30 Temmuz 2012 Pazartesi

FLAŞ: Şemdinli'de 49 Özel Harekat Polisi Öldürüldü, 1 Helikopter Düşürüldü





Şırnak - Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’nde geniş bir alanın sekiz gündür gerillanın denetiminde olduğu bildirilirken, bir helikopterin daha gerillalar tarafından düşürüldüğü bildirildi.

Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Bağlar (Nehri) Köyü’ne bağlı Çem (Navrezan) ve Rüzgârlı (Rubunus) mezralarında 24 Temmuz’da başlayan çatışmalar halen devam ediyor.

Gerillanın bölgede denetim kurduğu bildirilirken, indirme yapmak isteyen bir skorsky helikopterin Pazar günü saat 17.45’te düşürüldüğü bildirildi. Helikopterin enkazının kaldırıldığı ifade edilirken, ANF muhabiri Cihan Özgür en az 49 özel harekat öldürüldüğü bilgisini akardı.

Yerel kaynaklar, 24 Temmuz’da gerillanın yol kontrolü yaptığı sırada müdahalede bulunan bir kobra tipi helikopterin de düştüğüni bildirdi.

Bu arada Günyazı (Gelaşk) Köyü’nün Yiğitler (Nırkole) mezrası Goman etekleri ve Mergesave, Serbera ve Sertet kırsalında dün başlayan çatışmalar bugün yine şiddetlendi.

Bölgeye skorski tipi helikopterlerle çok sayıda özel eğitimli asker ve özel harekat timlerinin indirildiği öğrenildi. Şemdinli 3. Dağ Taktik Komando Taburu’ndan ilçeye 15 kilometre uzaklıkta bulunan Tekeli (Gare), Balıklı, Mırgesave ve ilçeye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çiyayê Kuremezgeta bölgesine havan topu atışları başlatıldığı kaydedildi.

Şiddetli çatışmanın çıktığı bölgede, yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre çok sayıda askerin yaşamını yitirdiği ve yaralandığı iddia edildi


ANF 

Detay Haber

Behdinan - Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaşan çatışmalara ilişkin bilgi veren HPG Basın- İrtibat Merkezi (HPG-BİM ), Pazar günü yaşanan çatışmalarda 49 asker öldürüldüğünü ve bir skorsky tipi helikopterin düşürüldüğünü bildirdi. HPG, alandaki çatışmaların halen de devam ettiğini kaydetti.

29 Temmuz günü saat 05.30 sularında Şemdinli’nin Guman dağına çıkmak isteyen Türk ordu güçlerine yönelik gerillaların saat 06.00’da bir eylem gerçekleştirdiğine dikkat çeken HPG-BİM gerçekleşen eylem sonucunda 2 askerin öldürüldüğünü 1 askerin de yaraladığını belirtti.

Alev alan Skorsky düştü

Sabaha saat 06.00’dan akşam saat 20.30’a kadar alanlarda yoğun çatışmalar yaşandığını belirten HPG-BİM “Saat 16.30 sularında alandan gücünü çekmek isteyen bir skorsky helikoptere yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiş, alev alan helikopter kısa bir süre sonra düşmüştür” dedi.

Ordu geri çekilmek zorunda kaldı

HPG-BİM açıklamasının devamında, gün boyu süren çatışmalara müdahale etmek isteyen ve Şemlinli Tugayından çıkan 2 skorsky helikopterinin gerillaların direnişiyle geri çekilmek zorunda kaldığı ifade edildi. Gün boyu yaşanan çatışmalarda 49 askerin öldürüldüğüne dikkat çeken HPG-BİM Türk ordusunun gerillaların direnişini kıramadığını ifade ederek devamla şunları belirtti: “Gün boyu gerillalarımızın direnişini kıramayan işgalci TC ordusu alana yönelik olarak hem savaş uçakları, hem de havan ve obüslerle yoğun bir şekilde bombalamıştır. Gün boyu yaşanan çatışmalarda düşmanın toplam 49 askeri öldürülürken çok sayıda asker ise yaralanmıştır. Akşama kadar yoğun bombardımanlarla alandan uzaklaşmaya çalışan düşman askeri onlarca skorsky helikopterler ile gücünü geri çekmeye çalışmıştır.”

Ağır silahlarla eylem

HPG-BİM açıklamasında Şemdinli’de yaşanan çatışmalarda gerillaların ağır silahlarla da eylem gerçekleştirdiğine dikkat çekerek, “28 Temmuz günü saat 15.00 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok ile Girana karakollarına yönelik olarak gerillalarımız tarafından ağır silahlarla bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda kamelya ve bir kirpi darbelenmiş karakollarda ise maddi hasar meydana gelmiştir” denildi.

Ağır silahlarla gerçekleşen ikinci eyleminse dün yapıldığını duyuran HPG-BİM eyleme ilişkin de şunları belirtti: “29 Temmuz günü 11.00-12.00 ile 16.00-17.00 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Garê Alayına yönelik olarak gerillalarımız tarafından ağır silahlarla bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilemezken, alayda ise maddi hasar meydana gelmiştir.”

Hava saldırıları devam ediyor

Gerilla karşısında çaresiz kalan Türk ordusunun sivil yerleşim yerlerine hava saldırıları gerçekleştirdiğine dikkat çeken HPG-BİM şunları ifade etti: “29 Temmuz günü saat 20.00’den 30 Temmuz günü (bugün) saat 06.00’ya kadar aralıklarla işgalci TC ordusu tarafından Gumokê Tepesi, Gostê Tepesi, Geniştepe, Hacıbeg suyu ile Nirukola köyüne yönelik olarak hem savaş uçakları ile hem de havan ve obüsler ile bombardıman yapılmıştır.”

Havan ve obüs saldırısı

HPG-BİM açıklamasının devamında, 29 Temmuz günü 18.00’den 30 Temmuz sabahına kadar aralıklarla Şemdinli’nin Konserve Tepesi, Karker Tepesi ile Geniş Tepeye yönelik olarak “işgalci TC ordusu” tarafından havan ve obüs saldırısı yapıldığını belirtti.


ANF

HDK: Suriye'ye Müdahale Açıkça İşgal Olur!

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Genel Meclis Yürütme Kurulu, AKP iktidarının Batı Kürdistan’a yönelik müdahale tehditlerine tepki göstererek, “Bu açıkça işgal olur, Kürt halkına düşmanlık olur” dedi.

Türk hükümetinin müdahale tehditleri ve “provokasyon” girişimlerine tepki gösteren HDK Genel Meclis Yürütme Kurulu, “Suriye’nin Kürt illerinde halkın inisiyatifi ele geçirmesi üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’dan arka arkaya tehditkâr açıklamalar geliyor. Başbakan, “Eyvallah demeyiz; müdahale ederiz, tampon bölge dâhil her şeyi düşünmekteyiz” diyor. Ardından ‘‘Suriye sınırında PKK kampları’’ manşetleri atılıyor. Öyle anlaşılıyor ki, AKP iktidarı ve yandaşları Suriye’deki durumu bir provokasyona çevirmeye hevesleniyor” diye belirtti.

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Peki, Suriyeli Kürtler ne yaptı da, milliyetçi muhafazakâr iktidar çevreleri tahrik oldu? Onlar, çatışmasız bir şekilde kendi yönetimlerini kurmak için adım attılar. Bunu yaparken de Suriye veya Türkiye sınırları ile ilgili herhangi bir saldırgan niyetleri olmadığını belirttiler. Kendi kendilerini yöneteceklerini, bunu da Suriye’nin bütünlüğü içinde ve demokratik özerklik yoluyla yapmak istediklerini ilan ettiler.

"Oraya müdahale ederiz, orayı dağıtırız" diyen Başbakan her zamanki gibi çifte standart kullanıyor. Suriye’nin, Irak’ın veya Gazze’nin Sünni Araplarının çilesi söz konusu olduğunda gösterdiği duyarlılığı, Kürtler söz konusu olduğunda göstermiyor. Hatta Kürt halkının haklarını alması için mücadele etmesine alerji duyuyor.

AKP Hükümeti ve devlet yetkilileri Suriye Kürtleri ile ilgili konuşurken, kendi ülkelerinde milyonlarca Kürdün yaşadığını akıllarından çıkarıyorlar. Bu tutum Irak, Suriye ve İran’da akrabaları olan insanlar için son derece incitici ve dışlayıcı bir yaklaşımdır. Bu tutum Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt insanının vicdanına indirilmiş bir darbedir. Açılmış olan bir yeni yaradır.

Suriye Kürdistanı’na yönelik bir müdahaleye karşıyız. Çünkü bu tutum savaşın derinleşmesi, insanların hayatlarını kaybetmesi anlamına gelecektir. Suriye Kürtlerinin kendi haklarına sahip çıkması ve kendilerini yönetmek istemeleri Türkiye için bir müdahale nedeni olamaz. Böyle bir tutum uluslararası hukuk açısından da kabul edilemez. Bu açıkça işgal olur, Kürt halkına düşmanlık olur.

Başbakana bir kez daha hatırlatıyoruz: Suriye Kürdistanı’na yönelik saldırgan ifadeleriniz Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanı yaralıyor. Sorumsuz davranışınız birlikte yaşamayı sabote ediyor. Tehditkâr açıklamalarınız milyonlarca insanın vicdanını sızlatıyor...

Irak Kürtleri nasıl Bağdat’ın vesayetini kabul etmedilerse, Suriye Kürtleri de Şam’ın vesayetini kabul etmeyeceklerdir. Demokratik, eşit haklara dayalı ve gönüllü birlik ancak bu ülkelerdeki Kürt toplumunun kendisini yönetmesiyle, kendi özerk yönetimlerine sahip olmasıyla sağlanabilir. Talep edilen de budur zaten.

Suriye Kürtleri düşmanımız değildir, düşman haline de getirilmemelidir. Üstelik sadece Kürtler değil, hangi etnik, inançsal-mezhepsel veya kültürel aidiyete sahip olursa olsun, Suriye'de yaşayan tüm halkların, kendi iradeleri ile yönetilmeye hakları vardır ve demokratik bir Suriye ancak böyle şekillenebilir. Suriye’nin geleceğini bir başka ülke değil, ancak orada yaşayan halklar belirleme hakkına sahiptir.”


ANF

Demirtaş: BDP Heyeti Suriye'ye Gidiyor

Amed - BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, önümüzdeki günlerde partilerinin oluşturacağı bir heyetin, Suriye'deki durumu yerinde gözlemesi için Suriye'ye göndereceklerini açıkladı.

Sosyal paylaşım siteleri üzerinden açıklama yapan Demirtaş, Suriye'de Kürt halkının statü girişimini tehdit ve tehlike olarak algılamanın yanlış olduğunu belirterek, "PYD sözcüleri Türkiye'ye diyalog mesajları gönderirken Türkiye'nin buna karşılık müdahale tehdidiyle cevap vermesi akıllıca bir politika değildir. Hükümetin ilk andan itibaren savaş tamtamları çalmasını görmezlikten gelip, BDP'nin yaptığı iyi niyetli uyarıları kışkırtıcılık olarak sunmaya çalışanlar, bu şekilde davranarak Türkiye'ye iyilik yapmış olmuyorlar. Böylesi dönemlerde gaza gelip akılsızca davranmak yerine olup bitenleri milliyetçi-ırkçı yaklaşımlar dışında sağduyu ile değerlendirmekte fayda vardır" dedi.

Kürt halkı ve Kürdistan'ın bu coğrafyada tarihsel bir gerçek olduğunu kaydeden Demirtaş, ancak bu gerçeği kabullenerek kardeşliğin geliştirilebileceğini söyledi.

Bu tarihsel gerçeği yok saymaya veya yok etmeye dönük her türlü politikanın gerilime yol açtığını ve bunun yerine Türk halkıyla her yerde diyalog geliştirmenin kesinlikle Türkiye'nin yararına olacağını belirten Demirtaş şunları söyledi: "Bu çerçevede Suriye Kürtleri ile Türkiye arasında savaşın değil diyalogun gelişmesi lazım. Bu çerçevede partimiz BDP, Türkiye ile Suriye Kürt Yüksek Konseyi ve PYD arasında diyalog kurulması için elinden geleni yapmaya hazırdır. Önümüzdeki günlerde bir BDP heyetini Suriye'de durumu yerinde gözlemlemesi için bölgeye göndereceğiz. İnşallah çözüm de, barış da yakındır."


ANF

SUK Lideri Kürtleri İkna Etmek İçin Hewler'de

Hewler - Batılı ülkeler ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu baskıcı rejimlerin desteklediği Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) şefi Abdulbasıt Seyda, Kürt organizasyonları ikna etmek için Federal Kürdistan Bölgesi’n ziyaret etti.

AFP’nin Suriye Kürt Ulusal Meclisi’nden (ENSK) bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre SUK’un Kürt lideri Abdulbasıt Seyda, Pazar akşamı Hewler’e geldi. Adı verilmeyen yetkili, Seyda’nın Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ile diğer Kürt yöneticilerle görüşeceğini söyledi.

Yetkili, “Seyda, Kürt yöneticilerin Suriye Ulusal Konseyi’ne katılmaları için bir anlaşma elde etmek istiyor” dedi.

AFP’ye göre PYD’nin de içinde olduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) ile ENSK de görüşmeye katılacak. Ancak bu bilgi MGRK kaynaklarınca henüz teyit edilemedi.

ANF’nin edindiği bilgilere göre PYD Eşbaşkanı ve aynı zamanda MGRK ile ENSK’nin tek çatı altında birleştiği Kürt Yüksek Konseyi’nin üyesi Salih Müslim de Hewler’de bulunuyor.

Sayda, kısa bir süre önce Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşme ardından PYD’nin Kürtleri temsil etmediğini, “devrime (SUK’a) destek verdiğini” iddia etmişti.

Müslüman Kardeşlerin ağırlığından dolayı yoğun eleştirilen ve iç muhalefetin desteğini almada başarısız olan SUK’un başına geçtiğimiz aylarda Sayda getirilmişti. Muhalefet arasında tanınmayan ve uzun yıllardır Avrupa’da yaşayan Sayda, Batı Kürdistan’da herhangi bir halk desteğine sahip değil.

İstanbul’da kurulan SUK, Batılı devletler ile Suriye rejiminden daha az baskıcı ve özgürlük düşmanı olmayan Katar-Türkiye-Suudi Arabistan üçlüsü tarafından destekleniyor. Konsey, şu ana kadar Kürtlerin, hak taleplerinin anayasal güvenceye kavuşturulması ve demokratik özerk bir yönetimi reddediyor.

SUK’un liderinin Hewler ziyaretinin Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ziyaretinden öncesine denk gelmesi dikkat çekti. Davutoğlu’nun yarın Hewler’e hareket etmesi bekleniyor.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Batı Kürdistan’daki halk hareketini “terörist yapılanma” olarak suçladıktan sonra, 26 Temmuz’da yaptığı açıklamada Kürtlerin kendi aralarında kurduğu birliğe de karşı çıkmıştı.

“Suriye Kürt Ulusal Konseyi oluşturulması yaklaşımı yanlış bir yaklaşımdır” diyen Erdoğan, “bu yanlışın düzeltilmesi” için en geç Çarşamba gününe kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Federal Kürdistan Bölgesine geçerek buradaki yetkililerle görüşeceğini söylemişti.


ANF

'Sen Ne Terbiyesiz Bir Adamsın' ve Padişah Erdoğan

Mehdi Atay
 
 
Özellikle on yıllık AKP iktidarının son dönemlerinde Türk Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “Osmanlıcılık” sosuna bulanmış “padişahlık” özlemleri kendisini devlet yönetiminde de hissettirir oldu. Hükümet üyelerinden, “bakanlarım” devlet memurlarından, valim” Kürt yandaşlarından, Kürt kökenli vatandaşlarım” sahiplenme kipi ile söz eden Erdoğan, birçok devlet hizmetinden de, “bakanıma talimat verdim, valime söyledim yaptılar” pederşahiliği ile söz ediyor.

Yüzde ellilik oy oranı ile devletin idari mekanizmasının ardından, basının büyük bir bölümünü de “hizaya” getiren Erdoğan varlığından rahatsız olduğu insanları devre dışı bırakması ile de dikkat çekiyor. İş dünyasını devlet olanaklarını üleşimi yolu ile terbiye ederken, aynı yöntemle gazetecilerin işine son vermesi için gazete patronların baskı yapıyor. Hatta son zamanlarda baskı yapmasına da gerek kalmıyor herkes Erdoğan'ın neye “kızıp” neye “kızmayacağını” bilerek hareket ediyor.
Erdoğan'ın, padişahlık kıvamında yaşadığı Başbakanlığı'nın başkenti Ankara'dan uzaklaşıp, dünyalı değerlere yaklaştıkça demokrasiyle ilişkilenmedeki sıkıntısı da yüzüne çarpıyor.

Olimpiyat oyunlarının 30'uncusuna katılan “sporcularını” desteklemek üzere Mahiyeti ile birlikte Londra'da bulunan Erdoğan'ın, padişahlığını ilan ettiğinden habersiz bir Olimpiyat komitesi personelinin kendini uyarmasına hiddetlendiği haberleri geliyor. Türk basınında yer alan habere göre, Türk kadın basketbol takımını soyunma odasında ziyaret eden Erdoğan'a, İngilizler “büyük bir terbiyesizlik yaptı..”

Haberden anlaşıldığı kadarı ile sporcuların soyunma odaları ile basın mensuplarının bulunduğu bölüm arasında geçişe izin verilmiyor. Ancak her hangi bir faninin kendisine her hangi bir doğruyu gösterme şansı olmayan Erdoğan çok sinirlendi. Habere göre, “Kendisine engel olmak isteyen görevliye önce sert bir bakış atan Erdoğan, kendini daha fazla tutamayarak, 'Sen ne terbiyesiz bir adamsın' diye fırça attı.!!!”

Başbakan olduğu günden bu yana, yarım yamalak olan Türk hukukunu da yasalarını da hiçe sayarak kendi politik referanslarının ışığında el yordamı ile yönetmeye çalışan Erdoğan, kendisi dışında konan kurallara uyması gerektiği hatırlatılınca dengesini bir kez daha kaybetti.
Her hangi bir Avrupa ülkesinde en son hangi başbakan bir başka resmi ya da sivil görevliye hatta kendi çocuğuna, “fırça” atmasıyla ülke basınını “gururlandırmıştır”. Hangi Avrupa dilinde bir başbakanın bir vatandaşa “fırça attığı” fiili günlük dilde bu denli rahat kullanılıyor. Hangi başbakan, görevini yaparken kendisinin istemediği bir uygulamada ısrar eden personeline, “terbiye” testi tapacak yetkiyi kendinde görüyor. Bu oyunları izlemeye gelen hangi başbakan Olimpiyat komitesi tarafından konan kuralların kendisini bağlamayacağını iddia ediyor?

Aksine, bu toplumlarda, kamunun koyduğu kurallara uymayan başbakan da olsa, “terbiye” sınırlarını aştığı düşünülür.

Eski Yunan'da ortaya çıkan dünyanın bu en büyük spor organizasyonunun temel hedefi “insanlar ve ülkeler arası barışın sağlanabilmesi” biçiminde özetlenir.

ABD, Rusya, İngiltere, Çin gibi kendi kıtalarının yanı sıra başka kıtalara da savaş açan güçlerin yanında Sudan, Fildişi Sahilleri ve İsrail gibi kendi içinde despotik ülkeler de katılsa da Olimpiyat oyunlarının temenni düzeyinde de olsa barışı gündeme getirmesi dikkate alınır.

Oyunlara ancak amatör sporcu ve ekiplerin katılması da sınırlı bir zaman diliminde de olsa dünyevi ihtirasların ötesine geçerek sporun doğasına uygun bir rekabetle yapılabileceğini göstermektir.

Olimpiyatların ortaya çıkardığı en çarpıcı özelliklerden biri de duyarlılıkları kendi ülkeleri ile sınırlı olsa da demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin geliştiği ülkelerde spordaki gelişmişliğin diğer ölçülerle ciddi bir paralellik göstermesidir.

Bu yüzden amatör sporun eşitlikçi, demokratik ilişkisi Olimpiyatlar'a egemen olsun istenir. Bu nedenle, demokratikleşme, insan hakları ve temel özgürlükler konusunda dünya sıralamasının dibinde olan TC'nin hemen hiç bir spor dalında da dünya genelinde birinci lige çıkmayı başaramaması tesadüf olmasa gerek.

Kendi hükümranlık alanında “ananı da al git” dediği köylüden, kendisini eleştiren gazeteciye, “namert” üniversite öğrencisine, “içkici”, köşe yazarlarına, “yalaka” diyerek elini kolunu sallayarak dolaşan Erdoğan, İngiliz demokrasisinin aynasına takıldı.

Ayna ayna...


ANF

Karadeniz’de AKP'nin HES İşgali



Türkiye’nin en nadide ekosistemlerine ev sahipliği yapan Karadeniz bölgesinde AKP hükümeti halihazırda 54 olan hidroelektrik santrallerinin (HES) sayısını 516’ya çıkarmayı planlıyor. Planlanan ve onaylanan projelerin sonunda Karadeniz bölgesi hidrolelektrik santralleriyle adeta işgal edilecek.

Uzun yıllardan bu yana Karadeniz’de yapılan barajlar tartışma konusu olageldi. Türkiye’nin en yeşil ve en nadide ekosistemlerine ev sahipliği yapan bölgede baraj inşaatları evlerinden edilmesi planlanan halkı isyan ettirdi. Bölge sık sık HES proteto eylemlerine sahne olurken zaman zaman bu nedenle polis ve jandarmayla köylüler arasında çatışmalar yaşanıyor.

Ancak ne artan kamuoyu baskısı ne de çevrecilerin çağrıları AKP hükümetini planlarından vazgeçirmedi. Vazgeçirmediği gibi AKP bölgedeki 54 olan HES sayısını neredeyse 10 kat kadar arttırarak 516’ya çıkaracak.

Meclise sunulan bir soru önergesine Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği yanıta göre Karadeniz’de şu an 54 HES işletilirken, lisans verilen 115 HES projesi ise inşaat halinde bulunuyor. Bunun yanı sıra bakanlık tarafından 67 HES projesine de gerekli olan lisanslar verilerek inşaat aşamasına hazır halde.
Karadeniz için öngörülen doğa tahribatı bunlarla da sınırlı değil. Karadeniz Bölgesi’nde işletilen, inşaat halinde olan ve lisans süreci tamamlanan 236 HES’in yanında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci tamamlanan 290 HES projesi de bakanlığın gündeminde bulunuyor. 


ANF

HPG Gerilla Komutanı: Şemdinli'de Denetim Elimizde


Behdinan - HPG komutanlarından Kemal Garzan, Şemdinli’de yaşananlar için “yeni bir taktik” diyerek, karadan kontrolü tamamen gerillanın elinde olduğunu söyledi. Garzan, “Türk ordusu karakollara hapsoldu” dedi.

23 Temmuz’dan beri Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde (Şemzinan) günlerdir süren gerillanın yol kontrolleri ve çatışmaları değerlendiren HPG Askeri Konsey Üyesi Kemal Garzan, “Şemzinan’da geliştirdiğimiz harekat, devrimci bir operasyondur. Bir kuşatmadır. Bölgede denetim HPG’nin elindedir. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. Türk ordusu ne yapacağını bilemez durumdadır’’ şeklinde konuştu.

Gerillanın Türk ordusunun bütün müdahale girişimlerini yenilgiye uğrattığını vurgulayan Garzan, Şemzinan Gerdi yolunun günlerdir gerilla denetimine girdiğini kaydederek, Türk devletinin buradaki kayıplarını gizlemeye çalıştığını belirtti.

TÜRK ORDUSU AĞIR KAYIPLAR VERDİ

Kemal Garzan Şemdinli’de Türk ordusunun karakollara hapsedildiğine dikkat çekerek, Şemdinli’deki çatışmalara ilişkin şu detayları verdi: “Şemzinan’da 23 Temmuz’da başlattığımız ve hala devam eden devrimci harekât, Türk devleti tarafından Türkiye kamuoyundan gizlenmek isteniyor. Türk ordusu bu harekatta büyük kayıplar verdi. Bu süre zarfında Türk devletinin ve ordusunun Şemzinan’daki örgütlenmesi dağıtılmıştır. Türk ordusu Şemzinan merkezinden ve karakollarından çıkamamaktadır. Türk devleti Şemzinan’da kılıfına çekildi ve bu kılıftan çıkamıyor. Şemzinan Tugayı, Garê Alayı ve civar karakollar sürekli olarak ağır silah birliklerimizce vuruluyor. Gerilla birliklerimiz, Türk ordusunun ileri tekniğine ve yoğun teknik kullanmasına rağmen mevzilerini koruyor. Bölgeyi denetimde tutmaya devam ediyoruz”

TAKTİK DEĞİŞTİ, BU DEVRİMCİ BİR HAMLEDİR

Kemal Garzan bölgede gerilla denetiminde bir operasyon geliştirildiğini belirterek, Türk medyasında gerilla kayıplarına ilişkin verilen haberlerin asılsız olduğuna dikkat çekti. Türk ordusunun onlarca kaybı olduğunu ve çok sayıda askeri aracın imha edildiğini açıklayan Garzan şöyle konuştu. “Bu devrimci bir hamledir. Bu harekât Şemzinan ile de sınırlı değil, civar bölgeleri de kapsıyor. Ayrıca tek düze bir eylem de değildir. Birliklerimiz otuz yıllık gerilla tecrübesiyle birçok eylem biçimini yaratıcı ve ustalıklı bir şekilde uyguluyor. Bu harekatta önemli bir husus da şu: bu yeni bir taktiktir. Gerilla daha önce de kapsamlı ve etkili eylemler gerçekleştirdi ancak bir- iki gün içinde üst bölgelerine geri dönüyordu. Ancak bugün Şemzinan’da yaşanan durum farklıdır."

Gerilla birliklerinin pozisyonlarını 23 Temmuz'dan beridir koruduğunu vurgulayan Garzan, "Şu ana kadar da bölgede kesintisiz bir gerilla denetimi vardır. Defalarca yollara inildi. Bölgede bulunan karakollar sürekli gerilla ateşi altında bulunuyor. Bölgeye kobra ve skorskyler giriş yapamıyor. Karadan denetim tamamen elimizdedir" dedi.

TÜRK ORDUSU KARAKOLLARA HAPSOLDU

Türk ordusunun gerilla karşısında büyük bir çıkmazı yaşadığına vurgu yapan gerilla komutanı, “Türk ordusu ne yapacağını bilemez durumdadır. Ne saldırabiliyor ne de kendisini koruyabiliyor. Türk ordusu Şemzinan’da karakollara mahkûm oldular “ dedi. Gerillanın başlattığı bu sürecin devam edeceğini belirten Garzan, Türk devletinin özel savaş yöntemlerine karşı da halka duyarlılık çağrısında bulunarak, şöyle devam etti: ‘’ Halkımız da duyarlı ve örgütlü olmalıdır. Halkımızdan beklentimiz onurlu duruşunu daha da geliştirerek sürdürmesidir. Bu temelde özellikle de Şemzinan’daki halkımızı direngen tutumundan dolayı selamlıyoruz.’’


ANF 

Ek Haber

Şemdinli’de gerillanın yol kontrolleri devam ediyor

Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi'nde HPG gerillaları oluşturdukları kontrol noktasında 2 saat boyunca kimlik kontrolü yaptı.

Şemdinli İlçesi’nden 35 kilometre uzaklıkta bulunan Gelişen (Şapatan) Köyü’ne bağlı Ulaşan Mezrası ve Samanlı (Mavan) Köyü arasında bulunan bölgede saat 21.00 sularında HPG gerillaları kontrol noktası oluşturdu. Gerillalar 2 saat boyunca yoldan geçen araçları durdurarak, kimlik kontrolü yapıp halka sohbet ettiler. Gerillaların bölgeden ayrılması ardından Türk ordusu, Gelişen ve Samanlı karakollarında bulunan askerleri ile bölgede operasyon başlattığı bildirildi. 



ANF

Şemdinli-Derecik yolu 7 gündür kapalı

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 7 gün önce HPG gerillalarının yol kontrolü yapması ardından başlatılan operasyon ve çatışmalar devam ediyor. Operasyonlar sürerken, Derecik Beldesi ile 10 köy ve 42 mezranın yolu 7 gündür kapalı tutuluyor.

Şemdinli'de gerillaların sık sık yol kontrolü yapması ardından havadan ve karadan başlatılan operasyonda çıkan çatışmalar sürüyor. Yaşanan çatışmalar ve can kaybı konusunda yetkililer ciddi bir açıklama yapılmazken, 23 Temmuz gününden itibaren Derecik Beldesi ile 10 köy ve 42 mezranın yolu kapatıldı.

Dün de operasyonların bulunduğu bölgede mahsur kalan köylülerle görüşmek isteyen BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan, Hakkari Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, Yüksekova Belediye Başkanı Ercan Bora ve Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre'den oluşan heyetin bölgeye gidişine askerler 'güvenlik' gerekçesiyle izin vermedi.

Şemdinli kırsalında karadan operasyonun yapılamadığı bildirilirken, Kobra helikopterlerinin kırsal alanda uçtukları öğrenildi. 


ANF


Şemdinli’de çatışmalar devam ediyor

ŞEMDİNLİ - Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi’nde çatışmalar devam ederken bölgeye skorski tipi helikopterlerle özel harekat timlerinin indirildiği öğrenildi.

Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Bağlar (Nehri) Köyü’ne bağlı Çem (Navrezan) ve Rüzgârlı (Rubunus) mezralarında 24 Temmuz’da başlayan çatışmalar halen devam ediyor. Günyazı (Gelaşk) Köyü’nün Yiğitler (Nırkole) mezrası Goman etekleri ve Mergesave, Serbera ve Sertet kırsalında dün başlayan çatışmalar bugün yine şiddetlendi. Bölgeye skorski tipi helikopterlerle çok sayıda özel eğitimli asker ve özel harekat timlerinin indirildiği öğrenildi. Şemdinli 3. Dağ Taktik Komando Taburu’ndan ilçeye 15 kilometre uzaklıkta bulunan Tekeli (Gare), Balıklı, Mırgesave ve ilçeye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çiyayê Kuremezgeta bölgesine havan topları ile saldırı başlatıldığı kaydedildi. 


ANF

Devlet Şemdinli Gerçeğini Gizliyor


ANKARA - Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre, ilçe kırsalında çatışmaların sürdüğünü, devletin gerçeği gizlemeye çalıştığını ve HPG'nin bölgede etkisini artırdığını açıkladı. Töre, ileriki günlerde çatışmaların şiddetleneceğini gözlediklerini belirterek, "Bölgenin HPG'lilerin kontrolü altında olduğu bildiriliyor. Son iki gün bu bölgeye dönük hava hareketliliği dışında hiçbir kara faaliyeti görülmemektedir" dedi.

Hakkari'nin Şemdinli kırsalında 1 haftadır HPG gerillalarıyla Türk ordu güçleri arasında çatışmalar sürüyor. Özellikle son iki üç gündür yoğunlaşan çatışmalar nedeniyle bin kadar köylü evlerini terk ederek ilçeye ve başka köylere sığınmış durumda.

HPG gerillalarının kırsal alanda kontrolü elinde tuttuğu ve denetim noktaları oluşturduğuna yönelik iddialar gündemdeki yerini korurken Türk ordusunun karadan harekat gerçekleştiremediği haber verildi.

HPG’nin Basın İrtibat Merkezi de geçtiğimiz günlerde bir açıklamaya yayınlayarak 23 Temmuz tarihinden bu yana devam eden çatışmaların şiddetlendiğini ve dün sabah saatlerinde yaşanan çatışmada da en az 15 Türk askerinin öldürüldüğünü duyurdu.

'HPG'NİN KONTROLÜNDE...'

ANF'ye konuşan Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre, çatışmaların Şemdinli ilçe merkezine 5 km mesafede başladığını ve altıncı gününe girdiğini belirtti. Töre, çatışma bölgesine yakın köylerde yaşayan insanların da bundan olumsuz etkilendiklerini anlattı.

Şemdinli Belediye Başkanı Töre, şu bilgileri verdi: "Bilindiği üzere bu çatışma 23 temmuzda HPG'lilerin Derecik-Şemdinli yolunda kontrol noktası kurup burada yol ve kimlik kontrolü yapmasıyla başladı. Çatışma alanının son derece sarp ve zor bir alan olması, teknik olarak çok ileri düzeyde ve sayıca da yüksek bir askeri güçle operasyonların icra edilmesine rağmen hala bölgenin HPG'lilerin kontrolü altında olduğu bildiriliyor. Son iki gün bu bölgeye dönük hava hareketliliği dışında hiçbir kara faaliyeti görülmemektedir. Sadece siviller araçlarıyla gidip gelebilmektedir. Fakat bugün sivillerin de geçişine izin verilmedi."

'DEVLET GERÇEĞİ GİZLİYOR VE HEYETLERE İZİN VERMİYOR'

5 mezranın tamamen boşaltılmış durumda olduğunu anlatan Sedat Töre, "Bu da yaklaşık 1000 kisiye tekabül ediyor. Ve bu köylerin durumunun incelenmesi için ne devlet tarafından bir girişim söz konusu ne de buraya gitmek isteyen heyetlere izin veriliyor" dedi.

Bölgede olup bitenlerin bir muamma niteliğinde olduğunu belirten Töre, ekledi: "Yine bu alanda yapılanlar hakkında ciddi endişeler mevcut. Bunca gündür süren bu çatışmanın kamuoyundan gizlenmeye çalışılması gerçekten normal değil."
TSK'nin saldırısına dikkat çeken Töre, ormanların da hedef aldığını bildirdi: "Bu operasyonların maalesef en acı yanlarından biri de her zaman olduğu gibi bölgedeki ormanların Türk ordusu tarafından ilk hedef haline getirilmesi. Üzüntüyle söylemem gerekiyor ki; yüzlerce dönüm ormanlık alan bu 5-6 günlük süre zarfında yapılan top, havan ve füze saldırıları sonucunda meydana gelen yangınlarda kül edildi."

'ÇATIŞMALAR YOĞUNLAŞACAĞA BENZİYOR'

Belediye Başkanı Töre, çatışmaların AKP Hükümeti'nin politikalarından kaynaklandığını ve derinleşeceğini vurguladı: "Devlet, AKP Hükümeti'nin aklı barışı ve Kürtlerle diğer halkların eşititligini özümseyebilmiş değil. Bu da bölgeyi ileriki günlerde daha da sıcak ve çatışmalı bir yöne evireceğe benziyor. Nitekim Şemdinli kırsalında bu eylemle beraber bir alan hakimiyeti niyeti ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Bu noktada tek temennimiz; sürecin bir an önce demokratik ve barışçıl çözüm arayışlarının hakim olacağı bir yöne çevrilmesi. Burada sorumluluk ve görev hükümettedir."


ANF

Kuzey Suriye (Batı Kürdüstan) Gerçekleri

Kamışlı

Suriye'de olup biteni anlamak için sınırı geçmek gerekiyormuş. Dün öğle saatlerinde bölgenin en hassas noktası Kamışlı'ya girdim. Bizi uzun namlulu silahlarla karşılayan insanlar bir evde misafir ettiler. Uzun ve dolu bir sohbetten sonra son günlerde Türkiye medyasında yayınlanan haberler ve bu haberlere dayalı analizlerin ne kadar yanlış olduğunu gördüm. Öncelikle başta kendi yazdıklarımı düzelterek Kamışlı ve çevresindeki fotoğrafı ele almak gerekiyor. İlk yanlış bilgi şu:
'PKK, kontrolündeki PYD, Suriye ordusuna Kamışlı'dan çekilmesi için perşembe gününe kadar süre verdi'.

Bugün de tamamen yanlış. Öncelikle PYD, PKK kontrolünde değil. Doktiriner bir eşgüdüm olmadığı elbette söylenemez. İkinci olarak Şam yönetimiyle bir pazarlık söz konusu değil. Kamışlı'ya giriş çıkışlar Suriye güvenlik güçleri tarafından sıkı şekilde kontrol ediliyor. Öte yandan şehir içinde silahlı siviller aleni olmayan bir şekilde devriye geziyor.

Derik, Kobani, Afrin gibi küçük yerleşim yerlerinden yansıyan fotoğraflar o şehirlerden Suriye Devleti'nin çekildiği anlamına gelmediği belirtiliyor. Bölgede ordu birlikleri var. Ancak agresif bir kontrol sergilemek yerine şu ana kadar ihtiyatlı bir tavır içindeler. Kürtler geçen mart ayında başlayan olaylardan bu yana çok başka bir tavır geliştirmişler. Bir yıl önce eylül ayında Batı Kürdistan Halk Meclisi kuruldu. Bölgedeki tüm yerleşim yerlerine, tüm etnik ve dini yapılara açık sandıklar konuldu. İçlerinde Kürt, Arap, Asuri, Keltani ve Ermeniler'in bulunduğu toplam 350 kişi Batı Kürdistan Halk Meclisi'ne seçildi. Bölgede toplam 17 siyasi parti bulunuyor. İçinde en güçlü olanı ise PYD. (Partiye Yekîtiya Demokratik: Demokratik Birlik Partisi) ve lideri İTÜ mezunu bir kimyager Salih Müslim. PYD'nin sloganı ise şu: Demokratik Suriye, Özerk Kürdistan.

ENKS Encümani, Niştimani Kurdi Suriye:(Suriye Kürtleri Ulusal Encümeni) ise birkaç ay önce kuruluyor ve sadece Kürtler'den oluşuyor. Önceki gece ise tüm bu siyasi yapılar bir araya gelerek Yüksek Kürt Konseyi'ni oluşturuyor. Bölgede silahlı savunmayı üstlenen YPG (Yekîneyên Parastina Gel: Halk Savunma Birlikleri) ise Yüksek Kürt Konseyi'ne destek vereceği açıklamasını yapmıştı. Dolayısıyla tablo ve ilk izlenimler özetle böyle. Ülkenin diğer kesimlerindeki çatışmalar nasıl ki. 


Suriye'nin geleceğini şekillendirecekse aynı şekilde Suriye'nin kuzeyini de şekillendirecek.

Akşam

Serdar Akinan

Kürdistan’a Eyvallah Sömürgeciliğe Yallah!


XWE METİN AYÇİÇEK

Gerçekte, Davutoğlu’nun mimarlığını yaptığı Yeni Osmanlıcılık siyaseti, politik bilimlerin öngöremeyeceği kadar hızlı bir biçimde tepetaklak gitti. Hem de ne gidiş.

Küreselleşen kapitalist sermayenin siyaseten de dünya hegemonyasını ele geçirmek istediği tarihlerde, belki de dördüncü sınıf bile sayılamayacak bir akademisyen olan Samuel P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinin başına gelenler, bilim çevrelerinde adı daha önce çok da bilinmeyen kifayetsiz muhteris bir akademisyen olan Davutoğlu’nun da başına geldi. Emperyalist dünya devleri, dünyanın enerji kaynaklarına, yeni pazar alanlarına ve sermayenin kesin imparatorluğuna yönelik saldırı projelerini Hungtington’un tezlerine dayandırarak teorik bir çerçeveye oturtmak istediler. Afganistan, Irak derken dünya halkları tam bir emperyalist saldırı ile yeniden yüz yüze geldi.


Davutoğlu’nun Osmanlıcılık siyaseti ise, yine emperyalist yayılmacılığın Ortadoğu’ya ilişkin ünlü projesinin Türkiye’ye yüklediği taşeron rolü ve bölge koruculuk misyonunu yeni koşullara uygun olarak formüle ediyordu.


Davutoğlu, “Stratejik Derinlik / Türkiye’nin Uluslararası Konumu” adlı kitabında sömürgeci-emperyal yayılmacılığı açıkça öneren bu tezlerle geldi hükümete. 


“Türkiye’ye çevreleyen yakın kara, yakın Deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafi olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslar arası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye’nin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. 


Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihi sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsunlar taşımaktadır. Tarihi birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye tarihi derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Staretejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslar arası konjonktüre daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.”

***


Davutoğlu’nun yayılmacı politikasının sadece AKP Devleti’nin ideali olduğunu düşünmek büyük bir hatadır. Unutmamak gerekir ki o 2001’de yayınlanan bu kitaptan 2 yıl sonra,  Kemalizm’in yeni hamisi yine bir hukukçu olan Ahmet Necdet Sezer’in onayıyla, dış politikaya Büyük Elçi aktarıldı. Kemalist sömürgeci olmakla İslami-Kemalist-sömürgeci olmak birbirinden özünde farklı şeyler değildi.


Türkiye Cumhuriyeti, Davutoğlu’nun yayılmacı-sömürgeci ideallerini hiç bir zaman terk etmedi. 


Soğuk Savaş koşullarında dünya devleri karşısında gıkını çıkaramazken, Sosyalist Dünya’da yaşanan çöküşler sonrasındaki yeni denge arayışları içerisinde biti yeniden kanlandı. Kemalist sömürgeci saldırganlık bölge hegemonyası için yeniden saldırı alanları aramaya başladı.


Türk sömürgeciliğinin tarihini akademisyenler yönlendirmedi. Öyle çaplı bir akademisyeni zaten bu ülkedeki din üretemezdi. Tersine, büyük çoğunluğuyla resmi kurum akademisyenlerinin zavallı tarihlerini belirleyen tek neden, göbekten bağlı oldukları sömürücü sistem ve sömürgeci devlet olmuştur.


***


Yeni Osmanlıcılık macerası, kısa süre içinde Türkiye ve Bölge halklarına yaşattığı bunca zulümden sonra, Fethullah Gülen gibi yarı-cahil bir meczubun ABD dolarlı parasal desteğine rağmen yokuş aşağı yuvarlanan boş bir varil gibi bataklığa doğru yol alıyor.


Ne yazık ki, özgürlük günlerinin müjdecisi olan bu gürültülü batışta ne Türk halkının ne Türk basınının, ne de Türk aydınının, ne Türk solunun ciddiye alınabilecek bir payı olmamıştır. Bütün Ortadoğu’nun geleceğini aydınlatan yeni süreç, Kürt halkının kararlı mücadelesi ile başlamıştır ve onların kararlı yürüyüşleri ile sürdürülmektedir.


Tarihin Sonu, Elveda Proletarya, Medeniyetler Çatışması, Stratejik Derinlik gibi profesör çalışmalarının dünyaya vermek istedikleri yılgınlık ve teslimiyet tezleri, “Yaşamak Direnmektir”  devrim anlayışı ile tek tek çökmüştür. Kuzey Kürdistan’da fiilen gerçekleşen, Güney’de otonom yönetim olan, Güney-Batı Kürdistan’da dünyayı Özgürlüğün Baharı’yla selamlayan Kürt halkı, artık sadece Türkiye ya da Ortadoğu çeperinde bir devrimci model değil, barış, özgürlük, adalet ve ulus-devlet kıskacını reddeden bir ortak kimliği yaratma idealinin arayışı içerisinde olan dünyanın ezilen halklarının devrim modeli haline gelmiştir.


Güney-Batı Kürdistan’ı selamlarken, Batı cephesinin zavallılığının burukluğunu taşısa da, yüreğim gururla dolu.Ortadoğu kendi kimliğini yeniden yaratıyor. Ortadoğu Kürt halkıyla yani kimliğiyle buluşuyor.


Kürt halkı bir tarih dersinin altını çizdi yeniden ve çok renkli kalın çizgilerle: Köleliğe eyvallahımız olmayacaktır. Sömürgecilik ya çekip gidecektir kendi mezarına gömülmeye, ya basıp götüreceğiz onu kendi mezarına.


Rojava özgürlüğün adıdır artık. Yani, insanlığın binlerce yıllık göğe hapsedilmiş hayallerinin, bir şahinin kanadıyla yeniden indirilmesidir yer yüzüne.

595
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Berbat Kardeşlik

AHMET KAHRAMAN

Recep Tayyip, televizyon ekranında, Kürtleri anarken dinci kalıbından çıkmış, hakikileşerek ırkçı kimliğine bürünmüştü. Köleleri isyan etmiş barbar Senyör gibi gözleri tehditkar kinle deviniyor, öfkesinden dudakları çarpılıyor, kurt bakışlı kesiliyordu.

Ne yapacaksınız ki, ırkçılık tedavisi olmayan, kan bulaşmış bir ruh hastalığıydı. Hastalık, insanın dindar görünme pozunu bozuyor, havasını alıyor, vicdanını çürütüp, ölümün sesiyle konuşan kalıp haline getiriyordu.


Bu hastalığa düçar Hitler, Almanya’daki düşman Yahudi halkını kırmakla yetinmemiş, kinini Çekoslovakya’ya, Avusturya, Polonya ve Fransa’ya da taşımıştı.


Kürt düşmanlığı, dededen oturuna geçen, ırkçı ruh hastalığından kan sıçramış, utanç verici bir mirastır. Her kıvrımı hayasızlık ve ahlaksızlıkla dolu.


Kürtler düşman ama, utanmazlığın da sınırı yoktur. Kürtler, zorla askerlik yaptırma, haraç (vergi) toplama, oy alma zamanı vatandaş, dönüp, dönekleşerek “cahş“ kesilenler AKP veya Fethullah Kürdü, Recep Tayyip’in dili ucunda da kardeşti.


Kardeş, öteki kardeşe kendini inkar esaretini, köle gibi baş eğmeyi dayatır mıydı? Türk ırkçılığında, kardeşlik denilen buydu.


Recep Tayyip, onun için televizyonda “benim Kürt kardeşlerim” diyerek bunları ayırdıktan sonra, kendi haysiyeti, ülkesinin geleceğine sahip çıkan tekmil Kürtleri terörist yerine oturtup, sıkılı dişleri arasından tıslar gibi konuşuyordu:
“Kuzey Suriye’deki yapılanma, bizim için terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek, en tabii hakkımızdır. Buna eyvallah diyecek halimiz yok.”


Hangi haka, nerede yazılı hukuka dayalı bilemiyorum, ama berbatlaşarak yer yüzündeki bütün Kürtlerin düşman ilan etmeydi, bu. Onlara gün yüzü göstermeme, ırkçılığın gülmeyi çok görme yemini, ırkçının berbat kardeşliği…


Gören, Kürtler babasının tapulu malına girmiş sanıyordu. Sanki, götürebildiklerini çalmış, götüremediklerini kıyımcılar benzeri ateşe vermiş, insanlık kindarı olarak da soykırım yapmış gibi…


Oysa Suriye ayrı bir diyardı. Oradaki Kürtler, Türk devletinden sıçrayıp gelecek tecavüzcülere, bebek katilleri, talancılara karşı önlem almış, kendi halkının kaderine sahip çıkmış, yurtlarının savunmasını üstlenmişlerdi.


Ben söylemiyorum, Robert Fisk adındaki İngiliz gazeteci Türk televizyonunda, “Özgür Suriye ordusunda uyuşturucu bağımlıları, sabıkalılar iş başında” diyordu.


Suriye halkları, “Türkler geliyor” diye ürperiyor, sonra yerleştirilmiş sabıkalıların hücumuna karşı birleşiyorlardı. Suriye’yi özgürleştirme adına ırza geçtikleri, bebek, ihtiyar demeden katliam yaptıkları dünya medyasındaydı.


Alman televizyonu ZDF, Hıristiyan din adamlarının, senin Suriye Özgür ordusuna karşı yardım kampanyaları açtığını haber veriyordu.


Sınıra giden Türk gazeteci bile yazıyordu:
“Kamptaki çocuğa baban nerede diye sordum. Sınırın öteki tarafına savaşmaya gitti, akşam dönecek cevabını verdi.”


Bir başka Türk gazeteci televizyonda anlatıyordu:
“Kaçakçılar Özgür Suriye ordusunun neferleri, aralarında çok iyi Türkçe konuşanlar da var!..”


Bu mu insanlık?


Katilleri, hırsızları, tecavüzcü ve uyuşturucu müptelaları, insanlık belalılarını örgütleyip, bir ülke ve halkların başına bela etmek, kanda banyo yapma zevkinin dışında, hangi dine, vicdana sığar?


İnsanlığın tepesinde Atilla’nın kılıcı, elini kanla yıkayan Moğol Cengiz, Hitler’in gölgesi kesilmek neyin nesi? 


Özgürlük ha! Esir aldığın Kürtlere dillerini geliştirme, isim seçme hakkı, evrensel alfabenin harfini kullanmaları yasaktır, utanmaz adam!


Sivil kitlelere zehirli gazlarla saldırılıyor, gençleri demire bağlanıp çıplak sırtları coplanıyor, aydınları, gazeteci ve yazarları topluca tutuklanıyor. Hapiste, kendi medyalarının rakamıyla 8 bin can…


Hangi utanmazlıkla, bana insanlık dersi vermeye kalkışıyorsun sen!..


Senin rejimini Suriye ile kıyasladığımızda, orası bin kere daha insani kalmıyor mu?


Senin özgürlükçü demokraside, bir tek Hıristiyan subay ya da memur var mı? Kendini saklamamış Alevi, kimliğini inkar etmemiş, halkının özgür geleceğine düşman kesilmemiş bir tek Kürt subay, sivil memur, hatta listelerinizden seçilmiş milletvekili gösterebilir misiniz?


Irkçı taşarona bakın, Suriye’ye özgürlük götürecekmiş. 


Özgürlükçüler arasında sabıkalılar, uyuşturucu çeteleri, talancı ve hırsızlar ve Kürtler, bunlara karşı önlem alınca terörist!


Ha, Türk yazar Ruşen Çakır bile “Kürtlerde cahş dönemi geride kaldı” diye yazıyordu. Bütün Kürtler, ulusal heyecanda birleşti, çünkü. Her biri ayrı ayrı PKK’li, KDP’li, gerektiğinde PDY’li, artık. Ayrı evlerde, ama kader birliği eden kardeştir, onlar.


Boşuna Kürdistan’ın çağı demiyoruz. Birinin tasası ötekinin, sevinçlerse evlerin ortak coşkusu…


Bütün düşmanlık adına, insanlığın meşriyeti dışına çıkıp, zorbaşalarak Güney Batı Kürdistan’ı işgale kalkış bakalım. Kalkış da görelim berbat kardeşlik boyunu derim, ben!..


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA