Kürt Özgürlük Hareketinin gelişen demokratik uluslaşma bilinci görkemli bir direniş ruhunu yarattı. Bu ruhu kırmak için TC, sömürgeci politikalarının ürünü olarak her yolu toplumsal soykırım yolunda mubah gördü. Bunun akıl almaz kirli ve planlı siyasetini hep geliştirdi. Kısa, orta ve uzun vadeli planlamalarla Kürt toplumsal soykırımını derinleştirme konseptlerini devreye koydu. Günümüzde ise AKP ve Gülen Cemaati bu konsepti daha incelikli ve vurucu tarzda uyguluyor. Bu yazıda devlet, hükümet ve cemaatin bu yönlü pratikleri ve Mersin örneğini açımlayacağım.
Kürt Özgürlük Mücadele tarihinde her dönem yeni ad ve biçimde sömürgeci sistemin soykırımcı siyasetiyle karşılaşıldı. Kürt Özgürlük Hareketi bunu azmi ve iradesiyle boşa çıkarmayı başarıyla gerçekleştirmesini bildi. Son yıllarda Kürt halkının meşru direniş hakkı olan demokratik direniş tavrını boşa çıkarmak için devreye ince ve sinsi planlar konuldu. Milli Güvenlik Kurulu kararı sonucunda MİT Toplumsal İlişkiler Dairesi, Emniyet İstihbaratı, Terörle Mücadele Müdürlükleri ve Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlükleri üzerinden eşgüdüm dâhilinde yaygın psikolojik harekât başlatıldı. Kürt çocuklarını birbirine karşı kullanma ve derin yönlendirme taktikleriyle Kürt Özgürlük Hareketine karşı kafa karıştırıcı çelişkiler üretme ve devreye koyma planları geliştirildi. Kürt çocuklarının ahlaki duygularını istismar ederek çelişkileri artırma, kavga ve gerilim ortamı yaratma ve bundan faydalanma esas faaliyet planı olarak geliştirilmeye çalışılıyor. Kürt çocukları üzerinden sosyo-psikolojik etüt çalışması olarak ifade edilen bu plan, Kürt halkının tarihi toplumsal direniş hafızasını silme ve felç edip Kürtsüzleştirmeyi geliştirme politikasıdır. Başta Kürdistan ve Kürt halkının yoğun yaşadığı metropol kentlerde il emniyet müdürlükleri ve Toplum Destekli polislik şube müdürlükleri bünyesinde Kürt çocuklarını polis ile “kaynaştırma” ya da “sağlıklı iletişim” adı altında geliştirilmeye çalışılan, Kürt çocuklarını ve gençliğini düşürme ve ajanlaştırma planıdır. Tüm faaliyetler AKP ve Gülen cemaatinin direk koordinatörlüğünde yürütülmektedir. Cemaat ve onun hükümetinin emniyet ve devlet kurumları içerisinde geliştirdikleri etkinliğin düzeyi öncelikle Kürt halkını vurmaktadır.
Kürt Özgürlük Mücadele tarihinde her dönem yeni ad ve biçimde sömürgeci sistemin soykırımcı siyasetiyle karşılaşıldı. Kürt Özgürlük Hareketi bunu azmi ve iradesiyle boşa çıkarmayı başarıyla gerçekleştirmesini bildi. Son yıllarda Kürt halkının meşru direniş hakkı olan demokratik direniş tavrını boşa çıkarmak için devreye ince ve sinsi planlar konuldu. Milli Güvenlik Kurulu kararı sonucunda MİT Toplumsal İlişkiler Dairesi, Emniyet İstihbaratı, Terörle Mücadele Müdürlükleri ve Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlükleri üzerinden eşgüdüm dâhilinde yaygın psikolojik harekât başlatıldı. Kürt çocuklarını birbirine karşı kullanma ve derin yönlendirme taktikleriyle Kürt Özgürlük Hareketine karşı kafa karıştırıcı çelişkiler üretme ve devreye koyma planları geliştirildi. Kürt çocuklarının ahlaki duygularını istismar ederek çelişkileri artırma, kavga ve gerilim ortamı yaratma ve bundan faydalanma esas faaliyet planı olarak geliştirilmeye çalışılıyor. Kürt çocukları üzerinden sosyo-psikolojik etüt çalışması olarak ifade edilen bu plan, Kürt halkının tarihi toplumsal direniş hafızasını silme ve felç edip Kürtsüzleştirmeyi geliştirme politikasıdır. Başta Kürdistan ve Kürt halkının yoğun yaşadığı metropol kentlerde il emniyet müdürlükleri ve Toplum Destekli polislik şube müdürlükleri bünyesinde Kürt çocuklarını polis ile “kaynaştırma” ya da “sağlıklı iletişim” adı altında geliştirilmeye çalışılan, Kürt çocuklarını ve gençliğini düşürme ve ajanlaştırma planıdır. Tüm faaliyetler AKP ve Gülen cemaatinin direk koordinatörlüğünde yürütülmektedir. Cemaat ve onun hükümetinin emniyet ve devlet kurumları içerisinde geliştirdikleri etkinliğin düzeyi öncelikle Kürt halkını vurmaktadır.
Temel amaç Kürt özgürlük ve varoluş kimliğini sahiplenen en dinamik güç gençliği teslim almak ve iradesini kırıp etkisizleştirmek olan bu söz konusu yapılanmalar, Kürdistan ve Türkiye metropollerinde Kürtlerin yoğun bulunduğu mahalle karakollarını merkez üs seçip kirli planlarını ve tuzaklarını adım adım özel yetkilerle devreye koymaktadır. Her şehirde birbirine benzer ama farklı yöntemlerle uygulamaya geçirilen plan, Kürt çocukları şahsında ajan yetiştirme ve hazırlama planıdır. “Sağlıklı iletişim” adı altında okullarda seminer ve sohbet toplantıları düzenleme ve bu şekilde direk hedefledikleri Kürt çocuklarını muhbir öğretmenler vasıtasıyla “kaynaştırma” ortamları hazırlanarak tespit edilen çocuklar için futbol, voleybol ve tenis müsabakaları düzenleme, onları müze ve sinemaya götürerek bağımlılaştırma gerçekleştiriliyor. Daha sonra bu çocuklar üzerinden aile ziyaretleri ortamı hazırlatılıp ailelerin sosyo-psikolojisi çözümlenerek yoksullukları ve zaafları önceden bilinerek, etkileyici iletişim teknikleriyle ve zaman zaman özel hediyelerle çocukları üzerinden aile ziyaretleri gerçekleştiriliyor. Zamanla aile ile yakınlaşan ve derinleşen ilişkiler bağlamında “polis ile kardeş aile” ilişkisi kurulup ekonomik ihtiyaçları “Polis Şefkat Dernekleri” üzerinden sağlanıyor. İlişkilerin daimi kılınmasına özen gösteriliyor ve çok gizli tutuluyor. Dışarıdan çok masumane bir girişim olarak görünen böylesi soykırımcı politikada işbirlikçilik ve ajanlık temel yaklaşım olmaktadır. Amed’deki Gaffar Okan deneyimi neticesinde bukalemun kişilikli vali, kaymakam ve emniyetçi tiplemelerle geliştirilmeye çalışılan ilişki biçimindeki temel amaç Kürt toplumunda onun Özgürlük Hareketiyle kopmalar ve kırılmalar yaratmaktır. Böylesi tuzak dolu iletişimler zaman zaman karakolluk duruma düşen çocuk ve gençlerin zayıflıkları kullanılarak “sağlıklı iletişim” dili devreye sokuluyor. İlişkiler kimileriyle yine aile iletişimine kadar vardırılıyor.
Yine demokratik meşru halk serhildanları ortamında gözaltına alınan çocuklar üzerinden bu düşürme senaryoları devreye sokuluyor. Öldürme ve tutuklama şantajları devreye sokularak yine mobese ve polis kamerası görüntüleriyle telefon ve internet sohbetleri bireylerin önüne serilerek teslim alma ve iradesini kırma baskısı uygulanıyor. Tespit edilen kişilik zaafları, sigara, uyuşturucu bağımlılığı ve hırsızlık gibi yine varsa geçmiş sabıkası ona karşı kullanılıyor. Bu oyunlar bireyin sosyo-psikolojik durumu göz önüne alınarak “sağlıklı iletişim” adı altında tatlı sert pratik uygulama metotlarıyla arzu edilen yakınlaşmada mesafe alınmaya çalışılıyor.
Daha sonra kirli ağına düşürdükleri Kürt çocuklarını PODEM (Polis Destekli Eğitim Merkezi) şubelerine götürülerek beyin yıkama sohbetleriyle bu ilişkilenme derinleştirilmeye çalışılıyor. Sonuç aldıklarına cep harçlığı, telefon kontörü, okula gidiyorsa bursa bağlama teminatı veriliyor. Hatta kimi zaman kendi yozlaştırma politikalarının sonucu olan esrar ve sigara alışkanlıkları okşanıp karşılanıyor. Yeter ki kendilerine işbirlikçi muhbir olma güveni verilsin. Özünde bireyi aidiyet duygusundan koparma, kimliksizleştirme ve sömürgeci devşirme tipini yaratma operasyonu olan böylesi kirli planlar Kürdistan ve metropol kentlerde profesyonelce çalışan emniyet birimleri tarafından geliştiriliyor. Her kentte kendi “polis amca” ve “polis ağabeyi”ni toplum nezdinde yeni imajla yaratmayı öngörüyor.
Böylesi ahlaksız politikayı açımlarken bu planın medyatik isimlerinden Mersin Akdeniz ilçe emniyet müdürü Hasan Güray Güner’in özel yetkili sıfatıyla icraatlarını örnekleyerek belirtmekte fayda vardır.
Siirt’te 4 yıl görev yaptıktan sonra Akdeniz ilçe emniyet müdürlüğüne atanan Güner, önceleri Siirt’te Kürt yoksul mahallelerini pilot merkez seçti. Yoğun bir faaliyet geliştirdi. Tuzağına düşürdüklerini, devletin tarihi inkâr ve imha siyasetini demokratik meşru eylem diliyle protesto eden öncü gençler üzerinde ifade hazırlatma ve gizli tanık yapmada önemli rol oynadı. Onlarca genç ve çocuğun ceza alıp zindanlara düşmesi politikalarının bizzat aktörü oldu. Bu dönemde özellikle yetiştirme yurtlarında kalan çocuklarla da ayrıca özel olarak ilgilenmesi dikkat çekici. Bu, devletin tarihi devşirme konseptine memurluk etme hevesinin dışa vurumuydu. Yine “kardeş aile” bağlamında yoksul Kürt ailelerine odaklı “sağlıklı iletişim” adı altında işbirlikçiliği geliştirme faaliyetlerini sinsi planlarla hayata geçirmeye çalıştı. Yardımlaşmacı ve dayanışmacı görünerek kendi siyasi soykırımcı yüzünü maskelemeye çabaladı.
Toplumda ve medyada “Hasan Amca”, “Hasan Abi” tiplemesini sergileyen, Kürt düşmanlığını inceltilmiş iletişim diliyle hep gizleyen, dost ve kardeşlik edebiyatını ikiyüzlüce gündemde tutarak özellikle çocukları ve onların üzerinden ailelerini etkileme çalışmalarını sürdürdü. “Hasan Amca” şimdi Mersin Akdeniz ilçe emniyet müdürlüğü görevini devletin donattığı özel yetkilerle sürdürüyor. Tabii yeni görev yerinin özellikle Mersin ve Akdeniz olması manidardır.
Devletin Kürdistan’da geliştirdiği kirli savaş sonucu Mersin’e göç eden Kürtler çok ciddi bir kitleyi teşkil etti. Değerlerine bağlı Mersin Kürtleri her zaman ülkesinde yaşanan savaşa sessiz kalmadı. Her dönem demokratik katılım ve tavır içerisinde oldu. Büyük bedeller verdi ama yılmadı. 1999 yerel seçimiyle Kürtlerin ve devletin ana gündemine girdi. Büyükşehir belediyesi kazanılmasına rağmen baskı ve oyunla seçim devletçe gasp edildi. Mersin’den kaynaklı bu hazımsızlık, Türkiye’nin seçime katılım ve coğrafi temsil sisteminde ani ve planlı değişikliğe neden oldu. Yine 2002 Newrozu’nda devletin yasakçı zihniyetine karşı Kürtler dillere destan bir direniş geliştirdi, şehitler verdi. Devleti geri atma zorunda bıraktı. Newroz sonrası tutuklanan yüzlerce Kürt ile bu halk sindirilmek istendi. 2005 Newroz kutlamaları sonrasında da devletin planlı konsepti dâhilinde bir “bayrak provokasyonu” geliştirildi. Bununla başta Kürt özgürlük hareketi ve kentin dinamik halk kesimlerine gözdağı verilmek hedeflendi. Kürtler, devletin paramiliter çeteleri ve yerel yöneticilerince yoğun bir baskı kıskacı ve linç gerilimi içinde sindirilmeye çalışıldı. Her dönem onlarca örnek ile Mersin hep psikolojik harekâtın pilot kentiydi. Tüm bu beyhude çabalar Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkı tarafından boşa çıkarıldı. Yoğun baskı, tutuklama ve katletme pratiklerine rağmen Kürtler ulusal değerlerine bağlılık refleksini hep serhildan ruhuyla geliştirdi. Mersin tüm Kürtlerin, devletin ve uluslar arası kamuoyunun gündeminde hep yer edindi.
Yaklaşık 3 yıldır Akdeniz emniyet müdürlüğü görevini yürüten Güner, devletin Mersin merkezli geliştirmek istediği toplumsal soykırımcı konseptinin icracılığını şimdi ciddi bir ekiple sürdürürken, uyguladığı çalışma tarzı, devletin gerçek amacını ve zihniyetini açığa çıkarıyor. Sade ve sakin bir görüntü çizerken kendisini “idealist’’ ve “siyasi amaç gütmeyen biri” olarak lanse ediyor. Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu mahallelerin ortasında bulunan “Siteler” polis karakolunu, “devletin bekası” için merkez seçmiştir. Mahallelerde bulunan okulları gezme, sohbet etme ve tespit ettiği öğrencilerle “özel ilgilenme” yoluyla, mahallelerde eylem yapılması ve panzerlere taş atılmasını yanlışlama telkiniyle çocukları etkileme diline bürünüyor. Kürt çocuklarını karakola davet etme ya da götürme, onların ihtiyaçlarını istismar ederek etkileme biçiminde rol üstleniyor. Yine ilişkilendiği çocuklar üzerinden ailelerini de tanıma ve onları da kirli tezgâhlarına çekmede son derece kurnazlık içinde olabiliyor. İlişkilendiği çocukların ailelerinin mağduriyetlerine maddi imkânlar yaratmada alabildiğince “yakın ve dayanışmacı” olmaya özen gösteriyor. Güner’in ana gündemi ve odaklanıp sonuç almak istediği temel amaç, Kürt gençlerinin ülkelerinde yaşanan savaşa kayıtsız kalmasını sağlama ve demokratik eylem hakkını kullanma iradesini kırma çabasıdır. Bunun için özel yetkiyle donatılarak sonuç alması için devletin her türlü desteğini ve imkânını kullanmada sınır tanımıyor. Kürt çocukları üzerinde yoğunlaşarak onları daha fazla nasıl etkileyip kontrolüne alabileceğini, “sağlıklı iletişim” metotlarıyla sergiliyor. Çocuklarla futbol oynama, müzeye ve havuzlara götürme, panzerle gezdirip panzer üzerinde ırkçı milliyetçi sloganlar attırma gibi yöntemlere başvuruyor. Tespit ve ikna ettiği çocukları, kendi makam aracıyla Yenişehir ilçesinde bulunan Polis Meslek Eğitim Merkezinde “polis ağabeyleriyle kaynaştırma ve tanıştırma” adı altında kıskaca alıyor. 8-15 yaş arası Kürt çocuklarını, mahallelerde yaşanan eylem görüntülerini izlettirerek katılanları tespit etmede kullanıyor. Özellikle eylem günleri etkilediği bu çocuklara, gelişen demokratik meşru eylemleri provoke edici ve özünden saptırıcı rol sergilemeleri yönünde telkinlerde bulunuyor ve perspektifler veriyor. Eylem esnasında aniden polise, sivil araçlara ve Kürtlerin işyerlerine taş atmaları için yönlendirerek eylemi manipüle edici ve halkın tepkisini çekecek tarzda provokasyonlara itiyor. Halkla eylemci kitlesini karşı karşıya getirme, halkta eylem karşıtlığını körükleme ve örgütleme hedefleniyor. Demokratik etkinliğe katılanları etkisizleştirmek için uydurma ifade ve gizli tanıklar sağlanıyor. Kamuoyuna mal olan Kürt çocuklarını karşı karşıya getirip sonra da flaş haber kurgusu yapılarak medyaya servis edilmesi de bu planın parçalarındadır. Yoğun psikolojik harekât metotlarıyla gerçekleşen bu yaklaşım, yapılan demokratik eylemleri yoğun bir anti propaganda ile karalamayı amaçlıyor.
Bunun yanı sıra ağına düşürdüğü Kürt çocuklarını, “Metropol İş Merkezi” civarında bulunan “Toplum Destekli Polislik Şube müdürlüğü” bünyesinde faaliyet gösteren “Polis Şefkat Evi” derneğine götürerek, onları “ödüllendirme” biçiminde işbirlikçiliklerini daha da teşvik etmeyi amaçlıyor. Temel amaç olarak halkın demokratik meşru eylem yapma dinamiğini bitirmeyi önüne koyan Güner’in, zaman zaman Akdeniz belediyesini ziyaret edip belediye başkanından, “demokratik eylemlilikleri nasıl bitirebiliriz” şeklinde tartışma açarak destek talebinde bulunması, planlı emellerine ortak arama çabasıdır. Bizzat belediye başkanından çocukları geziye götürmelerini istemesi sonrasında gerçekleşen böylesi insani bir etkinliğe, kendisinin davetli olmamasına rağmen katılması dikkat çekicidir. Yine mahallelerde gerçekleşen demokratik eylemlilikleri kırmak ve boşa çıkarmak için BDP’li yöneticiler üzerinde baskı kurması ve eylemlere müdahale edilmesini dayatması ve bunun için yöneticilere dava açma tehdidi, üstlendiği misyonun sonucudur.
Sonuç olarak TC’nin, yeni uluslar arası hükümran sistemin konseptiyle entegrasyon(asimilasyon) misyonlu hükümeti AKP ve onun perde gerisindeki Gülen Cemaati, bu yönlü “maharetleri”ni en incelikli ve vurucu tarzda Kürdistan’da uygulamaktadırlar. Bu yönüyle aslında 1990’lı yılların savaş hükümetlerinin günümüzdeki versiyonudur. O yılların hükümetleri Kürt halkının fiziğine yönelirken AKP ise Kürtlerin beynine, çocuklarına, gençlerine, kadınlarına ve bir bütün olarak varlık ve değerlerine saldırmaktadır. Bunu Kürdistan’da pratikleştirdiği gibi Türkiye kentlerindeki Kürtlere karşı da uygulamaktadır. Bu yönlü “tecrübeli” kişi ve ekiplere de sahiptir. Örneğin 1990’lı yıllarda da Kürt halkına karşı tüm gözü karalıklarıyla savaşan hem de Silivri’deki Ergenekoncularla omuz omuza! Demek ki Kürt halkına karşı işlev gördü mü yeri hükümettir görmedi mi devre dışıdır. Abdulkadir Aksu, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül vb ile yeni yetmeler bunun için canhıraş bir çaba içerisindedirler. Fakat Kürt halkının ulaştığı aydınlanma ve bilinçlenme düzeyi ve derin acıların kazındığı hafızası her şeyi, herkesi ve her gelişmeyi anlamlandırabilmektedir. Bu anlamlandırmanın gereğini yerine getirebilecek kadar da imkân sahibidir artık. Aksini düşünenler kendilerini kandırmaktan öteye bir şey yapamayacaklardır.Bunun yanı sıra ağına düşürdüğü Kürt çocuklarını, “Metropol İş Merkezi” civarında bulunan “Toplum Destekli Polislik Şube müdürlüğü” bünyesinde faaliyet gösteren “Polis Şefkat Evi” derneğine götürerek, onları “ödüllendirme” biçiminde işbirlikçiliklerini daha da teşvik etmeyi amaçlıyor. Temel amaç olarak halkın demokratik meşru eylem yapma dinamiğini bitirmeyi önüne koyan Güner’in, zaman zaman Akdeniz belediyesini ziyaret edip belediye başkanından, “demokratik eylemlilikleri nasıl bitirebiliriz” şeklinde tartışma açarak destek talebinde bulunması, planlı emellerine ortak arama çabasıdır. Bizzat belediye başkanından çocukları geziye götürmelerini istemesi sonrasında gerçekleşen böylesi insani bir etkinliğe, kendisinin davetli olmamasına rağmen katılması dikkat çekicidir. Yine mahallelerde gerçekleşen demokratik eylemlilikleri kırmak ve boşa çıkarmak için BDP’li yöneticiler üzerinde baskı kurması ve eylemlere müdahale edilmesini dayatması ve bunun için yöneticilere dava açma tehdidi, üstlendiği misyonun sonucudur.
Dilgeş Botan