İnsanlık tarihinin belki de en eski hilesi yalanlar üzerinde kurulan hiledir. İnsanlık tarihi derken siz yazılı olan, hatta birazda devletçi gelenek ve ondan biraz da olsa önce kendisine yer açmış olan ataerkil tarihi diye okuyun.
İnsanlığın şafağı diye bilinen adaletçi, eşitlikçi, ortakçı, dayanışmacı, insani ve de tabii ki özgürlükçü toplumun yıkılmasıyla başlayan süreç esasta yalanında tarih olarak başlamasıdır demek yanlış olmaz.
Birileri diye bilir ki yalanın kökeni daha gerilere de gider. O zamanda onlara deriz ki artı ürünün ortaya çıkmasıyla bu artı ürüne el koymaya göz dikmiş olmakla başlar. Ataerkil sistem diye ifade ettiğimiz ise bu artı değerlere göz koyarak gelişen ata erillerin giderek başat hale gelmeleridir.
Evet, ata eril ya da ataerkil sistemin kendisini artı değer üzerine sistematik olarak kurmaları, giderek kendilerini hanedan haline getirerek bu artı değer üzerine tahakküm oluşturmaları derken tümden kendilerini güç haline getirerek devletleşmeye doğru akmalarıyla bu yalanlar gittikçe artar.
Evet, toplum değerlerine ne kadar göz konulmuşsa, ne kadar çalıp çırpma gelişmişse ve ne kadar başkalarının emeği üzerine kendi binalarını inşa etme gelişmişse o kadar yalan, o kadar dolan, o kadar hile, o kadar göz boyama, o kadar bukalemunluk kökleşerek gelişir.
Uzatmadan bir Sümer Ziggurat sistemine bakmamız bile yeterlidir. Sümer Ziggurat sistemi esasta toplumu tahakküm altında tutmanın ikna merkezidir. Deniliyor ki bin yıllar önce gelişen kölecilik sadece zora dayalı bir kölecilik değilmiş. Deniliyor ki insanları öyle yol yöntemlerle ikna etmişler ki insanlar köle statülerin bile gönüllü kabul etmişler. Öyle ki Zigguratlar bir taraftan kölelerin karnını doyuruyor, diğer taraftan emeklerini kendi hizmetleri için kullanıyor ve ikisini de birleştirerek, süreklileştirmek için öyle bir ütopya oluşturuyor ki insanları kendi inanç sistemi etrafında bir sur gibi, kale gibi kullanıyor. Yani insanların zihin dünyasına öyle işliyor ki aradan tam 6000 yıl geçmesine rağmen halen insanlık bu gönüllü kölecilikten kurtaramıyor.
Öyle bir sistem ki insan emeği üzerine tahakküm oluşturuyor, sonra da kurduğu ve inşa ettiği yalan dolanlarla kendisine bağlıyor. Zihin dünyasını fethediyor, kendisine bağlıyor. Ve öyle ki kendisine sözde karşı olanda ondan kurtulamıyor. Yani Sümer sisteminin yalanları, göz boyamaları, göz kamaştırmaları kendisine karşıt olanı da yanına alıyor.
Örneğin deniliyor ki 1500’lerde kimilerine göre çok daha önce 2100 yıllarında Guti’li kavimler kuzeyden gelerek Sümer merkezlerini işgal ediyorlar. İşgal ediyorlar ancak bu göz boyamadan kendilerini kurtaramıyorlar. O görkemli Sümer tanrı yaratımı ve insanı köleleştirici, zihinlerini fethedici yaratımlarından kendilerini kurtaramıyorlar. Gutilerin de Sümerlere öykündüklerini öğreniyoruz.
Evet, arada tam 6000 yıl geçmiş. Ama halen insanlık yalanlarla aldatılabiliyor. Yalanlarla yönlendirilebiliyor. İnsanların ağzına az biraz bal sürmeyle insanların zihin dünyaları ya da hayal dünyaları fethedilerek kendi kirli emellerine hizmet edilir hale getiriliyorlar. Yine yalanlarla, dolanlarla, göz boyamalarla ve de bunun yanında Sümerlerin yaptığının çok kötü bir taklidi olan makarna, kömür dağıtmayla insanları kendilerine bağlayabiliyorlar. Ruh dünyasını etkileyip kiminin ruh dünyasını satın alabiliyorlar.
Evet, yalanlar üzerine kurulu olan bir sistem halen yalanlar üzerinde yürüyüp gidiyor. Yalanlarla oluşturulmuş bir devlet yapısı halen kendisini aynı yalanlar üzerine var edip gidebiliyor.
Ve ne acıdır ki insanlık bu kadar gelişmişliğe rağmen halen bu yalanlara kanabiliyor. 6000 yıl önceki insanların etkilenmelerini anlayabiliriz. Ancak bugün ki insanın o kadar teknik, teknolojik ve iletişimin gelişim düzeyine rağmen halen böyle yalanlarla yürütülmesi gerçekten çok acı vericidir.
Otururken başka, kalkarken başka olan bir sahte İslam partisi ve başbakanı o kadar açık yalana rağmen halen dinleniyor. Ne acıdır ki halen umut kapısı olarak kimi insan tarafından görülüyor.
Eskiden sigortalı olduğunu söylüyor ama şimdi milyoner… Ortadoğulu dikta rejimlerine git diyor ve halkları dinle diyor ama kendisi ve sahte İslamcılar Kürt halkına kan kusuyorlar. Dindar olduğunu söylüyor ancak Kürtlerin namazını caiz görmüyor. Dinle devletin ya da dinle siyaset işi yoktur diye ama kendi din ulemalara devlet yetkilileriyle kol koladır, yemin ederlerken Türkçülük üzerine yemin ederler. Asimilasyon bir insanlık suçudur diyor ancak Kürtlerin kendi dillerinde eğitim taleplerini teröristlik olarak ele alıyor. Hatta hızını alamıyor Kürt sorunu yoktur diyor. PKK’lilerin Kürt halkını baskıladıklarını söylüyor ancak her gün meydanlarda binlerce polisiyle Kürt halkına saldırıyor.
Böyle sabah kadar Erdoğan ve Kara partisi olan Akepe’nin yalanlar üzerine kurulmuş olan binalarını anlatıp yazıp durabiliriz. Çünkü bu Kara parti yalanlar üzerine inşa edilmiştir. Komplo üzerine kurulmuştur, bir ihanet ve de arkadan hançerlemeyle kurulmuştur. Yani kuruluşu bile yalan ve dolan üzerinedir.
Şimdi böyle kurulmuş bir Kara partinin başbakanına nasıl inanılır diye insan kendisine sorup duruyor. İşte bu soruları sorarken verilecek cevaplardan bir tanesi Sümer yaratımı olan köleleştirici yalanlarla insan zihnini çelen yetenekleri olduğunu söylemek zorunda kalıyoruz. Öyle bir yalan yeteneği ki yalan söylerken kızarmıyor bile. Söyledikleri ile yaşamı uyumlu olmasa bile kızarmadan söylüyor. Kendi yalanlarını bu kez veri alarak yine tekrarlıyor ama yine kızarmıyor.
Doğrusu bu davranış biçimine bir isim bulmak gerekir. Eskiden kendim Aziz Nesin’in tiplemesi olan Zübük yakıştırmasını yapmıştım. Ama Zübük mezarında kalksa Erdoğan’ın eline su bile dökemeyeceğini görerek tekrar mezarına koşardı. Çünkü yalanın ötesinde yalan üreten, kendisi inanan, etrafındakilerine inandıran ve de halka hem inandıran hem de kabul ettiren bir yalancıyla karşı karşıyayız.
Herhalde Erdoğan’ın sırrı bu yalan üretme ve kabul ettirme sanatında gizlidir. Bu yalan yeteneği ifşa edilirse, bu görev başarılırsa ne Erdoğan ne de onun Kara partisi olan Akepe kalır. İşte önemli olan bu Kara partinin tüm yalanlarını her yerde, her zeminde, tek tek halka, halklara ve insanlığa anlatmaktır.