- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
20 Mart 2012 Salı
Selam Olsun Halkıma
BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin, İstanbul'da Newroz
kutlaması sırasında sömürgeci Türk faşizmi tarafından katledildi.
Kürdistan halkının ve Haci Zengin'in ailesinin başı sağ olsun. Türk
devleti, döktüğü Kürt kanında ve kendi zulmünde boğulacak...
Daha birkaç gün önce devletin uyduruk yöneticileri, yasaklarıyla
övünüyor, Kürt halkına, belirledikleri tarih dışında bir tarihte
Newroz'u kutlamalarına asla izin vermeyeceklerini söylüyorlardı.
Devletin copu ve tankının her şeye kadir olacağını sanan bu ahmaklar,
Kürt halkının da sömürgeci buyruğuna teslim olacağını düşünüyorlardı.
Fena yanıldılar. Kürdistan topraklarında, tanka ve topa dayalı
devletçilik oyunu oynamanın tenekecilikten ibaret olduğunu barikatları
aşan Kürt halkı iyi gösterdi onlara.
Tek seçenekleri vardı, katliam yapmak. Onu yapamazlardı, yapmaya
yeltenselerdi, tank ve toplarını alıp kaçacak zamanları dahi
olmayacaktı.
Barikatları aşıp Newroz'a ulaşan Kürtler, hem Türklere hem de Kürtlere önemli mesajlar verdi. Türk devletine dediği şuydu:
"Beni bir daha sınamaya kalkma! Sınamaya kalkarsan sadece sömürgeci yasa ve kanunlarını değil, seni de çiğner geçerim!"
Barikatları aşıp Newroz'a ulaştıktan sonra yöneticilerini bekleyen Kürt halkı, direniş örgütlerine şu mesajı verdi:
"Tıkanmıştınız, kendi içinizde, yarattığınız barikatlarda kıvranıp duruyordunuz, barikatları yıktım. Artık buna uygun davranın!"
Sömürge yasalarını çiğneyip, barikatlar aşan Kürdistan halkını selamlamak ve önünde saygıyla eğilmek gerekiyor.
Bugün çok mutluyum!
İHD: 'Hacı Zengin Polis Tarafından Öldürüldü'
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 18 Mart Pazar
günü Zeytinburnu İlçesi Kazlıçeşme alanında yapılmak istenen Newroz
kutlamalarına ilişkin gözlemlerini raporlaştırdı.
Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) talebi üzerine İnsan Hakları
Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Zeytinburnu İlçesi Kazlıçeşme alanında
yapılan Newroz kutlamalarına ilişkin gözlemlerini raporlaştırdı.
İHD'nin "Heyet Gözlem ve Tespit raporu" isimli raporu, dernek
binasında düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Basın
toplantısına İHD Şube Başkanı Avukat Abdülbaki Boğa, Şube Yönetim Kurulu
Saymanı Meral Çaldır ve İHD Yönetim Kurulu üyesi Sevim Kalman katıldı.
Toplantıda konuşan Avukat Abdülbaki Boğa, ilk olarak heyetin nasıl
oluştuğu hakkında bilgi vererek, HDK'nin İçişleri Bakanlığı'nın
yayınladığı genelge ile Newroz kutlamalarını yasaklaması üzerine 18 Mart
günü gerçekleşecek olan hak ihlallerin tespit edilmesi için İHD'ye
başvurduğunu ve bunun sonucunda bir heyet oluşturarak, Zeytinburnu'na
gittiklerini, gün boyu tespitlere bulunduklarını anlattı. Heyetin ortaya
çıkış nedenlerini de anlatan Boğa, hazırladıkları raporun ayrıntılarına
dikkat çekti.
Ulaşım hakkı engellendi
Rapora göre; sabah saatlerinde tren ve gemi gibi toplu taşıma
araçlarında seferlerin iptal edilmesi ile ulaşım hakkının engellendiğine
dikkat çeken Boğa, "Halkın alanına gitmek için anlaştığı minibüs ve
otobüslerin gitmemeleri yönünde tehdit edildiği ve hepsinin
lastiklerinin patlatıldığı yönünde gerekçeler sunarak kitleleri
taşımaktan alıkonulduğu gelen telefon ihbarlarından tespit edilmiştir"
dedi.
Kitleye gaz sıkıldı
Alana gitmek isteyen irili ufaklı tüm gruplara tazyikli su ve gaz ile
müdahale edildiğini ifade eden Boğa, polisin uyguladığı şiddet sonucu
yaralı sayısının tespit edilemediğini çünkü yararlananların gözaltına
alınırız tedirginliği içinde olduklarından hastanelere gitmediklerini
söyledi. En ufak bir biber gazı ile karşılaşan bireyin bile hastaneye
gitmesi gerektiğine vurgu yapan Boğa, gazın etkilerinin belli süre sonra
ortaya çıktığına dikkat çekti. Zeytinburnu Stadyumu arkasında ve
Olivium Cener Alışveriş merkezi karşısında bekleyen kitleye polis
tarafından yapılan gazlı müdahalenin gösteri ve yürüyüş yasasına aykırı
olduğunu belirten Boğa, heyet üyelerine de polisler tarafından bilinçli
olarak gaz sıkıldığına dikkat çekti.
'Hepiniz Ermeni'siniz hepiniz piçsiniz' sloganı ile linç girişimi yapıldı
Boğa, Kazlıçeşme alanına gitmek isteyen kitleye polisin kışkırttığını
iddia ettiği çok sayıda kişinin "Hepiniz Ermeni'siniz hepiniz piçsiniz"
sloganı ile linç girişiminde bulunulduğu rapora geçildi. Çok sayıda
Kürt gencinin bu provokasyonlar sonucu yaralandığı ve çeşitli
hastanelere kaldırıldığı anımsatıldı.
Zengin polis tarafından öldürüldü
Raporun en dikkat çeken noktalarından biri de BDP Arnavutköy İlçe
Başkanı Hacı Zengin'in ölümüne ilişkin oldu. Boğa, Zengin'in kafasından
aldığı darbe sonucu yaşamını yitirdiğini ve Adli Tıp Kurumu'na
kaldırıldığını ifade ederek, kurumca hazırlanan rapor aile avukatı Ayşe
Canikli tarafından talep edilmesine rağmen kendisine verilmediğini
söyledi. Boğa, "Raporun verilmemesi gösteriyor ki polis tarafından
öldürülmüştür. Çünkü şeffaflığın olduğu yerde kirliliğin merasına
rastlanmaz. Ölüm gerekçesi açık ve nettir. Bunu tüm toplum biliyor
avukatları suç duyurusunda bulunacak" diye konuştu.
Gözaltılar gün boyu bitmedi
Raporda, 120 kişinin TEM polislerince gözaltına alındığı ve
Cumhuriyet Savcılığı tarafından uzatıldığına dikkat çekilerek, gözaltına
alınan 9 çocuğun savcılık tarafından serbest bırakıldığı ifade edildi.
Rapora ilişkin değerlendirmelerini bitiren Boğa, İçişleri Bakanlığı'nı
da eleştirdi. Her yıl Newroz'un kutlandığını ifade eden Boğa, İçişleri
Bakanlığı'nın yayınladığı genelgenin barış ortamını gerdiğini söyledi.
Boğa, "Halkın bayramlarını kutlama istemlerine engel olan ve dizayn
etmeye çalışan bir yaklaşım totaliter baskıcı tekçi bir yaklaşımdır"
dedi.
'Basın siyasal hükümetin talepleri dışına çıkmıyor'
Boğa, Newroz gününe ilişkin yaygın basının da taraflı yayın yaptığını
ifade ederek, "Ulusal ana akım yazılı ve görsel basını kutlama öncesi
provokatif haberciliği ve sonrasında yaşanan ölüm, onlarca yaralı ve
yüzlerce gözaltını görmemesi haber değeri vermemesi, basının tarafsız
olmadığı, siyasal hükümetin taleplerin dışına çıkmadığını gösterdi.
Basın hür değildir. Baskı ve sansür devam ediyor" dedi.
Kutlamalara engel olmayın çağrısı yapıldı
Kürt sorununda güvenlik konsepti ile yaklaşılmaması gerektiğine
işaret eden Boğa, "Kürt sorununun çözümü bağlamında halkın barışçıl
talep ve etkinliklerine karşı şiddet ve yasaklamalar, Kürt sorununa
güvenlikçi yaklaşımların iflas ettiğini göstergesi olmuştur" diye
konuştu.
Boğa, son olarak hükümeti gelecek yıl Newroz kutlamalarına ilişkin
şimdiden uyararak, Newroz kutlamalarına engel olunmamasını talep etti
İstanbul Valisi'ne BDP'den belgeli yanıt
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu dün yaptığı açıklamada,
İstanbul'daki Newroz kutlamaları sırasında polisin gazlı müdahalesi
sonucu yaşamını yitiren Hacı Zengin'in BDP yöneticisi olmadığını
savunmuştu.
BDP İstanbul İl Örgütü Hacı Zengin'in Arnavutköy İlçe yöneticileri
olduğuna dair belgeyi DİHA'yla paylaştı. Belgede, Zengin'in 06 Şubat
2012 tarihinde yapılan ilçe yönetim seçimiyle göreve geldiği görülüyor.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Arnavutköy İlçe Teşkilatı'nın
06.02.201 2 tarihli seçim tutanağını Arnavutköy İlçe Emniyet Müdürlüğü
Güvenlik Büro Amirliği aynı gün saat 13.00'da teslim ettiği belgede yer
alıyor. Tutanağı imza ile teslim alan polis memuru ise M. Selami Erman
olarak belgede geçiyor. Aynı belgenin İlçe Seçim Kurulu'na da teslim
edildiği kaydedildi.
Vali Mutlu ne demişti?
Mutlu, dün İstanbul'da katıldığı bir etkinlikte şu iddiada
bulunmuştu: "Hacı Zengin doğrudan doğruya bir parti yöneticiliği yok.
Partide görev almış bir pozisyonu yok bildiğim kadarıyla, ama parti
mensubu olduğu doğru."
DİHA
Newroz Valiliğe Serbest, BDP'ye Yasak!
BDP ve DTK'nin Newroz kutlamalarına İçişleri Bakanlığı tarafından
gönderilen genelge ile izin verilmemesi tepkilere neden olurken, Siirt
Valiliği, resmi "Nevruz programı" etkinliklerini 19 Mart-21 Mart
tarihleri arasında düzenleyeceğini astığı pankartla ilan etti.
İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere gönderilen ve 21 Mart'tan
önce yapılacak Newroz kutlamalarına izin verilmeyeceği genelgesi
ardından birçok kent ve ilçe merkezinde mülki idare amirleri tarafından
BDP'nin kutlamalara ilişkin başvurularına olumsuz yanıt verilirken,
Siirt Valiliği yapacağı etkinlikleri 19 Mart'ta yapacağını açıkladı.
Siirt Valiliği, "Nevruz kutlama" etkinliklerini 19, 20 ve 21 Mart
tarihlerinde çeşitli etkinliklerle kutlanacağını pankartlarla duyurdu.
Siirt Valiliği'nin kent merkezine astığı pankartlar, "Newroz'un
valiliklere serbest, BDP'ye yasak mı" sorusunu akıllara getirdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın davetiyesi
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İçişleri Bakanlığı'nın
genelgesine, 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kutlanan ve 1
haftaya yayılan Newroz kutlamaları davetiyesi ile yanıt vermişti.
Demirtaş, "AKP'nin Kültür Bakanlığı 2010 Newroz kutlamalarını 18 Mart'ta
başlatıp 1 haftaya yaymıştı. Ama söz konusu Newroz olunca AKP'nin gayri
meşru yasaklarına uymamız emrediliyor. Bize düşen de bu emre itaat
değil, itaatsizlikle direnmektir" demişti.
DİHA
Newroz Korkusu!
Eren KESKİN
Kürt halkının tarihsel olarak en önem verdiği günlerden biridir 21 Mart!
Dört parçaya yayılmış Kürdistan coğrafyasının birleşme ve yaşama umududur Newroz!
Kürt halkı, bugüne dek dört ayrı parçada da tüm baskı ve yok etme yöntemlerine inat, Newroz’unu kutlamıştır.
İnsan hakları savunucuları olarak, özellikle Bölge’de, Newroz’larda yaşanan o kadar acı olaylara tanık olduk ki, hepsini tek tek hatırlıyorum.
Yan yana dizilmiş cansız bedenleri, sokaklardan topladığımız ayakkabıları, yaralanan insanların hepsini hatırlıyorum.
Bir dönem, Newroz günü yaklaştıkça hepimizin kalbi yerinden çıkacak gibi olurdu.
Yaşanacak acılardan ve yeni ölümlerden korkarak beklerdik her 21 Mart’ı
Bu yılda böyle oldu!
Devlet, izin verdiği Newroz kutlamalarından hiçbir olay çıkmadığını, Newroz’un ne kadar büyük bir coşkuyla ve ne kadar büyük bir kitleyle kutlandığını çok iyi biliyor.
Ve şunu da çok iyi biliyoruz ki; her kitlesel Newroz, milyonlara yaklaşan insan sayısı ve kutlamalardaki coşku, Kürtlerin umudunu ve kararlılığını büyütüyor.
Ve her kitlesel Newroz, devleti daha da kızdırıyor, hırçınlaştırıyor.
Bu yıl Newroz’un hafta içine gelmesi nedeniyle Kürt halkı daha katılımlı olmasını istediği için, hafta sonuna denk gelen 18 Mart’ta kutlama yapmak istedi.
Bu kadar önyargısız ve doğal bir talepti bu..
Ancak, aynı zamanda 18 Mart devletin sonradan keşfettiği ‘şehitler’ bayramına denk geliyordu.
Aynı yaşta olan birçok kişi hatırlar. Bizlerin ilkokul lise yıllarımızda 18 Mart kutlamasına ben hiç şahit olmadım.
Aslında, tarih okuyanlarda çok iyi bilirler ki, 18 Mart Çanakkale Savaşı hiç de resmi tarihin anlattığı gibi bir olay değildir.
O savaşta Mustafa Kemal ikinci derecede bir komutan konumundadır. Ve tüm savaşlarda olduğu gibi, o savaşta da büyük insani acılar yaşanmıştır. Ve birçok farklı ulustan insan yaşamını yitirmiştir.
Türk devleti, 18 Mart 1915 ‘Çanakkale Zaferi’ ni sahiplenir. Ancak aynı anlayışın, bir ay sonra 24 Nisan 1915’de gerçekleştirdiği soykırımı yok sayar. Reddeder.
Türk devleti, bu 18 Mart’da da ‘dayatmacı tarih’ anlayışını ‘gerçek tarihin’ önüne koymuştur.
Kürt halkının tarihsel bayramını kutlamasına engel olmuş, kendi dayatmacı bayramını kutlamıştır. Ve asıl olarak şundan korkmuştur; Eğer Newroz kutlanabilseydi, alanlarda toplanan kalabalık inanç ve coşkunun yanında, Çanakkale’deki görüntünün ne kadar zorlama olduğu ortaya çıkacaktı.
İşte hep bundan korktular!
Kürt halkının içten gelen coşkusu, barış talepleri, mücadelesine olan inancı onları hep korkuttu.
Ama korkmaya devam etsinler.
Onlar değişmedikçe Kürtler de değişmeyecek.
Dört parçaya yayılmış Kürdistan coğrafyasının birleşme ve yaşama umududur Newroz!
Kürt halkı, bugüne dek dört ayrı parçada da tüm baskı ve yok etme yöntemlerine inat, Newroz’unu kutlamıştır.
İnsan hakları savunucuları olarak, özellikle Bölge’de, Newroz’larda yaşanan o kadar acı olaylara tanık olduk ki, hepsini tek tek hatırlıyorum.
Yan yana dizilmiş cansız bedenleri, sokaklardan topladığımız ayakkabıları, yaralanan insanların hepsini hatırlıyorum.
Bir dönem, Newroz günü yaklaştıkça hepimizin kalbi yerinden çıkacak gibi olurdu.
Yaşanacak acılardan ve yeni ölümlerden korkarak beklerdik her 21 Mart’ı
Bu yılda böyle oldu!
Devlet, izin verdiği Newroz kutlamalarından hiçbir olay çıkmadığını, Newroz’un ne kadar büyük bir coşkuyla ve ne kadar büyük bir kitleyle kutlandığını çok iyi biliyor.
Ve şunu da çok iyi biliyoruz ki; her kitlesel Newroz, milyonlara yaklaşan insan sayısı ve kutlamalardaki coşku, Kürtlerin umudunu ve kararlılığını büyütüyor.
Ve her kitlesel Newroz, devleti daha da kızdırıyor, hırçınlaştırıyor.
Bu yıl Newroz’un hafta içine gelmesi nedeniyle Kürt halkı daha katılımlı olmasını istediği için, hafta sonuna denk gelen 18 Mart’ta kutlama yapmak istedi.
