28 Temmuz 2012 Cumartesi

HPG Gerillaları Dersim’de Helikopter Vurdu

BEHDİNAN - Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki arazi denetimini sürdüren HPG gerillalarının Dersim’de gerçekleştirdikleri eylem ve yaşanan çatışmalarda skorsky tipi bir helikopterin vurulduğu ve 2 askerin öldüğü bildirildi.

Van’ın Başkale ilçesinde Türk ordusuyla “işbirliği halinde çalışan ve orduya askeri malzeme taşıyan” 2 kişinin gözaltına alındığını duyuran HPG, Oramar ve Çukurca’daki gerilla eylemleri hakkında da bilgi verdi. Gerilla denetimindeki alanlara yönelik Türk ordusunun uçak ve topçu bombardımanlarının devam ettiği bildirildi.

ŞEMDİNLİ’DE GERİLLA DENETİMİ SÜRÜYOR

Hakkari’nin Şemdinli ilçesiyle bu ilçeye bağlı Gerdiya bölgesi arasındaki arazide denetimini sürdüren HPG gerillaları yol kontrollerine devam etti. Yol kontrollerinin beşinci gününe girdiğine dikkat çeken HPG Basın-İrtibat Merkezi (HPG-BİM), yaptığı açıklamada, gerillalara müdahale etmek isteyen 2 kobra helikopterin gerillaların karşılık vermesi üzerine alandan uzaklaşmak zorunda kaldığını bildirdi.

Türk ordusunun sivil yerleşim alanlarına yönelik bombardımanlarının da devam ettiğinin belirtildiği açıklamada 27 Temmuz günü “17.00’da Şemdinli ilçesine bağlı Gumokê alanı, Gare ve Konserve tepeleriyle Hacı Beg suyu ve Robînos vadilerine yönelik obüs ve havan toplarıyla başlattığı bombardıman 28 Temmuz günü saat 07.00’a kadar aralıksız devam etmiştir” denildi.

DERSİM’DE 2 ASKER ÖLDÜ

Dersim’de gerillaların gerçekleştirdiği eylemlerde 2 asker ölürken, 1 skorsky helikopterin darbelendiği duyuruldu.
Dersim merkeze bağlı Çiçekli karakolu yakınlarında 27 Temmuz günü saat 19.30 sularında Türk ordu birlikleriyle YJA Star gerillaları arasında bir çatışma yaşandığını belirten HPG-BİM, yaşanan çatışmada 2 askerin öldüğünü kaydetti. Çatışma ardından Türk ordusunun 2 kobra helikopterle çatışma alanı ve çevresini bombaladığının aktarıldığı açıklamada bombardıman ardından başlayan orman yangınının halen devam ettiği bildirildi.

Aynı gün ve saatte HPG gerillalarının Dersim’in Ovacık ilçesi Otlubaşı mıntıkasında operasyona çıkan Türk ordu birliklerine askeri malzeme ve cephane taşıyan skorsky tipi bir helikopteri de hedef aldıkları belirtilirken, darbe alan helikopterin alandan uzaklaşmak zorunda kaldığı bildirildi.

Türk askeri kaynaklar helikopterin darbe almasını doğrularken, helikopterde bulunan bir uzman çavuşun, kurşunun el telefonuna isabet etmesi sonucu şans eseri kurtulduğunu kaydetti.
ÇUKURCA’DA 2 ASKERİ ARAÇ DARBELENDİ

Hakkari’nin Çukurca ilçesinde operasyona çıkan Türk ordusuna ait askeri bir konvoya yönelik gerillaların bir eylem gerçekleştirdikleri kaydedildi. Çukurca’ya bağlı Sere Seve ve Êrîş karakolları arasında operasyona çıkan konvoya yönelik 27 Temmuz günü saat 12.30 sularında gerçekleştirilen eylemde 2 aracın darbe aldığı bildirildi. Açıklamada, Türk ordusunun ölü ve yaralı asker sayısının tespit edilemediği aktarıldı.

HPG-BİM, Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar karakolunda operasyon hazırlığında bulunan askerlere yönelik de bir eylem gerçekleştirildiğini duyurdu. “27 Temmuz günü 08.00-12.30 saatleri arasında Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar karakolunda operasyona çıkma hazırlığında bulunan işgalci TC ordu askerlerine yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir” denilen açıklamada eylem ardından aynı alanda çatışma yaşandığı bilgisi verildi. Eylem ve çatışmadaki ölü ve yaralı asker sayısının tespit edilemediğine dikkat çeken HPG-BİM, Türk ordusunun savaş uçaklarıyla 19.00-21.00 saatleri arasında Geper tepesine yönelik bir bombardıman düzenlediğini aktardı.

HPG-BİM ayrıca Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri arasında bulunan Çarçela dağının dün saat 04.00’da Türk ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bombalandığını, bombardımanda köylülere ait çok sayıda hayvanın telef olduğunu kaydetti.

2 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

HPG Anakarargah Komutanlığı’nın geçtiğimiz günlerde Türk ordusuna askeri malzeme, silah ve cephane taşıyan kesimleri uyarması ardından gerillalar Van’da 2 kişiyi gözaltına aldı. HPG-BİM, Van’ın Başkale ilçesine bağlı Qaraçî köyüne bir baskın düzenleyen gerillaların burada Türk ordusuyla işbirliği halinde çalışan ve orduya askeri malzeme taşıyan A.B. ve A.T. isimli 2 kişiyi gözaltına aldıklarını açıkladı.


ANF

PYD Eşbaşkanı: Türk Hükümeti Bizimle Diyalog Kursun

Batı Kürdistan’ın büyük partisi PYD Eşbaşbakanı Salih Muhammed Müslim, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tehditleri ve Kürtler arası birliği “yanlış” bulmasına tepki göstererek, “Çok gülünç bir şey. Bundan bahsetmesi bile Kürtlere büyük bir hakarettir” dedi. Türk hükümetini kendileriyle diyalog kurmaya çağıran Müslim, olası bir müdahalede ise Türkiye'nin "bataklığa saplanacağı" uyarısında bulundu.

ANF’ye konuşan PYD Eşbaşkanı ve aynı zamanda yeni kurulan Kürt Yüksek Heyeti’nin üyesi Salih Müslim, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a yanıt verdi.

Erdoğan 25 Temmuz günü yaptığı açıklamada Batı Kürdistan’da Kürtlerin kazanımlarını “terörist yapılanma” olarak ilan ederek, müdahale tehdidinde bulunmuştu. Erdoğan, “Kuzeyde oluşacak bir yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek bizim en tabii hakkımızdır” demişti. 26 Temmuz’da yaptığı açıklamada ise Kürtler arası birliğine karşı çıkan Erdoğan, Yüksek Kürt Heyeti’ni kast ederek "Suriye Kürt Ulusal Konseyi oluşturulması yaklaşımı yanlış bir yaklaşımdır!" dedi. Erdoğan “yanlış” bulduğu bu birliği bozmak için de Hewler’e Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu göndereceğini söyledi.

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, “Erdoğan’ın söyledikleri kabul edilemez, yersizdir. Kendisi Suriye halkına demokrasi ve özgürlük istediğini söylüyor, biz de istiyoruz. Eğer bu konuda dürüstse neden Kürtleri ayrıştırıyor?”
dedi.

Bölgede tek bir silahlı PKK’linin olmadığını kaydeden Müslim, “Ancak Erdoğan bahane ediyor. Suriye’nin içişlerine karışmak, Kürtleri yok etmek ya da haklarından yoksun bırakmak için bahane arıyor” diye belirtti.

TÜRKİYE’NİN MÜDAHALESİ ZORDUR

Türkiye’nin müdahale tehdidine ise “Zordur” şeklinde yanıt veren PYD Eşbaşkanı, “Uluslararası konjonktür buna müsait değil, ama kendisi zorlarsa bu çılgınlık olur, bataklığa saplanır. Hem uluslararası alanda hem de bölgede. Böyle bir müdahaleyi ne Batılı devletler kabul eder, ne de Araplar” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin Hewler (Erbil) girişiminden de bir sonuç çıkmayacağını vurgulayan Müslim, “Sayın Mesut Barzani bizleri bir araya getirerek görevini yaptı, şahit oldu. Kendisi de bir Kürt liderdir ve herkes saygı gösteriyor. Yakınlaşmada rol oynadı. Ama meselenin içinde değil. Davutoğlu’nun da bir şey elde edeceğini sanmıyoruz. Davutoğlu neden gelip bizimle görüşmüyor?” diye konuştu.

Türk hükümetinin Kürtler arası birlikten duyduğu rahatsızlığa işaret eden Salih Müslim, Erdoğan’ın açıklaması için “Çok gülünç bir şey. Bundan bahsetmesi bile Kürtlere büyük bir hakarettir” dedi.

Müslim, “Yani Kürtler bir araya gelmesin mi? Kendileri ve başkaları için reva gördüklerini, neden Kürtlere görmüyor? Kürtler niye bir araya gelmesin, toplanmasın? Bu Kürt fobisinden vazgeçilmeli. Yapılan Kürtlere hakarettir, kabul etmeyiz” ifadelerini kullandı.

TÜRK HÜKÜMETİ BİZİMLE DİYALOG KURSUN

Türk hükümetine çağrıda bulunan Müslim, “Neden bizimle diyaloga girmiyor. Gelsin bizimle konuşsun, birinci ağızdan bizden duysun. Kaygılarını gidersin” dedi.

Tampon bölge konusunda “Türkiye’nin himayesi ve müdahalesini hiçbir şekilde istemiyoruz” diyen PYD Eşbaşkanı, Kürt organizasyonlar sayesinde Batı Kürdistan’ın şu an güvenli bir bölgeye dönüştüğünü ifade ederek, “Çatışmalar nedeniyle Halep’ten, Şam’dan gelenler sığınıyor, ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ancak silahlı bir gücün bölgemize girmesine müsaade etmeyiz” dedi.

Türkiye destekli paramiliter grupların saldırılarının olması halinde tüm Kürtler ve partilerinin karşı duracağını ifade eden PYD Eşbaşkanı, bu yöntemlerle sonuç alınamayacağını vurguladı.

KÜRTLER ARASI ÇATIŞMA ÇIKMAZ

Son günlerde özellikle Türk ve Batılı medyanın Batı Kürdistan’daki gelişmeleri ele alırken "Kürtlerarası bir iç çatışma riski olduğu" yönündeki iddialarına ilişkin ise Müslim, “Biz Kürtler birlikte hareket ediyoruz. Bir Kürt konseyimiz var. Uygulamaya çalışıyoruz. Kürtler arası iç çatışma özellikle Yüksek Heyet’in oluşmasından sonra mümkün değil. Burada ortak kararlar alınıyor” dedi.

İçerisinde PYD’nin bulunduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ile Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS), 24 Temmuz günü bölgenin en büyük Kürt kenti Qamişlo’da “Kürt Yüksek Heyeti”nin kurulduğunu ilan etmişti. Heyet, aynı günün akşamı ilk toplantısını yapmıştı.

Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin kurulmasını öngörüyordu.

BATI KÜRDİSTAN’DAKİ GELİŞMELER

2003 yılında kurulan Demokratik Birlik Partisi (PYD), Batı Kürdistan’ın en aktif faaliyet yürüten ve büyük kitle desteğine sahip bir parti durumunda. Mart 2011’deki ayaklanmadan sonra da Kürtlerin “demokratik özerklik” talebinin hayata geçirilmesi için yürütülen faaliyetlere öncülük ediyor.

Geçen 16 ay içerisinde Kürtler, kendi toprakları ve yaşadıkları diğer büyük kentlerde halk meclisleri ve bunlara bağlı savunma komiteleri oluşturdu, 40 yıllık Baas iktidarında Araplaştırılan Kürt kent, ilçe ve köy isimlerini Kürtçeleştirdi, anadilde eğitim okulları açtı ve sivil toplum örgütlenme ağını genişletti. Her kentte kadın ve gençlik meclisleri ve kurumları var.

19-22 Temmuz tarihleri arasında tarihi bir adım atılarak, Kobani, Afrin, Amude ve Dêrka Hamko kentlerinin denetimi ele geçirildi. Bu süre içerisinde Halk Savunma Birlikleri (YPG) kuruluşunu ilan ederek, Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerin savunmasını üstlendi. Qamişlo’da ise durum sakin görünüyor. Kürtler ile diğer halklar arasındaki iletişim yoğunlaşmış durumda. 


ANF

Suriye'den Sonra?

Nuray Bayındır
 
 
Suriye’de yaşanan son gelişmeler üzerine yapılan değerlendirmelerde Kürt ve Kürdistan gerçekliği analizlerinin akademik çerçevede sınırlı kalanları değil de hem böyle, hem de daha çok duygu ve emek yüklü olanları dikkatimi çekiyor. Uzun süren amansız mücadele sürecinde ekilenlerin böyle bir an’daki tarihsel kesitte hasada dönüşmesi ihtimali Kürt Özgürlük mücadelesine gönül verenleri tabii ki büyük bir heyecana sürükledi. Bu anlamda Özellikle Kürt arkadaşlarımın yazılarına yansıyan coşkuyu ben de paylaşıyorum. Son durumun Her parçada ve Diasporadaki Kürt halkı üzerinde büyük bir moral kaynağı oluşturdu ve her alanda coşkuyla karşılandı.

80’li yılların son kesitinden bu yana Kürt Halkının haklı mücadelesinin yanında saf tutmuş bir Türk Sosyalisti olarak bu son gelişmeler beni de fazlası ile ilgilendiriyor. İzninizle önce Suriye’nin konumu ve Orta-doğu’daki Halk gerçekliğinden başlayarak konuya giriş yapmak istiyorum.

Lübnan, İsrail, Ürdün, Irak ve Türkiye ile komşu, 20 milyonu biraz geçen bir nüfusa sahip olan bu Ülke 1517 yılında Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve 400 yıl sonra 1. Dünya Savaşı ertesinde Osmanlı’nın hakimiyetinden çıkmıştır. 1920-46 yılları arasında Fransızların işgalini yaşamış. 1946 yılındaki bağımsızlık ilanından sonra da Mısır devletiyle birlikte 1958’de Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmuşlar, üç yıl sonra da ayrılmışlardır. Suriye daha sonra İsrail ile sorun yaşamış. 5 Haziran 1967 yılında başlayan 6 gün savaşında İsrail kazandığı Golan tepelerini işgal etmiştir. Nüfusu çoğunluk Sünni Arap olmak üzere sırasıyla Kürt, Türk, Ermeni, Çerkez, Asuri ve Keldanilerden oluşmaktadır. Dini gruplar olarak: Sünni, Nusayri, Hıristiyan, Dürzi, Şii, Yahudi ve Ezidi gruplar yaşar. Başkenti Şam olan ülkedeki Kürt nüfusu yaklaşık 4 milyon kadardır.

1963’ten bu yana Baas Partisi’nin iktidarda olduğu ve Ortadoğu’nun tek Müslüman Laik ülkesi olarak bilinen Suriye’yi 1970 yılından 2000 yılına kadar Hafız Esat , ölümünden sonra da günümüze kadar oğlu Başer Esad yönetmiştir. Tek parti iktidarında laik olmasına rağmen siyasal özgürlükler açısından halkına karşı Türkiye’nin bile çok gerisinde otoriter bir konum sergileyen Esat iktidarı bu gün son günlerini yaşıyor.

Baas iktidarı son günlerini yaşarken Lozan’dan bu yana kendi yerleşim alanlarında mülteci gibi yaşayan Kürtlerin yerel yönetimleri tek tek ele geçiriyor olmaları tabii ki heyecan verici bir gelişme.

Asıl ilginç olanı ise Kürtlerin yaşadıkları köy ve kasabalardaki idari merkezlere hiçbir şekilde silaha başvurmadan el koymaları ve bayrak çekmeleri oldu. Aslında Ortadoğu’daki gelişmeleri gün be gün izleyen ve bu bölgede dönen emperyal oyunların farkında olanlar için hiç de beklenmeyen gelişmeler değildi bütün bunlar. Ama yine de insan uzun bir süredir Eyüp sabrıyla yürütülen bir sürecin böyle birden bire hiç de alışılmadık bir hızla kazanıma dönüşüyor oluşunu izlerken şaşırıyor elde olmadan. Kürtlerin örgütlü bütün güçlerinin (PYD, PKK, Federal Kürdistan yönetimi) birlikte davranarak Batıda fiilen Demokratik Özerkliğe adım atmaları, an’ın ruhunu çok iyi yakaladıklarını gösteriyor.

Suriye ordusuna karşı Adana’da oluşturulan bir gizli üst’te eğitilerek Türkiye’nin gönderdiği kontralarla yönetildiği iddia edilen muhaliflerin oluşturduğu ‘’Özgür Suriye Ordusu’’nun Kürtlerin bulunduğu alanlardan ziyade büyük merkezlerde Suriye ordusuna karşı savaşı sürdürmesi Kürtlerin işini kolaylaştırmışa benziyor.

Bazı yazarlarca bir ihtimal olarak iddia edilen bir diğer nokta ise; Türkiye’nin Askeri müdahale ihtimaline karşı Esad’ın giderayak Türkiye’ye kötü bir sürpriz yaparak Kürt Özerk Bölgesi oluşumuna göz yumması...

Avrupa ve dünya basınının Suriye’deki son gelişmeleri verirken birleştikleri ortak nokta “Kürtlerin Özerkliğe yürüdüğü’’ve Türkiye’nin ‘’Büyük Kürdistan korkusu’’ oldu.

Havada sanki içten içe bir provokasyon kokusu hissediliyor. Birileri sanki ortamı daha da germek istiyor. Bu güne kadar ki deneyimlerden edindiğimiz bilgilere göre; ne Amerika, ne de Batılı güçler bölgede ve özel olarak da Suriye’de istikrarlı ve bölge halklarının lehine bir gelişmeye izin vermeyecekleri doğrultusundadır. Emperyal güçler bölge üzerinde hesap yaparlarken çıkarlarını kararsız dengeler üzerine kurarlar. Çatışmalı ortamın sürekliliği işlerine gelir çünkü.
Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlığını yapan Erdoğan, Türkiye sınırındaki Kürt hareketliliğinin birlikte hareketi karşısında kısa süren sessizliğini bozdu. Beklenen tavrını koydu. Türkiye kendi Kürtlerine reva gördüğünü Suriye’deki Kürtlerden esirgemeyecekti ne de olsa. Tabii ki Kürtlerin Suriye’de kendi hak ve özgürlüklerini kazanmaları, demokratik mevziler elde etmeleri, öz yönetimlerini oluşturmaları bu ülke ile 900 km’lik sınırı olan Türkiye’yi yakından ilgilendirecekti. En az nüfusu olduğu bir parçada özerkliğin kazanılması geri kalan Kürdistan parçalarını etkileyeceği gibi 20 milyondan fazla Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye’yi de zora koşacağı açıktı. Nitekim Erdoğan Türkiye sınırındaki Kürt yerleşim alanlarında yaşanan gelişmeler karşısında alışılmış tepkisini koymakta gecikmedi.

‘’Bölgenin coğrafi yapısının Terör örgütlerinin yuvalanmasına uygun olmadığını’’ söyleyen Türk Dış İşleri Bakanı Davutoğlu da bu demeciyle Kürt özerk Bölgesi oluşumuna aba altından sopa gösterdi. Böylelikle Erdoğan’ın Suriye’nin demokratikleşmesi üzerindeki çığırtkanlığı sözkonusu Kürt halkı olunca tersine dönebildiği kolayca ortaya çıkmış oldu. Küresel güçlerin güdümünde hareket eden ve küresel aktörlerin halkların özgürlük arayışları karşısına piyasa ekonomisini diken anlayışlarıyla birebir uyuşan Erdoğan Hükümetinden başka türlü bir yanıt beklenemezdi. Ancak Erdoğan’ın ve şürekasının, bu konuda MHP’den bile geride tutum sergileyen CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bile bilmediği bir gerçek vardı. Kendileri burunlarından kıl koparmaz bir havada yanıbaşlarında olan bitenden bihaberken Rusya Kürt örgütlerinin demokratik bir muhtevada birleşik hareket etme çabalarından anında haberdar olmuş, daha iyi bilgi alabilmek için bir Kürt yetkiliyi ülkesine davet etmişti. Dolayısıyla Rusya gelişmelerin gidişatı hakkında önceden haberdardı. Recep Tayip kendi derin emperyal planlarıyla mesai tüketirken Bölgeyi iyi okuyamadığı için gelişmeleri her zamanki Kürt fobisiyle değerlendirmiştir.

Dış İsleri Bakanı Davutoğlunu Barzani’nin diğer Kürt örgütleri üzerinde inisiyatif kurarak demokratik özerklik girişiminin önünün tıkanması için ikna etmesi temelinde bölgeye göndermiş olması da tabii ki bir başka trajedi konusu olmuştur. Zira PYD tarafından Barzani’nin yeni oluşumda böyle bir inisiyatifinin olmadığı açıklanmıştır.

Türkiye’nin Suriye üzerindeki hesaplarının Kürt hareketlerince bozulmasına izin vermeyeceklerini gittikçe şiddeti artan bir tonla dillendirmesi, Türkiye tarafından Kürtlerin demokrasi, özgürlük ve eşitlik arzularının hiçe sayılarak orada bir tampon bölgenin oluşturulma çabalarına BDP’den yanıt gecikmedi. Erdoğan’ın PYD’yi hemen dışlayacağına Ankara’ya çağırıp konuşmasını önerdi. BDP sözcüsü Gülten Kışanak, ‘’Türkiye tampon bölge kurmak isterse, müdahale ederse doğal bir reflekstir , Kürtler birlikte hareket ederler’’dedi.

BDP’nin haklı tepkisi Türkiye’nin Birleşik Kürdistan fobisini ne derece yatıştırır orası tartışılır ancak şurası açık ki, Türkiye’de onyıllardır canbedeli sürdürülen özgürlük, eşitlik ve demokrasi savaşının dört parçada olduğu gibi bölge halkları üzerinde de büyük etki yarattığı da tartışmasızdır. Ortak Kürt Örgütlülüğünün çok yeni olduğu Suriye’de bile özgürlük kakışmasına en hazırlıklı ve bilinçli katılan Kürt halkı oldu. Bu yönleriyle bölge halklarına da öncülük yapmaktadırlar.

AKP’nin bütün rahatsızlığı Kürt halkının kendi ulusal bütünlüğünü savunması ve halkların eşitlik ve demokrasi temelindeki özgür birlikteliğinden yana tutum almasıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bir yıldır tecritte tutulması bile tek başına AKP’nin çözümden değil çatışmalı bir sürecin devamından medet umduğunu göstermektedir.

Suriye’de oluşturulan Yüksek Kürt Konseyi’nin alacağı kararlar merakla beklenirken bölgede yedi ayrı şehirde Halk Meclisleri, bir başka tanımlamayla Halk Savunma Birlikleri yönetimi ele geçirdiler. Temmuz ayının ortasında Barzani’nin sembolik başkanlığında oluşturulan Yüksek Kürt Konseyi’nin karşılıklı saygı temelinde oluşturulduğu ve bir örgütün diğeri üzerinde inisiyatifinin olmadığı, kararların ortak alındığı açıklandı.

Sünni ekseniyle oluşturulan Katar, Suudi Arabistan, Amerika ve Türkiye birliğinin bölgeyi yeniden dizayn etmedeki hesaplarının geri teptiği bir siyasal atmosfere tanık oluyoruz.

“ Suriye halkının özgür iradesine saygı duyacağız” diyen Türkiye’ye karşı Kürtler silah doğrultmuyor. Ama Türkiye sınıra askeri yığınak yapıyor. Tankını topunu ve ordusunu yığmış durumda. HaberTürk kanalına konuşan PYD Eşbaşkanı Salih Muhammed Müslim’in açıkladığı gibi Suriye Kürtleri Suriye’den kopma niyetinde değil. ‘’Bu Küresel anlamda da mümkün değil’’diyerek durumlarına açıklık getiren sözcü ‘’Suriye’de bir devrim oluyor. Bir halkın kendi kendisini koruması bir başkası için nasıl bir tehdit oluşturuyor bunu kendisine sormak lazım... Türk yöneticileri Kürt fobisinden kurtulmalıdır’’dedi.

Suriye’deki son gelişmeler üzerine PYD eşbaşkanının son açıklamaları, aynı şekilde BDP’nin de bölge ile ilgili açıklamalarının medyada yankı bulması ardından Türkiye’nin bu güne kadar sürdürdüğü savaş söylemini bir an önce terk etmesi gerekiyor.

Yanlış hesaplardan ne kadar erken dönerseniz o kadar karlı çıkarsınız. Yoksa Kendi ülkesinde Kürt sorununun çözümünü güvenlikçi politikalara kurban ederek başka baharlara erteleyen bir Türkiye , ‘’Laboratuarda’’ yaratılan Arap Baharından temelden farklı, uzun yıllardır sabırla, emekle gerçekleşen Kürt Baharı’nın bölgeyi saran ve sarsan gücü karşısında Suriye’den sonra sıra kimde sorusuna en yakın cevap olmaktan kurtulamayacak gibi görünüyor.


ANF

Öcalan: Demokratik Ortadoğu, Birleşik Anayurt...

ERDEM CAN
 
 
BRÜKSEL - Şam rejiminin içine girdiği açmazın derinleşmesi üzerine Güneybatı Kürdistanlı güçlerin demokratik özerklik yolunda attığı adımlar AKP hükümeti ve denetimindeki Türk basını tarafından “hayretle” karşılandı. İlk tepki olarak da “mevcut durumun da daha sonra ortaya çıkacak olası Kürt iradesinin” de tahammül edilemez olduğunu “buyurdular”. Bir başka devletin sınırları içinde üstelik üçüncü bir halkın özgürlük mücadelesine neden bu denli tahammülsüz olunduğu hiç sorgulanmıyor. Yaşanan gelişmelere tarihsel perspektifle bakılmıyor. Bugün ortaya çıkan durumun geleceğe müdahalesi dikkate alınmıyormuş gibi davranılıyor.

PYD'nin de ideolojik birlikteliği olduğunu açıkladığı PKK'nin, “Birleşik bağımsız sosyalist Kürdistan” hedefinden, “Demokratik ülke, özgür anayurt” noktasına nasıl gelindiğinin izini süren yok. PKK'nin Birleşik bağımsız sosyalist Kürdistan hedefinden, “Demokratik ülke, özgür anayurt” stratejisine geçişi ne diğer Kürt örgütleri tarafından(kaldı ki bunların kitlesel bir karşılığı yok dar gruplar halindedirler) ne de Ankara egemenliği tarafından doğru okunamadı. Dolayısıyla kavranamadı. Bu Kürt grupları da Ankara egemenliğinin değirmenine su taşıyarak bu durumu, “PKK'nin hedeflerinden vaz geçtiği, hedef küçülttüğü” kolaycılığı ile izah edilmeye çalıştılar.

Bu yüzden de bugün omurgasını PYD'nin oluşturduğu Güneybatı Kürdistan özerkleşme sürecini de kavrayamıyorlar. Oysa PKK Lideri Abdullah Öcalan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)'e sunduğu 10 Temmuz 2001 tarihli savunmasında bugün yaşanan gelişmeleri ve hedeflerini çok açık bir biçimde dile getiriyor. Öcalan geleceğin Ortadoğusu üzerine kafa yorarak özgün bir model üretirken, Ankara egemenliği AKP eli ile hem kendi statükosunu hem de diğer bölge ulus devletlerinin statükosunu korumaya çalışıyor.

Öcalan'ın Suriye ve Güneybatı Kürdistan'a ilişkin belirlemelerini Mezopotamya Yayınları tarafından basılan “AİHM Savunmaları, Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa” adlı kitabının ikinci cildinden olduğu gibi aktarıyorum.


''Suriye Kürtleri'nin Kimlik Edinme ve Demokratik Katılım Çözümü''

Araplar'ın (Asurilerin) nasıl Kürtler'in içine uzanmış parçaları varsa, Kürtler'in de Araplar'ın içine uzanmış parçaları bulunmaktadır. Bunların başında Suriye Kütleri gelmekte, coğrafi ve kültürel olarak bunun gibi parçalarını teşkil etmektedir. Tarih boyunca tüm halklar arasında bu tür uzantılar, iç içe geçişler yaşanmaktadır. Tüm dünya, özellikle Asya ve Avrupa bu tarz olgu sorunlarla yaygın olarak karşılaşmıştır.

Milliyetçi yaklaşımlar bu tür azınlık konumlarını şiddet gerekçesi yaparak birçok savaşa yol açmışlardır. Demokratik sistemin oturmasıyla birlikte, bu tür sorunlar aynı ülke ve devlet içinde azınlıkların kültürel varlıkları tanınmış, demokratik katılımları birer temel insan hakları ve anayasa konusu yapılarak başarıyla çözülmüştür. Suriye Kürtleri'nin önemli bölümü, tarih boyunca yaşanan isyanlar, aşiret kavgaları ve kanunsuzluklar sonucunda değişik alanlardan toplanma özelliğine sahiptir. Tarih, Hz. İbrahim’in Urfa çıkışından son PKK çıkışına kadar bu yönlü bir akışın başta Suriye olmak üzere Doğu Akdeniz yörelerine göç edip yoğunlaştığını göstermektedir. Araplar'ın ve Asuriler'in benzer nedenlerle, sıcakların etkisiyle ve ticaret amacıyla Kürdistan’ın, Anadolu’nun içine doğru göçüne tanık olunmaktadır. Tarih boyunca sık sık bu tarz göçler, yerleşmeler ve karşılıklı kültür ve ticaret alışverişlerinin yapıldığı gözlemlenmektedir.

Bunların kültürler arası değişim ve dönüşüm gibi önemli bir işlevi de bulunmaktadır. Bu sürece daha sonraları Ermeniler ve Türkmenler'in de yoğun katıldıkları görülmektedir. Dolayısıyla zengin bir dil, din ve kültürel çeşitlilik doğmaktadır. Suriye esas olarak bu tür zenginlikte bir ülke olarak şekillenmiştir. Demokratik uzlaşma ve hoşgörüye uygun bir ortam arz etmesi bu tarihsel oluşumlar nedeniyledir. Suriye’deki tüm grupların, dolayısıyla Kürtler'in de bu tarihi gerçeklikler çerçevesinde temel sorunları, kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirme, ana dille eğitim, basın-yayın hakları ve siyasal yaşama eşit ve özgür vatandaşlar olarak katılma haklarını hayata geçirmeleriyle çözümlenebilecektir. Bu yönlü bazı özgürlükleri tanınmışsa da, birçok sorunları henüz çözüm beklemektedir. Bunlar vatandaşlık, ana dille eğitim, basın-yayın ve siyasi haklara ilişkin konulardır. Sert bir engelleme olmamakla birlikte, bu hakların güvenceli kullanımı için yasal bir statü gerekmektedir.

Yasallık mücadelesinin başarıyla sonuçlanması önemli bir demokratik kazanım olup, Suriye’nin genel demokratikleşmesine de güçlü bir katkıda bulunabilecektir. PKK’nin alanda yoğun bir sempatizan kitlesi bulunmaktadır. Bu kitlenin temel görevi, bu yasal haklar çerçevesinde bir programla demokratik yasal örgütlenme ve mücadelesini Suriye’nin genel yurtseverlik ve demokratikleşme hamleleriyle birleştirmesi ve gelmiş oldukları anayurtlarındaki özgürlük mücadelesiyle destek ve dayanışma içinde bulunmasıdır. Dünya genelinde çeşitli nedenlerle dağılmış tüm Kürtler'in aynı temelde görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Başta birlikte yaşadıkları ülkelerin metropollerindeki ve göçertilmiş alanlardaki Kürtler olmak üzere, her ülkede bulunan Kürtler'in kendi kültürel varlıklarını koruma, vatandaşlık kazanma, ana dilde eğitim, basın-yayın, insan hakları ve demokrasi ölçüleri temelinde siyasal yaşama aktif olarak katılma ve bu yönlü hak ve görevlerini başarıyla gerçekleştirmedir.

Bunun için başta sanat olmak üzere, her tür sosyal, sportif, eğitim, teknik vb. konularda kendilerini yetiştirip kültürel varlıklarını aktif bir yaşamla koruyup geliştirmedir. Bu temelde diğer halklarla onurlu, eşitlik ve özgürlük temelinde mücadele ve yaşamı paylaşmadır. Anavatandaki özgürlük mücadelesine gücü oranında destek, dayanışma ve katılımda bulunmadır. Son bir nokta, tüm Kürtler'in birlik sorunudur.

Eskiden bağımsız, birleşik ve sosyalist bir Kürdistan sloganı sıkça atılırdı. Milliyetçilikten kaynaklanan bu slogan, hem ideolojik hem de politik-pratik açıdan gerçekçi olmamaktadır. Ütopik olarak kulağa hoş gelse de, daha doğru olan yurtseverlik ve enternasyonalizm sloganı şu temelde olsa daha gerçekçi olacaktır: Çatısı altında bulunulan her ülke ve devlet için geçerli olmak üzere, “Demokratik Ülke, Özgür Anayurt”, tüm Ortadoğu açısından “Demokratik Ortadoğu, Birleşik Anayurt.” Bu iki temel slogan tüm Ortadoğu halkları açısından geçerlidir. Araplar yirmiyi aşkın parçaya bölünmüşlerdir. Türkler'in parçalanmışlığı da oldukça kapsamlıdır. İran da kendini benzer parçalanmışlık içinde görmektedir.

Kürtler'in parçalanmışlığı daha değişik kapsamdadır ve farklı bir özgünlüğü vardır. Her bölünmüş halk parçası yalnız kendi başına birleşik bir ulus ve vatan kavgasına girişirse, o zaman Ortadoğu boydan boya bir savaş alanına dönmüş olur. Coğrafi, sosyolojik, dini farlılıklarla daha da bölünerek, içinden çıkılmaz bir kaos durumu yaşanır. Her tarafı İsrail-Filistin çatışmasına dönüşür. Zaten bu tarz birleşik ulus veya vatan anlayışları milliyetçilikten kaynaklanmış olup tarihin en kanlı iki yüzyılının, 19. ve 20. yüzyılın savaşlarına yol açmışlardır.

Milliyetçilik yöntemiyle Ortadoğu’da çatışmaları körüklemek, 21. yüzyılın da boydan boya savaşlarla, katliamlar ve jenositlerle dolu geçmesi demektir. Dolayısıyla bu ne yurtseverlik, ne enternasyonalizm ne de hümanizmle bağdaşır. Doğru olan, Ortadoğu’nun mevcut siyasi sınırlarını veri olarak temel alıp, tüm ülkeleri ve devletlerinin bütünlüğü içinde demokrasi mücadelesini vererek, hak eşitliğini ve özgür birlikteliği gerçekleştirmektir.

Demokratikleşen her ülke, bir adım daha gerçekleşen Demokratik Ortadoğu’dur. Demokratik Ortadoğu da beraberinde AB türünden bir kuruluşla genelde tüm halkların özgürlük içinde birlik özlemlerine yanıt oluşturabilecektir. Arap ve Türki devletlerdeki gelişmeler daha çok bu yönlü eğilimi doğrulamaktadır. Enver Paşa ve Cemal Abdülnasır’ın Pantürkizm ve Panarabizm yöntemlerinin maceracı ve gerçeklikten yoksun oldukları kanıtlanmıştır. Tarihin Kürtler'e olanaklı kıldığı eşsiz rol, her parçanın demokratik çözüm yoluyla bulunduğu ülke ve devleti demokratik uygarlığa çekmektir. Bu rol, Demokratik Ortadoğu’ya ve uygarlığa ulaşmada bölgenin tarihi geleneğine, coğrafi, ekonomik ve sosyal gerçeklerine de uygun en gerçekçi ve en anlamlı yoldur.

Sonuç olarak, Kürt sorunu milliyetçi çağın yaklaşım ve yöntemleriyle çözümlenecek bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fransız Devrimi’nin yükselttiği milliyetçilik, burjuva sınıfının ulus olgusuna ve ondan kaynaklanan sorunlara uyguladığı bir ideolojik yaklaşımdır. Burjuva ulus-devletin ortaya çıkmasında, sınıf mücadelesinin ve demokrasinin bastırılmasında, ulusların boğazlaşmasında, etnik çatışmalarda ve sömürge politikalarında temel ideolojik rol oynamıştır. 19. ve 20. yüzyılların kanlı geçmesinde burjuva milliyetçiliğinin şoven payı belirleyicidir. Doğuş kaynağı olan Avrupa, bu savaşlardan çıkardığı derslerle 20. yüzyılın ikinci yarısında milliyetçiliği ikinci plana bırakıp, siyasal sisteminde demokratik kriterleri esas almıştır. Demokratik sistem, reel sosyalizm dahil, diğer tüm siyasal sistemlerin karşısında üstünlüğünü kanıtlayarak, 20. yüzyılın sonlarında reel sosyalizmin çözülüşüyle dünyada başat sistem haline gelmiştir. Kürt sorununda hem hakim ulus milliyetçiliği, hem de yerel ilkel milliyetçilik çözümsüzlüğü derinleştirmekten ve ülkelerini derin çıkmazlara sürüklemekten öteye bir rolün sahibi olamamışlardır. Bu yaklaşım ve yöntemlerde ısrar, bunalımların derinleşmesi, isyan, bastırma ve katliamdır. Milliyetçiliğin bu iki türü çağdaş demokratik uygarlığın gelişimiyle çelişip, 19. yüzyıldan kalma gerici ideolojiler konumuna düşmüşlerdir.

Bu gerçeklik, Kürt sorunu için çağdaş demokratik uygarlık kriterlerinin esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kürtler tarihlerinin bu yeni döneminde, Ortadoğu’nun üç büyük ulusu arasındaki köprü rolüyle, coğrafi, tarihi ve toplumsal koşullarıyla hem kendi kurtuluşlarını hem de komşu halkları demokratik çözüm sürecine sokacak temel demokratik güç ve mücadelesinin sahibi konumundadırlar. Kanlı sınır boğazlaşmalarına girmeden, her parçasında kazanacakları demokrasi mücadelesiyle Ortadoğu halklarının gerçek birliğini, kardeşliğini ve özgürlüğünü sağlamada başarının temel güvencesi durumundadırlar. (S. 186-190)”


Görüldüğü gibi bugünün hazırlıkları çok derinlere dayanıyor. Öcalan'ın özgün Ortadoğu modelinin bir filizlenme alanıdır bugün Güneybatı Kürdistan. Öcalan'ın gerçekleşen her öngörüsü geleceği okumada kendisinin ne denli önemli bir fırsat olduğunu gösteriyor.
erdemcan@riseup.net


ANF

Halep’te Şiddetli Çatışmalar

HALEP - Suriye ordusunun günlerdir hazırlık yaptığı ülkenin en büyük ikinci kenti olan Halep’e yönelik büyük operasyonu başladı. Tanklar kente girmeye başlarken, şiddetli çatışma haberleri geliyor.
Şam rejimine bağlı ordu birlikleri ile Özgür Suriye Ordusu’nun bir haftadan fazladır büyük kapışmaya hazırlandığı Halep savaşı başladı. Idlib gibi bölgelerden kente güç yağdıran Şam ordusu, bugün sabah saatlerinde, hava desteğiyle tanklarla kente girmeye başladı. Kent merkezine yakın Selahattin ile Hamdanieh bölgelerinde yoğun top sesleri yükselirken, burada şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi.

Sukkeri bölgesinde de ayrıca yoğun çatışmalar başladığı belirtilirken, gün içerisinde çatışmaların şiddetlenerek büyümesi bekleniyor.

Kentte bulunan BBC muhabiri, büyük saldırıyı bekleyen Özgür Suriye Ordusu’nun silah ve sayı bakımından saldırıyı karşılayacak güçte olmadıklarını söyledi. Kentin bazı semtlerinde konumlanmış olan Özgür Suriye Ordusu’nun hafif silahlarla oluşturdukları mevzileri tutmaya çalıştıkları bildirildi.

Suriye’nin en büyük ikinci kenti olan Halep yaklaşık iki haftadır çatışmaların yoğunlaştığı alanların başında geliyor. Kentte 600 binden fazla Kürt yaşıyor. Çatışmalar nedeniyle Kürtler, Sex Meqsud gibi Kürt semtlerinde toplanmış durumda. Buralarda halktan oluşan sivil savunma komiteleri ile Halk Savunma Birlikleri (YPG) çatışmaların kendi bölgelerine sıçramasını önlemeye çalışıyor.

Perşembe günü Halk Meclisi ile Halk Savunma Birlikleri (YPG) Tarıq Eldab mahallesine gıda yardımı götürürken Esad rejimine bağlı askerlerin saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi hayatını kaybederken 11 kişi de yaralandı. Olay ardından YPG’nin gerçekleştirdiği bir dizi misilleme eyleminde ise 6 asker öldürülmüştü. 


ANF