1 Nisan 2011 Cuma

Suikast Filminin Gişesi!..


Mehmet Metiner'e suikast yapacaktı ama kıskıvrak yakalandı denilen Kutbettin Güllü'nün mektubu DİHA aracılığıyla kamuoyuna ulaştı. 18 yaşlarındaki Güllü, polis-avukat-medya işbirliğinin, Mehmet Metiner'i cesur aydın payesiyle ödüllendirme projesinin kurbanı olduğunu anlatmış. Suikast girişimi yalan ama tezgah büyük ve trajedi gerçek...

Biliyorsunuz "Kürt aydın kontenjanı" listesi yeni zıplayanlar ile büyüyor. İmanı çınlasın bir zamanlar Ümit Fırat tek başına parsayı toplardı, bölüşmek zorunda kaldı. O da artık arada bir, daha iddialı ve devlet-millet birlikteliğinin 'kötüler'le muharebesine yarar gevezeliğiyle, sunulan platformlara serilmekle yetiniyor. Muhtemelen, kendisiyle ve çaylaklarıyla gurur duyuyordur...

Farkındayım. Kürtçe ve Kürtlük için büyük uğraşlar içinde olduğunu iddia edip TRT-6 duvarında sevinç gözyaşları döken, bağımsız siyaset deyip AKP/devlet eline kafasını usulca uzatan rezillerden bıktık. Üstüne bir de seçim öncesi fiyat etiketleri güncelleme telaşı sardı. Koşturan koşturana...

Bunların karşılıklı beslendiği büyük mecra ise Türk medyası. Türk medya mensuplarının büyük çoğunluğu her zaman dayanışma içindeydi. Minik çatışmaları olsa da ortak refleksleri baskındı. Güntaç Aktan ile Uğur Dündar; Soner Yalçın ile Şamil Tayyar veya Ekrem Dumanlı ile Ertuğrul Özkök arasındaki fark, Türk dünyasını aşmaz. Çiftgeçişli birlik havuzlarından kesif ve kaynağı şaibeli kokular hep yükselir. Kategorik iyi niyetin bile hükmü yok. Kürt meselesi konusunda 'dostlar' diye tanımlanan çokça kalem için Kürtler sadece etkin bir mancınıktır. Hasan Cemal ile Soner Yalçın arasındaki fark, zaman/dönemdir. Halil Berktay ne kadar muteber ise Yalçın Küçük de o kadar. Aynı diyalektik Şahin Alpay ile Deniz Yıldırım için de geçerlidir. Dikkat buyrunuz; Perinçek tayfası (eski/yeni) nerede dururlarsa dursunlar Kürtlere ve PKK'ye sadece zarar verdi/veriyor. Cumhurbaşkanı'nın uçağından indikten veya devlet birimlerini ofisinde ağırladıktan sonra Ceylan için 'içli' yazanlar dost mu?.. Bizim acımaya, lütufa, konu sıkıntısı gideren aygıt olmaya ihtiyacımız yok. Sorun ve sorumuz net: Gasp bitsin mi, 40 milyonun statüsünün kendi istemlerine göre belirlenmesini istiyor musunuz?..

Türk medyasının hem bizden önceki tarihini biliyoruz hem de yaşadığımız tarih var. Onlarca gazeteci kardeşimizin cenazesi kaldırıldı. Bugün "basın özgürlüğü" diye höyküren kart herifler "militan" müstahaklığına veriyordu. 94'te gazetemizin merkeziyle birlikte temsilciliği havaya uçuruldu. Harabeler içinde bir avuç gençtik ve tek bir Türk gazetecisi gelip "geçmiş olsun" bile demedi. Namuslu bir avuç sosyalist, demokrat, Müslüman dışında kimse dayanışmadı. Çoğu Türk gazeteci görüşmek bile istemiyordu. İktidarın, dolayısıyla devletin bir kanadının lütfuyla yeni bir naylon mevzide nara atanlar, en az eskiler kadar günahkar. Hürriyet ile Zaman arasındaki çatlak, güçlü Türkiye'nin paryası olma halimizle giderilecek kadar onarılabilir mahiyette...

Bugün antimilitarist olduklarını söyleyenlerin önemli bir bölümü 80'lerin sonundan itibaren askeri helikopterlerle tur atıyor, ceset sergilerine katılıyor, brife ediliyordu...

Türk devletinin temel karakterini belirleyen bileşimin, kirli ağlarının diri ve zehirlemekten vazgeçmediği açıktır. Newroz öncesi ve devamında koparılan fırtına, istihbarat raporları diye masabaşı taslaklar, önleyici operasyon hamleleri vesairenin cilalı ama zehirli birer zambağa dönüştüğü yer Türk medyası oldu/oluyor. Bunun için Radikal'in manşetinde Metiner; Taraf'ın manşetinde TAK müjdesi, Sabah'ın manşetinde Tatlıses bağlantısı, diye devam eden örneklerin senkronize haline şaşırmıyoruz. Bin yıllık devlet geleneğinin bütün namert mirasını taşıyorlar. Kural, insaf, izan yok. Kirlenip kirlettikçe ömrü uzayan bir egemenlik. Bu egemenliğin, sensorları değişen, hafif sitemli ama full stepne kabiliyeti olan medya uzuvlarının övgüsüne mazhar olmak bile korkutucu...

Türk medyasının Newroz öncesinden itibaren performansını baz alın, niye Kürtlere karşı en az devletin asli kurumları kadar günahkar olduklarını görürsünüz. Newroz öncesi Tatlıses üzerinden yürütülen operasyon, 7 gerillanın öldürüldüğü pusu ve nokta operasyon ile 'Kürt aydın' ciyaklamasına bakınız. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Kürt operasyonları ve basının tavrı ile son savaştaki durumu karşılaştırınız. İstisnalara şükredeceksiniz. Tatlıses operasyonu 'Kürt aydın' cengaverliğinin üzerine tam isabetti. Mutlaka bir bağlantı yaratılacaktı, çünkü bereketli bir alandı...

Türk medyası da, Türk Hükümeti gibi Kürtlerin sivil itaatsizlik/demokratik tepki eylemlerini sevmedi. Eylem beğendirilemedi. Başbakan ve danışmanları 'sivil itaatsizlik' ile dalga geçer, milletvekilinin tokata yeltenen elinin kırılmasını ister. Star'ın BDP manşeti, 'örgüt' tanımına, tez elden lojistik koşturmaca olur. BDP, 'parti' değil, 'örgüt' olunca bütün saldırganlığın boca edilmesinin hem yasal hem de moral gerekçesi oluşmuş olur. Bu danışman/kiralık kalemlerin, bir aydır temel yazı konularının 'bağımsız Kürt aydını' olması boşuna değil. Bir de AKP'nin kapatılma davası sırasında devlete hitaben yazdıklarını hatırlayın. Temel argümanları şuydu: AKP, devlet ile Kürtler arasındaki son bağdır, kapatırsanız Kürt mücadelesini dizginleyemeyiz...

Adı geçen naylon mağdurlar da hallerinden memnun, tadını çıkarıyorlar. Adlarının yanyana gelmesinden veya kirli bir sicilin acıma hislerine mazhar olmaktan gocunmuyorlar.

İşte bu karanbolun ürünü "Mehmet Metiner'e suikast engellendi" mizanseni de nihayet figüran yapılmak istenen kişi tarafından çökertildi. PKK'nin böyle bir girişimi olmayacağını biraz muhakeme yetisi olanlar bilir. Metiner, her etapta yontula yontula ilerleyen; Türk devleti için simsarlık yapan azgın bir bahşiş avcısı ve beyaz yakalı bir cahştır. Mirastır, miras olacak; tiksinerek anılacak ama hepsi bu kadar...

Eğer başta Sabah ve Radikal olmak üzere Türk medya salonları, suikast filminden topladıkları gişenin ardından zerre kadar haysiyetleri kaldıysa bu çocuğun mektubunu yayınlarlar...

kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com/

iletişim: http://twitter.com/tuncelfikret

AKP Batman Milletvekili Inan'in Skandal Ses Kaydı Ortaya Çıktı

Bir süre önce Hizbullah'a yakınlığıyla gündeme gelen AKP Batman milletvekili Ahmet İnal, Beşiri ilçesi müftüsü Hasan Aksoy'u bir yakınının tayini nedeniyle arayarak tehdit ettiğini belgeleyen ses kayıtları ortaya çıktı. Aksoy'un İnal'ın tehditlerinin ardından Beşiri'deki görevinden alındığı bildirildi.

ANF'nin ulaştığı ses kayıtlarında Ahmet İnal, Beşiri ilçesi Merkez Camii'nde görev yapan eniştesi Recep Yeşil'i Van'ın Gercüş ilçesinin Kayapınar beldesine tayin ettiren müftü Hasan Aksoy'u sürgünle tehdit ediyor. Bununla da yetinmeyen İnal, Aksoy'a “Müftü bey haddini bil, bölgeyi karıştırma seni orda kepaze ederim bütün ahaliyi senin üzerine gönderirim, eniştemin bir kılına kıpırdasan seni perişan ederim” diyor.

Alınan bilgilere göre olayın öncesi ise şöyle gelişti. İnal, eniştesi Recep Yeşil'i nüfuzunu kullanarak Beşiri merkez camisinde kadrolu olarak imam yapar. İmam Yeşil, cami yerine cemaat imkânları ile şehir merkezinde kurulan medrese ile daha çok ilgilenmeye başlar ve camiiye uğramaz olur. Kendisine gelen şikayetler üzerine Beşiri Müftüsü Hasan Aksoy imam Recep'i çağırarak “propaganda ve medrese yerine camii ile ilgilenmesini” istier. Recep Yeşil ise buna karşılık Müftüyü kayınbiraderi Ahmet İnal ile tehdit eder. Ancak tehditlere aldırmayan Müftü, İmam Recep Yeşil’in tayinini Beşiri’den Gercüş’ün Kayapınar beldesine çıkartır.

Tayin edildiği haberini alan Yeşil, Müftüye gidip “şimdi göreceksin” der ve aradan kısa bir süre geçmesinin ardından milletvekili Ahmet İnal, Müftüyü telefonla arar.

AKP'li İnal ile Müftü arasındaki konuşma şöyle:

Ahmet İnal(AKP'li Batman Milletvekili): Alo

Hasan Aksoy(Besiri Ilce Muftusu): Alo buyrun

A.İ: Müftü Bey merhaba

H.A: Merhaba

A.İ: Nasılsınız

H.A: Teşekkür ediyorum efendim

A.İ: Müftü efendi. Orada benim bir eniştem var, Recep Yeşil.

H.A: He

A.İ: Siz onun yerini değiştirmek falan mı istiyorsunuz?

H.A: Evet

A.İ: Niye

H.A: Burada artık dayanılmaz çekilmez bir sorun haline geldi efendim.

A.İ: Ne olmuş

H.A: Hem görevini yapmıyor, hem...

A.İ: Ne yapıyormuş beyefendi. Adam 24 saat cemaatin içerisinde ders veriyor. Ne yapmış? Cemaate ne yapmış? Şikayet mi gelmiş sana?

H.A: Evet şikayet gelmiş. Bana hakaret...

A.İ: Ne gelmiş şikayet sana?

H.A: Bana hakaret ediyor efendim...

A.İ: Sana nasıl hakaret ediyor? Ne yapmış sana müftü efendi. Kendi halinde adam. Medresesiyle meşgul cemaatiyle meşgul. Beşiri'den ayırdığı bir insan değildir. Kendi kendine kıskanıyorsun sen onu.

H.A: Vallahi öyle değil.

A.İ: Vallahi de öyledir müftü efendi. Haddini bil.

H.A: Ya rica ederim ben şimdi.

A.İ: Bir saat seni orada … bıraktırmam ha. Bir saniye bıraktırmam. Bütün Beşiri'yi senin başına musallat ettiririm, seni kepaze ettiririm ha.

H.A: Nasıl nasıl?

A.İ: Sen ne istiyorsun bu adamdan?

H.A: Efendim siz konuyu bilmiyorsunuz...

A.İ: Bırakınız atmayı. Bunu yapamazsın söyleyeyim. Haddin değil bunu yapmak. Kendi halinde istiyorsun oradan çek git. Tayinini çıkartırım gidersin oradan. Karıştırmaya hakkın yok orayı.

H.A: Ya karıştırmıyorum...

A.İ: Müderris bir adamı herkes tutuyor diye tutuyorsun. Devlet neyle uğraşıyor sen neyle uğraşıyorsun.

H.A: Benimle alakası yok yani.

A.İ: Senin de alakan vardır.

H.A: Yoktur.

A.İ: Vardır. Bak orada onun bir kılını kıpırdarsan seni orada perişan ederim. Haddini bil orada. Bak ilk defa konuşuyorum. Böyle ağır bir şekilde konuşuyorum. Zaten yabancısın çeker gidersin oradan tayinini istersin. Oradan istiyorsan ben şimdi senin tayinini alırım oradan. Otur oturduğun yerde gününü say git oradan. Yapamazsın bunu. Bak bunu söylüyorum. Böyle ağır konuşuyorum. Otur oturduğun yerde. Gününü say git oradan. Bölgeyi sana diyorum karıştırma.

H.A: Ben karıştırmıyorum görevimi yapıyorum.

A.İ: Sen karıştırıyorsun.

H.A: Ben karıştırmıyorum.

A.İ: Otur oturduğun yerde. Otur oturduğun yerde süren bittiğinde s... olup çeker gidersin.

H.A: Ya müsade edin bir de ben söyleyeyim.

A.İ: Hayır müsade etmiyorum sana.

Ee tamam siz bilirsiniz o zaman.

(Ahmet İnal telefonu Aksoy'un yüzüne kapatıyor)

SÜRGÜN EDİLDİ


Bu konuşmadan sonra Hasan Aksoy Beşiri ilçesindeki müftülük görevinden alınıyor ve başka bir yere tayin ediliyor. İnal'ın eniştesi Recep Yeşil ise kadrosu Gercüş’ün Kayapınar beldesi olmasına rağmen hala Beşiri de medrese ve halk içinde propaganda yapıp cemaat kuruyor. Müfettişlerin incelemeleri de bir şekilde (!) boşa çıkıyor.

Ekolojik Toplum Paradigması


Nükleer santral kazalarını evdeki tüp patlamaları derecesine indirerek önemsizleştirme çabalarının pek tutmadığını gören Başbakan, her şeyde kimi düzeylerde var olan radyoaktiviteden dem vuradursun, kendisine örnek aldığı ülkelerden aksi yönde haberler gelmeye başladı. Nitekim Almanya nükleer santralleri bir kez daha düşünmek isterken, Japonya'da Fukuşima nükleer santralinin depremde zarar gören dört reaktörünün kullanımdan kaldırılacağı açıklandı.

Santralı işleten TEPCO tarafından yapılan açıklama, 1-4 numaralı reaktörlerdeki durumun son üç haftadır kontrol altına alınamamasını takip ediyor. TEPCO'nun Yönetim Kurulu Başkanı Tsunehisa Katsumata, kararın "kaçınılmaz" olduğunu söyledi. Tepco'nun reaktörleri soğutmada başarısız olduğunu kabul eden Katsumata, şirketin radyasyon sızıntısından zarar görenlere tazminat ödeyeceğini açıkladı. TEPCO, nükleer kriz ile ilgili şeffaf olmamak ve yeterince hızlı bilgi vermemekle suçlanıyor.


Şirketin başkanı Masataka Shimizu'nun yüksek tansiyon ve baş dönmesi şikayetiyle hastaneye kaldırıldığı da bildirilirken, hükümet adına açıklama yapan Bakan Yukio Edano ise, uzmanların radyoaktif maddelerin yayılmasını önlemek için Fukuşima santralindeki reaktörleri özel bir madde ile kaplamayı düşündüğünü söyledi. Hükümet, nükleer santralin işletmecilerinden yeni güvenlik önlemlerinin uygulamaya konmasını talep etmişti. Nisan ayında tamamlanması beklenen yeni önlemler, güç kaynağının bozulması durumunda kullanılacak yedek bir güç sistemini de içeriyor.


Önlemler arasında, reaktörlerin soğutma sistemlerinin bakımının düzenli yapıldığından emin olunması ve santralde sürekli itfaiye araçlarının bulundurulması da var. Deprem ve tsunami, nükleer santralin güç kaynağına zarar vermiş ve dolayısıyla santralin soğutma sistemi çalışmamaya başlamıştı. Mühendislerin deniz suyu kullanarak reaktörleri soğutma çabası ise radyaoaktif sızıntıyı durdurmakta başarılı olamadı. Japonya'da yaşanan felaketin boyutları çok daha sonra belli olacak ama Batı, nükleer santralleri tartışmaya başladı.


Ülkemizde de bu konudaki hassasiyet büyüyor, ama AKP ve benzeri iktidarlar var oldukça, bu santrallerin halka rağmen yapılacağı anlaşılıyor. Ancak bu durum, genel fotoğrafın sadece bir yönü. Enerjinin yenilebilinir kaynaklardan elde edilmesi, enerjiye ihtiyacın en alt düzeye indirilecek bir yaşam anlayışı daha da önemli. Yani birileriniz son derece ütopik olduğunu belirtip, küçümsemeye çalıştığı ekolojik toplum paradigmanın ne kadar da yaşamsal bir olgu olduğu bir kez daha ortaya çıkmadı mı?

Imamin Ordusu'nu Buradan Indirip Okuyun ve Okutun

AKP ve Devletin, Fethullah Gulen'in gercek kimligini aciga cikaran ve daha basilmadan alel acele yok etmek istedigi Ahmet Işık'in kitabi Imamın Ordusu kıtabını aşağıdakı linkten indirip okuyun ve yayarak okutturun...