27 Eylül 2011 Salı

Kaybeden AKP Sanal Zafer Peşinde

AKP Kürt Özgürlük Hareketi karşısında kaybettikçe daha da hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor. Buna paralel olarak psikolojik savaş basını AKP’nin PKK karşısında yaşadığı başarısızlıkları gizlemeye çalışıyor; AKP Hükümeti kaybettiği halde başarılıymış ve kara operasyonuyla PKK’yi bitirecekmiş algısı yaratmak için çabalıyor.

Türkiye’de yandaş basın, Fethullahçı ve polis merkezleri basını ve ulusalcı ya da merkez basın el ele vermişler Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı dünyada görülmemiş bir psikolojik savaş yürütüyorlar. Gerçekleri tersyüz etmek için bin dereden su getiriyorlar. Bu psikolojik savaşta Taraf gazetesi hem öncülük yapıyor hem de kirli savaşın pisliklerini örtme görevini üslenmiş bulunuyor. Herhalde Türk basınına PKK’yi psikolojik savaşla alt etme görevi verilmiş. Kürt halkının yenilgiye uğratılmayan Özgürlük Mücadelesi’nin böylece geriletileceğine inanılmış. Bu nedenle AKP yandaşı basın ve AKP’nin antidemokratik yüzünü örtme ile görevli Taraf gazetesi tam bir psikolojik savaş merkezi olarak çalışıyor. Ancak karşılarında dünyanın en haklı davası ve en temiz Özgürlük Mücadelesi bulunmaktadır. Bu gerçeklik karşısında bu psikolojik savaş da yenilgiye mahkumdur. 
 
Son dönemlerde yürütülen psikolojik savaşın her türlü ahlaktan yoksun yapılması AKP Hükümetinin çok zor durumda olduğunun kanıtıdır. AKP Kürt Özgürlük Hareketi karşısında kaybettikçe daha da hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor. Buna paralel olarak psikolojik savaş basını AKP’nin PKK karşısında yaşadığı başarısızlıkları gizlemeye çalışıyor; AKP Hükümeti kaybettiği halde başarılıymış ve kara operasyonuyla PKK’yi bitirecekmiş algısı yaratmak için çabalıyor. 

 
Siyasiler ve basın Türkiye toplumunu kandırıyor. PKK karşısında mevcut politikaların başarılı olması mümkün değil. Sadece 2007 Bush-Erdoğan görüşmesinden bu yana yaşanan gelişmeler bile bunu gösteriyor. 2007 yılından bu yana AKP hem ideolojik hem siyasi hem de askeri olarak kaybetmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi bu yıllarda hep güçlenmiştir. Bu yıllarda kim PKK şu alanda kaybetti ya da geriledi diyebilir. AKP tüm devlet imkanlarını kullanmasına rağmen Kürdistan’da sürekli bir gerilemeyi yaşamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’ni en iyi ben bastırırım, ben geriletirim diyerek iktidar olmasına rağmen başarısız kalmıştır.


AKP tek hakim güç olma çabasında

Aslında AKP bu yıllarda tümden bitebilir ve iktidarını kaybedebilirdi. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi belki çözüm için adımlar atabilir düşüncesiyle AKP Hükümetine bu yıllarda çok fırsat tanımıştır. Ancak AKP Hükümeti bu yılları oyalama, zaman kazanma ve iktidarını sürdürme doğrultusunda kullanmıştır. Türkiye halkına karşı olan sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Böyle yaparak zaman içinde Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edip Kürtler üzerinde siyasi egemenlik ve kültürel soykırımı sürdüren yeni bir siyasi sistem kurmayı hedeflemiştir. Türkiye için zorunlu hale gelen yeni anayasa yapımını da Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için değil de kendini tek hakim güç haline getirmek için bir araç olarak görmüştür.

 
Türkiye’yi bugünkü noktaya getiren AKP Hükümetidir. 9 yıl içinde Kürt sorununu çözmemekte direnen AKP Hükümetidir. Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin bu politikasını kabul etmeyeceğini ortaya koyunca tüm gerçekliği açığa çıkmıştır. Bu durumda ya Kürt sorununu çözmeyi ya da bastırmayı tercih edecekti. Kürt sorununa çözüm politikası olmadığı için tasfiye politikası izleyeceğini ilan etmiştir; savaş açmıştır. AKP Hükümeti savaş açmış, ama arkasını düşünmemiştir. Çünkü savaş açtığı güç yıllardır kendisi karşısında başarılı olan güçtür. AKP ise PKK karşısında sürekli kaybetmiştir. Bu kaybetmenin daha fazla olacağı son iki ayda daha iyi anlaşılmıştır. 

 
AKP, PKK karşısında her alanda kaybettiği inisiyatifi ele geçirmek için kara operasyonu yapacağını ilan etmiştir. Ancak yıllardır PKK karşısında kaybeden bir gücün böyle bir hamle yapması zordu. Nitekim aylar sürmesine rağmen kara operasyonu yapacak gücü bulamamıştır. Daha doğrusu PKK karşısında kaybeden AKP’nin kara operasyonunu bir psikolojik savaş argümanı olarak kullandığı anlaşılmıştır. Kara operasyonu yapacak gücü olmadığı halde kendisini böyle bir operasyon yapacak gücü varmış gibi göstermeye çalışmıştır. Zayıflığını böyle örtmeye yönelmiştir. İki aydır ha bugün kara operasyonu oldu, ha yarın olacak propagandası bunun için yapılmıştır. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi karşısında her gün yaşadığı gerilemeyi örtmek ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edileceği beklentisi yaratılmak hedeflenmiştir. AKP Hükümeti daha önce oyalama ve zaman kazanmayla iktidarını sürdürme politikasını şimdi psikolojik savaşla üstün olduğunu göstererek yürütmek istemektedir.

Toplum yanıltılarak savaşın sürmesi sağlanıyor

Psikolojik savaş merkezinin bu iki aylık süreçteki görevi bu olmuştur. Kaybeden AKP’yi başarılı gibi göstermek. Başarılı olan ve sürekli gelişme gösteren PKK’yi ise zor durumda göstermek.
Psikolojik savaş merkezi PKK’nin kara operasyonuyla tasfiye edileceğini gündemde tutarak, AKP’nin çözümsüzlük politikasını da gözden uzak tutmuş oluyor. Böylece Türkiye toplumu gerçekler dışında başka konularla meşgul ediliyor. Kürt sorununda çözümsüzlüğün Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini göstermek yerine, AKP’nin çözümsüz politikaları konusunda toplumu yanıltarak savaşın sürmesi sağlanıyor.

 
AKP’nin bu çözümsüz politikasını örtmede ve AKP’yi aklamada kullandıkları bir yöntem ise koro halinde PKK’ye ve BDP’ye saldırmak olmaktadır. BDP’ye neden saldırdıkları biliniyor. BDP’yi izledikleri tasfiye politikası önünde engel olmaktan çıkarmak istiyorlar. Daha doğrusu BDP’yi siyasi egemenlik ve kültürel soykırım politikasını yeni koşullarda sürdürecek yeni siyasal sistemi kabul ettirmeye zorluyorlar. Sürekli talepleri yüksek tutuyorlar demelerinin nedeni de budur. En makul ve kabul edilebilir talepleri kabul edemez göstermeleri zaten bir çözüm politikaları olmadığının açık kanıtıdır.

 
PKK’ye yönelik saldırı ve karalama kampanyasının amacı ise PKK’nin çözüm önünde engel olduğunu göstererek Türk devletinin Kürt sorununu çözmeyen ya da yeni koşullarda kültürel soykırımı sürdürecek politikalarını bir çözümmüş gibi yansıtmaktır. Bu tür gerçekleri tersyüz etme ve karalama propagandalarıyla PKK’nin siyasal etkinliğini kırıp yeni siyasal egemenlik ve kültürel soykırım sistemi önünde engel olmaktan çıkarmayı hedefliyorlar. Çünkü PKK gücünü ve siyasal etkinliğini koruduğu müddetçe düşündükleri yeni soykırım sistemini kabul ettiremeyeceğini biliyorlar. Hatta PKK’yi etkisiz kılmazsa kendisinin etkisizleşeceğini görüyor. Kuşkusuz AKP etkisizleşirse demokratik çözümün de Türkiye’nin demokratikleşmesinin de önü açılacaktır. Böylece AKP ve yandaşları otoriter rejimlerde olduğu gibi hakim tek siyasi güç olmaktan çıkıp herhangi bir siyasi güç olarak demokratik Türkiye’de yerini alacaktır. Ne var ki AKP ve yandaşları demokratik bir ülkenin herhangi bir siyasi gücü olmak istemiyorlar. Kürtler üzerinde siyasi egemenliği ve kültürel soykırımı sürdürme temelinde Türkiye’nin gerçek sahibi olmak istiyorlar. Özcesi AKP 1930’lu yılların CHP’si gibi olmak istiyor. İşte bu amaca ulaşma önünde temel engel PKK olarak görüldüğünden PKK’yi etkisiz kılmak için her yol deneniyor. 

 
En son olarak Siirt’te gerillanın yanlışlıkla polis sanıp taradığı araçtan dört genç kadın ölünce bunu PKK’yi yıpratma ve toplum içindeki itibarını zayıflatma yönünde kullanmaya çalıştılar. Yandaş basın bunu PKK’yi yıpratıp AKP’yi kurtarma fırsatı olarak gördü.

Güney Kürdistan halkı katliamları iyi bilmektedir


HPG bu yanlışlık için özür diledi. KCK de gerekli soruşturmanın açılacağını ve sorumlu olanlardan hesap sorulacağını açıkladı. PKK’nin devlet ve AKP Hükümeti gibi sivilleri hedefleyip suyu kurutarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni boğma gibi bir politikası yoktur. Kaldı ki yanlışlıkla vurulanlar BDP’ye oy verenlerdir. Hatta PKK sempatizanları oldukları bile söylenebilir. AKP Hükümeti ise sivilleri korkutmak ve PKK tabanını daraltmak için sivilleri öldürmektedir. AKP Hükümeti zamanında yüzlerce sivilin hedef seçilerek öldürüldüğü bilinmektedir. Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız diyen ve bunu pratikleştiren bir Başbakan vardır.
Daha bir ay kadar önce güney Kürdistan’ı uçaklar bombalamış, biri bebek, dördü çocuk yedi Kürt vahşice parçalanarak katledilmişti. Katledilenlerden biri de hamile bir kadındı. Tüm dünya bu katliamı verirken Türkiye basını görmemiştir. Hatta şimdi dört kadının ölmesi üzerinden PKK’yi itibarsızlaştırmak isteyen Taraf gazetesinin liberal demokrat maskesi Ahmet Altan, bu katliamın devlet tarafından yapılmadığını söylemişti. Zaten devlet bu katliamı neredeyse PKK’ye yüklemeye çalışmıştır. Ne var ki Güney Kürdistan halkı ve bölge hükümeti bu katliamın Türk uçakları tarafından yapıldığını iyi bilmektedir. Çünkü bu saldırıları gözleriyle gören insanlar vardır. Türk devletinin Güney Kürdistan’daki katliamı yeni değildir. 1995’te yine bir araba vurularak on insanı katledilmişti. 2001 yılı 15 Ağustos’unda Xinêrê’deki Kendekolê köyü uçaklarla vurulmuş, çoğu çocuk ve kadın 47 Kürt katledilmişti. Türk devletinin Güney Kürdistan’daki katliamları yeni değildir. 

 
Türk basınının ne kadar ilkesiz, ahlaksız ve devletlerine bağlı olduğu güney Kürdistan’daki bu katliamla bir daha görülmüştür. Zaten Kürdistan’da ölen çocuklar ve kadınlar haber bile olmamakta ya da kısa bir haberle geçiştirilmektedir. AKP’nin bilinçli ve planlı sivil ölümlerine ses çıkarılmamaktadır. Herhalde şiddet tekelini devlette gördüklerinden bunları normal görmektedirler. Bu nedenle Kandil’deki katliamı ne haber yapmışlardır ne de makale ve yorumlarında yer vermişlerdir.

 
Bebek ve çocukların paramparça edilerek öldürülmesinden özür bile dilenmemiştir. Hatta PKK’nin üzerine yıkılmaya çalışılmıştır. Bebek, çocuk ve kadınların ölümünü sorun yapmayanların şimdi dört kadın için döktükleri gözyaşına kim inanır? Onlar için bu kadınların ölümü PKK’ye karşı yürütülen psikolojik savaşta sadece birer malzemedir. Herhalde böyle bir olayın olmasına çok sevinmişlerdir.

 
Taraf gazetesi yazarları ve kendini demokrat gösteren Ahmet Altan gerçeği tam da bu iki olaydaki gösterilen tavırdaki tutumlarda kendini açığa vurmaktadır.

İki tutum arasında ahlaki ve nitelik farkı

Devlet uçakları vurduğu ve paramparça ettiği çocuklar ve kadınlar için özür dilemezken HPG yapılan yanlışlıktan dolayı ailelerden, halktan ve demokratik kamuoyundan özür dilemiştir. KCK ise soruşturma açıp sorumlulardan hesap soracağını kamuoyuna açıklamıştır. Bu iki tutum arasında ahlaki ve samimiyet açısından nitelik bir fark vardır. 

 
HPG yanlışlıkla vurduğunu kabul etmiştir. Türk devleti ise o sivilleri halkı PKK’ye karşı çıkarmak ve Kandil alanını boşaltıp insansızlaştırmak için vurmuştur. HPG’yi böyle bir olaydan dolayı eleştirelim, ama Türk devletinin katliamlarını bırakalım eleştirmeyi, üstünü örtme çabası gösterilmişse Siirt’teki kadınların trajik ölümünü manşetten vererek ve yorum yaparak PKK’yi yıpratmak isteyenlere kimse inanmaz ve onları ciddiye almaz.

 
Daha on gün önce kadar Şemdinli’de dört genç asker ve polis kurşunuyla katledildi. Dört kadının ölmesini PKK’yi yıpratma malzemesi yapanlar bu dört Kürt genci için hangi ağıtları yaktılar ya da AKP Hükümetini eleştirdiler? 

 
Kürt Özgürlük Hareketi geçmişte bazı kişiliklerin sivilleri hedef alan eylemlerinden dolayı özeleştiri vermiş ve bu tür eylemleri mahkum etmiştir. Nitekim bu tür eylemleri yapanlar PKK tarihinde çete olarak geçmektedir. Bu mahkumiyetlerden sonra sivillerin öldürülmesi olmamıştır. Yanlışlıkla yapılanlardan ise özür dilenmiştir. Bu nedenle sivilleri öldürüyorlar denilerek Kürt Özgürlük Hareketi’ni yıpratmak kolay değildir. Türkiye’de bazı kesimler inandırılsa da Kürdistan’da herkes gerçeğin ne olduğunu bilmektedir. Özellikle her gün sivillerin öldürüldüğü AKP iktidarında bu tür propagandalar AKP’nin ikiyüzlülüğünün daha da iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. 

 
PKK uluslararası savaş kurallarını uyacağını kabul etmiştir. Ama Türk devleti uluslar arası savaş hukukuna uymamaktadır. Yasaklanmış silahları kullandığı gibi, sivilleri bilerek katletmektedirler. 

 
Türk ordusu özellikle AKP Hükümeti döneminde Kürdistan’da yakmadık orman bırakmadı. Türkiye sınırları dışında da Güney Kürdistan’ın ciğerleri olan ormanları her uçak saldırısında cayır cayır yakmaktadır. Sözde demokrat ve liberallerin bir gün bu konuyu yazdıklarını da duymadık.

AKP’nin çözüm politikası İmralı’ya yaklaşımıdır

Türk basını istediği kadar uğraşsın. Türk devletinin haksız ve sürekli yenilgi yaşayan gerçeğini örtemez. Kürt halkı ise haklı ve sürekli başarı kazanan taraftır. Psikolojik savaşla bu yenilgisinin tersine çevrileceği, PKK’nin itibarının ortadan kaldırılıp yenilgiye uğratılacağını düşünmek, 30 yıllık hayalden başka bir şey değildir. Bu hayali görenlerin tümünün sonuçta hayal kırıklığına uğradığını tüm Türkiye ve Kürdistan kamuoyu bilmektedir. 

 
AKP Hükümeti çözümsüz politikasının Türkiye’yi çıkmaza götürdüğünü görüp çözüm için adım atacağına, çözümsüzlüğü derinleştiren ve savaşı kışkırtan politikasında ısrar etmektedir. PKK karşısında kaybetme hıncını Kürt demokratik siyasetine saldırıyla çıkarmaya çalışıyor. Kürt demokratik siyasetine saldırarak aslında bir çözüm politikası olmadığını ortaya koyuyor. 

 
AKP’nin çözüm politikası olmadığının en büyük kanıtı İmralı’ya yaklaşımıdır. PKK Önderliğinin Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi için ne anlama geldiğini bile bile tecrit uygulaması, AKP’nin tercihinin tasfiye olduğunun açık ifadesidir. İmralı’ya ancak çözüm politikası olmayanlar böyle yaklaşır. 

 
AKP gerçekten de politika üreterek sorunlara çözüm bularak değil, demagojiyle aldatarak ve psikolojik savaşla iktidarını sürdüreceğini sanmaktadır. Bu yönüyle Türkiye’nin imkanları ve gücünü kendi çıkarları için tüketmektedir. Ancak çekirge bir sıçrar iki sıçrar misali kendini ele verir, kaybeder. Böyle giderse AKP birkaç yılda içine girdiği iktidar sarhoşluğundan büyük bir düşmeyle uyanacaktır.

MUSTAFA KARASU

Hiç yorum yok: