6 Mart 2012 Salı

Karayılan: AKP Cemaate Yönelik Bazı Hamleler Yapacak

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Gülen tarikatının AKP’yi zorlamak, MİT’i etkisiz kılmak için PKK ile yapılan Oslo görüşmelerini deşifre ettiğini ve yargı konusu yaptığını söyledi. Karayılan, AKP’nin de cemaate karşı bazı hamleler yapacağını belirtirken, “Ama Gülen Cemaati’nin devlet içindeki mevcut gücü de küçümsenecek bir güç değildir” diyerek Yeşil Ergenekon biçiminde örgütlendiğini kaydetti.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’ye verdiği mülakatta Gülen Tarikatının Kürt hareketine yönelik karşıt yayınları, AKP ile tarikat arasındaki iktidar çatışması ve bundan sonraki olası gelişmeleri değerlendirdi. “Fakat Gülen Cemaati devlet içerisinde çok etkili bir biçimde örgütlenmiştir” diyen Karayılan, BDP’li vekillere de yönelim olabileceği konusunda uyardı.


AKP SURİYE İLE GİZLİ SÖZLEŞME YAPTI
* Türk basını sıkça Batı Kürdistan'da PKK varlığından söz ediyor. Kürt halkının gerçekleştirdiği büyük gösterileri ve gençlerin kimi uygulamaları buna gerekçe olarak gösteriliyor. İleri sürülen bu haberlerin doğruluk payı var mı?

Bir süreden bu yana bu konu hem AKP hükümeti hem de Türk basını tarafından oldukça çarpıtılarak ve kamuoyu yanıltılarak, yansıtılmaktadır. Oysa işin gerçeği yansıtıldığı gibi değildir. Herkes biliyor ki, AKP iktidarı Suriye muhalefetini desteklemektedir. Hatta silahlı kanadı desteklediği ve silahlandırdığı yönünde ciddi kanıtlar söz konusudur. Zaten silahlı güçler daha çok Türkiye’nin sağladığı desteğe dayanarak ayakta durmaktadırlar. Şimdi AKP hükümeti bunu yaparken, Suriye’nin de karşılığında olası bir faaliyette bulunmaması için Suriye devletine ciddi bir tehdit temelinde gizli bir sözleşme yaptığı anlaşılıyor. Yani şu denilmiştir “eğer siz PKK’yi desteklerseniz, biz o zaman müdahale eder ve her türlü yönelimi yaparak, iktidarınızı yıkarız”. Bu denli bir tehdidin yapıldığını, dolayısıyla da Suriye’nin Kürtlerden yana kendisini ileri ilişkilere kapattığını açıklıkla belirtiyorum.

SURİYE REJİMİ İLE HERHANGİ BİR İTTİFAK YOK
* Belirttiğiniz bu ilişki ağı içerisinde Suriye’nin konumu nedir?

Suriye, kendi politikası gereği Suriye’de yaşayan Kürtleri doğrudan hedeflemek istememektedir. Özellikle muhaliflere karşı bastırma hareketini yürütürken, Kürtleri aynı dozajda hedeflemeyen bir politika yürütmektedir. Aslında Suriye hükümeti bu politikası önceden de vardı. 2003’e kadar da bu politikayı yürütüyordu. Fakat 2003’ten son yıllara kadar bu politikasını değiştirdi ama bu olayların gelişmesiyle birlikte eski politikasına döndü. Yani yaptığı budur. Bunun dışında PKK’nin özel olarak Suriye ile bahsettikleri gibi ne bir ilişkisi, ne de bir ittifakı vardır. Böyle bir durum söz konusu değildir. Bu tamamen AKP’nin ve Türk basınının böyle bir şey daha yokken, ortaya atıp da engellemek istediği bir durumdur. Yani Suriye’ye karşı muhalefeti desteklerken, olası bir durum ki, Suriye de bize karşı muhalefeti destekler diye şimdiden barajlama hareketi çerçevesinde geliştirilen bir propagandadır. Aslı yoktur. Ama Suriye’nin belirttiğim gibi Kürtlere, dolayısıyla Kürt hareketine bu dönemde direkt yönelmeme gibi bir politikası vardır. Bu belki öyle bir görüntü yaratıyor olabilir ama sözünü ettikleri gibi herhangi bir ittifak durumu veya ilişki düzeyi söz konusu değildir.

BATI KÜRDİSTAN’DA PKK YOKTUR

Sorunuza tekrardan dönecek olursam; şimdi Batı Kürdistan'da PKK yoktur. Bu tamamen bir yalan ve çarpıtmadır. Batı Kürdistan'da, yani Suriye Kürtlerinin içerisinde Önder Apo’nun sevildiği-sayıldığı ve halkın her fırsatta Önder Apo’ya sahip çıktığı bilinmektedir. Önder Apo, PKK’nin de sınırlarını aşan, ulusal düzeyde etki yapan bir önderliktir. Tüm Kürtler sahip çıkabilmektedir. Kürt halkı diğer parçalarda olduğu gibi Batı parçasında da Önder Apo’ya sahip çıkmaktadır. Ama PKK olarak bizim orada şuan itibarıyla herhangi bir aktivitemiz yoktur. Fakat Suriye Kürtlerinin kendi partileri vardır. Kendi kurdukları sistemleri vardır. Biz onları destekliyoruz. Bu desteğimiz siyasi bir destektir ve birlik olmaları temelinde onları destekliyoruz; birlik olmalarını teşvik ediyoruz. Yani bu anlamda biz Batı Kürdistan'daki halkımızla dayanışma içinde oluruz, onların arkasında da dururuz, onların kendi meşru hakları olan “Demokratik Suriye ve Özerk Kürdistan” perspektifi temelindeki mücadelesini destekleriz ve destekliyoruz. Fakat bizim orada bir varlığımız yoktur. Orada bizim bizzat yürüttüğümüz herhangi bir askeri veya siyasi bir faaliyetimiz yoktur. Oranın kendi örgütleri vardır. Her parça kendi toplumuna dayalı kendi örgütlemesini geliştirmektedir. Biz de buna saygı duymaktayız. Yani orada sözünü ettikleri PYD gerçekliği Suriye çapında ve Batı Kürdistan'da çalışma yürüten, oranın kendi zeminine dayalı bir yapılanmadır. Bizim herhangi bir biçimde onlarla bir örgütsel-hiyerarşik sistemimiz yoktur. Böyle bir durum söz konusu değildir. PYD ayrıdır, PKK ayrıdır. Türk basınına çokça yansıtıldığı gibi PYD, PKK’nin bir kolu değildir. Kaldı ki PYD, yerel ve sivil insanlar tarafından kurulmuş bir yapılanmadır. Biz sadece PYD’nin değil oradaki tüm partilerin başarısı için destekçi oluruz. Biz halkımızın o parçada yürüttüğü haklı özgürlük mücadelesini elbette destekleriz. Biz Suriye’nin demokratik bir ülke olmasını istiyoruz; bu demokratik Suriye’de Kürt halkının da Demokratik Özerklik çerçevesinde kendi haklarına kavuşması için gereken desteği sunarız. Bizim politikamız bu kadar net ve açıktır.

Ancak biz, bu yönlü çarpıtmaların bilinçli bir biçimde geliştirildiğini de biliyoruz. Az önce de belirttiğim gibi işin gerçeği öyle değildir; isteyen gidip bakabilir, arayıp-tarayabilir. Kaldı ki Batı Kürdistan'daki Kürtlerin yurtseverliği, siyasal performansı ve örgütlülük düzeyi bizim ayrıca buradan gidip orayı örgütlememizi gerektirmeyecek düzeyde güçlüdür. Biliniyor ki bu parçada öteden beri ulusal duruş güçlüdür. Batı Kürdistan'daki halkımızın yurtseverliği, siyasete ilgisi, bu konudaki bilinç düzeyi ileri düzeydedir. Kendi kendine yeterli olabilecek bir formasyonu söz konusudur. Bizim yapacağımız, onların yeni Suriye’de layık oldukları yeri almasına dönük yürüttükleri haklı mücadeleye gereken siyasi-manevi desteği sunmak ve onlarla dayanışma içinde olmaktır.