Bu kadar önyargısız ve doğal bir talepti bu..
Ancak, aynı zamanda 18 Mart devletin sonradan keşfettiği ‘şehitler’ bayramına denk geliyordu.
Aynı yaşta olan birçok kişi hatırlar. Bizlerin ilkokul lise yıllarımızda 18 Mart kutlamasına ben hiç şahit olmadım.
Aslında, tarih okuyanlarda çok iyi bilirler ki, 18 Mart Çanakkale Savaşı hiç de resmi tarihin anlattığı gibi bir olay değildir.
O savaşta Mustafa Kemal ikinci derecede bir komutan konumundadır. Ve tüm savaşlarda olduğu gibi, o savaşta da büyük insani acılar yaşanmıştır. Ve birçok farklı ulustan insan yaşamını yitirmiştir.
Türk devleti, 18 Mart 1915 ‘Çanakkale Zaferi’ ni sahiplenir. Ancak aynı anlayışın, bir ay sonra 24 Nisan 1915’de gerçekleştirdiği soykırımı yok sayar. Reddeder.
Türk devleti, bu 18 Mart’da da ‘dayatmacı tarih’ anlayışını ‘gerçek tarihin’ önüne koymuştur.
Kürt halkının tarihsel bayramını kutlamasına engel olmuş, kendi dayatmacı bayramını kutlamıştır. Ve asıl olarak şundan korkmuştur; Eğer Newroz kutlanabilseydi, alanlarda toplanan kalabalık inanç ve coşkunun yanında, Çanakkale’deki görüntünün ne kadar zorlama olduğu ortaya çıkacaktı.
İşte hep bundan korktular!
Kürt halkının içten gelen coşkusu, barış talepleri, mücadelesine olan inancı onları hep korkuttu.
Ama korkmaya devam etsinler.
Onlar değişmedikçe Kürtler de değişmeyecek.
Oryantalizm: Zihniyet Hegemonyası
Dr. Ayhan Kavak /Diyarbakır D Tipi Cezaevi
Nedir oryantalizm? Hangi merhalelerden geçmiştir? Kapitalizmle bağı var
mıdır? Açığa çıkan zihniyet nasıl gerçekleşti? Kuşkusuz bu yönlü soru
işaretleri bitmez. Her yanıtın ardından bizi bekleyen büyük bir
müphemliktir. Özünü belirir kılıp, nail olmak o kadar kolay değil. Zira
bunca zamandır yaratılan zihni hegemonya kırılamamıştır. “Tam şifresini
çözdüm” denilen kertede sistemin dişlileri arasında beyhude
çırpınışlarda ezilmeyle yüz yüze kalınır. Oryantalizm denilen ideolojik
hegemonya kapitalist moderniteden ayrı ele alındığında karanlık
dehlizlerden ışığa çıkmayı başaramamakla yüz yüze kalınmış olunur.
Oryantalist kuşatılmanın hegemonik muhtevasının vehameti yakıcıdır. İfadelendirmelerde başlangıçlara haklarını teslim edelim. İlk 1978’de Edward Said’in kavrama kavuşturduğu “Orientalism” adlı eserle akademik disiplinlerde yoğun tartışmalar ve çıkarsamalar diz boyu gelişti. Zaten dillendirilmese de, var olanın kimliğe büründürülmesiydi yapılan. Buna rağmen oryantal girdaptan arınmayı gerçekleştiremedi. Kavramsal ifade de zihniyet hegemonyasının kirli yüzünü görünür kılmaya çalışması tarihe not düşürdü.
‘Özgür’ Batı-’Köle’ Doğu
Rudyard Kipling’in “Doğu Doğudur, Batı da Batı!” söyleminin epigraflaştığı bir ortamda ‘seçilmişlerin’ kökenini antik çağla ilişkilendirilmesi cazip hale getirildi. Oysa özünde tahakküm kurma vardı. Kurulumunu Persler ve Helenlerle ya da Miken-Troya çelişki-çatışmasıyla inşa ederler. Bunun daha anlaşılır kılınması için “Heredotos Tarihi”inden bir alıntı yapalım.
“...Lakedaimonlu Sperthies ile Bulis halk meclisleri kararıyla gönüllü olarak, Dareios’un Sparta’da öldürülen Korux(haberci)lerin öcü alınsın diye, gidip Kserkses’e teslim olmayı gönüllü olarak kabul ettiler. Spartalılar bunları öldürülmek için Medlere yolladılar. Susa’ya doğru yol alırlarken gidip Hydarnes’i buldular. Hydarnes, Pers ırkındandı ve Asya kıyılarındaki ulusların askeri şefiydi. Onları buyur etti, sofrasına aldı ve çatısı altındayken onlara sordu, ‘Niçin Siz Lakedaimonlular, büyük kralın (Pers Kralı Kserkses’ti) dostluğundan çekiniyorsunuz? Kralın değerli kimselere nasıl saygı gösterdiğini görüyorsunuz, işte bana ve servetime bakınız. Siz de ona teslim olsanız (zira sizlere de değer veriyor) büyük kral Yunan topraklarında size de yerler verir, oranın efendisi olursunuz.’ Bu söyleve karşı şöyle cevap verdiler: Hydarnes bize verdiğin öğüt bir noktada aksıyor. Sen ki, bize öğüt veriyorsun. İki durumdan yalnız birini biliyorsun, öbüründen haberin yok; kölelik nedir bunu biliyorsun ama özgürlüğün ne olduğunu, tatlı mıdır, acı mıdır, hiç tatmadın, bilemezsin. Eğer bir gün tadarsan onu, mızrakla değil, baltayla savunmamızı öğütlersin bize.”
İşte zihniyet inşasının dayanaklarını böylesi anekdotlardaki farklılıkların genel yapılarını temsil ettiği aldatmacasına malzeme edip sorunlaştırdılar. Aristoteles de “Politika”sında Doğuluları köleliğe daha uygun insanlar olarak betimledi. Ortaçağ Hıristiyanlık dönemi ve çok sonradan oluşuma kavuşturulan Avrupa kimliği bu düşünceleri güçlendirdi. Montesquieu da Aristoteles’i takip ederek; Avrupa’nın “özgürlük için olağanüstü yeteneği” ile Asya’nın “köleliğe yatkın ruhu”nun iklimsel karşılaştırmalarla yaygınlaştırdı. Batı’nın neredeyse “başka türden varlıklar” olduğu fikri, savunmacı bir narsizmin açığa çıkardığı basit bir etnosentrizm değildir. Bu fikriyatın dayanakları, Greko-Romen, Ortaçağ Hıristiyanlık Avrupa’sı, Rönesans, Reformasyon, Bilimsel Devrim, Denizlerin Fethi, Aydınlanma, Endüstriyalizm ve Kapitalist Modernite’nin başarılarına dayanır.
Batı’nın hakikat algısı
Burada Foucault’yan izlekte analiz etme kolaylaştırıcı olacaktır. Bu yüzden bilgi-söylem ve güç perspektifi önem arz etmektedir. Zira bilgi, söylem, akıl, güç ve sermaye birikiminin katlanarak zirve yaptırılması zihinsel hegemonyanın maddi temellerini kuvvetlendirdi. Bilgi, söylem ve gücün bileşkesinde iktidar olgusunun kurumlaştırılması vardır. İktidar da ideolojik, kültürel, ekonomik, atomize edici ve tarihsel-toplumsal hegemonyayı yerleştirerek zihinleri esir almıştır. Burada Batı, kendisine çizgisel bir anlayışla bakar ve logosun hakimiyetinde kadir-i mutlak bir hakikat olduğunu empoze eder.
Avrupa’nın tarihsel gelişim seyri Ortadoğu uygarlığıyla çatışmalı pozisyonla şekillendi. Özellikle Haçlı seferleri, ilk Hıristiyan Avrupalılık bilinci açısından da önemli bir zihniyet bütünselliğine yol açtı. Bir diğer bütünsellik de daha sistemli ve doyumsuz saldırganlıktaki kapitalist modernitenin düşünsel fethinin yükselişiyle gerçekleşti. Doğu’nun muazzam maddi ve manevi kültür değerleri gasp edildi. Batı bunu kendini çözdükçe hakikat algısını güçlendirerek yaptı ve sistemini egemen kıldı.
Kapitalist modernizm, oryantalist uygulamalarla yönelime geçmişti. Oysa 18. yüzyıla değin kendinden farklı bir öteki yaratmak ve öteki kültürü öğrenmek için didişmekteydi. 18. yüzyılın sonlarında artık başat konumundaydı. Ötekileştirdiğine karşı havariliğe soyundu. Üstünlüğü tescil oldukça, merkezden çevreye yayılımın zorunlu olduğu algısını ikame etti. Zihniyet hegemonyasıyla gelecekti. Endüstriyalizmle merhale kazanan Batı Avrupa, hakikat algısındaki üstün konumunu da arkasına alarak oryantalist düşünceleri egemen kıldı. 19. yüzyıldan itibaren de Doğu’nun zihniyet bağımsızlığı ağustos güneşi altında kalan buza benzedi.
Doğu imgesinin imalatı
Kolonyalist gözü dönmüşlükte sınır tanımıyorlardı. Teknolojik üstünlükte ateş gücü yüksek askeri varlığıyla geldi. İlk fiili adım, 1798’de Napolyon’un İskenderiye’ye ayak basmasıyla start aldı. Askerleri, filologları, bilim adamları, tarihçileri, mühendisleriyle istilaya gelmişlerdi. Doğu için “Dönülmez akşamın ufku” başlamıştı. “Militarizm, kapitalizmin zalim infazcısı ve kanlı çelikten duvarıdır” der Karl Lienknecht. Kapitalizm militarist gücüyle arzı endam eylemişti. Öte yandan dünya sisteminin baş aktörlüğünü kapma savaşı da eksik değildi. İngiltere dişlerini göstermişti. Mısır’dan Fransa’yı sökmesi zor olmadı. Başat rolü tartışmasızdı. 1815’te Waterloo savaşından da utkuyla çıktığında taşları yerine oturmuş, gözler Doğu’ya dönmüştü. Dört bir yandan “mal bulmuş mağribi” misali saldırıya geçtiler. Merkez çevreyi fethetmeye gelmişti. Damarlarda kan değil “kâr” akmalıydı. Bu saikten kapitalizm oryantalizmle tutsak etmeyi esas aldı. Oryantalizmin 19. yüzyılda erdiği düzey, Doğu imgesini daha sistemli ve analitik perspektiften üretmekti. Doğu önlerinde boylu boyunca uzanan deneysel bir alandı. Bu alan kolonyalist istila ve kuşatma uzamıydı. Freud, kadını “eksik erkek” olarak niteler. Doğu da Batı nazarında “eksik erkek” tahayyülüyle idrak edilmiştir. “Binbir Gece Masalları”nın yaşandığı Doğu imgeleminde şehevi bakışlarla kadınlaştırma anlayışı, Batı’nın eril zihniyetinin sonucudur. “Doğu eksiktir. Kendi kendini yönetmekten acizdir” denilerek kapitalist modernizmin oryantalist hegemonyasını özelleştiriyorlardı.
Zihinlerin fethi
Özellikle 19. yüzyılda, bilginin kullanımı, yorumlanması ve uygulanması çarpıcıdır. Zihinlerin fethinin doruğu olurken, 20. yüzyılın ilk çeyreğine de son rötuşları kalmıştı. Neydi yapılanlar? Avrupa merkezi uygarlığı 19. yüzyılda Doğu ile arasına “bilimsel” argümanları kullanarak, ideolojik sınırlarla ayrımlanmayı-ötekileştirmeyi derinleştirdi. Toplumsal sorun ve bunalımların derinleşmesine sebebiyet veren kavram ve imgelemlerin çıkışı bu yüzyılda boy attı. Etnocentrik kültür yayılımını gerçekleştirdiler. Bundandır ki, 19. yüzyılın başından itibaren kolonyal ırkçılığın doğuş kaynağı palazlandı. Dilbilimciler, modern Avrupa’daki dillerin Grekçe’yle aynı dil grubuna ait olduğunu ispatladıklarında dayanaklarını yaygınlaştırdılar. Greklerden başlayıp “üstün arî ırkı” söylemi zihinlere nakşedildi. Sömürgecileştirmede manivela rolü gören böylesi nitelendirmeler çok katmerlidir. Doğu “Barbar”dı onlara göre! “Barbar” kavramını ilk kullananlar Greklerdi ve “dilsiz” anlamında kullanılıyordu. Dolayısıyla Grekçe konuşmayanlar dilsiz tabir ediliyordu. Kapitalist oryantalist zihniyette de Batılı olmayanlar dilsizdi. Eksiktiler ve güdülmeyi bekliyorlardı. Başlarındaki çoban Batılı olmalıydı. Bu oluş zihinleri paralize ediciydi. Doğu’nun zihniyet bağımsızlığını “mazide kalan hoş bir seda”ya dönüştürdüler. Bunda, gücünü eski zihniyet kalıplarına oranla hakikate daha yakın bir algıyla yönelmelerinden alıyorlardı. Yetmiyordu! Ortadoğu’yu şekillendirirken kendi elleriyle ulus devletler de inşa ettiler. Ereği homojen teritoryal yapılanmalarla sömürgeleştirmeyi kolaylaştırmaydı. Kusursuz kuşatmasıyla omurgasızlaşan Doğu gerçekliği yaratıldı. Oysa Doğu, Batı’da yaratılan bir imgelemdir.
Hegemonyanın kavramsallaştırılması
Oryantalist kuşatılmanın hegemonik muhtevasının vehameti yakıcıdır. İfadelendirmelerde başlangıçlara haklarını teslim edelim. İlk 1978’de Edward Said’in kavrama kavuşturduğu “Orientalism” adlı eserle akademik disiplinlerde yoğun tartışmalar ve çıkarsamalar diz boyu gelişti. Zaten dillendirilmese de, var olanın kimliğe büründürülmesiydi yapılan. Buna rağmen oryantal girdaptan arınmayı gerçekleştiremedi. Kavramsal ifade de zihniyet hegemonyasının kirli yüzünü görünür kılmaya çalışması tarihe not düşürdü.
‘Özgür’ Batı-’Köle’ Doğu
Rudyard Kipling’in “Doğu Doğudur, Batı da Batı!” söyleminin epigraflaştığı bir ortamda ‘seçilmişlerin’ kökenini antik çağla ilişkilendirilmesi cazip hale getirildi. Oysa özünde tahakküm kurma vardı. Kurulumunu Persler ve Helenlerle ya da Miken-Troya çelişki-çatışmasıyla inşa ederler. Bunun daha anlaşılır kılınması için “Heredotos Tarihi”inden bir alıntı yapalım.
“...Lakedaimonlu Sperthies ile Bulis halk meclisleri kararıyla gönüllü olarak, Dareios’un Sparta’da öldürülen Korux(haberci)lerin öcü alınsın diye, gidip Kserkses’e teslim olmayı gönüllü olarak kabul ettiler. Spartalılar bunları öldürülmek için Medlere yolladılar. Susa’ya doğru yol alırlarken gidip Hydarnes’i buldular. Hydarnes, Pers ırkındandı ve Asya kıyılarındaki ulusların askeri şefiydi. Onları buyur etti, sofrasına aldı ve çatısı altındayken onlara sordu, ‘Niçin Siz Lakedaimonlular, büyük kralın (Pers Kralı Kserkses’ti) dostluğundan çekiniyorsunuz? Kralın değerli kimselere nasıl saygı gösterdiğini görüyorsunuz, işte bana ve servetime bakınız. Siz de ona teslim olsanız (zira sizlere de değer veriyor) büyük kral Yunan topraklarında size de yerler verir, oranın efendisi olursunuz.’ Bu söyleve karşı şöyle cevap verdiler: Hydarnes bize verdiğin öğüt bir noktada aksıyor. Sen ki, bize öğüt veriyorsun. İki durumdan yalnız birini biliyorsun, öbüründen haberin yok; kölelik nedir bunu biliyorsun ama özgürlüğün ne olduğunu, tatlı mıdır, acı mıdır, hiç tatmadın, bilemezsin. Eğer bir gün tadarsan onu, mızrakla değil, baltayla savunmamızı öğütlersin bize.”
İşte zihniyet inşasının dayanaklarını böylesi anekdotlardaki farklılıkların genel yapılarını temsil ettiği aldatmacasına malzeme edip sorunlaştırdılar. Aristoteles de “Politika”sında Doğuluları köleliğe daha uygun insanlar olarak betimledi. Ortaçağ Hıristiyanlık dönemi ve çok sonradan oluşuma kavuşturulan Avrupa kimliği bu düşünceleri güçlendirdi. Montesquieu da Aristoteles’i takip ederek; Avrupa’nın “özgürlük için olağanüstü yeteneği” ile Asya’nın “köleliğe yatkın ruhu”nun iklimsel karşılaştırmalarla yaygınlaştırdı. Batı’nın neredeyse “başka türden varlıklar” olduğu fikri, savunmacı bir narsizmin açığa çıkardığı basit bir etnosentrizm değildir. Bu fikriyatın dayanakları, Greko-Romen, Ortaçağ Hıristiyanlık Avrupa’sı, Rönesans, Reformasyon, Bilimsel Devrim, Denizlerin Fethi, Aydınlanma, Endüstriyalizm ve Kapitalist Modernite’nin başarılarına dayanır.
Batı’nın hakikat algısı
Burada Foucault’yan izlekte analiz etme kolaylaştırıcı olacaktır. Bu yüzden bilgi-söylem ve güç perspektifi önem arz etmektedir. Zira bilgi, söylem, akıl, güç ve sermaye birikiminin katlanarak zirve yaptırılması zihinsel hegemonyanın maddi temellerini kuvvetlendirdi. Bilgi, söylem ve gücün bileşkesinde iktidar olgusunun kurumlaştırılması vardır. İktidar da ideolojik, kültürel, ekonomik, atomize edici ve tarihsel-toplumsal hegemonyayı yerleştirerek zihinleri esir almıştır. Burada Batı, kendisine çizgisel bir anlayışla bakar ve logosun hakimiyetinde kadir-i mutlak bir hakikat olduğunu empoze eder.
Avrupa’nın tarihsel gelişim seyri Ortadoğu uygarlığıyla çatışmalı pozisyonla şekillendi. Özellikle Haçlı seferleri, ilk Hıristiyan Avrupalılık bilinci açısından da önemli bir zihniyet bütünselliğine yol açtı. Bir diğer bütünsellik de daha sistemli ve doyumsuz saldırganlıktaki kapitalist modernitenin düşünsel fethinin yükselişiyle gerçekleşti. Doğu’nun muazzam maddi ve manevi kültür değerleri gasp edildi. Batı bunu kendini çözdükçe hakikat algısını güçlendirerek yaptı ve sistemini egemen kıldı.
Kapitalist modernizm, oryantalist uygulamalarla yönelime geçmişti. Oysa 18. yüzyıla değin kendinden farklı bir öteki yaratmak ve öteki kültürü öğrenmek için didişmekteydi. 18. yüzyılın sonlarında artık başat konumundaydı. Ötekileştirdiğine karşı havariliğe soyundu. Üstünlüğü tescil oldukça, merkezden çevreye yayılımın zorunlu olduğu algısını ikame etti. Zihniyet hegemonyasıyla gelecekti. Endüstriyalizmle merhale kazanan Batı Avrupa, hakikat algısındaki üstün konumunu da arkasına alarak oryantalist düşünceleri egemen kıldı. 19. yüzyıldan itibaren de Doğu’nun zihniyet bağımsızlığı ağustos güneşi altında kalan buza benzedi.
Doğu imgesinin imalatı
Kolonyalist gözü dönmüşlükte sınır tanımıyorlardı. Teknolojik üstünlükte ateş gücü yüksek askeri varlığıyla geldi. İlk fiili adım, 1798’de Napolyon’un İskenderiye’ye ayak basmasıyla start aldı. Askerleri, filologları, bilim adamları, tarihçileri, mühendisleriyle istilaya gelmişlerdi. Doğu için “Dönülmez akşamın ufku” başlamıştı. “Militarizm, kapitalizmin zalim infazcısı ve kanlı çelikten duvarıdır” der Karl Lienknecht. Kapitalizm militarist gücüyle arzı endam eylemişti. Öte yandan dünya sisteminin baş aktörlüğünü kapma savaşı da eksik değildi. İngiltere dişlerini göstermişti. Mısır’dan Fransa’yı sökmesi zor olmadı. Başat rolü tartışmasızdı. 1815’te Waterloo savaşından da utkuyla çıktığında taşları yerine oturmuş, gözler Doğu’ya dönmüştü. Dört bir yandan “mal bulmuş mağribi” misali saldırıya geçtiler. Merkez çevreyi fethetmeye gelmişti. Damarlarda kan değil “kâr” akmalıydı. Bu saikten kapitalizm oryantalizmle tutsak etmeyi esas aldı. Oryantalizmin 19. yüzyılda erdiği düzey, Doğu imgesini daha sistemli ve analitik perspektiften üretmekti. Doğu önlerinde boylu boyunca uzanan deneysel bir alandı. Bu alan kolonyalist istila ve kuşatma uzamıydı. Freud, kadını “eksik erkek” olarak niteler. Doğu da Batı nazarında “eksik erkek” tahayyülüyle idrak edilmiştir. “Binbir Gece Masalları”nın yaşandığı Doğu imgeleminde şehevi bakışlarla kadınlaştırma anlayışı, Batı’nın eril zihniyetinin sonucudur. “Doğu eksiktir. Kendi kendini yönetmekten acizdir” denilerek kapitalist modernizmin oryantalist hegemonyasını özelleştiriyorlardı.
Zihinlerin fethi
Özellikle 19. yüzyılda, bilginin kullanımı, yorumlanması ve uygulanması çarpıcıdır. Zihinlerin fethinin doruğu olurken, 20. yüzyılın ilk çeyreğine de son rötuşları kalmıştı. Neydi yapılanlar? Avrupa merkezi uygarlığı 19. yüzyılda Doğu ile arasına “bilimsel” argümanları kullanarak, ideolojik sınırlarla ayrımlanmayı-ötekileştirmeyi derinleştirdi. Toplumsal sorun ve bunalımların derinleşmesine sebebiyet veren kavram ve imgelemlerin çıkışı bu yüzyılda boy attı. Etnocentrik kültür yayılımını gerçekleştirdiler. Bundandır ki, 19. yüzyılın başından itibaren kolonyal ırkçılığın doğuş kaynağı palazlandı. Dilbilimciler, modern Avrupa’daki dillerin Grekçe’yle aynı dil grubuna ait olduğunu ispatladıklarında dayanaklarını yaygınlaştırdılar. Greklerden başlayıp “üstün arî ırkı” söylemi zihinlere nakşedildi. Sömürgecileştirmede manivela rolü gören böylesi nitelendirmeler çok katmerlidir. Doğu “Barbar”dı onlara göre! “Barbar” kavramını ilk kullananlar Greklerdi ve “dilsiz” anlamında kullanılıyordu. Dolayısıyla Grekçe konuşmayanlar dilsiz tabir ediliyordu. Kapitalist oryantalist zihniyette de Batılı olmayanlar dilsizdi. Eksiktiler ve güdülmeyi bekliyorlardı. Başlarındaki çoban Batılı olmalıydı. Bu oluş zihinleri paralize ediciydi. Doğu’nun zihniyet bağımsızlığını “mazide kalan hoş bir seda”ya dönüştürdüler. Bunda, gücünü eski zihniyet kalıplarına oranla hakikate daha yakın bir algıyla yönelmelerinden alıyorlardı. Yetmiyordu! Ortadoğu’yu şekillendirirken kendi elleriyle ulus devletler de inşa ettiler. Ereği homojen teritoryal yapılanmalarla sömürgeleştirmeyi kolaylaştırmaydı. Kusursuz kuşatmasıyla omurgasızlaşan Doğu gerçekliği yaratıldı. Oysa Doğu, Batı’da yaratılan bir imgelemdir.
Hegemonyanın kavramsallaştırılması
Oryantalizmin 19. yüzyılda erdiği düzey, Doğu imgesini daha sistemli ve analitik perspektiften üretmekti. Doğu, önlerinde boylu boyunca uzanan deneysel bir alandı. Bu alan kolonyalist istila ve kuşatma uzamıydı. Freud, kadını ‘eksik erkek’ olarak niteler. Doğu da Batı nazarında ‘eksik erkek’ tahayyülüyle idrak edilmiştir. ‘Doğu eksiktir. Kendi kendini yönetmekten acizdir’ denilerek kapitalist modernizmin oryantalist hegemonyasını özelleştiriyorlardı |
Bu imgelem Batı’nın hegemon söylemini oluşturdu. Bilginin öncülüğü
tekelleştirildiğinden, iktidarın saldırgan yüzü sömürü ve talanı yöntem
haline dönüştürdü. Tarihsel-toplumsal gelişimde, Batı, üstünlüğünü
karşıtlaştırma esamisiyle şekillendirdi. “Biz-onlar” dualizminin
bilimsel donelerle izahını “logos” ve “mitsel” kavramsallaştırılmasında
bulmak mümkün. Logos, Batı’ya tekabül ederken, mit de Doğu’ya yakışırdı.
Nitekim mitik evrede kaldığından bitik farz edildi. Bu yüzden tarihi
misyon dışında rol paylaşımına gidilemezdi. Şimdisi ve yarını
insanlarıyla birlikte ipotek altına alınmalıydı. Zira mitik söylem,
karanlık, cahillik, vahşet, batıl inanç, despotizm, değişmezlik,
stratejik yapı, tarih öncesinden gelen donmuş zihniyet ve bilcümle
irrasyonalizme tekabül ediyordu. Batı’ya atfedilen logos ise, aydınlık,
bilgi, rasyonalizm, pozitivist ilerlemecilik, gelişim, dinamizm,
kurtarıcı ruh ve gelecek demekti. Aldatmacanın en büyüğü kapitalist
modernite denilen kötülük odağıdır!
Kapitalist modernitenin Ortadoğu’yu fethetmesi son tahlilde kendi toplumsallığının Ortadoğu’daki toplumsallıklar karşısında ihtiva ettiği hakikat temsilinin üstünlüğünden ileri gelmektedir. Batılı hakikat karşısında Doğulu hakikat zayıftı ve yenilmeye mahkumdu. Yenilgi tüm topluma mal edilemezdi. Yenik düşenler hakikatin resmi temsilcileri yani iktidar ve devlet sahipleriydi. Çünkü “hakim hakikat onların temsil ettiği hakikatti” diye tespit edilmiştir, Bilgelik Kitabesi’nde.
Evet, hakikati mümkün kılan insanda umut yeraltındaki magma misali bitimsizdir. Maruz kalınan kuşatma baki olmayacak elbet! Ol sebepten Ortadoğu toplumunun kapitalist moderniteyle ilişkisi doğru kavranmalı. Doğru kavrandıkça içkinleşmiş oryantalizmin kötücüllüğü yağmur sonrası çıkan mantarlar gibi görünür. Çıkacaklar zehirli mantardır, biline! Oryantalizm denilen illetlik kuşatma olmadan kapitalizmin fiziki hakimiyeti bir başına anlamlandırılamaz.
Ötekinin ötekisi
Sosyo-biyolojik düşünceler ve öjenik doktrinlerle Doğu’nun genetiğini değiştirmeye gelmişlerdi! Teşrih masasında kadavraymışçasına organlarını kesmedeydiler. Açığa çıkan Frankeyştanlaşma oldu. Lakin bu Frankeyştan, bio-iktidarın sadık kuluyken, kendi toplumunun celladı olacaktı. Böylelikle tarihsel gerçekliğinden kopartılan, parçalanan toplumsal yaşamdaki bunalım derinleşerek sürekli hale geldi. Ortadoğu cendereye alınmıştı. Çıkış yolunun bulunamaması haya kırıklığını daha bir körüklemekteydi. Olay ve olgular tespit edilebiliyor ama çözüm alternatifi zihni ablukayı yaracak pozisyondan uzaktı. İnkârın temel argümanı olan ötekileştirme üstten alta doğru hücrelerine değin etkide bulunması, toplumsal belleksizleştirmede bilinç çarpıklığının vardığı düzeye işaret eder. Batı’nın ötekisi Doğu idi. Arap’ın Bedeviler, Sünni’nin Şii, Türk’ün Kürt... En alta da yerleştirilecek öteki de Kürt kadınıdır. Ötekileştirilenlerin ötekileştirmesi ne yaman bir çelişkidir! Etnik-mezhepsel-cinsel ötekileştirmeler, ayrımlandırmalar musibetin beslendiği kaynak olmakta.
Önyargılarla aşılanan ötekileştirme virüsü bilinçaltlarından sökülüp atılmayı bekler. Ötekileştirmenin başladığı yerde kötülük peydah eder. Tahakküm, boyunduruk ve yabancılaşmaya zemin yaratan bu zihniyet aşılmadıkça oryantalizmin yaratıcısı olan kapitalist sistem aşılamaz.
Artık küresel çağda yaşıyoruz! ‘Milenium’ diye allanıp-pullanan ahir zamanda da zihinlerin esareti karşıtlaştırma ve ötekileştirmede ‘yetkin’leştirilmekte. 11 Eylül 2001’in ardından dünya sisteminin baş aktörleri “Haçlı Seferleri”ni yeniden dillendirmiş olmaları bilinçaltlarındaki oryantalizm ile nasıl da derin zehirlenilmiş olduğunu bir kez daha açığa çıkardı. “Biz ve onlar” dualizmi keskin sınırlarla yeniden çizilmekte. Faşist Hitler’in ‘akil adamlarından’ Carl Schmitt’in siyaset anlayışında ifadeye kavuşan “Dost-düşman” ayrımı düzlemindeki söylemsel kurulum hortlatıldı yine! “Bizden olanlarla düşman ötekiler” formülasyonuyla çözümlerini gösterdiklerini sanan kalın kültürel çizgi, “Medeniyetler Çatışması” biçimindeki ideolojik hegemon zihniyetle bir kez daha uluslararası arenada, kapitalist modernizmin oryantalist kuşatılmışlığının katmerleşmesine eksen yaratılmakta.
İktidar giz ustasıdır!
Gelinen aşama tahayyül edilemez boyutlara erdirildi. Merkez çevrede boş mekan bırakmadı! Merkezi uygarlığın karşısındaki her yere yaklaşım oryantalist artık. Dünyaya hakim kıldırılan oryantalizm, dünya sisteminin sermaye ve iktidar birikiminin sekteye uğramaması ve tıkırında işlemesi için çevreye empoze ettikleri zihni hegemonyaya dönüştürüldü. Bilinir elbet, iktidar giz ustasıdır! Gizler ve hakikatleri çarpıtır. Ama ulaştığı zirvenin ötesi yok. İndirmeli zirvesinden. Kaybedilecek zaman da kalmadı. Zihinlerin fethine karşı oryantalizme karşı çıkılmalı! Anti-oryantalist olmak için yaratıcısı-tasarlayıcısı kapitalist moderniteye de karşı durulmalı. İkisi bir elmanın iki yarısıdır. Kötülüğü-zulmü temsil eder. Bu dünya sisteminin vardığı düzey, insan-doğa ve toplumu yenilenemez, geri dönüşümsüz uçurumun kıyısına getirdiği unutulmamalıdır. Fikir, zikir ve eylemsel triatta akışa geçilmeli ki insanlığa can suyu taşınabilsin! “İnanna’nın Me”leri gaspçılardan kurtarılmayı bekler.
Tüm bunları yaparken yanlış sapaklardan da kaçınılmalı. Dünya sistemi Janus’tur. Janus’un iki yüzü vardır. Biri oryantalizm ise diğeri de Garpçılık yani oksidentalizm’dir. İkisi birbirinin alternatifi değildir, aksine dünya sisteminin elindeki oyuncaklardır. Oksidentalizmin götürebileceği yer ancak milliyetçilik ve fundemantalizm batağıdır. Onlar için hava hoş nasıl olsa! Janus’un hangi yüzü olursa olsun, sermaye ve iktidar birikimi açısından ‘her şey kontrol altında’ anlamına gelir. Sistemi aşmak demokratik modernist paradigmayı yaşamsallaştırmakla gerçekleşir. “Doğu Doğu’dur, Batı da Batı”ya inat; Doğu da, Batı da bir ve bütünün parçalarıdır diyerek, doğa ve toplumun armonik ahengini yakalamada inkâr, ötekileştirme, köleleştirme ve her türlü boğazlaşmayı zihinlerden-yaşamdan arındıralım ki “Yeryüzü Aşkın Yüzü” olabilsin!
Kapitalist modernitenin Ortadoğu’yu fethetmesi son tahlilde kendi toplumsallığının Ortadoğu’daki toplumsallıklar karşısında ihtiva ettiği hakikat temsilinin üstünlüğünden ileri gelmektedir. Batılı hakikat karşısında Doğulu hakikat zayıftı ve yenilmeye mahkumdu. Yenilgi tüm topluma mal edilemezdi. Yenik düşenler hakikatin resmi temsilcileri yani iktidar ve devlet sahipleriydi. Çünkü “hakim hakikat onların temsil ettiği hakikatti” diye tespit edilmiştir, Bilgelik Kitabesi’nde.
Evet, hakikati mümkün kılan insanda umut yeraltındaki magma misali bitimsizdir. Maruz kalınan kuşatma baki olmayacak elbet! Ol sebepten Ortadoğu toplumunun kapitalist moderniteyle ilişkisi doğru kavranmalı. Doğru kavrandıkça içkinleşmiş oryantalizmin kötücüllüğü yağmur sonrası çıkan mantarlar gibi görünür. Çıkacaklar zehirli mantardır, biline! Oryantalizm denilen illetlik kuşatma olmadan kapitalizmin fiziki hakimiyeti bir başına anlamlandırılamaz.
Ötekinin ötekisi
Sosyo-biyolojik düşünceler ve öjenik doktrinlerle Doğu’nun genetiğini değiştirmeye gelmişlerdi! Teşrih masasında kadavraymışçasına organlarını kesmedeydiler. Açığa çıkan Frankeyştanlaşma oldu. Lakin bu Frankeyştan, bio-iktidarın sadık kuluyken, kendi toplumunun celladı olacaktı. Böylelikle tarihsel gerçekliğinden kopartılan, parçalanan toplumsal yaşamdaki bunalım derinleşerek sürekli hale geldi. Ortadoğu cendereye alınmıştı. Çıkış yolunun bulunamaması haya kırıklığını daha bir körüklemekteydi. Olay ve olgular tespit edilebiliyor ama çözüm alternatifi zihni ablukayı yaracak pozisyondan uzaktı. İnkârın temel argümanı olan ötekileştirme üstten alta doğru hücrelerine değin etkide bulunması, toplumsal belleksizleştirmede bilinç çarpıklığının vardığı düzeye işaret eder. Batı’nın ötekisi Doğu idi. Arap’ın Bedeviler, Sünni’nin Şii, Türk’ün Kürt... En alta da yerleştirilecek öteki de Kürt kadınıdır. Ötekileştirilenlerin ötekileştirmesi ne yaman bir çelişkidir! Etnik-mezhepsel-cinsel ötekileştirmeler, ayrımlandırmalar musibetin beslendiği kaynak olmakta.
Önyargılarla aşılanan ötekileştirme virüsü bilinçaltlarından sökülüp atılmayı bekler. Ötekileştirmenin başladığı yerde kötülük peydah eder. Tahakküm, boyunduruk ve yabancılaşmaya zemin yaratan bu zihniyet aşılmadıkça oryantalizmin yaratıcısı olan kapitalist sistem aşılamaz.
Artık küresel çağda yaşıyoruz! ‘Milenium’ diye allanıp-pullanan ahir zamanda da zihinlerin esareti karşıtlaştırma ve ötekileştirmede ‘yetkin’leştirilmekte. 11 Eylül 2001’in ardından dünya sisteminin baş aktörleri “Haçlı Seferleri”ni yeniden dillendirmiş olmaları bilinçaltlarındaki oryantalizm ile nasıl da derin zehirlenilmiş olduğunu bir kez daha açığa çıkardı. “Biz ve onlar” dualizmi keskin sınırlarla yeniden çizilmekte. Faşist Hitler’in ‘akil adamlarından’ Carl Schmitt’in siyaset anlayışında ifadeye kavuşan “Dost-düşman” ayrımı düzlemindeki söylemsel kurulum hortlatıldı yine! “Bizden olanlarla düşman ötekiler” formülasyonuyla çözümlerini gösterdiklerini sanan kalın kültürel çizgi, “Medeniyetler Çatışması” biçimindeki ideolojik hegemon zihniyetle bir kez daha uluslararası arenada, kapitalist modernizmin oryantalist kuşatılmışlığının katmerleşmesine eksen yaratılmakta.
İktidar giz ustasıdır!
Gelinen aşama tahayyül edilemez boyutlara erdirildi. Merkez çevrede boş mekan bırakmadı! Merkezi uygarlığın karşısındaki her yere yaklaşım oryantalist artık. Dünyaya hakim kıldırılan oryantalizm, dünya sisteminin sermaye ve iktidar birikiminin sekteye uğramaması ve tıkırında işlemesi için çevreye empoze ettikleri zihni hegemonyaya dönüştürüldü. Bilinir elbet, iktidar giz ustasıdır! Gizler ve hakikatleri çarpıtır. Ama ulaştığı zirvenin ötesi yok. İndirmeli zirvesinden. Kaybedilecek zaman da kalmadı. Zihinlerin fethine karşı oryantalizme karşı çıkılmalı! Anti-oryantalist olmak için yaratıcısı-tasarlayıcısı kapitalist moderniteye de karşı durulmalı. İkisi bir elmanın iki yarısıdır. Kötülüğü-zulmü temsil eder. Bu dünya sisteminin vardığı düzey, insan-doğa ve toplumu yenilenemez, geri dönüşümsüz uçurumun kıyısına getirdiği unutulmamalıdır. Fikir, zikir ve eylemsel triatta akışa geçilmeli ki insanlığa can suyu taşınabilsin! “İnanna’nın Me”leri gaspçılardan kurtarılmayı bekler.
Tüm bunları yaparken yanlış sapaklardan da kaçınılmalı. Dünya sistemi Janus’tur. Janus’un iki yüzü vardır. Biri oryantalizm ise diğeri de Garpçılık yani oksidentalizm’dir. İkisi birbirinin alternatifi değildir, aksine dünya sisteminin elindeki oyuncaklardır. Oksidentalizmin götürebileceği yer ancak milliyetçilik ve fundemantalizm batağıdır. Onlar için hava hoş nasıl olsa! Janus’un hangi yüzü olursa olsun, sermaye ve iktidar birikimi açısından ‘her şey kontrol altında’ anlamına gelir. Sistemi aşmak demokratik modernist paradigmayı yaşamsallaştırmakla gerçekleşir. “Doğu Doğu’dur, Batı da Batı”ya inat; Doğu da, Batı da bir ve bütünün parçalarıdır diyerek, doğa ve toplumun armonik ahengini yakalamada inkâr, ötekileştirme, köleleştirme ve her türlü boğazlaşmayı zihinlerden-yaşamdan arındıralım ki “Yeryüzü Aşkın Yüzü” olabilsin!
Kaynakça
Bilgelik Kitabesi 4-5. Ciltler;
Modernlik ve Müphemlik, Zygmunt Bauman (Ayrıntı Yayınları);
Doğu Batı-Oryantalizm 1-2 (sayı 20-2002);
Herodotos-Tarih (İş Bankası Yayınları-2006);
Batıdaki Doğu, Jack Goody (Dost Yayınları).
Shakira'dan “This Time For Kurdistan”...
Ünlü şarkıcı Shakira, Halepçe katliamını kınamak için albümünde iki
Kürtçe parçaya yer verecek. Parçayı Shakira ve Kürt sanatçı Hemin Xalid
Kürtçe, İngilizce ve İspanyolca okuyacak. Halepçe’de 1988’de yaşananları
protesto etmek için yapılan şarkıları Shakira ve Kürt sanatçı Hemin
Xalid Kürtçe, İngilizce ve İspanyolca okuyacak.
Saddam yönetiminin Enfal adını verdiği kanlı operasyonda kimyasal gaz kullanılmış ve binlerce Kürt katledilmişti. Hewler ajanslarına düşen habere göre aslen Lübnanlı olan Shakira Kürtler arasında Doşke ismiyle tanınan ve Amerika’da yaşayan Hemin Xalid ile düet yapacak. Xalid, Kürtler’e karşı yapılan katliamları kınamak için Shakira’nın düeti kabul ettiğini söyledi.
Xalid, Halepçe üzerine seslendirecekleri Kürtçe parçanın isminin “Helepçe’y” Gul” olduğunu, Enfal üzerine seslendirecekleri parçanın İngilizcesinin ise “This Time For Kurdistan” olduğunu açıkladı.
Saddam yönetiminin Enfal adını verdiği kanlı operasyonda kimyasal gaz kullanılmış ve binlerce Kürt katledilmişti. Hewler ajanslarına düşen habere göre aslen Lübnanlı olan Shakira Kürtler arasında Doşke ismiyle tanınan ve Amerika’da yaşayan Hemin Xalid ile düet yapacak. Xalid, Kürtler’e karşı yapılan katliamları kınamak için Shakira’nın düeti kabul ettiğini söyledi.
Xalid, Halepçe üzerine seslendirecekleri Kürtçe parçanın isminin “Helepçe’y” Gul” olduğunu, Enfal üzerine seslendirecekleri parçanın İngilizcesinin ise “This Time For Kurdistan” olduğunu açıkladı.
İsrail’in Fantezileri ve Gerçeklikleri
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 2012 yılının Mart başında Amerika
Birleşik Devletleri’ni ziyaret etti. Nükleer bulunduran İran’ın İsrail
için potansiyel bir tehdit olduğunu ve buna karşı İsrail’in zamanında
harekete geçme hakkını saklı tuttuğunu -bir kez daha- söylemek için
geldi. ABD Başkanı Obama nükleer bulunduran İran’ın İsrail için
potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
buna müsamaha göstermeyeceğini son derece büyük bir hararetle teyit etti
ancak Netanyahu’nun zamanlaması kötüydü. Başka türden müdahaleler
düşünülmeden önce İran’a karşı askeri olmayan müdahale olasılıklarının
tamamının tüketilmesi gerekiyor.
Öncelikle bu önermenin öncüllerini inceleyelim. Neden nükleer silahları olan bir İran, İsrail için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır? Bunun anlamı, buna inananlar açısından, İran yetkililerinin bu bombaları İsrail’e karşı kullanacak olmaları mı? Doğrusu, şu anda İsrail’de Amerika Birleşik Devletleri’nde ya da dünyanın herhangi bir yerinde iktidarda olanların hiçbiri bu ihtimale kesinlikle inanmamaktadır. Sadece buna inandıklarını söylemektedirler.
Görünürdeki iddialarla başlayalım. İsrailli yetkililer İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın ve diğerlerinin İsrail’i “haritadan silmek” (veya benzeri kimi ifadeler) istediklerini söylediklerini vurguluyorlar. Aslında, birçok uzman bu cümleye ilişkin olarak çevirinin doğru olmadığını belirtiler. Ancak bu cümle doğru bile olsa, bir Yahudi devletine itiraz eden ve uzun vadeli bu ihtilafta başka çözümleri destekleyen Ortadoğu’daki geniş kesimlerin tepkisini tekrar etmekten başka bir şey mi?
Hem neden İran İsrail’i bombalasın? Bir kere bu, İsrailli öldürdükleri kadar Arap da öldürecekleri anlamına gelir. Ayrıca
Öncelikle bu önermenin öncüllerini inceleyelim. Neden nükleer silahları olan bir İran, İsrail için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır? Bunun anlamı, buna inananlar açısından, İran yetkililerinin bu bombaları İsrail’e karşı kullanacak olmaları mı? Doğrusu, şu anda İsrail’de Amerika Birleşik Devletleri’nde ya da dünyanın herhangi bir yerinde iktidarda olanların hiçbiri bu ihtimale kesinlikle inanmamaktadır. Sadece buna inandıklarını söylemektedirler.
Görünürdeki iddialarla başlayalım. İsrailli yetkililer İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın ve diğerlerinin İsrail’i “haritadan silmek” (veya benzeri kimi ifadeler) istediklerini söylediklerini vurguluyorlar. Aslında, birçok uzman bu cümleye ilişkin olarak çevirinin doğru olmadığını belirtiler. Ancak bu cümle doğru bile olsa, bir Yahudi devletine itiraz eden ve uzun vadeli bu ihtilafta başka çözümleri destekleyen Ortadoğu’daki geniş kesimlerin tepkisini tekrar etmekten başka bir şey mi?
Hem neden İran İsrail’i bombalasın? Bir kere bu, İsrailli öldürdükleri kadar Arap da öldürecekleri anlamına gelir. Ayrıca
İsrail veya Amerika Birleşik Devletleri İran’a ilk saldırıyı gerçekleştirirlerse bunun muazzam siyasi sonuçları acilen ortaya çıkacaktır. Öncelikle, bu İran’ın projesini durdurmak konusunda göreli olarak son derece başarısız olacaktır. İkincisi, İsrail’in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi durumlarını dünya çapında zayıflatacaktır |
bu durumda, nükleer silahlarla kuşanmış olan İsrail’in acil
misillemesine maruz kalacaklardır. İran’ın İsrail’i bombalaması, hiçbir
sorumlu liderin inanmayacağı bir fantaziden ibaret.
Peki madem inanmıyorlar neden bunu söylüyorlar? Bana cevap son derece açık geliyor. İran’ın nükleer silaha sahip olması bazı şeyleri değiştirir. Bu, Ortadoğu’daki jeopolitik dengeyi değiştirir ve İsrail’in pozisyonunu siyaseten zayıflatır. Bu aynı zamanda başka bazı ülkelerin de hızla nükleer silah edinmesine yol açabilir. Başka bazı ülkeler derken de ilk olarak Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’yi düşünüyorum.
İsrail veya Amerika Birleşik Devletleri İran’a ilk saldırıyı gerçekleştirirlerse bunun muazzam siyasi sonuçları acilen ortaya çıkacaktır. Öncelikle, bu İran’ın projesini durdurmak konusunda göreli olarak son derece başarısız olacaktır. İkincisi, İsrail’in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi durumlarını dünya çapında zayıflatacaktır. Bu iki sebep hem İsrail’in hem de Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri ve istihbarat örgütlerinde tüm bu askeri söyleme ne kadar ciddi bir çıkışın neden mevcut olduğunu açıklamaya yeter. Korktukları bu söylemin yeterli olmaması ve şu anda İsrail ve ABD hükümetlerini yönetmeyen savaşı başlatacak kadar aptal kimi siyasi liderlerin kontrolü ele geçirmesi.
İsrail ve ABD esasen bir kaybet-kaybet durumuna hapsolmuş durumdadırlar. Bunu yaparlarsa siyaseten kaybedecekler. Ben bunun farkında olduklarına inanıyorum ve ne Netanyahu ne Obama gerçekten ne yapacaklarını ve içeride sahip oldukları desteği nasıl korumaya devam edeceklerini bilmiyorlar. Dolayısıyla karşılıklı birbirlerini suçlamaya ve şantaj yapmaya devam ediyorlar. Bu arada, İran liderliği de büyük milliyetçi başlıkları kullanmaya ve kısa bir zaman öncesine kadar ciddi biçimde tehdit altında olan kendi pozisyonunu içeride güçlendirmeye devam ediyor.
Öte yandan, İsrail için fantezi bir konu değil de gerçek bir mesele olan Filistin’e geri dönersek, Hamas şu anda stratejisini Mısır’la ve Mısır hükümetini kontrol etme noktasında olan Müslüman Kardeşler ile ilişkilendirmek kararını aldı. Fetih bu durumda, haklı olarak Batı Şeria’da kontrolü Hamas’a kaptırmaktan korkuyor. Hamas ve ABD hükümeti arasında sıkışıp kalmış olan Filistin’in başkanı Abbas da kaybet-kaybet durumuna hapsolmuş durumda ve ne yapacağını bilemiyor. Dolayısıyla onun da eli ayağı birbirine karışıyor ki, bu pek de iyi bir hayatta kalma taktiği değildir.
Gelecek Filistin sokaklarında yatıyor. Bunun da sakin tutulabileceğine hiç inanmıyorum. İsrail, Filistin sokaklarıyla anlaşmaya varabilir mi? Bunu kısa zamanda öğreneceğiz.
Çeviren: Özgür Sevgi Göral
Peki madem inanmıyorlar neden bunu söylüyorlar? Bana cevap son derece açık geliyor. İran’ın nükleer silaha sahip olması bazı şeyleri değiştirir. Bu, Ortadoğu’daki jeopolitik dengeyi değiştirir ve İsrail’in pozisyonunu siyaseten zayıflatır. Bu aynı zamanda başka bazı ülkelerin de hızla nükleer silah edinmesine yol açabilir. Başka bazı ülkeler derken de ilk olarak Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’yi düşünüyorum.
İsrail veya Amerika Birleşik Devletleri İran’a ilk saldırıyı gerçekleştirirlerse bunun muazzam siyasi sonuçları acilen ortaya çıkacaktır. Öncelikle, bu İran’ın projesini durdurmak konusunda göreli olarak son derece başarısız olacaktır. İkincisi, İsrail’in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi durumlarını dünya çapında zayıflatacaktır. Bu iki sebep hem İsrail’in hem de Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri ve istihbarat örgütlerinde tüm bu askeri söyleme ne kadar ciddi bir çıkışın neden mevcut olduğunu açıklamaya yeter. Korktukları bu söylemin yeterli olmaması ve şu anda İsrail ve ABD hükümetlerini yönetmeyen savaşı başlatacak kadar aptal kimi siyasi liderlerin kontrolü ele geçirmesi.
