AKP, Suriye'deki iç savaşa İslamcı grupların yanı sıra, Türkmen kartını
da devreye sokuyor. Tehlikeli etnik çatışmaya oynayan AKP'nin,
Türkmenleri Kürtlere karşı kullanacağı belirtiliyor.
Türkiye, Suriye'deki iç savaşa, doğrudan kendi denetimindeki güçleri
devreye sokuyor. Suriye'de, Türkmenlerden oluşan iki tugay kuruldu.
Tugayların isimleri de, yayılmacı heveslere uygun bir şekilde, Fatih
Sultan Mehmet ve Sultan Abdülhamit olarak belirlendi. Emperyalistlerin
maşası Özgür Suriye Ordusu'nun El-Tevhid biriminin çatısı altında
savaşan Türkmen tugaylarını yöneten Ali Beşir, “Özgür Suriye Ordusu'na
kaydolan bin 500 Türkmen askerin isimleri bende. Ancak şu anda bunların
sadece 300'ü savaşabiliyor” dedi.
'PYD'YE KARŞI TAMPON BÖLGE'
Daha yakın zamana kadar hiç adları bile geçmeyen Türkmenlerin
Suriye'deki iç savaşta öne çıkarılmaya çalışılması, Türkiye'nin ve AKP
Hükümetinin politikalarının bir sonucu olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim,
ting tang kuruluşları aracılığıyla yapılan “analiz”lerde, ''Türkmelerin
PYD'ye karşı en büyük koz olduğu'' ileri sürülüyor. Böylece, Batı
Kürdistan'da Kürtlerin statü kazanmasına karşı, Türkmen şantajı devreye
sokuluyor.
Bunlardan birisi, ORSAM'dan Bilgay Duman. Suriye ve Irak'taki
Türkmenler hakkında rapor hazırlayan ORSAM'ın “Ortadoğu Uzmanı” Duman, ''
Suriye ve Irak'ta toplam 7 milyona yakın Türkmen'in yaşadığını'' iddia
ederek (ki bu rakam fazlasıyla abartılı), ''PYD oluşumunun Türkmenler
tarafından önlenebileceğini'' söyledi.
Eski bakanlardan Hasan Celal Güzel, “Suriye'nin PYD oyununa karşı
Türkmenler'in Türkiye için önemli bir koz olduğunu'' söyledi. ''Suriye'deki
Türkmenler'in bölgede tampon olabileceğini'' öne süren Güzel, şöyle
konuştu: "Ortadoğu'da 10 milyondan fazla Türkmen yaşıyor. Suriye'de
nüfus 23 milyona yakın ve bunun yüzde 20'ye yakını Türkmen. Özellikle
146 köy Türkmen köyüdür. Türkiye soydaşı, dindaşı ve eski vatandaşı
olduğu için Türkmenler'e sahip çıkmak zorundadır. İkinci olarak
diplomasi bakımından da Türkmenler Türkiye'nin kozudur. Nasıl PKK, PYD'yi
Suriye'de koz olarak kullanıyorsa bizim de Türkmenler'i koz olarak
elimizde bulundurmamız gerekir. Suriye'de eğer bir güvenlik bölgesi(tampon bölge kastediliyor)
oluşturabilirsek bunu Türkmenler'den yapmamız gerekir. Zaten Özgür
Suriye Ordusu'nun yarısı Türkmenler'den oluşuyor. Esed özellikle
Türkmenler'i öldürüyor."
YANDAŞ MEDYADAN İÇ SAVAŞ TEHDİDİ
Hükümete yakın Star Gazetesi, konuyla ilgili haberinde, Türkmenlerin
durumuyla ilgili şunları yazıyor: “Zor şartlara rağmen Türkmen
semtlerinde direnişin güçlü olmasının lojistik ve coğrafi nedenleri de
var. Türkiye sınırından Halep’in Türkmen semtlerine kadar olan bölgede
çok sayıda Türkmen köyü ya da Türkmen-Arap, Türkmen-Kürt karışık köyler
var. Bu nedenle oralardan bir saldırı ihtimali yok. Üstelik Suriye
rejimi askeri polisi bu köylerden tamamen çekilmek zorunda kalmış.
