9 Mayıs 2013 Perşembe

Fethullah Gülen R. Tayyip Erdoğan’ı Tehdit Etti

 Baki GÜL

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Emniyet İstihbarat merkezinde arama yapılmıştı. Bu haber çok gündeme gelmedi. Ama oldukça önemliydi. Daha sonra Zaman gazetesinde “AKP iktidar devlet biziz” babı’nda yorumlar yapıldı. İmralı görüşmeleri alenileşince “zehir de olsa içeriz, sulhta hayır var” sözleri edildi. Zaman, Samanyolu vb medyayı takip ettiğimizde sürece karşı bir “hazımsızlık”, bir barış iştahsızlığı”, “bir sıkışma anı” rahatlıkla görülebiliyordu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ve KCK’li yöneticilere hakaretler, çatışma döneminin özel psikolojik savaş haberleri ise hiç durmadı bu medyada. Son olarak Zaman gazetesinin yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı “Süreci kim baltalar?” başlıklı yazısında “sürece karşı olanlar” ya da “süreci destekleyenler” diye bölümleme yapmıştı 6 mayıs tarihli yazısında. 

Sonra da “Sulhta hayır vardır” diyerek, sözüm ona kendi tarafını açıklamıştı. Ama doğruyu söylemiyordu Ekrem Dumanlı. Çünkü süreci desteklemiyor. Hatta kösteklemek için acayip bir çaba sahibi. Kürt halkına ve Kürtlerin liderlerine hakaret ediyor. Ayrıca Dumanlı’nın yazısı çıkmadan önce önemli haberler almıştık “okyanus ötesinden”. Çünkü ABD’de bir grup gazeteci Pensilvanya’ya gitmişti. Gazetecilerle “süreç” tartışılmıştı. Ancak “okyanus ötesinde” bu tür toplantılarda “gazetecilerle toplantı” adı altında başka işlerin konuşulduğunu biz biliyoruz. 

Bu toplantı ya da toplantılar cemaatin bundan sonraki sürece ilişkin “temel stratejk taktiklerini belirleme ve hayata geçirme” araçlarıdır. Bu toplantılarda Türkiye ve bölge siyaseti değerlendirilir, sonra o alanlara müdaheleler yapılır. Bu seferki toplantılarda alınan karar şu: “AKP zemini üzerinden kesinlikle bu süreç desteklenmeyecek! Demokratikleşme argüman olarak kullanılıp liberaller; “bölünme” korkusu işlenerek ırkçı ulusalcılar; “müminlerin” sorunları kullanılarak da İslam toplumu AKP’ye karşı kışkırtılacak. Kürt mahallesine ise “sızmalarla” şekillendirme çabası yürütülecek. 

Yakın zamanda “Taraf” gazetesi üzerinden kendisini dışa vuran “mevzi savaşı''nı da böyle okumakta fayda var. Çünkü orada AKP üzerinden “süreci destekleyenler” Taraf gazetesinden tasfiye edildi.

İkinci bir adım olarak, Cemaat Washington’da hummalı bir lobi faaliyetine girişti. “Ağabeyler”  Beyaz Saray’ın Kongre kulislerinde, Washington’da lobilerde “AKP bizi kullanarak kendi iktidarını sağlamlaştırdı, şimdi de kendi otoritesini kurumsallaştırıyor” diyerek kendi görüşlerini rapora yansıttı. Yani mevzi savaşları içerde dışarda her yerde devam ediyor. Zaman gazetesi ise raporda Cemaat’e olan övgüyü öne çıkardı. Aslında önemli olan, bu haberle birlikte Fethullah Gülen’in bu haftaki “bamteli” sohbeti... Söyledikleri kelimenin tam anlamı ile “çarpıcı”ydı. Çünkü Fethullah Gülen “Sebe halkı örneği” üzerinden “küstahlaşma belasını” anlatıyordu. İsim vermiyor ama AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı hedeflediğini Gülen’i dinleyen herkes anlayabilir. Şöyle diyor Fethullah Gülen: “Bazen kuvvet insanı küstahlaştırabilir. Dümene oturduktan sonra artık götürdüğü o vasıtanın içindeki o insanların hiçbirinin hukukuna riayet etmez. Hep tepeden bakar onlara. Hep itâb eder... ‘Ben ne dersem o olur’ falan der” ifadelerini kullandı

Gülen bu ağır değerlendirmelerden sonra “Hatta mü’min bile olsa ahlaken firavun olur. Sıfatları itibariyle firavun olur. Bazen nimetlerin sağanak sağanak baştan yağması da insanı böyle Nemrut’laştırır, Firavun’laştırır” diyor ve konuşmasının bir bölümünde ise Erdoğan’ın “gaflet içinde” olduğunu “nankörlük” yaptığını söylüyor ve şu cümle ile de tehdit ediyor:”Bunca imkanlarımıza  rağmen, bunların yaptığı gibi yapamıyoruz.”

“Bu cemaat fobiasıdır” cümlesi ise AKP’ye duyulan öfkeyi doruk noktasına taşıyor. İşin doğrusu, bütün bu konuşmaları, yazılan ve çizilenleri, yazılıp çizilmeyen kısmı ile birleştirdiğimizde ortaya ürkütücü bir durum çıkıyor.

Paralel devlet organizasyonu ve uluslararası destekçileri ile süreci tahrip edebilecek provokasyonların tezgahlanabileceğini akılda tutmakta fayda var. Çünkü cemaat sürecin karakterini “Temkin, Tedbir ve Teyyakuz” olarak ifade ediyor. Bu tanımlamalar Ekrem Dumanlı’nın da temel görüşüdür. Bu üç ‘T’, ittihatçıların, inkarcı ve katliamcı statükocuların “Tedip, Tenkil, Tehcir”i olarak kendisini Kürdistan’da göstermişti. Dolayısıyla Temkin, “güven sorunu, kaygılı ruh hali; Tedbir “bir şeylere hazırlıklı olmak için çaba içinde olmak; Teyyakkuz ise “taaruz öncesine hazırlık” içeriyor. 

Fethullah Gülen Kur’an ayetleri üzerinden “Sebe halkı” örneği veriyor. Ve AKP’yi, Tayyip Erdoğan’ı tehdit ediyor. Sebe halkı için şunları söylüyor: “Kur’an’da Sebe Halkı’ndan kısaca şu ayetlerde bahsedilmektedir: And olsun, Sebe’nin (halkı) oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz) var. Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen yaparız.“

ANF

Özgürlük Yürüyüşünün Stratejik Parametreleri

Cahit Mervan

Kürdistan gerillasının özgürlük yürüyüşü başlıyor. Gerilla Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıkıyor. Bu ‘yolculuğun’ ne kadar süreceği ise belli değil.  Süreyi Türk devletinin, hükümetinin ve ordusunun tutumu belirleyecek.

KCK çevrelerinden edindiğimiz izlenime göre, Türk tarafı üzerine düşen sorumluğu eksiksiz ve ikirciksiz yerine getirirse, çekilme sorunsuz ve öngörülenden daha kısa bir zamanda geçekleşecek. Tersi bir tutum kriz yaratacak. Belki istenmeyen çatışma ve gerilim ortamının doğmasına yol açacak. Böylesine bir durum süreci sabote etmek için elini ovuşturan malum çevre ve güçleri sevindirecek. Barış ve çözüm isteyenlerin ise elini zayıflatacak.

Bu nedenle 25 Nisan’da Qandil’de iki yüzü aşkın gazetecinin katıldığı basın toplantısında konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan çekilmenin sorunsuz yaşanması için 6 maddelik bir paketi sundu.

Karayılan 5. maddede “Gerilla güçleri çekilirken, Türk devlet güçlerinin de buna paralel olarak, Kürdistan’da herhangi bir askeri aktivite ve çatışmaya neden olabilecek tahriklerde bulunmaması ve fırsatçı yaklaşımlara yer vermemesi gerekmektedir” dedikten sonra, önemli bir noktayı daha hatırlatma ihtiyacı hissetti:

’’Bununla birlikte, geri çekilme sürecinin sağlıklı ve başarılı olabilmesi için, daha önce Önderliğimize mektuplarla ifade ettiğimiz ve devletin de bilgisi dahilinde olan hususlara dikkat edilmesi önemli olacaktır.’’

Demek ki hem geri çekilme ve hem de sürece ilişkin Kürt tarafı ile devlet ararsında üzerinde anlaşılan ve kamuoyuna açıklanmayan hususlar var. Bu hususlar Kürt tarafı açısından hassas alanları oluşturuyor olsa gerek ki, Karayılan bir kez daha altını çizme ihtiyacı duydu.

HAMLE STRATEJİKTİR

Hiç şüphe yok ki KCK’nin, Öcalan’ın İmralı’da devlet heyetiyle yürüttüğü müzakere sonucunda varılan mutabakat gereği gerilla güçlerini sınır dışına çekmesi taktiksel bir hamle değil, stratejik bir hamledir. Sonuçları da stratejik değişiklere yol açacaktır.

Bu sıradan, basit bir askeri gücün, bir devletin sınırları dışına çıkması değildir. Çıkış başarılı bir şekilde tamamlanırsa, bu Kürdistan’ın kaderinde tıpkı 1984 yılının 15 Ağustosu’nda olduğu gibi kökten ve devrimci bir değişikliğe yol açacaktır. Şimdiden açmaya başlamıştır da.

PKK lideri Abdullah Öcalan Amed Newrozu’nda tarihi çıkışını yaptı. Bunu KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın Bonn Newroz’undaki ateşkes ve sürece ilişkin açıklaması izledi. 25 Nisan’da Qandil’de yapılan basın toplantısıyla da öngörülen stratejik hamlenin ilanı yapıldı.

Böylelikle Türk devletiyle yapılan görüşme ve müzakerelerde üzerinde anlaşılan üç aşamalı çözüm sürecinin birinci aşaması tamamlanmış oldu. En azından Kürt tarafı açısından kritik eşik aşıldı. Kürt tarafı askeri güçlerini sınır dışın çekmek için prensipteki kararını, pratikte de uygulayacağını deklere etti.

PKK’nin gerilla güçlerini Güney Kürdistan’a çekmesinin ne kadar önemli bir hamle olduğunu bizzat Federal Kürdistan Bölge Başbakanı Neçirvan Barzani ‘PKK'nin Başur´a gelmesi, küçük bir proje değildir’ diyerek altını çizdi.

PKK’nin başlattığı ve merkezinde Öcalan olduğu bu hamlenin kısa ve orta vadedeki sonuçları bile oldukça çarpıcıdır.  

TÜRKİYE KÜRDİSTAN İLE YÜZŞELİYOR

Kürt hareketi çözüm için attığı bu stratejik adımla Türkiye’yi geri dönülmez bir noktaya taşıdı. Bu adımla Türkiye’nin artık eskisi gibi kalamayacağını da ilan etmiş oldu. Gerilla geri çekilerek özerk Kürdistan ile demokratik bir Türkiye’nin kapısını araladı. Bu sıradan, basit bir olay değil. 

Çünkü bu süreçle birlikte Türk devleti, hükümeti ve kamuoyu ilk kez bu kadar geniş ve yakından Kürdistan gerçeğiyle karşı kaşıya, değim yerindeyse yüz yüze geldiler. Diğer bir değişle 40 yıllık mücadele, ödenen bediler, çekilen acılar sonuç verdi. Türkiye, Kürdistan sorunu tanımakla kalmadı, bu sorunun çözümü için PKK ve onun lideri ile masaya oturdu. Masadaki görüşme ve müzakere devam ediyor. 

Buna paralel olarak PKK, dolayısıyla Kürdistan Özgürlük Hareketi, değişen bölge ve dünya koşullarını göz öne alarak durduğu yeri yeniden tanımladı ve deklere etti. PKK bu stratejik çıkışıyla dünyada, Ortadoğu’da ve Kürdistan’da Kürtlerin önemli, meşru temsilcilerinden biri olduğu gerçeğini tescilledi. PKK’nin yani Kürdistan Özgürlük hareketinin tarihsel meşruiyeti ilk kez bu kadar açıktan hukuki bir alanda kendisine yer buldu.   

PKK’NİN MEŞRUİYETİ TESCİLLENDİ

Bu tescilin önemli göstergeleri son günlerde kendisini iyiden iyiye hissettirdi. Birkaç önemli ve tarihsel manada gelişme oldu. Örneğin:

Bir: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, PKK’yi ‘terör örgütü’ olarak adlandırmaktan ve değerlendirmekten vazgeçti. Bunu önümüzdeki dönemde PKK’nin Avrupa Birliği’nin ‘terör örgütleri listesinden’ çıkarılmasına kadar uzanacağını şimdiden söyleyebiliriz. 

İki: Türk cumhurbaşkanı Abdullah Gül PKK, ile ilk kez masaya oturabileceklerini söyledi. Gül, Kuveyt'te yayınlanan El Ray Gazetesi'ne verdiği özel demeçte PKK’nin bütün Kürtleri olmasa da ‘bir kısmını temsil ediyor’ diyerek silahların bırakılması halinde PKK ile masaya oturabileceklerini belirti. İlk kez bir Türk cumhurbaşkanı, PKK’nin Kürtleri temsil ettiğini kabul etti.

Üç: Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ilk kez açıktan KCK’den üst düzey bir heyetle görüştü. Görüşmenin fotoğrafları basına yansıtıldı. Görüşmeye KCK, Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok’un başkanlığında bir heyetle katılırken, YNK  ise Saddam sonrası Irak’ta başbakanlık yapmış, daha sonra Federal Kürdistan Bölge başkanı olarak görev yapmış, YNK’in en etkin simalarından Berham Salih’in başkanlığında bir heyet katıldı. 

Dört: PKK ve Abdullah Öcalan uluslararası medyada pozitif anlamda ilgi odağı haline geldi. Dünya medyasında Qandil, PKK, Abdullah Öcalan, Kürt ve Kürdistan davası üzerine sayısız haber, dosya, söyleşi ve izlenim yer aldı. TIME Dergisi’nin Abdullah Öcalan’ı yılın 100 etkili şahsiyeti ararsında görmesi ve konuya ilişkin Sinn Fein lideri Gerry Adams’ın kaleme aldığı bir makaleye yer vermesi oldukça önemliydi. Toplamda dünya medyasının değişen dili ve yayınları sayesinde devletlerin olmasa da Kürtlere ilişkin sokaktaki insanın yerleşik ‘terörist’ yargısı yerle bir oldu.

Ancak 8 Mayıs’ta gerillanın başlayacağı çözüm yürüyüşünün yol açacağı sonuçlar sadece Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin meşruiyetinin hukuki zeminini güçlendirmekle kalmayacak, Kuzey Kürdistan’ın olduğu kadar, Kürdistan’ın bütün parçalarını kökten etkileyecek gelişmelerin ve yeni parametrelerin açığa çıkmasına neden olacak.

GERİ ÇEKİLME STATÜYÜ ZORUNLU KILIYOR

KCK Yürütme Konseyi başkanı Murat Karayılan geri çekilme kararını açıkladığı basın toplantısında Batı ve Güney Kürdistan’daki kazanımlara ve Kuzey Kürdistan’da özgürlük için önemli mesafenin kat edildiğine dikkat çekerek şunları söyledi:

“Türkiye’de Kürt halkının yüz yıl öncesine dayanan inkar ve ret politikaları altında kimliksiz ve statüsüz yaşamayı kabul etmesi mümkün değildir. Bu anlamda Önderliğimiz ile devlet arasında sürmekte olan görüşme ve müzakerelerin son derece önemli olduğu açıktır.” 

Karayılan’ın altını çizdiği gerçek şudur: Özgürlük gerillasının geri çekilmesinin en önemli karşılığı Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin statüsünün belirleneceği bir dönemin fili olarak başlamasıdır. Bu süreç 8 Mayıs ile birlikte başlamıştır. Yasalar değişir veya değişmez özerk Kürdistan ‘de facto’ olarak ortaya çıkacaktır. Bütün parametreler bu yöndedir.

İkinci ve en önemli gelişme ise Batı Kürdistan ile alakalıdır. Daha birkaç gün önce BBC Türkçe servisine özel bir demeç veren PYD lideri Salih Müslim Türkiye’de yürüyen barış ve müzakere sürecinin Batı Kürdistan’ın önünü açtığına dikkat çekti. Türkiye Kürt sorununu çözdükçe Batı Kürdistan’da ortaya çıkan  ‘de facto’ özerkliği daha rahat için esindir bilecek. Onunla iyi komşuluk ilişkilerini geliştirecektir. İşgalci ve tehditkar bir güç olmaktan çıkarılmış olacaktır.

Üçüncüsü, bu süreç Federal Kürdistan’ın geleceğini çok yakından ilgilendirmektedir. Burada Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Henri Barkey sürece ilişkin ‘Türkiye’yi birleştiren ama Irak’ı isteyerek veya istemeyerek olsa da bölen bir hamle’ diye yaptığı değerlendirme dikkat çekicidir. Türkiye’deki barış süreci ve bunun adil bir çözüm ile tamamlanması hem Federal Kürdistan yönetiminin elini güçlendirecek, hem de olası bir bağımsızlık ilanında Türkiye’nin en azından ‘tarafsız’ kalmasını sağlayacaktır. Bu nedenle kim ne derse desin gerilla güçlerinin Kuzey’den çekilmesi Federal Kürdistan’a bağımsızlık kapsını açmıştır. Bugünden itibaren tarih bu hamleyi böyle yazacaktır. 

Dört: Gerillanın özgürlük yürüyüşü ile birlikte Kürtler arası ilişkiler nitel bir değişikliğe uğrayacaktır. Kürdistan Ulusla Kongresinin toplanması artık an meselesidir. Bu bütün Kürtler için tarihsel manada bir kazanım olacaktır.

Gerillanın özgürlük yürüyüşü Kürdistan halkına, demokrasi ve barış güçlerine şimdiden hayırlı olsun.