İsrail ve ABD esasen bir kaybet-kaybet durumuna hapsolmuş durumdadırlar. Bunu yaparlarsa siyaseten kaybedecekler. Ben bunun farkında olduklarına inanıyorum ve ne Netanyahu ne Obama gerçekten ne yapacaklarını ve içeride sahip oldukları desteği nasıl korumaya devam edeceklerini bilmiyorlar. Dolayısıyla karşılıklı birbirlerini suçlamaya ve şantaj yapmaya devam ediyorlar. Bu arada, İran liderliği de büyük milliyetçi başlıkları kullanmaya ve kısa bir zaman öncesine kadar ciddi biçimde tehdit altında olan kendi pozisyonunu içeride güçlendirmeye devam ediyor.
Öte yandan, İsrail için fantezi bir konu değil de gerçek bir mesele olan Filistin’e geri dönersek, Hamas şu anda stratejisini Mısır’la ve Mısır hükümetini kontrol etme noktasında olan Müslüman Kardeşler ile ilişkilendirmek kararını aldı. Fetih bu durumda, haklı olarak Batı Şeria’da kontrolü Hamas’a kaptırmaktan korkuyor. Hamas ve ABD hükümeti arasında sıkışıp kalmış olan Filistin’in başkanı Abbas da kaybet-kaybet durumuna hapsolmuş durumda ve ne yapacağını bilemiyor. Dolayısıyla onun da eli ayağı birbirine karışıyor ki, bu pek de iyi bir hayatta kalma taktiği değildir.
Gelecek Filistin sokaklarında yatıyor. Bunun da sakin tutulabileceğine hiç inanmıyorum. İsrail, Filistin sokaklarıyla anlaşmaya varabilir mi? Bunu kısa zamanda öğreneceğiz.
Çeviren: Özgür Sevgi Göral
Immanuel WALLERSTEIN
Etiketler:
ABD Emperyalizmi,
Ahmedinejad,
Arap Birliği,
Askeri Müdahale,
Barak Obama,
Batı Şeria,
Benjamin Netanyahu,
Büyük Ortadoğu Projesi(BOP),
Filistin,
Hamas,
İran,
İsrail,
Müslüman Kardeşler,
Ortadoğu
Kürtlerin Yüzde 97.6'sı Statü diyor
Kürtlerin
öz yöneti talebini araştıran Sosyal Siyasal Araştırmalar Merkezi’nin
(SAMER), araştırması çapıcı bir sonuç ortaya çıkardı. Amed’de yapılan
ankette katılanların 97.6’sı siyasi statü istedi. SAMER Amed’de “Bir
referandum olsa Kürtler ne ister” adıyla anket düzenledi. Katılımcıların
yüzde 49.2’si demokratik özerklik, yüzde 19.2’si bağımsızlık, yüzde
5.4’ü federasyon, yüzde 7.1’i belediyelerin geniş yetkilere sahip olduğu
adem-i merkez yönetim yanıtı verdi.”Kürtçe resmi dil olmalı mı”
sorusuna da katılımcıların yüzde 83’ü evet dedi.
Amed yüzde 97.6 ‘siyasi statü’ diyor
Sosyal Siyasal Araştırmalar Merkezi’nin (SAMER), Amed’de “Bir referandum olsa Kürtler ne ister” anketine katılanların yüzde 87’si referandum yapılmasını istedi.
SAMER’in Amed’de yaptığı araştırmada katılımcıların yüzde 40’ı kadın, yüzde 60’ını ise erkekler oluşturdu. Ankete katılanların yüzde 30’u lise, yüzde 24’ü ilköğretim ve yüzde 15’i ortaokul mezunu.
Katılımcıların yüzde 22.3’ünün de 20-24 yaş aralığında olduğu ankette “Kürtlerin taleplerine yönelik referandum yapılmalı mı” sorusunu yüzde 87 “evet” derken, yüzde 2’si yanıt vermedi.
“Bir referandum yapılsa ve Kürtlere sorulsa” sorusuna katılımcıların yüzde 49.2’si demokratik özerklik, yüzde 19.2’si bağımsızlık, yüzde 5.4’ü federasyon, yüzde 7.1’i belediyelerin geniş yetkilere sahip olduğu adem-i merkez yönetim yanıtı verdi. “Kürtçe Türkiye’de resmi dil olmalı mı” sorusuna katılımcıların yüzde 83’ü evet derken, yüzde 8’lik kısım soruya cevap vermedi.
Yüzde 97 operasyonlara karşı
“KCK operasyonları Kürt sorununu ne yönde etkiliyor” sorusuna ankete katılanların yüzde 43.4’ü “Olumsuz”, yüzde 24.2’si “Çok olumsuz” yanıtı verdi. Yüzde 6.4’ü “Etkisi yok”, yüzde 2.7’si “Olumlu etkiliyor” dedi.
“Kürtlerin geleceği açısından Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması önemli mi” sorusuna ise katılımcıların yüzde 79’u “Çok önemli” cevabı verdi.
Amed yüzde 97.6 ‘siyasi statü’ diyor
Sosyal Siyasal Araştırmalar Merkezi’nin (SAMER), Amed’de “Bir referandum olsa Kürtler ne ister” anketine katılanların yüzde 87’si referandum yapılmasını istedi.
SAMER’in Amed’de yaptığı araştırmada katılımcıların yüzde 40’ı kadın, yüzde 60’ını ise erkekler oluşturdu. Ankete katılanların yüzde 30’u lise, yüzde 24’ü ilköğretim ve yüzde 15’i ortaokul mezunu.
Katılımcıların yüzde 22.3’ünün de 20-24 yaş aralığında olduğu ankette “Kürtlerin taleplerine yönelik referandum yapılmalı mı” sorusunu yüzde 87 “evet” derken, yüzde 2’si yanıt vermedi.
“Bir referandum yapılsa ve Kürtlere sorulsa” sorusuna katılımcıların yüzde 49.2’si demokratik özerklik, yüzde 19.2’si bağımsızlık, yüzde 5.4’ü federasyon, yüzde 7.1’i belediyelerin geniş yetkilere sahip olduğu adem-i merkez yönetim yanıtı verdi. “Kürtçe Türkiye’de resmi dil olmalı mı” sorusuna katılımcıların yüzde 83’ü evet derken, yüzde 8’lik kısım soruya cevap vermedi.
Yüzde 97 operasyonlara karşı
“KCK operasyonları Kürt sorununu ne yönde etkiliyor” sorusuna ankete katılanların yüzde 43.4’ü “Olumsuz”, yüzde 24.2’si “Çok olumsuz” yanıtı verdi. Yüzde 6.4’ü “Etkisi yok”, yüzde 2.7’si “Olumlu etkiliyor” dedi.
“Kürtlerin geleceği açısından Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması önemli mi” sorusuna ise katılımcıların yüzde 79’u “Çok önemli” cevabı verdi.
Kürt Baharı Dalga Dalga
Amed’deki
Newroz gösterisi yeni bir Kürt Baharı’nın kapılarını ardına kadar açtı.
Kürtler bugün de 55, yarın ise 62 merkezde alanlarda olacak ve
‘Öcalan’a özgürlük ile siyasi statü’ taleplerini haykıracak
NEWROZ ATEŞİ DAHA GÜRLEŞİYOR
“Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Özerklik” şiarlarıyla Newroz ateşini bütün dünyanın göreceği bir kitlesellikte Amed ve İstanbul’da yakan Kürtlerin, önceki gün Amed ile İstanbul’da milyonlarca kişinin direnişiyle yakılan Newroz ateşi büyüyor. Gece gündüz, binlerce noktada yakılan Newroz ateşleri bugün ve yarın daha da gürleşecek.
NEWROZ ATEŞİ DAHA GÜRLEŞİYOR
“Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Özerklik” şiarlarıyla Newroz ateşini bütün dünyanın göreceği bir kitlesellikte Amed ve İstanbul’da yakan Kürtlerin, önceki gün Amed ile İstanbul’da milyonlarca kişinin direnişiyle yakılan Newroz ateşi büyüyor. Gece gündüz, binlerce noktada yakılan Newroz ateşleri bugün ve yarın daha da gürleşecek.
ÖZGÜRLÜK VE ÖZERKLİK REFERANDUMU
Hükümetin “yasaklarla” engellemeye çalıştığı Newroz ateşleri bugün 55, yarın ise 62 merkezde yanacak. Amed ve İstanbul’da “Öcalan’a özgürlük, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Özerk Kürdistan” talepleri etrafında kenetlenen Kürtler’in yarın 55 merkezde yapacakları kutlamalar için hazırlıklar tamamlandı.
Hükümetin “yasaklarla” engellemeye çalıştığı Newroz ateşleri bugün 55, yarın ise 62 merkezde yanacak. Amed ve İstanbul’da “Öcalan’a özgürlük, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Özerk Kürdistan” talepleri etrafında kenetlenen Kürtler’in yarın 55 merkezde yapacakları kutlamalar için hazırlıklar tamamlandı.
HER YER NEWROZ ALANI SERHILDAN DALGA DALGA
Amed’deki milyonluk Newroz gösterisi yeni bir Kürt Baharı’nın
kapılarını ardına kadar açtı. Bugün de 55 ayrı noktada milyonlar yine
meydanları dolduracak. Yarın ise 62 merkezde Kürtler alanlarda olacak
Demokratik Cumhuriyet, Kürdistan’a Özerklik, Öcalan’a Özgürlük talepleriyle meydanları inleten Kürtler, gece gündüz, küçük büyük demeden binlerce noktada Newroz ateşlerini yakmaya devam ediyor
Amed ve İstanbul’un ardından bugün de onlarca merkezde Newroz ateşi yakılacak. Bugün Wan, Sêrt, Bursa, Erzîngan, Erzerom gibi şehirlerin de aralarında olduğu 55 yerleşim yerinde milyonlar yine alanlara çıkacak. Hükümetin provokasyonuna karşı direnişe geçen halk, yasak kararlarını dinlememe kararı aldı. BDP Eşbaşkanlarından Demirtaş Wan’daki Newroz kutlamalarına katılacak. Yüzbinlerce kişinin katılması beklenen kutlamalar için dört bir yanda hazırlıklar vardı.
WAN: Wanlılar bugün Belediye Garajı’nda olacak. Yapılacak Newroz kutlamasına BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, BDP Bölge milletvekilleri, belediye başkanların katılacak. Kutlamaya ilişkin düzenlenen basın toplantısında, konuşan, BDP İl Eşbaşkanı Cüneyt Caniş, bütün hazırlıkların tamamlandığını belirterek, herkesi yapılacak olan Newroz kutlamasına davet etti. BDP Wan Milletvekili Nazmi Gür, bugün Wan’da Kürt halkının Newroz ateşi etrafında halaya duracağını belirterek, halkın kararlı duruşunu kimsenin engellemeye gücünün yetmeyeceğini dile getirdi. Wan Belediye Başkanı Bekir Kaya da, yasaklama kararına tepki göstererek, Kürt halkının asla bayramının idari izne bağlanmasına izin vermeyeceğini dile getirdi. Kaya, sivil toplum örgütü temsilcilerine çağrıda bulunarak, sivil toplum örgütlerini yaşanan uygulamayla ilgili seslerini yükseltmeye çağırdı.
ADANA: Ceyhan’da Şehir Stadyumu yanında bulunan boş alanda bugün yapılacak olan Newroz kutlamaları için tüm hazırlıklar tamamlandı. Çalışmalar hakkında bilgi veren BDP Ceyhan İlçe Yöneticisi Tahir Özdemir, tüm çalışmalarını tamamladıklarını ve kutlamaya hazır olduklarını belirtti.
HEZEX: Şirnex’in (Şırnak) Hezex (İdil) ilçesinde de bugün Atakent mahallesindeki Newroz Alanı’nda gerçekleştirilecek Newroz kutlaması için hazırlık çalışmaları devam ediyor. BDP’li yöneticiler çarşı merkezindeki esnaflarını gezerek, Newroz için çağrı bildirileri dağıttı.
MÊRDÎN: Nisêbîn, Derîk, Kerboran (Dargeçit) ve Stewr (Savur) ilçe ve beldelerinde de yarın yapılacak olan Newroz kutlaması için çalışmalar devam ediyor. Kutlamalar için dört bir yanda çağrı bildirileri dağıtıldı.
WÊRANŞAR: Wêranşar (Viranşehir) da bugün alanda. Yapılacak kutlama için bütün hazırlıklar tamamlandı. Belediye Başkan Yardımcısı Suna Uluğtürken son ana kadar hazırlıkların devam edeceğini söyledi.
PATNOS: Agirî Patnos’da da bugün yapılacak olan Newroz kutlaması için şehir merkezinde BDP İlçe Örgütü tarafından 4 bin adet el bildirisi dağıtıldı. Katılım için yurttaşlara çağrıda bulunan Patnos Belediye Başkanı Yusuf Yılmaz, herkesi Newroz alanına davet etti.
ÇELÊ : Colemêrg’in Çelê (Çukurca) ilçesinde de bugün yapılacak Newroz kutlaması için tüm hazırlıklar tamamlandı. Emniyetin izin vermemesine rağmen kutlamaların yapılacağı bildirildi. BDP İlçe Başkanı Servet Tunç, yetkililerin izin vermemelerine karşın çalışmaların aksatılmadan devam ettirildiğini belirtti.
KOP: Mûş’un Kop (Bulanık) ilçeside bugün Newroz’u kutlayacak. Kutlamalar için tüm hazırlıklar tamamlanırken, kutlamaların yapılacağı Terminal alanı, sarı, kırmızı ve yeşil flamalarla süslendi.
ÊLÎH: BDP PM Üyesi Osman Ergin, valiliği yasak kararını kınayarak bugün lîh’de düzenlenecek Newroz kutlaması için tüm yurttaşlara çağrı yaptı. Alınan yasak kararının kabul edilemez olduğunu belirten Ergin, “Kararı şiddetle kınıyoruz. Halkımızın bayramını zehir eden karar sahipleri bu halkın vicdanında çoktan mahkum olduğunu bilmeliler. Bu yasakçı mantık faşizm mantığıdır. Halkımız ne pahasına olursa olsun bu faşizan uygulamalara boyun eğmeyecektir. Newroz’u yüzyıl yasakladınız da ne oldu, Amed’te yasakladınız da ne oldu? Dün Amed’te Kürt halkının tarihi mesajını doğru okumayanlar bu anlamsız yasaklarda ne yazık ki hala inat ediyor. Bütün Batman halkı bu haksız, adaletsiz ve faşizan yasak kararına karşı kesinlikle meydanlara çıkmalı, bir tek lîhli bugün evinde kalmamalı. Bütün Halkımızı yarın lîh Şehirlerarası Otogar yanındaki Newroz alanına davet ediyorum” dedi. Ayrıca polis araçlarının Kürtçe ve Türkçe gün boyu şehir merkezi ve mahallelerde dolaşarak lîh’deki Newroz kutlamalarının ayın 21’inde yapılacağına dair anonslar yapması dikkat çekiyor.
MERSİN: Mersin’de, bugün saat 10.00 - 17.00 arasında düzenlenecek Newroz kutlamaları öncesinde hazırlıklar son aşamaya geldi. Newroz kutlamasına DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ile BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün katılacağı belirtildi. Mersin’deki, kutlama Tırmıl Tepesi’de yapılacak.
SILOPYA - CIZÎR: Sîlopya ve Cizîr’de de bugün yapılacak Newroz kutlamaları için tüm hazırlıklar tamamlandı. Cizîr’deki çalışmalara katılan BDP Wan Milletvekili Özdal Üçer, “7’den 70’e herkesi bugün BDP Cizîr ilçe binası önüne bekliyoruz” dedi.
KOCAELİ: Kocaeli’nde BDP ve HDK bileşenleri tarafından organize edilen Newroz kutlaması için tüm hazırlıklar tamamlandı. Newroz Tertip Komitesi Başkanı Mehmet Alçınkaya, ‘’Tüm hazırlıklarımız tamamlanmış durumda, inanıyoruz ki bugün Kocaeli’ndeki halkımız güçlü bir sesle alana çıkacaktır’’ dedi.
ANTALYA: Antalya’da da bugün Newroz kutlaması var. BDP İl Başkanı İhsan Nergiz, “Bütün Antalyalıları bugün saat 12.00’de Karatay Lisesi yanında yapılacak kutlamalara davet ediyoruz” dedi.
Newroz bayrağı bugün şu merkezlerde
Antalya, Êlîh (Batman), Bêdlîs (Bitlis), Bursa, Xarpêt (Elazığ), Erzîngan (Erzincan), Erzerom (Erzurum), Eskişehir, Idir (Iğdır), Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Mersin, Osmaniye, Sakarya, Sêrt (Siirt), Yalova, Têkor (Digor ), Kanîreş (Karlıova), Dara Hêne (Genç), Dih (Eruh), Tatos (Tekman), Kulu, Derîk, Stewr (Savur), Gercews (Gercüş), Licê, Pîran (Dicle), Hene (Hani), Karaz (Kocaköy), Milazgîr (Malazgirt), Xêlat (Ahlat), Elcewaz (Adilcevaz), Gire Sor (Siverek), Xelfetî (Halfeti), Pirsûs (Suruç), Bêrecûk (Birecik), Kumluca (Antalya), Sîlopya (Silopi), Elbîstan, Kovancılar, Milas, Curna Reş (Hilvan), Kerboran (Dargeçit), Pulur (Ovacık), Pêrtag (Pertek), Mazgêrd (Mazgirt), Xozat (Hozat), Bandırma, Salihli, Kalîk (Kahta), Tutax, Patnos, Zedkan (Eleşkirt), Avkevir (Taşlıçay), Golan (Göle), Karakoçan, Erzin, İskenderun, Belkîs (Nizip).
Demokratik Cumhuriyet, Kürdistan’a Özerklik, Öcalan’a Özgürlük talepleriyle meydanları inleten Kürtler, gece gündüz, küçük büyük demeden binlerce noktada Newroz ateşlerini yakmaya devam ediyor
Amed ve İstanbul’un ardından bugün de onlarca merkezde Newroz ateşi yakılacak. Bugün Wan, Sêrt, Bursa, Erzîngan, Erzerom gibi şehirlerin de aralarında olduğu 55 yerleşim yerinde milyonlar yine alanlara çıkacak. Hükümetin provokasyonuna karşı direnişe geçen halk, yasak kararlarını dinlememe kararı aldı. BDP Eşbaşkanlarından Demirtaş Wan’daki Newroz kutlamalarına katılacak. Yüzbinlerce kişinin katılması beklenen kutlamalar için dört bir yanda hazırlıklar vardı.
WAN: Wanlılar bugün Belediye Garajı’nda olacak. Yapılacak Newroz kutlamasına BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, BDP Bölge milletvekilleri, belediye başkanların katılacak. Kutlamaya ilişkin düzenlenen basın toplantısında, konuşan, BDP İl Eşbaşkanı Cüneyt Caniş, bütün hazırlıkların tamamlandığını belirterek, herkesi yapılacak olan Newroz kutlamasına davet etti. BDP Wan Milletvekili Nazmi Gür, bugün Wan’da Kürt halkının Newroz ateşi etrafında halaya duracağını belirterek, halkın kararlı duruşunu kimsenin engellemeye gücünün yetmeyeceğini dile getirdi. Wan Belediye Başkanı Bekir Kaya da, yasaklama kararına tepki göstererek, Kürt halkının asla bayramının idari izne bağlanmasına izin vermeyeceğini dile getirdi. Kaya, sivil toplum örgütü temsilcilerine çağrıda bulunarak, sivil toplum örgütlerini yaşanan uygulamayla ilgili seslerini yükseltmeye çağırdı.
ADANA: Ceyhan’da Şehir Stadyumu yanında bulunan boş alanda bugün yapılacak olan Newroz kutlamaları için tüm hazırlıklar tamamlandı. Çalışmalar hakkında bilgi veren BDP Ceyhan İlçe Yöneticisi Tahir Özdemir, tüm çalışmalarını tamamladıklarını ve kutlamaya hazır olduklarını belirtti.
HEZEX: Şirnex’in (Şırnak) Hezex (İdil) ilçesinde de bugün Atakent mahallesindeki Newroz Alanı’nda gerçekleştirilecek Newroz kutlaması için hazırlık çalışmaları devam ediyor. BDP’li yöneticiler çarşı merkezindeki esnaflarını gezerek, Newroz için çağrı bildirileri dağıttı.
MÊRDÎN: Nisêbîn, Derîk, Kerboran (Dargeçit) ve Stewr (Savur) ilçe ve beldelerinde de yarın yapılacak olan Newroz kutlaması için çalışmalar devam ediyor. Kutlamalar için dört bir yanda çağrı bildirileri dağıtıldı.
WÊRANŞAR: Wêranşar (Viranşehir) da bugün alanda. Yapılacak kutlama için bütün hazırlıklar tamamlandı. Belediye Başkan Yardımcısı Suna Uluğtürken son ana kadar hazırlıkların devam edeceğini söyledi.
PATNOS: Agirî Patnos’da da bugün yapılacak olan Newroz kutlaması için şehir merkezinde BDP İlçe Örgütü tarafından 4 bin adet el bildirisi dağıtıldı. Katılım için yurttaşlara çağrıda bulunan Patnos Belediye Başkanı Yusuf Yılmaz, herkesi Newroz alanına davet etti.
ÇELÊ : Colemêrg’in Çelê (Çukurca) ilçesinde de bugün yapılacak Newroz kutlaması için tüm hazırlıklar tamamlandı. Emniyetin izin vermemesine rağmen kutlamaların yapılacağı bildirildi. BDP İlçe Başkanı Servet Tunç, yetkililerin izin vermemelerine karşın çalışmaların aksatılmadan devam ettirildiğini belirtti.
KOP: Mûş’un Kop (Bulanık) ilçeside bugün Newroz’u kutlayacak. Kutlamalar için tüm hazırlıklar tamamlanırken, kutlamaların yapılacağı Terminal alanı, sarı, kırmızı ve yeşil flamalarla süslendi.
ÊLÎH: BDP PM Üyesi Osman Ergin, valiliği yasak kararını kınayarak bugün lîh’de düzenlenecek Newroz kutlaması için tüm yurttaşlara çağrı yaptı. Alınan yasak kararının kabul edilemez olduğunu belirten Ergin, “Kararı şiddetle kınıyoruz. Halkımızın bayramını zehir eden karar sahipleri bu halkın vicdanında çoktan mahkum olduğunu bilmeliler. Bu yasakçı mantık faşizm mantığıdır. Halkımız ne pahasına olursa olsun bu faşizan uygulamalara boyun eğmeyecektir. Newroz’u yüzyıl yasakladınız da ne oldu, Amed’te yasakladınız da ne oldu? Dün Amed’te Kürt halkının tarihi mesajını doğru okumayanlar bu anlamsız yasaklarda ne yazık ki hala inat ediyor. Bütün Batman halkı bu haksız, adaletsiz ve faşizan yasak kararına karşı kesinlikle meydanlara çıkmalı, bir tek lîhli bugün evinde kalmamalı. Bütün Halkımızı yarın lîh Şehirlerarası Otogar yanındaki Newroz alanına davet ediyorum” dedi. Ayrıca polis araçlarının Kürtçe ve Türkçe gün boyu şehir merkezi ve mahallelerde dolaşarak lîh’deki Newroz kutlamalarının ayın 21’inde yapılacağına dair anonslar yapması dikkat çekiyor.
MERSİN: Mersin’de, bugün saat 10.00 - 17.00 arasında düzenlenecek Newroz kutlamaları öncesinde hazırlıklar son aşamaya geldi. Newroz kutlamasına DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk ile BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün katılacağı belirtildi. Mersin’deki, kutlama Tırmıl Tepesi’de yapılacak.
SILOPYA - CIZÎR: Sîlopya ve Cizîr’de de bugün yapılacak Newroz kutlamaları için tüm hazırlıklar tamamlandı. Cizîr’deki çalışmalara katılan BDP Wan Milletvekili Özdal Üçer, “7’den 70’e herkesi bugün BDP Cizîr ilçe binası önüne bekliyoruz” dedi.
KOCAELİ: Kocaeli’nde BDP ve HDK bileşenleri tarafından organize edilen Newroz kutlaması için tüm hazırlıklar tamamlandı. Newroz Tertip Komitesi Başkanı Mehmet Alçınkaya, ‘’Tüm hazırlıklarımız tamamlanmış durumda, inanıyoruz ki bugün Kocaeli’ndeki halkımız güçlü bir sesle alana çıkacaktır’’ dedi.
ANTALYA: Antalya’da da bugün Newroz kutlaması var. BDP İl Başkanı İhsan Nergiz, “Bütün Antalyalıları bugün saat 12.00’de Karatay Lisesi yanında yapılacak kutlamalara davet ediyoruz” dedi.
Newroz bayrağı bugün şu merkezlerde
Antalya, Êlîh (Batman), Bêdlîs (Bitlis), Bursa, Xarpêt (Elazığ), Erzîngan (Erzincan), Erzerom (Erzurum), Eskişehir, Idir (Iğdır), Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Mersin, Osmaniye, Sakarya, Sêrt (Siirt), Yalova, Têkor (Digor ), Kanîreş (Karlıova), Dara Hêne (Genç), Dih (Eruh), Tatos (Tekman), Kulu, Derîk, Stewr (Savur), Gercews (Gercüş), Licê, Pîran (Dicle), Hene (Hani), Karaz (Kocaköy), Milazgîr (Malazgirt), Xêlat (Ahlat), Elcewaz (Adilcevaz), Gire Sor (Siverek), Xelfetî (Halfeti), Pirsûs (Suruç), Bêrecûk (Birecik), Kumluca (Antalya), Sîlopya (Silopi), Elbîstan, Kovancılar, Milas, Curna Reş (Hilvan), Kerboran (Dargeçit), Pulur (Ovacık), Pêrtag (Pertek), Mazgêrd (Mazgirt), Xozat (Hozat), Bandırma, Salihli, Kalîk (Kahta), Tutax, Patnos, Zedkan (Eleşkirt), Avkevir (Taşlıçay), Golan (Göle), Karakoçan, Erzin, İskenderun, Belkîs (Nizip).
Newroz’a karşı psikolojik harekat
Türkiye’nin gündemini belirleyen Amed ve İstanbul Newroz’una karşı Türk medyası psikolojik harekat başlattı. Newroz’a ilişkin verilen haberlerde anaakım medya, Newroz kutlamalarını engelleyen İçişleri Bakanlığı ve valiliklerin kararı değil, BDP’yi sorumlu olarak gösterdi.
Amed’de bir milyona yakın kişinin katıldığı ve İstanbul’da tüm engellemelere rağmen onbinlerce kişinin kutlamak için yollara döküldüğü dünkü Newroz kutlamalarını anaakım meyda yine çarpıtarak ve milyonları ve taleplerini görmeyerek verdi. Gazeteler, kutlamaları manşetlerine taşımazken, Newroz’a ilişkin verdikleri haberlerde ise sadece polis müdahalesiyle yaşanan çatışmaları sayfalarına taşıdı. Haberlerde, polis müdahalesinin ardından çıkan olayların sorumlusu olarak da BDP gösterilmey yeltenildi.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Zaman Gazetesi, Newroz kutlamalarını “Nevruz ateşiyle sokakları yakmaya çalıştılar” başlığıyla verdi. Zaman Gazetesi ayrıca “Diyarbakır polisi, izinsiz kutlamaların yapıldığı nevruz alanına sokulmak istenen uzun namlulu silahları son anda ele geçirdi. Olayla ilgili üç kişi gözaltına alındı, soruşturma devam ediyor” şeklinde bir haber vererek de, soruşturması süren bir olayı çarpıtarak Newroz ile ilişkilendirdi.
Hürriyet ise dünkü kutlamaları “Kin ateşi” başlığıyla görerek, Valiliklerin yasaklamasına rağmen BDP’nin çağrısıyla sokağa çıkan kitlenin araçları ateşe verdiğini iddia etti. Sabah Gazetesi de kutlamaları “Erken Nevruz çatışması” başlığıyla gördü ve Newroz’u kutlamak isteyen halkı “21 Mart’ta olan Nevruz’u erken kutlamak isteyen grup” olarak tanımladı. “Bayrama Bak” başlığını kullanan Haber Türk Gazetesi ise, “21 Mart’taki bayramı erken ‘kutlayanlar’ nevruz ateşini molotoflarla yaktı, İstanbul ve Diyarbakır savaş alanına döndü” diye verdi.
Vatan Gazetesi ise, “Nevruz Savaşı”, Akşam Gazetesi, “Yaktılar, yıktılar”, Sözcü Gazetesi, “Yakıp yıkıp taşladılar bunun adı bayrammış”, Radikal, “İnatlaşma can aldı”, Posta, “Nevruz meydan savaşı” Yeni Şafak Gazetesi, “Nevruza erken provokasyon”, Akit Gazetesi, “BDP yine yaktı yıktı”, Cumhuriyet Gazetesi, “Erken nevruzda 1 ölü”, Taraf Gazetesi “Newroz’da gaz faciası”, Yeniçağ Gazetesi ise,”Nevruz değil isyan provası” başlıklarıyla Newroz kutlamalarını verdi.
Türkiye’nin gündemini belirleyen Amed ve İstanbul Newroz’una karşı Türk medyası psikolojik harekat başlattı. Newroz’a ilişkin verilen haberlerde anaakım medya, Newroz kutlamalarını engelleyen İçişleri Bakanlığı ve valiliklerin kararı değil, BDP’yi sorumlu olarak gösterdi.
Amed’de bir milyona yakın kişinin katıldığı ve İstanbul’da tüm engellemelere rağmen onbinlerce kişinin kutlamak için yollara döküldüğü dünkü Newroz kutlamalarını anaakım meyda yine çarpıtarak ve milyonları ve taleplerini görmeyerek verdi. Gazeteler, kutlamaları manşetlerine taşımazken, Newroz’a ilişkin verdikleri haberlerde ise sadece polis müdahalesiyle yaşanan çatışmaları sayfalarına taşıdı. Haberlerde, polis müdahalesinin ardından çıkan olayların sorumlusu olarak da BDP gösterilmey yeltenildi.
Hükümete yakınlığıyla bilinen Zaman Gazetesi, Newroz kutlamalarını “Nevruz ateşiyle sokakları yakmaya çalıştılar” başlığıyla verdi. Zaman Gazetesi ayrıca “Diyarbakır polisi, izinsiz kutlamaların yapıldığı nevruz alanına sokulmak istenen uzun namlulu silahları son anda ele geçirdi. Olayla ilgili üç kişi gözaltına alındı, soruşturma devam ediyor” şeklinde bir haber vererek de, soruşturması süren bir olayı çarpıtarak Newroz ile ilişkilendirdi.
Hürriyet ise dünkü kutlamaları “Kin ateşi” başlığıyla görerek, Valiliklerin yasaklamasına rağmen BDP’nin çağrısıyla sokağa çıkan kitlenin araçları ateşe verdiğini iddia etti. Sabah Gazetesi de kutlamaları “Erken Nevruz çatışması” başlığıyla gördü ve Newroz’u kutlamak isteyen halkı “21 Mart’ta olan Nevruz’u erken kutlamak isteyen grup” olarak tanımladı. “Bayrama Bak” başlığını kullanan Haber Türk Gazetesi ise, “21 Mart’taki bayramı erken ‘kutlayanlar’ nevruz ateşini molotoflarla yaktı, İstanbul ve Diyarbakır savaş alanına döndü” diye verdi.
Vatan Gazetesi ise, “Nevruz Savaşı”, Akşam Gazetesi, “Yaktılar, yıktılar”, Sözcü Gazetesi, “Yakıp yıkıp taşladılar bunun adı bayrammış”, Radikal, “İnatlaşma can aldı”, Posta, “Nevruz meydan savaşı” Yeni Şafak Gazetesi, “Nevruza erken provokasyon”, Akit Gazetesi, “BDP yine yaktı yıktı”, Cumhuriyet Gazetesi, “Erken nevruzda 1 ölü”, Taraf Gazetesi “Newroz’da gaz faciası”, Yeniçağ Gazetesi ise,”Nevruz değil isyan provası” başlıklarıyla Newroz kutlamalarını verdi.
AKP de bayramları gününde kutlamamış!
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İçişleri Bakanlığı’nın Newroz’un sadece 21 Mart’ta kutlanmasına ilişkin genelgesine, 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kutlanan ve 1 haftaya yayılan ‘Nevruz şenlikleri’ davetiyesi ile yanıt verdi. Demirtaş, “AKP’nin Kültür Bakanlığı 2010 ‘Nevruz’ kutlamalarını 18 Mart’ta başlatıp 1 haftaya yaymıştı. Ama söz konusu ‘Newroz’ olunca AKP’nin gayri meşru yasaklarına uymamız emrediliyor. Bize düşen de bu emre itaat değil, itaatsizlikle direnmektir” dedi. Demirtaş, hükümetin yasaklayıp müdahale etmediği hiç bir Newroz’da bugüne kadar tek bir olay olmadığını belirterek, “AKP ve devlet medyasının Newroz’a yönelik haksız ve çirkin tutumu beni şaşırtmadı” diye belirtti.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İçişleri Bakanlığı’nın Newroz’un sadece 21 Mart’ta kutlanmasına ilişkin genelgesine, 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kutlanan ve 1 haftaya yayılan ‘Nevruz şenlikleri’ davetiyesi ile yanıt verdi. Demirtaş, “AKP’nin Kültür Bakanlığı 2010 ‘Nevruz’ kutlamalarını 18 Mart’ta başlatıp 1 haftaya yaymıştı. Ama söz konusu ‘Newroz’ olunca AKP’nin gayri meşru yasaklarına uymamız emrediliyor. Bize düşen de bu emre itaat değil, itaatsizlikle direnmektir” dedi. Demirtaş, hükümetin yasaklayıp müdahale etmediği hiç bir Newroz’da bugüne kadar tek bir olay olmadığını belirterek, “AKP ve devlet medyasının Newroz’a yönelik haksız ve çirkin tutumu beni şaşırtmadı” diye belirtti.
‘Ulusal konferans taleplerin sağlanmasına vesile olsun’
Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’e Newroz mesajı gönderdi. Mesajında: “Umuyorum tarihi Ulusal Konferans hepimizin desteğiyle Kürt halkının taleplerinin tamamının sağlanmasına vesile olur. Newroz Bayramı ulusal kimliğimizi oluşturan etmenlerden biridir. Özgürlük için mücadele ve başarı günü olmuş ve özgürlüğün sembolü haline gelmiştir. Kürt halkının mücadelesinin bütün konaklarında Newroz temel alınmış ve her il, ilçe, köy ve yerleşim yerlerinde bütün Kürtlerin katılımı ile bugüne kadar kutlanmıştır. Newroz kutlamasında aranızda olmak isterdim. Ancak bazı nedenlerden dolayı Newroz kutlamasına katılamadım. Bu nedenle özrümü bildiriyor ve başarılara vesile olmasını diliyorum. Kardeşiniz Mesud Barzani.”
Söz konusu Newrozsa bahane çok...
Newroz kutlamaları Agirî (Ağrı) Bazîd’de (Doğubayazıt), Riha’da, ve Adana’da da vardı. Kutlamaları engellemek içinse polis yoğun çaba sarf etti. Kimi yerlerde afişi bahane eden polis kimi yerler de de Kürtçe türkülüri bahane etti. Bazid’de her gün farklı mahallerde Newroz ateşi yakılıyor. Agirî’de Newroz afişleri asan 3 kişinin gözaltına alındı. Riha’da ise Newroz etkinliğine polisin saldırısının gerekçesi Kürtçe bir türkü oldu. Polisler, Kürtçe türkünün çalınmasının yasak olduğunu söyleyerek, kitlenin dağılmasını istedi ve bir yurttaşı gözaltına aldı. Ayrıca Riha’da Eyyüp Nebi Mahallesi’nde BDP Temsilciliği’nde Newroz kutlaması yapıldı. Kutlama sırasında temsilciliğe gelen polisler, büroya asılı “Newroz pîroz be” yazılı afişin yasak olduğunu bahane ederek, afişi söktü ve iki yurttaşı gözaltına aldı.
Newroz kutlamaları Agirî (Ağrı) Bazîd’de (Doğubayazıt), Riha’da, ve Adana’da da vardı. Kutlamaları engellemek içinse polis yoğun çaba sarf etti. Kimi yerlerde afişi bahane eden polis kimi yerler de de Kürtçe türkülüri bahane etti. Bazid’de her gün farklı mahallerde Newroz ateşi yakılıyor. Agirî’de Newroz afişleri asan 3 kişinin gözaltına alındı. Riha’da ise Newroz etkinliğine polisin saldırısının gerekçesi Kürtçe bir türkü oldu. Polisler, Kürtçe türkünün çalınmasının yasak olduğunu söyleyerek, kitlenin dağılmasını istedi ve bir yurttaşı gözaltına aldı. Ayrıca Riha’da Eyyüp Nebi Mahallesi’nde BDP Temsilciliği’nde Newroz kutlaması yapıldı. Kutlama sırasında temsilciliğe gelen polisler, büroya asılı “Newroz pîroz be” yazılı afişin yasak olduğunu bahane ederek, afişi söktü ve iki yurttaşı gözaltına aldı.
Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Özerklik şiarlarıyla Newroz ateşini bütün dünyanın göreceği bir kitlesellikte yakan Kürtler, hükümetin her türlü provokasyonuna rağmen bugün ve yarın yapılacak gösteriler için tüm hazırlıkları tamamladı. Meydanları Kürtlerin birliği ruhuyla dolduran halk ortak taleplerini refarandumda oyluyormuşcasına PKK Lideri Öcalan’ın etrafında kilitlendi.
HÜKÜMET VE MEDYA KOL KOLA PROVOKASYONA!
AKP hükümeti, Newroz gösterilerini yasaklayan genelgesiyle kan dökerek serhildanların önüne geçmeye çalışması Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da bir bir yıkılan diktatörlerin kararlarını ve akıbetlerini hatırlattı. Hükümetin provakatif kararına uygun olarak hareket eden Türk medyası ise milyonların taleplerine ve görkemli Amed Newroz’una karşı psikolojik harekat başlattı
Newroz 2012 ve Güneybatı Kürdistan'ın Özgürlüğü
Dünya'nın bir numaralı gündem maddesi Suriye. Bizim bir numaralı
gündem maddemiz ise Newroz'la müjdelenen bahar ve onun coşturduğu ulusal
duygularımız. Bugün bu iki konuya değinmek istiyorum.
NEWROZ 2012
Hacı Zengin'in öldürülmesi haberi Türkiye metropollerindeki ve
genelde de Kuzey Kürdistan'daki 2012 Newroz kutlamalarının en önemli
haberi oldu.
Kendi ulusal bayramını bir bayram gibi kutlamaktan başka isteği
olmayan halkımın Türk ırkçılığı altındaki halinin resmidir bayram
kutlamasında polislerin kitleye saldırması, içlerinden birini darp ile
öldürmesi. Türk ırkçılığı Kürdlere ölümden başka birşey vaad etmemekte.
Newroz şehidi Hacı Zengin'in ailesine başsağlığı diliyorum.
Gün gelip Kürdistan Türk ırkçılığından özgürleştirildiğinde Hacı
Zenginler ölmeyecek, Kürd çocukları okullarında Kürdçe ders görüp, Türk
ırkçılığı pisliği ve korkusu taşımada
n, uzun ve refah dolu bir ömür hayalleriyle büyüyecekler.
O zamana kadar Türk ırkçılığı Kürdistan'ı kaybetme korkusuyla
saldıradursun Kürdlere. Korkunun ecele faydası nasılsa olmayacak.
Düşmanlaştıradurun Kürdleri. Günü geldiğinde yarattığınız düşmandan aman
dilemek zorunda kalacaksınız. Bayram kutlamasında öldürülen Hacı
Zengin'in çocukları, torunları bu ırkçılığı yatiştirip ortalığa
salanları affetmeyecek.
SURİYE'NİN GELECEĞİ VE GÜNEYBATI KÜRDİSTAN
Konuya terminolojiye dair
bir notla gireyim. Kürd medyasında ve siyasetçilerinin dilinde Suriye
işgali altında kalan Kürdistan parçası için kullanılan Güneybatı
Kürdistan ve Batı Kürdistan ifadelerinden tercihimin neden Güneybatı
Kürdistan olduğuna değinmek istiyorum. Açıkçası bir coğrafya için iki
farklı terimin kullanılması hem okur hem de yazar için yorucu bir durum.
Öncelikle, Batı Kürdistan dendiğinde, genelde Alevi Kürdlerin
yaşadığı bir coğrafyayı anladığımı, o coğrafyanın ve o coğrafyada
yaşayan Kürdlerin özel bir durumları olduğunu; günü geldiğinde geri
kalan Kürdistan'dan farklı bir içerik ve yaklaşımla ele alacağımızı
düşündüğümü belirteyim. Bu bir. İkincisi, Kürdistan haritasını elinize
alıp baktığınızda (ki pek çok Kürd'ün bu işi ne kadar az yaptığını çok
iyi biliyorum) Kürdistan'ın batısında Malatya, Antep, Maraş, Adıyaman ve
Afrin'i içeren bir bölge olduğunu görürsünüz. Salt Suriye'de kalan
Kürdistan parçasına baktığınızda ise, ağırlıklı olarak Cizre'nin
güneyinde kalan, Qamışlo merkezli bir bölgeyi konuştuğumuzu görürsünüz.
Bu bölgenin Kürdistan haritasının batısında falan olmadığı nettir. Yazar
ve siyasetçiler, 1) ezberle iş yapmayı bırakmalılar, 2) ele aldıkları
ve dönüştürmekle yükümlü olduklarını hissettikleri objeyi bilmek
zorundalar.
Bu gerekli girişten sonra Güneybatı Kürdistan'la ilgili, dünya
gündeminde Suriye eksenli devam eden gelişmelere dair kısa bir yorum
yapmak istiyorum.
CNN, BBC World, Al Jazeera, EuroNews gibi global yayın kuruluşlarını
takip edenler elbette farkındadırlar ki dünyanın bir numaralı gündem
maddesi Suriye. Hiç şüpheniz olmasın ki, diplomasi masalarının da, yani
paylaşım kavgası güdülen kapalı kapıların ardının da bir numaralı gündem
maddesi Suriye. Ve elbette bizim Güneybatı Kürdistan bu paylaşım
savaşının merkezinde.
Bu masada Türklerin ne istediğine dair hiçbirimizin şüphesi yok. Türk
ırkçılığı ve onun yaslandığı Türk sömürgeciliği mevcut statükonun
devamını, Kürdlerin sindirile sindirile asimilasyonuna devamı istiyor.
Bunu elde edebildiği sürece ırkçı Türk Devleti'nin dünya devletlerine
vermeyeceği taviz yok. Buna ve nedenlerine, bir önceki yazıda söz
verdiğim 'Kürdistan'ın Jeopolitiği ve Jeostratejisi' yazı dizisinde
genişçe yer vereceğim.
Son günlerde Suriye'de Arapların kendi içlerinde çatışmayı
yükselttiklerini okuyoruz. Şam'ın kenar semtlerine kadar ilerlemiş iç
çatışmalar bir süredir de Antakya'ya komşu İdlib kentinde yoğunlaşıyor.
Hatay'dan sonra Türkler Antep'te de olası mülteci akınına hazırlık
maksatlı 'geçici' kamplar açmaktan bahsediyorlar.
Geçici kelimesini tırnak içine almamın maksadı şu. Türkler
Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle Suriye'nin akibeti üzerine
yürüttükleri müzakerelerde kendi ülkelerinde mülteci kampı
istemediklerini, insani yardımı Türkiye'ye komşu Suriye topraklarında
kabul edebileceklerini şart koşuyorlardı.
Kürdler için yabancı olmayan Türkiye'ye komşu Suriye toprakları
elbette bizim Güneybatı Kürdistan'dır. Türklerin bu topraklarda herhangi
bir insani yardım dertleri olmayacağını biz elbette biliyoruz. Dünyanın
geri kalanının da bilmediğini sanmayın.
Türklerin Hatay'dan sonra Antep'in İslahiye'sindekilerle devam eden
yeni mülteci kampları açması diplomasi masasında istediğini elde
edememesi olarak okunmalıdır. Bir ihtimal ki bunu Türklere Kürdistan
vizesi verilmemesi olarak da okuyabiliriz.
O ya da bu. Her koşulda Kürdlerin Güneybatı'da ne yapması gerektiği
üzerine konu üzerine yazanlar olarak bize düşen Kürd örgütleri arası
birlik politikalarını desteklemek, farklı politikaları anında
eleştirerek elden geldiğince engellemeye çalışmaktır.
Tarih boyunca her darbeyi tenhalarda tek tek kandırılmakla yemişiz.
Çözüm birlikte, birlik halinde bağımsızlıktan yana ulusal tavır almakta.
Stratejide bir bütün Kürdistan topyekün kurtulamadığımıza göre parça
parça kurtulacağız. Güney'i hemen hemen kurtardık. Geriye dönüşü olmayan
ilerlemeler kaydedildi orada.
Sıra Güneybatı'yı Güney'e eklemlemekte. Bugün Güney'in keyfini
sürdüğü güvenlik yarın Güneybatı'ya da sağlanabilecek olsa; Türklerin
Güneybatı'ya da saldıramayacağının garantisi olsa, emin olun Kürdistan'a
ve geleceğine dair çok farklı, neşeli ve derin stratejileri
yazılarımıza konu ediniyor oluruz.
Güneybatı + Güney Kürdistan parçalarından oluşan Kürd veya Kürdistan
Koridoru eğer Amerika için İran saldırısında bir lojistik koridoru ise,
Kürdler için Güney Kürdistan'da bugüne 2003'ten bu yana elde edilen
kazanımların en az bir on misli ile çarpılması demektir.
Denizleri Kürdistan'a yaklaştırmaktır Güney'in Güneybatı'ya kavuşması.
M. Husedin (@MHusedin)
http://husedin.wordpress.com/
Karayılan: Yeni Bir Süreç Başladı
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, yasaklara rağmen
yüzbinlerin sokaklara çıktığı bu Newroz'la yeni bir süreç başladığını
belirterek, artık kutlamaların tümden siyasi olmasını istedi. Karayılan,
"Onların sistemini reddediyoruz. Askere gitmeyi, Türkçe konuşmayı,
vergi vermeyi artık sonlandırmalıyız. Eğer o bizi tanımıyorsa biz de onu
tanımıyoruz" dedi.
ANF'ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 18
Mart'ta Diyarbakır ve İstanbul başta olmak üzere yasaklara rağmen
yüzbinlerin sokaklara çıktığı Newoz kutlamalarını değerlendirdi.
Karayılan, yeni bir sürecin başladığını belirterek, "Kutlamalar bundan
sonra tümden siyasi olmalıdır. Madem onlar şiddet bulaştırdılar, o zaman
bizde irademizi ortaya koymalıyız. Onun için ben, yeni süreci özgürlük
süreci olarak değerlendiriyorum" diye belirtti.
ORTATOĞU KAYNAYAN KAZAN GİBİDİR
* Başta Amed ve İstanbul olmak üzere, yasaklama ve engellemelere rağmen halkın sokaklara çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt halkının ve Ortadoğu halkalarının Newrozunu kutluyorum.
Bugünlerin yaratıcı olan önder Apo'nun Newrozunu kutluyorum. Özellikle
de şehit annelerinin Newrozunu içtenlikle kutluyorum. Newroz ateşiyle
bedenini ateşe veren ve Newroz gününü bir direniş ve serhildan günü
yapan bütün bu değerli kahramanları Çağdaş Kawa Mazlum Doğan'ın şahsında
anıyorum. Onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum. Onların
anısına bağlılığın bir gereği olarak Newroz ateşini özgürlük ve başarı
ateşi yapacağız.
Şimdi Ortadoğu ve Kürdistan'ın içinde bulunduğu koşullar 2012 yılı
Newrozunun özel bir newroz olduğunu göstermektedir. Yine Kürt halkı ve
hatta bölge halkları açısından yeni bir başlangıç olabilir. Bilindiği
gibi bugün Ortadoğu kaynayan kazan gibidir. Ortadoğu'nun bu kaynama
durumunda Kürdistan'ın da kendisini özgürleştirebilme koşulları vardır.
Bugün Ortadoğu bölgesinde halklar özgürlük çığlıkları atmaktadırlar.
Özgürlüğe ve adilane bir sisteme en çok ihtiyacı olan Kürt halkıdır.
Onun için Kürt halkı da sesini bu özgürlük sesine katmalıdır. Kürt
halkının mücadelesi zaten önceden de ulusal özgürlük temelinde birçok
aşamalardan geçmiş ve bugün artık çözüm aşamasına gelmiştir.
Bu gerçekliği AKP devleti de çok iyi bilmektedir. Bugün AKP devleti
Kürt halkının bölgedeki bu gelişmelerden istifade etmemesi, ondan
etkilenmemesi ve yeni bir özgürlük adımı atmaması için yoğun çaba
harcamaktadır. Son bir yıldır AKP öncülüğünde Türk devletinin
Kürdistan'a yönelik geliştirdiği siyaset bu çerçevededir. Ne yapıp edip
bölgenin yeniden dizaynında Kürt halkının yerini almasını engellemeye ve
Kürdistan'daki kölelik statüsü devam ettirmeye çalışmaktadır. Bütün
çabaları bu yönlüdür. Onun için Suriye ile çelişkileri olmasına rağmen
ilişkilerini tam koparmamaktadırlar. İran ile de görüşmeleri devam
etmektedir. Yani bölgedeki tüm siyasetlerini buna göre geliştiriyorlar.
Ama bu beyhude bir çabadır. Neden? Güneybatı Kürdistan kaynamaktadır.
Bugün Güney Kürdistan artık kendisini nasıl devletleştirip, ilan
edeceğini tartışmaktadır. İran ve batı arasındaki çelişkiler
çerçevesinde Doğu Kürdistan'da da gelişmelerin yaşanacağı uzak bir
ihtimal değildir. Kürdistan gelişmelerin ortasındadır. AKP devletinin
çabaları bu açıdan beyhude çabalardır. Sonuç alamaz.
KÜRT HALKI ARTIK ÖZGÜRLEŞECEKTİR
Kürt halkı da artık özgürleşecektir. Bu halkın da bu topraklarda
özgür yaşama hakkı vardır. İşte onlar Kürt halkının bu sürecin dışında
kalması ve bir kez daha Kürdistan üzerindeki kölelik siyasetini
sürdürmek için daha yılın başından itibaren bize karşı topyekun bir
savaş ilanında bulundular. İmralı ve Oslo diyaloglarını bu nedenden
dolayı engellediler. Yine Önder Apo üzerindeki tecridin nedeni de budur.
Onlar Kürt halkının bu gelişmelerden istifade etmelerini istemiyor ve
seslerini kesiyorlar. 7000'e yakın Kürt siyasetçisini tutuklayıp,
zindanlara atmalarının nedeni budur. Kürdistan'da gerçekleştirilen
soykırımların en bariz örneği Roboski'ydi. Bunun nedeni de budur. Kürt
çocuklarına yönelik taciz var, tecavüz var. Bunun nedeni de budur.
Kürdistan üzerinde bir baskı var, faşizan bir sistem var. Kürt halkının
başkaldırmaması için, Kürt halkının bölgede yaşanan gelişmelerden
istifade etmemesi ve ezilen bir halk olarak kalması için AKP hem uluslar
arası siyaseti hem de bölge siyasetini kendi çizgisine göre yürütmek
istiyor. Kürt halkının bu süreçten yararlanmasını istemiyor. Bundan
dolayı newrozu yasakladılar. Bir güne sığdırmak istediler.
NEWROZ'A KATILANLARI SELAMLIYORUM
Kürtler yıllardır newrozu bir hafta boyunca kutluyorlar. Bu yıl neden
bir güne indirdiler. İşte bundan dolayıdır. Halkımızın özgürlük
mücadelesini bastırmak istiyorlar. Halkımızın güç ve irade olmasını
itemiyorlar. Aksine iradesini bastırmak istiyorlar. Bundan dolayı da
böyle faşizanca saldırıyorlar. Ama halkımızın başta Amed olmak üzere
yurtsever halkımızı, newroza katılan halkımızı selamlıyorum, saygılarımı
sunuyorum.
Halkımız Amed'de devletin kararına karşı baş kaldırdı. Sokak sokak
çatışarak newroz alanına ulaştı. Newroz her yıldan daha fazla katılımla
kutlandı. Bu önemli bir tutumdur. Önemli bir çıkıştır, bir mesajdır.
Herkes için mesajdır. Kürt siyasetçilerinin de söyledikleri gibi AKP
siyaseti iflas etti, sömürgeciler Kürdistan'da büyük bir çıkmazdadır.
Aldıkları kararı Kürdistan'da uygulayamadılar. Tüm engelleri aşıldı.
Aslında orada aşılan engeller sömürgeciliğin aşılması anlamındadır.
HACI ZENGİN'İ SAYGIYLA ANIYORUM
Aynı zamanda İstanbul'da da halkımız ve dostları büyük direniş
gösterdiler. İstanbul'un her yanını direniş alanına çevirdiler. Büyük
bir irade gösterdiler. Onları da selamlıyorum. Orada bir de şehit
verdik. BDP üyesi Hacı Zengin şehit düştü. Onu saygıyla anıyorum. Anısı
mücadelemizde yaşayacaktır. Özellikle ailesine, Kürt halkına başsağlığı
diliyorum. Yüzden fazla kişi de yaralandı. Bıçakla yaraladılar. Faşist
gruplar polislerle halka saldırıp bıçaklıyorlar, silah sıkıyorlar.
Düşmanca halkımıza saldırdılar. Çoluk çocuk, yaşlı demediler, siyasetçi,
parlamenter, parti başkanı demediler, saldırdılar. Faşistçe saldırılar,
düşmanca saldırılar gerçekleştirdiler.
ÇAĞRI YAPTIM, NEWROZ'DA ŞİDDET OLMASIN İSTEDİM
12 yıldır newroz barış içerisinde kutlanıyordu. Eskiden hep çatışmalı
geçiyordu. Yüzden fazla şehit veriyorduk. Yani biz o kadar kolay bu
newrozu kabul ettirmedik. Cizre'de, Şırnak da diğer yerlerde yüzlerce
şehit veriyorduk. Bu halk kanını dökmüş, direnmiş ve ulusal bayramı
newrozunu bu şekilde kabul ettirmiştir. Ama AKP tekrar ellerinden almak
istiyor. Ben kendim çağrı yapıp, newrozda şiddet olmamasını istedim.
Herkesin barışçıl bir şekilde newrozu kutlamasını istedim. Ama AKP
devleti terör estirdi, kan döktürdü. Halka düşmanca saldırdı. Polisin
saldırısında, Hacı Zengin'in katliamıyla Roboski katliamını bize
hatırlattılar.
Zulümkar, vicdansız bir devlet var karşımızda. 21. Yy da
bu şekilde üzerimizde terör estiriyor. Artık biz bunu kabul etmemeliyiz.
Kabul edemeyiz de. Tüm değerlerimiz üzerine sömürgeci bir saldırı var
ve biz onun için artık yeter dedik. Zulme, sömürgeciliğe, vahşiliğe
yeter diyoruz. Buna karşı sessiz kalmamalıyız.
TÜRK MEDYASININ SÖMÜRGECİ YAKLAŞIMI
*Türk basını Amed ve İstanbul Newrozunda yaşanan direnişleri,
yüzbinlerce insanın alanlara akışını ve devletin saldırılarını görmedi.
Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tamamen sömürgeci bir tutum. Kürtlere karşı ayrımcılık yapıyorlar. Bu
ayrımcılığı devlet yöneticileri, devletin siyasetçileri yapıyor.
Kürdistan'da uygulanan sömürgeci hukukta ayrımcılık var. Aynı şeyi Türk
basını da yapıyor. Hiç utanmıyorlar. Onların merkezi İstanbul'da her
yerde çatışma var ama hiçbir tanesi görmüyor. İnsanlar kendilerini
denize atıyorlar, ölüyorlar görmüyorlar, söz etmiyorlar. Amed de bir
milyon tüm baskılara, engellemelere rağmen, her yeri polis ablukaya
almasına, sıkı yönetime almalarına rağmen söz etmiyorlar. Çifte standart
var, iki yüzlülük var. Bu basına nasıl inanacağız, Türk adaletine nasıl
güveneceğiz. Vicdanlı, ahlaklı temelde gazetecilik yapıp bunu gören
adeta yoktur.
CEMİL BAYIK'IN TALİMAT GÖNDERDİĞİ HABERLERİ SENARYO
Sadece ayın 18'inde değil, bir haftadır basın newrozu sabote etmek
için, kutlamasını engellemek için yalan haber üretiyor. Önce PKK halkı
kuşuna dizecek dediler. Peki kim bunu yaptı? Dediler ki, PKK newrozda
bomba patlatacak. En son Cemil Bayık 12 maddelik talimat göndermiş
diyorlar. Bunların hepsi senaryodur. Hepsini kendileri yapmışlar. Bunu
utanmadan haber yapıyorlar. Newrozu sabote etmek için Cemil Bayık
arkadaşın talimat verdiğini söylüyorlar. Böyle bir şey yoktur. Öncelikle
onlar bizim iç sistemimizi bilmiyorlar. Tümden yalan üretiyorlar.
SÖMÜRGECİLİK VE YALAN ÜZERİNE HABER YAPIYORLAR
Biz newrozu kitlesel kutlamak istiyoruz. Bunu bir siyasal hamle
olarak ele almak istedik, onun için çağrı yaptık. Ama onlar şiddet
bulaştırdılar. Türk basını bunu görmüyorlar. İki yüzlü bir basındır.
Sömürgecilik ve yalan üzerine gazetecilik yapıyorlar. Onun için doğru
gazetecilik yapmıyorlar. Belki bazı köşe yazarları, kimi gazeteciler
var, onlara saygımız vardır. Ama genelde Kürdistan'daki gelişmeleri,
gerçekleri görmüyorlar. Katledilen Kürtleri görmüyorlar, Kürt insanını
insan olarak görmüyorlar. Ayrımcılık yapıyorlar, bu basını kınıyorum.
Sömürgeci sistem köklü bir karar almadan, Kürtlere uyguladığı zulmü
itiraf etmeden, Kürt halkından özür dilemeden bu politikalarını
sürdürecektir. Yani kimse, sömürgeci Türk sisteminde yumuşama olacağına,
AKP ve gülen cemaatine inanmamalıdır. Onlar bizi boğmak, halkımızı
boğmak istiyorlar.
Onlar PKK'ye karşı oldukları söylüyorlar, bu büyük bir yalandır.
Herkes de PKK'nin halk olduğunu biliyor. Newroz alanında milyonlarca
insan sloganlarıyla PKK halktır halk burada diye haykırmıyorlar mıydı?
Biji serok apo demiyorlar mıydı? Bunu bir milyon insan haykırmadı mı?
İşte onlar bu PKK'yi tasfiye etmek istiyorlar, Kürt halkını, onun
iradesini tasfiye etmek istiyorlar. Bunlar düşmanca yöntemlerle bizi
tasfiye etmek istiyorlar.
BU NEWROZLA YENİ BİR SÜREÇ BAŞLADI
*Son olarak, siz bu newrozu Kürt özgürlük mücadelesi açısından yeni
bir süreç olarak değerlendirdiniz. Bu yeni sürecin karakteri nedir,
biraz açar mısınız?
Tüm halkımız gençler, kadınlar, emekçiler, yurtseverler, demokratik
kurum kuruluşlar ve Kürt halkının dostları bu hakikati bilmelidirler.
Amed ve İstanbul'daki serhıldanlar sömürgeciliğe karşı bir
iradeleşmedir. Kendisiyle yeni bir süreç başlatmıştır. Bu yeni süreç
artık sömürgeciliğin tümden reddidir. Türk devleti, AKP hükümeti Suriye
devleti halkına zulüm uyguluyor, diyor. Erdoğan zulümle abadolunmaz
diyor, peki neden Kürdistan'da zulüm var ve sen kendin uyguluyorsun? Bu
çifte standart nedir? Sen kendince ileri demokrasi uyguluyorum diyorsun,
senin ileri demokrasin bu mudur? Bizim için her zaman zulümdür.
Tüm Kürt siyasetçilerini suçsuz, günahsız yere içeri atmışlar. Sivil
kurumlardaki insanları, insan hakları kuruluşlarındaki, sendikalardaki
herkesi içeri atmışlar. Kürt hukukçularını, sanatçılarını hepsini içeri
atmışlar. Suçları ne? KCK'lisiniz diyorlar, böyle bir şey yoktur. Kürt
gençlerini Roboski'de olduğu gibi katlediyorlar. Pozantı'da Kürt
çocuklarına taciz, tecavüzde bulunuyorlar. Onuruyla oynamak istiyorlar,
Kürtlerin geleceğini karartmak istiyorlar. Biz bunları artık kabul
etmiyoruz. Buna karşı başkaldırmalıyız. Bu çerçevede tüm Kürt halkı,
gençleri bu yıl ki newrozu halkımız Amed'de başlattı bizde bugün ve
bundan sonra bu çıkışı devam ettirmeliyiz.
Zirveleştirmeliyiz.
Sömürgeciliği reddetmeliyiz. Yasaklarını dinlememeliyiz. Şerefimiz,
onurumuz için boynumuzu başımızı eğemeyiz. Yeter artık gençlerimizi
şehit etmesinler. Annelerimiz sokaklarda potinlerinin altında ezilmesin.
Türk devleti bugüne kadar Kürt halkının önderlerinin hepsini idam
etti. Önder Apo'yu asamadılar ama onu da diri diri mezara koymak
istiyorlar. Bunu kabul etmeyeceğiz. Biz defalarca Önder Apo'ya işkence
Kürt halkına işkencedir dedik, ama buna rağmen AKP bunu devam ettirdi.
Biz ne dersek "ya öyle mi diyorsunuz, size gösteririz" deyip
saldırmıştır. Yeter, biz de artık buna karşı isyan etmeliyiz. Neden en
örgütsüz komşu halklar dahi kalkıp sokaklara özgürlükleri için
çıkıyorlar neden biz çıkmayalım.
ASKERE GİTMEK, TÜRKÇE KONUŞMAK, VERGİ VERMEK ARTIK SONLANDIRILMALI
Halkımız newrozu çıkışın başlangıcı yapmalı. Onların sistemini
reddediyoruz. Askere gitmeyi, Türkçe konuşmayı, vergi vermeyi artık
sonlandırmalıyız. Türk sömürgeciliğiyle ilişkilerimizi bu şekilde
koparmalıyız. Eğer o bizi tanımıyorsa biz de onu tanımıyoruz. İrademizi
kırmak istiyor. Her türlü yöntemle saldırıyor ve bizi yok etmek istiyor.
BİZİ KÖLE YAPMAK İSTİYORLAR
Bizi köle yapmak istiyorlar. 21. yüzyılda köleliği kabul etmeyiz.
İşte biz bu tutumu şimdi göstermeliyiz. Halkımız göstermelidir. Tüm
yurtsever Kürtler, gençler bilmelidirler ki, 2012 Newrozu tarihi bir
Newrozdur. Bu Newrozu özgürlük mücadelesini yükseltme başlangıcı
yapmalıyız. Önder Apo'nun özgürlüğünü bu mücadeleyle geliştirmeliyiz.
Biz şehit verdik. Şehitlerin çizgisine bağlı olmalıyız. Yüzden fazla
insanımız kurşunla, bıçakla yaralıdır. Halkımız her şeyden önce
şehitlerine doğru sahip çıkmalıdır. Tüm Newroz şehitlerine sahip
çıkmalıdır. Bu Newrozun ateşi Amed zindanında üç kibrit çöpüyle alev
aldı. Mazlum Doğan Amed zindan koşullarında nasıl ki isyanı başlattıysa
şimdi ondan 30 yıl sonra biz de Kürdistan meydanlarında bu geleneği
devam ettirmeliyiz. Newroz serhıldan, özgürlük ve birlik günüdür.
Sömürgeciliğe, AKP faşizmine karşı halkımız Newroz ruhuyla sesini
yükseltmelidir. Tutumunu netleştirmelidir.
KUTLAMALAR BUNDAN SONRA TÜMDEN SİYASİ OLMALI
Bu çerçevede halkımızın dostları, barışseverler, demokratlar
halkımızın yanında yer almalıdırlar. Biz doğal haklarımızı istiyoruz.
Biz bu topraklarda insanca ve özgürce yaşamak istiyoruz. Bu temelde tüm
yurtsever, onurlu, bu değerlere bağlı olanlar bu dönemde newroza
katılmalıdır. Kutlamalar artık direniş ruhuyla gelişmelidir. Kutlamalar
bundan sonra tümden siyasi olmalıdır. Madem onlar şiddet bulaştırdılar, o
zaman bizde irademizi ortaya koymalıyız. Onun için ben, yeni süreci
özgürlük süreci olarak değerlendiriyorum. Bu temelde özgürlük
mücadelesini yükseltmeliyiz. İnanıyorum ki, Kürdistan'ın her tarafı
özellikle Botan, Serhat, Garzan, Dersim, Ruha, Dilok tüm kuzey
Kürdistan'da halkımız Amed'de ortaya çıkan tutumu göstermelidir ve
kararlılığını daha yüksek düzeyde göstermelidir. AKP faşizmine karşı
sessiz kalmamalıdır. Bugünlerdeki duruşumuzun halkımızın geleceğini
tayin edeceğini bilmeliyiz. İrademizi ezemeyeceklerini onlara
gösterirsek devlet de o zaman hesaplı kitaplı yaklaşmak zorunda
kalacaktır. Ama güçsüz olursak, tutuklanmaktan korkarsak, başkaca
şeylerden korkarsak o zaman bize daha fazla saldıracaklar. Bizi köle
yapmak istiyorlar. Ama biz irade sahibi olmalıyız.
ARTIK KİMSE KORKMAMALI
Amed'de halkımız güç birliğini geliştirdiği, korkmadı ve sonuç aldı.
Onun için artık kimse korkmamalıdır. Cesaretli bir şekilde onuruna,
değerlerine sahip çıkmalıdır. Newrozu adı gibi karşılamalı. Serhıldana
çevirmelidir. İradeleşme günü yapmalıdır. Bizden istenen budur. Tüm
yurtsever halkımızın bu newrozu bulundukları yerlerde bu şekilde
kutlayacaklardır. 2012 newrozunu özgürlük newrozu yapacaktır. Bu inanç
ve umutla tüm halkımızın newrozunu kutluyorum.
Halit Ermiş-ANF
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)