Türkmenler bu bölgede eski resmi daireleri, karakolları ev ya da
karargaha dönüştürmüş. O kadar ki eğer isteseler buradaki Türkmenler
Kürtler gibi kenti otonomilerini ilan edebilecek durumdalar. İki grup
arasındaki Suriye’nin geleceğine ilişkin yaklaşım farkı bu köylerde
rahatça gözlemlenebiliyor. Türkmen köylerinde sadece özgür Suriye
bayrağı Türkmen-Kürt karışık (mesela Duyun köyünde) hem Özgür Suriye hem
de Kürdistan bayrağı var. Sınırdan hemen sonra Kürt Dağı’nın diğer
tarafında Suriyeli Kürtlerin ilk kurtarılmış bölgesi Afrin’e bitişik bu
bölgedeki Kürtlerin bu tutumu sürpriz de değil. Genç Türkmen savaşçılar
Esad gittikten sonra, Araplar’la Kürtler hatta Kürtler’le Türkmenler
arasında çatışma başlamasından duydukları endişeyi gizlemiyor. Sınır
boyunca aralarında sadece birkaç kilometre mesafe bulunan köyler
arasında Şebbiha (Esad yönetimine bağlı paramiliter güç) köylerinin de
bulunuyor olması bu endişeyi güçlendiriyor. Yani Esad sonrası bölgede,
hatta sınırın hemen yanı başını bir etnik çatışma ihtimali hiç az
değil.”
Gazete, Kürt, Arap ve Türkmen coğrafyası üzerinde çizdiği haritayla
iç savaş “uyarısında” bulunmaktan ziyade, iç savaş tehdidinde bulunuyor.
TÜRKMENLERİN İPİ AKP'NİN ELİNDE
Suriye Türkmenlerini, Suriye'de yaklaşık bir buçuk yıldan bu yana
devam eden silahlı ayaklanmanın son birkaç ayda daha da göze çarpan bir
rol üstlenmeye iten nedenlerin en başında "AKP etkisi" bariz bir şekilde
göze çarpıyor.
Geçtiğimiz gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ankara'da görüşen
bir heyetin bağlı olduğu "Suriye Demokratik Türkmen Hareketi", Mart
2012'de İstanbul'da kuruldu. Türkmenler bu kuruluş aşamasından hemen
sonra, Suriye Ulusal Konseyi toplantılarına temsilci göndermeye başladı.
Hareketin sözcüsü Ziyad Hasan, hareketin kuruluş aşamasından Suriye
Ulusal Konseyi bünyesine dahil olmasına kadar her aşamasında AKP
hükümetinin siyasi desteğinin arkalarında bulunduğunu söyledi. Hasan,
"Diğer gruplar Fransa'dan, ABD'den destek alıyorlar. Ama bizim Suriye
Türkmenleri olarak Türkiye'den başka bir dayanağımız yok" dedi.
Hasan, Kahire'de yapılan ve Türkmenlerin Halid Hoca tarafından temsil
edildiği Suriye Ulusal Konseyi toplantısında "Beşar Esad sonrası
dönemin anayasası" için "Misak" adı verilen bir taslak oluşturulduğunu
ve taslakta, "Türkmenler Suriye'nin bölünmez bir parçasıdır. Milli,
kültürel ve dil hakları kesinlikle korunacaktır" ifadesinin yer almasını
sağladıklarını açıkladı.
Ziyad Hasan aynı zamanda, AKP hükümetinin siyasi yönlendirmesiyle
hareket ettiklerini gösteren bir değerlendirmesinde de Suriye'deki
Kürtlerle, PKK'ye yakın olduğu bilinen PYD'nin ayrı tutulması
gerektiğini iddia ederek, "PYD Suriye Kürt halkı içerisinde yer
bulamayacaktır. Suriye'deki Kürtler dindardırlar. Bu yüzden Kürt
halkının çoğunluğunun teveccühünü kazanamazlar" demişti.
http://www.etha.com.tr/Haber/2012/08/11/guncel/akpnin-turkmen-karti-kurtlere-karsi/
VEYSİ SARISÖZEN
AKP’li vekillerin en tipik temsilcisi kimdir?
AKP Erzurum milletvekili Muhyettin Aksak’tır.
Bu
adam AKP’yi Erdoğan’dan, Gül’den, Arınç’tan çok daha iyi, tam, kesin ve
esaslı surette temsil etmektedir. Aksak, AKP’nin “ruhu”dur. “Aslı”dır.
“Öz”üdür. AKP hamurunun “ham” halidir. O hamurdan Erdoğan, Gül, Arınç
imal edilmiştir. Hepsi Muhyettin Aksak’ın hamurundandır.
İsterseniz
gidin bakın. Bir Erdoğan’ın burnuna şöyle dokunun, bir de Muhyettin’in
burnunu sıkın. Aynıdır. Hatta bunların hepsi “şıp” demiş, Muhyettin’in
burnundan düşmüştür.
Muhyettin geçtiğimiz gün, AKP hükümetinin ve
devletin içinden geçenleri en veciz şekilde ifade etti. Onun ifade
ettiği cümleleri Başbakanlık konutuna, Cumhurbaşkanlığı köşküne,
Genelkurmay Başkanlığı makam odasına ve elbette Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın en mümtaz köşesine asmak iyi olacaktır.
Bana
sorarsanız, aşağıdaki cümleyi, Türk-İslam sentezine en uygun bir şekilde
yazıp, duvarlara asmak için, yapılması gereken, Muhyettin’in sözlerini
Çağatayca’ya çevirmek ve aynı zamanda da bu ırkçılığı kamufle etmek için
onun sözlerini Kur’an Arapçasına benzetmek de matluptur.
O halde Muhyettin Aksak’ın sözlerini aktaralım:
“Çocuklarımızı
öldürenlere ‘halk kahramanı’ veya ‘ölüler’ diyecek kadar yanlış bir
cümleyi seçemezdim, gebertilmiş demeyi de az buluyorum. Bunların ölmüş
halleri de leşlerdir.”
Bu Muhyettin denilen adam, “gebertilmiş ve
leş” dediği insanların “Ermeni dönmelerinin çocukları” olduğunu da
sözlerine eklemekte...
AKP, Başbakan, ötekiler bu adama ne diyor?
Ne diyecekler? Hiçbir şey demiyorlar. Diyemezler. Aynı hamurdan imal
edilmişlerdir. Muhyettin “Ermeni dönmelerinin gebertilmiş leşleri”
laflarını herhangi bir demokratik ülkede sarfetseydi, tutuklanırdı.
Ama onu tutuklatacak şahıs da onun hamurundan.
Şimdi
ben İdris Naim Şahin, bu Muhyiddin’in hamurundan imal edilmiştir dedim
diye, sizce İçişleri Bakanı bana hukuk diliyle mi, yoksa Muhyiddin’in
diliyle mi hitap eder? Gerçekten de ne der sizce? Bakın Hasan Cemal’i
dehşete düşüren sözleriyle şöyle der:
“Ankara’da, İstanbul’da
oturmuş köşesine, almış kalemini eline, içiyor purosunu... Denizin
maviliklerine, ağacın, bahçelerin yeşilliklerine bakarak yazı yazanlar,
fikir üretenler... Büyük ulema, büyük mütefekkir grubu... Ağzına tıkarım
ben o yazıları senin...”
AKP yönetici çekirdeğinin aslı işte budur.
Ben
bu Muhyettin’in laflarını duyduktan sonra, seçim izlenimleri yazdığım
sırada tanıştığım bir muhterem Mele’yi aradım. “Hocam dedim, Türk
vekiller şehit düşen PKK’liler için ‘gebertilmiş Ermeni dönmesi leşler’
tabirini kullanıyor, acaba sizin civarınızdaki şehit gerilla aileleri de
askerler için ‘onlar şehit değil, gök gözlü Selanik dönmesinin
gebertilmiş asker leşleridir’ diyorlar mı?” Mele, anında “tövbe
estağfrullah” dedi, “bir insan ister şehit olsun, ister ecel saati
vurduğunda son nefesini versin, bir kimse Allah’ın yarattığı kul için
‘gebermiş leş’ derse Cehenneme gider... Biz hem askerin, hem de
gerillanın cenazesi önünde saf tutup, namaz kılıyoruz, onlar için
Allah’tan şefaat diliyoruz; ‘gebermiş leş’ için namaz kılınır mı?”
Bu Muhyettin’in mutlaka Şemdinli’ye gitmesi gerekiyor. Dua ediyorum; inşallah gider...
Sizce
bu garabet haller neyin işareti? Bence AKP’nin “düşüş” halinde
olduğunun işareti. Muhyettin’in sözleri bu “düşmenin”, “alçalmanın”,
“mürtedleşmenin”, “inhitatın” işaretidir.
Başka işaretler de var.
İşte
Mustafa Karaalioğlu. Onun suratını ekranda ne zaman görsem, ağlayacak
oluyorum. Malum gülme gibi ağlamak da sari. Karaalioğlu her daim ağlıyor
gibi. Neden acaba? Çünkü o, AKP’nin düşüşte olduğunu en iyi bilenlerden
birisi.
Yazmış:
“Türkiye, Esad’ı devirirse ve şimdi olduğu gibi bunu ABD desteği olmadan yaparsa, oyunun kazananı olacaktır. Kimlere karşı?
Rusya-Çin-İran blokuna karşı... Sır değil, bu bloğun hararetli ve gizli müttefiki de İsrail’dir.
ABD
ise seyircidir. Hem de nasıl bir seyirci? ‘Suriye kimyasal silah
kullanırsa durum değişir’ diyerek, aslında Esad rejimine kimyasal silah
kullanmadığı müddetçe dilediği kadar öldürebileceği mesajını veren, pek
de pasif sayılmayacak bir seyirci. Türkiye’nin pozisyonu meşru,
politikası haklı; ama durumunun kolay olduğunu söylemek iyimserlik
olur.”
Rusya, Çin, İran, İsrail ve ABD...
Bu satırları Apê
Musa’ya okusaydık, şöyle derdi: “Vah, vah, Türkiye ölmüş de, namazını
kılan yok...” Karaalioğlu’nun suratını neden limon yemiş gibi ekşittiği
çok açık.
Başka?
Bir de elbette ilim, irfan, aritmetik,
matematik ve istatistik var. Ben AKP “düşüşte” dediğimde bana
inanmıyorsanız, işte size inanılacak bir veri:
Andy - Ar Sosyal
Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı araştırmada son bir yılda AK Parti’nin
oy oranlarında 8 puanlık bir erime gözleniyor. Buna karşılık BDP’nin
oyları yüzde 10 barajını zorluyor... Ve ekonomik büyüme hızı da yüzde
10’dan, yüzde 4’e gerilemiş... Yani “düşüş”...
Ah, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’u unuttum. İdam istiyor, BDP’lileri Meclis’ten atmak istiyor.
Bu nedir?
Bu “düşmek” bile değil. “Kıç üstü şapa oturmaktır”...
HAKKARİ -
HPG gerillalarının kırsal kesimini 1 ayı aşkın bir süredir denetiminde
tuttuğu Hakkari’nin Şemdinli ilçesi adeta garnizona döndü. 11 Eylül
2011’deki baskının ardından yığınağın yapılmaya başladığı ilçede
Belediye Başkanı Sedat Töre’ye göre asker sayısı sivil nüfus ile aynı
düzeye ulaştı.
Şemdinli’deki son gelişmeler hakkında ANF'ye
bilgi veren Belediye Başkanı Sedat Töre, ilçede bir ayı aşkın süredir
yaşanan durumun devam ettiğini belirterek “Değişiklik söz konusu değil.
Köylerin bir kısmı hala boş, köylüler dönmüş değil. Dün öğlene kadar
Derecik-Şemdinli yolu trafiğe kapatılmıştı. Şemdinli'den Derecik
istikametine hiçbir aracın geçişine izin verilmedi. Bölge giriş ve
çıkışlara kapatılmıştı" dedi.
