
Esat rejiminin devrilmesi için diplomasi trafiği hızlanırken, yeni
Suriye birçok dengeyi değiştirecek. Rus gazına alternatif görülen Avrupa
ülkelerinin dev gaz projesi Nabucco'daki tıkanıklığın ardından Federe
Kürdistan Yönetimi, Batı Kürdistan üzerinden Akdeniz'e uzanacak yeni
enerji hattına öncülük edebilir. Türkiye ve Rusya'yı enerji satrancında
'mat' edecek koridor, Ankara'yı şimdiden tedirgin ediyor.
Geçtiğimiz
yıl Suriye krizinin patlak günlerde Şam-Bağdat-Tahran yönetimleri
arasında doğal gaz boru hattı projesi imzalanmıştı. Krizin bu kadar
derinleşmeyeceği ve Esat'ın koltuğunda kalmaya devam edeceği tahmin
edilen o günlerde 5 bin 600 kilometre uzunluğundaki hat ile günlük 110
bin metreküp gazın Irak, Suriye ve hatta Lübnan’a pompalanması
hedeflenmişti.
2016 yılında bitmesi planlanan ve 6 Milyar Dolar’a
mal olması beklenen gaz için İran medyası umutluydu. Zira 28 trilyon
metreküp gaz ile dünyanın en zengin ikinci rezervine sahip İran, bu
anlaşmayla enerji satrancında önemli bir hamle yapmış, stratejik
konumunu güçlendirmişti. İran’ın gaz çıkışı Azerbaycan, Türkmenistan ve
Federe Kürdistan Bölgesi gazını Avrupa’ya ulaştıracak dev Nabucco
projesinin aksadığı bir döneme geliyordu.
Esad'ın niyeti ise
benzer yöndeydi. Yanına Türkiye, İran, Irak ve hatta Suudi Arabistan'ı
da alarak bir "İslami Ekonomik Bloğu"na öncülük etmek isteyen Esat,
bunun ilk girişimini 2010 yılında gittiği Ankara'da göstermişti. Ancak
2011'in ilk günlerde esen Tunus, Mısır ve ardından Libya'daki değişim
rüzgarı sadece Esad'ın koltuğunu sallamadı, aynı zamanda 'bölge
liderliği' fikrini de kursağında bıraktı.
"YENİ HAT AVRUPA'NIN İLGİSİNİ ÇEKİYOR"
Geçtiğimiz
hafta ABD Dışişleri Bakanı Clinton'un Ankara'ya yaptığı ziyaretle
hızlanan Suriye diplomasisinde ise artık Esad sonrası planlar yapılıyor.
En önemli konulardan biri Esad'ın İran ve Irak ile yaptığı doğalgaz
boru hattı anlaşmasının nasıl bir seyir alacağı. 'Asia Times Online' ve
Al Jazeera'nin yazarı Pepe Escobar'a göre ise proje kaldığı yerden devam
edecek, hem de yeni aktörleri Kürtlerle.
Avrupa’yı gaz konusunda
Rusya’dan bağımsızlaştıracak Nabucco'daki tıkanlık yüzünden batının da
hatta sıcak baktığını belirten Escobar, yeni enerji koridorunun hayata
girmesiyle Moskova hükümetinin de devre dışı kalacağına dikkat çekiyor.
Suriye'nin yılda ortalama 4 Milyar Dolar petrol ve doğalgaz sattığını
bunun önümle bir kısmının Kürt bölgesinde olduğunu hatırlatan gazeteci
Escobar'ın görüşleri devamla şöyle:
"Kürtlerin önemi sadece
zengin petrol yataklarından dolayı değil. Yeni Suriye'de Kürtler aynı
zamanda Irak Kürdistan ile bağlanacak bir hatla da bölgenin petrol ve
gazını Avrupa'ya ulaştırabilir. Bu hem Bağdat'ı, hem de Ankara'yı alt
edecek bir girişim olacak. Bu zor denklemde büyük Kürdistan fikri
yeniden canlanacak."
BAKAN YILDIZ: BAĞDAT İZİN VERMEYECEK
Kürt
petrolü ve gazının Akdeniz'den dünya pazarına ulaştırılma fikri
şimdiden Ankara'yı endişelendiriyor. Dün gittiği Yozgat'ta Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a basın mensupları Kürdistan
Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Suriye’nin Kuzeyinden
Akdeniz’e yeni bir enerji oluşturacağını planlamasının Türkiye’yi nasıl
etkileyeceği soruldu. AA'nın haberine göre Yıldız'ın yanıtı şöyle:
"Siz
yatırımcı olsanız şu anda Suriye’nin kuzeyinden bir hat geçirir
misiniz? Bırakın başkasını, paranız var aklınız eriyor işi biliyorsunuz
ama Suriye’den hat geçireceksiniz, Türkiye gibi siyasi istikrarın
sürdürülebilir bir ülke yanında, şuanda yakın ve orta vadede böyle bir
şey söz konusu değildir. Bunlar hele hele Merkezi Irak Hükümetinin yakın
ve orta vadede böyle bir tercih yapması çok olası görünmüyor."
ANF

HPG Anakarargah Komutanlığı, Dersim’de gözaltına alınan CHP
milletvekili Hüseyin Aygün’ün “yoğun şikayetler üzerine” gözaltına
alındığını belirterek, “gerekli idari ve hukuki işlemlerin tamamlanması
ardından kısa süre içinde serbest bırakılacağını” bildirdi.
HPG
Anakarargah Komutanlığı, şu açıklamada bulundu: “12 Ağustos günü
Dersim-Ovacık yolu üzerinde HPG dersim eyaleti güçleri tarafından CHP
milletvekili Hüseyin Aygün gözaltına alınmıştır.
Hüseyin Aygün,
Kürdistan halkına ve gerillaya yönelik devletin özel savaş
politikalarının bir yürütücüsü olduğu yönlü halkımızdan gelen yoğun
şikayetler göz önünde bulundurularak; sömürgeci Türk devletinin Dersim’e
ve Dersim halkımıza yönelik yürüttüğü özel savaşa, asimilasyoncu ve
parçalayıcı politikalara, yine Dersim’de geliştirilmek istenen barajlara
dikkat çekmek ve Hüseyin Aygün’ün bu kirli politikaların hizmetine
girmemesi gerekliliğini hatırlatmak amacıyla göz altına alınmıştır.
Gerekli idari ve hukuki işlemlerin tamamlanması ardından Hüseyin Aygün
kısa bir süre içerisinde serbest bırakılacaktır.”
ANF
Kürdistan’da orta yoğunlukta bir savaşın
yaşandığına dikkat çeken HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, “Gerilla
güçlerimiz de buna karşılık yaratıcı ve güçlü bir direniş
sergilemektedir. Türk ordusu Şemdinli’de yaşanan direniş karşısında tuz
buz olmuş, söyleyecek söz bulamamaktadır“ dedi.
HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, Kürdistan
gerillasının 28 yıldır Kürdistan’ın dört parçasında hareket ettiğini,
her gün ve her yerde bu yapay sınırları pasaportsuz ve vizesiz bir
biçimde geçtiğini; gerilla nezdinde bu sınırların zaten meşruiyetini ve
anlamını çoktan yitirdiğini hatırlatarak, “Şemzinan’da güçlerimizin
geliştirdiği devrimci harekat da bu gerçeği daha belirgin ve görünür
hale getirmiştir. AKP Hükümeti’nin bu kadar askeri gücü, ağır silahı,
teknik donanımı sınır bölgelerine yığması aynı zamanda sınırların artık
anlamsızlaştığının ve meşruiyeti olmadığının da somut kanıtıdır” dedi.
Dr.
Bahoz Erdal, savaştaki son durum, özellikle Türk tarafının Şemdinli
direnişiyle ilgili tezviratları, devlet yatırımlarını hedefleyen
eylemler ve Kürdistan gerillasına yönelik suçlamalar konusundaki
sorularımızı yanıtladı.
HPG gerillaları bugüne kadar Türk
ordusuna karşı alan tutma gibi bir taktik içerisinde değildi. Bu taktik
değişikliği ve ortaya çıkaran koşullar nedir?
En başta
Şemdinli’de ne yaşandığını doğru tespit etmek lazım. Türk özel savaş
medyasında Şemdinli’ye kapsamlı bir baskın planlaması olduğu ve alınan
istihbarat sonucu boşa çıkartıldığı biçimindeki söylemler gerçeği
yansıtmıyor. Ortada ilçe baskını gibi bir planlama yoktur. Alan tutma
veya araziye dayalı savaş planlaması hayata geçirilmiştir. Farklı bir
ifadeyle kirpinin yılana karşı kullandığı taktik etkili ve başarılı bir
biçimde uygulanmıştır.
Türk ordusu savaş uçakları, helikopterleri,
ağır topları ve binlerce askeri yoğun bir biçimde kullanmaktadır. Zaten
Kuzey Kürdistan’da 200 bini aşkın asker mevcudu var. Türk devleti, başka
bir devletle savaş girildiğinde kullanacağı her türlü silah, araç ve
güç yoğunluğunu Kürdistan’da kullanmaktadır.
Kürdistan’da AKP
Hükümeti’nin halkımıza karşı yürüttüğü bir savaş vardır. Gerilla
güçlerimiz de buna karşılık yaratıcı ve güçlü bir direniş
sergilemektedir.
Şemdinli ve diğer bölgelerde yaşananlar düşük yoğunluklu çatışma değil, orta yoğunluklu bir savaş durumunu ifade etmektedir.
Savaş nasıl bu düzeye geldi?
Bu
savaşın kararını biz vermediğimiz gibi başlatan taraf da değiliz.
Dikkat edilirse on yıllık AKP iktidarı tarafımızdan ilan edilen ateşkes
ve çatışmasızlık süreçleriyle geçmiştir. Ancak Önderliğimizin ve
Hareketimizin tüm iyi niyetlerine karşın AKP Hükümeti bu süreci, devleti
ele geçirinceye kadar istismar etmiştir. Sermayeyi ele geçirmiş, daha
sonra orduyu teslim almış, ardından da yargı ve medya üzerinde denetim
kurmuş ve 2011 seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı şımarmayla ayakta
kalan tek muhalefet gücü olan Kürdistan Özgürlük Hareketi ve halkımıza
yönelik ezme ve dağıtma temelinde bir savaş başlatmıştır. Şemdinli’de,
Çukurca’da ve başka yerlerde yaşananları zorunlu kılan nedenleri bu
gelişmelerde aramak gerekir. Sonuç olarak eylemlerin Şemdinli, Çelê ve
Kürdistan’ın diğer yerlerinde yaygınlaşması ve kapsamlılaşması AKP
Hükümeti’nin yürüttüğü devlet terörünün sınır tanımaz bir düzeye
ulaşmasıyla bağlantılıdır.
Şemdinli’de yaşananlar ile
Birinci Dünya Savaşı sonrasında egemen güçler tarafından çizilen ve Kürt
halkını parçalayan sınırların bir anlamda silinmeye başladığı
değerlendirmeleri yapılıyor. Bu sizin açınızdan ne kadar gerçekçi bir
değerlendirme?
Aslında Kürdistan gerillası olarak 28 yıldır
Kürdistan’ın dört parçasında hareket ediyor, her gün ve her yerde bu
yapay sınırları pasaportsuz ve vizesiz geçiyoruz. Gerilla nezdinde bu
sınırlar zaten meşruiyetini ve anlamını çoktan yitirmiştir. Şemzinan’da
güçlerimizin geliştirdiği devrimci harekat da bu gerçeği daha belirgin
ve görünür hale getirmiştir. Yine devrimci harekat, bu sınırların ne
kadar yapay, dayanaksız ve geçersiz olduğunu bir kez daha göstermiştir.
AKP Hükümeti’nin bu kadar askeri gücü, ağır silahı, teknik donanımı
sınır bölgelerine yığması aynı zamanda sınırların artık
anlamsızlaştığının ve meşruiyeti olmadığının da somut kanıtıdır.
Türk
ordusu, Şemdinli’de yaşananlara ilişkin uzun süre bir açıklama yapmadı.
Türk Hükümeti kamuoyundan neyi gizlemeye çalıştı/çalışıyor?
Erdoğan,
her gün Türk medyasını uyarıyor; Kürdistan’da yürütülen soykırım
savaşını yazmayın, görmeyin ve yansıtmayın, diyerek tehditler savuruyor.
Kürdistan’da yaşananları gizlemekte bu kadar ısrarcı olmaları iki
önemli gerçekle açıklanabilir:
- Büyük bir haksızlık ve zulüm yürütülüyor,
- Bu zulüm politikası başarısız kalmıştır.
Bu
iki gerçek gizlenmek isteniyor. Dikkat edelim AKP Hükümeti demagoji,
gerçekleri tersyüz etme ve yalan söylemede olimpiyat madalyası alacak
düzeydeyken Şemdinli’de yaşanan direniş karşısında tuz buz olmuş,
söyleyecek söz bulamamaktadır. Bu durum, gerilla güçlerimizin
Şemdinli’de gösterdiği güçlü direniş karşısında yaşadığı bozgundan
kaynaklanıyor.
Şemdinli konusunda Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından 115 kaybınızın olduğu iddia edilmişti. Bu doğru mu?
Şu
kadar askeri vurduk, öldürdük diyerek övünmek istemiyoruz ancak
çatışmaların yoğunluğu ve gerillamızın savaş kapasitesiyle yeteneğini
anlamak açısından, yine gidişata ilişkin gerçekleri halkımızla paylaşmak
açısından bu sonuçları aktarmak bizim için ahlaki bir sorumluluktur.
Şemzinan’daki devrimci hamlemiz başladığından bu yana gün gün
çatışmaların sonuçları hakkında halkımızı ve kamuoyunu
bilgilendirmekteyiz. Şemzinan’daki savaşta bugüne kadarki toplu sonuçlar
şu temeldedir. 169 düşman askeri öldürülmüş, 3 Skorsky helikopter
düşürülmüş, 4 araç imha edilmiş, 3 Skorsky, 1 Kobra helikopter ile 2
akrep tipi araç darbelenmiştir. Tüm çatışmalarda 11 arkadaşımız destansı
bir direniş göstererek şahadete ulaşmıştır. 115 rakamının gerçekle
hiçbir alakası yoktur.
Türk yetkilileri HPG’nin
Şemdinli’de içine girdiği taktik değişiklikle ilgili “Baasçılık”
suçlamasında bulunuyor. Neden gelişmeleri bu şekilde açıklama gereği
duyuyorlar?
Ne alakası var! Şemzinan’daki başarılı direnişi bu biçimde yansıtmalarının iki nedeni var:
- Yaşadıkları başarısızlık ve bunun yarattığı çaresizlik psikolojisine bahaneler bulma gayreti,
-
BAAS ve BAAS’çılığın bölgede ve dünyada mahkum olmasından faydalanarak
Hareketimizi BAAS’la yan yana göstermek ve hedef haline getirme
isteğidir.
Daha düne kadar BAAS’la sıkı fıkı olan, “kardeşim,
dostum” diyen, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapan, “iki devlet,
bir hükümetiz” diyen; Kürt halkı ve Hareketimize karşı gizli ortak
tasfiye konsepti gerçekleştiren Erdoğan ve AKP hükümeti değil miydi?
BAAS’çılık ve BAAS zihniyetinden söz edilecekse ikiz kardeşi AKP’ye
bakmak yeterli olacaktır.
Sadece Şemdinli’de değil,
Kürdistan’ın birçok yerinde HPG gerillaları arazinin hakimi gibi
gözüküyor. Yerel kaynaklar Türk ordusunun karakollar ve garnizonlara
kapandığını ifade ediyor. Bu askeri tarzın genelde geçmişte işgal
orduları tarafından benimsendiği biliniyor. Türk ordusunun artık açıkça
bir işgal ordusu gibi hareket etmeye başladığı söylenebilir mi?
Türk
devleti, Kürdistan’da işgalci ve sömürgeci bir karaktere ve yaklaşıma
sahiptir. Birkaç örnek vererek bu durumu daha net gösterebiliriz:
- Erdoğan’ın İstanbul ve Hakkari gezilerinde alınan güvenlik tedbirleri arasında ciddi bir fark vardır,
-
Antalya ormanlarında çıkan bir yangında onlarca helikopter ve uçak
yangın söndürmede kullanılırken, Şemdinli ve bütün Kürdistan’da ormanlar
bilinçli bir şekilde yakılmakta, orman kesimi teşvik edilmektedir,
- Türkiye illerinde fabrikalardan geçilmezken Hakkari ve Şırnak’ta karakol ve askeri üslerden geçilmiyor.
Bu
üç örnek üzerinden iki görüntüyü ve yaklaşımı yan yana koyduğumuzda
aynı ülkeyi yansıtmadığı çok açık bir biçimde görülecektir. Biri
Türkiye’yi, diğeri Kürdistan’ı yansıtmaktadır.
Türk devleti ve AKP
Hükümeti, Kürdistan’a bir müstemleke olarak bile yaklaşmıyor.
Kürdistan’ı ve Kürdistan halkını harita üzerinden silinmesi gereken bir
düşman ülke, düşman halk olarak görüyor.
Türk ordusunun Kürdistan’da
yürüttüğü savaş da bu zihniyet temelinde yürütülüyor. Şemdinli’deki
köyleri kasıtlı bir biçimde bombalamaları ve daha geçen gün sınır
üzerinde Veysi Demir isimli 13 yaşındaki Kürt çocuğunun katledilmesi bu
zihniyetin sonucudur.
Türk ordusu Kürdistan’ı kendi ülkesi olarak
görmediği gibi Kürtleri de düşman görüyor. Bundan dolayı kendini güvende
hissetmiyor. Etkili gerilla vuruşları da buna eklenince karakollarında
tutsak oluyor ve dışarı çıkamaz durumda yaşıyor.
AKP
Hükümeti, medyasıyla HPG’ye karşı çok ciddi bir kampanya yürütüyor.
Hemen hemen her gün basında HPG gerillalarıyla paket haberler servis
ediliyor. Türk ordusunun teknik kapasitesi konusunda yayınlar yapılıyor.
Siz bu yayınları okuduğunuzda neler düşünüyorsunuz?
Bu
propaganda ve yayınların servis edilmesi, Türk Hükümeti’nin ve ordunun
yaşadığı başarısızlığın ve Hareketimiz karşısındaki çaresizlik
psikolojisinin yarattığı ruh halinden kaynaklanıyor. Bunlarla içinde
bulunduğu zafiyeti ve savaşta kaybettiği inisiyatifi kamufle etmeye
çalışıyor. Diğer yandan gerçekleri tersyüz ederek, gerilla güçlerimize
yönelik yalan yanlış haberler yayarak, gerilla güçlerimizin sağlam
duruşu, büyük birlik ruhu ve mücadele azmi konusunda şüpheler
uyandırmaya çalışıyor.
Düzmece ve yalan habere neden ihtiyaç duyduğu
açıktır. Haklı, güçlü, başarılı ve kendine güvenen bir güç, yalan
söyleme ihtiyacı duymaz. Bu kadar yalan söylemeleri, Kürdistan’da
yürütülen haksız sömürge savaşının başarısızlığını örtbas etme
çabasından ileri geliyor.
Kirpi ile yılan
Sırt
yüzeyi binlerce dikenlerle kaplı; işitme ve koku alma duyuları çok
hassas, inatçı ve güçlü hayvanlardır. 5 cm uzunluktaki kuyruklarıyla
beraber boyları 33 cm’yi bulur. Dikenlerinin uzunluğu 2-3 cm ve çapları
1-2 milimetredir.
Ayakları güçlü ve çengel tırnaklı beşer parmağa
sahiptir. Kirpiler koşabilen, tırmanabilen ve yüzebilen çevik
hayvanlardır. Herhangi bir tehlike karşısında hemen dikenli bir top
halini alırlar. Böylece oksuz olan karın kısmını da korumuş olurlar.
Kirpiler,
zehirlere karşı son derece dayanıklı hayvanlardır. Yılanların da
amansız düşmanıdır. Dişleriyle yılanın kuyruğunu yakalar ve hemen topaç
olurlar. Kuyruğu sıkıştırılan yılan hırsla saldırılar yapar. Fakat
dikenli topa hiçbir şey yapamaz. Sonunda yılan yorularak serilir. O
zaman kirpi topaçlıktan sıyrılarak yaralı yılanı ensesinden kavrayarak
yer.
Bu yatırımları vuruyoruz
Türk
yetkilileri Kürdistan’da yatırım yapmak istiyoruz ama PKK izin
vermiyor, diyerek Kürdistan’daki ekonomik gelişme ve kalkınmayı
engellediğinizi iddia ediyor. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan’da AKP Hükümeti’nin ağırlık verdiği yatırım 3 alanda yoğunlaşıyor:
- Baraj,
- Yol,
- Karakol yapımı projeleridir.
Bine
yakın yeni karakol inşaatı projesi vardır. Her üç alandaki projeler de
ilgili bakanlıklar tarafından değil, Milli Güvenlik Kurulu tarafından
karar altına alınmıştır. Üçü de birbiriyle bağlantılıdır ve Kürdistan’da
ekonomik kalkınma ve halkın refahıyla hiçbir alakası yoktur.
Barajlarla
Kürdistan’ı su altında bırakmayı; çoğunluğu askeri amaçlı olan yollarla
Kürdistan’da Türk ordusunun hareket kabiliyeti kolaylaştırmak,
gerillanın kullandığı dağlık alanları bölmek, karakol ve askeri üslere
güvenli gidişi amaçlıyorlar. Türkiye tarafında her gün yeni fabrika
açılışları yapılırken Kürdistan’da her gün yeni karakol açılışları
yapılıyor. Bahsettikleri yatırım Kürdistan’ı yeniden işgal ve talan etme
yatırımlarıdır. AKP Hükümeti’nin en fazla övündüğü ve Kürdistan’da
ağırlık verdiği kalkınma daha büyük ve yeni cezaevlerinin yapılmasıdır.
Karşı çıktığımız, engellemeye çalıştığımız bunlardır.
Oysa
Kürdistan’da en fazla gelişebilecek ve imkanı olan yatırım olan
hayvancılık engellenmekte, hayvancılık için en uygun alanlar askeri
yasak bölgeler olarak ilan edilmektedir. Bunun yanı sıra tarımı da
engelleyerek halkımızı aç bırakmaya, tek geçim kaynağı olarak da
koruculuğa ve AKP işbirlikçiliğine zorlamaktadır. AKP’nin engellediğimiz
için bizi suçladığı yatırımlar bunlardır.
SİNAN CUDİ / BEHDİNAN
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA