Sultan Yavuz’un ruhu İslamcı diktatörde, şeyhülislamı Ebussuud
efendininki de yüce Türk ulemasının ve zihinlerinden yakalanmış zavallı
tebaasının ruhani liderinde hortluyor...
Fethullah Gülen’in Alevi canlara yönelik kabul edilemez ve tüyler ürperten beyanları, yüzyıllar öncesinden Osmanlı Sultanı Yavuz’un mazlum Alevi Kürtlerin imhası için fetvalar vermiş, zalim şeyhülislam Ebudsuud efendileri, Müftü Hamzaları getiriyor akıllara. Şimdi tarihin farklı dönemlerinde zalim sultanlara şeyhülislamlık yapan din adamlarının, Alevi canların kılıçtan geçirilmesine dinsel zemin hazırlayıcı fetvalarından birkaçıyla, hoşgörü abidesi olarak bize takdim edilen Gülen Hoca’nın sözlerini karşılaştırarak, aradan geçen onca zamana rağmen, o insanlık dışı zihniyetin nasıl bir ve aynı kaldığına tanıklık edelim.
Fethullah Gülen’in sözleri:
“Fakat esas, aslen Nuseyri olan, Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş, aslen Nuseyri olan, Tunceli civarındaki Aleviler bu işin arkasında... Bunlar Türkiye’de gaileler açtığı zaman, devletinizle, ordunuzla bu işin karşısına çıkamazsınız. Ve bunların dinleri yoktur. Nuseyri akidesi vardır. Allah insandır, insan Allah’tır. Allah insanın içine girmiştir. Allah insanlığa itaat etmiştir. Bu anlayış hakimdir.”
Müftü Hamza’ya ait olan şu sözler;
“Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler; Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran’ı küçük gördüler. (...) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (...) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir.”
Ve Ebussud efendinin binlerce Alevi canın hunharca katledilmesine dini bir kılıf sağlayan o meşhur fetvası:
“Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu en büyük, en kutsal savaştır. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.”
Bu sözleri sarf eden kişiler farklı tarihsel dönemlerde yaşamış, ancak dile gelen, hepsinde özetle, hastalıklı bir barbarlık olarak tanımlanabilecek din anlayışı!
Bu mezkur Cemaatin önderinin bu paraleldeki sözleri, ‘hoşgörü’ söyleminde ne kadar samimi olduğunun da göstergesi. Gülen ve Cemaatinin önde gelen kadrolarının dillerine pelesenk ettikleri temel kavramlardan biri olan ‘hoşgörü’ kavramı, iktidar hırsı taşıyor. Bu olayla da günden güne iktidarlarını kadrolaşarak güçlendiren Müslüman muktedirlerin, Cemaatçi kadroların ne denli iktidar delisi olduklarını açıkça gösteriyor.
Söz konusu videoda dile getirdiği, “bizi bağnaz görerek haksızlık yapıyorlar. Çünkü biz ışık ehliyiz ve eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yanayız” şeklinde daha önce sarf ettiği sözlerinin ne kadar içtenlikten yoksun ve samimi duygular eşliğinde yürekten çıkmadığı anlaşılıyor. Öncesinden pek güven vermiyorlardı zaten, ancak ağızlarına doladıkları insani ve dini söylemlere birçok aydın, demokrat ve sol cenahtan entelektüeli bile inandırmışlardı.
“Biz yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” bilgece sözü ve Mevlana’nın “ne olursan ol! gel” şiarını ağızlarına pelesenk etmiş Gülen Hoca Efendi hazretlerinin Alevi yurttaşlara yönelik dışlayıcı, aşağılayıcı tavrı, kendisi ve takipçilerinin takındıkları demokrasi ve hoşgörü maskesinin düşmesini, ve gerçek niyetlerinin tezahür etmesini sağlamıştır. Umarım bu birçok aydın(!) ve entelektüel(!)’in uyanışına vesile olur...
Timsah gözyaşları...
Kendilerine yakın basın yayın kanalları üzerinden Türkiye kamuoyunu, Kürt sorununa -derin güçlerin tarafını tutarak- kilitleyen ve yarattıkları puslu havada bir korku imparatorluğu yaratarak herkesimin, bilhassa Kürt’ten söz açılınca burnundan soluyan Kürt düşmanı ve celladı ulusalcı faşistlerin desteğini alan, fakat bir taraftan da, alttan alta devlet kurumlarında ciddi bir kadrolaşmaya giden bu “münevver” yüzlü hatiplerin tam anlamıyla muktedir olacakları bir Türkiye azınlıklar, Aleviler ve Kürtler için gerçekte tam bir cehennem olacaktır. Kürt düşmanlığı hastalık boyutunda olan çatık kaşlı Kemalist efendinin tahtı elinden gidiyor. Tahta Türk-İslamcı efendi oturacak bundan sonra...
Cemaatçi zihniyete kanan bir başka kesim de muhafazakar Sünni kesimdir. “Aman Aleviler raydan çıkıyor ve şeytani bir yola girdiler Ali’nin yolundan ayrılarak” şeklindeki bilimsellikten uzak anlayışlarıyla da, bağnaz zavallı Sünni sıradanları zihinlerinden yakalıyorlar bu “nur yüzlü” hatipler. Belki de bu mezkur cemaatçi algının dayandığı zavallı zihin dünyasındaki temel korku, Türk Aleviliğinin Orta Asya Şamanizm’ine ve Kürt Alevilerinin Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim dinlerine dayanan köklerinin Sünni Müslümanlarca bilinmesidir. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, bu kadim kök Sünni Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed’de Hira’da, çarmıhta yüce İsa’da ve Sina’da Musa’da dile gelen o aşkın felsefedir... Bu anlamda, Alevilerin özüne kavuşmaları, Sünnilerin de özüne kavuşmalarına ön ayak olacak ve bu da iktidarların dinsel alandaki hükümdarlıklarının sonunu hazırlayacaktır...
Fethullah Gülen’in Alevi canlara yönelik kabul edilemez ve tüyler ürperten beyanları, yüzyıllar öncesinden Osmanlı Sultanı Yavuz’un mazlum Alevi Kürtlerin imhası için fetvalar vermiş, zalim şeyhülislam Ebudsuud efendileri, Müftü Hamzaları getiriyor akıllara. Şimdi tarihin farklı dönemlerinde zalim sultanlara şeyhülislamlık yapan din adamlarının, Alevi canların kılıçtan geçirilmesine dinsel zemin hazırlayıcı fetvalarından birkaçıyla, hoşgörü abidesi olarak bize takdim edilen Gülen Hoca’nın sözlerini karşılaştırarak, aradan geçen onca zamana rağmen, o insanlık dışı zihniyetin nasıl bir ve aynı kaldığına tanıklık edelim.
Fethullah Gülen’in sözleri:
“Fakat esas, aslen Nuseyri olan, Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş, aslen Nuseyri olan, Tunceli civarındaki Aleviler bu işin arkasında... Bunlar Türkiye’de gaileler açtığı zaman, devletinizle, ordunuzla bu işin karşısına çıkamazsınız. Ve bunların dinleri yoktur. Nuseyri akidesi vardır. Allah insandır, insan Allah’tır. Allah insanın içine girmiştir. Allah insanlığa itaat etmiştir. Bu anlayış hakimdir.”
Müftü Hamza’ya ait olan şu sözler;
“Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisler; Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran’ı küçük gördüler. (...) Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kafir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. O kafirlerden ölen ise, hakir olup cehennemin dibinde yer tutacaklardır. (...) Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi vaciptir.”
Ve Ebussud efendinin binlerce Alevi canın hunharca katledilmesine dini bir kılıf sağlayan o meşhur fetvası:
“Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu en büyük, en kutsal savaştır. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.”
Bu sözleri sarf eden kişiler farklı tarihsel dönemlerde yaşamış, ancak dile gelen, hepsinde özetle, hastalıklı bir barbarlık olarak tanımlanabilecek din anlayışı!
Bu mezkur Cemaatin önderinin bu paraleldeki sözleri, ‘hoşgörü’ söyleminde ne kadar samimi olduğunun da göstergesi. Gülen ve Cemaatinin önde gelen kadrolarının dillerine pelesenk ettikleri temel kavramlardan biri olan ‘hoşgörü’ kavramı, iktidar hırsı taşıyor. Bu olayla da günden güne iktidarlarını kadrolaşarak güçlendiren Müslüman muktedirlerin, Cemaatçi kadroların ne denli iktidar delisi olduklarını açıkça gösteriyor.
Söz konusu videoda dile getirdiği, “bizi bağnaz görerek haksızlık yapıyorlar. Çünkü biz ışık ehliyiz ve eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yanayız” şeklinde daha önce sarf ettiği sözlerinin ne kadar içtenlikten yoksun ve samimi duygular eşliğinde yürekten çıkmadığı anlaşılıyor. Öncesinden pek güven vermiyorlardı zaten, ancak ağızlarına doladıkları insani ve dini söylemlere birçok aydın, demokrat ve sol cenahtan entelektüeli bile inandırmışlardı.
“Biz yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” bilgece sözü ve Mevlana’nın “ne olursan ol! gel” şiarını ağızlarına pelesenk etmiş Gülen Hoca Efendi hazretlerinin Alevi yurttaşlara yönelik dışlayıcı, aşağılayıcı tavrı, kendisi ve takipçilerinin takındıkları demokrasi ve hoşgörü maskesinin düşmesini, ve gerçek niyetlerinin tezahür etmesini sağlamıştır. Umarım bu birçok aydın(!) ve entelektüel(!)’in uyanışına vesile olur...
Timsah gözyaşları...
Kendilerine yakın basın yayın kanalları üzerinden Türkiye kamuoyunu, Kürt sorununa -derin güçlerin tarafını tutarak- kilitleyen ve yarattıkları puslu havada bir korku imparatorluğu yaratarak herkesimin, bilhassa Kürt’ten söz açılınca burnundan soluyan Kürt düşmanı ve celladı ulusalcı faşistlerin desteğini alan, fakat bir taraftan da, alttan alta devlet kurumlarında ciddi bir kadrolaşmaya giden bu “münevver” yüzlü hatiplerin tam anlamıyla muktedir olacakları bir Türkiye azınlıklar, Aleviler ve Kürtler için gerçekte tam bir cehennem olacaktır. Kürt düşmanlığı hastalık boyutunda olan çatık kaşlı Kemalist efendinin tahtı elinden gidiyor. Tahta Türk-İslamcı efendi oturacak bundan sonra...
Cemaatçi zihniyete kanan bir başka kesim de muhafazakar Sünni kesimdir. “Aman Aleviler raydan çıkıyor ve şeytani bir yola girdiler Ali’nin yolundan ayrılarak” şeklindeki bilimsellikten uzak anlayışlarıyla da, bağnaz zavallı Sünni sıradanları zihinlerinden yakalıyorlar bu “nur yüzlü” hatipler. Belki de bu mezkur cemaatçi algının dayandığı zavallı zihin dünyasındaki temel korku, Türk Aleviliğinin Orta Asya Şamanizm’ine ve Kürt Alevilerinin Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim dinlerine dayanan köklerinin Sünni Müslümanlarca bilinmesidir. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, bu kadim kök Sünni Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed’de Hira’da, çarmıhta yüce İsa’da ve Sina’da Musa’da dile gelen o aşkın felsefedir... Bu anlamda, Alevilerin özüne kavuşmaları, Sünnilerin de özüne kavuşmalarına ön ayak olacak ve bu da iktidarların dinsel alandaki hükümdarlıklarının sonunu hazırlayacaktır...
Özcesi, bir
tarafın kendi kökleriyle buluşarak özgürleşmesi iktidar ehli için büyük
bir tehlike arz etmektedir. Daha da özcesi, iktidarın temel korkusu,
özgürleşme eğiliminin canlanmasına ve bu bağlamda inanç sistemlerinin
iktidarın tekelinden çıkarak, kendi merhamet ve sevgi temelli akan asıl
mecralarına akmalarına yöneliktir. Böyle bir akışta ne Alevi-Sünni cana
ne Sünni-Alevi cana kem gözle bakar... O buluşulan dünya Yunus’la
Mevlana’nın buluştuğu diyardır. İşte muktedirlerce bugün bütün yapılmaya
çalışılanları, “bu buluşmaya, tüm enstrümanlarıyla mani olmaya
çalışmak” olarak okunmalıdır.
Son olarak, tarih tekerrür ediyor yine, ve ağzından Nusayri yurttaşlara, Alevi canlara hakaret düzeyindeki sözleriyle Cemaat lideri gibi değil, bir devlet başkanı edasıyla konuşan ruhani liderde Ebussuud efendinin o incelikten yoksun ruhu dile geliyor... Müridi konumundaki ve Filistinlilere timsah gözyaşları döken, lakin söz konusu Kürdün, Alevi’nin hakkı olunca Hitlerleşen İslamcı diktatörde de, eli kanlı Yavuzíun ruhu..
Son olarak, tarih tekerrür ediyor yine, ve ağzından Nusayri yurttaşlara, Alevi canlara hakaret düzeyindeki sözleriyle Cemaat lideri gibi değil, bir devlet başkanı edasıyla konuşan ruhani liderde Ebussuud efendinin o incelikten yoksun ruhu dile geliyor... Müridi konumundaki ve Filistinlilere timsah gözyaşları döken, lakin söz konusu Kürdün, Alevi’nin hakkı olunca Hitlerleşen İslamcı diktatörde de, eli kanlı Yavuzíun ruhu..