17 Ağustos 2012 Cuma

Hewler’deki ‘77 Gurup’ Yandaş Muhalifleri Silahlandırıyor

Türk dışişleri bakanlığı ve MİT’in bilgisi dahilinde Hewler başta olmak üzere Güney Kürdistan’a yerleşmiş Türk şirketleri, Batı Kürdistan devrimine karşı Kontrgerilla birimleri yetiştiriyor.

Güney Kürdistan şehirlerinde büyük ihaleler alan Türk şirketleri, amaçları dışında MİT adına istihbarat faaliyetleri yürütüyor.  Şirketler belirlenmiş sayıda MİT elemanını, “şirkette çalışıyor” olarak göstererek MİT elemanlarını kamufle ediyorlar.

Güney Kürdistan ticaret yasalarında yabancı şirketlerinin bölgede ihale alıp ve yatırım gerçekleştirebilmeleri için Güney Kürdistan bölgesel hükümetinin belirlediği kişiler Türk şirketlerine ortak edilerek söz konusu şirketler denetime alınmaya çalışıyordu. Fakat işin içinde ‘milyar dolarlar’ olunca tam tersi bir durum ortaya çıkıyor. AKP hükümeti bu şirketler üzerinden ortakları olan Güney Kürdistanlı üst düzey bürokratları zengin ederek Güney Kürdistan hükümetinin iç ve dış politikasına bire bir müdahale eden-yönlendiren bir konuma gelmektedir.

Güney Kürdistan’ı karanlık faaliyetlerinin merkezi haline getiren Türk şirketlerinin, Kürt ulusal birliğine, Kürdistan parçalarındaki Kürt direnişlerine karşı kirli-karanlık-gizli ittifak ve faaliyetlerine şirketlerin ortakları olan Güneyli bürokratlar tavırsız kalarak Kürt karşıtı konseptin uygulayanı durumuna getirildikleri bilinmek durumundadır.

AKP menşeli şirketler Kontrgerilla faaliyetleri yürütüyor

TC dışişleri bakanlığının Hewler konsolosluğuna gönderdiği belgenin son bölümünde belirtilen-kodlanmış MİT’in kontrolündeki  ‘işbirlikçi şirketler’ 77 Consturaction, Yüksel Aş, İlci holding, Nursoy İnşaat, Makyol İnşaat, Özgün İnşaat, Gürbak İnşaat’ın hangi amaçla çalıştıkları gün yüzüne çıktı.

Yine konsolosluğun işbirlikçi şirketlerinde MİT’in belirlemiş olduğu sayıları altı (6) ile yirmi (20) kişiyi çalıştırıyor. İşbirlikçi şirketlerde çeşitli statülerde çalıştırılan kişiler istihbarat bilgisi topluyor.

Dış işleri bakanlığınca kodlanmış şirketler üzerinden TC’nin Suriye’de kaos yaratmak, Batı Kürdistan’a müdahale etmek için MİT tarafından devşirdiği Kürt gençleri bu şirketler üzerinden eğitiyor. Devşirilen Kürt gençleri Bamerne ve Şeladize’deki Türk ordusuna ait askeri üstlerde eğitiliyor. Bu kamplarda 15 günlük silah eğitimi diğer kalan 15 günde işbirlikçi şirketlerde çalıştırıyor.


Kamplarda eğitimleri tamamlanan Devşirilen Kürt gençleri Türkiye’ye götürülerek Nusaybin ve Hatay sınırından Batı Kürdistan’a sokularak Esad rejimine ait karakollara saldırtılıyor. Bu saldırılarla Esad ordusunu Batı Kürdistan’a çekme palanları yapılıyor.

Suudi ve Katar’ın finanse ettiği, AKP devletinin eğiterek silah desteği verdiği ‘Suriye Özgür Ordusu’ isimli taşeron yapıya; ‘Kürt Özgür Ordusu’ olarak eklenmeye çalışılan Batı Kürdistanlı gençlerden ve Suriye topraklarındaki Türkmenlerden devşirilen kontra gurubu, Batı Kürdistan’daki Kürtler arası birliği bozmak amacıyla provokatif eylem yapmak üzere görevlendiriliyorlar.

Batı Kürdistan’da ‘Güvenlik Komiteleri’ tarafından yakalanan kontra gurubun üyelerinin verdiği ifadelerde, Güney Kürdistan’daki Bamerne ve Şeladize’deki askeri üslerde eğitildiklerini, MİT tarafından istihbarat eğitimi aldıklarını, TEV-DEM ve PYD yöneticilerine suikast düzenleyeceklerini, Kürt partileri arasındaki birliği bozmak amacıyla, Kürt parti temsilcilerine yönelikte suikastlar gerçekleştireceklerini itiraf etmişlerdi.

AKP devletinin provokasyon ve katliam yapmak amacıyla Güney Kürdistan’da eğitip gönderdiği ‘Kürt Özgür Ordusu’ isimli kontra oluşumun en son faaliyeti 5 Temmuz’da Efrin’e bağlı Avraz köyünde gerçekleşti.  MİT’e bağlı kontra gurubu, Efrin’in Avraz köyünde Komela Ciwan üyesi Çektar Amed’i katlettiler. Olay yerine giden Güvenlik Komitesi ile çatışmaya giren kontra gurubundan üç kişi öldürülmüş; üzerlerinde MKE(Makine Kimya Endüstrisi) menşeli el bombaları, mermiler, tabanca ve uzun namlulu silahlar ele geçirilmişti. Öldürülenlerin üzerlerindeki flash belleklerde ise Bamerne ve Şeladize’deki Türk ordusuna ait askeri üslerde, rütbeli Türk askerleri ile eğitimlerde çekilen fotoğrafları bulunmuştu.

‘Kürt Özgür Ordusu’ isimli kontra gurubu Şara’ya bağlı Sinka köyünde,  AKP devletinin beslemesi ‘Özgür Suriye Ordusu’na ait bayrağı kaldırarak Kürt esnaflarına saldırdılar. Efrin, Kobani’de, Güvenlik Komitelerinin kontrol noktalarına silahlı saldırı düzenlediler. Bir süre önce de Efrin’de Halk Meclis üyesi Abdo Murad’a yönelik silahlı saldırı gerçekleştirmişlerdi.

77 Consturaction, MİT adına çalışıyor

Türkiye’nin ‘işbirlikçi şirketler’  içinde yer alan Hewler merkezli ’77 Consturaction’ isimli şirketin onlarca Batı Kürdistanlı ‘Devşirilen Kürt gençleri’ çalıştırdığı artık bilinen bir gerçektir.
77 Consturaction isimli şirket 2000 sonrası ABD‘nin Irak’a müdahalesi ile hızla büyüyen İstanbul merkezli bir Türkiye şirketidir. Şirketin sahibi olan Süleyman Civil aslen Arnavut göçmenidir. Süleyman Civil’in kardeşi Amerika’nın Microsoft adlı şirketin üst düzey yöneticisidir. ABD üslerindeki ihaleleri kardeşi sayesinde aldığı söyleniyor. Güney Kürdistan, Güney Irak ve Afganistan’da çok sayıda şantiyesi vardır. 2010-2011 yılında Hewlér’deki Beton santrallerinin ve beton işlerinin yüzde 51’ini Fransızların Lafarce adlı şirketine satmıştır. Ayrıca şirketin bilinen Irak ortakları Nihat BARZANİ ve Yaşar KOPAN adlı faşist bir Türk’tür. Şirketin merkez yönetici ve ortaklarından biri olan Durmuş TOP isimli kişinin eski Türk solu (DEV-YOL) mensubu olduğu söyleniyor.  Şirketin Duhok, Kerkük, Hewlér (Qandil, Baharke, Rizgary, Havaalanı ABD üssü, Gwer, Musul Yolu, 100 m. Caddesi…), Musul, Basra... gibi yerlerde işleri devam etmektedir. Ayrıca şirketin adının 77 olması 1977 yılında mezun olan İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencilerinin ortaklığıyla kurulmasındandır (Süleyman CİVİL, Durmuş TOP…). Şirket 1988’de kurulmuştur.

 2008 yılında Zaxo-Duhok arasında bu şirketin araçlarında yüzlerce kilo patlayıcı yakalanmış daha sonra araçlar ve taşıyanlar serbest bırakılmıştı. Şirkete alınan Rojavalı Kürtlerin her ayın 15 gününde Şeladize ve Bamerne’deki Türk devletine ait askeri üslerde eğitiliyorlar. Geri kalan 15 gün de şirkette çalışıyorlar.

Şirket aynı zamanda Batı Kürdistan’a gönderilen silahlı kontrgerilla guruplarının silah, cephane ve finansmanını da üstlenmiş durumdadır. AKP devletinin Suriye’de “düşman Esad’a” karşı oluşturduğu yandaş muhaliflere gönderdiği silah ve mühimmatlar, 77 Gurup tarafından Güney Kürdistan’dan satın alınarak, Guruba ait TIR’larla Hatay’a götürülerek ‘Sünni-yandaş’ muhaliflere ulaştırılıyor.

TC dışişleri bakanlığının konsolosluğa gönderdiği belgenin son bölümündeki madd 0eler her şeyi ortaya çıkartıyor. Belgenin son bölümündeki maddelerden bazılarını tekrar hatırlatmakta yarar vardır:


•    ''Kuzey Irak bölgesine gelen Suriyeli Kürt kökenlilerin özellikle gençlerin bir kısmının Türkiye’ye yönlendirilmesi, sorumluluk bölgenizde (Erbil, Duhok ve Süleymaniye) kalanlarınsa yerel güçlerle varılan mutabakat gereği etki altına alınarak olası bir iç savaş için ‘’ Kürtler için savaşan ordu’’ esprisi ile silahlandırıp eğitilmesine katkı sunmak, oluşturulacak kamplarla ilgilenmek, gelen eğitim ekipmanın güvenliğini sağlamak, destek olmak, gerekli mühimmatın sağlaması için çalışmak

•    Gelen gençlerin tekrar dönmek için ilgili genel müdürlüklerimizle anlaşmaları bulunan ‘’İYİ YAPI-UYK’’ ve ‘’KURAN-CML’’ kod inşaat şirketleri ve bağlı şantiyelerde ve diğer duyarlı hizmet sektörlerinde işe alınmalarında yardımcı olmak, öncelik vermek. Değişik etkinliklerle bölgede kalmalarını sağlamak, aileleri ile geleneksel ilişkilerinin sürdürülmesi ve maddi destek olmalarının teşvik edilerek güven yaratılmasının sağlamak

•    Suriye Kürtleri arasında özellikle gençler üzerinde Kuzey Irak bölgesinin ‘’ Özgür Kürdistan toprakları olduğu’’ fikriyatının geliştirilip bu bölgeye Kürt gençlerinin akışının teşvik edilmesi

•    Rejime karşı silahlı Arap direniş güçleri ile Kürtlerin ortaklık yaratarak rejimi ortak yıkmalarının Kürtlerin çıkarına olduğu, bunun Kürtleri özellikle sesiz kaldıkları 1982 Hama katliamına maruz kalan Müslüman kardeşler güçlerine affettireceği argümanının değişik ve zengin biçimde kullanılması gelen heyetin ve lideri Salah Bedrettin’in süreçle adım adım yapabilecekleri faaliyetler olarak mutabık kalınan konular olmuştur.''

Batı Kürdistan’ı Güney Kürdistan’a bağlama planı

Türk şirketleri ve onların ortaklarının en stratejik planı ise Batı Kürdistan’ı Güney Kürdistan’a bağlama ve oradaki Kürtleri AKP devletinin yedeğine alarak Batı Kürdistan’da Kürtlerin yaratmaya çalıştığı demokratik özgürlüğün bir model olarak uygulamasının önüne geçme, Batı Kürdistan’da yeni bir Pazar ve sömürge alanı yaratmadır.


Bu plan ABD ve İngiliz projesi olarak hayata geçirilmeye çalışılırken diğer uluslararası güçlerden Suudi Arabistan ve Katar’da AKP devletinin finansörlüğünü yaparak Sünnilik çerçevesinde her türlü “yeşil” desteği sunmaktadır.

Uluslararası güçlerin, AKP ve onunla işbirliği içinde olanların Batı Kürdistan konusunda iştahını arttıran diğer bir olgu ise petroldür. Güney Kürdistan’ın özellikle Behdinan bölgesinin her alanında petrol arayan ve petrol çıkartarak Güney Kürdistan’ın doğal kaynaklarını sömüren AKP devleti-ortakları ve onların efendileri, Batı Kürdistan’ın Derik bölgesindeki zengin petrol kaynaklarına gözlerini dikmiş durumdadırlar.

Peyamner haber ajansı kime hizmet ediyor?

12 Haziran’da Peyamner haber ajansının sitesinde  Hewler çıkışlı; “PKK/PYD Suriye’de Esad Rejimini Destekliyor” başlıklı bir haber yayınlanmıştı. Peyamner’de yayınlanan haberin içeriği ile daha sonra basına sızdırılan TC Dışişleri bakanlığının Hewler konsolosluğuna gönderdiği belge ile benzerlik taşıması, oradaki planın dile getirilerek PYD’nin hedef gösterilmesi oldukça dikkat çekicidir. Peyamner sitesinin kime hizmet ettiği, kimlerin sözcülüğünü yaptığı tartışılması gereken bir durumdur. Bir taraftan Kürtlerin birliğinden, ulusal birliktelikten dem vurulurken diğer taraftan da karanlık güçlerin, Kürtlerin ulusal birliğini istemeyenlerin sözcülüğünü yapmak, Kürt karşıtı bir pozisyona girmek samimi bir yaklaşım değildir.


Peyamner’in yayınladığı söz konusu haber-analiz yazısında “…fakat ne yazıktır ki Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Batı Kürdistan’da yanlış bir siyasetin temsilcisi konumunda ve Esed rejimini desteklemektedir” ifadelerin yer veriliyordu. Bu propaganda “kardeşim Esad” diyen daha sonra “düşmanım Esed” sözlerinin sahibi Türk devletinin başbakanı Tayip Erdoğan’ın ifadeleriyle aynı olması düşündürücüdür. 

PKK-Kürt düşmanlığıyla ün salmış birçok kesim, Türk basınında AKP yandaşlığıyla tanınan köşe yazarları bile PYD’nin Suriye’de akıllı bir siyaset yürüterek, Esad’a destek vermeden yine Esad güçleriyle çatışmaya girmeden, Türk devletinin desteklediği  ‘Suriye Özgür Ordusu’ndan uzak durarak Batı Kürdistan’daki Kürt şehirlerinin tamamını hiçbir çatışmaya girmeden aldığını itiraf etmek zorunda kalmışlardır.

Peyamner haber sitesinin bu tarzdaki yayınları kışkırtıcılıktan başka bir şey değildir. Peyamner Haber Ajansının tutumu Kürt karşıtı çevrelerin, kapalı kapılar arkasında gizli tasfiye planları hazırlayanların yanında olmak, sözcülüğünü yapmak değil, Güney Kürdistan’da Türk şirketlerinde barındırılan, Bamerne ve Şeladize’deki eğitim kamplarında eğitilerek Batı Kürdistan’a provokasyon yaratmak, Kürt şahsiyetlerine yönelik suikast düzenlemek amacıyla gönderilen kontra gurupları açığa çıkartıp deşifre etmek olmalıdır. Bunun dışındaki faaliyetler Kürt ulusal birliğine zarar verici yaklaşımlardır.

Sonuç olarak; 2012 yılı bütün parçalardaki Kürtlerin kaderlerinin çizileceği, bu temelde Kürt ulusal birliğine en fazla ihtiyacın olduğu yıl olacaktır. Böylesi bir süreçte, kapalı kapılar arkasında Türk devletiyle Kürt birliğine karşı olan gizli anlaşma ve ittifaklar kurmak kimseye fayda getirmeyecektir. Geçmişte Türk devletiyle Kürt karşıtı anlaşmalar yapan Suriye’nin-Beşar Esad’ın şuan geldiği durum unutulmamalıdır.

Yasin Kılıçkaya-Reşit Dilan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

Kürt Yüksek Konseyi Sembolünü Belirledi

Qamişlo - Batı Kürdistan’da kurulan Kürt Yüksek Konseyi, alt komisyonlarla örgütlenmesini hızlandırırken, sembolünü de belirledi: Kırmızı bir daire içerisinde yeşil zemin ve ortasında güneş, dairenin solunda zeytin dalı, sağında ise buğday başağı.

İçerisinde PYD’nin de yer aldığı Batı Kürdistan Halk Meclisi ile Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi ittifakı sonucu 24 Temmuz günü Qamişlo’da kuruluşu ilan edilen 10 kişilik Konsey, 14 Ağustos günü Dışilişkiler Komitesi’ni oluşturdu. Bu komitede yer alan isimler şöyle: Salih Gedo, Mustefa Oso, Beşar Emin, Hesen Ismail, Doktor Ebdilkerim Umer, İsa Hisso, Hediye Umer, Eli Mihdi, Xerib Hisso ve Zuhat Kobani.

15 Ağustos günü Qamişlo’da yeniden bir araya gelen YKK, bu kez konseyin sembolünü belirledi. Sembol, kırmızı bir daire içerisinde yeşil zemin ve ortasında güneş, dairenin solunda zeytin dalı, sağında ise buğday başağından oluşuyor.

ANF’ye açıklamada bulunan konseyin üyesi Aldar Xelil, “29 Temmuz günü bir milyon kişi sokaklara çıkarak, tek bir sesle Kürt Yüksek Konseyi’nin kendi temsilcileri olduğunu ifade etti. Dolayısıyla bu sembol Batı Kürdistan halkını temsil ediyor” dedi.

Cuma günü yapılacak gösterilerde hangi bayrakların taşınacağı yönündeki bir soruya ise Xelil şu yanıtı verdi: “Resmi platformlarda, Kürt Yüksek Konseyi, Demokratik Toplum Hareketi ve Güney Kürdistan bayrakları taşınacak. Ancak halkımız diğer bayrakları taşıma konusunda da özgürdür.”

Mart 2011’de Suriye genelinde ayaklanmaların başlaması ardından Batı Kürdistan'da halk meclisleri kuruldu, anadilde eğitim kurumları açıldı, savunma komiteleri oluşturuldu, son 40 yılda Araplaştırılan köy ve şehir isimleri değiştirildi, 19 Temmuz’dan sonra bazı şehirlerin yönetimleri halk tarafından ele geçirildi ve Halk Savunma Birlikleri (YPG) kuruldu. 24 Temmuz’da ise Kürtleri temsilen “Kürt Yüksek Konseyi” kuruluşunu ilan etti.

Bu konseyin kurulmasına Hewler’de karar verilmişti. 9-10 Temmuz tarihlerinde Bölge Başkanı Mesut Barzani başkanlığında bir araya gelen BKHM ile SKUM, kamuoyunda ‘Hewler Anlaşması’ olarak bilinen 7 maddelik anlaşma ardından, 10 kişilik bir konsey üzerinde anlaşma sağlamıştı.

Konsey üyeleri şu isimlerden oluşuyor:

-BKHM’den Salih Müslim (PYD eşbaşkanı), Sinem Mihemed ve Ebdilselam Ehmed (Halk Meclisi eşbaşkanlar), Ronahî Delîl (Halk Meclisi üyesi), Aldar Xelil (TEV-DEM üyesi).

-SKUM’dan Ehmed Silêman, Saaud Mele, İsmail Heme, Nasir Alltin İbrahim, Muhiyealltin Şêx Elî.


ANF

Hüseyin Aygün Gerçeği

Hüseyin ALİ

Türkiye’de gericilik o kadar fazla ki, gerçeği söylemek bile suç. PKK söz konusu olduğunda yalan söylemek zorundasın. Devlet PKK’ye nasıl bakıyorsa; psikolojik savaşın merkezi PKK için ne söylüyorsa herkes onu tekrarlamalıdır. Yoksa Türkiye’deki en büyük suç işlenir.

Gözaltına alınan Milletvekili Hüseyin Aygün serbest bırakılıp “bana iyi davranıldı” deyince psikolojik savaş merkezi ayağa kalktı. Sen nasıl böyle dersin dediler. Halbuki bugüne kadar PKK’nin esir aldığı asker, subay ve polislerin tümü bırakıldıklarında “bize iyi davranıldı” demişlerdir. Şimdiye kadar “PKK bize kötü davrandı” diyen bir esire ya da gözaltına alınana rastlanmamıştır. Hatta serbest kaldıklarında her yerde kendilerine iyi davranıldığını anlatmaktadırlar.

Türk devleti buna tahammül edemediği için PKK ve HPG konusunda iyi konuşanları hemen yargı konusu yapıyor. Nitekim esir alınıp serbest bırakılan bazı askerlere bu konuda cezalar bile verilmiştir.

Hüseyin Aygün doğruyu konuşmak zorundaydı. Bana kötü davrandılar diye yalan söyleseydi o zaman neden doğruyu söylemedin, psikolojik savaşa hizmet ettin derlerdi. Kuşkusuz Hüseyin Aygün’e iyi davranılmıştır. Çünkü HPG’liler Türk devletinin polisi, askeri ve gardiyanı değildir. Zorla, tehditle şöyle konuş demezler. Hüseyin Aygün’e de farklı davranılmamıştır.

Hüseyin Aygün’ün neden gözaltına alındığı konusunda farklı rivayetler var. Daha doğrusu neden gözaltına alındığı konusu fazla irdelenmiyor. HPG Anakarargah Komutanlığı’nın talimatıyla gözaltına alınmadığı netleşmiştir. HPG’nin asker, polis ve devletin idari sorumlularını esir alma, gözaltına alma ve tutuklama kararı olduğu biliniyor. Ancak Hüseyin Aygün için bir özel karar gerekir. HPG böyle bir özel karar ve talimat iletmemiştir. Dersim HPG komutanlığının bir kararı olması ihtimali vardır. Ya da kimi olumsuz konuşmalar yaptığı bilinen Hüseyin Aygün’ü yol kesen HPG’liler gözaltına almış ve HPG komutanlarına bildirmek için yanlarında götürmüşlerdir. Açıklamalardan olayın böyle gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Kuşkusuz Dersim’deki tüm HPG’liler Hüseyin Aygün’ü tanımaktadır. Nasıl bir kişilik ve düşüncelerinin ne olduğu bilinmektedirler. Çünkü HPG askeri-politik bir güçtür. Özellikle Dersim’deki politik durumu bilirler. Bu açıdan gerillaların Hüseyin Aygün’ü gözaltına almaları Hüseyin Aygün konusunda bir rahatsızlığın olduğunu göstermektedir.

Hüseyin Aygün önceleri sol gruplar içinde yer almıştır. Daha sonra kendine has düşünceleri olan bir kişi olmuştur. Zaten CHP’nin tercih etmesi de bu görüşleriyle ilgilidir. Hüseyin Aygün devletin özel savaş merkezinin ileri sürdüğü gibi Kırmançki (Dımılki-Zazaki) konuşanların Kürt olmadığını iddia ediyor. Tabii özel savaş merkezi gibi açıkça Zazalar Türk’tür demiyor. Ancak Kürt değildir diyerek özel savaşın politikalarına hizmet ediyor. Böylece Kürtler bir taraftan Zazalar Kürt değil diye parçalanıyor, diğer taraftan Alevi Kürt, Sünni Kürt parçalanması yaratılmaya çalışılıyor. Bunların Türk devletinin yürüttüğü özel savaşın ve psikolojik savaşın en önemli argümanları olduğu bilinmektedir.

Kuşkusuz Kırmancki (Dımılki) konuşanların Kürtler içinde özgün bir yeri vardır. Kürtlük içinde farklılığı olan zengin bir kültürü ifade etmektedir. Bu nedenle kendi özgünlüğünü koruması gerekmektedir. Dımılki anadili de bir eğitim dili olmalıdır. Özgünlüğü ve farklılığını kendini geliştirerek korumalıdır. Bu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin görüşüdür. Ulus-devletçi zihniyet gibi farklı lehçeleri ve dilleri yok eden bir yaklaşıma şiddetle karşıdır. Demokratik ulus içinde her lehçe ve dilin zenginliği, özgünlüğü ve özerkliği savunulmaktadır.

Dersim, Kırmancki ve Alevi kimliğiyle özgündür. Bölge’nin ve Kürt’ün en büyük zenginliklerindendir. Soran, Kelhor, Hewremani, Lor, FÍli ve Kurmanc Kürtleri nasıl ki Kürtlerin parçası ve zenginliğiyse Dımıliler de Bölge’nin ve Kürtlüğün zengin özgünlüklerindendir. Dolayısıyla Kürtlükten ayrı görmek sömürgecilerin özel savaş politikasının parçası ve aleti olmaktır. Tabii ki Dersim Bölge ve Kürtlük içinde özgün kalacaktır. Bu nedenle özgünlüğünü, Bölge ve Kürtlük içindeki özerkliğini korumalıdır, koruyacaktır. Dilini, kültürünü ve her türlü özgünlüğünü koruyarak bir konfederal birim olarak Bölge’de yerini alacaktır. Dersimliler kendi kendilerini yönetecektir. PKK’nin demokratik konfederalizm dediği budur. PKK Lideri, Bölge’nin dört-beş ayrı konfederal birim olarak yönetim sistemine kavuşturulabilir, demiştir.

Alevilerin ve Kırmancki konuşanların özgünlüğü ve farklılığından bahsetmek ne kadar doğruysa; Alevi Kürtler ya da Kırmancki-Dımılki konuşan Kürtler Kürt değildir diyerek Kürtleri parçalamak da o kadar yanlıştır ve devletin özel savaş ve kültürel soykırımcı sistemine hizmet etmektir.

Türk devleti zaten Alevi Kürtler içinde “siz Türksünüz” propagandası yapmaktadır. Alevi Kürtler içinde “biz Kürt değil, Türk’üz diyen” bir ajan kesim yaratarak Alevi Kürtler üzerinde kültürel soykırım politikası yürütmektedir. Alevi Kürtler içinde asimilasyon ve kültürel soykırım hızlı bir biçimde gerçekleştiriliyor. Asimilasyon ve kültürel soykırım normalleştirilmiştir. Nitekim birçok Alevi Kürt dilini unutmuş Türkçe konuşuyor. Bunu normal görüyor. Alevi Kürtlerin bu duruma düşmesi tabii ki Kamer Genç, Hüseyin Aygün, İzzetin Doğan gibilerin Türk özel savaş sistemi doğrultusunda çalışmalarıyla gerçekleşiyor.

Dersim’in üçte ikisi Kırmancki, üçte biriyse Kurmanci konuşuyor. Kırmancki konuşanlar Kürt değildir denilerek Dersimliler daha baştan bölünmüş oluyor. Halbuki Kırmancki konuşanlarla Kurmanci konuşanlar Kürtlüğün kopmaz parçasıdırlar. Zaten sadece Kurmanci konuşanlar değil, Kırmancki konuşanlar da geçmişten beri kendilerini Kürt olarak bilirler. Kırmancki konuşanlar Kürt değildir söylemi 1938 Katliamı ve soykırımından sonra geliştirilmiştir. Özel savaş sistemi 1938 soykırımı üzerinden Dersim’i Türkleştirme politikası yürütmüştür. Şark Islahat Planı’ndan beri Dersim’i Kürtlükten çıkarma çabası planlı biçimde yürütülmektedir. Bugün biz Kürt değiliz, ayrıyız, ya da Türk’üz söylemleri Dersim’de yürütülen bu politikanın sonucudur.

Hüseyin Aygün şimdi bu özel savaş politikasının bir parçası haline gelmiştir. Kuşkusuz Aleviliğine sahip çıkıyor. Devletin Dersim’deki katliam ve politikalarına karşı çıkıyor. Yine Kürt sorununda demokrat bir dil kullanmaya çalışıyor. Ancak tüm bunlar Hüseyin Aygün’ün Türk devletinin Dersim’i Kürtlükten ve Bölge’den koparmak isteyen konumunu örtmez, normalleştirmez ve meşrulaştırmaz. Hatta bu yaklaşımlarıyla özel savaşa daha fazla hizmet eden bir konum kazandığı bile söylenebilir.

Hüseyin Aygün’ün neden tutuklandığı hiç irdelenmedi. Özellikle bu konuyu hiç kimse dile getirmedi. Bize göre yerel HPG’li grubunun Hüseyin Aygün’ü gözaltına almasının bundan başka bir nedeni olamaz. Bunun yanında daha doğrusu bu görüşlerinin sonucu olarak PKK aleyhtarlığı yapma, bu konuda oturup kalktığı yerde Kürt Özgürlük Hareketi hakkında uluorta konuşması da gözaltına alınma nedeni olabilir. Herhalde bazı şikayetler vardı denilirken bunlar kastedilmektedir.

Kuşkusuz Hüseyin Aygün’e bir zarar vermek ya da uzun tutmak için gözaltına almamışlardır. Ancak bu duruşunun yarattığı rahatsızlığı kendisine iletmek istedikleri anlaşılmaktadır. HPG Anakarargahı kimi haklı nedenler olsa da bu gözaltına alınmayı doğru bulmadığı için hemen bırakılmasını istemiştir. Çünkü Türk devletinin her an bu gözaltına alınmayı bir provokasyona dönüştürme tehlikesi bulunmaktaydı. Zaten ailesi de bu tehlikeyi gördüğünden operasyonların durdurulması ve operasyon yapılmamasını ısrarla istemiştir.


ANF