CEMAAT MİLLİYETÇİ AMA ÇOK ÇIKARCI
* Son dönemlerde Gülen Cemaati’nin basın-yayın organları hareketinize karşıt olan yayın çizgilerini daha da keskinleştirmiş durumda. Gülen Cemaati’nin size karşı politikasında bir değişiklik mi var? Bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Gülen Cemaati’nin bilinen basın-yayın organlarında bize karşı artan düzeyde bir saldırganlığın geliştiği doğrudur. Bu köklü-temelli bir yeni politik belirleme midir, farklı bir şey midir, orasını bilemem. Ama bu Cemaat milliyetçi duygulara sahip fakat çok çıkarcı bir cemaattir. Bu cemaat kendisini İslami bir cemaat, Türkiye’nin değer yargılarına, milli çıkarlarına bağlı gibi gösteren bir doğrultuyu yansıtmak istemekte ama işin gerçeği öyle değildir. Kendi cemaat etkinliğini her şeyin üstünde tutan bir anlayışa sahiptir. Hem din konusundaki duruşları samimi değil, hem de milli politika konusundaki duruşlarının da çok tartışmalı olduğunu düşünüyorum.

OSLO GÖRÜŞMELERİNİ CEMAAT DEŞİFRE ETTİ

Kürt sorunu, Türkiye’nin en temel ve ciddi bir sorunudur. Ancak Gülen Cemaati AKP ile arasındaki hesaplaşmada bu sorunu kullanmaya çalıştı. AKP’yi zorlamak, işte ona yakın olan MİT’i ve MİT müsteşarını etkisiz kılmak için Oslo görüşmelerini deşifre etti ve sonra da yargı konusu yaptı. Halbuki Oslo görüşmeleri, bir uluslararası kuruluşun gözetiminde her iki tarafın da gizlilik sözü vermesi temelinde sürdürülen bir diyalog süreciydi. Bu diyalog süreci, her ne kadar tıkanmış ve başarısız olmuş olsa da, burada önemli olan Cemaat’in her şeyi kendi çıkarı çerçevesinde ele almasıdır. Eğer gerçekten Türkiye’nin temel sorunlarına karşı duyarlı olsaydı, bu sorunu böyle deşifre edip AKP’ye karşı bir hamle yapmada koz olarak kullanmazdı.

KÜRT SORUNUNA KARŞI DURUŞLARI CİDDİ DEĞİL

Kendisi daha önce Abant platformlarını yaptı, güya Kürt sorununu diyalogla çözmekten yana bir görüntü çizdi. Aslında bunların hepsi sahtedir; Kürt sorununu çözme değil, Kürtleri kendine tabi kılma çalışmalarıdır. Yani Kürtleri kendine dahil etme ve teslim alma çabalarıdır. Esas doğrultusunun bu olduğu şimdi daha net olarak anlaşılmaktadır. Bu cemaatin Kürt sorununa karşı duruşu ciddi değildir. Kamufle edilmiş bir sömürgeci zihniyeti içermektedir. Duruşunun özü budur. Güya Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ya da marjinalize ederek, yerine de sahte bazı önderlikler geliştirme hesabını gütmektedir. Halbuki Kürt Özgürlük Hareketi’nin dayandığı milyonlar vardır; güçlü bir temeli vardır. Bu hareketin tasfiyesini hedeflemek ancak çok çetin bir savaşla, bir katliamla mümkün olabilir. Böyle bir yöntemin de, şimdiye kadar ki uygulamalarla sonuç alamadığı ortadadır. Artık bu aşamaları geçmiş bulunuyoruz. Bugün Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi her açıdan kendini savunabilecek bir düzeye gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen bu imhacı çizgiyi dayatmak kan dökmek ve katliam zihniyetinden başka bir şeyi ifade etmemektedir.

Kürdistan'da yapılmış 17 bin küsür faili meçhul cinayet vardır. Şimdi her gün sempatizanlarımızın ve kadrolarımızın kemikleri yerin altından çıkarılmaktadır. Kürdistan’da 4 bin köy yakılmış ve boşaltılmış, binlerce insanımız kaçırılmış ve kaybettirilmiştir. Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’daki bu vahşetine ve her gün uygulanan ayırımcı politikalara rağmen Cemaat’in tüm çabası Türk devletini temize çıkarmaktır. “PKK de faili meçhul cinayetleri işlemiştir, insan öldürmüştür” diyerek Türk devletinin Kürdistan’daki vahşetini gizlemeye çaba göstermektedir.

ESASI BELİRLEYEN GÜNCEL ÇIKARLARIDIR

Kürdistan'da marjinal kalmış, ajan faaliyetler içerisinde olduğu artık şüphe götürmez bazı kişilere dayanarak, güya hareketimizi karalama çabasını sergilemektedir ama bunların tutmayacağı çok açıktır. Oysa biz on yıldan beri “Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu”nun kurulup, her iki tarafın işlediği yasadışı suçların açığa çıkarılmasını savunan bir hareketiz. Biz bir özgürlük hareketiyiz. Geçmişte silahlı mücadele yürütmüş bir hareket olarak yaptığımız bütün eylemleri üstlenmişiz ama yapılan her şey isabetli ve yerinde olmuş da demiyoruz. Önderliğimiz bu konuda gerekli-özeleştirisel açıklamaları yapmıştır. Buna rağmen ortaya çıkıp sanki yeni icatlar yapıyormuş gibi yayın yapmaları sahtekarlıktır. Bu tür faaliyetlerle hem Türk devletini temize çıkarma hem de bizim Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu önerimizin önünü almaya dönük bir çaba sergilemektedirler. Belirttiğim gibi bu bayağı bir özel savaş uygulamasıdır; bazı ajan unsurları da kullanarak, Özgürlük Hareketi’ni sıkıştırmaya dönük psikolojik savaşın gereklerini yapmaktadırlar. Fakat çıkarcı yaklaştıkları için zaman zaman zikzaklar da çizmektedirler. Bir ara bize, Cemaat’in sorunu çözmeden yana olduğu, AKP’nin engel olduğu, kendilerinin sorunu çözmeye dönük bazı çabaları sergileyecekleri vb. türünden bir takım mesajlar dolaylı da olsa ulaştı. Ama esası öyle değildir. Esası belirleyen, daha çok güncel çıkarlarıdır. Bu çıkarları gereği de bu son dönemde bize karşı daha çığırtkan, daha saldırgan ve daha çok karalamaya dönük bir çaba içerisine girmişlerdir. Bakalım sonucu nereye varacak.

AKP İLE CEMAAT ARASINDAKİ ÇATIŞMA SÜRECEK

* Peki, Gülen Cemaati ile AKP arasındaki çelişki soğutuldu mu? Yoksa önümüzdeki süreçte devam mı edecek?


Bence Gülen Cemaati’yle AKP arasındaki çelişki ve çatışma kamuoyu önünde soğutulmuş olabilir ama esas olarak bu çelişki ve çatışma derinleşerek devam edecektir. Belki bu çatışma doğrudan ve cepheden bir çatışma biçiminde gelişmeyecek. Daha farklı yöntemlerle her iki taraf birbirlerinin etki sahasını daraltmaya dönük çabalar sergileyeceklerdir. Çatışma daha çok bu biçimde gelişecektir.

YEŞİL ERGENEKON BİÇİMİNDE ÖRGÜTLENDİLER

Şimdiye kadar AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın Fethullah Gülen Cemaati’ne fazlasıyla ihtiyacı vardı. Özellikle ordu vesayetini geriletme, yine ordudan yana kendisine karşı düşünülen suikastları açığa çıkarma vb. konularda Fethullah Gülen’in de bir hayli çabası oldu. AKP’ye katkısı oldu. Fakat şimdi AKP daha güçlü. Ordunun vesayeti geriletilmiş durumda. Onun yerine Fethullah Gülen Cemaati, Yeşil Ergenekon biçiminde örgütlenmiş ve kendi sistemini geçirmek istemektedir. Yani tıpkı Ergenekon gibi ama daha örgütlü, hatta ileri düzeyde bile kendini örgütlemiş bir sistemi söz konusu ve bu sistemin devleti yönlendirmesini şuanda pratikleştirme sürecine girmiş bulunmaktadır. Erdoğan buna ne kadar göz yumar, ne kadar hazmeder, bilemiyorum ama kanımca özellikle yargıda ve polisteki etkisini sınırlamaya dönük adım adım bazı hamleler yapacaktır. Bu anlamda da bu çelişki ve çatışmanın durmayıp, tersine daha da etkili bir biçimde sürme ihtimali yüksektir.

AKP CEMAATE KARŞI BİR TAKIM YÖNELİMLERDE BULUNACAK

İleriki süreçlerde bir takım yönelimlerin bu anlamda olması yüksek bir olasılıktır ama Gülen Cemaati’nin devlet içindeki mevcut gücü de küçümsenecek bir güç değildir. Yani Türkiye basını bu konuları tartışıyor ama ya bilerek ya da bilmeyerek Cemaat’in gücünü görmezden gelme ya da etkisini göstermeme gibi bir hava söz konusu. Fakat Gülen Cemaati devlet içerisinde çok etkili bir biçimde örgütlenmiştir. Dolayısıyla öyle AKP’nin birden bire dıştalayacağı, tasfiye edeceği bir durumu söz konusu değildir. Fakat kendine dokunan yerlerde dengeyi sağlayabilir, bazı yerlerde kadrolarını daha pasif görevlere getirebilir, bu anlamda hem uzlaşı, hem çelişki, hem de çatışma biçiminde bir ilişki durumunu sürdüreceğinden bahsetmek mümkündür.

KCK OPERASYONLARI GÜLEN PROJESİ

Tabii bahsettiğim bu uzlaşma, çelişki ve çatışmaların en iğrenç yanı, bu konularda Kürt sorununu birbirlerine karşı kullanmalarıdır. Halbuki Kürt sorunu Türkiye’nin temel bir sorunudur; ciddi bir sorundur. Bu konuda birbirine karşı hamlelerin yapılıyor olması tehlikelidir. Her bir taraf daha fazla milliyetçi olduğunu, bu sorunu daha fazla çözmede -daha doğrusu tasfiye etmede- ehil olduğunu gösterme çabası içerisine girmişlerdir. Örneğin KCK adı altında yürütülen Siyasi Soykırım Davası. Bu, aslında Gülen Cemaati’nin bir projesi olarak hükümete sunulan ve hükümet tarafından da kabul edilerek ortaklaşılan, Kürt siyasetine karşı yapılmış bir saldırıdır. Bir taraftan diyalog sürdürülürken, diğer taraftan da diyalog sürecine bir hançer gibi bu operasyonlar sokulmuştur. Diyalog sürecinin sonuçsuz kalmasının bir boyutu da budur.

ÇİLLER DÖNEMİNİ AŞAN DÜZEYDE BİR SÖMÜRGECİ UYGULAMA


Nihayetinde hem AKP hem de Gülen Cemaati özünde milliyetçilikte derinleşen ve giderek ırkçı politikalara doğru yönelim gösteren bir doğrultuya girmiş bulunuyorlar. Bu güçler iktidarda etkinlik kazandıkça daha fazla otoriter, daha fazla milliyetçi bir eksene doğru ağırlık oluşturdular.

Şimdi AKP iktidarı arkasına 28 Şubat’la birlikte gelişen milliyetçilik dalgasının gücünü de alarak, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı topyekun bir savaşı sonuca götürme hevesi içerisindedir. Fethullah Gülen Cemaati de bunu daha fazla kamçılamaktadır. Frenleme değil, o da kendine göre var olan diyalog sürecini deşifre ederek, bir biçimde engelleyerek, aslında aynı doğrultuya güç vermiş olmaktadır. Bu nedenle aslında sadece Doğan Güreş, Tansu Çiller, Mehmet Ağar dönemini takip etme değil, hatta onu aşan düzeyde bir ezici-sömürgeci uygulamayla sonuç alma tutumu ortaya çıkmış olmaktadır.

BDP’Lİ VEKİLLERE DE UZANABİLİR
* Tıpkı ‘94’deki gibi, Kürt parlamenterlerine yönelme ihtimalleri de var mı?

Evet. Tıpkı ‘94 Martı’nda yapıldığı gibi bu sürecin parlamenterlere kadar uzanacağı yönünde belirtiler vardır. BDP Van milletvekili Kemal Aktaş’ın durumunun bu temelde gündeme getirilmesi söz konusudur. Sorun, sadece Sayın Kemal Aktaş’ın sorunu değildir. Ortada bir politika sorunu vardır. Eğer Kemal Aktaş’ın milletvekilliği düşürülürse, peşi sıra en azından yedi-sekiz kişinin daha ceza alma olasılığı var. Onlarınınkinin de düşme durumu gündeme gelecek ve bunun bir politika olduğu bu biçimde netleşmiş olacaktır. Yani bu bir politikadır. O zaman sadece Çiller döneminin farklı bir biçimde uygulanması değil, onu aşan bir düzeyde bir uygulama olduğu da görülmüş olacaktır. Bu açıdan, Kemal Aktaş’ın parlamenterlik durumu çok önemlidir. Yani eğer AKP öyle bir yönelime girerse topyekun savaşı çok daha kapsamlılaştıracağı ve bunu sadece PKK ve KCK ile sınırlı tutmayıp, tümden Kürt siyasetini de hedefleyeceği, daha açık bir soykırım biçiminde gelişeceği daha da netleşmiş olur.

AKTAŞ’IN VEKİLLİĞİNİ DÜŞÜRÜRLERSE DİĞERLERİ DE HEDEFTE OLACAK
* Bu olasılık var mıdır?

Evet vardır. Yani Kürt siyaseti tüm Kürt yurtseverleri böyle bir duruma hazırlıklı olmalıdırlar. Halkımıza karşı topyekun bir savaşı başlatmış bulunan AKP zihniyetine göre bu uygundur; bunu yapması mümkündür. Şimdi kalkıp askerlik yapmadığı halde kendisini askerlik yapmış olarak göstererek sahtekarlık yapan Bahattin Şeker isimli seçilmiş birisinin milletvekilliliğinin düşürülmesini emsal olarak göstermek istemektedirler. Halbuki o, sahte belgelerle askerlik yaptığını göstererek aday olmuştur. Kemal Aktaş’ın burada herhangi bir sahtelik yapma durumu yok. Yüksek Seçim Kurulu’na başvurduğu ve Kurul tarafından milletvekilliğine onay verildiği vakit herhangi bir ceza almamıştır. Bu ceza sonradan alınmış bir cezadır. Dolayısıyla doğal olanı, bu cezayı ertelemedir. Ama eğer ertelemeyip de gündeme getirirlerse peşi sıra diğerlerinin de milletvekilliğinin düşürüleceğinin hedeflendiği anlaşılmış olacaktır. Bunu izlemek gerekiyor. Şimdi Kürdistan halkına karşı topyekun bir savaş durumu söz konusudur ama böyle bir uygulama bu savaşın herkesi kapsayacak ve çılgınlık düzeyine tırmandırılması anlamına gelecektir.

AKP BAHARDA YENİ BİR SÜREÇ BAŞLATMAYACAK
* Hükümetin baharla birlikte bazı adımlar atabileceği ve yeni bir sürecin gelişebileceği öne sürülüyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Böyle bir şey söz konusu değil. Eğer ki, tasfiyeye hizmet ederse böyle bir şey yapabilirler. AKP ve Türk devletinin Kürt sorununda yeni bir süreci başlatması için bir kere yeni bir karar alması gerekir. Önceki sürecin, Oslo ve İmralı görüşmelerine kadar giden sürecin başarıya gitmemesinin temel nedeni neydi? AKP hükümetinin gerçek anlamda sorunu çözmeye dönük bir kararının olmamasıydı. Evet, açıkça söylüyorum, AKP hükümeti şimdiye kadar Kürt sorununu çözme konusunda bir karara sahip olmamıştır. O, Kürt sorununu çözmeyi değil, hep Kürtleri bir biçimde oyalayarak ve zayıflatarak, tasfiyeyi hedeflemiştir. Şimdi bu konuda başarısızlığa uğradı. Özellikle Önder Apo’nun 27 Temmuz’da almış olduğu tutum ile halkımızın, Kürt siyasetinin ve kahraman gerillanın direnişi AKP hükümetinin bu politikasını sonuçsuz bırakmıştır. Yani PKK’nin öyle bir takım manevralarla tasfiye edilemeyeceği, herhangi bir biçimde dıştalanamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu gerçeği görmeleri temelinde yeni bir karar alırlarsa yeni bir süreç mümkün olabilir. Yoksa mevcut zihniyetle yeni bir sürecin gelişmesinin mümkünatı yoktur.

Diğer önemli bir durum da Önder Apo’nun dünyayla ilişkisi kesilerek, İmralı’da tutulup, başka muhatapların aranması da beyhude bir çabadır. Bunun hiçbir biçimde mümkünatı yoktur. Tek muhatap Önder Apo’dur. Kürt halkı bunu yıllar önce söyledi, şimdi de söylüyor. 3 buçuk milyon kişinin, “Önder Apo benim siyasal irademdir” diye imza atması boşuna değildir. Kim Kürdistan'da öyle imza toplayabilir? Bunun mümkünatı var mı? Hayır.

ÖCALAN’IN KOŞULLARI DEĞİŞMEDEN ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİL


Kürt halkı yeni çağdaş isyanında Önderliğine kavuşmuştur. Hiçbir biçimde yanılmayacak, kimse de yanıltamayacaktır. O, gerillasıyla, siyasetiyle, diplomasisiyle, kültürel çevreleriyle, kadınıyla, gençliğiyle Önderliği etrafında kenetlenecek ve zaferi böyle kazanacaktır. Ve bu zaferin eşiğine gelmiş olduğunu bilmektedir. Hiçbir güç ve kuvvet bunun önüne geçemez. Bu açık bir gerçektir. Şimdi kalkıp da farklı arayışlara girmek, işte tecrit politikalarıyla, enterne etme politikalarıyla sonuç alınacağını sanmak kesinlikle büyük bir yanılgıdır. Bunun büyük bir yanılgı olduğunu önümüzdeki yakın süreç herkese gösterecektir. Çözüm isteniliyorsa tek çözüm yolu vardır; Önder Apo şartlarını söylemiştir. Sağlık, güvenlik ve özgürlük koşulları olmadan sorunun çözümü mümkün değildir. Artık bu böyle gelişecektir. Bunu yapmayıp da, yerine başka şeylerin dayatılmasının bizim tarafımızdan kabul edilmesi asla ve asla mümkün değildir. Bunu herkesin bilmesi lazım.

HALK YALAN HABERLERE ALDANMAMALI

Bir de Kürt halkını beklentiye sokmak, var olan enerjisini-mücadele gücünü zayıflatmak için “görüşmeler olacak, sorun çözülecek” türünden senaryolar sürekli üretilmektedir. Böyle bir şey söz konusu değildir. Bu tür senaryoların amacı, güçlerimizin kararlılıkla ve kesin bir biçimde mücadeleye kilitlenmesini önlemektir. Örneğin şimdi Cumali arkadaşın avukatlarına gönderdiği bu faksından hareketle eminim ki birçok köşe yazarı, basın-yayın çevresi işte “mutlaka bir şeyler vardır, onun için şöyle bir mesaj verilmiştir” diyeceklerdir.

Bu açıdan halkımız şimdi bahara girerken bu tür provokatif, yalan haberlere aldanmamalıdır. Ortada herhangi bir görüşme durumu yoktur. Görüşme olasılığı da bu koşullarda yoktur. Tek şey vardır; direnerek, kendimizi kabul ettirmek, yenilmezliğimizi ortaya koymak ve bu temelde Kürt sorununu çözmek. Bunun için de kadını, çocuğu, genci, yaşlısı her kesimi bütün toplumsal kesimleri bu dönemde mücadeleye yönelmeli, mücadeleye yüklenmeli ve bu temelde Kürt sorununu bu tarihi dönemde çözmeyi önüne koyarak, sonuç almayı hedeflemeliyiz. Bizim için tek yol budur. Mevcut durumda bırakılmış herhangi başka bir yol yoktur. Hiç kimse yalan-dolana inanmasın. Psikolojik savaş çarpıtmalarına dayanarak, kimse beklentiye girmesin. Dönem, bir ulusal direniş dönemidir, bir topyekun mücadele dönemidir ve bu biçimde süreç gelişecektir.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: