
Behdinan -
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Gülen tarikatının AKP’yi
zorlamak, MİT’i etkisiz kılmak için PKK ile yapılan Oslo görüşmelerini
deşifre ettiğini ve yargı konusu yaptığını söyledi. Karayılan, AKP’nin
de cemaate karşı bazı hamleler yapacağını belirtirken, “Ama Gülen
Cemaati’nin devlet içindeki mevcut gücü de küçümsenecek bir güç
değildir” diyerek Yeşil Ergenekon biçiminde örgütlendiğini kaydetti.
KCK
Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’ye verdiği mülakatta
Gülen Tarikatının Kürt hareketine yönelik karşıt yayınları, AKP ile
tarikat arasındaki iktidar çatışması ve bundan sonraki olası gelişmeleri
değerlendirdi. “Fakat Gülen Cemaati devlet içerisinde çok etkili bir
biçimde örgütlenmiştir” diyen Karayılan, BDP’li vekillere de yönelim
olabileceği konusunda uyardı.
AKP SURİYE İLE GİZLİ SÖZLEŞME YAPTI
*
Türk basını sıkça Batı Kürdistan'da PKK varlığından söz ediyor. Kürt
halkının gerçekleştirdiği büyük gösterileri ve gençlerin kimi
uygulamaları buna gerekçe olarak gösteriliyor. İleri sürülen bu
haberlerin doğruluk payı var mı?
Bir süreden bu yana bu konu
hem AKP hükümeti hem de Türk basını tarafından oldukça çarpıtılarak ve
kamuoyu yanıltılarak, yansıtılmaktadır. Oysa işin gerçeği yansıtıldığı
gibi değildir. Herkes biliyor ki, AKP iktidarı Suriye muhalefetini
desteklemektedir. Hatta silahlı kanadı desteklediği ve silahlandırdığı
yönünde ciddi kanıtlar söz konusudur. Zaten silahlı güçler daha çok
Türkiye’nin sağladığı desteğe dayanarak ayakta durmaktadırlar. Şimdi AKP
hükümeti bunu yaparken, Suriye’nin de karşılığında olası bir faaliyette
bulunmaması için Suriye devletine ciddi bir tehdit temelinde gizli bir
sözleşme yaptığı anlaşılıyor. Yani şu denilmiştir “eğer siz PKK’yi
desteklerseniz, biz o zaman müdahale eder ve her türlü yönelimi yaparak,
iktidarınızı yıkarız”. Bu denli bir tehdidin yapıldığını, dolayısıyla
da Suriye’nin Kürtlerden yana kendisini ileri ilişkilere kapattığını
açıklıkla belirtiyorum.
SURİYE REJİMİ İLE HERHANGİ BİR İTTİFAK YOK
* Belirttiğiniz bu ilişki ağı içerisinde Suriye’nin konumu nedir?
Suriye,
kendi politikası gereği Suriye’de yaşayan Kürtleri doğrudan hedeflemek
istememektedir. Özellikle muhaliflere karşı bastırma hareketini
yürütürken, Kürtleri aynı dozajda hedeflemeyen bir politika
yürütmektedir. Aslında Suriye hükümeti bu politikası önceden de vardı.
2003’e kadar da bu politikayı yürütüyordu. Fakat 2003’ten son yıllara
kadar bu politikasını değiştirdi ama bu olayların gelişmesiyle birlikte
eski politikasına döndü. Yani yaptığı budur. Bunun dışında PKK’nin özel
olarak Suriye ile bahsettikleri gibi ne bir ilişkisi, ne de bir ittifakı
vardır. Böyle bir durum söz konusu değildir. Bu tamamen AKP’nin ve Türk
basınının böyle bir şey daha yokken, ortaya atıp da engellemek istediği
bir durumdur. Yani Suriye’ye karşı muhalefeti desteklerken, olası bir
durum ki, Suriye de bize karşı muhalefeti destekler diye şimdiden
barajlama hareketi çerçevesinde geliştirilen bir propagandadır. Aslı
yoktur. Ama Suriye’nin belirttiğim gibi Kürtlere, dolayısıyla Kürt
hareketine bu dönemde direkt yönelmeme gibi bir politikası vardır. Bu
belki öyle bir görüntü yaratıyor olabilir ama sözünü ettikleri gibi
herhangi bir ittifak durumu veya ilişki düzeyi söz konusu değildir.
BATI KÜRDİSTAN’DA PKK YOKTUR
Sorunuza
tekrardan dönecek olursam; şimdi Batı Kürdistan'da PKK yoktur. Bu
tamamen bir yalan ve çarpıtmadır. Batı Kürdistan'da, yani Suriye
Kürtlerinin içerisinde Önder Apo’nun sevildiği-sayıldığı ve halkın her
fırsatta Önder Apo’ya sahip çıktığı bilinmektedir. Önder Apo, PKK’nin de
sınırlarını aşan, ulusal düzeyde etki yapan bir önderliktir. Tüm
Kürtler sahip çıkabilmektedir. Kürt halkı diğer parçalarda olduğu gibi
Batı parçasında da Önder Apo’ya sahip çıkmaktadır. Ama PKK olarak bizim
orada şuan itibarıyla herhangi bir aktivitemiz yoktur. Fakat Suriye
Kürtlerinin kendi partileri vardır. Kendi kurdukları sistemleri vardır.
Biz onları destekliyoruz. Bu desteğimiz siyasi bir destektir ve birlik
olmaları temelinde onları destekliyoruz; birlik olmalarını teşvik
ediyoruz. Yani bu anlamda biz Batı Kürdistan'daki halkımızla dayanışma
içinde oluruz, onların arkasında da dururuz, onların kendi meşru hakları
olan “Demokratik Suriye ve Özerk Kürdistan” perspektifi temelindeki
mücadelesini destekleriz ve destekliyoruz. Fakat bizim orada bir
varlığımız yoktur. Orada bizim bizzat yürüttüğümüz herhangi bir askeri
veya siyasi bir faaliyetimiz yoktur. Oranın kendi örgütleri vardır. Her
parça kendi toplumuna dayalı kendi örgütlemesini geliştirmektedir. Biz
de buna saygı duymaktayız. Yani orada sözünü ettikleri PYD gerçekliği
Suriye çapında ve Batı Kürdistan'da çalışma yürüten, oranın kendi
zeminine dayalı bir yapılanmadır. Bizim herhangi bir biçimde onlarla bir
örgütsel-hiyerarşik sistemimiz yoktur. Böyle bir durum söz konusu
değildir. PYD ayrıdır, PKK ayrıdır. Türk basınına çokça yansıtıldığı
gibi PYD, PKK’nin bir kolu değildir. Kaldı ki PYD, yerel ve sivil
insanlar tarafından kurulmuş bir yapılanmadır. Biz sadece PYD’nin değil
oradaki tüm partilerin başarısı için destekçi oluruz. Biz halkımızın o
parçada yürüttüğü haklı özgürlük mücadelesini elbette destekleriz. Biz
Suriye’nin demokratik bir ülke olmasını istiyoruz; bu demokratik
Suriye’de Kürt halkının da Demokratik Özerklik çerçevesinde kendi
haklarına kavuşması için gereken desteği sunarız. Bizim politikamız bu
kadar net ve açıktır.
Ancak biz, bu yönlü çarpıtmaların bilinçli
bir biçimde geliştirildiğini de biliyoruz. Az önce de belirttiğim gibi
işin gerçeği öyle değildir; isteyen gidip bakabilir, arayıp-tarayabilir.
Kaldı ki Batı Kürdistan'daki Kürtlerin yurtseverliği, siyasal
performansı ve örgütlülük düzeyi bizim ayrıca buradan gidip orayı
örgütlememizi gerektirmeyecek düzeyde güçlüdür. Biliniyor ki bu parçada
öteden beri ulusal duruş güçlüdür. Batı Kürdistan'daki halkımızın
yurtseverliği, siyasete ilgisi, bu konudaki bilinç düzeyi ileri
düzeydedir. Kendi kendine yeterli olabilecek bir formasyonu söz
konusudur. Bizim yapacağımız, onların yeni Suriye’de layık oldukları
yeri almasına dönük yürüttükleri haklı mücadeleye gereken siyasi-manevi
desteği sunmak ve onlarla dayanışma içinde olmaktır.
