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu amaca hizmet etmek üzere, Rojava bölgesinin pek çok yerleşkesinde ‘Mala Gel’ (Halk Evi) açıldı. Halk evleri toplumsal sorunların çözüldüğü merkezler olarak işlev görüyor.


Rojava bölgesinin tüm illerinde
, üyeleri halk oylaması ile seçilen Mala Gel bünyesinde oluşturulan Halk Meclislerini ziyaret ettik. Halkın oybirliği ile seçtiği Qamişlo Mala Gel Meclis Başkanı ile tanıştığımızda, Rojava bölgesinde çok tanıdık olan bir tabloyla karşılaştık. Oldukça genç bir kadın başkan ile. Yıllarca Kürt bölgesinde mahalle mahalle, ev ev dolaşarak Kürtlerin kendi kendisini yönetebilmesi için örgütlenme çalışması yaptığı için halk tarafından tanınan Qamişlo Mala Gel Meclis Başkanı Remziye Muhammed, halkın büyük sevgisini kazanmış. Bu nedenle diğer adaylara oranla, açık ara bir oy farkı ile meclis başkanı olarak seçilmiş.

Kendisi ile görüşmemiz öncesinde, halk tarafından yapılan bir başvuruya tanık olduk. Civar köylerden gelen kadınlı-erkekli bir heyet, meclis başkanına köylerinde yaşanan elektrik ve su sıkıntısına ilişkin sorunlarını aktarıyordu. Sorunu büyük bir dikkat ile dinleyen başkan ve meclis yöneticileri, gereken notları aldıktan sonra, çözüme dönük varılacak sonucun en kısa sürede kendilerine iletileceğini belirtti. Sonrasında başlayan görüşmemizde Qamişlo Mala Gel Meclis Başkanı Remziye Muhammed, meclislerin oluşma nedenleri ve işlevini anlattı:


Kürtler haklarını geri alıyor

 
Rojava bölgesinin tüm illerinde kurulan Mala Gel (Halk Evleri), Baas rejimi tarafından yıpratılan toplumsal yapıyı onarmak için geceli-gündüzlü çalışıyor. Aile içi sorunlar, gençlik, eğitim ve ekonomi konularını gündemine alıyor. Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyeleri ise, ‘Bu ülkede, mahkemeler her zaman güçsüz ve fakirin aleyhine karşı yürürdü. Bizim burada halk mahkemeleri kurmamızın nedeni, sistemin bize dayattığı yanlış kuralları yıkmaktır’ diyor
Qamişlo Mala Gel Meclis Başkanı Remziye Muhammed: “Meclisimizde oylama sonucu olarak ben başa geldim. Halk oylamasıyla seçilmiş olmam da benim için ayrı bir gururdur.  Qamişlo’da halk ilk defa oy kullanarak var olduğunu haykırdı. Ben bir Kürt kadını olarak bundan onur duyuyorum. Kürtler, giderek haklarını geri alıyor. Bu tarihe tanıklık etmek, insana ayrı bir heyecan katıyor. Batı devrimiyle beraber, yeni projeler yürütüyoruz. Semt semt halk meclisleri kuruyoruz. Bu meclislerde halk kendi istedikleri şekilde çalışmalar yapıyor. Bizim amacımız, dışarda olan çatışmalar ve huzursuzluğun, halkımızın yaşamamasıdır. Halkımızın herhangi bir sorunda devlet kurumlarına gidip çare aramalarını istemiyoruz. Artık devletin de böyle bir gücü yok. Çok şahit oluyoruz, halk devlet meclislerine gittiğinde, devlet yeterli gücümüz yok diyerek, onları bize yönlendiriyor. Baas sistemiyle yaşam yürüten halkımıza yeni demokratik sistem getirmemiz halkımızda şaşkınlık da yaşatıyor. Yıllardır katı kurallara alışan insanlara rahatlığı sunmak bazen zorluk yaşatabiliyor. Gençlerimiz üzerine de çok çalışmalar yürütüyoruz. Gençlere yanlış ile doğru yaşamın kıyasını yaparak eğitim veriyoruz. Onları doğru yaşama yöneltiyoruz. Halk evleri olarak, aile içi sorunlara, gençlik, eğitim ve ekonomi sorunlarına çare buluyoruz. Baas sisteminin cevaplayamadığı sorunlara biz burada cevap buluyoruz.”

‘Gece gündüz halkımız için çalışıyoruz’


Muhammed:
“Eksikliklerimiz çok var. Tamamlamak için çalışmalar yürütüyoruz. Su, elektrik ve yaşam zorlukları konusunda çare bulmak bizim için de çok zor oluyor. Daha tam olarak devletten ayrılamadık. Kendi suyumuzu ve elektriğimizi şehrimize veremiyoruz. Bunu kazanmak istiyoruz. Savaş ortamında ekonomik sorunlar çokça yaşanıyor. Çalışmak için iş ortamları bulamıyoruz. Ama bunlar zaman geçtikçe giderilecek. Çünkü bunun için gece gündüz uyumadan halkımız için çalışıyor ve geleceğe dönük projeler yapıyoruz. Devrim dönemi yaşıyoruz. Ve halkımız birbirine sahip çıkıyor. Birlik ve beraberlik var. Fakat yeni yeni oluşan birçok kurumumuz var. Burada bazen zorluklar yaşıyoruz. Kurduğumuz halk meclislerinde ve yeni yaşam tarzları halk tarafından önce yadırganıyor. Çünkü biz kadının özgür yaşaması için birçok çalışma yürütüyoruz. Kadın komiteleri ve diğer kurumlarda, kadın üyelerin olmasına çok

Kobanê Özgürlük Mahkemesi


Tüm toplumlarda bireysel, ailevi ve yönetim ağının üzerinde yer alan temel olgu, hukuk ve adaleti sağlayacak olan yargı sistemidir. Birey, aile, toplum, kurum, yönetim merkezleri içerisinde çıkacak sorunların çözüm adresidir. Bir toplumda yargı adil değil ve iyi işlemiyorsa, hiçbir alanda ilerleme olmayacağı kesindir. İnsanları kaos ortamından kurtarmanın yegane yoludur. Ancak her halk devriminde, yargı sistemi öyle kolay kurulamaz. Eksikliklerle başlayan süreç, belli deneyimler ve toplumun ihtiyaçlarına göre zamanla olgunlaşır.