İlçe merkezine özel askeri
birliklerin sevk edildiğine dikkat çeken Töre, Bolu Tugayından askerlerin
tabor düzeyinde Şemdinli’in Derecik beldesi yakınlarında
konumlandırıldığını söyledi.
11 Eylül 2011'den itibaren
Şemdinli'ye askeri yığılmanın arttığına vurgu yapan Belediye Başkanı
Töre, "İlçe merkezinde de özel birlikler için yeni yapılar yapıldı. Son
zamanlarda Şemdinli'deki askeri birlik alay durumundan tugay düzeyine
çekilmiş durumda" dedi.
Töre, Şemdinli'de ilçe nüfusuna eşit
oranda bir asker sayısına ulaşıldığına değinerek, şu bilgileri verdi:
"Şemdinli'nin nüfusu 20 bin civarında. İlçede 20 bine yakın askerden de
bahsedebiliriz. Askeri yapı, son dönemlerde güçlendirilmiş jandarma
karakolları olarak isimlendirilmeye başlandı. Karma birliklere, yani
çoğunlukla piyade birlikler var. Jandarma idari işlemler için
bulunduruluyor. Çatışmalardan sonra asker sayısında yoğun artışa
gidildi. Sürekli olarak Yüksekova'dan Şemdinli'ye doğru askeri
sevkiyatlar yapılıyor."
ŞEMDİNLİ FARKLI BİR STATÜDE
Şemdinli’de
son 40-45 gündür çatışmaların hiç durmadığını ifade eden Töre “Her gece
savaş tekniğinin en yüksek seviyede kullanıldığı durumla karşı
karşıyayız. Bu durum, Şemdinli'nin farklı bir statüye kavuştuğunu gözler
önüne seriyor. Olağan hiçbir gün geçmiyor" dedi. Tüm kamu kurumlarının
ablukaya alındığını belirten Töre bu nedenle insanların devlet
dairelerinde hizmet almakta zorlandığını söyledi.
Belediye
Başkanı Töre, sivillerin de devletin yöntemlerinden zarar görmesi
hakkında, şunları bildirdi: "Sürekli ilçe merkezinden top atışlarının
sürmesi, özellikle çocuklarda ciddi sorunlara yol açıyor. Psikiyatri
kliniklerine sevk edilen çok sayıda hasta gözlemliyoruz. Son bir aydır
bu sayı oldukça artmaya başladı. Tugay komutanlığına yakın evlerde
ikamet edenlerin çocuklarında ciddi sorunlar var. Çünkü askerin
yöntemleri bu kişilerin evlerinde çatlaklar, hasarlar meydana getiriyor.
Evlerin duvarlarında çatlamalar, kırılmalar görülüyor."
'ŞEMDİNLİ HALKI TÜRK BASININA GÜLÜYOR'
Türk
basınının Şemdinli'ye dair haberlerini de eleştiren Sedat Töre,
"Şemdinli halkı devletin yanında", "Aşiretler PKK'ye savaşa
hazırlanıyor" şeklindeki haberlerin ilçe halkı tarafından gülünç
bulunduğunu belirtti. Töre, söz konusu haberlerin gerçeği yansıtmadığına
ve yerelden hazırlanmadığına dikkat çekti: "Türk basınının Şemdinli ile
ilgili haberleri tek merkezden çıkıyor. Okuduğumuzda, hepsinin aynı
içerikte, kelime kelime aynı olduğunu görüyoruz. Bu haberlerin bir
merkezde hazırlanıp gönderildiğini biliyoruz. Hepsi de Ankara'dan
hazırlanıyor; yerelden hazırlanmıyor. Tamamen kamuoyunun burada neler
olup bittiğini bilmemesi adına, dezenformasyon içeren yayınlar
yapılıyor. Halk bunları okuyunca gerçekten gülüyor, şaşkınlıkla izliyor.
"Aşiretler savaşa hazırlanıyor"muş! Hangi aşiretler bunlar, neden isim
verilmiyor? Bunlar gerçeği yansıtmıyor."
'HALK SAFINI BELİRLEDİ'
Son
olarak, 'Şemdinli halkının yer aldığı safın yeterince belirgin
olduğuna' vurgu yapan Töre, "Halk hangi safta yer aldığını daha ne kadar
netleştirecek? Eylemselliğiyle dile getiriyor, seçimlerle gösteriyor.
Halkın talepleri oldukça netleşmiş durumda. Devletin defalarca denediği
yöntemlerden vazgeçmesini istiyor. AKP Hükümeti'nin iktidarlaştıkça
gerçek niyetinin açığa çıktığı konusunda, Şemdinli halkı hemfikir" diye
konuştu.
ANF
ANKARA -
Ekonomist Mustafa Sönmez Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yüzde
9-10’lardan yüzde 4’lere gerilediği ifade ederek ihracatta yaşanan
daralmanın da veriler ile oynanarak kamufle edildiğini söyledi.
ANF'ye konuşan Sönmez, Türkiye ekonomisindeki mevcut durumu ve kısa vadede yaşanacaklara dair öngörülerini açıkladı.
Sönmez,
AKP hükümeti için, "her alanda zemin kaybediyor" diyerek, şu
tespitlerde bulundu: "Dış politikada büyük bir fiyasko var. Muhalefete
karşı izlediği şiddet yanlısı politikalarla bir yerlere varılamadığı
görüldü. Kürt sorununda çuvallamış durumda, acilen Çiçek eliyle
getirilen düzenlemeler göstermelik ve içi boş. Öğrencilere 'bir parmak
bal' niteliğindeki harçları kaldırma önleminin hiçbir derde dermanı yok.
Çünkü öğrencinin yoksulluğu başka alanlarda dizboyu."
'Dış
kaynak ile iki yıl üstüste büyüyen ekonominin yarattığı cari açık
sorunlarının vites küçültmeyi zorunlu hale getirdiğini' belirten
Ekonomist Sönmez, bunun ekonomiyi durgunlaştırdığını kaydetti.
Sönmez,
büyüme oranının yüzde 9-10'lardan yüzde 4'lere çekildiğine de dikkat
çekerek, bunun anlamını ise "yeniden işsizlik ve durgunluk" şeklinde
açıkladı.
'KÖTÜ TABLO KAMUFLE EDİLİYOR'
İşsizlik verileri
ile oynanarak Türkiye'deki kötü ekonomi tablosunun kamufle edildiğini
kaydeden Mustafa Sönmez, şöyle devam etti: "İhracat verileri ile
oynanarak gerçek daralma kamufle ediliyor. AB'de ekonomi daraldıkça
Türkiye için kötü sonuçlar daha çok ortaya çıkacak, düşen ihracat,
fabrikaların işçi çıkarması demek. AB'yi telafi edecek coğrafyalarda
Türkiye'nin Suriye duruşunu onaylamayan bölgesel güçlerin borusu ötüyor.
BDT coğrafyasında Rusya, Orta Doğu coğrafyasında İran ile Irak, en
büyük ihraç pazarları ama Suriye'deki duruşu itibariyle Türkiye'yi
köşeye sıkıştıracak bölgesel güçler aynı zamanda. Bunlara Çin'i de
eklemek gerek."
Yeni verilere göre, tarım alanı haricindeki
çalışan sayısının 19 milyona yaklaştığını; bunun yüzde 16'sına tekabül
eden 3 milyon 160 bin kişinin kamu istihdamının oluşturduğuna vurgu
yapan Sönmez, 2009 ortalarında bu sayının 2 milyon 974 bin olduğunu
hatırlattı. Sönmez, iki yılda kamuda istihdamın sadece yüzde 6 artmış
olmasını, ekonominin iyi yönde ilerlemediği üzerinden değerlendiriyor ve
işsizliğin, “resmi” görünümün çok üzerinde olduğuna değiniyor.
'AKP, GAP'I BAHANE EDİP İŞSİZLİK FONU'NU KULLANIYOR'
Sönmez,
"işsizleri korumanın ve çalışmayı desteklemenin" devletin anayasal
görevlerinden olduğunu anımsatarak, bu amaçla oluşturulduğu iddia edilen
İşsizlik Sigortası'nın kullanımını, 'cimri' davrandığı için
eleştiriyor. Fon'un kasasında 50 milyar TL’nin üstünde para biriktiği
halde, bundan 2,5 milyon işsizden yalnızca 20 bin dolayında işsizin maaş
alabildiğini söyledi. Sönmez, AKP Hükümeti'nin İşsizlik Fonu'nda
birikenleri son 3 yıldır, GAP yatırımlarını bahane ederek bir kısmını
merkezi bütçeye aktardığını kaydetti.
Sönmez, "Dış borç yükü 320
milyar dolara ulaşan Türkiye kapitalizmi için en büyük risk, dış kaynak
girişinin azalması ve kurun yukarı fırlaması. Sıcak para girişi, banka
kredilerinde azalış, kurguyu bozabilir" dedi.
Ekonominin, 'inşaat
furyası' ile ayakta tutulmak istendiğini söyleyen Mustafa Sönmez, "Bu
aslında balon yapıyor ve her an ciddi patlamalara sebep olabilir.
Hanehalkının tüketici kredisi ve kredi kartı borçları 275 milyar TL ile
ileri düzeyde ve borcu borçla kapatan çok aile var. Bu borçluluk hali,
onları AKP rejiimine rehin hale getiriyor aynı zamanda. Bu rehinlik hali
320 milyar dolar dış borcun üçte ikisine sahip özel sektör için de
geçerli" diyerek, bu kesimler için, "bir altüst oluş yaşanmasın diye,
AKP'li düzenin duacısı gibiler" ifadelerini kullandı.
'AKP POLİTİKASI, İŞSİZLERİN ÖFKESİNİ ARTIRIYOR'
Sönmez,
AKP'nin yürüttüğü kötü ekonominin toplumdaki öfkeyi de artırdığına
dikkat çekti: "2,5 milyon işsizin yanında iş aramadığı için işsiz
görünmeyen 2 milyon işsizle birlikte 4,5 milyon işsizin biriken öfkesi
var. Evlere hapsedilen kadın nüfus 'ev kadını' adı altında kodlanıyor ve
sayıları 12 milyona yaklaşıyor. Eğitimde, kültürde yaşanan gericilik,
muhafazakarlaşma; dinsel, cinsel, etnik ayrımcılık birçok kesimi, artan
geçim zorulkları ile birlikte daha çok muhalif kılıyor."
'AKP
rejiminin siyaseten, diplomasi olarak ve ekonomik yönden bir düşüş
dönemine girdiğini' bildiren Ekonomist Sönmez, ekledi: "Artık bir
tırmanıştan değil, bir düşüşten söz edebiliriz. Bu düşüşün hızını en aza
indirme, yumuşatma, en az kayıpla geçiştirme çabalarıdır, geriye kalan.
Gelecek, bu anlamda AKP rejimine pek mutlu ufuklar vaadetmiyor."
ANF
Behdinan -
HPG Basın İrtibat Merkezi Sözcülüğü yaptığı açıklamada, 20 Ağustos
günü Antep’te 8 kişinin ölümüne 60’ı aşkın kişinin yaralanmasına yol
açan patlamanın faillerinin Ankara’da olduğunu belirterek, “Yeşil
Ergenekon işi” dedi. Sözcülük, saldırının faillerinin Kürt hareketi
tarafından ortaya çıkararak yargılanacağını söyledi.
HPG’nin
saldırı ile hiçbir ilgilerinin olmadığını açıklaması ve KCK’nin de
patlamayı kınamasına rağmen, hareketlerinin hedef alınmaya devam
ettiğini ifade eden HPG-BİM sözcülüğü, “HPG’nin Antep’te işlenen vahşi
saldırıyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır” dedi.
Antep’teki
patlamanın en çok iktidarın işine yaradığına dikkat çeken HPG-BİM
sözcülüğü, “Kürdistan özgürlük hareketi 2012 yılını ciddi gelişecek bir
yıl olarak ele aldı ve adım adım bu ciddiyete denk bir eylemlilik
içerisinde oldu, olmaya da devam ediyor” dedi.
Kürdistan’ın
birçok yerinin gerilla denetiminde olduğunu vurgulayan HPG-BİM
sözcülüğü, 2012 yılı gerilla eylemlerinin yarattığı tabloyu şöyle
özetledi: “Artık halkımıza el uzatanlar, düşmanla direk ilişkide
olan hain ve işbirlikçiler ile devletin memurları istedikleri gibi
artık Kürdistan’da cirit atamamaktadırlar. Yine Kürdistan’ın yeraltı ve
yerüstü zenginliklerini talan eden tüccarlara da artık izin
verilmemektedir. Her gün bir yerlerde bu gaspçıların -ki bunlar
halkımızın kanı üzerinde bunca parayı kazanmaktadırlar- serbest hareket
etmelerine ve Kürdistan’ı sömürmelerine izin verilmemektedir. En
önemlisi de AKP’nin SS’leri olan polisleri bile istedikleri gibi hareket
edememektedirler. Bununla birlikte halka karşı alenen suç işleyen
AKP’liler Kürdistan’da artık eskisi gibi dolaşamayacak ve hareket
edemeyeceklerdir.”
Özgürlük mücadelesi tarihinde eşine ender
rastlanılan alan hakimiyetini daha fazla derinleştirmek için HPG’nin
“devrimci operasyonlar” başlattığını kaydeden sözcülük, AKP rejimin dış
politikasında yaşadığı fiyaskoya da dikkat çekerek, Türkiye’nin tüm
komşularıyla, özellikle de İran, Irak ve Suriye ile ilişkilerinin
bozulduğunu hatırlattı. HPG-BİM sözcülüğü, “Ortadoğu’da hemen TC
devletine komşu olan bu üç ülke Türkiye için artık güvenlikli liman
olmaktan çıkmış ve durumlar tersine dönmüştür” dedi.
Türk
devletinin hiçbir süreçte bu kadar sıkışmadığını ifade eden sözcülük,
Suriye’deki Kürt kazanımlarına da işaret ederek, AKP rejimin “alelacele
Antep’teki faşizan saldırıyı yaptığını” söyledi.
Sözcülük,
saldırı ardından yetkililerin açıklamaları ve egemen medyadaki yayınlara
işaret ederken, saldırı sonrası yapılan suçlamalar ile birkaç gün sonra
“araştırmalar sonucu elde edildiği iddia edilen” suçlamaların aynı
olduğuna dikkat çekti.
HPG’nin Ramazan bayramı boyunca eylem
yapmayacakları yönünde yaptığı açıklamayı da hatırlatan sözcülük,
“Antep’teki katliam kimin işine yaramıştır? Kimler bu olaydan
yararlanmıştır? Kimler zarar görmüştür?” diye sordu. Sözcülük,
Antep’teki katliamın en çok AKP ve Erdoğan’ın ve bir bütün olarak “Yeşil
Türkçülerin” işine yaradığını kaydederek, sonrasında geliştirilen ırkçı
saldırılara dikkat çekti.
HPG-BİM sözcülüğü, “Antep’te yaşanan
patlama bir katliamdır. Vahşettir. Ancak Antep patlamasını yapanları ne
Suriye’de aramaya gerek vardır, ne de İran’da. Ve ne de Kürdistan
dağlarında. Aranacak tek bir yer vardır o da: AKP’nin siyaset
merkezidir. Başbakan ve yanı başında duran danışmanlarıdır. Nasıl ki
Roboski katliamın faillerini Şırnak’ta arama yerine AKP merkezinde
aramak gerekiyorsa, Antep olayını da bizatihi Başbakan Erdoğan’ın
kendisinde aramak gerekir” dedi.
Sözcülük, Kürt hareketinin
Antep olayını tüm boyutları ile açığa çıkararak “Türkiye ve Kürdistan
kamuoyuna sunacaklarını” belirterek, bu “suç şebekesini adaletin önüne
çıkaracaklarını” kaydetti. Sözcülük, “Adalet er ya da geç tecelli
edecektir” dedi.
ANF
Halk Savunma Güçleri HPG gerillaları 23 Temmuz 2012 tarihinde Türk
ordusuna karşı düzenlediği ve devrimci operasyon olarak tanımladığı
harekatları ile Şemzinan'da kontrolü ele geçirdi.