CEMAAT MİLLİYETÇİ AMA ÇOK ÇIKARCI
*
Son dönemlerde Gülen Cemaati’nin basın-yayın organları hareketinize
karşıt olan yayın çizgilerini daha da keskinleştirmiş durumda. Gülen
Cemaati’nin size karşı politikasında bir değişiklik mi var? Bu konudaki
değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Gülen Cemaati’nin bilinen
basın-yayın organlarında bize karşı artan düzeyde bir saldırganlığın
geliştiği doğrudur. Bu köklü-temelli bir yeni politik belirleme midir,
farklı bir şey midir, orasını bilemem. Ama bu Cemaat milliyetçi
duygulara sahip fakat çok çıkarcı bir cemaattir. Bu cemaat kendisini
İslami bir cemaat, Türkiye’nin değer yargılarına, milli çıkarlarına
bağlı gibi gösteren bir doğrultuyu yansıtmak istemekte ama işin gerçeği
öyle değildir. Kendi cemaat etkinliğini her şeyin üstünde tutan bir
anlayışa sahiptir. Hem din konusundaki duruşları samimi değil, hem de
milli politika konusundaki duruşlarının da çok tartışmalı olduğunu
düşünüyorum.
OSLO GÖRÜŞMELERİNİ CEMAAT DEŞİFRE ETTİ
Kürt
sorunu, Türkiye’nin en temel ve ciddi bir sorunudur. Ancak Gülen Cemaati
AKP ile arasındaki hesaplaşmada bu sorunu kullanmaya çalıştı. AKP’yi
zorlamak, işte ona yakın olan MİT’i ve MİT müsteşarını etkisiz kılmak
için Oslo görüşmelerini deşifre etti ve sonra da yargı konusu yaptı.
Halbuki Oslo görüşmeleri, bir uluslararası kuruluşun gözetiminde her iki
tarafın da gizlilik sözü vermesi temelinde sürdürülen bir diyalog
süreciydi. Bu diyalog süreci, her ne kadar tıkanmış ve başarısız olmuş
olsa da, burada önemli olan Cemaat’in her şeyi kendi çıkarı çerçevesinde
ele almasıdır. Eğer gerçekten Türkiye’nin temel sorunlarına karşı
duyarlı olsaydı, bu sorunu böyle deşifre edip AKP’ye karşı bir hamle
yapmada koz olarak kullanmazdı.
KÜRT SORUNUNA KARŞI DURUŞLARI CİDDİ DEĞİL
Kendisi
daha önce Abant platformlarını yaptı, güya Kürt sorununu diyalogla
çözmekten yana bir görüntü çizdi. Aslında bunların hepsi sahtedir; Kürt
sorununu çözme değil, Kürtleri kendine tabi kılma çalışmalarıdır. Yani
Kürtleri kendine dahil etme ve teslim alma çabalarıdır. Esas
doğrultusunun bu olduğu şimdi daha net olarak anlaşılmaktadır. Bu
cemaatin Kürt sorununa karşı duruşu ciddi değildir. Kamufle edilmiş bir
sömürgeci zihniyeti içermektedir. Duruşunun özü budur. Güya Kürt
Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ya da marjinalize ederek, yerine de sahte
bazı önderlikler geliştirme hesabını gütmektedir. Halbuki Kürt Özgürlük
Hareketi’nin dayandığı milyonlar vardır; güçlü bir temeli vardır. Bu
hareketin tasfiyesini hedeflemek ancak çok çetin bir savaşla, bir
katliamla mümkün olabilir. Böyle bir yöntemin de, şimdiye kadar ki
uygulamalarla sonuç alamadığı ortadadır. Artık bu aşamaları geçmiş
bulunuyoruz. Bugün Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi her açıdan kendini
savunabilecek bir düzeye gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen bu imhacı
çizgiyi dayatmak kan dökmek ve katliam zihniyetinden başka bir şeyi
ifade etmemektedir.
Kürdistan'da yapılmış 17 bin küsür faili
meçhul cinayet vardır. Şimdi her gün sempatizanlarımızın ve
kadrolarımızın kemikleri yerin altından çıkarılmaktadır. Kürdistan’da 4
bin köy yakılmış ve boşaltılmış, binlerce insanımız kaçırılmış ve
kaybettirilmiştir. Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’daki bu vahşetine ve
her gün uygulanan ayırımcı politikalara rağmen Cemaat’in tüm çabası Türk
devletini temize çıkarmaktır. “PKK de faili meçhul cinayetleri
işlemiştir, insan öldürmüştür” diyerek Türk devletinin Kürdistan’daki
vahşetini gizlemeye çaba göstermektedir.
ESASI BELİRLEYEN GÜNCEL ÇIKARLARIDIR
Kürdistan'da
marjinal kalmış, ajan faaliyetler içerisinde olduğu artık şüphe
götürmez bazı kişilere dayanarak, güya hareketimizi karalama çabasını
sergilemektedir ama bunların tutmayacağı çok açıktır. Oysa biz on yıldan
beri “Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu”nun kurulup, her iki
tarafın işlediği yasadışı suçların açığa çıkarılmasını savunan bir
hareketiz. Biz bir özgürlük hareketiyiz. Geçmişte silahlı mücadele
yürütmüş bir hareket olarak yaptığımız bütün eylemleri üstlenmişiz ama
yapılan her şey isabetli ve yerinde olmuş da demiyoruz. Önderliğimiz bu
konuda gerekli-özeleştirisel açıklamaları yapmıştır. Buna rağmen ortaya
çıkıp sanki yeni icatlar yapıyormuş gibi yayın yapmaları sahtekarlıktır.
Bu tür faaliyetlerle hem Türk devletini temize çıkarma hem de bizim
Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu önerimizin önünü almaya dönük
bir çaba sergilemektedirler. Belirttiğim gibi bu bayağı bir özel savaş
uygulamasıdır; bazı ajan unsurları da kullanarak, Özgürlük Hareketi’ni
sıkıştırmaya dönük psikolojik savaşın gereklerini yapmaktadırlar. Fakat
çıkarcı yaklaştıkları için zaman zaman zikzaklar da çizmektedirler. Bir
ara bize, Cemaat’in sorunu çözmeden yana olduğu, AKP’nin engel olduğu,
kendilerinin sorunu çözmeye dönük bazı çabaları sergileyecekleri vb.
türünden bir takım mesajlar dolaylı da olsa ulaştı. Ama esası öyle
değildir. Esası belirleyen, daha çok güncel çıkarlarıdır. Bu çıkarları
gereği de bu son dönemde bize karşı daha çığırtkan, daha saldırgan ve
daha çok karalamaya dönük bir çaba içerisine girmişlerdir. Bakalım
sonucu nereye varacak.
AKP İLE CEMAAT ARASINDAKİ ÇATIŞMA SÜRECEK
* Peki, Gülen Cemaati ile AKP arasındaki çelişki soğutuldu mu? Yoksa önümüzdeki süreçte devam mı edecek?
Bence
Gülen Cemaati’yle AKP arasındaki çelişki ve çatışma kamuoyu önünde
soğutulmuş olabilir ama esas olarak bu çelişki ve çatışma derinleşerek
devam edecektir. Belki bu çatışma doğrudan ve cepheden bir çatışma
biçiminde gelişmeyecek. Daha farklı yöntemlerle her iki taraf
birbirlerinin etki sahasını daraltmaya dönük çabalar sergileyeceklerdir.
Çatışma daha çok bu biçimde gelişecektir.
YEŞİL ERGENEKON BİÇİMİNDE ÖRGÜTLENDİLER
Şimdiye
kadar AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın Fethullah Gülen Cemaati’ne
fazlasıyla ihtiyacı vardı. Özellikle ordu vesayetini geriletme, yine
ordudan yana kendisine karşı düşünülen suikastları açığa çıkarma vb.
konularda Fethullah Gülen’in de bir hayli çabası oldu. AKP’ye katkısı
oldu. Fakat şimdi AKP daha güçlü. Ordunun vesayeti geriletilmiş durumda.
Onun yerine Fethullah Gülen Cemaati, Yeşil Ergenekon biçiminde
örgütlenmiş ve kendi sistemini geçirmek istemektedir. Yani tıpkı
Ergenekon gibi ama daha örgütlü, hatta ileri düzeyde bile kendini
örgütlemiş bir sistemi söz konusu ve bu sistemin devleti yönlendirmesini
şuanda pratikleştirme sürecine girmiş bulunmaktadır. Erdoğan buna ne
kadar göz yumar, ne kadar hazmeder, bilemiyorum ama kanımca özellikle
yargıda ve polisteki etkisini sınırlamaya dönük adım adım bazı hamleler
yapacaktır. Bu anlamda da bu çelişki ve çatışmanın durmayıp, tersine
daha da etkili bir biçimde sürme ihtimali yüksektir.
AKP CEMAATE KARŞI BİR TAKIM YÖNELİMLERDE BULUNACAK
İleriki
süreçlerde bir takım yönelimlerin bu anlamda olması yüksek bir
olasılıktır ama Gülen Cemaati’nin devlet içindeki mevcut gücü de
küçümsenecek bir güç değildir. Yani Türkiye basını bu konuları
tartışıyor ama ya bilerek ya da bilmeyerek Cemaat’in gücünü görmezden
gelme ya da etkisini göstermeme gibi bir hava söz konusu. Fakat Gülen
Cemaati devlet içerisinde çok etkili bir biçimde örgütlenmiştir.
Dolayısıyla öyle AKP’nin birden bire dıştalayacağı, tasfiye edeceği bir
durumu söz konusu değildir. Fakat kendine dokunan yerlerde dengeyi
sağlayabilir, bazı yerlerde kadrolarını daha pasif görevlere
getirebilir, bu anlamda hem uzlaşı, hem çelişki, hem de çatışma
biçiminde bir ilişki durumunu sürdüreceğinden bahsetmek mümkündür.
KCK OPERASYONLARI GÜLEN PROJESİ
Tabii
bahsettiğim bu uzlaşma, çelişki ve çatışmaların en iğrenç yanı, bu
konularda Kürt sorununu birbirlerine karşı kullanmalarıdır. Halbuki Kürt
sorunu Türkiye’nin temel bir sorunudur; ciddi bir sorundur. Bu konuda
birbirine karşı hamlelerin yapılıyor olması tehlikelidir. Her bir taraf
daha fazla milliyetçi olduğunu, bu sorunu daha fazla çözmede -daha
doğrusu tasfiye etmede- ehil olduğunu gösterme çabası içerisine
girmişlerdir. Örneğin KCK adı altında yürütülen Siyasi Soykırım Davası.
Bu, aslında Gülen Cemaati’nin bir projesi olarak hükümete sunulan ve
hükümet tarafından da kabul edilerek ortaklaşılan, Kürt siyasetine karşı
yapılmış bir saldırıdır. Bir taraftan diyalog sürdürülürken, diğer
taraftan da diyalog sürecine bir hançer gibi bu operasyonlar
sokulmuştur. Diyalog sürecinin sonuçsuz kalmasının bir boyutu da budur.
ÇİLLER DÖNEMİNİ AŞAN DÜZEYDE BİR SÖMÜRGECİ UYGULAMA
Nihayetinde
hem AKP hem de Gülen Cemaati özünde milliyetçilikte derinleşen ve
giderek ırkçı politikalara doğru yönelim gösteren bir doğrultuya girmiş
bulunuyorlar. Bu güçler iktidarda etkinlik kazandıkça daha fazla
otoriter, daha fazla milliyetçi bir eksene doğru ağırlık oluşturdular.
Şimdi
AKP iktidarı arkasına 28 Şubat’la birlikte gelişen milliyetçilik
dalgasının gücünü de alarak, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı topyekun
bir savaşı sonuca götürme hevesi içerisindedir. Fethullah Gülen Cemaati
de bunu daha fazla kamçılamaktadır. Frenleme değil, o da kendine göre
var olan diyalog sürecini deşifre ederek, bir biçimde engelleyerek,
aslında aynı doğrultuya güç vermiş olmaktadır. Bu nedenle aslında sadece
Doğan Güreş, Tansu Çiller, Mehmet Ağar dönemini takip etme değil, hatta
onu aşan düzeyde bir ezici-sömürgeci uygulamayla sonuç alma tutumu
ortaya çıkmış olmaktadır.
BDP’Lİ VEKİLLERE DE UZANABİLİR
* Tıpkı ‘94’deki gibi, Kürt parlamenterlerine yönelme ihtimalleri de var mı?
Evet.
Tıpkı ‘94 Martı’nda yapıldığı gibi bu sürecin parlamenterlere kadar
uzanacağı yönünde belirtiler vardır. BDP Van milletvekili Kemal Aktaş’ın
durumunun bu temelde gündeme getirilmesi söz konusudur. Sorun, sadece
Sayın Kemal Aktaş’ın sorunu değildir. Ortada bir politika sorunu vardır.
Eğer Kemal Aktaş’ın milletvekilliği düşürülürse, peşi sıra en azından
yedi-sekiz kişinin daha ceza alma olasılığı var. Onlarınınkinin de düşme
durumu gündeme gelecek ve bunun bir politika olduğu bu biçimde
netleşmiş olacaktır. Yani bu bir politikadır. O zaman sadece Çiller
döneminin farklı bir biçimde uygulanması değil, onu aşan bir düzeyde bir
uygulama olduğu da görülmüş olacaktır. Bu açıdan, Kemal Aktaş’ın
parlamenterlik durumu çok önemlidir. Yani eğer AKP öyle bir yönelime
girerse topyekun savaşı çok daha kapsamlılaştıracağı ve bunu sadece PKK
ve KCK ile sınırlı tutmayıp, tümden Kürt siyasetini de hedefleyeceği,
daha açık bir soykırım biçiminde gelişeceği daha da netleşmiş olur.
AKTAŞ’IN VEKİLLİĞİNİ DÜŞÜRÜRLERSE DİĞERLERİ DE HEDEFTE OLACAK
* Bu olasılık var mıdır?
Evet
vardır. Yani Kürt siyaseti tüm Kürt yurtseverleri böyle bir duruma
hazırlıklı olmalıdırlar. Halkımıza karşı topyekun bir savaşı başlatmış
bulunan AKP zihniyetine göre bu uygundur; bunu yapması mümkündür. Şimdi
kalkıp askerlik yapmadığı halde kendisini askerlik yapmış olarak
göstererek sahtekarlık yapan Bahattin Şeker isimli seçilmiş birisinin
milletvekilliliğinin düşürülmesini emsal olarak göstermek
istemektedirler. Halbuki o, sahte belgelerle askerlik yaptığını
göstererek aday olmuştur. Kemal Aktaş’ın burada herhangi bir sahtelik
yapma durumu yok. Yüksek Seçim Kurulu’na başvurduğu ve Kurul tarafından
milletvekilliğine onay verildiği vakit herhangi bir ceza almamıştır. Bu
ceza sonradan alınmış bir cezadır. Dolayısıyla doğal olanı, bu cezayı
ertelemedir. Ama eğer ertelemeyip de gündeme getirirlerse peşi sıra
diğerlerinin de milletvekilliğinin düşürüleceğinin hedeflendiği
anlaşılmış olacaktır. Bunu izlemek gerekiyor. Şimdi Kürdistan halkına
karşı topyekun bir savaş durumu söz konusudur ama böyle bir uygulama bu
savaşın herkesi kapsayacak ve çılgınlık düzeyine tırmandırılması
anlamına gelecektir.
AKP BAHARDA YENİ BİR SÜREÇ BAŞLATMAYACAK
*
Hükümetin baharla birlikte bazı adımlar atabileceği ve yeni bir sürecin
gelişebileceği öne sürülüyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Böyle
bir şey söz konusu değil. Eğer ki, tasfiyeye hizmet ederse böyle bir
şey yapabilirler. AKP ve Türk devletinin Kürt sorununda yeni bir süreci
başlatması için bir kere yeni bir karar alması gerekir. Önceki sürecin,
Oslo ve İmralı görüşmelerine kadar giden sürecin başarıya gitmemesinin
temel nedeni neydi? AKP hükümetinin gerçek anlamda sorunu çözmeye dönük
bir kararının olmamasıydı. Evet, açıkça söylüyorum, AKP hükümeti şimdiye
kadar Kürt sorununu çözme konusunda bir karara sahip olmamıştır. O,
Kürt sorununu çözmeyi değil, hep Kürtleri bir biçimde oyalayarak ve
zayıflatarak, tasfiyeyi hedeflemiştir. Şimdi bu konuda başarısızlığa
uğradı. Özellikle Önder Apo’nun 27 Temmuz’da almış olduğu tutum ile
halkımızın, Kürt siyasetinin ve kahraman gerillanın direnişi AKP
hükümetinin bu politikasını sonuçsuz bırakmıştır. Yani PKK’nin öyle bir
takım manevralarla tasfiye edilemeyeceği, herhangi bir biçimde
dıştalanamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu gerçeği görmeleri
temelinde yeni bir karar alırlarsa yeni bir süreç mümkün olabilir. Yoksa
mevcut zihniyetle yeni bir sürecin gelişmesinin mümkünatı yoktur.
Diğer
önemli bir durum da Önder Apo’nun dünyayla ilişkisi kesilerek,
İmralı’da tutulup, başka muhatapların aranması da beyhude bir çabadır.
Bunun hiçbir biçimde mümkünatı yoktur. Tek muhatap Önder Apo’dur. Kürt
halkı bunu yıllar önce söyledi, şimdi de söylüyor. 3 buçuk milyon
kişinin, “Önder Apo benim siyasal irademdir” diye imza atması boşuna
değildir. Kim Kürdistan'da öyle imza toplayabilir? Bunun mümkünatı var
mı? Hayır.
ÖCALAN’IN KOŞULLARI DEĞİŞMEDEN ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİL
Kürt
halkı yeni çağdaş isyanında Önderliğine kavuşmuştur. Hiçbir biçimde
yanılmayacak, kimse de yanıltamayacaktır. O, gerillasıyla, siyasetiyle,
diplomasisiyle, kültürel çevreleriyle, kadınıyla, gençliğiyle Önderliği
etrafında kenetlenecek ve zaferi böyle kazanacaktır. Ve bu zaferin
eşiğine gelmiş olduğunu bilmektedir. Hiçbir güç ve kuvvet bunun önüne
geçemez. Bu açık bir gerçektir. Şimdi kalkıp da farklı arayışlara
girmek, işte tecrit politikalarıyla, enterne etme politikalarıyla sonuç
alınacağını sanmak kesinlikle büyük bir yanılgıdır. Bunun büyük bir
yanılgı olduğunu önümüzdeki yakın süreç herkese gösterecektir. Çözüm
isteniliyorsa tek çözüm yolu vardır; Önder Apo şartlarını söylemiştir.
Sağlık, güvenlik ve özgürlük koşulları olmadan sorunun çözümü mümkün
değildir. Artık bu böyle gelişecektir. Bunu yapmayıp da, yerine başka
şeylerin dayatılmasının bizim tarafımızdan kabul edilmesi asla ve asla
mümkün değildir. Bunu herkesin bilmesi lazım.
HALK YALAN HABERLERE ALDANMAMALI
Bir
de Kürt halkını beklentiye sokmak, var olan enerjisini-mücadele gücünü
zayıflatmak için “görüşmeler olacak, sorun çözülecek” türünden
senaryolar sürekli üretilmektedir. Böyle bir şey söz konusu değildir. Bu
tür senaryoların amacı, güçlerimizin kararlılıkla ve kesin bir biçimde
mücadeleye kilitlenmesini önlemektir. Örneğin şimdi Cumali arkadaşın
avukatlarına gönderdiği bu faksından hareketle eminim ki birçok köşe
yazarı, basın-yayın çevresi işte “mutlaka bir şeyler vardır, onun için
şöyle bir mesaj verilmiştir” diyeceklerdir.
Bu açıdan halkımız
şimdi bahara girerken bu tür provokatif, yalan haberlere aldanmamalıdır.
Ortada herhangi bir görüşme durumu yoktur. Görüşme olasılığı da bu
koşullarda yoktur. Tek şey vardır; direnerek, kendimizi kabul ettirmek,
yenilmezliğimizi ortaya koymak ve bu temelde Kürt sorununu çözmek. Bunun
için de kadını, çocuğu, genci, yaşlısı her kesimi bütün toplumsal
kesimleri bu dönemde mücadeleye yönelmeli, mücadeleye yüklenmeli ve bu
temelde Kürt sorununu bu tarihi dönemde çözmeyi önüne koyarak, sonuç
almayı hedeflemeliyiz. Bizim için tek yol budur. Mevcut durumda
bırakılmış herhangi başka bir yol yoktur. Hiç kimse yalan-dolana
inanmasın. Psikolojik savaş çarpıtmalarına dayanarak, kimse beklentiye
girmesin. Dönem, bir ulusal direniş dönemidir, bir topyekun mücadele
dönemidir ve bu biçimde süreç gelişecektir.
ANF NEWS AGENCY