Kürdistan'da zora dayalı siyasal egemenliğini büyük oranda kaybeden Ankara, geri çekmek zorunda kaldığı tüm sistem partileri yerine elinde kalan son kozu AKP-MGK koalisyonu seçim bildirisini açıkladı. AKP adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı, ”Çılgın projesinin” ardından toplanan Milli Güvenlik Kurulu'da seçimlere yönelik hazırlıklarını bildirisi ile ilan etti.
Nisan ayı MGK toplantısından AKP-MGK koalisyonunun 12 Haziran seçimlerinin güvenliği gerekçe edilerek, Kürt sorunu konusuda uygulayacağı şiddet politikası belirlendi. Altı buçuk saat süren toplantı öncesinde ve toplantı sırasında televizyon ve internet siteleri gündemin Suriye'de yaşananlar olduğu yönünde haberler duyurdu. Hatta öyle ki bazı televizyon kanallarında Erdoğan tarafından Suriye'ye gönderilen MİT Müsteşarı'nın, yolda olduğu ve Ankara'ya iner inmez toplantıya katılarak bu ülke hakkında bilgi vereceği ısrarla vurgulandı.
Oysa açıklanan MGK bildirisinde önümüzdeki süreçte Kürdistan ve Batı illerinde sürdürülen sivil itaatsizlik eylemlerine karşı uygulanacak, ”güvenlik” tedbirleri ağırlıklı yer aldı. Elinde bulundurduğu yargı ve güvenlik güçleri ile her yönden sivil Kürt siyasal kadrolarını ve onu destekleyenleri hedef alan AKP hükümeti MGK bildirisi ile bu saldırıların ortak bir kararın ürünü olduğunu da ilan etmiş oldu.
Zaman zaman AKP hükümeti ile laiklik konusunda ve Ergenekon yargılamalarına ilişkin olarak çatıştığı görüntüsü veren Genelkurmay Kürtler konusunda tam kadro AKP'nin yanında olduğunu alenen ilan etti. Amaç eylemsizliği provokasyonlarla sabote etmek.
AKP'ye oranla daha ”demokrat” bir görüntü vermeye çabalayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında toplanan MGK'nın bildirisinde yer alan:
“Terörizmle mücadelenin bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de yalnızca güvenlik boyutuyla değil, terörü besleyen ortamın tasfiyesini de içeren kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşımla sürdürülmeye devam edileceği vurgulanmıştır” ifadeleri alenen demokrasi dışı yolların uygulanacağı tehdidini içermektedir.
Burada kullanılan son derece muğlak, ”yalnızca güvenlik boyutuyla değil, terörü besleyen ortamın tasfiyesini de içeren kapsamlı” ifadesi, bir süredir yeniden yoğunlaşan devlet terörünün tırmanacağının habercisidir.
MGK bildirisinde bu anlamda hedef de belirlenmiş. AKP-MGK koalisyonu, Özerk Demokratik Kürdistan mücadelesinin bir parçası olan Demokrasi Çadırları ve diğer sivil itaatsizlik eylemlerini açık bir biçimde hedef alıyor.
Bildiride yer alan, ”Bu çerçevede, terör örgütü ve yandaşlarının insan hakları kisvesi altında gerçekleştirmeye çalıştıkları ve esasen halkımızın birliğini, bütünlüğünü, güvenliğini, huzurunu ve refahını hedef alan her türlü eylem ve girişimiyle mücadele edileceği ve bu kararlı yaklaşımın milletimizden alınan güven ve destekle terör tehdidi bertaraf edilene kadar sürdürüleceği vurgulanmıştır” ifadeleri de sivil itaatsizlik eylemlerine dahi tahammül edemeyerek bu evrensel eylem tarzını, ”insan hakları kisvesi” gibi saldırgan bir adlandırmayla karalamaya çalışmak bundan sonra yaşanacak hukuksuzlukların boyutlarına ilişkin ip uçları veriyor.
Kürt milletvekillerine ve seçmenlerine yönelik saldırıları, ”uygulanmakta olan güvenlik önlemleri” adı altında sahiplenen MGK bildirisinde, ”12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak seçimlerin herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadan gerçekleştirilebilmesi için, bugüne kadar alınan ve alınması öngörülen güvenlik tedbirlerinin etraflı bir değerlendirmesinin yapıldığı” vurgulanıyor.
Yüksek Seçim Kurulu eli ile yapılmak istenip, Kürt halkının sert tepkisi ile geri çekilmek zorunda kalan siyasal alan gasbının B planı bu bildiriyle yürürlüğe konuluyor. Özellikle sivil Cuma Namazları ve Demokrasi Çadırları'nın Kürtler tarafından sahiplenilmesinden korkuya kapılan AKP-MGK koalisyonu, “Bu bağlamda, terör örgütü ve yandaşlarının halkımızın demokratik tercihlerini serbestçe ortaya koyabilmelerini engellemeyi amaçlayan teşebbüslerin, güvenlik güçlerimizce alınacak tedbirler ile ülkesine ve demokrasiye içtenlikle bağlı olan halkımızın sağduyulu yaklaşımı” gibi gerçeklikle hiç bir ilgisi olamayan belirlemelerle saldırgan uygulamalarına meşru bir zemin yaratma çabası içerisinde.
MGK bildirisi de gösteriyor ki, Kürtler açısından 12 Haziran seçimlerinin güvenliği ciddi bir tehdit altındadır. Ankara egemenliği, yargı, polis, asker üçlüsüyle Kürtler'in siyasal iradesini yok etmeye yönelme karar almış görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder