BEHDİNAN -
Hakkari'nin (Colemerg) Yüksekova (Gever) ilçesine bağlı Geliye Doskî
alanında gerçekleştirilen eylem ve yaşanan çatışmalarda 26 askerin
öldürüldüğü bildirildi. Daha önce aynı alanda 26 asker daha öldürülmüştü.
Hakkari'nin (Colemerg) Yüksekova (Gever)
ve Şemdinli (Şemzinan) ilçeleri arasındaki bölgede gerilla denetimi
sürerken, Geliye Doskî alanında 17 Ağustos günü başlayan çatışmaların
sürdüğü bildirildi. HPG Basın-İrtibat Merkezi (HPG-BİM) tarafından
yapılan açıklamaya göre bu alanda HPG gerillalarının gerçekleştirdiği
eylemlerde 26 asker öldürüldü. 1 panzer, 1 akrep ve 2 reo tipi askeri
araç imha edilirken, 2 askeri araç ve 1 kobra helikopter de darbelendi.
54 ARAÇLIK KONVOYA EYLEM
HPG-BİM,
Geliye Doskî mıntıkasında 18 Ağustos günü saat 11.30 sularında
Gever’den Şitazin ve Oramar karakollarına takviye amacıyla ilerleyen 54
araçlık askeri bir konvoya eylem gerçekleştirildiğini duyurdu. 7 koldan
gerçekleştirilen eylem ardından saat 15.30’a kadar alanda çatışmalar
yaşandığını bildirdi. Veregoz üçgeninde yoğunlaştığı belirtilen
çatışmalarda 1 panzer, 1 akrep ve 2 reo tipi araç imha edildi, 2 araç da
darbelendi. Açıklamada bu çatışmalarda 14 askerin öldürüldüğü
kaydedildi.
GERİLLALAR TEPEYİ ELE GEÇİRDİ
Aynı gün saat
12.00 sularında Geliye Doskî'ye bağlı Glord tepesi yakınlarında da 2
saat süren bir çatışmanın yaşandığı bilgisini veren HPG-BİM, bu
çatışmada 4 askerin öldüğünü bildirdi. Açıklamaya göre gerillalar, Glord
tepesinden harekete geçen ve bu tepeye yakın Memişka tepesinde
konumlanan askeri güce yönelik de bir eylem gerçekleştirdi. 8 askerin
öldüğü eylem ardından tepe gerillaların denetimine geçti. HPG-BİM,
Mergezerê ve Suware alanlarında da çatışmaların yaşandığını, ancak bu
alandaki ölü ve yaralı asker sayısının tespit edilemediğini bildirildi.
Açıklamada
Türk ordusunun çatışma alanlarındaki ölü ve yaralı askerlerini saat
21.00’da 7 skorsky helikopterle alandan uzaklaştırdığı belirtilirken
Türk askerlerinin kimi tepelerden geri çekilmekle birlikte alandaki
çatışmaların yer yer devam ettiği bilgisine yer verildi.
KOBRALARLA 4 SAATLİK ÇATIŞMA
Türk
ordusunun hava saldırıları hakkında da bilgi veren HPG-BİM, çatışmalar
esnasında alanı bombalayan kobra helikopterlerle HPG gerillalarının hava
savunma bataryaları arasında 4 saatlik bir çatışma yaşandığı, bu
çatışmada 1 kobra helikopterin alev alarak alandan uzaklaşmak zorunda
kaldığını da aktardı. Açıklamada darbe alan helikopterin akıbetine
ilişkin net bir bilgiye ulaşılamadığı belirtildi.
17.30-18.30 ve
22.00 -23.00 saatleri arasında çatışmaların yaşandığı alanların ve
Çarçela dağının savaş uçaklarıyla bombaladığını kaydeden HPG-BİM, 17
Ağustos'tan bu yana devam eden bombardıman nedeniyle bölgede başlayan
orman yangınlarının sürdüğü bilgisini de verdi.
Açıklamada
ayrıca bu sabah 04.00-06.30 saatleri arasında Şemdinli’ye bağlı Gire
Ronahi, Mergê, Hope alanlarının da obüs ve havan toplarıyla bombalandığı
bildirildi.
ŞEMDİNLİ'DE 1 ASKER ÖLDÜ
Şemzinan’daki
gerilla eylemleri hakkında da bilgi veren HPG-BİM, 18 Ağustos günü
Şemdinli Tugayı güvenliğini alan askeri birliğe yönelik saat 17.00
sularında gerçekleştirilen eylemde 1 askerin öldüğünü bildirdi. Gare
Alayı’nın güvenliğini alan bir tepeye de eylem gerçekleştirildiği
bilgisini veren HPG-BİM açıklamasında “Tüm hedeflerin etkili vurulduğu
ve birçok mevziinin tahrip olduğu eylemdeki ölü ve yaralı düşman
askerlerinin sayısı tespit edilememiştir” denildi.
ANF
HAKKARİ -
Hava yolu ile Şemdinli’nin Derecik Beldesi’ne giden İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin, burada Aydın Cengiz adlı bir genç tarafından protesto
edildi. Bakan Şahin’in protestocu gencin asker ve korucular tarafından
linç edilmesini gülerek izlediği öğrenildi.
Hakkari merkezde
karşılaştığı protestolar ardından koruma ordusuyla polis evi ile İl
Jandarma Komutanlığı’nda asker ve polis ailelerinin bayramını kutlayan
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Fatih Kışlası’ndan hava yolu ile
Şemdinli’ye gitti.
Bölgenin gerilla denetiminde olmasından
dolayı Şemdinli’ye hava yolu ile gitmek zorunda kalan Naim Şahin,
Derecik Belde Belediye Binası’nda korucularla bir araya geldi. Dicle
Haber Ajansı’nın (DİHA) bildirdiğine göre burada koruculara selenen
Şahin, "Korucu olmayan gençleri de korucu yapacağız" dedi. Korucularla
Şahin'in görüşmesi sırasında Oylum (Herkişk) Köyü sakini Aydın Cengiz,
"Buraya neden geldiniz madem sıkıntılarımızı dinlemeyecekseniz buraya
gelmeye ne hakkınız var" demesi üzerine Bakan'ın korumaları ve korucular
tarafından alandan uzaklaştırıldı. Bir görgü tanığın verdiği bilgiye
göre bölgeden uzaklaştırılan Cengiz'in korumlar ve korucular tarafından
linç edilerek kafası ve burnu kırıldı. DİHA’ya konuşan, can güvenliği
nedeniyle ismi verilmeyen görgü tanığı, "Korucular ve askerler Cengiz'i
aralarına alıp dipçiklerle vücuduna vurdular. Bunların hepsi Bakanın
gözleri önünde oldu ama Bakan hiç ses çıkarmadı sadece izlemekle
yetindi. Hatta izlemesi yetmedi yaşananlara bakıp sadece gülüyordu
Şahin. Daha sonra birkaç kurucu ve asker genci alıp Şemdinli 2. Hudut
Taburuna götürdü" dedi.
ANF
ANKARA -
Suriye’de son günlerde öldürülen Türk El Kaide militanlarına 2010
yılında salıverilen İstanbul’daki ikiz saldırıların faillerinden Baki
Yiğit de katıldı.
Suriye rejiminin iddiasına göre Yiğit,
Halep’te Suriye ordusu ile Özgür Suriye ordusu birlikleri arasında
yaşanan bir çatışmada hayatını kaybetti. El Kaideci Yiğit, İstanbul’da
2003’teki ikiz saldırıları organize ettiği iddiasıyla müebbet hapis
istemiyle yargılanmış, polisteki ifadesinde Usame bin Ladin’le kahvaltı
yaptığını anlatmıştı.
El Kaide’nin Türkiye’deki yapılanmasını
oluşturan beş kişiden biri olan Yiğit, örgütün “İstişare Şûrası
Üyeleri”arasında görünüyordu.
Suriye televizyonu tarafından
öldüğü duyurulan Metin Ekinci’nin kardeşi Azad Ekinci de Türk El
Kaide’sinin önde gelen isimlerinden biriydi.
Öldürülmesi büyük
yankı yaratan Yiğit, 2008’de ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuş,
ancak Yargıtay 9. Dairesi bir yıl sonra bazı sanıklar hakkında verilen
cezaları bozmuştu. Yiğit bir yıl sonra 2010’da yattığı yedi yıllık süre
göz önüne alınarak tahliye edilmişti.
ANF
HAKKARİ -
Hakkari’de halkın büyük tepkisiyle karşılaşınca valilik binasına
sığınmak zorunda kalan İçişleri Bakanı Naim Şahin, asker ve polislerle
bayramlaştıktan sonra Şemdinli'ye gitti. Bakan Şahin Şemdinli'ye alanda
gerilla denetiminin olduğu karadan gidemediği için havadan, helikopter
konvoyu ile gitmek zorunda kaldı.
Koruma ordusuyla birlikte
Hakkari’deki tüm askeri ve polis yetkilileri ile Haci Abdurrahman
Camisi’nde bayram namazını kılan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin,
valilik binasında kahvaltı ardından İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı
polisevi bahçesinde asker ve polis ailelerinin bayram kutlamasına
katıldı.
Naim Şahin, burada yaptığı kısa konuşmada Hakkari’de
karşılaştığı halkın sert protestolarını görmezden gelerek,
“Hakkarililerle bayrama diğer illerden önce kavuştuk” demesi dikkat
çekti. Asker ve polis eşlerine, “Hakkari halkı, kamu görevlileri ve
güvenlik güçleriyle bayramın sevincini, huzurunu birlikte yaşadıklarını”
söyleyen Şahin, bayramın ‘ülke güvenliğine katkı sağlamasını!’ diledi.
Buradan
İl Jandarma Komutanlığı’na geçerek askerlerle bayramlaşan Şahin
ardından, HPG gerillalarının haftalardır karadan kontrolü elinde
bulundurduğu Şemdinli’ye helikopter konvoyu ile gitti. Bakan Şahin
buradaki askeri merkezlerdeki bayram kutlamalarına katılacak.
İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahin, dün akşam saatlerinde Hakkari’ye gelmiş,
burada kent merkezinde koruma ordusuyla dolaşırken halkın büyük
protestoları ile karşılaşmıştı. Hakkari’ye gelişini, ‘provokasyon’
olarak tanımlayan Hakkarililerin sert tepkisi üzerine bir işyerine
sığınmak zorunda kalan Naim Şahin, ardından gelen onlarca zırhlı araçla
alandan adeta kaçarak valilik binasına sığınmıştı.
ANF
ZAGROS -
Kürt halkının ulusal yokoluşunu durdurmak adına PKK’nin geliştirdiği
silahlı direniş 28 yılı geride bıraktı. Tarihi 15 Ağustos atılımının 29.
yılına Kürt halkı önemli kazanımlarla giriyor. Suriye’de yaşanan krizli
ortamda Kürtler yaşadıkları kentlerin yönetimini ele geçirerek
demokratik özerkliğini ilan etti. Türkiye’de AKP faşizmi yaygın gerilla
eylemleri ve halk serhildanları karşısında derin bir çıkmazı yaşıyor.
Kapitalizm ve onun küresel öncü güçleri ise derinleşen sistemik krizi
aşmak için dünyanın enerji kaynağı ve kalbi sayılan Ortadoğu’ya yaptığı
müdahalede başarılı olamadı; aksine halkların demokrasi ve özgürlük
mücadelesi ‘Arap Baharı’ adıyla önemli aşamalar katetti. Bu anlamda
yeniden şekillenen Ortadoğu’da tarihsel gelişmeler yaşanıyor.
Yirminci
yüzyılda 1921 Kahire Konferansı ve 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşmasıyla
statüsüz bırakılan, dört ayrı ulus-devlet içinde dört parçaya bölünen
Kürtler kendilerini yok sayan bu uluslararası hukuksuzluk ve
adaletsizliği aşmak için yüzyıldır sürekli mücadele ve isyan halinde
oldular. Son 40 yılda ise PKK öncülüğünde varlığını korumak için amansız
bir direniş sergilediler. Bu meşru savunma savaşı sayesinde ağır
bedeller pahasına bir çok ulusal değer yaratıldı. Dünün inkar edilen
Kürtleri bugün hızla değişen dünya koşulları ve bölge dengelerinde 40
milyonu aşan nüfusu ve örgütlü siyasal-silahlı gücüyle artık hesabı
yapılan ve ittifak olunmak istenen bir güç konumuna erişti.
Ancak
tüm bu olumlu gelişmeye rağmen Kürt halkı henüz çağdaş bir statü elde
etmiş ve bunu anayasal bir güvenceye kavuşturabilmiş değil. Bu açıdan
Kürt halkı her dönemden daha fazla kendini savunmak ve güvenlik
sistemini-gücünü geliştirmek durumunda. Tam da bu noktada 29. isyan
olarak nitelendirilen ve her türlü uluslar arası desteğe, Türk ordusunun
tüm insanlık dışı uygulamalarına rağmen 29 yıldır bastırılamayan PKK
Hareketine belli çevrelerden “silah bırak” çağrılarının
yoğunlaştırılması manidardır.
Peki, bu çağrılar ne anlama
geliyor? Çağrıyı yapan çevrelerin bundan amaçladıkları nedir? Kürt
sorununun demokratik siyasal çözümü mü yoksa sorunun demokratik çözümünü
dayatan PKK’nin tasfiye edilerek Kürt halkının meşru demokratik
direnişini ve hak talebini bastırmak mı? PKK bugüne kadar Kürt sorununun
silahlardan arındırılmış bir demokratik siyasal çözümü için ne tür
girişimlerde bulundu? Bu adımlar Türk devleti ve ordusu tarafından nasıl
karşılandı? Dünyada silahlı direniş gösteren yapıların silahlı
mücadeleye son vermesi hangi aşamalardan sonra gerçekleşti? Kimi
çevrelerce iddia edildiği gibi silahlı direniş döneminin bittiği doğru
mu? Kürtlerin varlığı bile henüz tanınmıyorken PKK neden silah bıraksın?
Bunca ısrar neden? PKK hangi koşullarda silah bırakır? Sorulara
verilecek yanıtlar en az Kürtler kadar Türkiye halkı açısından da
geleceği belirleyebilecek önemdedir.
TARİH BİLİNCİ VE ÇARPITILAN GERÇEKLER
“Silah
bırak” çağrılarının doğru anlaşılması için PKK’nin silahlı mücadeleye
hangi koşullarda ve neden başvurduğuna doğru cevaplar bulmak önem
kazanmaktadır. Çünkü Kürt sorununun tarihsel gelişimi ve kaynakları
doğru tanımlanmadan bu kangrene dönmüş meseleye sağlıklı çözüm bulmak da
zorlaşmaktadır. Bir özel savaş aygıtı olan Türk devleti ve onun kimi
sözde aydınları PKK’nin yürüttüğü silahlı direnişin yenilgiye
uğratılamaması karşısında “Kürtler vardır, Kürt vatandaşlarımızın
hakları da vardır. Ama Kürt sorunu ayrı, PKK sorunu ayrıdır” demektedir.
Bununla da sanki PKK Kürt sorununun bir sonucu değilmiş ve Kürtlerin
tüm hakları tanınmış gibi “terör (PKK) sorunu ortadan kaldırılırsa
Kürtlerin bir sorunu kalmaz” diyebilme acizliğini göstermekte ve son iki
yüzyıldır Kürtlere uygulanan askeri işgal, siyasal sömürgecilik ve
kültürel soykırım hiç yokmuş gibi davranmaktadır. Bunun tarih bilincini
çarpıtmaya dönük bilinçli bir yaklaşım olduğu açıktır.
Kürdistan,
bu coğrafyanın en eski halkı olarak bölge halklarıyla dilsel, kültürel
ve birçok bakımdan ortak değerleri olmasına rağmen Ortadoğu’daki
halkların, aydınların, kurum, kuruluşların, siyasilerin Kürt sorununa
doğru bir yaklaşımları görülmemektedir. Sanki böyle bir halk bu
coğrafyada yaşamıyor, hakları elinden alınmamış gibi bir duyarsızlıkla
yaklaşmaktadırlar. Bir komşuluk hakkı, tarihte bu kadar ilişki içinde
olmak bile Kürtlerin sorunlarına küçük de olsa bir duyarlılık ortaya
çıkarmamıştır. Oysa Ortadoğu tarihinde Kürtlerin önemli rolleri vardır.
YÜZYILLIK SİYASET: ‘TAVŞAN KAÇ TAZI TUT’
Emperyalist
egemenlik 1. dünya savaşı sonrası Kürdistan'ı dört parçaya bölerek
Kürt’ün inkarı ve imhasına dayalı bir egemenlik sistemi kurmuştur. Bir
taraftan Kürdistan'ın parçalanmışlığı ve Kürt’ün inkarı üzerinden
bölgede bir egemenlik kurulurken, diğer taraftan Kürt’ün
parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü ve varlığını bölge ülkeleri üzerinde
tehdit olarak kullanarak, onlar da denetim altına alınmak istenmiştir.
Böylelikle hem Kürtleri kendine bağlama hem de bölge güçlerini kendine
bağlama, ikisiyle de çeşitli biçimlerde ilişki kurarak bu bölgedeki
egemenlik sistemini sürdürme politikası izlemişlerdir. İnkarcı
sömürgeciler böyle bir duyarsızlık ve adaletsizlik ortamında Kürtleri
yok edip Araplaştırma, Farslaştırma ve Türkleştirme politikasını ısrarla
sürdürmektedirler. Batıda gelişen ve Ortadoğu'ya giren milliyetçiliğin,
ulus devlet zehrinin en fazla da Kürtler için yok etme işlevi gördüğü
bir çark kurulmuştur. Kürtler ve Kürdistan kendi coğrafyasında da
sahipsiz, avukatsız, öksüz bırakılmıştır.
TÜRK ULUS-DEVLETÇİLİĞİ VE ZEHİRLENEN “KARDEŞLİK”
Kürt
halkının özgürlük sorunu Osmanlı’nın son dönemlerinde baş göstermekle
birlikte özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olarak
şekillenmesiyle ortaya çıkmıştır. Çünkü Kürt halkı Osmanlı döneminde
ağırlıkta özerk yaşamıştır. Ancak Fransız devrimi sonrası gelişen
milliyetçilik akımıyla imparatorluk bünyesindeki halkların isyan etmesi
ve buna karşı merkezi yönetimin yerel yönetimlerin yetkilerini
kısıtlaması, ağırlaşan vergiler bazı Kürt beyleri ve şeyhleri
önderliğinde Kürtlerin de ayaklanmasına yol açmıştır. Buna rağmen bir
Kürt inkarı yaşanmamıştır. 1915-18’de Çanakkale’de,1919-23 arasında
Mustafa Kemal önderliğinde geliştirilen ulusal kurtuluş savaşında,
1920’de ilan edilen Büyük Millet Meclisi’nde ve 1921 anayasasında da iki
halkın birliği ve ortak mücadelesi esas alınmıştır. Ancak cumhuruyet
ilan edilip Türk ulus-devletleşmesi gelişince Kürtlerin halk olarak
varlıkları inkar edildi. Homojen ulus yaratma anlayışına dayalı 1924
anayasasıyla Kürt inkarı ve imhası resmi devlet politikası haline geldi.
Türk devleti özellikle Şeyh Sait isyanından sonra tamamen tek millet,
tek dil, tek kültür anlayışıyla hareket edip bütün politikalarını
Kürdistan toplumunu zorla, baskıyla, asimilasyonla Türkleştirerek,
Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme çabası
içinde oldu. Kapitalist çağda ulus-devlete dayanan anlayışlar, kendini
en ücra köşelere kadar hakim kılarak yerel otoriteleri
iradesizleştirmeyi ve tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Yeni
kurulan Türkiye cumhuriyeti bu ulus-devlet anlayışıyla askeri işgalini
ve sömürgeciliğini sadece köylere değil, beyinlere ve yüreklere kadar
hakim kılmayı hedefledi. Askeri kışla, karakol, okullar ve devletin tüm
kurum-kuruluşları tamamen bu amaca hizmet temelinde kurulup işlevsel
kılındı. Kürtlerin dili ve kültürü yok sayıldı, Kürtçe konuşan çocuklar
bile cezalandırıldı. Şark Islahat Planı ve ardından geliştirilen
Takrir-i Sükun, Mecburi İskan ve Dersim Kanunları…
Dönemin
bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’un “bu ülkede Türk olmayanların bir
tek hakları vardır. O da, Türk milletine uşaklık etmektir” sözleri yüz
yıldır süregelen devlet politikasının ve Kürtlere uygulanan zulmün özeti
gibidir.
Kürdistan üzerinde halkı isyana teşvik ettirecek
düzeyde ağır baskılar uygulanmıştır. Bu isyanlar çok örgütlü, hedefi ve
planı olan hareketlerden çok, tarih içinde toplumun kendi yaşamını
kendisinin örgütlemesi, bu yönüyle bir özerkliğinin bulunması karşısında
kapitalist devletçi sömürgeciliğin tek ulus, tek dil, tek kültür
anlayışıyla merkezi otoriteyi en ağır biçimde Kürdistan üzerinde
uygulaması, Kürt toplumunun iradelerini tümden kırma politikalarına
karşı Kürdistan toplumunda gerçekleşen isyanlardır. Türk devleti halkın
bu hoşnutsuzluğunu, bu isyanlarını giderecek politikalar geliştireceğine
askeri zorla bastırarak tümden ezmeyi esas almıştır. Siyasal
sömürgecilikle birlikte asimilasyonu ve kültürel soykırımı
gerçekleştirmek için Kürt halkının iradesinin kırılmasını zorunlu
görmüştür. Kürt halkına reva görülen katliamlar ve uygulanan insanlık
dışı yöntemler halen devlet sırrı niteliğindedir ve arşivlerde gizli
tutulmaktadır. Bin yıllık kardeşlik böyle zehirlenmiştir. Tıpkı İhsan
Sabri Çağlayangil’in “binlercesini mağaralarda fareler gibi zehirledik”
deyişi gibi.
MUHAYYEL KÜRDİSTAN MANZARASI
1960’lı yıllara
gelindiğinde Türk devleti Kürdistan'da inkar ve imhaya dayanan
sömürgeciliği tümden kurumlaştırdığını, Kürdistan halkının bir daha
ayağa kalkamayacağını düşünmektedir. Kürt kültürel ve sosyal olarak
tümüyle daraltılmış ve nefes alamaz hale getirilmiştir. Tek kapı olarak
Türk sosyal ve kültürel yaşamı bırakılmıştır. Siyasi olarak da iradesi
kırılmıştır. 1960’lı yıllar Türk devleti açısından Ağrı isyanından sonra
Milliyet gazetesinde çıkan karikatürde olduğu gibi Kürdistan ölmüş ve
hayali bir olgu olarak görülmektedir. Bu karikatürde bir mezarın üstüne
“hayali Kürdistan burada meftundur” biçiminde yazılmıştır. Kürdistan
mezar sessizliğindedir. Güney Kürdistan'da ABD, İsrail ve İran’ın
desteklediği KDP öncülüğündeki hareket ise hem önderlik karakteri
nedeniyle hem siyasal ve toplumsal olarak geri bir durumu ifade
ettiğinden Kürdistan'ın diğer parçalarını çok derinden etkileyecek ve
diğer kıtalarda görüldüğü gibi bir ulusal kurtuluş hareketi ortaya
çıkaracak bir karaktere sahip değildir. Tüm parçalarda kısmi bir olumlu
etkisi olmuşsa da özellikle Kuzey Kürdistan’da örgütsel ve siyasal
düzeyde olumsuz etkileri olmuştur. Dünyanın bütün bölgelerinde en küçük
halklar bile ulusal kurtuluş hareketi verirken, Afrika ya da dünyanın
başka köşelerinde en geri olarak görülen ulusal, sosyal ve kültürel
düzeyde Kürtlerden çok geri olan halklar örgütlenip bir ulusal özgürlük
mücadelesi içine girerken Kuzey Kürdistan'da bunun gerçekleşmemesi bunu
doğrulamaktadır.
İRADESİ KIRILMIŞ TOPLUMUN UMUDU: APOCULAR
Apocuların
ortaya çıktığı yıllarda Kürt halkı askeri işgal, siyasi sömürgecilik,
sosyal gerilik ve kültürel soykırım altında geleceğine çok umutsuz
bakmaktadır. Karnını doyurma ve fiziki varlığını sürdürme dışında
herhangi bir ütopyası, hedefi ve çabası yoktur. Dünyanın yaşadıkları,
dünyadaki gelişmeler olumlu-olumsuz Kürtleri etkilememektedir. Dünyanın
en eski halkı Kürtlerin bu duruma düşürülmesi aslında insanlık adına
utanç vericidir. İradesi kırıldığından, özgücüne güvenmediğinden,
kendisi için yeni hedefler koyup mücadele etme gibi bir duygudan da
yoksun kalmıştır. Gelecekle ilgili bir öngörüsü yoktur. Bu kara
kaderinin kırılamayacağını düşünmektedir. Buna kendisini inandırmıştır.
Özellikle de isyanların zorla bastırılması, inkarcı sömürgeciliğin çok
vahşi politikaları Kürt toplumunda 7’den 70’e “bu cendereden çıkmak
zordur” gibi bir eğilim, bir düşünce ortaya çıkarmıştır.
Kürdistan'daki
sosyal yapı ise yüzlerce yıl süren askeri işgal ve siyasal sömürgecilik
altında şekillenmiştir. Sürekli istila ve talanla karşılaşan Kürdistan
toplumu ekonomik ve sosyal alanda gerilemeyle karşı karşıya kalmış,
aşiret ve aile yapısı bu koşullarda daha gelişkin bir toplumsallığa
evirilmemiştir. Kürtler hızla yokoşluşa doğru gitmekte ve buna karşı hiç
bir şey yapamamaktadır.
1960’lı yılların sonunda Fransa’da
başlayan devrimci gençlik rüzgarı dalga dalga tüm dünyaya yayılıyordu.
Küba ve Vietnam halk devrimleri gerçekleşmiş, Filistin halkının direnişi
heyecan yaratmış, sosyalizm parlayan yıldız olmuştu. Türkiye devrimci
gençlik hareketi de radikal söylem ve eylemlerle ayaktaydı. Kürt
gençliği ise çok daha reformist söylemlerle kıpırdanmaya çalışıyor, DDKO
etrafında kümeleniyordu. Ama ortada Kürt ve Kürdistan adına cılız bir
kaç çırpınıştan öte birşey yoktu. Türkiye devrimci hareketinin önderleri
12 Mart askeri darbesi ardından katledilmiş, devrimci örgütlere
“Balyoz”la ağır darbe vurulmuştu.
Kürtlük adına bırakalım
örgütlenmeyi, siyaset yapmayı; sosyal ve kültürel alanda bile Kürtlüğü
ifade etmek bir ayıp ve bir suç haline gelmiştir. Bu ortamdaki
bireylerin Kürt olarak kendini ifade etmesi, siyasal bir organizasyonun
içine girmesi kolay değildir. Çünkü Kürtlük adına bir şey yapmak,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde suçların en büyüğüdür. Hem de 20.
yy.da halkların, ulusların kendi kimliğini ifade etme, kendi kaderini
tayin etme, kendi kültürüyle yaşama hakkının evrensel bir hak haline
geldiği bir çağda, Kürtlük böyle bir baskı altına alınmıştır.
PKK,
1970’li yılların başındaki bu ağır koşullarda bir öğrenci gençlik
hareketi olarak doğdu. “Kürdistan sömürgedir” tezine dayanarak yıllarca
Ankara’da ideolojik bir grup olarak örgütlendi. Ardından 1976 yılında
Kürdistan’a açılarak hızla yayıldı, ciddi bir kitle desteğine ulaştı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “en geri topluluklara uygulanamayacak
her türlü yaklaşım altında yaşamayı kabul etmek, daha en başından bütün
insani yeteneklerinden vazgeçmek demektir,” sözleriyle her türlü inkar
ve imhaya karşı direneceklerini belirtiyordu.
DARBENİN AYAK SESLERİ
Bunun
üzerine gerek Kürt ilkel milliyetçiliği, gerek Türk sosyal şöven
kesimler ve gerekse de devletin saldırıları gecikmedi. 1977 yılında
Antep’te, grubun Türk üyesi ve Öcalan’ın “gizli ruhum” dediği Haki
Karer, komployla katledildi. PKK’nin siyasal bir parti olarak
örgütlenmesi bu olaydan sonradır ve saldırıya cevap niteliğindedir.
PKK’nin
kuruluş amacını Abdullah Öcalan şu sözlerle açıklamaktadır: “partimiz
başından beri tarihi bir kalkışmanın da ötesinde, halk olarak, hatta
insan olarak var olmanın hareketidir. Bunun dışında insani-sosyal
gelişmenin hiçbir yolu yoktur ve bu partiyle başlamıştır.”
PKK’nin
Kürdistan’da hızla yayılması ve kitleselleşmesi önce Maraş katiamıyla,
ardından Hilvan ve Siverek’teki işbirlikçiler eliyle engellenmek
istendi. Bunda başarı sağlanamayınca 12 Eylül askeri darbesi
gerçekleştirildi. Darbeci Kenan Evren’in “Hilvan üzerinden uçarken
müdahale etmeye karar verdik” sözleri de darbenin esas nedeninin
Kürdistan’da yeni gelişen devrimci hareket olduğunu doğrulamaktadır.
12 EYLÜL AMED ZİNDANINDA YENİLDİ
Bölgede
gerçekleşen İran Devrimi (1979) ve Afganistan’ın Sovyetler Birliği
tarafından işgali (1980) ABD’yi harekete geçirdi. Türkiye ve Pakistan’da
askeri darbeler oldu. 12 Eylül faşist askeri darbe Türkiye ve Kürdistan
halkları üzerinden adeta bir silindir gibi geçti. Parlamento
lağvedildi, tüm legal siyasi partiler bile kapatıldı. Anayasa askıya
alındı ve sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu. Onbinlerce insan tutuklandı,
binlercesi işkence tezgahlarında sakat kadı, yüzlerce kişi idam edildi.
Türkiye Gladio’su Türk devrimcilerinin kalan son izlerini de 12 Eylül
1980 askeri darbesiyle temizledi.
PKK Önderliği ve sınırlı sayıda
kadrosu darbeyi atlatarak Ortadoğu sahasına Lübnan’a geçti ve darbeye
karşı takınacağı politik tutumu belirlemeye çalıştı. Cezaevlerindeki
PKK’nin öncü kadroları bir efsaneye dönüşen Diyarbakır zindan
direnişiyle 12 Eylül faşist rejimine meydan okuyordu. Dışarıda ise
siyasal mücadele kanallarının tümü kapalıydı. Alınacak karar bir halk
adına varlık-yokluk kararıydı ve sonuçları tarihin akışını
değiştirebilecek denli önemliydi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, o
koşullarda aldıkları meşru savunma temelinde silahlı direnişe geçme
kararını şöyle ifade ediyor: “12 Eylül askeri darbesinin uygulamaları,
Diyarbakır cezaevi başta olmak üzere cezaevlerine doldurulan insanlara
yönelik korkunç işkenceler ve tümüyle toplama kampına dönüştürülen
toplumsal yaşam koşulları bir an önce yeni stratejik hamleyi başlatmayı
gerektiriyordu. İdamlar devredeydi. Ölüm oruçları başlamıştı. Ne
yapılacaksa tam zamanıydı. Tarih gecikmeyi affetmezdi. 15 Ağustos
Hamlesi 1984 yılında çok gecikmeli, çok da becerikli olmayan ve
hazırlıklarımıza cevap vermeyen bir tarzda başlatılmıştı. Eylemin
kendisinden ziyade, tarihsel ve güncel anlamı önemliydi. Dolayısıyla
sürece damgasını vurması kaçınılmazdı.”
Aradan geçen zaman ve
tarih Öcalan’ı yanıltmadı. 15 Ağustos Atılımı’nın yankısı büyük oldu ve
sürece damgasını vurdu. 15 Ağustos atılımı, askeri bir eylem olmanın çok
ötesinde bir halkın yeniden dirilişini simgeleyen milat oldu. PKK
öncülüğünde gelişen ve 29 yıldır süren bu özgürlük mücadelesi, Kürt
toplumunun sadece siyasal yaşamını değil, sosyal, kültürel yaşamını,
duygularını, reflekslerini, acılarını, sevinçlerini, değer yargılarını
ve ölçülerini köklü bir biçimde değiştirmeyi başardı. Kürdistan'ın ve
Kürt halkının geleceği esas olarak da bu 29 yıllık mücadelenin yarattığı
değerler üzerinde şekillenecektir. Uyuyan dev uyanmış, cin şişeden
çıkmıştır. Kürt halkı artık eski Kürt değildir.
YARIN: KİRLİ SAVAŞTA ÖNCE GERÇEKLER ÖLDÜRÜLDÜ
ANF






HAKKARİ -
Türk hükümetinin faşist söylemleriyle öne çıkan İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahin, kim olduğunu unutup Hakkari’de çarşıda gezmeye çıkmasıyla
birlikte protestolarla karşılaştı. Bir anda patlak veren gösteriler
nedeniyle çareyi bir kafeye sığınmakta bulan Şahin, sonra korumaları
tarafından zırhlı araçlarla Valiliğe kaçırıldı.
AKP hükümetinin
İdris Naim Şahin’i Ramazan Bayramının ilk günü için Hakkari’ye
göndererek yapmak istediği güç gösterisi bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Hakkari’de gelenekselleştiği üzere garnizonlarda ya da devlet
kurumlarında misafir edilen Bakan Şahin, halkın arasına karışmayı
deneyince neye uğradığını şaşırdı.
Sabah saatlerinde Van’dan
karayolu ile Hakkari’ye gelen Şahin, Sibar Otel’de iftarını açtıktan
sonra Altay ve Cumhuriyet Caddesinde yürüyerek bayramlaşmak istedi.
Yanında 50’ye yakın özel tim ve koruma gezdiren Şahin’i fark eden
Hakkarililer önce ıslıklayıp yuhalamaya başladı. Bir anda başlayan
gösteride Hakkarililer Şahin’in bulunduğu kalabalığa taş atmaya başladı.
BAKAN KAFEYE SIĞINDI
Bunun üzerine Şahin ve yanındaki
korumalar telaş içinde kaçtı. Çareyi bir internet kafeye sığınmakta
bulan Bakan Şahin’in korumaları havaya yüzlerce mermi sıktı. Bu sırada
göstericilere alanda hazır bekleyen Çevik Kuvvet polisleri de tazyikli
su ve biber gazıyla saldırdı.
Naim Şahin önce olayların
yatışmasını beklemek istedi. Ancak kısa bir süre sonra gösterilerin
durmayacağını anlayan Şahin, zırhlı araçlarla yoğun güvenlik önlemleri
altında Valiliğe geçti.
Olaylar gece geç saatlere kadar ara
sokaklarda sürerken mahallelerden “Biji Serok Apo”, “Be Serok Jiyan Na
Be”, “Biji PKK” sloganları yükseldi.
Polisin saldırısı nedeniyle
halkın Ramazan Bayramı alışverişini yaptığı Halk Pazarı tamamen
boşaltı. Tezgah sahipleri polisin yoğun saldırısı karşısında mallarını
oracıkta bırakıp kaçtı.
Yerel kaynaklar olaylar sırasında 20
kişinin yaralandığı ve hastanede tedavi altına alındıklarını bildirdi.
Hükümet kaynakları "1 polisin de olaylarda yaralandığını" duyurdu.
ADİL KURT’TAN SERT TEPKİ: TAM BİR SALAKLIK!
Olaylar
sonrasında bir açıklama yapan BDP milletvekili Adil Kurt, Hakkari’de
yaşanan tablonun Bakan tarafından gerçekleştirilmiş bir provokasyon
olduğunu söyledi. Kurt,”Bakan Hakkari halkı ile bayram kutlamaya
gelmedi. Bakan Hakkari halkının kasıtlı olarak bayramını provoke etmeye geldi.
Hakkari’deki mülke amirlerini bunu ön görmemiş olması sayın bakana
buradan tepkilerin ön görmemiş olması kelimenin tam anlamıyla salaklık
örneğidir” dedi.
Naim Şahin’in bayramı Hakkarililere rezil
ettiğini ifade eden Kurt “İdris Naim Şahin daha öncede Hakkari’ye geldi.
Bu halkın kendisine tepkili olduğunu bilemeyecek kadar salaksa
kendisine söyleyebileceğimiz başka bir şey yok. Bu salaklığının da
ötesinde bir şeydir” şeklinde konuştu.
Naim Şahin namazı koruma ordusuyla kıldı
Bayramı askerlerle geçirmek için dün Hakkari’ye gelen, taşlı-sopalı
protestolarla karşılaşınca soluğu valilik binasında alan İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin, bayram namazını koruma ordusuyla kıldı.
Bakan
Naim Şahin, Hakkari Valisi Orhan Alimoğlu ve diğer devlet yetkilileri
ile sabah saatlerinde yoğun önlemler altında Bulvar Mahallesi’ndeki Haci
Abdurrahman Camisi’ne geldi. Burada koruma ordusu ve korucular ile
namaz kılan Şahin, camidekilerle bayramlaştıktan sonra yine koruma
ordusu ile hızla tekrardan Vali konağına geçti.
İçişleri Bakanı
Naim Şahin, dün akşam geldiği Hakkari’de kent merkezinde dolaşmak
isterken halkın büyük tepkisiyle karşılaşmıştı. Halkın yuhalamasına
polis havaya ateş açarak tehditler savurması bir anda kent merkezinin
savaş alanına dönmesine neden olmuştu. Bakan Şahin protesto sırasında
bir işyerine sığınarak, olay yerine gelen onlarca zırhlı araç eşliğinde
alandan uzaklaştırıldı.
ANF
ZEKİ DARA
YÜKSEKOVA HABER
Hakkari'de bulunan İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin iftar sonrası
çıktığı şehir merkezinde vatandaşların tepkisi ile karşılaştı. Kent
merkezinde gerginlik çıktı.
HAKKARİ
- Akşam saatlerinde karayolu ile geniş güvenlik önlemleri altında
Van'dan Hakkari'ye gelen İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin geldikten
kısa bir süre sonra Sibar Oteli'ne geçti. Burada iftar yemeğini yiyip
otele yerleşen Şahin iftar sonrası geniş güvenlik önlemleri altında
şehir merkezinde bulunan Cumhuriyet Caddesine çıktı.
BAKAN ŞAHİN PROTESTO EDİLDİ
Bu sırada toplanan
vatandaşlar tarafından uzun süre yuhalanarak protesto edilen Bakan
Şahin'i korumak için polis havaya uyarı ateşi açtı. Uyarı ateşi sonrası
yuhalama taş atmaya dönüştü. Polis protestoculara basınçlı su ve gaz
bombaları ile müdahale etti. Çıkan gerginlik nedeniyle şehir merkezinde
bayram alışverişi yapan vatandaşlar evlerine koştu, esnaflar iş yerinin
kepenklerini indirdi.
BAKAN ŞAHİN BİR İŞ YERİNE SIĞINDI
Gerginlik
nedeniyle Bakan Şahin bir iş yerine sığınırken şehir merkezine onlarca
zırhlı araç sevk edildi. Özel harekat timleri ve korumlar Şahin'i koruma
altına aldı. Bir süre burada bekleyen Şahin daha sonra çağrılan zıhrlı
bir otmobile binerek, özel harekata ait zırhlı araçlar eşliğinde Valilik
Konağı'na geçti. Bakan Şahin'e yaklaşık 150 polis korumalık yaptı.
1 POLİS YARALANDI
Müdahale
sırasında kullanılan gaz bombalarından çok sayıda vatandaş etkilenirken
ilk belirlemelere göre 1 polis memuru da kafasına isabet eden taş
nedeniyle yaralandı.
BDP'Lİ ADİL KURT YARALILARI ZİYARET ETTİ
Gazdan
etkilenen yaklaşık 40 kişi olay yerine çağrılan ambulanslar ile Hakkari
Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Aralarında BDP Hakkari Milletvekili
Adil Kurt ile Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu'nun bulunduğu
bir BDP'li grup hastaneye geçerek yaralıları ziyaret ettti.
Bakan
Şahin büyük bir koruma ordusu ile geçtiği Hakkari Valilik Konağında
yaklaşık 2 saat bekledikten sonra yoğun güvenlik önlemleri altında
kaldığı otele geçti. Yaşananlara tepki gösteren vatandaşlar bayram
arifesinde Bakan Şahin'in Hakkari'ye gelişinin bir provokasyon olduğunu ifade ettiler.
Olaylar devam ederken silahla yaralananların olduğu belirtiliyor.
HAKKARİ -
Hakkari'ye gelen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, iftar yemeğinden
sonra dışarı çıkmak isteyince protesto gösterileriyle karşılandı.
Polisler bakanı korumak için havaya ateş açarken, korumaları Bakan
Şahin'i bir işyerine soktu.
Alınan bilgilere göre Hakkari'ye
gelen ve Sibar Oteli'ne yerleşen Bakan Şahin, iftar yemeğinden sonra
geniş güvenlik önlemleri altında şehir merkezine çıkarak Cumhuriyet
Caddesi'ne çıktı. Bakan Şahin burada halk tarafından yuhalanırken,
polisler havaya ateş açarak halkı dağıtmak istedi. Silah seslerinin
ardından Bakan Şahin bir işyerine sığınırken, bölgeye onlarca zırhlı
araç sevk edildi.
Bakanı protesto eden vatandaşlara polis gaz
bombası ve tazyikli suyla müdahale ederken, Bakan Şahin yoğun güvenlik
önlemleri altında zırhlı araca bindirilerek Valiliğe götürüldü. Yaşanan
çatışmalarda bir polisin atılan taşlarla yaralandığı bildirilirken kent
merkezinde gerginlik devam ediyor.
Şahin'i korumaya polis yetmedi komandolar devrede
Hakkari kent merkezinde esnaf ziyaretine çıkan ve yuhalanarak taşlarla
protesto edilen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, zırhlı araçla
bölgeden kaçırılarak Hakkari Valiliği'ne sığındı. Yaklaşık 150 polisin
zırhlı araçlarla koruduğu Bakan Şahin'in Valiliğe sığınması ardından,
Hakkari Dağ ve Komando Tugayı'ndan bir timin güvenlik amacıyla Valiliğe
gönderildiği ve Bakan Şahin'i korumaya aldığı bildirildi.
ANF