Herkes de bilir ki sorunlar, çekişmeler,
çatışmalar ve savaşlar siyasal ve ulusal taleplerden kaynaklanır.
Kürtleri bir ulus, bir toplum olarak kabul etmediği için ulusal ve
siyasal talepleri reddetmektedir. Bu durum işbirlikçi, uşak ve ruhunu
satmış Kürtlere ithaf olunur.
Türkiye Cumhuriyeti, Kürtler üzerinde siyasi egemenlik kurmak ve
kültürel soykırımı gerçekleştirmek üzere şekillenmiş bir özel savaş
devletidir. Özellikle de Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ulus-devlet
yaratma adına Kürtler başta olmak üzere tüm etnik toplulukların kültürel
soykırımla ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. İnanç olarak da
Sünnilik hakim kılınarak Türk-İslam sentezli bir ulus yaratılmak
amaçlanmıştır. Bu amaçlar uğruna Türkiye bir kültürler mezarlığı haline
getirilmiştir. Belki Ermenilere uygulandığı gibi fiziki soykırım esas
alınmamış, ama halkların, kültürlerin yok edilmesi için kullanılmayan
yol ve yöntem kalmamıştır. Şu anda da tüm eski tecrübelerin toplamı ve
sentezi olarak görülmemiş kirli bir psikolojik savaş yürütülmektedir.
Medyanın
önemli bir güç olduğu dönemde psikolojik savaşa ağırlık verilerek, bu
savaşa dayanılarak Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek istenmektedir.
Askeri saldırılarını da siyasi saldırılarını da bu psikolojik savaşa
dayanarak sürdürmektedir. Psikolojik savaşa ne kadar ağırlık verdikleri
Kürt basınına yönelik saldırılardan da anlaşılmaktadır.
Kürt
halkının mücadelesinin bir anlamı olmadığını, kendisini Türk devletinin
kültürel soykırım insafına bırakması gerektiğini her gün medya
aracılığıyla vaaz etmektedirler. Dün Kürt yok deniyormuş, bugün ise
Kürtler ben Kürt’üm diyebiliyormuş! Kürtçe müzik dinleyebiliyormuş!
Evinde, köyünde, sokağında Kürtçe konuşuyorlarmış! Hatta Kürtçe bilmeyen
analar zindanlarda çocuklarıyla Kürtçe konuşabiliyormuş! Zaten TRT 6
açılmış, dünya tv de Kürtçe yayın yapıyormuş, bu nedenle Kürtlerin
direnmesi anlamsızmış! Silahlar da bırakılmalıymış! Otuz yıldır zaten
bütün dertleri silah bıraktırmak içindir. Binlerce faili meçhul cinayet
de köy yakıp yıkma da bu amaç için yapılmıştı. Şimdi amaç değişmemiş,
ama amaçlarına farklı yöntemlerle ulaşmaya çalışıyorlar.
Zılgıt çekmek bile suç unsurudur
Kuşkusuz
sadece silahlı direnişi değil, her türlü direnişi kırmak istiyorlar.
Zaten Kürt halkının taleplerini içeren her gösteri yasadışıdır. En başta
da gösterilerde taşınan pankartlar ve atılan sloganlar suç unsurudur.
Hatta zılgıt çekmek bile suç unsurudur. Başbakan’a göre zaten Kürt
sorunu kalmamıştır, Kürtlerin sorunu bulunmaktadır. Dolayısıyla Kürt
sorunu var diyenler ve bunun için mücadele edenler bölücülük ve
bozgunculuk yapanlardır.
Terörü ortadan kaldıracağız derlerken
“sadece askeri yöntemlerle olmayacağını biliyoruz; ekonomik, sosyal ve
kültürel tedbirler de gereklidir” diyorlar. Bu söylem on yıllar
öncesinin söylemidir. Şimdi buna biraz bireysel kültürel haklar denilen
boyut katılmıştır. Zaten bunları da esas olarak yaptıklarını
söylemektedirler.
En son Başbakan’ın Kürt sorununda yoğunlaşan has
danışmanı Yalçın Akdoğan ağzındaki baklayı çıkardı. O da şimdiye kadar
söylendiği gibi PKK’nin bir ulus yaratmak istediğini söyledi. İşte sorun
budur. Kürtler için hala ulusal bir sorundan çok ulusal varlığını kabul
ettirme sorunu vardır. Ulusal varlığı kabul edilse zaten sorun kısa
sürede çözülür. Çünkü Kürtler en makul talepleri istemektedirler. Herkes
de bilir ki sorunlar, çekişmeler, çatışmalar ve savaşlar siyasal ve
ulusal taleplerden kaynaklanır. Sorun yaratan mücadelede kullanılan
yöntem değildir. En ağır savaş yürütenler bile taleplerde anlaşıldığında
sonunda barış yaparlar. Kürt sorununda Kürtler en makul taleplerde
bulunmasına rağmen bir anlaşma olmuyorsa nedeni Türk devletinin
zihniyeti ve politikasıdır. Kürtleri bir ulus, bir toplum olarak kabul
etmediği için ulusal ve siyasal talepleri reddetmektedir. Bu durum
işbirlikçi, uşak ve ruhunu satmış Kürtlere ithaf olunur.
Kürtleri bir
ulus olarak tanımamak ve haklarını vermemek için şimdi de Demokratik
Özerklik talebini çarpıtıyorlar. Kürtler için değil de kendileri için
bir şeyler istiyorlar diyerek Kürtlerin kendi kendilerini yönetme
hakkını reddediyorlar.
Demokratik Özerklik bir partiye ait olmayacaktır
Demokratik
Özerklik’e, PKK’nin kendine diktatörlük kuracağı alan istiyor demek
tamamen çarpıtma, yalan ve demagojidir. Demokratik Özerklik, dünyanın
birçok ülkesinde uygulanan özerkliğin demokratik karakterinin daha
geliştirilmiş halidir. İspanya’da tanınan özerklik nasıl ki herhangi bir
partiye ve siyasi düşünceye tanınan bir özerklik değilse, Kürdistan’da
veya Türkiye’nin başka yörelerinde tanınacak özerklik de bir partiye ait
olmayacaktır. Demokratik Özerklik tanınırsa her parti bu özerk
yönetimler için serbest seçimlere katılacaktır. Her parti seçime
katılarak Kürdistan’daki meclis ve yönetimler içinde yer almaya çalışır.
Hangi parti halkı ikna ederse o yönetim olur.
Diğer yandan PKK tam
düşünce ve örgütlenme özgürlüğü istemektedir. Her siyasi düşüncenin
kendini her alanda örgütleme; kendi siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel
politikalarını pratiğe geçirme özgürlüğü olmalıdır. Her siyasi düşünce
hiçbir zor ve baskıya başvurmadan düşünce ve örgütlenme özgürlüğü içinde
kendini her alanda örgütlemelidir. PKK, tanınacak Demokratik
Özerklik’te şu ekonomik, şu siyasi sistem olsun ya da olmasın talebi
içinde değildir. Evrensel demokratik kriterler çerçevesinde böyle bir
özerklik talep etmektedir.
Kuşkusuz PKK’nin de bir ideolojik ve
siyasi görüşü vardır. Eğer Kürtlerin Demokratik Özerklik’i hukuki olarak
Türkiye siyasal sistemi içinde yer alırsa PKK düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü içinde kendini toplumsal kesimler içinde örgütlemeye
çalışacaktır. Kendi kadın, gençlik anlayışını verecektir. Yine toplumda
dayanışmacı komünal ekonomiyi model olarak geliştirmeye çalışacaktır. Bu
konuda bir dayatma değil, gönüllülüğü esas alacaktır. Özel ekonomi
olacaktır. Özel ekonomiye yönelik fiziki ya da başka bir zor kullanım
içinde olmayacaktır. Demokrasi ve ikna içinde sosyal, siyasal, kültürel
ve ekonomi anlayışını pratikleştirme çabası içinde olacaktır.
Dolayısıyla demokrasi ve düşünce özgürlüğünün olduğu herhangi bir ülkede
herhangi bir siyasi gücün kullandığı düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
haklarını istemektedir.
Tüm Türkiye için Demokratik Özerklik
PKK’nin
düşüncesi beğenilmeyip karşı çıkılabilir; başka siyasi güçler de kendi
politika ve projelerini ortaya koyarlar. Tüm bunlar demokrasi ve her
alanda seçim sisteminin tam demokratik biçimde işlediği koşullarda
gerçekleşir.
Ancak Türk devletiyle siyasi çözümden söz ederken,
Kürtlerin kendi kendini yönetmesini anayasada tanınmasını ifade eden
Demokratik Özerklik’i kast etmektedir. Bu Demokratik Özerklik’i tüm
Türkiye için istemektedir. Tercihi budur. Ancak diğer bölgelerde böyle
bir talep yok deniyorsa o zaman Kürtlerin bu talebi karşılanmak
durumundadır. Demokratik Özerklik tanınmadan Kürt sorunu çözülemez.
Kürtler bir ulus ve toplumsa bu hakkı tanınmak zorundadır. Kürtlerin
kendi kendini yönetme haklarını tanımadan Kürt sorununu çözeceğim demek
bir kandırmadır. Eğer Türkiye demokratik olacaksa bu hakkı tanımak
zorundadır. Bu hak öyle düşünüldüğü gibi yerel yönetimlerin hizmet alanı
genişletilerek karşılanamaz.
Sadece AKP ve yandaş kalemşorlar
değil, kendini liberal ya da demokrat olarak tanıtan bazı yazarlar da
“PKK kendisinin hakim olacağı bir alan istiyor” diyerek AKP’nin Kürt
sorununu çözmeme, sorunu bireysel haklar temelinde ele alma yaklaşımına
güç veriyorlar. Daha doğrusu AKP’nin çözümsüz politikalarına destek
veriyorlar.
Türkiye’de aydınlar ve yazarlar da psikolojik savaş
baskısının etkisindedirler. Kürtlerin kendi kendini yönetmesini
cesaretlice savunamıyorlar; özerkliğin en makul çözüm yöntemi olduğunu
söyleyemiyorlar. Bu, aslında Türk devleti ve bugün iktidardaki AKP gibi
Kürtleri bir ulus olarak tanımama anlamına geliyor. Kürtlerden söz
ediliyor, ama en doğal ulusal, kültürel ve siyasi haklarını savunma
konusunda tutarlı değiller. Dolayısıyla psikolojik savaşın en fazla
etkili olduğu alanların başında Türkiye’deki aydın ve yazarlar geliyor.
Bülent
Arınç bir süre önce Kürtlerin haklarını vereceğiz dedi. Ama kendi
kendini yönetmeyi tanımıyor, anadilde eğitim ve çok dilli yaşam olmaz
deniliyor. Kürdistan kavramına hala tahammül edilmiyor. Bu durumda
sorarlar, sen hangi hakkı vereceksin? Sürekli, dün şöyleydi bizim
zamanımızda öyle değil diyerek demagoji yapıyorlar. Zaten eski iflas
ettiği için seni iktidar yaptılar. Sen de eski politikayı yeni
koşullarda kimi psikolojik savaş argümanlarıyla takviye ederek
sürdürüyorsun, farkınız buradadır.
Onlar için PKK bitsin de ne olursa olsun
Zihniyette
ve Kürt politikasında esasta değişiklik yok. Dün Kürt yok denilerek
tasfiye edilmek istenirken; bugün var örtüsü altında Kürtler soykırım
sistemi içinde tutulmak isteniyor. Değişikliğin esası budur. AKP’nin bir
farkı da işbirlikçi Kürtleri bu politika doğrultusunda kullanmasıdır.
Kuşkusuz bu Kürtlerin kullanılması ve PKK karşısında etkili olmasının
sağlanması için onların bazı şeyler söylemesine rıza gösteriyorlar.
Kürtlerden söz ederlerse, federasyon ve anadilde eğitim derlerse Kürtler
içinde PKK için söyledikleri inandırıcı olur diyorlar. Öyle ya,
bunlardan söz etmezlerse PKK için söylediklerinin psikolojik bir değeri
olmaz.
Bu ruhunu satmış işbirlikçiler için PKK yenilsin de, Apo
zindanlarda çürüsün de ne olursa olsun. Onların tek amacı, PKK ve
Apo’nun başarısızlığını görmektir. Nero’nun Roma’yı yakması gibi, onlar
için PKK ve Apo bitsin de ne olursa olsun!
O kadar kendini
kaybetmişler ki, akıllarını PKK düşmanlığında o kadar bozmuşlar ki,
Apo’nun ajanlığını, PKK’nin MİT tarafından kurulduğunu Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan’ın sözlerine dayandırıyorlar. Apo şunu söylemiş, Apo
bunu söylemiş diyerek iddialarını doğrulamaya çalışıyorlar. Apo
söylemiştir, ama ne için söylemiş, bu yok. Bunları tartışmak ve dile
getirmek bile züldür. Ama alçaklıkta sınır tanınmayınca cevap verilmek
zorunda kalınıyor.
PKK’nin Pilot için söylediklerini başka yerden
duymamışlardır ki! PKK Lideri ve PKK Pilot’un ajan olabileceğini 1978
yılından beri söylüyor. Ajan olduğundan şüphelenen birinin durumunun ve
hareketlerinin PKK tarafından değerlendirilmesini PKK Önderi ve PKK için
kullanmak ancak hasta bir kafanın ürünü olabilir.
Bu bunak kafanın
sahipleri 12 Eylül öncesi PKK içindeki bir devrimci Kürt olan Kemal
Pir’e Türk olduğu için ajan diyorlardı. Şimdi bu bunak kafa PKK içindeki
diğer Türk devrimcileri hakkında kuşku uyandırmaya çalışıyor. Ey bunak
adam, bu devrimci öldürülmek için vurulmuş, ama yaralı kurtulmuştur.
Altı yıl cezaevinde yatmıştır. Her an yaşamından olacağı saldırılar
altında devrimci çalışmasını yürütmektedir. Senin bir ay bile
dayanamayacağın bir yaşamı kırk yıla yakındır sürdürmektedir. Bırakalım
senin böyle bir devrimciye dil uzatman, böyle bir devrimcinin yanında
konuşmaya bile hakkın yoktur.
Örgütünü ayakta tutmak için ne yaptın?
Bu
halkın hesap soracağı birisi varsa o da sensin. İnsanların bir zamanlar
umut için yöneldiği örgütü ve kadroları ne yaptın? “12 Eylül geldi
bizim örgüt eridi” diyorsun. Bu bile hesap verme nedenidir. Düşman her
şey yapabilir, sen örgütünü ayakta tutmak ve mücadele etmek için ne
yaptın? Yaptığın tek şey, herkes senin gibi yenilsin, el ayağa düşsün,
senden farkı kalmasın ki kaç ayar olduğun anlaşılmasın. Senin 35 yıldır
yaptığın budur.
Dost-düşman 15 Ağustos hamlesinin Türk devletinin
eski Kürt politikasını iflas ettirdiğini, Kürt sorununu gündeme
koyduğunu itiraf ederken, sen hala bu büyük direnişi karalamak için
uğraşıyorsun. Ne diyelim, yüreğin zift bağlamış. Halkın dediği gibi
hasetlikten karnın şişmiş.
Doğru, sen eskiden beri PKK’ye karşı
düşmanlık yapıyorsun. Bu senin temizliğini değil de ne kadar kirli
olduğunu gösterir. Kaldı ki şimdi konuştuklarının yüzde 90’ı ise
psikolojik savaş merkezlerinin yıllarca dillendirdikleridir. Senin
söylediklerin psikolojik savaş merkezinin kara propagandasıyla
birleşince daha da kirli hale geliyor.
AKP yandaşları ve kimi
işbirlikçi Kürtler şimdi yeni bir kara propaganda bulmuşlar: PKK
gerçeğin açığa çıkarılmasını istemiyormuş! Ey utanmazlar, Hakikatleri
Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun kurulmasını ilk isteyen ve ısrarlı
olan PKK Önderliği ve PKK değil midir? Bu konuda bir komisyon kurulursa
PKK yardımcı olacağını söylememiş midir? Türkiye’deki en kirli işlerin
kimler tarafından yapıldığını ilk söyleyen PKK ve Liderliği değil midir?
Özal’ın, Eşref Bitlis’in ve diğer birçok kuşkulu ölümün derin devlet ve
kontrgerilla tarafından yapıldığını ilk söyleyen PKK Lideri değil
midir?
Bilmiyorlarsa bunu ilk dillendirenin kim olduğunu gidip Semra
Özal ve Ahmet Özal’a sorsunlar. Eşref Bitlis’in çocuklarına sorsunlar.
Ya da bu ölümlerden hemen sonra Kürt Halk Önderi’nin yaptığı
değerlendirmelere baksınlar.
Kürtler üzerinde kültürel soykırım vardır
PKK
yıllardır Ergenekon’un Fırat’ın doğusundaki cinayetleri araştırılsın
diyor. Ergenekon esas uçlarını burada işlemiştir. Eğer Türk devleti
zihniyet ve politika değiştirecekse, temizlenecekse başta Özal cinayeti
olmak üzere Kürt sorunuyla ilgili işlenen suçlar ortaya çıkarılsın ve
sahipleri cezalandırılsın demiştir. PKK, bir Ergenekon gitsin diğeri
gelmesin; tümden temizlensin diyor. Binlerce faili meçhul cinayetlerin
ne için ve kimler tarafından yapıldığının açığa çıkarılmasını en fazla
isteyen PKK’dir.
BDP defalarca mecliste bunların araştırılması için
komisyon kurulması için öneri yapmadı mı? Kendi çıkarı söz konusu
olduğunda gözü kara olan AKP, bu konularda neden ciddi adım atmıyor?
Sadece bizim zamanımızda faili meçhul cinayet yok diyor. Kaldı ki AKP
zamanında da yüzlerce faili meçhul cinayet var. Bırakalım toplu
katliamları, polis tarafından vurulan çocukların katilleri bile
bulunmamıştır. Mehmet Uytun, Yahya Menekşe, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz
gibi birçok çocuk katledilmiştir. Polis katledince faili belli ve meşru
mu oluyor?
Hiç kime demagoji yapmasın; faili meçhul cinayetlerin
açığa çıkması için en fazla uğraşan PKK ve BDP’dir. Cumartesi anneleri
yıllardır neyin mücadelesini veriyor? Cumartesi anneleri için
AKP’lilerin neler söylediğini bilmiyor muyuz? Kaldı ki öldürülenlerin
yüzde 99’u PKK sempatizanı ve taraftarıdır.
Hiç kimse demagoji
yapmasın! PKK içinde olduğu yanlış olaylar konusunda da özeleştiri
yapmıştır. Kongrelerinde bile somut olaylar üzerinde durup
değerlendirmeler, özeleştiriler yapmıştır. Haksız olarak öldürülenlerin
itibarını iade etmiştir. PKK hiç eksik ve yanlış yapmadık diye bir şey
söylememiştir.
Şimdi devletin işlediği suçlar, yaptığı haksızlıklar
üzerine gidemeyenler, AKP’nin bu konudaki tutumunu eleştirmeyerek gündem
saptırmaya çalışıyorlar. AKP şu anda on yıllık hükümettir. Bütün
suçları açığa çıkarma sorumlulukları vardır.
Her şeyden önce de
Kürtler üzerinde yürütülen bir kültürel soykırım vardır. Çözülmesi
gereken Kürt sorunu vardır. Bu sorun çözülmeden hiçbir sözün ya da günü
kurtarmak için yapılan şeylerin anlamı yoktur.
MUSTAFA KARASU