Murat Karayılan: Biz bir halkız ve onun
özgürlük hareketiyiz. Kimse, geri adım atılacağını beklememelidir.
Yenilmez olduğumuzu bir kez daha herkese göstermek zorundayız. Gelinen
noktada başka bir yol bırakılmamıştır.
Türk Başbakan Recep T. Erdoğan’ın ABD ziyareti için, “Sorunun çözümü New
York’ta değil, Ankara ve Amed’tedir” diyen KCK Yürütme Konseyi Başkanı
Murat Karayılan, „Bu tür ittifak ve saldırılarla bir halkın haklı, meşru
taleplerinin önüne geçilemez. Bir halkın direniş hareketi bastırılamaz.
Kürt halkı 200 yıldan bu yana özgürlük için mücadele yürüten bir
halktır“ hatırlatmasında bulundu.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı
Murat Karayılan, TAK’ı Ankara eylemini onaylamayan açıklamalarını
hatırlatarak, „Bizim mücadele tarzımız açık, sorgulanabilir bir mücadele
biçimidir. Meşrudur, doğrudur ve haklıdır. Bu çizgide derinleşerek,
sonuç alacağımız kesindir“ dedi. Siirt’te yaşanan facia ile ilgili de
yaptıkları açıklamayı anımsatan Karayılan, şunları ekledi: „Biz bu halk
için mücadele yürüten bir hareketiz. Bu halkın kadınlarının, kızlarının,
gençlerinin, analarının, babalarının özgür bir ülkede yaşaması için
yaşamımızı ortaya koymuş bulunmaktayız. Onun için gidip de kendi
insanlarımızı hedeflemeyiz. Acı çeken ailelerimiz bunu iyi bilmelidir.
Yine biz, insanımız olsun olmasın, sivil insanları hedeflemeyiz. Türkiye
topraklarında yaşayan herkes bizim insanımızdır. Çünkü biz onları da
kazanmak istiyoruz. Onları haklı davamızın destekçisi haline getirmek
istiyoruz... Bir kez daha vurgulamak istiyorum; bu konuda yanlış
davranan, gereken hassasiyeti gösteremeyen kim olursa olsun gereken ne
ise, hakkındaki uygulama ne ise yapılacaktır. Bundan hiç kimsenin
kuşkusu olmamalıdır. Bu olayda özellikle bir yönlendirmenin ve farklı
durumların olup olmadığını açığa çıkarmak önemlidir.“
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Ne oldu da ‘Oslo görüşmeleri’nden sonra ortam gerginleşti, görüşmeler çözüme yönelik değil miydi?
Sorun
tartışıldı, tartışıldı; en son gelip Başbakan’a dayandı. Başbakan, 15
Haziran’da protokollere dönük olumlu bir cevap verebilirdi, olumlu bir
sinyal gelişebilirdi. Fakat böyle bir şey olmadı: Cevapsız bırakıldı ve
boşlukta kaldı.
Görüşme var, çözüm tartışılıyor ve biz ateşkes
pozisyonundayız ama operasyonlar da durmadı. Siyasal çözüm sürecini
başlatmışsın ama siyasal temsilcilerin hepsini de içeri atıyorsun. Bu
süreci bozan en temel şey Kürt siyasetçilerinin KCK operasyonları adı
altında içeri atılması ve bu operasyonların durdurulmamasıdır. Görüşmeci
heyetin kendisi KCK adı altındaki operasyonlara karşı olduğunu hep
söylemiştir ama durdurulmadı.
Çatışmaları PKK’nin yeniden başlattığı ve görüşmelerin tıkanmasına da bu tutumun neden olduğu belirtiliyor?
Mart
ayından Haziran ayına kadar güçlerimiz eylemsizlik pozisyonunda
olmasına rağmen, yapılan operasyonlar sonucu 56 arkadaşımız şehit
düşmüştür. O zaman soruyorum: Neden siz o zaman, “ateşkes var, bu
operasyonlar neyin nesidir” demediniz?
Bu görüşme süreçlerinin sonuç
almamasının temel nedeni, Türk ordusu ve polisinin durmayan
operasyonlarıdır. Hem askeri operasyonlarda kayıplarımız yaşandı, hem de
KCK operasyonları adı altında Kürt siyasetine karşı bir kırım
politikası ısrarla sürdürüldü. Aynı zamanda Önderliğimizin İmralı’daki
konumunda hiçbir değişiklik yapılmadı.
Bir ekip görüşmeye geliyor
ama öbür taraftan polis tutuklamaya, asker de öldürmeye geliyor. İşte
sonuçsuz kalmasının nedeni budur.
Bir taraftan bizimle görüşmeler
sürdürülürken, öbür taraftan da İran, Irak ve yine daha değişik bölgesel
ve uluslararası güçlerle de görüşmeler yapılarak Sri Lanka benzeri bir
katliam için kapsamlı bir konsept hazırlığı yürütmüşlerdir. Bu bir yorum
değil, bir gerçektir. Bu güçlerle görüşmelerin daha kış aylarında
yapıldığını çok iyi biliyoruz. Çünkü bunlar belgelenmiş hususlardır.
Örneğin;
AKP çözecekti diyeceklere soruyorum: AKP’nin çözüm projesi nedir,
nerededir ve kim biliyor. Bu projenin içeriği nedir, bilen var mıdır?
Hayır. Neden? Çünkü böyle bir proje yoktur. AKP’nin projesi bazı
Kürtleri kendine bağlayıp, onları kendi gerçeğine ihanet ettirerek
devlet olanaklarından yararlandırmak, bazılarını sırtından sıvazlayarak
“siz Kürt kardeşlerimsiniz, istediğiniz kadar türkü söyleyip Kürtçe
konuşabilir veya kuracağınız özel okullarda Kürtçe öğrenebilirsiniz”
tarzında bir projedir. Yani Kürtleri bir irade olarak tanımak, anadil ve
benzeri temel hakları tanıma gibi bir zihniyeti AKP taşımamaktadır.
Bizi güçsüzleştirerek geri adım attırma ve zoraki bir biçimde kendi
çözümüne razı etme hedefi vardır. Kendi çözümü de çözüm değil, Osmanlı
dönemindeki gibi tebaası haline getirme çözümüdür. Bizim geri adım
atmayacağımızı görünce bu sefer askeri yöntemlere ağırlık vermiştir.
Mesela
12 Haziran seçimlerine hazırlık çerçevesi de bunu göstermektedir. AKP
içerisinde belli bir siyasi kimliğe sahip ve belli düzeyde bir kişilikli
duruşu olan birçok milletvekili liste dışı bırakıldı. Bunların başında
Mehmet Mir Dengir Fırat gelmektedir.
AKP hükümeti çok önceden kendini
savaşa hazırlamıştır. Koskoca bir devletin Silvan’da olan tek bir
olayla kırılma yaşaması ve direksiyonu ters çevirmesi mümkün müdür?
En
son Önderliğimizin “Başbakan sorunu çözümü barışçıl yöntemlerle
çözeceğine dair teminat versin ve önümü açsın, sorunu 1 haftada çözerim”
biçimindeki çağrısı oldu. Dikkat edin bu kadar net ve açık bir çağrıya
Başbakan’dan ve AKP çevresinden hiçbir yanıt verilmemiştir.
Savaşı başlatan biz değil, AKP devletidir.
Bu görüşme sürecinde genel olarak hareketinizin yaklaşımı nasıldı?
Baştan
beri Önderlik ve hareket olarak duruşumuz bütünlüklü oldu.
Barışçıl-demokratik çözüme ciddi yaklaştık. Ama karşımızda samimi,
gerçek bir çözüm iradesini görmedik. Biz bir halkız ve onun özgürlük
hareketiyiz. Öyle kendisini kolay kolay kurbanlık koyun gibi orta yere
atacak değildir. Kimse, Kürt halkının on yılların birikimi olarak
kazanmış olduğu mevzileri bırakıp, kaçacağını ya da zorluklar karşısında
geri adım atacağını beklememelidir. Yenilmez olduğumuzu bir kez daha
herkese göstermek zorundayız. Gelinen noktada başka bir yol
bırakılmamıştır.
Erdoğan’ın görüşmeleri hükümet olarak sahiplenmeyerek, devletin görüştüğünü söyledi, niye?
Görüşmeyi
devlet mi, hükümet mi yaptı tartışması yerine gerçekleri halka anlatmak
daha doğru olurdu. Biz bu görüşme süreciyle ilgili daha fazla bir şey
anlatmayacağız. Konuya ciddi ve ilkeli yaklaşıyoruz.
Geçtiğimiz
günlerde Türk Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile yaptığı
görüşmenin ana konusu PKK ile mücadele oldu. Bu görüşmenin sonuçlarını
ve beraberinde yaşanacakları nasıl ele alıyorsunuz?
Aslında
dikkat edilirse Başbakan Erdoğan’ın New York’taki programının ve yaptığı
görüşmenin hemen hemen tümü hareketimize karşı çeşitli devletlerle
işbirliğini geliştirmek amaçlı yapılmıştır. Ama bu konuda ABD’nin özel
bir yerinin olduğu da açıktır. Türkiye’nin İran’a karşı füze kalkanını
kendi ülkesinde konuşlandırması, yine Suriye’ye ve değişik kimi ülkelere
karşı daha aktif bir rol oynaması karşılığında, Amerika’nın da,
Türkiye’nin Kürt halkına karşı kullanılmak üzere olan yeni silah
taleplerine belli düzeyde olumlu yaklaştığı anlaşılmaktadır. Bu, her
şeyden önce Türkiye için bir onursuzluktur. Taşeronluk yaparak, bunun
karşılığında Kürt halkının katlinin iznini ve bunun araçlarını
almaktadır. Onurlu hiçbir devlet kendi vatandaşı saydığı insanlara karşı
gidip uluslararası güçlerle bu denli kendini peşkeş çekerek, ittifak
yapmaz. Ama Türkiye Kürt halkına karşı Amerika ve tüm NATO ile her türlü
kirli pazarlıklar çerçevesinde ittifak yapmaktadır.
Türk devleti
taşeronluk rolüne soyunmuş bulunmaktadır ama hükümet kalemşörleri pişkin
bir biçimde hareketimizi taşeronlukla suçlamaktadırlar. El insaf
diyoruz, el insaf! Bu hareket, kendi öz gücüne dayalı olarak Kürdistan
dağlarında kıt kanaat yaşayan ve halkının onuru için direnen bir
harekettir. Bu harekete karşı yapılan kirli ittifakların çeşitli
çevreler tarafından allandıra-ballandıra onurlu bir şeymiş gibi
anlatılması ibret vericidir.
Daha fazla öldürme tekniği, daha fazla
katletme izni sizi hiçbir yere götüremez. Sorunun çözümü New York’ta
değil, Ankara ve Amed’tedir.
Bu tür ittifak ve saldırılarla bir
halkın haklı, meşru taleplerinin önüne geçilemez. Bir halkın direniş
hareketi bastırılamaz. Kürt halkı 200 yıldan bu yana özgürlük için
mücadele yürüten bir halktır. Kuzey Kürdistan’da hareketimizin
öncülüğünde son otuz yıldan bu yana mücadeleyi her türlü zorluğa karşı
yükseltmeyi başarmış bir halktır. Bunun karşısında şiddete dayalı
ittifakların sonuç alması mümkün değildir. Sonuç almanın tek yolu
vardır, o da bu halkın doğal haklarının tanınmasıdır, barışçıl
politikaların bu temelde uygulanmasıdır. Başka da sonuç alma yöntemi
yoktur.
Erdoğan’ın New York ziyaretinde hareketinize yönelik yaptığı çağrılara yanıtınız nedir?
Erdoğan’ın
“PKK silah bırakana kadar operasyonlar devam eder” sözü, AKP hükümeti
iktidarda olduğu sürece bu savaş devam edecektir anlamına gelmektedir.
Daha önce de birçok başbakan buna benzer konuşmalar yapmışlardı. Onlar
hepsi gittiler ama biz buradayız.
Kürt sorununun Demokratik Özerklik
perspektifiyle, barışçıl yöntemlerle çözümüne açığız. Bunu kabul
etmiyorsanız istediğiniz kadar saldırın.
Sömürgeci politikalar artık
Kürdistan’da sonuç almaz. Bu halkın, öz yönetim hakkını, özgürlük
hakkını tanıyacaksınız. Önderliğini özgürleştireceksiniz. Siz bu noktaya
gelmeden hiçbir sorunu çözemezsiniz.
Öcalan ile görüşme
engelleniyor, askeri ve siyasi operasyonlar paralel sürüyor. Siz bu
tabloyu bir bütünen nasıl yorumluyorsunuz?
Belli ki AKP
devleti topyekun bir savaşı başlatmış, üstelik hukuk dışı, kural dışı ve
etik dışı bir biçimde yürütüyor. AKP’de savaş ahlakı ve kuralı yoktur.
Bugün Kürdistan’da bir savaş vardır. AKP hükümeti ise bir savaş hükümeti
olarak hem ülke içerisinde bu savaşı yürütmekte hem de yurtdışında daha
fazla destek almak için sağa-sola yalvarmaktadır. Mevcut durumda AKP
hükümeti siyasetini, ekonomisini, diplomasisini, polisini, askeriyesinin
hepsini Kürt halkını iradesizleştirme ve Kürt halkına karşı savaşa göre
konuşlandırmıştır. Bu topyekun savaş, bir iradesizleştirme ve siyaseten
yok etme harekatıdır. Siyasi soykırımın giderek fiziki imhayla
tamamlanması ve siyasi soykırımın başarılı kılınması hedeflenmektedir.
Soruyorum:
Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal’ın ne gibi bir KCK üyeliğini
tespit ettiniz? Devlet kurumlarında 25 yıl işçilik yaptıktan sonra
emekli olmuş, namazında niyazında bir insandır. KCK üyesi olduğunu
nereden çıkardınız? Silopi Belediye Başkanı, belediye başkanı olana
kadar resmi imam değil miydi? Devletin de onayladığı resmi bir imamdı.
Siyasetle çok fazla uğraşmayan ama kimliğine de sahip çıkan bir insandı.
Ne oldu da siz şimdi onu KCK üyesi yaptınız? Resul Sadak da aynı
biçimde tanınan, bilinen bir bölge insanıdır. Bu kadar safsata olamaz.
Tutuklanmalarının tek nedeni, onurlu duruşa sahip olmalarıdır.
Biz
bunu yutacak ve kabul edecek değiliz. Buna karşı hareketimiz ve halkımız
her yerde kendini savunacaktır. Kürt halkı şerefli bir halktır. Sizin
dayattığınız şerefsizliği kabul edemez. Ne pahasına olursa olsun kabul
edemez.
Askeri, siyasi operasyonlara dönük Kürt halkı, demokratik kurum ve kuruluşlara yönelik herhangi bir mesajınız var mı?
İçinde
bulunduğumuz dönem stratejik, aşama ise tarihidir. Hareket ve gerilla
güçleri olarak Türk devletinin tüm saldırılarının boşa çıkarılması için
ne yapılması gerekiyorsa fedai bir ruhla ve tüm gücümüzle onu yapmaya ve
sürece cevap olmaya çalışacağız. Türk devleti ve AKP hükümetinin bütün
çabalarına ve saldırılarına rağmen, koşullar mücadelenin başarısına
müsaittir. Türk devletinin öngördüğü konsept başarısızlığa uğrayacak,
geri tepecek ve Kürt sorununun çözümü Özgür-Demokratik Özerk Kürdistan,
Demokratik Cumhuriyet amacı doğrultusunda Kürt halkı ile Türkiye emekçi
halkının mücadelesi sonuç alacaktır.
Tüm yurtsever kurum, kuruluş ve
kişilerin rol oynaması çok önemlidir. Özellikle Kürt gençliğinin ve
kadınının öncü rolüne sahip çıkması mücadelenin başarısı açısından çok
büyük önem arz etmektedir.
Artık hiçbir Kürdistanlı genç, Türk ordusuna askerlik yapmamalı, askere gitmemelidirler.
Unutmayalım
ki, AKP polisi düşkünleri, kaçkınları, ruhsuz çıkarcılar
tutuklamamaktadır. Bu topraklarda özgür ve onurlu yaşamayı önüne koyan,
onun için fedakarlık yapan, dürüst, şerefli yurtsever Kürt insanlarını
tutuklamaktadır. Bu açıdan AKP’nin saldırısına uğrayıp tutuklanmak bir
şeref ve onurdur. Hiçbir Kürt bundan çekinmemeli, her koşul altında
yurtseverlik görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Özellikle
Kürdistan gençliği, AKP’nin pasifikasyon yaratma ve caydırma amaçlı
saldırı ve tutuklama tehditine karşı alnı dik ve onurlu duruşu
gösterebilmelidir.
Biliyorum ki, şu anda yüzlerce istihbarat elemanı
Ankara’dan Amed’e getirilmiştir. Sözüm ona bunlar KCK’nin özerklik
ilanına karşı bir misilleme harekatı yapacaklardır. Tüm kamuoyu AKP’nin
ve Gülen Cemaati’nin tamamen kendi sistemini egemen kıldırmaya dönük bu
tür saldırıları karşısında uyanık ve dikkatli davranmalıdır.
DTK
eğer Demokratik Özerkliği ilan ettiyse o zaman Demokratik Özerkliği her
yerde inşa edip, hayata geçirmek gerekmektedir. Eğer halkımız sistemini
kurmuş olsaydı, AKP polisinin saldırıları da bu kadar gelişme zemini
bulmazdı.
Serhildan hareketi niteliksel bir gelişme yaşayarak, bu
faşist uygulamalara dur diyecek bir düzeye gelmelidir. Bunu gerilladan
beklememek lazım. Halkımız bunu kendisi yapmalıdır.
İran ile ateşkes
5
Eylül günü PJAK tarafından ilan edilen ateşkes ardından İran’ın da
saldırılarını durdurduğu gözlemleniyor. İran ile olan süreç nasıl devam
etmekte?
5 Eylül’de PJAK’ın ilan ettiği ateşkes şimdiye
kadar her iki tarafın da uyduğu ve her alanda uygulanan bir ateşkes
olarak devam etmektedir. Kandil direnişinde bir kez daha görüldü ki Kürt
Özgürlük Hareketi, askeri, örgütsel ve siyasal açıdan ciddi bir güçtür.
Herkesle diyalog temelinde sorunların tartışılabileceğini,
çözülebileceğini düşünmekteyiz.
Türk basınında PJAK’ın bu çatışmada büyük darbe yediği ve birçok karargahının İran’ın eline geçtiği söyleniyor. Bu doğru mudur?
Bu
haberler doğru değil, Türk basını bu konuda sürekli kışkırtıcı bir dil
kullanıyor, gerçekleri çarpıtıyor. Kalıcı bir ateşkes sürecinin
gelişmesine zemin sunmak için Casusan Tepesi’ni boşalttık. Bunu biz
kendi irademiz ve kararımızla yaptık.
Yine bir kısım
Türk yazar da sizin Türkiye’ye karşı çok sert konuşurken, İran’a karşı
da çok yumuşak konuştuğunuzu ifade ediyor. Bu konuda neler diyeceksiniz?
PJAK
ateşkes ilan etti, İran devleti de uydu ama biz Türk devletine karşı
sekiz kez ateşkes ilan etmemize rağmen, Türk devleti bunlardan birine
bile uymamıştır. Türkiye’de de Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle
çözülebileceğini hep düşündük; bunun için de çok çaba sarf ettik.
İran’la elbette ki çatışmalı bir vaziyet değil, en azından çatışmasız
bir vaziyeti korumak istiyoruz. Halklar arası düşmanlık değil, dostluğun
geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Aynı şeyi Türkiye halkı için de
öngörüyoruz. Ancak buna engel olan, Türkiye’deki iktidarın taşıdığı
inkarcı-milliyetçi zihniyeti ve faşizan uygulamalarıdır.
Meclis boykotu
1 Ekim’de yeni yasama yılının açılışı gerçekleşecek. Sizce Blok vekilleri Meclis’e gitmeli midir?
Öncelikle
bu konuda karar verecek olan Blok vekilleri grubudur. Biz vekillerin
Meclis’e gitmesine negatif yaklaşmıyoruz. Haksız bir egemenlikçi
anlayışa ve siyasete karşı gerekli tutum ve tavrı almışlardır.
Dolayısıyla bundan sonra farklı tutum pekala olabilir. Değişik ve sonuç
alıcı taktiklerle hedefe yürümek, bir siyaset sanatıdır. Bu açıdan
farklı davranmak mümkündür. Bizce bunu kendileri düşünmelidir. Önemli
olan burada duygusal yaklaşmamak, öngörülü ve politik yaklaşarak
muhtemel oyunları boşa çıkarıcı, en doğruda kararı alabilmektir. Bunu da
Blok vekilleri grubu tamamen kendi öz iradeleriyle almalıdırlar.
DENİZ KENDAL / GÜLİSTAN TARA - ANF/BEHDİNAN