Halk devrimin ilk günlerinde Baas rejimine ait mahkeme binasına el koyarak, kendi mahkemelerini oluşturdu. Kurulan mahkemenin adı ise Navenda Dad û Aşitiya Civakî Ya Herêma Kobanê. Halk, bu oluşumla, adli sorunlarını çözmeye başladı. Sık sık kendilerine yansıyan davalardan bahseden ve kendilerini Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyeleri olarak tanımlayan mahkeme yetkilileri, eskiden beri birikmiş olan sorunların, davaların tekrar gündeme geldiğini belirtti. Kendilerinin adil bir karar vereceğine halk tarafından inanıldığını söyleyen yetkililer, Arapça değil de Kürtçe mahkemelerin olmasının, gerçekleşmiş bir hayal olduğunu belirtti. Şimdi sözü onlara bırakalım:


‘Bir ay içinde 300 davaya baktık’


Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyesi Ahmet Kobanê:
“Burası Kobanê Özgürlük Mahkemesi’dir. Bizler de bu mahkemenin üyeleriyiz. Üyelerimiz yedi erkek ve üç kadından oluşmaktadır. Böyle bir kurul, Kobanê’de ilk defa oluştu. İlk kuruluş dönemimizde henüz devlet yıkılmamıştı. İlk dönemlerde biz de, bu kadar ilerleyeceğimizi tahmin etmemiştik. Günde iki-üç davaya bakarız diye düşünüyorduk. Fakat öyle olmadı. İlgi çok yoğun oldu. Bir ay içinde üç yüz davaya baktık. Halkımızın sorunları çok fazla. Devlet hiçbir zaman halka doğru bir şekilde yardımcı olmadı. Sorunlarımıza çare olacakları yerde para pul alma derdindeydi. Mesela biz yaygın olan tefeciliği yasalarımızda yasakladık. Kobanê’de davalar daha çok toprak, köy sorunları ve para sorunları üzerinde oluyor. Kobanê’de bize bağlı, dokuz bölüm daha var. Bu diğer bölümler de Sulh Mahkemesi olarak tanımlanıyor. Önce davalar orada çözümleniyor. Çözümlenemeyen davalar son olarak bize geliyor ve biz de bu davalara bakıyoruz.”

‘Halk Mahkemeleri, ahlakı esas alır’


Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyesi Muhammed Halit:
“Biz burada sistemin köleliğini yapmıyoruz. Biz halk mahkemeleri olarak devlet mahkemelerinden daha üstün durumdayız. Biz halka çözüm yolları aramaktan başka bir şey düşünmüyoruz. Tüm sorunları halkın yararına olacak şekilde yapıyoruz. Başta İngiltere ve Amerika olmak üzere birçok ülkede halk mahkemeleri bulunmakta. Bizim kanunlarımızın çoğu, halkın oluşturduğu ahlaki kanunlardır. Fakat yanlış anlaşılmak istemiyoruz. Biz burada din adamı, kadı veya ağa değiliz. Biz burada üç kanun, toplumsal, dinsel ve ortaya çıkarılan kanunlar üzerinden yola çıkarak, bu kanunları esas alarak, sorunların üzerinde kafa yorarak hangisinin uygun olduğunun kararına varıyoruz. Faiz davalarına bakmıyoruz. Topluma bu koyduğumuz kurallarla yaklaşıyoruz. Çözümlediğimiz davalar bizi halka daha da yakınlaştırıyor. Bu ülkede, mahkemeler her zaman güçsüz ve fakirin aleyhine karşı yürürdü. Güçlü olan kazanırdı. Bizim burada halk mahkemeleri kurmamızın nedeni, sistemin bize dayattığı yanlış kuralları yıkmaktır.”

Kadın davalarına, kadınlar bakıyor


Kobanê Özgürlük Mahkemesi üyesi Osman Kobanê:
“Şehrimizde dokuz sulh ve bir sanayi meclisiyle beraber, dokuz meclisimiz var. Şehrimizde en önemli sorunlarımızdan biri de kadın sorunudur. Erkekler, birden çok evlilik yapmakla beraber, erkek çocuk doğuran kadına daha çok değer veriyor. Kadın her zaman ikinci planda yer alıyor. Arap kültürüyle eve hapsedilen kadınlar, maalesef Kürt erkeği tarafından da benimsenmiş. Biz bu anlayışı Halk Mahkemeleri olarak yıkmaya çalışıyoruz. Kadın üzerine çoğu davalar da boşanma davalarıdır. Dinen boşanmak isteyenlerin davasına da burada bakıyoruz. Kadın davalarının çoğunu Yekitiya Star’a gönderiyoruz. Kadın sorunlarını, kadın kuruluşlarının daha çok anlayabileceğini ve biz erkeklerin belki de anlamayacağı, gözden kaçırabileceği ayrıntıların olmaması için davayı, onlara devrediyoruz. Bu da bizim birliğimizi gösteriyor. Burada mahkemelerimizde yer alan kadın arkadaşlarımıza başarı diliyorum. Şu an üç sayı olarak aramızda yer ediniyorlar. Umarım bu sayı zaman geçtikçe artar.”
Hazal PEKER / JINHA (Jın-Kadın Haber Ajansı)

Kemanger vasiyetini  yerine getiriyorlar

Kentlerinin yönetimini Esad’dan kurtaran Kürtler, hayatın ve eğitimin dilini Kürtçe yaptı. Öğretmen adayları: “Baas Rejimi’ne karşı Kürt gençleri olarak burada toplandık. Şu anda, geleceğin çocukları için önemli ve gururlu bir tarih yazıyoruz. Kürt öğretmen Ferzad Kemanger İran’da darağacına giderken, ‘Ne olursa olsun Kürt halkı için, Kürt çocukları için eğitim vereceğim’ dedi. Biz de ona layık öğretmenler olmak için, Kürtçe eğitim vereceğiz” diyor.

 
Batı Kürdistan’da hayatın adı Kürtçe

Rojava Kürt Bölgesi olarak tanımlanan alanlarda halkın ihtiyaçlarını gidermek amacıyla pek çok kurum ve kuruluş yapılanmaya başlandı. Baas rejiminin yasaklı dili olan Kürtçe dili ile eğitime başlamak, öncelikle eğitmen yetiştirmeyi gerektiriyordu. Okul ve öğrenci olsa da, onlara Kürt dili ile eğitim verecek donanımlı kadrolara ihtiyaç duyuldu. Bu nedenle bölgedeki halk, önceliği öğretmen adaylarının eğitimine hız kazandırmaya verdi.


Suriye üniversitelerinde öğrenci olan gençler, yaşanan devrim süreci ile birlikte Kürt bölgesine geldi. Kürtçe dil ile eğitim verecek öğretmen yetiştirilmesi ihtiyacı, bu öğrencilerin önünde görev olarak duruyordu. Tıp, hukuk, mühendislik, İngilizce ve fen bilimleri gibi farklı farklı bölümleri okuyan öğrenciler okullarını bırakarak, Rojava Kürt bölgesinin ilk öğretmenleri olmak için kolları sıvadı. Yaşları 18 ve 25 arasında değişen çok sayıda genç, Rojava’da Kürt bölgesindeki her ilde, Kürtçe eğitim almaya başladı. Çünkü üniversiteli bu gençler, Arapça eğitim aldıkları için, anadillerinde eğitim yapabilmek için, önce kendilerinin Kürtçe okuma ve yazma bilmesi gerekti. Rojava Kürt Bölgesi’nin ilk Kürtçe öğretmen adaylarıyla görüştük.

 
3 parçamızdan destek bekliyoruz

Öğretmen Okulu Sorumlusu Mamoste Müslüm Nubo:
“Kürt Özgürlük Devrimi’yle beraber burada eğitim konusunda iki hamle yaptık. İlk hamle olarak Araplardan eğitim kurumlarımızı aldık. Devletin okullarında da eğitim verdik. Köylerde de eğitim verdik. İkinci hamle olarak da, Kürt halkını asimilasyona tabi tutan dersleri kaldırarak, halkımızın değerlerini koruma dersleri vermeye başladık. Eskiden Kürt dili üzerine gerekli materyallerimiz olmadığından dolayı gerekli eğitimi alamıyorduk. Şimdi bunları temin edebiliyoruz. Korku duvarlarını aştıktan sonra Kürt konferansları yaparak, Kürt dili üzerine bir dergi çıkarma kararı aldık. Bu dergimizin adını henüz bulamadık. Yakın zamanda bu dergimizin çalışmalarına başlayacağız. Kürtçe kitaplar konusunda büyük eksikliklerimiz var. Bunun giderilmesi için Kürdistan’ın 3 parçasından yardım istiyoruz. Ayrıca, sizin aracılığınızla Kürt araştırmacılara da seslenmek istiyorum. Türkiye tarafındaki Kürtlerin dili Türkçe dili üzerine yatkınlaşmış. Arap tarafında yaşayanlar ise Arapça’ya yatkınlaşmış. Kürt halkının dilini koruma açısından buna daha dikkat etmesi gerekir. Bunun yanı sıra her yerde bir kelime farklı şekilde telaffuz ediliyor. Bu da çocuklar için korku uyandırıyor. Konuştuğu bir kelime başka yerde farklı telaffuz edilince Kürtçe’yi konuşamıyorum diye korkuya kapılıyor. Benim isteğim her kelimenin ortak karşılığı almasıdır. Kürt dili araştırmacıların bu konuya özen göstermesini istiyorum.”

Geleceğe, gururla yazılmış bir tarih bırakıyoruz


Öğretmen Okulu Sorumlusu Mamoste Ruken Ahmed: “Kobanê’de devlet okullarıyla beraber 10 okulda Kürt dili üzerine eğitim veriyoruz. Bu sayı giderek artacak. Şu anda öğretmen adaylarını yetiştiriyoruz. Ne kadar konuşursak konuşalım, bugünlerin heyecanını dile getiremeyiz. Arap devletine karşı Kürt gençleri olarak burada toplandık. Eğitimin toplum üzerindeki öneminin farkında olduğumuz için şu an hararetli bir şekilde çalışmalar yürütüyoruz. Geleceğin çocuklarına önemli ve gururlu bir tarih bırakıyoruz. Atalarımızın bize bıraktığı mirasa sahip çıktığımız gibi, umarım onlar da bizim devrettiğimiz mirasa sahip çıkar. Bu güzel günlerimizde heyecanımızı duyurmak için buralara kadar gelen JINHA’ya teşekkür ediyoruz.”

Dilimizi koruyacağız


Kamuran Nuh:
“Ben devrimden önce Arapça eğitim veren bir öğretmendim. Bu benim için çok zor bir durumdu. Kendi dilimle eğitim verememek çok kötü bir duyguydu. Biz burada öğrenci gibi eğitim görerek kendimizi daha çok güçlendiriyoruz. İleride çok daha iyi olacağız. Kürt çocukları artık kendi dilleriyle okuyacak. Onlar bizim gibi, belirli bir yaştan sonra Kürtçe okuma-yazma eğitimi almayacak.”

Rüyayı bugün gerçekleştiriyoruz

 
Öğretmen adayları: ‘Baas Rejimi’ne karşı Kürt gençleri olarak burada toplandık. Şu anda, geleceğin çocukları için önemli ve gururlu bir tarih yazıyoruz. Kürt öğretmen Ferzad Kemanger darağacına giderken, ‘Ne olursa olsun Kürt halkı için, Kürt çocukları için eğitim vereceğim’ dedi. Biz de ona layık öğretmenler olmak için, Kürtçe eğitim vereceğiz. Bizden öncekilerin mirasına bugün nasıl biz sahip çıkıyorsak, bizden sonrakilerde bizim mirasımıza sahip çıkacak.’
Adnan Hasan: “Yıllardır gördüğümüz rüyayı bugün gerçekleştiriyoruz. Biliyoruz ki önümüzde zorlu günler var. Bunun için Kürt gençleri olarak, annelerimize layık evlatlar olarak dilimizi koruyacağız. Devletin zorlu ve acımasız politikalarından dolayı dilimizi tam olarak öğrenemedik. Bugünden sonra dilimizi korumak için çok çalışıp, başarılı birer Kürt öğretmen olacağız.”

Aydın bir toplum yaratmak için çalışıyoruz


Ruken Ahmed:
“Sistem, dil yoluyla Kürt kültürünü yok etmeye çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Bunun en büyük nedeni annelerimizin evimizde gizli gizli Kürtçe konuşarak yaşatmaya çalışmasıydı. Bugünü annelerimize borçluyuz. Burada Kürt dili eğitimi almanın yanı sıra siyasi, eğitim, toplumsal sorunlar üzerine tartışmalar yürütüyoruz. Gelecekte çocuklarımızı aydın birer insan olarak topluma kazandırmak için tüm günümüzü eğitime harcıyoruz. Gelecekte aydın bir toplum yaratmak için kendimizden ödün vermemiz gerektiğinin bilincindeyiz.”

Ferzad Kemanger’in izinden yürüyecekler...


Fehit Abbas
:
“Tarihten beri Kürt halkının özgürlüğü için çok bedel verdiğini görüyoruz. Biz Kürt öğretmenler olarak üzerimize düşen görevi üstleneceğiz. Şehit Ferzad Kemanger darağacına çıktığı zaman, pişman olması için İran devleti ellerinden geleni yaptı. Fakat o, hiçbir zaman boyun eğmedi. ‘Kürt halkı için, Kürt çocukları için eğitim vereceğim’ dedi. Biz de ona layık öğretmenler olmak için, Kürtçe eğitim vereceğiz. Bu konuda bedel vermek gerekiyorsa, vermeye hazırız.”

Önceden gizli Kürtçe öğrenirdik


Aras Huso:
“Ben buradaki yaşı en küçük olan öğretmen adayıyım. Ama duygularım, yaşımdan daha büyük. Burada anadilimin ne kadar önemli olduğunu bildiğim için, hem öğrenciyim, hem de öğretmenim. Dil eğitimi, toplum ve kadın üzerine tartışmalar yürütüyoruz. Dilin, toplum üzerine, eğitim ve kadın üzerine etkilerini araştırıyoruz. Celadet Bedirxan, Cegerxwin ve Ferzad Kemanger Kürt dilini yaşatmak için bedel ödeyerek bugünlere getirdi. Onlara layık öğretmenler olarak bize taşıdıkları bu mirasa sahip çıkarak yaşatacağız.”
Çok çalışacağız

Zozan Kobanê:
“Şu ana kadar kendimi Kürtçe tam olarak ifade edemiyordum. Fakat şimdi bu durumdayken dilimizi öğrenmemiz gerektiğinin bilincindeyim. Eski sistemde kendi dilimizi öğrenmek çok zordu. Birkaç kadın gizli gizli evlerde toplanıp Kürt dilini öğrenmeye çalışıyordu. Şimdi öyle değil. Çok rahat bir şekilde kendi dilimizi öğrenip okullarda öğretmen olarak görevlendiriliyoruz. Bu duygu anlatılamayacak kadar güzel. Kendi dilimiz korumak için elimizden geleni yapacağız. Anadilimizle eğitim vereceğiz. Diğer çocukların bizim Arap hükümetinden gördüğü zorlukların aynısını yaşamaması için çok ciddi bir şekilde çalışmalar yürüteceğiz.”

İlkokullar dil bilgisi dersi başladı


Elbette ki bundan sonraki dönemde çocukların kendi dili ile eğitim yapması için yoğun çalışmalar yapıldı. Şimdiye kadar Arapça diliyle sistem eğitiminin verildiği okullar, artık Kürt Ulusal Marşı Ey Raqip ile açılmaya başlandı. Öğretmen adayları aldıkları eğitimi pratikleştirmek, hem de okullar açılmadan, en azından alfabenin ve temel dil kurallarının eğitimini vermek için ilk okullarda ders vermeye başladı. Rojava Kürt bölgesinde bu çerçevede açılmış ilk öğretim okullarını ziyaret ettik. Her okulun sınıfında, tahtanın üst kısımında asılı duran İran’da idam edilen Kürt öğretmen Ferzad Kemanger’in fotoğrafı ve Ey Raqip Marşı dikkat çekiyor. Gittiğimiz okullarda bir önemli husus ise, her okula Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yaşamını yitirmiş kişilerin isimlerinin verilmesi oldu. Bizi öğretmenleriyle beraber okul bahçesinde karşılayan gençler, Aram Tigran’ın ‘Zimanê Kurdi’ şarkısını söyledi. Kürt ulusal kıyafetleri, sarı-kırmızı-yeşil renkteki aksesuarlarıyla rengarenk görünen çocuklar, gelişimiz için önceden hazırladıkları skeçleri canlandırdı. Önceden Arapça eğitim aldıkları dönemi ve daha sonra okulların halk tarafından ele geçirilmesiyle Kürtçe eğitime başlanmasını konu alan oyun, tamamen doğaçlamalardan oluştu. Sırasıyla hazırladıkları stranları söyleyen ve şiirler okuyan Rojavalı çocuklar, Kürtçe eğitime ilişkin duygularını birkaç kelimeyle anlatmayı da ihmal etmedi.

 
‘Dilimi öğrenmek istiyorum’

Şirin Mustafa (7):
Ben buraya kendi dilimle okul okumak için geldim. Kürtçe yazı yazmayı öğrendim. Şimdi de size ilk ezberlediğim Kürtçe şiirimi okuyacağım.

Ben küçük bir çocuktum
Dünyaya gözümü açtım
Her taraf dert ve keder içindeydi
Dilimi arıyorum
Anne sana söylüyorum
Öğretmenim sana söylüyorum
Dilimi öğrenmek istiyorum


Amara Ahmed (8):
Ben Arap dilini öğrenmek istemiyorum. Devlet okullarına gitmek istemiyorum. Annemin konuştuğu dili öğrenmek istiyorum. Latin alfabesiyle Kürtçe yazı yazmak istiyorum. Annem bugünlere hasret olduğumuzu söylüyor. Onun rüyası gerçek olmuş. Ben Kürtçe öğrenince annemin rüyasını yaşamış oluyormuşuz.
Hazal PEKER / JINHA (Jın-Kadın Haber Ajansı)

Batı Kürdistan’da yeni bir kültür doğuyor

Rojava devrimi sırasında birçok kurum açılmaya devam ederken, diğer taraftan da rejimin asimilasyon politikasına maruz kalmış gençliğin örgütlenme çalışmaları başladı. Çok sayıda üniversiteli Kürt genci, devrimde üzerine düşen misyonu yerine getirebilmek için, gençlik merkezi üyesi oldu.


Yeni bir kültür oluşuyor


Rojava Yurtsever Kürt Gençleri Konfederasyonu Üyesi Dicle Çarçel:
Gençlik konfederasyonunun bir üyesiyim. Konfederasyonumuzu Rojava’da ilk olarak 27 Mayıs’ta Halep şehrinde oluşturduk. Öğrencilerin büyük ilgisi ile karşılaştık. Böyle bir şeye öğrenciler çok aç kalmıştı. Az sayıda kişiyle başladık. Sonrasında daha da büyüdük. Rakka, Şam, Lasqi ve Hasekê’de şubeler açtık. Daha çok üniversitelerin olduğu kentleri esas aldık. İlk kongremizi 27 Mayıs’ta Halep’te yaptık. Bu kongrede birçok öneri üzerinde yoğunlaştık. Kürt halkı için nasıl bir gençlik yetişmeli? Bilime önem verilmesi için nasıl çalışmalarda bulunmalı? Öğrenciler Kürt davasına nasıl bir şekilde yakın olursa başarı elde edebilir? Kürt dili eğitim dili olması için ne yapılmalı? Konuları üzerine tartışmalar yürüttük. Kürt dili için komite oluşturduk. Kadın, eğitim ve toplum üzerine de komitelerimiz var. Fakat Kürt dili üzerinde ayrıca duruyoruz. Çünkü öğrencilerimiz bu zamana kadar anadillerinde eğitim alamıyordu. Bu yüzden dil konusunda çok eksikliğimiz var. Bu nedenle çalışmalarımız yoğun bir şekilde sürüyor. Kadın çalışmaları için komitemiz de çok önem verdiğimiz bir konu. Çünkü kadın, kendi özgürlüğünü eline alamadan hiçbir ülke, hiçbir toplum ilerleme kaydedemez. Kadın öğrencilere gerekli eğitimi veriyoruz. Sistemin kadın üzerinde oynadığı oyunların sona ermesi için yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Şehirlerde her semtte ve sokaklarda bölümlere ayrılıp çalışma yürütüyoruz.

Birlik olup, kimliğimizi kazanalım


Rojava Yurtsever Kürt Gençleri Konfederasyonu Üyesi Candoz Beki:
Rojava devrimi sırasında birçok kurum açılmaya devam ederken, bir yandan da rejimin asimilasyon politikasından kişilik erozyonuna uğramış gençliğin örgütlenme çalışmaları başladı. Diğer taraftan da Kürt bölgesindeki Baas rejimine ait kültür ve sanat merkezleri, devrim sırasında halkın ilk el koyduğu mekânlar oldu
Kürt kültürü üzerine araştırmalar yaptık. Gençlerimize, anadillerine ve kültürlerine dönmeleri, tanımaları için çağrıda bulunduk. Tüm Kürt gençleri bu çağrımıza büyük ilgi gösterdi. Burada kültürümüze sahip çıkıyoruz. Baas rejiminin Kürt gençlerine dayattığı yanlış yaşam tarzlarını silmeye çalışıyoruz. Kürt gençleri gerekli eğitimi alamadı ve yoz bir yaşam sürdürmeye yöneltildi. Biz bu anlayışı kırmak için burada mücadele veriyoruz. Sonuna kadar bu mücadelemizi bırakmayacağız. Diğer parçalardaki Kürt gençlerimizin de bizim gibi bu güzel günleri görmelerini diliyorum. Birlik olup, kimliğimizi kazanalım.

‘Kadın özgür olmadan, toplum özgür olamaz’


Rojava Yurtsever Kürt Gençleri Konfederasyonu Üyesi Doz Kobanê:
Biz yurtsever gençler olarak, burada halkımız için çalışmalar yürütüyoruz. Burada çalışmalarımızın en büyüğünü kadın çalışmalarına ayırıyoruz. Önderimizin dediği gibi, ‘Kadın özgür olmadan, toplum özgür olamaz’. Özellikle genç kadınlara kültürümüz üzerine eğitimler veriyoruz. Bunun yanı sıra doğal toplum dersleri verip, beş bin yıl önce kadınların konumunun ne olduğunu ve şimdi erkeklerin ne hale getirdiğini sorguluyoruz. Bu gün Kürtçe konuşuyorsak, bunu annelerimize borçluyuz. Annelerimiz evlerimizde bizimle özellikle Kürtçe konuştu. Kendi değerlerimizi her zaman hatırlattı. Kültürümüzün zenginliğinden, Kürtlerin doğayla iç içe yaşama şekillerinden ve sahip olduğumuz inançlarımıza kadar her şeyi bize annelerimiz öğretti. Bu yüzden bunları eğitimlerimizde sıkça hatırlattık. Kadın nedir? Ne istiyor? Çünkü, biliyoruz ki kadın kendini unutmadığı sürece, hiçbir kültür unutulmaz. Özellikle Kobanê’de kadınlar büyük zulüm görüyordu. Baas rejiminin oluşturduğu kötü huy bizim erkeklerimize de geçmişti. Bu eğitimlerle erkeklere kendi öz kimliklerine dönmelerini sağladık. Erkekler, devrim ile beraber çok değişti. Eski Kürt erkeği kimliğini ve kadına verdiği değeri hatırladı. Bu bizi çok onurlandırdı. Yurtsever Kürt Gençleri Konfederasyonu’nu açtık. Burada ideolojik çalışmalar yürütüyoruz.

Kültür ve sanat merkezlerine el konuldu


Bununla birlikte kültür ve sanat al
anında hizmet etmek üzere Kürt bölgesindeki Baas rejimine ait Kültür ve Sanat Merkezleri, devrim sırasında halkın ilk el koyduğu mekânlardan oldu. 19 Temmuz gecesi saat 1 sularında halk, Merkez Seqafi’yi (Devlete Ait Kültür Merkezi) denetimine aldı. Bu merkezler, Kürt Kültür ve Sanat Merkezlerine dönüştürüldü. İçinde 7 bin Arapça kitabın bulunduğu kütüphane, gösteri salonları, sahne ve eğitim sınıfları bulunan merkez de, artık Kürt gençleri ve çocukları kültürlerini geliştirmek için çalışıyor. Biz ziyaret ettiğimizde kültür merkezinin tabelası henüz değiştirilmemiş, ancak yenisi yapım aşamasında bulunuyordu. Ancak muhtemelen şimdi değiştirilmiştir. Merkeze ilk girişte bizleri, Kürt kültürüne ait eski eserlerden oluşan camekan bir müze karşılıyor. Rojava’da Kürt Devrimi’nin heyecan ve mutluluğu yansıtan devrim türkülerine, her geçen gün birisi eklenirken, halk arasında en rağbet gören ‘Bijî Yekitîya Gelê Kurd’ stranı, her yürüyüşte sokaklarda yankılanıyor.

Ziyaretimizi duyunca bizim için müzik dinletisi programı hazırlayan kültür merkezi çalışanları ile görüştük:


Bizim olması gereken yerleri, ele geçirdik


Kobanê Kültür ve Sanat Merkezi Yöneticisi Fadıl Derweş Reş:
Bu kültür merkezi 20 yıllıktır. Yirmi yıldır buranın önünden tek Kürt bile geçmedi. Baas rejiminin memurları, bizi buraya yaklaştırmıyordu. Biz de biliyorduk ki buraya gelirsek öldürülürüz. Buraya önceden Arap gençleri gelip çalışmalar yürütüyordu. Burası eskiden bu kadar temiz ve güzel de değildi. Pislikten geçilmiyordu. Aylarca temizlik yaptık. Halk burayı alma kararı aldığında ben şahsen çok sevindim. Çünkü artık kendi kültürümüzü yaşatmak için bir alana sahip olmuş olduk. Kobanê devriminden bir gün önce 19 Temmuz günü 15 kişi toplanıp, gece saat 1 civarında buraya gelip, Baas hükümetinin buradaki temsilcilerine, “Artık gidin, biz burayı ele geçiriyoruz” dedik. Onlar da artık ülkede giderek güç kaybettiklerini ve bize karşı koyamayacaklarını bildikleri için bize hayır diyemediler. Biz de, zaten hakkımızın olan ve bizim olan yerde, kendi kültürümüze ait sanatsal faaliyet yürütüyoruz. Bu durumdan dolayı gayet mutluyuz.

Her gün şükrediyorum!


Kobanê Kültür ve Sanat Merkezi çalışanı Zeynep Ato:
Ben kültür merkezinde halk oyunların da yer alıyorum. Grubumuzun adı Koma Botan’dır. Burası öncesinde Arapların elindeydi. Burası bir kültür ve sanat merkeziydi. Fakat Kürt kimliğini tanımıyorlardı. Burada özgür bir şekilde sanatımızı icra edemiyorduk. Kobanê’de nüfusun çoğu Kürt olmasına rağmen, Kürt kültürüne ilişkin tek bir çalışma bile yürütülmüyordu. Bu yüzden biz de evlerimizde gizli bir şekilde toplanıp kendi kültürümüzü yaşatıyorduk. Bir süre sonra küçük bir ev kiralayıp kültür merkezi olarak kullandık. Fakat yer çok dardı. Geniş kapsamlı çalışmalar yürütemezken, buradaki Baas yanlıları hiçbir şey yapmadan bu binada oturuyordu. Biz de artık bu haksızlığın bitmesi için burayı aldık. Halk olarak geldik, “Burası bizim topraklarımız, gidin!” dedik. Kobanê’deki gençlerin kültür ve sanata karşı çok büyük bir ilgisi var. Her gün büyük bir heyecanla buraya geliyorlar. Genç kadınlar burada erkeklerden daha fazla. Bölümlerimiz, müzik, halay, tiyatro, enstrüman kurslarıdır. Şimdi burada bir devrim süreci yaşanıyor. Ben bir Kürt kadını olarak, bu tarihte burada yaşadığımdan dolayı her gün şükrediyorum. Eskiyi hatırlıyorum da, önceleri genç kadınlara aileler “Dışarı çıkma, ayıptır, adın çıkar” derdi. Ama şimdi daha yeni yeni kurulmamıza rağmen, değişimler gözle görülür bir şekilde oldu. Burada olmaktan ve bazı şeyleri değiştirmek için taşın altını tutabildiğimden dolayı kendimle gurur duyuyorum. Bizim burada bir de kütüphanemiz var. 17 bin kitabımız bulunuyor. Her alanda kitabımız var. Fakat dili Arapça. Bize Kürtçe kitap konusunda yardımcı olunmasını bekliyoruz.

Antep’teki Bomba AKP’de Patladı

Erdoğan’ın Kürdistan’ı göremeyen gözlerinin aslında gören ama PKK karşısında Kürdistan’da düştüğü bataklıktan çıkamayan gözlerin siyasetteki çöküşün itirafı olarak yansımıştı.


Son bir kaç yıldır iktidarının en kötü dönemini yaşayan AKP hükümeti her geçen gün içine girdiği derin bataklıktan bir türlü çıkamamaktadır.  Girdiği kör düğüm durumunda kalmak içinde büyük bir ısrar ve inat içerisindedir. Uzun yıllardır Türkiye’deki Kürtler üzerinde yürütülen zülm, işkence, baskı imha ve inkâr politikasının taşıyıcısı olan AKP devletinin yürütülen politikanın iflası eşiğinde can çekiştiği görülmektedir.  Kürtlere karşı büyük bir tahammülsüzlük içerisindeki AKP devletinin işlevselliğini yitirdiği için yenilenmek zorunda olduğu bir gerçekliktir. Yürüttüğü kirli politikalarıyla mevcut sorunları ortadan kaldırması güçtür. Her şeyden önce bunu belirtmek gerekir ki ezilmişlik biçimini yıkan ve kendini yenileyen bir Kürt gerçekliği vardır. Bu gerçeklik karşısında uzun yıllardır yürütülen kirli politikaların çürümüşlüğü söz konusudur.

Kan kokan sözcükler

Ortamı geren, karıştıran, huzursuz eden söylemleriyle meşhur AKP iktidarı üyelerinin ağzından akıttıkları kanlı sözcükleri nedeniyle Kürt ve Alevilere yapılan saldırılar artmaktadır. Önce Malatya, İstanbul, Ayazağa, Muğla, Hatay ve en son Sivas’ta gelişen saldırıların yanı sıra Sivas’ta oturan Kürt Alevilerin evlerinin mavi boyalarla işaretlenmesi ise Türkiye’nin 1960’lerde Rum ve Ermeni evlerine atılan çarpı işaretlerini hatırlattı. Bu da milliyetçi, faşist zihniyetin kendini bir türlü değiştiremediğinin göstergesidir. Cezaevindeki tutuklulara yönelik yapılan işkencede kendine rakip tanımayan AKP Devleti’nin cezaevlerindeki zülüm ve işkencesi devam ederken, İHD’nin en son hazırlamış olduğu raporlara göre AKP devletinin iktidarından bu yana 181 çocuğu öldürerek birinciliğini koruyor. The Guardian Gazetesi, AKP Devleti’nin öldürdüğü Kürt çocuklarını gazetesine taşıdı ve AKP iktidarı boyunca yüzlerce Kürt çocuğun katledildiğini yazdı. 

Rotasını şaşıran AKP ‘beysbol sopası’

Suriye’ye girme hasretiyle yanıp tutuşan AKP hükümeti Suriye’de sadece Kürt birliğinden değil Kürt-Arap ilişkilerinin gelişmesinden de büyük derecede rahatsızlık duymaktadır. Daha önce Suriye’ye girebilmek için iki pilotunu kurban eden AKP devleti başarısız olduğunu anlayınca Irak’ta yeni arayışlar içerisine girmişti. Ancak Barzani ile yaptığı görüşmeden rahatsızlık duyan Malik’in Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu tutuklama tehdidi ile hayal kırıklığına uğramıştı. Geçmişte din kardeşi ve  “Sıfır sorunlu” komşusu İran’dan da Amerika ile ilişkilerinden kaynaklı tehdit alınca komşusuz kalan AKP Devleti Başbakanı Erdoğan, telefonuna sarılıp eli BEYZBOL sopalı ABD Başkanı Barak Obama'yı arayıp yardım istemişti. Obama ise dış politikada ABD’nin istediği gibi hareket etmeyen Tayip Erdoğan’a beysbol sopalı fotoğrafını göstererek uyarıda bulunmuştu. 

“Hadlerini bildireceğiz” dedi. Hakkarililer haddini bildirdi! 

22 Ağustos’tan bu yana gerillanın Şemdinli kuşatmasını ve yeni gerilla taktiği karşısında sıkışan ne yapacağını şaşıran AKP devleti sağa sola küfür ederek mafya misali “hadlerini bildireceğiz” tehditleri savurmaktadır. Son süreçte büyük kayıplar veren AKP devletinin psikolojik anlamda büyük bir çöküntü içerisinde olduğunu yaptıkları konuşmalarda görmekteyiz.  Bayram’da Hakkari’ye tankların eskortluğunda, provokasyon amaçlı gönderilen ve AKP’yi en iyi anlatan, sözleriyle skandallara yol açan ve eşi benzeri olmayan-genetik facia İdris Naim Şahin’in halk tarafında kovulması, AKP’nin suratına inen en büyük darbeydi. AKP faşizmi halktan yediği darbenin acısıyla BDP’ye saldırarak olayın üstünü örtmeye çalıştı.  

İçişleri bakanında somutlaşan AKP’nin gerçek yüzünün, yeşil ırkçı-yeşil Türkçü yüzünün AKP içerisinde bulunan ‘Beyaz Kürt’ milletvekillerinin de görmesi gerektiğidir. Yaşanan bu kadar acı, gözyaşı ve kan karşısında suskunluğunu bozmayan bu vekillerin vicdanlarını sorgulamaları gerekiyor.

Kirli siyasetime eşlik et yoksa atarım..! 

Kendisinin yürüttüğü kirli politikalara eşlik etmeyen herkese kabadayılık eden Erdoğan’ın son zamanlarda basına yönelik şiddet ve tehditlerini arttırdığı görülmektedir. Bir bir köşe yazarlarının gazetelerinde atılmalarına neden olan Erdoğan’ın küfürlü başlık atan gazeteleri görmemesi ve eleştirmemesi dikkat çekicidir. Bir diğer önemli hususta Radikal gazetesi yazarı Cüneyt Özdemir’in Erdoğan’ın kendisine hareket eden sözlerine yönelik verdiği şu cevaptır. “Başbakan eleştirilere hiç gelmiyor; Başbakanın hoşuna giden bir yazı yazdığınızda, hemen gece vakti sizi arayıp içten konuşabiliyor, ancak hoşuna gitmeyen bir yazı yazdığınızda büyük hakaretler yağdırmaktan çekinmiyor” ifadelerine yer vermişti. 

Tayip Erdoğan, en son gazete patronlarını, köşe yazarlarını tehdit ederek, “tarafınızı belirleyin, ya PKK’nın yanında olacaksınız ya da AKP hükümetinin yanında olacaksınız” sözleri aslında AKP’nin yaşadığı kâbusu açıkça ortaya koymaktadır.

AKP Ordusunun işi ‘YAŞ’

Hakkari ve bölgesinde birçok kanlı olayların ve faili meçhullerin öncülüğünü yapmış olan komutanı Osman Pamukoğlu’nun “Hakkari elden gitti” sözlerine karşılık Pamukoğlu’na gramını ve çapını soran Erdoğan Son Yüksek Askeri Şura toplantısında Şemzînan’a tayin edilen Tuğgeneral Necati Tekin’in görev yerine gitmeye cesaret edemeyerek emekliliğini istemesi konusunda ise lafı gevelemişti. Yapılan YAŞ toplantılarına ilişkin New York Times gazetesinin “Türk ordusunun evcilleştiği” ve Türk ordusunun büyük bir yenilgiye uğradığını belirten Michael Rubin’in sözleri her ne kadar Erdoğan ve hükümeti inkar etseler de AKP devletinin hem siyasi hem de askeri açıdan büyük bir çöküntü içerisinde olduğunu doğrulamaktadır.

 Hipermetrop Tayyip..!

Suriye, Filistin, Afganistan, Afrika hatta çok uzaklarda olan Mayymar’ı bile gören Erdoğan’ın Kürdistan’ı göremeyen gözlerinin aslında gören ama PKK karşısında Kürdistan’da düştüğü bataklıktan çıkamayan gözlerin siyasetteki çöküşün itirafı olarak yansımıştı.  Uzun bir zamandan bu yana HPG tarafından esir alınan askerlerini unutan ve onları hatırlatanları susturan Erdoğan,  12 Ağustos’ta CHP ‘Tunç-eli’ Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim’de HPG gerillaların tarafından gözaltına alınması durumu karşısında sessizliğini korumuş ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mecliste toplanma önerisini kabul etmemişti. Aslında Erdoğan’ın bu tutumu çok şaşırılacak bir durum değildir. Daha önce yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Birkaç Mehmetçik şehit oldu diye meclisi toplayamayız” sözlerini normal görmüş o Mehmetçiklerin analarının gözyaşlarını unutuvermişti.

AKP’nin Karanlık Vadisinde ‘Kirli İşler’

Kısa bir süre önce Suriye ile en uzun sınır hattına sahip olan Urfa’ya, füze rampaları yerleştirildikten sonra Antep’te bomba patlatılması akıllara AKP devletinin yeni bir oyunun içinde olduğu kuşkularını getiriyor. Bugüne kadar yaptığı bütün eylemleri sahiplenen PKK’nin, eylemi yapmadıklarını söylemelerine rağmen AKP’nin ısrarla PKK’nin Suriye’de ki güçlerle birlikte eylemi yaptıkları yönündeki ısrarı oldukça düşündürücüdür. AKP devleti en son Antep’teki bombayı patlattığını iddia ettiği bir PKK militanın fotoğrafını basına dağıttı. PKK ise yaptığı açıklama da fotoğrafı yayınlanan militanlarının Antep’e hiç gitmediğini, Medya Savunma Alanlarında olduğunu açıklayarak AKP’nin oyununu boşa çıkardı.

Antep’teki patlamanın ilk dakikalarında, bombayı kimin patlattığı hakkında en küçük bir bilgi yokken AKP’li bakanlar televizyonlara katılarak, kendilerine verilen görev gereği eylemi PKK’nin yaptığını söylemeye başladılar.

Bu kirli oyun AKP’nin ilk işi değildir. Daha önce de Hakkari’de Geçimli(Peyanis) köyünde 9 köylüyü, AKP’li kontralar, yola döşedikleri mayınla katletmiş, olayın ilk dakikalarında yine aynı bakanlar mayını PKK’nin yerleştirdiğini söylemişlerdi. Sadece bu değil; İbrahim Tatlıses’i öldürmeye çalışmışlar bunu başaramayınca önceden hazırlanan senaryo gereği yine olayı PKK’nin üzerine atmaya çalışmışlardı.

Antep’teki Bomba Kimin İşine Yarar?

Antep’te patlatılan bombanın kimin daha çok işine yaradığına bakarak, bombayı kimin yerleştirdiğini anlamak için basit bir beyin cimlastiği yapmak yeterli olabilir. Halka yönelik bir eylemin PKK’ye ne gibi bir faydası olabilir. Hele böylesi bir dönemde PKK’nin ‘devrimci halk savaşını’ başlattığı bir süreçte Antep bombasının PKK’ye çok şey kaybettireceği açıktır.
Peki AKP’ye…

Kaybettirdiği hiçbir şeyin olmadığı kesin. Tam tersine Antep’te patlayan bomba AKP’nin hedeflediği sonuçları yaratmaya dönüktür. 

Bunlar sırasıyla:

1-            PKK’nin yeni bir süreç olarak başlattığı ‘Devrimci Halk Savaşı’nı karalayarak tartışılır hale getirmek

2-            PKK’yi ateşkese zorlamak

3-            PKK’nin Suriye ve İran tarafından kullanıldığı propagandasını yaparak kamuoyu oluşturma, başta ABD olmak üzere uluslararası destek sağlamak.

4-            PKK ile mücadele adı altında ABD’den almak istediği Pradatör keşif uçakları, F35 ve Süper Kobraların satışı konusunda ABD kongresinden onay verilmemişti. AKP devleti, Antep olayıyla mağduriyet politikası yürüterek silah satışına onay verilmesini sağlamaya çalışıyor.

5-            Kürt legal siyasetini tasfiye etmek için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Bununla birlikte Kürt milletvekillerini teslim almaya bu olmazsa dokunulmazlıklarını kaldırmak için zemin hazırlıyor.

6-            Kürt sorunu konusunda AKP politikalarını eleştiren aydınları-yazarları kendi militarist politikalarına destek vermeye zorluyor.

7-            Gerçekleştirdiği her türlü komploya rağmen Batı Kürdistan’a giremeyen AKP devleti, Antep’te patlattığı bomba ile Suriye devletini bu işin içine katarak, Batı Kürdistan’ı da içine alan-kendisinin kontrol etmek istediği tampon bölgenin oluşturulmasının zeminini yaratıyor.

Sonuç olarak; 9 kişinin öldüğü onlarca kişinin yaralandığı; devletin güvenliği ve huzurunu sarstığı söylenen bir bombanın bu kadar AKP’nin işine yaradığı nerede görülmüş. Bu bize ABD’nin Afganistan’a ve Irak’a girebilmek için İkiz kulelerde 5 bin kişiyi gözden çıkarmasını hatırlatıyor.

Jinda Roj

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info