BEHDİNAN -
Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki arazi denetimini sürdüren HPG
gerillalarının Dersim’de gerçekleştirdikleri eylem ve yaşanan
çatışmalarda skorsky tipi bir helikopterin vurulduğu ve 2 askerin öldüğü
bildirildi.
Van’ın Başkale ilçesinde Türk ordusuyla “işbirliği
halinde çalışan ve orduya askeri malzeme taşıyan” 2 kişinin gözaltına
alındığını duyuran HPG, Oramar ve Çukurca’daki gerilla eylemleri
hakkında da bilgi verdi. Gerilla denetimindeki alanlara yönelik Türk
ordusunun uçak ve topçu bombardımanlarının devam ettiği bildirildi.
ŞEMDİNLİ’DE GERİLLA DENETİMİ SÜRÜYOR
Hakkari’nin
Şemdinli ilçesiyle bu ilçeye bağlı Gerdiya bölgesi arasındaki arazide
denetimini sürdüren HPG gerillaları yol kontrollerine devam etti. Yol
kontrollerinin beşinci gününe girdiğine dikkat çeken HPG Basın-İrtibat
Merkezi (HPG-BİM), yaptığı açıklamada, gerillalara müdahale etmek
isteyen 2 kobra helikopterin gerillaların karşılık vermesi üzerine
alandan uzaklaşmak zorunda kaldığını bildirdi.
Türk ordusunun
sivil yerleşim alanlarına yönelik bombardımanlarının da devam ettiğinin
belirtildiği açıklamada 27 Temmuz günü “17.00’da Şemdinli ilçesine bağlı
Gumokê alanı, Gare ve Konserve tepeleriyle Hacı Beg suyu ve Robînos
vadilerine yönelik obüs ve havan toplarıyla başlattığı bombardıman 28
Temmuz günü saat 07.00’a kadar aralıksız devam etmiştir” denildi.
DERSİM’DE 2 ASKER ÖLDÜ
Dersim’de gerillaların gerçekleştirdiği eylemlerde 2 asker ölürken, 1 skorsky helikopterin darbelendiği duyuruldu.
Dersim
merkeze bağlı Çiçekli karakolu yakınlarında 27 Temmuz günü saat 19.30
sularında Türk ordu birlikleriyle YJA Star gerillaları arasında bir
çatışma yaşandığını belirten HPG-BİM, yaşanan çatışmada 2 askerin
öldüğünü kaydetti. Çatışma ardından Türk ordusunun 2 kobra helikopterle
çatışma alanı ve çevresini bombaladığının aktarıldığı açıklamada
bombardıman ardından başlayan orman yangınının halen devam ettiği
bildirildi.
Aynı gün ve saatte HPG gerillalarının Dersim’in
Ovacık ilçesi Otlubaşı mıntıkasında operasyona çıkan Türk ordu
birliklerine askeri malzeme ve cephane taşıyan skorsky tipi bir
helikopteri de hedef aldıkları belirtilirken, darbe alan helikopterin
alandan uzaklaşmak zorunda kaldığı bildirildi.
Türk askeri
kaynaklar helikopterin darbe almasını doğrularken, helikopterde bulunan
bir uzman çavuşun, kurşunun el telefonuna isabet etmesi sonucu şans eseri
kurtulduğunu kaydetti.
ÇUKURCA’DA 2 ASKERİ ARAÇ DARBELENDİ
Hakkari’nin
Çukurca ilçesinde operasyona çıkan Türk ordusuna ait askeri bir konvoya
yönelik gerillaların bir eylem gerçekleştirdikleri kaydedildi.
Çukurca’ya bağlı Sere Seve ve Êrîş karakolları arasında operasyona çıkan
konvoya yönelik 27 Temmuz günü saat 12.30 sularında gerçekleştirilen
eylemde 2 aracın darbe aldığı bildirildi. Açıklamada, Türk ordusunun ölü
ve yaralı asker sayısının tespit edilemediği aktarıldı.
HPG-BİM,
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar karakolunda operasyon
hazırlığında bulunan askerlere yönelik de bir eylem gerçekleştirildiğini
duyurdu. “27 Temmuz günü 08.00-12.30 saatleri arasında Hakkari’nin
Yüksekova ilçesine bağlı Oramar karakolunda operasyona çıkma
hazırlığında bulunan işgalci TC ordu askerlerine yönelik gerillalarımız
tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir” denilen açıklamada eylem
ardından aynı alanda çatışma yaşandığı bilgisi verildi. Eylem ve
çatışmadaki ölü ve yaralı asker sayısının tespit edilemediğine dikkat
çeken HPG-BİM, Türk ordusunun savaş uçaklarıyla 19.00-21.00 saatleri
arasında Geper tepesine yönelik bir bombardıman düzenlediğini aktardı.
HPG-BİM
ayrıca Hakkari’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri arasında bulunan
Çarçela dağının dün saat 04.00’da Türk ordusu tarafından obüs ve havan
toplarıyla bombalandığını, bombardımanda köylülere ait çok sayıda
hayvanın telef olduğunu kaydetti.
2 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
HPG
Anakarargah Komutanlığı’nın geçtiğimiz günlerde Türk ordusuna askeri
malzeme, silah ve cephane taşıyan kesimleri uyarması ardından gerillalar
Van’da 2 kişiyi gözaltına aldı. HPG-BİM, Van’ın Başkale ilçesine bağlı
Qaraçî köyüne bir baskın düzenleyen gerillaların burada Türk ordusuyla
işbirliği halinde çalışan ve orduya askeri malzeme taşıyan A.B. ve A.T.
isimli 2 kişiyi gözaltına aldıklarını açıkladı.
ANF
Batı Kürdistan’ın büyük partisi PYD Eşbaşbakanı Salih Muhammed Müslim,
Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tehditleri ve Kürtler arası
birliği “yanlış” bulmasına tepki göstererek, “Çok gülünç bir şey.
Bundan bahsetmesi bile Kürtlere büyük bir hakarettir” dedi. Türk
hükümetini kendileriyle diyalog kurmaya çağıran Müslim, olası bir
müdahalede ise Türkiye'nin "bataklığa saplanacağı" uyarısında bulundu.
ANF’ye
konuşan PYD Eşbaşkanı ve aynı zamanda yeni kurulan Kürt Yüksek
Heyeti’nin üyesi Salih Müslim, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a
yanıt verdi.
Erdoğan 25 Temmuz günü yaptığı açıklamada Batı
Kürdistan’da Kürtlerin kazanımlarını “terörist yapılanma” olarak ilan
ederek, müdahale tehdidinde bulunmuştu. Erdoğan, “Kuzeyde oluşacak bir
yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek
bizim en tabii hakkımızdır” demişti. 26 Temmuz’da yaptığı açıklamada
ise Kürtler arası birliğine karşı çıkan Erdoğan, Yüksek Kürt Heyeti’ni
kast ederek "Suriye Kürt Ulusal Konseyi oluşturulması yaklaşımı yanlış
bir yaklaşımdır!" dedi. Erdoğan “yanlış” bulduğu bu birliği bozmak için
de Hewler’e Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu göndereceğini söyledi.
PYD
Eşbaşkanı Salih Müslim, “Erdoğan’ın söyledikleri kabul edilemez,
yersizdir. Kendisi Suriye halkına demokrasi ve özgürlük istediğini
söylüyor, biz de istiyoruz. Eğer bu konuda dürüstse neden Kürtleri
ayrıştırıyor?” dedi.
Bölgede tek bir silahlı PKK’linin
olmadığını kaydeden Müslim, “Ancak Erdoğan bahane ediyor. Suriye’nin
içişlerine karışmak, Kürtleri yok etmek ya da haklarından yoksun
bırakmak için bahane arıyor” diye belirtti.
TÜRKİYE’NİN MÜDAHALESİ ZORDUR
Türkiye’nin
müdahale tehdidine ise “Zordur” şeklinde yanıt veren PYD Eşbaşkanı,
“Uluslararası konjonktür buna müsait değil, ama kendisi zorlarsa bu
çılgınlık olur, bataklığa saplanır. Hem uluslararası alanda hem de
bölgede. Böyle bir müdahaleyi ne Batılı devletler kabul eder, ne de
Araplar” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Hewler (Erbil)
girişiminden de bir sonuç çıkmayacağını vurgulayan Müslim, “Sayın Mesut
Barzani bizleri bir araya getirerek görevini yaptı, şahit oldu. Kendisi
de bir Kürt liderdir ve herkes saygı gösteriyor. Yakınlaşmada rol
oynadı. Ama meselenin içinde değil. Davutoğlu’nun da bir şey elde
edeceğini sanmıyoruz. Davutoğlu neden gelip bizimle görüşmüyor?” diye
konuştu.
Türk hükümetinin Kürtler arası birlikten duyduğu
rahatsızlığa işaret eden Salih Müslim, Erdoğan’ın açıklaması için “Çok
gülünç bir şey. Bundan bahsetmesi bile Kürtlere büyük bir hakarettir”
dedi.
Müslim, “Yani Kürtler bir araya gelmesin mi? Kendileri ve
başkaları için reva gördüklerini, neden Kürtlere görmüyor? Kürtler niye
bir araya gelmesin, toplanmasın? Bu Kürt fobisinden vazgeçilmeli.
Yapılan Kürtlere hakarettir, kabul etmeyiz” ifadelerini kullandı.
TÜRK HÜKÜMETİ BİZİMLE DİYALOG KURSUN
Türk
hükümetine çağrıda bulunan Müslim, “Neden bizimle diyaloga girmiyor.
Gelsin bizimle konuşsun, birinci ağızdan bizden duysun. Kaygılarını
gidersin” dedi.
Tampon bölge konusunda “Türkiye’nin himayesi ve
müdahalesini hiçbir şekilde istemiyoruz” diyen PYD Eşbaşkanı, Kürt
organizasyonlar sayesinde Batı Kürdistan’ın şu an güvenli bir bölgeye
dönüştüğünü ifade ederek, “Çatışmalar nedeniyle Halep’ten, Şam’dan
gelenler sığınıyor, ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ancak silahlı bir gücün
bölgemize girmesine müsaade etmeyiz” dedi.
Türkiye destekli
paramiliter grupların saldırılarının olması halinde tüm Kürtler ve
partilerinin karşı duracağını ifade eden PYD Eşbaşkanı, bu yöntemlerle
sonuç alınamayacağını vurguladı.
KÜRTLER ARASI ÇATIŞMA ÇIKMAZ
Son
günlerde özellikle Türk ve Batılı medyanın Batı Kürdistan’daki
gelişmeleri ele alırken "Kürtlerarası bir iç çatışma riski olduğu"
yönündeki iddialarına ilişkin ise Müslim, “Biz Kürtler birlikte hareket
ediyoruz. Bir Kürt konseyimiz var. Uygulamaya çalışıyoruz. Kürtler
arası iç çatışma özellikle Yüksek Heyet’in oluşmasından sonra mümkün
değil. Burada ortak kararlar alınıyor” dedi.
İçerisinde PYD’nin
bulunduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ile Suriye Kürt Ulusal
Meclisi (ENKS), 24 Temmuz günü bölgenin en büyük Kürt kenti Qamişlo’da
“Kürt Yüksek Heyeti”nin kurulduğunu ilan etmişti. Heyet, aynı günün
akşamı ilk toplantısını yapmıştı.
Halk Meclisi ile diğer bir
çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi, 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de
yapılan görüşmelerin ardından güçlerini ortaklaştırma kararı
almışlardı. Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda
imzalanan yedi maddelik Kürt Yüksek Heyeti ve alt komitelerinin
kurulmasını öngörüyordu.
BATI KÜRDİSTAN’DAKİ GELİŞMELER
2003
yılında kurulan Demokratik Birlik Partisi (PYD), Batı Kürdistan’ın en
aktif faaliyet yürüten ve büyük kitle desteğine sahip bir parti
durumunda. Mart 2011’deki ayaklanmadan sonra da Kürtlerin “demokratik
özerklik” talebinin hayata geçirilmesi için yürütülen faaliyetlere
öncülük ediyor.
Geçen 16 ay içerisinde Kürtler, kendi toprakları
ve yaşadıkları diğer büyük kentlerde halk meclisleri ve bunlara bağlı
savunma komiteleri oluşturdu, 40 yıllık Baas iktidarında Araplaştırılan
Kürt kent, ilçe ve köy isimlerini Kürtçeleştirdi, anadilde eğitim
okulları açtı ve sivil toplum örgütlenme ağını genişletti. Her kentte
kadın ve gençlik meclisleri ve kurumları var.
19-22 Temmuz
tarihleri arasında tarihi bir adım atılarak, Kobani, Afrin, Amude ve
Dêrka Hamko kentlerinin denetimi ele geçirildi. Bu süre içerisinde Halk
Savunma Birlikleri (YPG) kuruluşunu ilan ederek, Kürtlerin yaşadığı tüm
bölgelerin savunmasını üstlendi. Qamişlo’da ise durum sakin görünüyor.
Kürtler ile diğer halklar arasındaki iletişim yoğunlaşmış durumda.
ANF
Suriye’de
yaşanan son gelişmeler üzerine yapılan değerlendirmelerde Kürt ve
Kürdistan gerçekliği analizlerinin akademik çerçevede sınırlı kalanları
değil de hem böyle, hem de daha çok duygu ve emek yüklü olanları
dikkatimi çekiyor. Uzun süren amansız mücadele sürecinde ekilenlerin
böyle bir an’daki tarihsel kesitte hasada dönüşmesi ihtimali Kürt
Özgürlük mücadelesine gönül verenleri tabii ki büyük bir heyecana
sürükledi. Bu anlamda Özellikle Kürt arkadaşlarımın yazılarına yansıyan
coşkuyu ben de paylaşıyorum. Son durumun Her parçada ve Diasporadaki
Kürt halkı üzerinde büyük bir moral kaynağı oluşturdu ve her alanda
coşkuyla karşılandı.
80’li yılların son kesitinden bu yana Kürt
Halkının haklı mücadelesinin yanında saf tutmuş bir Türk Sosyalisti
olarak bu son gelişmeler beni de fazlası ile ilgilendiriyor. İzninizle
önce Suriye’nin konumu ve Orta-doğu’daki Halk gerçekliğinden başlayarak
konuya giriş yapmak istiyorum.
Lübnan, İsrail, Ürdün, Irak ve
Türkiye ile komşu, 20 milyonu biraz geçen bir nüfusa sahip olan bu Ülke
1517 yılında Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve 400 yıl sonra 1. Dünya
Savaşı ertesinde Osmanlı’nın hakimiyetinden çıkmıştır. 1920-46 yılları
arasında Fransızların işgalini yaşamış. 1946 yılındaki bağımsızlık
ilanından sonra da Mısır devletiyle birlikte 1958’de Birleşik Arap
Cumhuriyetini kurmuşlar, üç yıl sonra da ayrılmışlardır. Suriye daha
sonra İsrail ile sorun yaşamış. 5 Haziran 1967 yılında başlayan 6 gün
savaşında İsrail kazandığı Golan tepelerini işgal etmiştir. Nüfusu
çoğunluk Sünni Arap olmak üzere sırasıyla Kürt, Türk, Ermeni, Çerkez,
Asuri ve Keldanilerden oluşmaktadır. Dini gruplar olarak: Sünni,
Nusayri, Hıristiyan, Dürzi, Şii, Yahudi ve Ezidi gruplar yaşar. Başkenti
Şam olan ülkedeki Kürt nüfusu yaklaşık 4 milyon kadardır.
1963’ten
bu yana Baas Partisi’nin iktidarda olduğu ve Ortadoğu’nun tek Müslüman
Laik ülkesi olarak bilinen Suriye’yi 1970 yılından 2000 yılına kadar
Hafız Esat , ölümünden sonra da günümüze kadar oğlu Başer Esad
yönetmiştir. Tek parti iktidarında laik olmasına rağmen siyasal
özgürlükler açısından halkına karşı Türkiye’nin bile çok gerisinde
otoriter bir konum sergileyen Esat iktidarı bu gün son günlerini
yaşıyor.
Baas iktidarı son günlerini yaşarken Lozan’dan bu yana
kendi yerleşim alanlarında mülteci gibi yaşayan Kürtlerin yerel
yönetimleri tek tek ele geçiriyor olmaları tabii ki heyecan verici bir
gelişme.
Asıl ilginç olanı ise Kürtlerin yaşadıkları köy ve
kasabalardaki idari merkezlere hiçbir şekilde silaha başvurmadan el
koymaları ve bayrak çekmeleri oldu. Aslında Ortadoğu’daki gelişmeleri
gün be gün izleyen ve bu bölgede dönen emperyal oyunların farkında
olanlar için hiç de beklenmeyen gelişmeler değildi bütün bunlar. Ama
yine de insan uzun bir süredir Eyüp sabrıyla yürütülen bir sürecin böyle
birden bire hiç de alışılmadık bir hızla kazanıma dönüşüyor oluşunu
izlerken şaşırıyor elde olmadan. Kürtlerin örgütlü bütün güçlerinin
(PYD, PKK, Federal Kürdistan yönetimi) birlikte davranarak Batıda
fiilen Demokratik Özerkliğe adım atmaları, an’ın ruhunu çok iyi
yakaladıklarını gösteriyor.
Suriye ordusuna karşı Adana’da
oluşturulan bir gizli üst’te eğitilerek Türkiye’nin gönderdiği
kontralarla yönetildiği iddia edilen muhaliflerin oluşturduğu ‘’Özgür
Suriye Ordusu’’nun Kürtlerin bulunduğu alanlardan ziyade büyük
merkezlerde Suriye ordusuna karşı savaşı sürdürmesi Kürtlerin işini
kolaylaştırmışa benziyor.
Bazı yazarlarca bir ihtimal olarak
iddia edilen bir diğer nokta ise; Türkiye’nin Askeri müdahale ihtimaline
karşı Esad’ın giderayak Türkiye’ye kötü bir sürpriz yaparak Kürt Özerk
Bölgesi oluşumuna göz yumması...
Avrupa ve dünya basınının
Suriye’deki son gelişmeleri verirken birleştikleri ortak nokta
“Kürtlerin Özerkliğe yürüdüğü’’ve Türkiye’nin ‘’Büyük Kürdistan
korkusu’’ oldu.
Havada sanki içten içe bir provokasyon kokusu
hissediliyor. Birileri sanki ortamı daha da germek istiyor. Bu güne
kadar ki deneyimlerden edindiğimiz bilgilere göre; ne Amerika, ne de
Batılı güçler bölgede ve özel olarak da Suriye’de istikrarlı ve bölge
halklarının lehine bir gelişmeye izin vermeyecekleri doğrultusundadır.
Emperyal güçler bölge üzerinde hesap yaparlarken çıkarlarını kararsız
dengeler üzerine kurarlar. Çatışmalı ortamın sürekliliği işlerine gelir
çünkü.
Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlığını yapan Erdoğan,
Türkiye sınırındaki Kürt hareketliliğinin birlikte hareketi karşısında
kısa süren sessizliğini bozdu. Beklenen tavrını koydu. Türkiye kendi
Kürtlerine reva gördüğünü Suriye’deki Kürtlerden esirgemeyecekti ne de
olsa. Tabii ki Kürtlerin Suriye’de kendi hak ve özgürlüklerini
kazanmaları, demokratik mevziler elde etmeleri, öz yönetimlerini
oluşturmaları bu ülke ile 900 km’lik sınırı olan Türkiye’yi yakından
ilgilendirecekti. En az nüfusu olduğu bir parçada özerkliğin
kazanılması geri kalan Kürdistan parçalarını etkileyeceği gibi 20
milyondan fazla Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye’yi de zora koşacağı
açıktı. Nitekim Erdoğan Türkiye sınırındaki Kürt yerleşim alanlarında
yaşanan gelişmeler karşısında alışılmış tepkisini koymakta gecikmedi.
‘’Bölgenin
coğrafi yapısının Terör örgütlerinin yuvalanmasına uygun olmadığını’’
söyleyen Türk Dış İşleri Bakanı Davutoğlu da bu demeciyle Kürt özerk
Bölgesi oluşumuna aba altından sopa gösterdi. Böylelikle Erdoğan’ın
Suriye’nin demokratikleşmesi üzerindeki çığırtkanlığı sözkonusu Kürt
halkı olunca tersine dönebildiği kolayca ortaya çıkmış oldu. Küresel
güçlerin güdümünde hareket eden ve küresel aktörlerin halkların
özgürlük arayışları karşısına piyasa ekonomisini diken anlayışlarıyla
birebir uyuşan Erdoğan Hükümetinden başka türlü bir yanıt beklenemezdi.
Ancak Erdoğan’ın ve şürekasının, bu konuda MHP’den bile geride tutum
sergileyen CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bile bilmediği bir gerçek vardı.
Kendileri burunlarından kıl koparmaz bir havada yanıbaşlarında olan
bitenden bihaberken Rusya Kürt örgütlerinin demokratik bir muhtevada
birleşik hareket etme çabalarından anında haberdar olmuş, daha iyi bilgi
alabilmek için bir Kürt yetkiliyi ülkesine davet etmişti. Dolayısıyla
Rusya gelişmelerin gidişatı hakkında önceden haberdardı. Recep Tayip
kendi derin emperyal planlarıyla mesai tüketirken Bölgeyi iyi
okuyamadığı için gelişmeleri her zamanki Kürt fobisiyle
değerlendirmiştir.
Dış İsleri Bakanı Davutoğlunu Barzani’nin
diğer Kürt örgütleri üzerinde inisiyatif kurarak demokratik özerklik
girişiminin önünün tıkanması için ikna etmesi temelinde bölgeye
göndermiş olması da tabii ki bir başka trajedi konusu olmuştur. Zira PYD
tarafından Barzani’nin yeni oluşumda böyle bir inisiyatifinin olmadığı
açıklanmıştır.
Türkiye’nin Suriye üzerindeki hesaplarının Kürt
hareketlerince bozulmasına izin vermeyeceklerini gittikçe şiddeti artan
bir tonla dillendirmesi, Türkiye tarafından Kürtlerin demokrasi,
özgürlük ve eşitlik arzularının hiçe sayılarak orada bir tampon bölgenin
oluşturulma çabalarına BDP’den yanıt gecikmedi. Erdoğan’ın PYD’yi hemen
dışlayacağına Ankara’ya çağırıp konuşmasını önerdi. BDP sözcüsü Gülten
Kışanak, ‘’Türkiye tampon bölge kurmak isterse, müdahale ederse doğal
bir reflekstir , Kürtler birlikte hareket ederler’’dedi.
BDP’nin
haklı tepkisi Türkiye’nin Birleşik Kürdistan fobisini ne derece
yatıştırır orası tartışılır ancak şurası açık ki, Türkiye’de onyıllardır
canbedeli sürdürülen özgürlük, eşitlik ve demokrasi savaşının dört
parçada olduğu gibi bölge halkları üzerinde de büyük etki yarattığı da
tartışmasızdır. Ortak Kürt Örgütlülüğünün çok yeni olduğu Suriye’de bile
özgürlük kakışmasına en hazırlıklı ve bilinçli katılan Kürt halkı oldu.
Bu yönleriyle bölge halklarına da öncülük yapmaktadırlar.
AKP’nin
bütün rahatsızlığı Kürt halkının kendi ulusal bütünlüğünü savunması ve
halkların eşitlik ve demokrasi temelindeki özgür birlikteliğinden yana
tutum almasıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bir yıldır tecritte
tutulması bile tek başına AKP’nin çözümden değil çatışmalı bir sürecin
devamından medet umduğunu göstermektedir.
Suriye’de oluşturulan
Yüksek Kürt Konseyi’nin alacağı kararlar merakla beklenirken bölgede
yedi ayrı şehirde Halk Meclisleri, bir başka tanımlamayla Halk Savunma
Birlikleri yönetimi ele geçirdiler. Temmuz ayının ortasında Barzani’nin
sembolik başkanlığında oluşturulan Yüksek Kürt Konseyi’nin karşılıklı
saygı temelinde oluşturulduğu ve bir örgütün diğeri üzerinde
inisiyatifinin olmadığı, kararların ortak alındığı açıklandı.
Sünni
ekseniyle oluşturulan Katar, Suudi Arabistan, Amerika ve Türkiye
birliğinin bölgeyi yeniden dizayn etmedeki hesaplarının geri teptiği bir
siyasal atmosfere tanık oluyoruz.
“ Suriye halkının özgür
iradesine saygı duyacağız” diyen Türkiye’ye karşı Kürtler silah
doğrultmuyor. Ama Türkiye sınıra askeri yığınak yapıyor. Tankını topunu
ve ordusunu yığmış durumda. HaberTürk kanalına konuşan PYD Eşbaşkanı
Salih Muhammed Müslim’in açıkladığı gibi Suriye Kürtleri Suriye’den
kopma niyetinde değil. ‘’Bu Küresel anlamda da mümkün değil’’diyerek
durumlarına açıklık getiren sözcü ‘’Suriye’de bir devrim oluyor. Bir
halkın kendi kendisini koruması bir başkası için nasıl bir tehdit
oluşturuyor bunu kendisine sormak lazım... Türk yöneticileri Kürt
fobisinden kurtulmalıdır’’dedi.
Suriye’deki son gelişmeler
üzerine PYD eşbaşkanının son açıklamaları, aynı şekilde BDP’nin de bölge
ile ilgili açıklamalarının medyada yankı bulması ardından Türkiye’nin
bu güne kadar sürdürdüğü savaş söylemini bir an önce terk etmesi
gerekiyor.
Yanlış hesaplardan ne kadar erken dönerseniz o kadar
karlı çıkarsınız. Yoksa Kendi ülkesinde Kürt sorununun çözümünü
güvenlikçi politikalara kurban ederek başka baharlara erteleyen bir
Türkiye , ‘’Laboratuarda’’ yaratılan Arap Baharından temelden farklı,
uzun yıllardır sabırla, emekle gerçekleşen Kürt Baharı’nın bölgeyi saran
ve sarsan gücü karşısında Suriye’den sonra sıra kimde sorusuna en yakın
cevap olmaktan kurtulamayacak gibi görünüyor.
ANF
BRÜKSEL -
Şam rejiminin içine girdiği açmazın derinleşmesi üzerine Güneybatı
Kürdistanlı güçlerin demokratik özerklik yolunda attığı adımlar AKP
hükümeti ve denetimindeki Türk basını tarafından “hayretle” karşılandı.
İlk tepki olarak da “mevcut durumun da daha sonra ortaya çıkacak olası
Kürt iradesinin” de tahammül edilemez olduğunu “buyurdular”. Bir başka
devletin sınırları içinde üstelik üçüncü bir halkın özgürlük
mücadelesine neden bu denli tahammülsüz olunduğu hiç sorgulanmıyor.
Yaşanan gelişmelere tarihsel perspektifle bakılmıyor. Bugün ortaya çıkan
durumun geleceğe müdahalesi dikkate alınmıyormuş gibi davranılıyor.
PYD'nin
de ideolojik birlikteliği olduğunu açıkladığı PKK'nin, “Birleşik
bağımsız sosyalist Kürdistan” hedefinden, “Demokratik ülke, özgür
anayurt” noktasına nasıl gelindiğinin izini süren yok. PKK'nin Birleşik
bağımsız sosyalist Kürdistan hedefinden, “Demokratik ülke, özgür
anayurt” stratejisine geçişi ne diğer Kürt örgütleri tarafından(kaldı ki
bunların kitlesel bir karşılığı yok dar gruplar halindedirler) ne de
Ankara egemenliği tarafından doğru okunamadı. Dolayısıyla kavranamadı.
Bu Kürt grupları da Ankara egemenliğinin değirmenine su taşıyarak bu
durumu, “PKK'nin hedeflerinden vaz geçtiği, hedef küçülttüğü”
kolaycılığı ile izah edilmeye çalıştılar.
Bu yüzden de bugün
omurgasını PYD'nin oluşturduğu Güneybatı Kürdistan özerkleşme sürecini
de kavrayamıyorlar. Oysa PKK Lideri Abdullah Öcalan, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi(AİHM)'e sunduğu 10 Temmuz 2001 tarihli savunmasında
bugün yaşanan gelişmeleri ve hedeflerini çok açık bir biçimde dile
getiriyor. Öcalan geleceğin Ortadoğusu üzerine kafa yorarak özgün bir
model üretirken, Ankara egemenliği AKP eli ile hem kendi statükosunu hem
de diğer bölge ulus devletlerinin statükosunu korumaya çalışıyor.
Öcalan'ın
Suriye ve Güneybatı Kürdistan'a ilişkin belirlemelerini Mezopotamya
Yayınları tarafından basılan “AİHM Savunmaları, Sümer Rahip Devletinden
Demokratik Uygarlığa” adlı kitabının ikinci cildinden olduğu gibi
aktarıyorum.
''Suriye Kürtleri'nin Kimlik Edinme ve Demokratik Katılım Çözümü''
Araplar'ın
(Asurilerin) nasıl Kürtler'in içine uzanmış parçaları varsa, Kürtler'in
de Araplar'ın içine uzanmış parçaları bulunmaktadır. Bunların başında
Suriye Kütleri gelmekte, coğrafi ve kültürel olarak bunun gibi
parçalarını teşkil etmektedir. Tarih boyunca tüm halklar arasında bu tür
uzantılar, iç içe geçişler yaşanmaktadır. Tüm dünya, özellikle Asya ve
Avrupa bu tarz olgu sorunlarla yaygın olarak karşılaşmıştır.
Milliyetçi
yaklaşımlar bu tür azınlık konumlarını şiddet gerekçesi yaparak birçok
savaşa yol açmışlardır. Demokratik sistemin oturmasıyla birlikte, bu tür
sorunlar aynı ülke ve devlet içinde azınlıkların kültürel varlıkları
tanınmış, demokratik katılımları birer temel insan hakları ve anayasa
konusu yapılarak başarıyla çözülmüştür. Suriye Kürtleri'nin önemli
bölümü, tarih boyunca yaşanan isyanlar, aşiret kavgaları ve
kanunsuzluklar sonucunda değişik alanlardan toplanma özelliğine
sahiptir. Tarih, Hz. İbrahim’in Urfa çıkışından son PKK çıkışına kadar
bu yönlü bir akışın başta Suriye olmak üzere Doğu Akdeniz yörelerine göç
edip yoğunlaştığını göstermektedir. Araplar'ın ve Asuriler'in benzer
nedenlerle, sıcakların etkisiyle ve ticaret amacıyla Kürdistan’ın,
Anadolu’nun içine doğru göçüne tanık olunmaktadır. Tarih boyunca sık sık
bu tarz göçler, yerleşmeler ve karşılıklı kültür ve ticaret
alışverişlerinin yapıldığı gözlemlenmektedir.
Bunların kültürler
arası değişim ve dönüşüm gibi önemli bir işlevi de bulunmaktadır. Bu
sürece daha sonraları Ermeniler ve Türkmenler'in de yoğun katıldıkları
görülmektedir. Dolayısıyla zengin bir dil, din ve kültürel çeşitlilik
doğmaktadır. Suriye esas olarak bu tür zenginlikte bir ülke olarak
şekillenmiştir. Demokratik uzlaşma ve hoşgörüye uygun bir ortam arz
etmesi bu tarihsel oluşumlar nedeniyledir. Suriye’deki tüm grupların,
dolayısıyla Kürtler'in de bu tarihi gerçeklikler çerçevesinde temel
sorunları, kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirme, ana dille
eğitim, basın-yayın hakları ve siyasal yaşama eşit ve özgür vatandaşlar
olarak katılma haklarını hayata geçirmeleriyle çözümlenebilecektir. Bu
yönlü bazı özgürlükleri tanınmışsa da, birçok sorunları henüz çözüm
beklemektedir. Bunlar vatandaşlık, ana dille eğitim, basın-yayın ve
siyasi haklara ilişkin konulardır. Sert bir engelleme olmamakla
birlikte, bu hakların güvenceli kullanımı için yasal bir statü
gerekmektedir.
Yasallık mücadelesinin başarıyla sonuçlanması
önemli bir demokratik kazanım olup, Suriye’nin genel demokratikleşmesine
de güçlü bir katkıda bulunabilecektir. PKK’nin alanda yoğun bir
sempatizan kitlesi bulunmaktadır. Bu kitlenin temel görevi, bu yasal
haklar çerçevesinde bir programla demokratik yasal örgütlenme ve
mücadelesini Suriye’nin genel yurtseverlik ve demokratikleşme
hamleleriyle birleştirmesi ve gelmiş oldukları anayurtlarındaki özgürlük
mücadelesiyle destek ve dayanışma içinde bulunmasıdır. Dünya genelinde
çeşitli nedenlerle dağılmış tüm Kürtler'in aynı temelde görev ve
sorumlulukları bulunmaktadır. Başta birlikte yaşadıkları ülkelerin
metropollerindeki ve göçertilmiş alanlardaki Kürtler olmak üzere, her
ülkede bulunan Kürtler'in kendi kültürel varlıklarını koruma,
vatandaşlık kazanma, ana dilde eğitim, basın-yayın, insan hakları ve
demokrasi ölçüleri temelinde siyasal yaşama aktif olarak katılma ve bu
yönlü hak ve görevlerini başarıyla gerçekleştirmedir.
Bunun için
başta sanat olmak üzere, her tür sosyal, sportif, eğitim, teknik vb.
konularda kendilerini yetiştirip kültürel varlıklarını aktif bir yaşamla
koruyup geliştirmedir. Bu temelde diğer halklarla onurlu, eşitlik ve
özgürlük temelinde mücadele ve yaşamı paylaşmadır. Anavatandaki özgürlük
mücadelesine gücü oranında destek, dayanışma ve katılımda bulunmadır.
Son bir nokta, tüm Kürtler'in birlik sorunudur.
Eskiden bağımsız,
birleşik ve sosyalist bir Kürdistan sloganı sıkça atılırdı.
Milliyetçilikten kaynaklanan bu slogan, hem ideolojik hem de
politik-pratik açıdan gerçekçi olmamaktadır. Ütopik olarak kulağa hoş
gelse de, daha doğru olan yurtseverlik ve enternasyonalizm sloganı şu
temelde olsa daha gerçekçi olacaktır: Çatısı altında bulunulan her ülke
ve devlet için geçerli olmak üzere, “Demokratik Ülke, Özgür Anayurt”,
tüm Ortadoğu açısından “Demokratik Ortadoğu, Birleşik Anayurt.” Bu iki
temel slogan tüm Ortadoğu halkları açısından geçerlidir. Araplar yirmiyi
aşkın parçaya bölünmüşlerdir. Türkler'in parçalanmışlığı da oldukça
kapsamlıdır. İran da kendini benzer parçalanmışlık içinde görmektedir.
Kürtler'in
parçalanmışlığı daha değişik kapsamdadır ve farklı bir özgünlüğü
vardır. Her bölünmüş halk parçası yalnız kendi başına birleşik bir ulus
ve vatan kavgasına girişirse, o zaman Ortadoğu boydan boya bir savaş
alanına dönmüş olur. Coğrafi, sosyolojik, dini farlılıklarla daha da
bölünerek, içinden çıkılmaz bir kaos durumu yaşanır. Her tarafı
İsrail-Filistin çatışmasına dönüşür. Zaten bu tarz birleşik ulus veya
vatan anlayışları milliyetçilikten kaynaklanmış olup tarihin en kanlı
iki yüzyılının, 19. ve 20. yüzyılın savaşlarına yol açmışlardır.
Milliyetçilik
yöntemiyle Ortadoğu’da çatışmaları körüklemek, 21. yüzyılın da boydan
boya savaşlarla, katliamlar ve jenositlerle dolu geçmesi demektir.
Dolayısıyla bu ne yurtseverlik, ne enternasyonalizm ne de hümanizmle
bağdaşır. Doğru olan, Ortadoğu’nun mevcut siyasi sınırlarını veri olarak
temel alıp, tüm ülkeleri ve devletlerinin bütünlüğü içinde demokrasi
mücadelesini vererek, hak eşitliğini ve özgür birlikteliği
gerçekleştirmektir.
Demokratikleşen her ülke, bir adım daha
gerçekleşen Demokratik Ortadoğu’dur. Demokratik Ortadoğu da beraberinde
AB türünden bir kuruluşla genelde tüm halkların özgürlük içinde birlik
özlemlerine yanıt oluşturabilecektir. Arap ve Türki devletlerdeki
gelişmeler daha çok bu yönlü eğilimi doğrulamaktadır. Enver Paşa ve
Cemal Abdülnasır’ın Pantürkizm ve Panarabizm yöntemlerinin maceracı ve
gerçeklikten yoksun oldukları kanıtlanmıştır. Tarihin Kürtler'e olanaklı
kıldığı eşsiz rol, her parçanın demokratik çözüm yoluyla bulunduğu ülke
ve devleti demokratik uygarlığa çekmektir. Bu rol, Demokratik
Ortadoğu’ya ve uygarlığa ulaşmada bölgenin tarihi geleneğine, coğrafi,
ekonomik ve sosyal gerçeklerine de uygun en gerçekçi ve en anlamlı
yoldur.
Sonuç olarak, Kürt sorunu milliyetçi çağın yaklaşım ve
yöntemleriyle çözümlenecek bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fransız
Devrimi’nin yükselttiği milliyetçilik, burjuva sınıfının ulus olgusuna
ve ondan kaynaklanan sorunlara uyguladığı bir ideolojik yaklaşımdır.
Burjuva ulus-devletin ortaya çıkmasında, sınıf mücadelesinin ve
demokrasinin bastırılmasında, ulusların boğazlaşmasında, etnik
çatışmalarda ve sömürge politikalarında temel ideolojik rol oynamıştır.
19. ve 20. yüzyılların kanlı geçmesinde burjuva milliyetçiliğinin şoven
payı belirleyicidir. Doğuş kaynağı olan Avrupa, bu savaşlardan çıkardığı
derslerle 20. yüzyılın ikinci yarısında milliyetçiliği ikinci plana
bırakıp, siyasal sisteminde demokratik kriterleri esas almıştır.
Demokratik sistem, reel sosyalizm dahil, diğer tüm siyasal sistemlerin
karşısında üstünlüğünü kanıtlayarak, 20. yüzyılın sonlarında reel
sosyalizmin çözülüşüyle dünyada başat sistem haline gelmiştir. Kürt
sorununda hem hakim ulus milliyetçiliği, hem de yerel ilkel
milliyetçilik çözümsüzlüğü derinleştirmekten ve ülkelerini derin
çıkmazlara sürüklemekten öteye bir rolün sahibi olamamışlardır. Bu
yaklaşım ve yöntemlerde ısrar, bunalımların derinleşmesi, isyan,
bastırma ve katliamdır. Milliyetçiliğin bu iki türü çağdaş demokratik
uygarlığın gelişimiyle çelişip, 19. yüzyıldan kalma gerici ideolojiler
konumuna düşmüşlerdir.
Bu gerçeklik, Kürt sorunu için çağdaş
demokratik uygarlık kriterlerinin esas alınması gerektiğini ortaya
koymaktadır. Kürtler tarihlerinin bu yeni döneminde, Ortadoğu’nun üç
büyük ulusu arasındaki köprü rolüyle, coğrafi, tarihi ve toplumsal
koşullarıyla hem kendi kurtuluşlarını hem de komşu halkları demokratik
çözüm sürecine sokacak temel demokratik güç ve mücadelesinin sahibi
konumundadırlar. Kanlı sınır boğazlaşmalarına girmeden, her parçasında
kazanacakları demokrasi mücadelesiyle Ortadoğu halklarının gerçek
birliğini, kardeşliğini ve özgürlüğünü sağlamada başarının temel
güvencesi durumundadırlar. (S. 186-190)”
Görüldüğü gibi bugünün
hazırlıkları çok derinlere dayanıyor. Öcalan'ın özgün Ortadoğu modelinin
bir filizlenme alanıdır bugün Güneybatı Kürdistan. Öcalan'ın
gerçekleşen her öngörüsü geleceği okumada kendisinin ne denli önemli bir
fırsat olduğunu gösteriyor.
erdemcan@riseup.net
ANF
HALEP -
Suriye ordusunun günlerdir hazırlık yaptığı ülkenin en büyük ikinci
kenti olan Halep’e yönelik büyük operasyonu başladı. Tanklar kente
girmeye başlarken, şiddetli çatışma haberleri geliyor.
Şam
rejimine bağlı ordu birlikleri ile Özgür Suriye Ordusu’nun bir haftadan
fazladır büyük kapışmaya hazırlandığı Halep savaşı başladı. Idlib gibi
bölgelerden kente güç yağdıran Şam ordusu, bugün sabah saatlerinde, hava
desteğiyle tanklarla kente girmeye başladı. Kent merkezine yakın
Selahattin ile Hamdanieh bölgelerinde yoğun top sesleri yükselirken,
burada şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi.
Sukkeri
bölgesinde de ayrıca yoğun çatışmalar başladığı belirtilirken, gün
içerisinde çatışmaların şiddetlenerek büyümesi bekleniyor.
Kentte
bulunan BBC muhabiri, büyük saldırıyı bekleyen Özgür Suriye Ordusu’nun
silah ve sayı bakımından saldırıyı karşılayacak güçte olmadıklarını
söyledi. Kentin bazı semtlerinde konumlanmış olan Özgür Suriye
Ordusu’nun hafif silahlarla oluşturdukları mevzileri tutmaya
çalıştıkları bildirildi.
Suriye’nin en büyük ikinci kenti olan
Halep yaklaşık iki haftadır çatışmaların yoğunlaştığı alanların başında
geliyor. Kentte 600 binden fazla Kürt yaşıyor. Çatışmalar nedeniyle
Kürtler, Sex Meqsud gibi Kürt semtlerinde toplanmış durumda. Buralarda
halktan oluşan sivil savunma komiteleri ile Halk Savunma Birlikleri
(YPG) çatışmaların kendi bölgelerine sıçramasını önlemeye çalışıyor.
Perşembe
günü Halk Meclisi ile Halk Savunma Birlikleri (YPG) Tarıq Eldab
mahallesine gıda yardımı götürürken Esad rejimine bağlı askerlerin
saldırısına uğradı. Saldırıda 3 kişi hayatını kaybederken 11 kişi de
yaralandı. Olay ardından YPG’nin gerçekleştirdiği bir dizi misilleme
eyleminde ise 6 asker öldürülmüştü.
ANF