27 Eylül 2011 Salı

Bir ‘Kürdistan’ Hikayesi

Nuri FIRAT
Helin Kürdistan’ın babası Ahmet Atış’ın hikayesi yüzlerce Kürt siyasetçisinin neden ve nasıl tutuklandığını gözler önüne seriyor

CEZAEVİNDEN MEKTUP YAZDI

“Yaklaşık 22 aydır Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ndeyim. 04/ 02/ 2008’de doğan kız çocuğuma, Kürdistan adını verdim. İçişleri Bakanlığı onayladı. Daha sonra ‘Kürt Açılımı’ başladı. Basın röportaj istedi, ‘Açılım’a katkı sunmam istendi. Ben de kabul ettim. Ama başıma geleceklerden habersizdim.”

25 YIL HAPİSLE YARGILANIYOR

“2009 Ekim ayıydı... Hakkımda dava açıldı, tutuksuz yargılandım. Daha sonra yine gözaltına aldım, tutuklandım. Yücel adlı polis şöyle dedi: ‘Kızın evlenene kadar çıkmayacaksın!’ Yargılandım, 8 yıl 4 ay ceza aldım. Başka bir davadan da 18 yıl hapis isteniyor. Bir isim koydum hayatım değişti.”


Bir ‘Kürdistan’ Hikayesi


Ben yaklaşık 4-5 yıldır Kürt legal siyaseti ile meşgul olan biriyim. Yaklaşık 22 aydır Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunmaktayım. Başbakan Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır meydanında “Kürt sorunu benim sorunumdur” dediğinde bölgede barış ve özgürlük umudu doğmuştu. Artık herkes kendi çocuğuna istediği Kürtçe ismi koyabilir denildiğinde, 04/02/2008 tarihinde doğan kız çocuğuma, coğrafyamızın tarihi adını yani Kürdistan adını vermeyi düşündük. Nüfus müdürlüğüne bu isimle müracat ettiğimde, İçişleri Bakanlığı’na dilekçe yazmam gerektiği söylendi. Ben de bu isteklerini yerine getirip Bakanlığa dilekçe yazdım. Bir süre sonra Kürdistan ismine onay aldım.


Daha sonra bildiğiniz gibi “Kürt Açılımı” adıyla bir süreç başladı. O günlerde basın mensupları Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan DTP Urfa Merkez İlçe Yönetim Kurul üyesi olduğum parti binasında benimle konuşmak istediklerini söylediler. Nedeni de kızıma verdiğim Helin Kürdistan ismiyle ilgili olduğunu beyan ettiler. Daha sonra benimle röportaj yapıp “Açılım”a katkı sunmam istendi. Barışa benim de en ufacık bir katkım olacak ise “Ne mutlu bana” diyerek röportajı kabul ettim. Ama daha sonra başıma geleceklerden habersizdim.


2009 Ekim ayıydı... Çoçuğuma verdiğim isim bir pembe kimlik eşliğinde çarşaf çarşaf haberi yapıldı. 20 gün sonra birden elime avukatım tarafından beyaz bir kağıt parçası tutuşturuldu, yine bildik şeyler... Kızıma verdiğim isimden dolayı hakkımızda dava açılmıştı. Bir de gıyabi tutuklama kararı çıkartılmıştı. Daha sonra mahkeme tarafından “tutuksuz yargılanmak” üzere serbest bırakıldım.


Bu kez Şanlıurfa TEM Şubesi’nde bulunan polislerden tehditler yağmaya başladı. Bir defasında TEM Şube komiserlerinden Yücel isimli polis memuru kimlik sorma bahanesiyle tartışma yaratıp, tehditler yağdırdı: “Senden bunun acısını çıkaracağım, ya kör kurşuna denk geleceksin ya da cezaevinde çürüyeceksin, Kürdistan ismini koyarsın ha, görüşürüz!”


Bir süre sonra yani 04 Ocak 2010 sabahı saat 05.30 civarıydı. Kapının ziliyle uyandım. Kapıyı açınca sivil giyimli polisleri karşımda gördüm. Yücel isimli polis de ordaydı. Göz altına alınıp TEM Şubesi’ne götürüldüm. Rüyamda dahi görmediğim 16 yaşlarında bir çocuğun aleyhime ifade verdiğini söylediler. Ayrıca 2006 yılında basın açıklamasına katıldığım gerekçesiyle dosyalar hazırlanmıştı hakkımda. Ben de “Madem bu basın açıklamaları suç unsuru taşıyor neden 2 yıl beklendi?” diye sordum. Polisin cevabı şu oldu: “Hangi duayı biliyorsan onu oku, çünkü tutuklanacaksın!”


Daha sonra anlaşıldı ki, kaçak mazot satışından dolayı ustasıyla birlikte gözaltına alınan M. Doğan isimli çocuğa baskı sonucu hazırladıkları senaryoya imza attırmışlardı. Güya bu çocuk 2 yıl önce araç yakmış, Ahmet isimli bir şahıs da 100 TL para vermiş yakması için. Daha sonra sözde benim fotoğrafım gösteriliyor, “Evet bana parayı veren budur” demiş. Ama çocuk mahkemede “Benim bu tür işlerle alakam yok” demiş.


Avukatımın araştırması ile dosyanın çelişkilerle dolu ve polis düzmecesi olduğu kanıtlandı resmi evrakla. Bu çelişkilerden sadece bir tanesine değinmek istiyorum. Bu aracın yakılmasıyla ilgili olarak 2005’te tutuklanan bazı şahısların üzerine atılmış. 16-17 yaşlarında farklı bir çocuk şöyle demiş: “Şu plakalı aracı (yani aynı araç) ben yaktım. Beni gönderen ve bana parayı veren Salih Sağış’tır.” Bu şahıslar da 15 yıl cezaya mahkum edilmişler. Senaryo aynı...


Şunu belirtmek isterim: Şu anda Kürt siyasi tutsakların yarısından fazlası bu tür senaryolarla cezaevinde bulunmaktadır. Avukatım bu çelişkiyi mahkemeye sundu ve Şanlıurfa TEM Şubesine sorulmak üzere bir talepte bulundu. Bu araçtan dolayı tutuklu başka şahıslar olup olmadığının sorulmasını istedi. Mahkeme heyeti bu talebi kabul edip aynen TEM Şubesi’ne sordu. TEM Şubesi’nin verdiği cevap şöyle oldu. “Bu araçtan dolayı sadece AHMET ATIŞ yargılamaktadır.” Mahkemenin eline vermiş olduğumuz resmi belgeye rağmen, yok denildi. Hakkımda buna benzer çok sayıda asılsız dosya hazırlandı ve yargılanıyorum.


Bir asılsız davadan ceza aldım. Diyarbakır 5 Ağır Özel Yetkili Ceza Mahkemesi’de sonuçlanan dava şöyleydi: Polis tarafından hazırlanan dosya, kızıma verdiğim Kürdistan isminden dolayı açılan dava ile birleşip, örgüt üyesi olmakla birlikte örgüt adına suç işlemekten 8 yıl 4ay cezaya mahkum edildim. Ayrıca sözde 16 yaşındaki çocuğa para vermekten dolayı 18 yıl ceza talep edilmektedir. Gerçi ben cezaevine getirilirken Yücel isimli polis memurunun son cümlesi şöyleydi: “Kızın evlenene kadar çıkmayacaksın!” Hagi demokratik ülkede kız çocuğuna kendi anadilinde isim koyduğu için insanlar 25 yıl gibi ağır ceza ile yargılanmış?


Hayatımı altüst eden bu davalar yetmezmiş gibi, komik gerekçe ile kızım Helin Kürdistan olan ismini de mahkemede değiştirdiler, sadece Helin olarak kaldı o pembe kimlikte.


Hani denilir ya “Bir kitap okudum hayatım değişti!” Ben de bir isim koydum hayatım değişti...


Ahmet Alkış

D Tipi Kapalı Cezaevi Diyarbakır

Hiç yorum yok: