Şırnak -
Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’nde geniş bir alanın sekiz gündür
gerillanın denetiminde olduğu bildirilirken, bir helikopterin daha
gerillalar tarafından düşürüldüğü bildirildi.
Hakkari’nin
Şemdinli İlçesi Bağlar (Nehri) Köyü’ne bağlı Çem (Navrezan) ve Rüzgârlı
(Rubunus) mezralarında 24 Temmuz’da başlayan çatışmalar halen devam
ediyor.
Gerillanın bölgede denetim kurduğu bildirilirken,
indirme yapmak isteyen bir skorsky helikopterin Pazar günü saat 17.45’te
düşürüldüğü bildirildi. Helikopterin enkazının kaldırıldığı ifade
edilirken, ANF muhabiri Cihan Özgür en az 49 özel harekat öldürüldüğü
bilgisini akardı.
Yerel kaynaklar, 24 Temmuz’da gerillanın yol
kontrolü yaptığı sırada müdahalede bulunan bir kobra tipi helikopterin
de düştüğüni bildirdi.
Bu arada Günyazı (Gelaşk) Köyü’nün
Yiğitler (Nırkole) mezrası Goman etekleri ve Mergesave, Serbera ve
Sertet kırsalında dün başlayan çatışmalar bugün yine şiddetlendi.
Bölgeye
skorski tipi helikopterlerle çok sayıda özel eğitimli asker ve özel
harekat timlerinin indirildiği öğrenildi. Şemdinli 3. Dağ Taktik Komando
Taburu’ndan ilçeye 15 kilometre uzaklıkta bulunan Tekeli (Gare),
Balıklı, Mırgesave ve ilçeye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çiyayê
Kuremezgeta bölgesine havan topu atışları başlatıldığı kaydedildi.
Şiddetli
çatışmanın çıktığı bölgede, yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre çok
sayıda askerin yaşamını yitirdiği ve yaralandığı iddia edildi
ANF
Detay Haber
Behdinan -
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaşan çatışmalara ilişkin bilgi veren
HPG Basın- İrtibat Merkezi (HPG-BİM ), Pazar günü yaşanan çatışmalarda
49 asker öldürüldüğünü ve bir skorsky tipi helikopterin düşürüldüğünü
bildirdi. HPG, alandaki çatışmaların halen de devam ettiğini kaydetti.
29
Temmuz günü saat 05.30 sularında Şemdinli’nin Guman dağına çıkmak
isteyen Türk ordu güçlerine yönelik gerillaların saat 06.00’da bir eylem
gerçekleştirdiğine dikkat çeken HPG-BİM gerçekleşen eylem sonucunda 2
askerin öldürüldüğünü 1 askerin de yaraladığını belirtti.
Alev alan Skorsky düştü
Sabaha
saat 06.00’dan akşam saat 20.30’a kadar alanlarda yoğun çatışmalar
yaşandığını belirten HPG-BİM “Saat 16.30 sularında alandan gücünü çekmek
isteyen bir skorsky helikoptere yönelik olarak gerillalarımız
tarafından bir eylem gerçekleştirilmiş, alev alan helikopter kısa bir
süre sonra düşmüştür” dedi.
Ordu geri çekilmek zorunda kaldı
HPG-BİM
açıklamasının devamında, gün boyu süren çatışmalara müdahale etmek
isteyen ve Şemlinli Tugayından çıkan 2 skorsky helikopterinin
gerillaların direnişiyle geri çekilmek zorunda kaldığı ifade edildi. Gün
boyu yaşanan çatışmalarda 49 askerin öldürüldüğüne dikkat çeken HPG-BİM
Türk ordusunun gerillaların direnişini kıramadığını ifade ederek
devamla şunları belirtti: “Gün boyu gerillalarımızın direnişini
kıramayan işgalci TC ordusu alana yönelik olarak hem savaş uçakları, hem
de havan ve obüslerle yoğun bir şekilde bombalamıştır. Gün boyu yaşanan
çatışmalarda düşmanın toplam 49 askeri öldürülürken çok sayıda asker
ise yaralanmıştır. Akşama kadar yoğun bombardımanlarla alandan
uzaklaşmaya çalışan düşman askeri onlarca skorsky helikopterler ile
gücünü geri çekmeye çalışmıştır.”
Ağır silahlarla eylem
HPG-BİM
açıklamasında Şemdinli’de yaşanan çatışmalarda gerillaların ağır
silahlarla da eylem gerçekleştirdiğine dikkat çekerek, “28 Temmuz günü
saat 15.00 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok ile
Girana karakollarına yönelik olarak gerillalarımız tarafından ağır
silahlarla bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem
sonucunda kamelya ve bir kirpi darbelenmiş karakollarda ise maddi hasar
meydana gelmiştir” denildi.
Ağır silahlarla gerçekleşen ikinci
eyleminse dün yapıldığını duyuran HPG-BİM eyleme ilişkin de şunları
belirtti: “29 Temmuz günü 11.00-12.00 ile 16.00-17.00 saatleri arasında
Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Garê Alayına yönelik olarak
gerillalarımız tarafından ağır silahlarla bir eylem
gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın ölü ve
yaralıları tarafımızdan netleştirilemezken, alayda ise maddi hasar
meydana gelmiştir.”
Hava saldırıları devam ediyor
Gerilla
karşısında çaresiz kalan Türk ordusunun sivil yerleşim yerlerine hava
saldırıları gerçekleştirdiğine dikkat çeken HPG-BİM şunları ifade etti:
“29 Temmuz günü saat 20.00’den 30 Temmuz günü (bugün) saat 06.00’ya
kadar aralıklarla işgalci TC ordusu tarafından Gumokê Tepesi, Gostê
Tepesi, Geniştepe, Hacıbeg suyu ile Nirukola köyüne yönelik olarak hem
savaş uçakları ile hem de havan ve obüsler ile bombardıman yapılmıştır.”
Havan ve obüs saldırısı
HPG-BİM açıklamasının
devamında, 29 Temmuz günü 18.00’den 30 Temmuz sabahına kadar aralıklarla
Şemdinli’nin Konserve Tepesi, Karker Tepesi ile Geniş Tepeye yönelik
olarak “işgalci TC ordusu” tarafından havan ve obüs saldırısı
yapıldığını belirtti.
ANF
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Genel Meclis Yürütme Kurulu, AKP
iktidarının Batı Kürdistan’a yönelik müdahale tehditlerine tepki
göstererek, “Bu açıkça işgal olur, Kürt halkına düşmanlık olur” dedi.
Türk
hükümetinin müdahale tehditleri ve “provokasyon” girişimlerine tepki
gösteren HDK Genel Meclis Yürütme Kurulu, “Suriye’nin Kürt illerinde
halkın inisiyatifi ele geçirmesi üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’dan
arka arkaya tehditkâr açıklamalar geliyor. Başbakan, “Eyvallah demeyiz;
müdahale ederiz, tampon bölge dâhil her şeyi düşünmekteyiz” diyor.
Ardından ‘‘Suriye sınırında PKK kampları’’ manşetleri atılıyor. Öyle
anlaşılıyor ki, AKP iktidarı ve yandaşları Suriye’deki durumu bir
provokasyona çevirmeye hevesleniyor” diye belirtti.
Açıklamada şu
ifadeler kullanıldı: “Peki, Suriyeli Kürtler ne yaptı da, milliyetçi
muhafazakâr iktidar çevreleri tahrik oldu? Onlar, çatışmasız bir şekilde
kendi yönetimlerini kurmak için adım attılar. Bunu yaparken de Suriye
veya Türkiye sınırları ile ilgili herhangi bir saldırgan niyetleri
olmadığını belirttiler. Kendi kendilerini yöneteceklerini, bunu da
Suriye’nin bütünlüğü içinde ve demokratik özerklik yoluyla yapmak
istediklerini ilan ettiler.
"Oraya müdahale ederiz, orayı
dağıtırız" diyen Başbakan her zamanki gibi çifte standart kullanıyor.
Suriye’nin, Irak’ın veya Gazze’nin Sünni Araplarının çilesi söz konusu
olduğunda gösterdiği duyarlılığı, Kürtler söz konusu olduğunda
göstermiyor. Hatta Kürt halkının haklarını alması için mücadele etmesine
alerji duyuyor.
AKP Hükümeti ve devlet yetkilileri Suriye
Kürtleri ile ilgili konuşurken, kendi ülkelerinde milyonlarca Kürdün
yaşadığını akıllarından çıkarıyorlar. Bu tutum Irak, Suriye ve İran’da
akrabaları olan insanlar için son derece incitici ve dışlayıcı bir
yaklaşımdır. Bu tutum Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt insanının
vicdanına indirilmiş bir darbedir. Açılmış olan bir yeni yaradır.
Suriye
Kürdistanı’na yönelik bir müdahaleye karşıyız. Çünkü bu tutum savaşın
derinleşmesi, insanların hayatlarını kaybetmesi anlamına gelecektir.
Suriye Kürtlerinin kendi haklarına sahip çıkması ve kendilerini yönetmek
istemeleri Türkiye için bir müdahale nedeni olamaz. Böyle bir tutum
uluslararası hukuk açısından da kabul edilemez. Bu açıkça işgal olur,
Kürt halkına düşmanlık olur.
Başbakana bir kez daha
hatırlatıyoruz: Suriye Kürdistanı’na yönelik saldırgan ifadeleriniz
Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanı yaralıyor. Sorumsuz davranışınız
birlikte yaşamayı sabote ediyor. Tehditkâr açıklamalarınız milyonlarca
insanın vicdanını sızlatıyor...
Irak Kürtleri nasıl Bağdat’ın
vesayetini kabul etmedilerse, Suriye Kürtleri de Şam’ın vesayetini kabul
etmeyeceklerdir. Demokratik, eşit haklara dayalı ve gönüllü birlik
ancak bu ülkelerdeki Kürt toplumunun kendisini yönetmesiyle, kendi özerk
yönetimlerine sahip olmasıyla sağlanabilir. Talep edilen de budur
zaten.
Suriye Kürtleri düşmanımız değildir, düşman haline de
getirilmemelidir. Üstelik sadece Kürtler değil, hangi etnik,
inançsal-mezhepsel veya kültürel aidiyete sahip olursa olsun, Suriye'de
yaşayan tüm halkların, kendi iradeleri ile yönetilmeye hakları vardır ve
demokratik bir Suriye ancak böyle şekillenebilir. Suriye’nin geleceğini
bir başka ülke değil, ancak orada yaşayan halklar belirleme hakkına
sahiptir.”
ANF
Amed -
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, önümüzdeki günlerde
partilerinin oluşturacağı bir heyetin, Suriye'deki durumu yerinde
gözlemesi için Suriye'ye göndereceklerini açıkladı.
Sosyal
paylaşım siteleri üzerinden açıklama yapan Demirtaş, Suriye'de Kürt
halkının statü girişimini tehdit ve tehlike olarak algılamanın yanlış
olduğunu belirterek, "PYD sözcüleri Türkiye'ye diyalog mesajları
gönderirken Türkiye'nin buna karşılık müdahale tehdidiyle cevap vermesi
akıllıca bir politika değildir. Hükümetin ilk andan itibaren savaş
tamtamları çalmasını görmezlikten gelip, BDP'nin yaptığı iyi niyetli
uyarıları kışkırtıcılık olarak sunmaya çalışanlar, bu şekilde davranarak
Türkiye'ye iyilik yapmış olmuyorlar. Böylesi dönemlerde gaza gelip
akılsızca davranmak yerine olup bitenleri milliyetçi-ırkçı yaklaşımlar
dışında sağduyu ile değerlendirmekte fayda vardır" dedi.
Kürt
halkı ve Kürdistan'ın bu coğrafyada tarihsel bir gerçek olduğunu
kaydeden Demirtaş, ancak bu gerçeği kabullenerek kardeşliğin
geliştirilebileceğini söyledi.
Bu tarihsel gerçeği yok saymaya
veya yok etmeye dönük her türlü politikanın gerilime yol açtığını ve
bunun yerine Türk halkıyla her yerde diyalog geliştirmenin kesinlikle
Türkiye'nin yararına olacağını belirten Demirtaş şunları söyledi: "Bu
çerçevede Suriye Kürtleri ile Türkiye arasında savaşın değil diyalogun
gelişmesi lazım. Bu çerçevede partimiz BDP, Türkiye ile Suriye Kürt
Yüksek Konseyi ve PYD arasında diyalog kurulması için elinden geleni
yapmaya hazırdır. Önümüzdeki günlerde bir BDP heyetini Suriye'de durumu
yerinde gözlemlemesi için bölgeye göndereceğiz. İnşallah çözüm de, barış
da yakındır."
ANF
Hewler -
Batılı ülkeler ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu baskıcı
rejimlerin desteklediği Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) şefi Abdulbasıt
Seyda, Kürt organizasyonları ikna etmek için Federal Kürdistan Bölgesi’n
ziyaret etti.
AFP’nin Suriye Kürt Ulusal Meclisi’nden (ENSK)
bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre SUK’un Kürt lideri Abdulbasıt
Seyda, Pazar akşamı Hewler’e geldi. Adı verilmeyen yetkili, Seyda’nın
Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ile diğer Kürt
yöneticilerle görüşeceğini söyledi.
Yetkili, “Seyda, Kürt yöneticilerin Suriye Ulusal Konseyi’ne katılmaları için bir anlaşma elde etmek istiyor” dedi.
AFP’ye
göre PYD’nin de içinde olduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ile
ENSK de görüşmeye katılacak. Ancak bu bilgi MGRK kaynaklarınca henüz
teyit edilemedi.
ANF’nin edindiği bilgilere göre PYD Eşbaşkanı
ve aynı zamanda MGRK ile ENSK’nin tek çatı altında birleştiği Kürt
Yüksek Konseyi’nin üyesi Salih Müslim de Hewler’de bulunuyor.
Sayda,
kısa bir süre önce Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı
görüşme ardından PYD’nin Kürtleri temsil etmediğini, “devrime (SUK’a)
destek verdiğini” iddia etmişti.
Müslüman Kardeşlerin
ağırlığından dolayı yoğun eleştirilen ve iç muhalefetin desteğini almada
başarısız olan SUK’un başına geçtiğimiz aylarda Sayda getirilmişti.
Muhalefet arasında tanınmayan ve uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan Sayda,
Batı Kürdistan’da herhangi bir halk desteğine sahip değil.
İstanbul’da
kurulan SUK, Batılı devletler ile Suriye rejiminden daha az baskıcı ve
özgürlük düşmanı olmayan Katar-Türkiye-Suudi Arabistan üçlüsü tarafından
destekleniyor. Konsey, şu ana kadar Kürtlerin, hak taleplerinin
anayasal güvenceye kavuşturulması ve demokratik özerk bir yönetimi
reddediyor.
SUK’un liderinin Hewler ziyaretinin Türk Dışişleri
Bakanı Davutoğlu’nun ziyaretinden öncesine denk gelmesi dikkat çekti.
Davutoğlu’nun yarın Hewler’e hareket etmesi bekleniyor.
Türkiye
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Batı Kürdistan’daki halk hareketini
“terörist yapılanma” olarak suçladıktan sonra, 26 Temmuz’da yaptığı
açıklamada Kürtlerin kendi aralarında kurduğu birliğe de karşı çıkmıştı.
“Suriye Kürt Ulusal Konseyi oluşturulması yaklaşımı yanlış bir
yaklaşımdır” diyen Erdoğan, “bu yanlışın düzeltilmesi” için en geç
Çarşamba gününe kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Federal
Kürdistan Bölgesine geçerek buradaki yetkililerle görüşeceğini
söylemişti.
ANF
Özellikle
on yıllık AKP iktidarının son dönemlerinde Türk Başbakan Tayyip
Erdoğan'ın “Osmanlıcılık” sosuna bulanmış “padişahlık” özlemleri
kendisini devlet yönetiminde de hissettirir oldu. Hükümet üyelerinden,
“bakanlarım” devlet memurlarından, valim” Kürt yandaşlarından, Kürt
kökenli vatandaşlarım” sahiplenme kipi ile söz eden Erdoğan, birçok
devlet hizmetinden de, “bakanıma talimat verdim, valime söyledim
yaptılar” pederşahiliği ile söz ediyor.
Yüzde ellilik oy oranı
ile devletin idari mekanizmasının ardından, basının büyük bir bölümünü
de “hizaya” getiren Erdoğan varlığından rahatsız olduğu insanları devre
dışı bırakması ile de dikkat çekiyor. İş dünyasını devlet olanaklarını
üleşimi yolu ile terbiye ederken, aynı yöntemle gazetecilerin işine son
vermesi için gazete patronların baskı yapıyor. Hatta son zamanlarda
baskı yapmasına da gerek kalmıyor herkes Erdoğan'ın neye “kızıp” neye
“kızmayacağını” bilerek hareket ediyor.
Erdoğan'ın, padişahlık
kıvamında yaşadığı Başbakanlığı'nın başkenti Ankara'dan uzaklaşıp,
dünyalı değerlere yaklaştıkça demokrasiyle ilişkilenmedeki sıkıntısı da
yüzüne çarpıyor.
Olimpiyat oyunlarının 30'uncusuna katılan
“sporcularını” desteklemek üzere Mahiyeti ile birlikte Londra'da bulunan
Erdoğan'ın, padişahlığını ilan ettiğinden habersiz bir Olimpiyat
komitesi personelinin kendini uyarmasına hiddetlendiği haberleri
geliyor. Türk basınında yer alan habere göre, Türk kadın basketbol
takımını soyunma odasında ziyaret eden Erdoğan'a, İngilizler “büyük bir
terbiyesizlik yaptı..”
Haberden anlaşıldığı kadarı ile
sporcuların soyunma odaları ile basın mensuplarının bulunduğu bölüm
arasında geçişe izin verilmiyor. Ancak her hangi bir faninin kendisine
her hangi bir doğruyu gösterme şansı olmayan Erdoğan çok sinirlendi.
Habere göre, “Kendisine engel olmak isteyen görevliye önce sert bir
bakış atan Erdoğan, kendini daha fazla tutamayarak, 'Sen ne terbiyesiz
bir adamsın' diye fırça attı.!!!”
Başbakan olduğu günden bu yana,
yarım yamalak olan Türk hukukunu da yasalarını da hiçe sayarak kendi
politik referanslarının ışığında el yordamı ile yönetmeye çalışan
Erdoğan, kendisi dışında konan kurallara uyması gerektiği hatırlatılınca
dengesini bir kez daha kaybetti.
Her hangi bir Avrupa ülkesinde
en son hangi başbakan bir başka resmi ya da sivil görevliye hatta kendi
çocuğuna, “fırça” atmasıyla ülke basınını “gururlandırmıştır”. Hangi
Avrupa dilinde bir başbakanın bir vatandaşa “fırça attığı” fiili günlük
dilde bu denli rahat kullanılıyor. Hangi başbakan, görevini yaparken
kendisinin istemediği bir uygulamada ısrar eden personeline, “terbiye”
testi tapacak yetkiyi kendinde görüyor. Bu oyunları izlemeye gelen hangi
başbakan Olimpiyat komitesi tarafından konan kuralların kendisini
bağlamayacağını iddia ediyor?
Aksine, bu toplumlarda, kamunun koyduğu kurallara uymayan başbakan da olsa, “terbiye” sınırlarını aştığı düşünülür.
Eski
Yunan'da ortaya çıkan dünyanın bu en büyük spor organizasyonunun temel
hedefi “insanlar ve ülkeler arası barışın sağlanabilmesi” biçiminde
özetlenir.
ABD, Rusya, İngiltere, Çin gibi kendi kıtalarının yanı
sıra başka kıtalara da savaş açan güçlerin yanında Sudan, Fildişi
Sahilleri ve İsrail gibi kendi içinde despotik ülkeler de katılsa da
Olimpiyat oyunlarının temenni düzeyinde de olsa barışı gündeme getirmesi
dikkate alınır.
Oyunlara ancak amatör sporcu ve ekiplerin
katılması da sınırlı bir zaman diliminde de olsa dünyevi ihtirasların
ötesine geçerek sporun doğasına uygun bir rekabetle yapılabileceğini
göstermektir.
Olimpiyatların ortaya çıkardığı en çarpıcı
özelliklerden biri de duyarlılıkları kendi ülkeleri ile sınırlı olsa da
demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin geliştiği ülkelerde spordaki
gelişmişliğin diğer ölçülerle ciddi bir paralellik göstermesidir.
Bu
yüzden amatör sporun eşitlikçi, demokratik ilişkisi Olimpiyatlar'a
egemen olsun istenir. Bu nedenle, demokratikleşme, insan hakları ve
temel özgürlükler konusunda dünya sıralamasının dibinde olan TC'nin
hemen hiç bir spor dalında da dünya genelinde birinci lige çıkmayı
başaramaması tesadüf olmasa gerek.
Kendi hükümranlık alanında
“ananı da al git” dediği köylüden, kendisini eleştiren gazeteciye,
“namert” üniversite öğrencisine, “içkici”, köşe yazarlarına, “yalaka”
diyerek elini kolunu sallayarak dolaşan Erdoğan, İngiliz demokrasisinin
aynasına takıldı.
Ayna ayna...
ANF
Behdinan -
HPG komutanlarından Kemal Garzan, Şemdinli’de yaşananlar için “yeni
bir taktik” diyerek, karadan kontrolü tamamen gerillanın elinde olduğunu
söyledi. Garzan, “Türk ordusu karakollara hapsoldu” dedi.
23
Temmuz’dan beri Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde (Şemzinan) günlerdir
süren gerillanın yol kontrolleri ve çatışmaları değerlendiren HPG
Askeri Konsey Üyesi Kemal Garzan, “Şemzinan’da geliştirdiğimiz harekat,
devrimci bir operasyondur. Bir kuşatmadır. Bölgede denetim HPG’nin
elindedir. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Türk ordusu ne
yapacağını bilemez durumdadır’’ şeklinde konuştu.
Gerillanın
Türk ordusunun bütün müdahale girişimlerini yenilgiye uğrattığını
vurgulayan Garzan, Şemzinan Gerdi yolunun günlerdir gerilla denetimine
girdiğini kaydederek, Türk devletinin buradaki kayıplarını gizlemeye
çalıştığını belirtti.
TÜRK ORDUSU AĞIR KAYIPLAR VERDİ
Kemal
Garzan Şemdinli’de Türk ordusunun karakollara hapsedildiğine dikkat
çekerek, Şemdinli’deki çatışmalara ilişkin şu detayları verdi:
“Şemzinan’da 23 Temmuz’da başlattığımız ve hala devam eden devrimci
harekât, Türk devleti tarafından Türkiye kamuoyundan gizlenmek
isteniyor. Türk ordusu bu harekatta büyük kayıplar verdi. Bu süre
zarfında Türk devletinin ve ordusunun Şemzinan’daki örgütlenmesi
dağıtılmıştır. Türk ordusu Şemzinan merkezinden ve karakollarından
çıkamamaktadır. Türk devleti Şemzinan’da kılıfına çekildi ve bu kılıftan
çıkamıyor. Şemzinan Tugayı, Garê Alayı ve civar karakollar sürekli
olarak ağır silah birliklerimizce vuruluyor. Gerilla birliklerimiz, Türk
ordusunun ileri tekniğine ve yoğun teknik kullanmasına rağmen
mevzilerini koruyor. Bölgeyi denetimde tutmaya devam ediyoruz”
TAKTİK DEĞİŞTİ, BU DEVRİMCİ BİR HAMLEDİR
Kemal
Garzan bölgede gerilla denetiminde bir operasyon geliştirildiğini
belirterek, Türk medyasında gerilla kayıplarına ilişkin verilen
haberlerin asılsız olduğuna dikkat çekti. Türk ordusunun onlarca kaybı
olduğunu ve çok sayıda askeri aracın imha edildiğini açıklayan Garzan
şöyle konuştu. “Bu devrimci bir hamledir. Bu harekât Şemzinan ile de
sınırlı değil, civar bölgeleri de kapsıyor. Ayrıca tek düze bir eylem de
değildir. Birliklerimiz otuz yıllık gerilla tecrübesiyle birçok eylem
biçimini yaratıcı ve ustalıklı bir şekilde uyguluyor. Bu harekatta
önemli bir husus da şu: bu yeni bir taktiktir. Gerilla daha önce de
kapsamlı ve etkili eylemler gerçekleştirdi ancak bir- iki gün içinde üst
bölgelerine geri dönüyordu. Ancak bugün Şemzinan’da yaşanan durum
farklıdır."
Gerilla birliklerinin pozisyonlarını 23 Temmuz'dan
beridir koruduğunu vurgulayan Garzan, "Şu ana kadar da bölgede
kesintisiz bir gerilla denetimi vardır. Defalarca yollara inildi.
Bölgede bulunan karakollar sürekli gerilla ateşi altında bulunuyor.
Bölgeye kobra ve skorskyler giriş yapamıyor. Karadan denetim tamamen
elimizdedir" dedi.
TÜRK ORDUSU KARAKOLLARA HAPSOLDU
Türk
ordusunun gerilla karşısında büyük bir çıkmazı yaşadığına vurgu yapan
gerilla komutanı, “Türk ordusu ne yapacağını bilemez durumdadır. Ne
saldırabiliyor ne de kendisini koruyabiliyor. Türk ordusu Şemzinan’da
karakollara mahkûm oldular “ dedi. Gerillanın başlattığı bu sürecin
devam edeceğini belirten Garzan, Türk devletinin özel savaş
yöntemlerine karşı da halka duyarlılık çağrısında bulunarak, şöyle devam
etti: ‘’ Halkımız da duyarlı ve örgütlü olmalıdır. Halkımızdan
beklentimiz onurlu duruşunu daha da geliştirerek sürdürmesidir. Bu
temelde özellikle de Şemzinan’daki halkımızı direngen tutumundan dolayı
selamlıyoruz.’’
ANF
Ek Haber
Şemdinli’de gerillanın yol kontrolleri devam ediyor
Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi'nde HPG gerillaları oluşturdukları kontrol noktasında 2 saat boyunca kimlik kontrolü yaptı.
Şemdinli
İlçesi’nden 35 kilometre uzaklıkta bulunan Gelişen (Şapatan) Köyü’ne
bağlı Ulaşan Mezrası ve Samanlı (Mavan) Köyü arasında bulunan bölgede
saat 21.00 sularında HPG gerillaları kontrol noktası oluşturdu.
Gerillalar 2 saat boyunca yoldan geçen araçları durdurarak, kimlik
kontrolü yapıp halka sohbet ettiler. Gerillaların bölgeden ayrılması
ardından Türk ordusu, Gelişen ve Samanlı karakollarında bulunan
askerleri ile bölgede operasyon başlattığı bildirildi.
ANF
Şemdinli-Derecik yolu 7 gündür kapalı
Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 7 gün önce HPG gerillalarının yol
kontrolü yapması ardından başlatılan operasyon ve çatışmalar devam
ediyor. Operasyonlar sürerken, Derecik Beldesi ile 10 köy ve 42 mezranın
yolu 7 gündür kapalı tutuluyor.
Şemdinli'de gerillaların sık
sık yol kontrolü yapması ardından havadan ve karadan başlatılan
operasyonda çıkan çatışmalar sürüyor. Yaşanan çatışmalar ve can kaybı
konusunda yetkililer ciddi bir açıklama yapılmazken, 23 Temmuz gününden
itibaren Derecik Beldesi ile 10 köy ve 42 mezranın yolu kapatıldı.
Dün
de operasyonların bulunduğu bölgede mahsur kalan köylülerle görüşmek
isteyen BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan, Hakkari Belediye Başkanı
Fadıl Bedirhanoğlu, Yüksekova Belediye Başkanı Ercan Bora ve Şemdinli
Belediye Başkanı Sedat Töre'den oluşan heyetin bölgeye gidişine askerler
'güvenlik' gerekçesiyle izin vermedi.
Şemdinli kırsalında karadan operasyonun yapılamadığı bildirilirken, Kobra helikopterlerinin kırsal alanda uçtukları öğrenildi.
ANF
Şemdinli’de çatışmalar devam ediyor
ŞEMDİNLİ -
Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’nde çatışmalar devam ederken bölgeye
skorski tipi helikopterlerle özel harekat timlerinin indirildiği
öğrenildi.
Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Bağlar (Nehri) Köyü’ne
bağlı Çem (Navrezan) ve Rüzgârlı (Rubunus) mezralarında 24 Temmuz’da
başlayan çatışmalar halen devam ediyor. Günyazı (Gelaşk) Köyü’nün
Yiğitler (Nırkole) mezrası Goman etekleri ve Mergesave, Serbera ve
Sertet kırsalında dün başlayan çatışmalar bugün yine şiddetlendi.
Bölgeye skorski tipi helikopterlerle çok sayıda özel eğitimli asker ve
özel harekat timlerinin indirildiği öğrenildi. Şemdinli 3. Dağ Taktik
Komando Taburu’ndan ilçeye 15 kilometre uzaklıkta bulunan Tekeli (Gare),
Balıklı, Mırgesave ve ilçeye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çiyayê
Kuremezgeta bölgesine havan topları ile saldırı başlatıldığı kaydedildi.
ANF
ANKARA -
Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre, ilçe kırsalında çatışmaların
sürdüğünü, devletin gerçeği gizlemeye çalıştığını ve HPG'nin bölgede
etkisini artırdığını açıkladı. Töre, ileriki günlerde çatışmaların
şiddetleneceğini gözlediklerini belirterek, "Bölgenin HPG'lilerin
kontrolü altında olduğu bildiriliyor. Son iki gün bu bölgeye dönük hava
hareketliliği dışında hiçbir kara faaliyeti görülmemektedir" dedi.
Hakkari'nin
Şemdinli kırsalında 1 haftadır HPG gerillalarıyla Türk ordu güçleri
arasında çatışmalar sürüyor. Özellikle son iki üç gündür yoğunlaşan
çatışmalar nedeniyle bin kadar köylü evlerini terk ederek ilçeye ve
başka köylere sığınmış durumda.
HPG gerillalarının kırsal alanda
kontrolü elinde tuttuğu ve denetim noktaları oluşturduğuna yönelik
iddialar gündemdeki yerini korurken Türk ordusunun karadan harekat
gerçekleştiremediği haber verildi.
HPG’nin Basın İrtibat Merkezi
de geçtiğimiz günlerde bir açıklamaya yayınlayarak 23 Temmuz tarihinden
bu yana devam eden çatışmaların şiddetlendiğini ve dün sabah
saatlerinde yaşanan çatışmada da en az 15 Türk askerinin öldürüldüğünü
duyurdu.
'HPG'NİN KONTROLÜNDE...'
ANF'ye konuşan Şemdinli
Belediye Başkanı Sedat Töre, çatışmaların Şemdinli ilçe merkezine 5 km
mesafede başladığını ve altıncı gününe girdiğini belirtti. Töre, çatışma
bölgesine yakın köylerde yaşayan insanların da bundan olumsuz
etkilendiklerini anlattı.
Şemdinli Belediye Başkanı Töre, şu
bilgileri verdi: "Bilindiği üzere bu çatışma 23 temmuzda HPG'lilerin
Derecik-Şemdinli yolunda kontrol noktası kurup burada yol ve kimlik
kontrolü yapmasıyla başladı. Çatışma alanının son derece sarp ve zor bir
alan olması, teknik olarak çok ileri düzeyde ve sayıca da yüksek bir
askeri güçle operasyonların icra edilmesine rağmen hala bölgenin
HPG'lilerin kontrolü altında olduğu bildiriliyor. Son iki gün bu bölgeye
dönük hava hareketliliği dışında hiçbir kara faaliyeti görülmemektedir.
Sadece siviller araçlarıyla gidip gelebilmektedir. Fakat bugün
sivillerin de geçişine izin verilmedi."
'DEVLET GERÇEĞİ GİZLİYOR VE HEYETLERE İZİN VERMİYOR'
5
mezranın tamamen boşaltılmış durumda olduğunu anlatan Sedat Töre, "Bu
da yaklaşık 1000 kisiye tekabül ediyor. Ve bu köylerin durumunun
incelenmesi için ne devlet tarafından bir girişim söz konusu ne de
buraya gitmek isteyen heyetlere izin veriliyor" dedi.
Bölgede
olup bitenlerin bir muamma niteliğinde olduğunu belirten Töre, ekledi:
"Yine bu alanda yapılanlar hakkında ciddi endişeler mevcut. Bunca gündür
süren bu çatışmanın kamuoyundan gizlenmeye çalışılması gerçekten normal
değil."
TSK'nin saldırısına dikkat çeken Töre, ormanların da
hedef aldığını bildirdi: "Bu operasyonların maalesef en acı yanlarından
biri de her zaman olduğu gibi bölgedeki ormanların Türk ordusu
tarafından ilk hedef haline getirilmesi. Üzüntüyle söylemem gerekiyor
ki; yüzlerce dönüm ormanlık alan bu 5-6 günlük süre zarfında yapılan
top, havan ve füze saldırıları sonucunda meydana gelen yangınlarda kül
edildi."
'ÇATIŞMALAR YOĞUNLAŞACAĞA BENZİYOR'
Belediye
Başkanı Töre, çatışmaların AKP Hükümeti'nin politikalarından
kaynaklandığını ve derinleşeceğini vurguladı: "Devlet, AKP Hükümeti'nin
aklı barışı ve Kürtlerle diğer halkların eşititligini özümseyebilmiş
değil. Bu da bölgeyi ileriki günlerde daha da sıcak ve çatışmalı bir
yöne evireceğe benziyor. Nitekim Şemdinli kırsalında bu eylemle beraber
bir alan hakimiyeti niyeti ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Bu noktada
tek temennimiz; sürecin bir an önce demokratik ve barışçıl çözüm
arayışlarının hakim olacağı bir yöne çevrilmesi. Burada sorumluluk ve
görev hükümettedir."
ANF
Kamışlı
Suriye'de olup biteni anlamak için sınırı geçmek
gerekiyormuş. Dün öğle saatlerinde bölgenin en hassas noktası Kamışlı'ya
girdim. Bizi uzun namlulu silahlarla karşılayan insanlar bir evde
misafir ettiler. Uzun ve dolu bir sohbetten sonra son günlerde Türkiye
medyasında yayınlanan haberler ve bu haberlere dayalı analizlerin ne
kadar yanlış olduğunu gördüm. Öncelikle başta kendi yazdıklarımı
düzelterek Kamışlı ve çevresindeki fotoğrafı ele almak gerekiyor. İlk
yanlış bilgi şu:
'PKK, kontrolündeki PYD, Suriye ordusuna Kamışlı'dan çekilmesi için perşembe gününe kadar süre verdi'.
Bugün
de tamamen yanlış. Öncelikle PYD, PKK kontrolünde değil. Doktiriner bir
eşgüdüm olmadığı elbette söylenemez. İkinci olarak Şam yönetimiyle bir
pazarlık söz konusu değil. Kamışlı'ya giriş çıkışlar Suriye güvenlik
güçleri tarafından sıkı şekilde kontrol ediliyor. Öte yandan şehir
içinde silahlı siviller aleni olmayan bir şekilde devriye geziyor.
Derik,
Kobani, Afrin gibi küçük yerleşim yerlerinden yansıyan fotoğraflar o
şehirlerden Suriye Devleti'nin çekildiği anlamına gelmediği
belirtiliyor. Bölgede ordu birlikleri var. Ancak agresif bir kontrol
sergilemek yerine şu ana kadar ihtiyatlı bir tavır içindeler. Kürtler
geçen mart ayında başlayan olaylardan bu yana çok başka bir tavır
geliştirmişler. Bir yıl önce eylül ayında Batı Kürdistan Halk Meclisi
kuruldu. Bölgedeki tüm yerleşim yerlerine, tüm etnik ve dini yapılara
açık sandıklar konuldu. İçlerinde Kürt, Arap, Asuri, Keltani ve
Ermeniler'in bulunduğu toplam 350 kişi Batı Kürdistan Halk Meclisi'ne
seçildi. Bölgede toplam 17 siyasi parti bulunuyor. İçinde en güçlü olanı
ise PYD. (Partiye Yekîtiya Demokratik: Demokratik Birlik Partisi) ve
lideri İTÜ mezunu bir kimyager Salih Müslim. PYD'nin sloganı ise şu:
Demokratik Suriye, Özerk Kürdistan.
ENKS Encümani, Niştimani Kurdi
Suriye:(Suriye Kürtleri Ulusal Encümeni) ise birkaç ay önce kuruluyor
ve sadece Kürtler'den oluşuyor. Önceki gece ise tüm bu siyasi yapılar
bir araya gelerek Yüksek Kürt Konseyi'ni oluşturuyor. Bölgede silahlı
savunmayı üstlenen YPG (Yekîneyên Parastina Gel: Halk Savunma
Birlikleri) ise Yüksek Kürt Konseyi'ne destek vereceği açıklamasını
yapmıştı. Dolayısıyla tablo ve ilk izlenimler özetle böyle. Ülkenin
diğer kesimlerindeki çatışmalar nasıl ki.
Suriye'nin geleceğini
şekillendirecekse aynı şekilde Suriye'nin kuzeyini de
şekillendirecek.
Akşam
Serdar Akinan
XWE METİN AYÇİÇEK
Gerçekte, Davutoğlu’nun mimarlığını yaptığı Yeni Osmanlıcılık
siyaseti, politik bilimlerin öngöremeyeceği kadar hızlı bir biçimde
tepetaklak gitti. Hem de ne gidiş.
Küreselleşen kapitalist
sermayenin siyaseten de dünya hegemonyasını ele geçirmek istediği
tarihlerde, belki de dördüncü sınıf bile sayılamayacak bir akademisyen
olan Samuel P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinin başına
gelenler, bilim çevrelerinde adı daha önce çok da bilinmeyen kifayetsiz
muhteris bir akademisyen olan Davutoğlu’nun da başına geldi. Emperyalist
dünya devleri, dünyanın enerji kaynaklarına, yeni pazar alanlarına ve
sermayenin kesin imparatorluğuna yönelik saldırı projelerini
Hungtington’un tezlerine dayandırarak teorik bir çerçeveye oturtmak
istediler. Afganistan, Irak derken dünya halkları tam bir emperyalist
saldırı ile yeniden yüz yüze geldi.
Davutoğlu’nun Osmanlıcılık
siyaseti ise, yine emperyalist yayılmacılığın Ortadoğu’ya ilişkin ünlü
projesinin Türkiye’ye yüklediği taşeron rolü ve bölge koruculuk
misyonunu yeni koşullara uygun olarak formüle ediyordu.
Davutoğlu,
“Stratejik Derinlik / Türkiye’nin Uluslararası Konumu” adlı kitabında
sömürgeci-emperyal yayılmacılığı açıkça öneren bu tezlerle geldi
hükümete.
“Türkiye’ye çevreleyen yakın kara, yakın Deniz ve yakın
kıta havzaları, coğrafi olarak da insanlık tarihinin ana damarının
şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin
getirdiği dinamik uluslar arası ve bölgesel konjonktürde en yakın
havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye’nin
stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta
bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik,
jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri
olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihi sürecin eseriydi; küreselleşme ise
kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini
tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsunlar taşımaktadır.
Tarihi birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne
çıkacağı bu süreçte Türkiye tarihi derinliği ile stratejik derinliği
arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derlik
içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Staretejik
açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini
yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı
uluslar arası konjonktüre daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke
konumu kazanacaktır.”
***
Davutoğlu’nun yayılmacı politikasının
sadece AKP Devleti’nin ideali olduğunu düşünmek büyük bir hatadır.
Unutmamak gerekir ki o 2001’de yayınlanan bu kitaptan 2 yıl sonra,
Kemalizm’in yeni hamisi yine bir hukukçu olan Ahmet Necdet Sezer’in
onayıyla, dış politikaya Büyük Elçi aktarıldı. Kemalist sömürgeci
olmakla İslami-Kemalist-sömürgeci olmak birbirinden özünde farklı şeyler
değildi.
Türkiye Cumhuriyeti, Davutoğlu’nun yayılmacı-sömürgeci ideallerini hiç bir zaman terk etmedi.
Soğuk
Savaş koşullarında dünya devleri karşısında gıkını çıkaramazken,
Sosyalist Dünya’da yaşanan çöküşler sonrasındaki yeni denge arayışları
içerisinde biti yeniden kanlandı. Kemalist sömürgeci saldırganlık bölge
hegemonyası için yeniden saldırı alanları aramaya başladı.
Türk
sömürgeciliğinin tarihini akademisyenler yönlendirmedi. Öyle çaplı bir
akademisyeni zaten bu ülkedeki din üretemezdi. Tersine, büyük
çoğunluğuyla resmi kurum akademisyenlerinin zavallı tarihlerini
belirleyen tek neden, göbekten bağlı oldukları sömürücü sistem ve
sömürgeci devlet olmuştur.
***
Yeni Osmanlıcılık macerası, kısa
süre içinde Türkiye ve Bölge halklarına yaşattığı bunca zulümden sonra,
Fethullah Gülen gibi yarı-cahil bir meczubun ABD dolarlı parasal
desteğine rağmen yokuş aşağı yuvarlanan boş bir varil gibi bataklığa
doğru yol alıyor.
Ne yazık ki, özgürlük günlerinin müjdecisi olan bu
gürültülü batışta ne Türk halkının ne Türk basınının, ne de Türk
aydınının, ne Türk solunun ciddiye alınabilecek bir payı olmamıştır.
Bütün Ortadoğu’nun geleceğini aydınlatan yeni süreç, Kürt halkının
kararlı mücadelesi ile başlamıştır ve onların kararlı yürüyüşleri ile
sürdürülmektedir.
Tarihin Sonu, Elveda Proletarya, Medeniyetler
Çatışması, Stratejik Derinlik gibi profesör çalışmalarının dünyaya
vermek istedikleri yılgınlık ve teslimiyet tezleri, “Yaşamak
Direnmektir” devrim anlayışı ile tek tek çökmüştür. Kuzey Kürdistan’da
fiilen gerçekleşen, Güney’de otonom yönetim olan, Güney-Batı
Kürdistan’da dünyayı Özgürlüğün Baharı’yla selamlayan Kürt halkı, artık
sadece Türkiye ya da Ortadoğu çeperinde bir devrimci model değil, barış,
özgürlük, adalet ve ulus-devlet kıskacını reddeden bir ortak kimliği
yaratma idealinin arayışı içerisinde olan dünyanın ezilen halklarının
devrim modeli haline gelmiştir.
Güney-Batı Kürdistan’ı selamlarken,
Batı cephesinin zavallılığının burukluğunu taşısa da, yüreğim gururla
dolu.Ortadoğu kendi kimliğini yeniden yaratıyor. Ortadoğu Kürt halkıyla
yani kimliğiyle buluşuyor.
Kürt halkı bir tarih dersinin altını
çizdi yeniden ve çok renkli kalın çizgilerle: Köleliğe eyvallahımız
olmayacaktır. Sömürgecilik ya çekip gidecektir kendi mezarına gömülmeye,
ya basıp götüreceğiz onu kendi mezarına.
Rojava özgürlüğün adıdır
artık. Yani, insanlığın binlerce yıllık göğe hapsedilmiş hayallerinin,
bir şahinin kanadıyla yeniden indirilmesidir yer yüzüne.
595
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
AHMET KAHRAMAN
Recep Tayyip, televizyon ekranında, Kürtleri anarken dinci kalıbından
çıkmış, hakikileşerek ırkçı kimliğine bürünmüştü. Köleleri isyan etmiş
barbar Senyör gibi gözleri tehditkar kinle deviniyor, öfkesinden
dudakları çarpılıyor, kurt bakışlı kesiliyordu.
Ne yapacaksınız ki,
ırkçılık tedavisi olmayan, kan bulaşmış bir ruh hastalığıydı. Hastalık,
insanın dindar görünme pozunu bozuyor, havasını alıyor, vicdanını
çürütüp, ölümün sesiyle konuşan kalıp haline getiriyordu.
Bu
hastalığa düçar Hitler, Almanya’daki düşman Yahudi halkını kırmakla
yetinmemiş, kinini Çekoslovakya’ya, Avusturya, Polonya ve Fransa’ya da
taşımıştı.
Kürt düşmanlığı, dededen oturuna geçen, ırkçı ruh
hastalığından kan sıçramış, utanç verici bir mirastır. Her kıvrımı
hayasızlık ve ahlaksızlıkla dolu.
Kürtler düşman ama, utanmazlığın da
sınırı yoktur. Kürtler, zorla askerlik yaptırma, haraç (vergi) toplama,
oy alma zamanı vatandaş, dönüp, dönekleşerek “cahş“ kesilenler AKP veya
Fethullah Kürdü, Recep Tayyip’in dili ucunda da kardeşti.
Kardeş, öteki kardeşe kendini inkar esaretini, köle gibi baş eğmeyi dayatır mıydı? Türk ırkçılığında, kardeşlik denilen buydu.
Recep
Tayyip, onun için televizyonda “benim Kürt kardeşlerim” diyerek bunları
ayırdıktan sonra, kendi haysiyeti, ülkesinin geleceğine sahip çıkan
tekmil Kürtleri terörist yerine oturtup, sıkılı dişleri arasından tıslar
gibi konuşuyordu:
“Kuzey Suriye’deki yapılanma, bizim için terör
yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek, en tabii hakkımızdır. Buna
eyvallah diyecek halimiz yok.”
Hangi haka, nerede yazılı hukuka
dayalı bilemiyorum, ama berbatlaşarak yer yüzündeki bütün Kürtlerin
düşman ilan etmeydi, bu. Onlara gün yüzü göstermeme, ırkçılığın gülmeyi
çok görme yemini, ırkçının berbat kardeşliği…
Gören, Kürtler
babasının tapulu malına girmiş sanıyordu. Sanki, götürebildiklerini
çalmış, götüremediklerini kıyımcılar benzeri ateşe vermiş, insanlık
kindarı olarak da soykırım yapmış gibi…
Oysa Suriye ayrı bir diyardı.
Oradaki Kürtler, Türk devletinden sıçrayıp gelecek tecavüzcülere, bebek
katilleri, talancılara karşı önlem almış, kendi halkının kaderine sahip
çıkmış, yurtlarının savunmasını üstlenmişlerdi.
Ben söylemiyorum,
Robert Fisk adındaki İngiliz gazeteci Türk televizyonunda, “Özgür Suriye
ordusunda uyuşturucu bağımlıları, sabıkalılar iş başında” diyordu.
Suriye
halkları, “Türkler geliyor” diye ürperiyor, sonra yerleştirilmiş
sabıkalıların hücumuna karşı birleşiyorlardı. Suriye’yi özgürleştirme
adına ırza geçtikleri, bebek, ihtiyar demeden katliam yaptıkları dünya
medyasındaydı.
Alman televizyonu ZDF, Hıristiyan din adamlarının,
senin Suriye Özgür ordusuna karşı yardım kampanyaları açtığını haber
veriyordu.
Sınıra giden Türk gazeteci bile yazıyordu:
“Kamptaki çocuğa baban nerede diye sordum. Sınırın öteki tarafına savaşmaya gitti, akşam dönecek cevabını verdi.”
Bir başka Türk gazeteci televizyonda anlatıyordu:
“Kaçakçılar Özgür Suriye ordusunun neferleri, aralarında çok iyi Türkçe konuşanlar da var!..”
Bu mu insanlık?
Katilleri,
hırsızları, tecavüzcü ve uyuşturucu müptelaları, insanlık belalılarını
örgütleyip, bir ülke ve halkların başına bela etmek, kanda banyo yapma
zevkinin dışında, hangi dine, vicdana sığar?
İnsanlığın tepesinde Atilla’nın kılıcı, elini kanla yıkayan Moğol Cengiz, Hitler’in gölgesi kesilmek neyin nesi?
Özgürlük
ha! Esir aldığın Kürtlere dillerini geliştirme, isim seçme hakkı,
evrensel alfabenin harfini kullanmaları yasaktır, utanmaz adam!
Sivil
kitlelere zehirli gazlarla saldırılıyor, gençleri demire bağlanıp
çıplak sırtları coplanıyor, aydınları, gazeteci ve yazarları topluca
tutuklanıyor. Hapiste, kendi medyalarının rakamıyla 8 bin can…
Hangi utanmazlıkla, bana insanlık dersi vermeye kalkışıyorsun sen!..
Senin rejimini Suriye ile kıyasladığımızda, orası bin kere daha insani kalmıyor mu?
Senin
özgürlükçü demokraside, bir tek Hıristiyan subay ya da memur var mı?
Kendini saklamamış Alevi, kimliğini inkar etmemiş, halkının özgür
geleceğine düşman kesilmemiş bir tek Kürt subay, sivil memur, hatta
listelerinizden seçilmiş milletvekili gösterebilir misiniz?
Irkçı
taşarona bakın, Suriye’ye özgürlük götürecekmiş.
Özgürlükçüler arasında
sabıkalılar, uyuşturucu çeteleri, talancı ve hırsızlar ve Kürtler,
bunlara karşı önlem alınca terörist!
Ha, Türk yazar Ruşen Çakır bile
“Kürtlerde cahş dönemi geride kaldı” diye yazıyordu. Bütün Kürtler,
ulusal heyecanda birleşti, çünkü. Her biri ayrı ayrı PKK’li, KDP’li,
gerektiğinde PDY’li, artık. Ayrı evlerde, ama kader birliği eden
kardeştir, onlar.
Boşuna Kürdistan’ın çağı demiyoruz. Birinin tasası ötekinin, sevinçlerse evlerin ortak coşkusu…
Bütün
düşmanlık adına, insanlığın meşriyeti dışına çıkıp, zorbaşalarak Güney
Batı Kürdistan’ı işgale kalkış bakalım. Kalkış da görelim berbat
kardeşlik boyunu derim, ben!..
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA