On yıl hapis, çeyrek yüzyıl da sürgün yaşayınca Türkiye’de kitlesel olarak kutlanabilen bir 1 Mayıs’a ilk kez geçen sene katılabilmiştim.
İlginç bir rastlantı sonucu uzun yıllar sonra ilk kez Taksim’de kutlanıyordu. Katılan kitlenin genel karakterini anlayabilmek için bir tek yerde durmayıp Mecidiyeköy’den Taksim’e hızlı yürümüş, sonra da diğer yönlerden gelenleri ve alanda bekleyenleri gözlemeye çalışmıştım. Sonuç olarak izlenimim,1 Mayıs kutlamasının aslında, sosyalizm ve enternasyonalizm ardına gizlenerek demokratik görevlerden kaçmanın,kaba veya rafine bir ulusalcılığın bir biçimi olduğu sonucuna ulaşmıştım. Güneş’in altında henüz yeni bir şey yoktu. Türkiye’nin solcuları ve sosyalistlerinin gerici milliyetçiliğe teslim olmuşluğu, tüm 1 Mayıs’a katılan kitleye damgasını vuruyordu. Hem sloganlarıyla, hem de katılanların sınıfsal konumlarıyla böyleydi bu.
Bir süre önce Newroz’a da katılmıştım. İstanbul’un en yoksul proleterleri ise Newroz alanında Zeytinburnu’nda bulunuyordu. Gerçekten demokrasi ve enternasyonalizm o ulusal bayramda çok daha fazla bulunuyordu. Tabii gören gözler için.
O günden bugüne değişen bir şey yok.
Üç örnek verelim, yeter.
1) DTP’nin desteklediği bağımsız adayların veto görmesi üzerine Taksim’de yapılan ve Aksaray’a kadar giden sonunda gaz bombalarıyla dağıtılan protesto gösterisine katılan sosyalist bir arkadaş on bin kişi kadar katıldığını söyleyince, içimden, DTP Türkiyeli sosyalistleri aday gösterdi belki ondan dolayı biraz sosyalistler de katıldığı için böyle kalabalık olmuş olabilir diye düşünüp, “Türk sosyalistleri ne kadardı” diye sorduğumda, “en fazla üç yüz, beş yüz kişiydi” cevabını aldım. Görülüyordu ki Ertuğrul, Sırrı Süreyya ve Levent’in adaylıkları, en liberalleri bile ayağa kaldıran bu haksızlık karşısında Türkiyeli sosyalistlerin Kürtlerin yanında kitlesel bir katılımını sağlamaya yetmemişti.
2) Birkaç gün sonra yanılmıyorsam Grup Yorum’un konseri olmuş ve ona yüz bin kişinin katıldığından söz ediliyordu. Bu Konser’den birkaç gün sonra da, Facebook’ta yıllar sonra Türkiye’ye dönmüş birisi, Aksaray’da Polis’in Kürtlerin direniş çadırların yaptığı saldırıları anlatırken, birkaç gün önce Grup Yorum’un konserinde yüz binler vardı, burada Polisin saldırısı karşısında Kürtlerin yanında onların binde biri yoktu diye yazıyordu.
3) Bunlardan birkaç gün sonra da 24 Nisan’dı, Ermenilerin kitlesel katlinin ve bu katliam ile Anadolu’nun Müslüman ahalisinden Türk ulusunun ortaya çıkışının ve yaratılışının yıl dönümüydü. Aslında gerçek demokratik özlemleri yansıtan, sosyalistlere yakışan 1 Mayıs, 24 Nisan’a katılmaktır. Bu devletin, bu ulusun şeref verici nefretini ve şiddetini üzerine çekmektir. Ama sosyalistler, 24 Nisan anması yerine AKP’nin Nükleer santral yapmasına karşı Kadıköy’de eyleme gitmişler. İşin kötüsü, DTP’nin desteklediği sosyalist bağımsız adaylar da 24 Nisan anmalarında olacak yerde, Kadıköy’e gitmeyi tercih etmişler.
4) Ve 24 Nisan’a gitmeyen sosyalistler şimdi 1 Mayıs’ta Taksim’e akacaklar. Bunun adı da enternasyonalizm ve “emekten yana” olmak olacak!
Şimdi bu emekten yana ve enternasyonalist Türk sosyalistlerine iki önerimiz olacak.
Elbette, 24 Nisan gibi, şu son derece netameli, “iyi saatte olsunlar”ın hışmını insanın üzerine çekme sonucu doğurabilecek; sonra çoğunluğu oluşturan Müslüman kitleler ve milliyetçi orta sınıflarla ters düşme, onlardan tecrit olma gibi bir sonuca yol açabilecek, dolayısıyla onlara sosyalizmi anlatma imkanını ortadan kaldırabilecek konulardan uzak durmayı anlıyoruz. Ne de olsa “kitle çizgisi”, ya da “Suda balık” olmak gibi bir şeyler var. Sudan çıkmış balığa dönmemek gerekir. Her şeyin zamanı ve yeri vardır. Hele şu “üçüncü kutup” oluşturulup kitlelere sosyalizm anlatılsın, o zaman bu Ermeni ve Kürt sorunları zaten yan bir ürün olarak kendiliğinden hallolacaktır.
Kürtlere gelince, onlar da zaten Terörist ve de Stalinist, ayrıca Kürt sorunundan söz etmek de, sosyalistleri Türk milliyetçisi Türk işçilerinden ve orta sınıflarından tecrit edip onlara sosyalizmi anlatma imkanını ortadan kaldırır.
Bu gibi kaygıları anlıyoruz. Hatta Kürtlerden ve Ermenilerden uzak durup, Kürtlerin ve Ermenilerin adını anmamayı çok zekice düşünülmüş bir taktik olarak görüyoruz.
Bu nedenle iin içine Ermenileri ve Kürtleri katmadan, hem enternasyonalizmin sembolü ve kanıtı hem de milliyetçiliğe karşı başka bir pratik ve somut bir öneride bulunacağız.
Biliniyor, Türkiye’de yüz binlerce, belki de birkaç milyon, Doğu Avrupa’dan, Afrika’dan ve Asya’dan gelmiş, hiçbir hakkı olmadan, köle gibi boğaz tokluğuna çalıştırılan bir Göçmen İşçiler kitlesi var. Bunlar Türkiye Proletaryasının en alt, kölelik şartlarında çalışan ve yaşayan kesimini oluşturuyorlar. Tabu bunların ne hukuki, ne siyasi, ne sosyal hiçbir hakları olmadığından en kötü koşullarda çalışıyorlar.
İşçi hareketinin ve Enternasyonalizmin klasik temel sloganlarından biri, işgücünün serbest dolaşımı ve bulunduğu ülküdeki tüm siyasal, sosyal ve hukuki haklardan yararlanmasıdır. Bu hem işçilerin arasındaki bölünmeyi kaldırır, hem de iş gücünü, hiçbir hakkı olmayan bir işgücünün “haksız rekabet”inden korur ve işçilerin gelir ve hayat seviyelerinin yükselmesini sağlar.
Bu durumda hem enternasyonalist hem de işçici ve emekten yana şu sloganı bütün 1 Mayıs’ta Taksim’e gelecek sosyalistler yüz binler halinde haykırabilirler:
Türkiye’de bulunan tüm göçmenlere Türk vatandaşlarına has tüm hukuki, siyasi ve sosyal hakların derhal tanınması. Göçmen İşçilerin Köleliğine son!
Hem Enternasyonalist, hem emekten yana, hem işçici, hem Kürtleri ve Ermenileri işe karıştırmıyor, sonra öyle bölünme tehlikesi falan da yaratmıyor. Yani tam da sınıfçı ve de enternasyonalist Türk sosyalistlerinin yüreğine ve ağzına ve 1 Mayıs’a layık bir slogan.
Bu sloganı yüzlerce pankarta, flamaya, bayrağa yazıp yüz binler olarak Taksim’e aktığınızı bir düşünün. Çılgın bir hayal kurun! Çılgınlık sadece burjuvaziye has olmamalı, işçiler ve sosyalistler de çılgın olmalı ve bu çılgın olma hakkını kullanabilmeli.
Afrikalı, Doğu Avrupalı ve Asyalı göçmenlerin kalbinde ve o ülkelerdeki emekçilerin aklında, Fethullahçıların devlet destekli okullarından bin kat daha derin izler bırakırsınız. O çok şikayet ettiğiniz Fethullahçılığa karşı böylece geçekten dünya çapında bir mücadele de yürütmüş olursunuz.
Fehullahçılar o ülkelerin burjuvalarını ve yüksek bürokratlarını ve Türk devletinin iş birlikçilerini yetiştiriyor. Türk sosyalistleri de onların karşısında o ülkelerin işçilerinin içinde enternasyonalist bir örnek aracığıyla sosyalist ve enternasyonalist bir eğitim başlatmış olur.
Ve emin olun, eğer bunu yapabilirseniz, gelecek 1 Mayıs’larda yüz binlerce Göçmen İşçi Taksim’e akacaktır. Taksim’deki 1 Mayıs, gerçekten, burjuvazinin dünya şehri yapmak istediği İstanbul, buna layık, dünya işçilerinin şehri olur ve enternasyonal bir İşçi Bayramı kutlar hale gelir.
İkinci öneri de bu taleple bağlantılı.
Biliniyor Festus Okey diye br Afrikalı göçmen İşçi Türk Polisince Keyfi bir biçimde öldürüldü ve Türk mahkemeleri bu cinayetin üstünü örtmek ve cezasız bırakmak için elinden geleni ardına koymuyor.
Bu sefer lütfen, Denizlerin, Mahirlerin ve diğer şehitlerin resimleri isimleri ile yürümeyin. Herkes bir sembol olarak Festus Okey’in resmiyle yürüsün. On binlerce Festus Okey resmi olmalı.
Bu da eneternasyonalist bir şehit anlayışını yerleştirecektir. Festus Okey de ne Kürt ne de Ermeni. Yani korkacak bir şey de yok, “kitlelerden tecrit olmaya” yol açmaz.
Ayrıca Hem Mahir’i Hem Deniz’i tanımış bir insan olarak, sizi temin ederim ki, onlar bunu kendi anılarına en uygun davranış olarak göreceklerdir, eğer bir öte dünya varsa ve oradan Taksim meydanına bakıyorlarsa. Ektiğimiz tohumlar nihayet yeşerdi diyeceklerdir.
Özetle, çok basit, hem enternasyonalist hem de emekten yana, hem işçi hareketinin geleneğine uygun, hem bugünkü globalleşmeye, hem AKP’ye hem Fethullahçılara, hem de Türk Milliyetçiliğine karşı, hem de Kürtleri ve Ermenileri işe karıştırmayıp, sosyalist yapacağınız kitlelerdeki ön yargılara takılıp sizi tecrit de etmez.
Yani bir taşta on sosyalizm ve enternasyonalizm kuşu vurabilirsiniz.
Çok basit Festus Okey’in resimleri ile ve Türkiye’deki tüm göçmen işçilere derhal Türk vatandaşlarının sahip olduğu tüm sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasal hakların verilmesi pankartları denizi.
Bu tadar basit.
Haydi bakalım “Emekten yana”, “Sosyal Cumhuriyet”çi, “Enternasyonalist” Türk Sosyalistleri!
Gösterin kendinizi!
Mahcup edin size şu milliyetçi, ulusalcı diyenleri.
Ve en başta beni.
Demir Küçükaydın
28 Nisan 2011 Perşembe