KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, Kürtlerarası ulusal kongrede
Güney Kürdistan’ın devletleşmesi önerisinin de tartışılabileceğini
belirtirken, bağımsızlık ilanına peşinen karşı olmadıklarını söyledi.
Bayık, PKK’nin yer almayacağı bir kongrenin anlamının olmayacağını da
belirtirken, Türkiye-Güney Kürdistan ilişkilerinde çarpıcı bir tespitte
bulundu: Güney Kürdistan Türkiye’ye muhtaç değildir, Türkiye Güney
Kürdistan’a muhtaçtır… Güney Kürdistan’dan gelen milyarlarca dolar başka
yerlere aksa Türkiye’deki ekonomik dengeler sarsılır…”
ANF ve
Yeni Özgür Politika’ya mülakat veren Cemil Bayık, Kürdistan Bölge
Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti, Erdoğan’ın açıklamaları ve
ulusal kongre konusunda önemli değerlendirmelerde bulundu.
*Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye’deki görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bölgesel
Kürt yönetiminin Türkiye ile siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel
ilişkiler sürdürmesine biz bir şey diyemeyiz. Bu konuda görüşmeler
yapabilirler. Geçmişte de yapıyorlardı. Zaten yoğun ekonomik ilişkileri
var. Önemli olan görüşmelerin içeriği, amacı ve neye hizmet ettiğidir.
Bu noktadan bakıldığında özellikle görüşmeye yaklaşım, görüşmenin
içeriği, görüşme sonrası yapılan açıklamalar yalnız hareketimizi değil,
tüm Kürt halkını ilgilendirmektedir.
Daha bu görüşmeler
başlamadan önce Türk basını Güney Kürdistan yönetimiyle ilgili
değerlendirmeler yaptı. Güney Kürdistan yönetiminin bir kongre yapıp
PKK’ye silah bırakma çağırısı yapacağını işledi. Öyle ki yeni bir
tasfiye planından ve bu planda Barzani’ye verilen rolden söz edildi. Bu
yönlü paneller, tartışmalar oldu. Güney Kürdistan hükümetinin, KDP’nin
Kürt Özgürlük Hareketi'ni sıkıştıracağı, AKP hükümetiyle birlikte yeni
bir Kürt konseptini pratikleştireceği gibi tartışmalar yapıldı. Bir
yönüyle daha Barzani Türkiye'ye gitmeden önce Sayın Mesut Barzani’ye,
KDP’ye, bölge yönetimine bu yönlü roller verildi. Yıllardır tasfiye
edemedikleri Kürt Özgürlük Hareketi’ni Barzani’ye verilecek roller
çerçevesinde halledilebileceklerini, PKK’ye silah
bıraktırılabileceklerini ciddi ciddi tartıştı. Eskiden de KDP’ye,
YNK’ye, Mesut Barzani’ye, Talabani’ye PKK karşıtı roller verilmeye
çalışırlardı. KDP üzerinden, Güney Kürdistan yönetimi üzerinde baskı
kurarak, Kürt Özgürlük Hareketi’yle Güney Kürdistan yönetimini karşı
karşıya getirme istekleri, çabaları, özlemleri olurdu. Ancak her nedense
bu defa bu yönlü değerlendirmeler çok fazla oldu. Neredeyse KDP’nin
yürüteceği bütün politikaların çerçevesi çizildi. KDP Türkiye’ye
geldiğinde hangi gündemlerle tartışma yapılacağı basına yansıdı. Sadece
gündemler değil, bu gündemler çerçevesinde yapılacak tartışmaların
içeriği ve tartışmalardan çıkacak sonuçlar bile önceden basında
değerlendirildi. Sanki Mesut Barzani Türkiye’ye gelecek, AKP ile ortak
bir planlama yapıp PKK tasfiye edilecek! Görüşmeye böyle bir hava ve rol
verildi.
MEDYA BARZANİ ÜZERİNDE BASKI OLUŞTURMAYA ÇALIŞTI
Yine
ulusal kongreyle ilgili değerlendirmeler yapıldı. Hatta Mesut Barzani
Türkiye’ye gitmeden önce Taraf gazetesi “Kürt konferansına bir iki” diye
manşet attı. Basın, bütün bu değerlendirme ve manşetlerle KDP ve Mesut
Barzani üzerinde baskı kurma, bu baskı altında yapılacak görüşmelerde
PKK aleyhine sonuçlar çıkarma konusunda verilen rolü oynamaya çalıştı.
Mesut Barzani Başbakanla, Cumhurbaşkanıyla, Dışişleri bakanıyla, BDP ile
görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerde MİT müsteşarı da bulunmuş. Yine
Türkiye’nin Irak’ta Güney Kürdistan ile ilgili özel temsilcisi olan
bürokrat da bu görüşmelere katılmış. Katılan bürokratların niteliği ve
basındaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere esas olarak Kürt sorunu,
Kürt sorunu bağlamında PKK sorunu ve bununla bağlantılı konular
konuşulmuş. Bunun yanında Suriye ve Irak’taki durum da konuşulmuştur.
EN YAKICI GÜNDEM SURİYE GÜNDEMİYDİ
Tabii
ki bu görüşmenin olduğu süreçte en yakıcı gündem Suriye gündemiydi.
Suriye’deki durumla Türkiye yakından ilgilenmektedir. KDP de, Mesut
Barzani de yakından ilgilenmektedir. Türkiye Suriye ile birkaç nedenle
ilgilenmektedir. En önemli nedenlerden biri değişecek, yeniden
yapılanacak Suriye’de Kürtlerin siyasal statü kazanmasının önüne geçmek
istemesidir. Çünkü Suriye’de Kürt sorunu siyasal statü kazanma temelinde
çözülürse Türkiye’nin kendi Kürtleri açısından mevcut politikayı
yürütmesi zorlaşacaktır. Kürtlerin siyasal statüsünü kabul etmeyen, bir
toplum olarak muhatap almayan, toplumsal haklarını tanımayan
politikasının çökeceğini; Kürtleri bir toplum olarak muhatap almak,
özyönetimini, anadilde eğitimini tanımak zorunda kalacağını
düşündüğünden Suriye’de Kürtlerin bir siyasal statü kazanmasını kendisi
için bir tehlike ve bir iç sorun olarak görmektedir. Suriye’deki
Kürtlerin statü kazanması Türkiye’deki bir iç sorun haline dönüşecektir.
Başbakan Erdoğan Suriye bizim iç sorunumuzdur derken esas olarak
kastettiği buydu. Yoksa Suriye’nin hangi sorunu Türkiye’nin iç sorunu
olabilir?
GÜNEY KÜRDİSTAN’DAN MİLYARLARCA DOLAR TÜRKİYE’YE AKIYOR
Irak’ta
yaşanan bir tecrübe vardır. Irak müdahalesine dahil olamadığından orada
bir Güney Kürdistan federasyonu oluştu. Sık sık Türkiye müdahale içinde
yer alsaydı belki orada böyle bir oluşumu engelleyebilirdi ya da en
azından çok zayıf ve kendisine olumsuz etkide bulunmayacak durumda
tutabilirdi tartışmaları yapılmıştır. Şimdi güya Suriye’ye erken
müdahale ederek böyle bir durumu engellemeye çalışmak istemektedir.
Türkiye’nin Suriye’ye birinci ilgisi bundandır. İkincisi Türkiye son
yıllarda Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı Pazar haline getirmiştir.
Türkiye’deki ekonomik veriler bu nedenle düzelmiştir. Birçok ürettiği
malı bu alanlara satmaktadır. Bunun sonucu milyarlarca dolar Türkiye'ye
girmektedir. Ortadoğu’da kapitalizme Pazar olarak açılan bu yerlerde
Türkiye amiyane deyimle kendine altın bulmuştur. Örneğin Güney
Kürdistan'dan milyarlarca dolar Türkiye'ye akmaktadır. Güney
Kürdistan'da endüstriyel üretim yok gibidir. Hatta büyük potansiyeli
olan tarım üretimi bile yok düzeyine inmiştir. Her şey dışarıdan
gelmektedir. Bunlar da en çok Türkiye’den gelmektedir. İnşaat alanı da
önemli oranda Türkiye denetimindedir. Gıda ürünleri bile Türkiye'den
gelmektedir. Bu yönüyle petrol zengini olan Irak’ın petrol gelirinin
önemli bir bölümü Türkiye'ye akmaktadır.
TÜRKİYE PYD’NİN ETKİLİ OLMASINI ENGELLEMEK İÇİN KDP’DEN YARDIM İSTEMİŞTİR
Suriye
de benzer bir biçimde Türkiye'ye önemli bir gelir getiren kapı
olmuştur. Öte yandan Suriye üzerinden Arap dünyasına açılmıştır. Türkiye
Suriye’de böyle bir kriz çıkınca önemli bir ekonomik imkanı da
kaybetmiştir. Yine Arap dünyasına açılan kapı kendisine kapanmıştır. Bu
açıdan hem Suriye’deki ekonomik imkanları ele geçirmek hem de Suriye
üzerinde siyasi etkisini kullanarak, Arap dünyasını kontrol etmek ve
etkilemek açısından Suriye ile yakından ilgilenmektedir. Tarihte de
Ridaniye savaşını kazandıktan sonra bütün Arabistan, Kuzey Afrika
Osmanlının önüne açılmıştır. Türkiye şimdi Suriye'yi de böyle
görmektedir. Bu açıdan Suriye ile ilgilenmektedir. Barzani ile
görüşmesinde Suriye önemli bir gündem maddesi olmuştur. Herhalde Türkiye
PYD’nin, Önder Apo etkisinde olan Kürt toplumunun Suriye’de etkili
olmasını engellemek için KDP’den yardım istemiştir. KDP’ye PKK’nin
etkisini birlikte kıralım, biçiminde bir teklif yapmıştır. Çünkü
Güneybatı Kürdistan’da PYD’nin etkisini bilmektedir. Bu etkiyi
Türkiye'nin durdurması mümkün görünmemektedir. Acaba KDP üzerinden
PYD’nin etkisini kırabilir miyim hesapları yapmıştır. Biz Mesut
Barzani’nin Türkiye'deki görüşmelerinde Türkiye'nin bunu gündeme
getirdiğini düşünüyoruz. Kuşkusuz bu sorunlu bir konudur. Türkiye
Kürtlerin kazanım elde etmesini istemeyen yaklaşımıyla KDP’yi nasıl ikna
edecek bu zor bir konudur. Çünkü Güneybatı Kürdistan'da ister KDP
etkisinde olsun, ister YNK etkisinde olsun, ister PYD’li olsun, ister
başka partili olsun kim olursa olsun bütün Kürtler bir siyasi statü
izlemektedir. Öyle Türkiye’nin Kuzey Kürdistan'da olduğu gibi siyasi
statü tanımayan, işte TRT 6 gibi bir TV ve dil kursları açarım, dil ve
kültür konusunda biraz yumuşama yaparım, bu sorunu çözerim yaklaşımıyla
Suriye’de Kürt halkının taleplerinin karşılanması ve sorunun çözülmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla bu görüşmede Türkiye ile Barzani’nin ne
kadar anlaştığı konusunda bir şey söyleyemeyiz. Çünkü Türkiye'nin mevcut
politikalarına KDP’nin kendini yedeklemesi, buna onay vermesi kolay
değildir.
BARZANİ’NİN SURİYE AÇIKLAMASI
Herhalde bu
nedenle olacak ki Mesut Barzani bu görüşmelerden sonra Suriye’deki
Kürtlerin haklarının tanınması biçiminde bir ifadede bulunmuştur. Bu;
siz Suriye’de Kürtlerin taleplerine karşı çıkmazsanız, biz o zaman
Türkiye'nin Suriye konusundaki politikalarına destek verebiliriz
anlamına gelmekte, dolayısıyla Türkiye'nin Suriye politikaları konusunda
ortak hareket edebiliriz, biçiminde bir mesajı içermektedir. Mesut
Barzani’nin Suriye ile ilgili açıklamasını böyle değerlendirmek
mümkündür. Ama böyle bile olsa Türkiye'nin KDP ile oradaki Kürt halkının
en etkili gücü olan PYD’nin etkisizleştirilmesi konusunda ortak
davranmaları, ortak bir tutum takınmaları yine de gerçekleşecek bir şey
değildir. Böyle bir duruma girmek KDP açısından çok zor olacaktır. Çünkü
böyle bir durum KDP’yi orada Kürtlerle karşı karşıya getirir. Biz Sayın
Barzani’nin böyle bir yaklaşım içinde olacağını beklemiyoruz.
KÜRTLER NASIL TAVIR TAKINIRSA SİYASAL GELİŞMELERİ O YÖNDE ETKİLER
Ancak
Türkiye’nin çeşitli dış güçlerin desteğiyle birlikte KDP üzerinde böyle
bir baskı yaptığı, böyle bir dayatma yaptığı görülmektedir. Oradaki
Kürtleri, Kürt sorununda bir çözüm politikası olmayan, Kürtlerin siyasi
özerkliğini tanımayan, Ulusal Meclise destek verir konuma getirmek için
Mesut Barzani’ye bu yönlü dayatmalar yaptığını tahmin ediyoruz. Çünkü
Kürtler Kürtlerin statüsünü, haklarını tanımayan Ulusal Meclise mesafeli
bir yaklaşım içindeydiler. Kürtler de Suriye'deki rejimin değişmesini
istiyorlar, ama bu rejim değişecek, Kürtlere hak tanınmayacaksa Kürtler
niye bir iktidar gitsin diğer iktidar gelsin biçimindeki bir
tahterevallinin bir parçası olsunlar. Kürtler böyle bir yaklaşım içinde
olamazlar. Şimdiye kadar Ulusal Meclisin Kürtlere yaklaşımı olumsuzdu,
bundan dolayı Kürtler mesafeliydi. Bu da tabii Ulusal Meclisin Suriye'de
etkili olmasını engelliyordu. Çünkü Kürtler Suriye'deki en dinamik
demokrasi gücüdür. Nasıl tavır takınırlarsa bütün siyasal gelişmeleri o
yönde etkilemektedirler. Sanırız böyle bir gerçek bulunduğundan Türkiye
Barzani üzerinden Kürtleri ulusal meclise bağlama, yedekleme çabası
içinde olmuştur. Bu konuda nasıl bir sonuç çıktığını bilmiyoruz.
Türkiye'nin Suriye'deki istekleri konusunda KDP ne cevap vermiş, koşulu
ne olmuş, hangi konuda anlaşmışlar bunları pratikte göreceğiz.
GÖRÜŞÜLEN DİĞER KONU PKK
Görüşülen
diğer önemli bir konu ise PKK’nin durumudur. Bu her zaman
konuşulmaktadır. Türkiye dünyanın neresine giderse gitsin PKK’yi
konuşuyor. Avusturya’ya da gittiğinde, Güney Afrika’ya da gittiğinde
PKK'yi konuşuyor. Bu açıdan Güney Kürdistan Federasyonu yönetimiyle
zaten her zaman birinci derecede konuştuğu konu PKK olmaktadır. Türk
devleti otuz-kırk yıldır Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye edememiş,
gerilla karşısında başarılı olamamıştır. Türkiye kendine göre Güney
Kürdistan yönetimini yanına çekerek Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye
etme hesabı yapmakta ya da kendi tasfiye politikasına KDP’yi, Güney
Kürdistan yönetimini yedeklemeye çalışmaktadır. Bu çabanın yıllardır
verildiğini biliyoruz. Bu nedenle son görüşmelerde de Türkiye’nin bu
yönlü talepleri, baskısı, istemleri olduğu açıktır. Zaten basın önceden
bunları ortaya koymuştur. Ancak PKK ayrı bir örgüttür, KDP ayrı bir
örgüttür. KDP yönetimi PKK yönetimi değildir. KDP yönetimi, yetkilisi
PKK hakkında bir karar alamaz, PKK’nin politikasını, stratejisini,
taktiğini belirleyemez. Bu açıdan yapılan konuşmaların, alınan
kararların PKK açısından bir değeri de bağlayıcılığı da olamaz. Bunu
herkes bilmektedir.
PKK’Yİ EN İYİ TANIYAN ÖRGÜT KDP’DİR
KDP
PKK’yi en iyi tanıyan örgüttür. Öyle Türk devleti istedi diye PKK
hakkında karar alacak, PKK’ye silah bırak dayatması yapacak, bırakmazsa
tehdit edecek; bunun olmayacağını en iyi bilebilecek olan Mesut
Barzani’dir. Kaldı ki böyle bir konuda Türkiye’ye dayatma yapacak, KDP
de, sayın Mesut Barzani de kabul edecek; bu da olmayacak bir şeydir.
Böyle bir duruma düşmek bir Kürt partisi olarak sadece KDP ve Mesut
Barzani’nin değil, herhangi bir Kürt partisinin de kendi varlık nedenini
inkar etmesi olur. Bu açıdan biz tabii ki Türkiye'nin birçok dayatma
yaptığını, belki tartışmaların da olduğunu ama bu tartışmalardan sonra
KDP'nin Türkiye ile oturup ortak planlama, ortak karar alması gibi bir
durumun gerçekleştiğini sanmıyoruz. Daha doğrusu olmaması gereken bir
durumdur ve olmadığını da düşünüyoruz.
Diğer bir konu da tabii
ki Irak’ı tartışmışlardır. Irak sorunu sadece Güney Kürdistan'ı
ilgilendiren bir sorun değildir, Türkiye'yi de ilgilendirir hale
gelmiştir. Mevcut durumda zaten KDP ile Irak’ın sorunları vardır. Birçok
sorunlarını çözmüş değillerdir. Türkiye Irak ile çelişkilidir. Son
zamanlarda Türkiye'nin İran ile ilişkilerinin bozulması doğrudan Irak’ı
da etkilemektedir ya da İran ile ilişkilerinin bozulmasının bir nedeni
de Irak’tır. Bu açıdan Türkiye Irak konusunda da Güneyli güçlerin
sıkıntılarını bilerek, kendi İran ve Irak politikasını güçlendirmek
istemiştir. Sanırız Güneyliler de Türkiye'nin Irak ile çelişkilerini
bildikleri için kendi sorunlarını çözme açısından, Irak’ı zorlama
açısından Türkiye ile ilişkileri kullanmaya çalışmaktadır. Bu konuda
KDP’nin ve Türkiye'nin karşılıklı birbirlerini kullanma gibi bir
politika izlediği söylenebilir. Ama kim kimi ne kadar kullandı, kim kime
ne kadar söz verdi, bunları bilmemekle birlikte sayın Mesut Barzani’nin
“biz bir mezhep çatışması içinde olmayacağız” biçimindeki bir yaklaşımı
olmuştur.
KÜRTLERİN MEZHEP ÇATIŞMASI İÇİNDE YER ALMASI ÇOK TEHLİKELİ OLUR
Gerçekten
de Kürtlerin bölgede bir mezhep çatışması içinde yer alması kadar
tehlikeli bir şey olamaz. Kürtler açısından böyle bir mezhep çatışması
içine girmek tehlikeli olduğu gibi, böyle bir mezhep çatışması içine
girmek Kürtlerde gelişen demokratik kültüre ve demokratik zihniyete de
ters bir durumdur. Bu açıdan Kürtlerin böyle bir mezhep çatışması içinde
olması düşünülemez. Kürtler politikalarını kararlarını ve tutumlarını
ulusal-demokratik hakları ve talepleri doğrultusunda ortaya koyarlar.
İster şu mezhepten olsun, ister bu mezhepten olsun; önemli olan kendi
ulusal-demokratik talepleri konusunda nasıl yaklaştıklarıdır. Kürtlerin
ulusal varlığına, özgürlüğüne, demokrasisine ne kadar saygılı
olduklarıdır. Kürtler bunu esas alırlar. Kendi ulusal-demokratik
haklarını kazanmaları açısından, esas olarak da Türkiye, İran ve Suriye
ile ilişkilerin değil de hem Güney Kürdistan’daki birliğin hem tüm
parçalardaki örgütlerle kurulacak birliğin güçlendirilerek kendi
sorunlarını çözmelerinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Doğru yaklaşım
da budur.
* Barzani’nin görüşmelerden sonra yaptığı açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu
açıklamaların basına yansıtılışı farklı oldu. Nitekim Sayın Mesut
Barzani Güney Kürdistan’a döndükten sonra yaptığı basın toplantısında
Türk basınına yansıyan sözlerinin doğru olmadığını, çarpıtıldığını
söyledi. Daha çok silahlı mücadelenin zamanı geçmiştir, dediğini
belirtti. Bu açından biz tabii ki Türk basınının yansıtma biçimini
değil, sayın Mesut Barzani’nin Güney Kürdistan’da basına verdiği
demeçleri esas alacağız. Ancak bizim için ve Kürdistan halkı için
rahatsız edici durum şu olmuştur: Gerçekten de bu görüşmenin Türkiye
basınına yansıması, Kürtler için kabul edilmeyecek düzeyde her Kürt için
onur kırıcı, incitici olmuştur. KDP’yi de Mesut Barzani’yi de küçük
düşüren, neredeyse bir işbirlikçi gibi gösteren, Türkiye’nin her
istediğini yapacak bir politikacı gibi yansıtan bir yayıncılık ortaya
konulmuştur. Bu aslında bütün Kürtlere yaklaşımdır. Hala birileri
politika belirler, Kürtler de evet der, Kürtler de boyun eğer,
biçimindeki bir algının hala Türkiye’de hakim olduğunu, bunun
siyasetçilerden basına kadar yansıdığını görmekteyiz. Belki de Sayın
Mesut Barzani’nin Türkiye’de yaptığı görüşmelerden çıkarılması gereken
en büyük sonuç budur. Çıkarılması gereken diğer bir sonuç da Türkiye’yle
görüşmeler yaparken Kürt siyasetçilerinin, bu ister PKK olabilir, ister
KDP olabilir, ister YNK olabilir, bu yaklaşımları görerek, bunu dikkate
alarak görüşmeler yapmaları ve açıklamalarda bulunmaları gerektiğidir.
KÜRT ÖRGÜTLERİN KENDİ SORUNLARINI ANKARA VE TAHRAN’A GÖTÜRMESİ DOĞRU DEĞİL
PKK’nin
de devletle görüşmeleri olmuştur. Oslo görüşmelerine yaklaşım da
benzerdi. Başbakan “istihbaratçılar görüşmüştür, bilgi almak için gittik
görüştük, istihbaratçı gider bilgi alır, ona göre hareket ederiz” gibi
açıklamalarda bulunmuştur. Kürtler görüşmelere ciddi yaklaşsa da Türk
devleti hala zihniyet değişmediğinden bu tür görüşmeleri baskı yapmak ya
da aldatmak için yaptığı görüşmeler olarak ele almaktadır. Kürt
Özgürlük Hareketi toplumu ve devleti çözüme hazırlayabiliriz
yaklaşımıyla ateşkesler yapmış ve görüşmelerde bulunmuştur. Ama Başbakan
“istihbaratçıların görüşmeleridir, bilgi alıyoruz ona göre politika
üretiyoruz, oyalıyoruz, idare ediyoruz” biçiminde değerlendirmeler
yaparak görüşmelere nasıl gayriciddi yaklaştıklarını göstermiştir.
Benzer bir yaklaşım Mesut Barzani görüşmelerinde de ortaya konulmuştur.
Bu görüşmeler ortaya çıkarmıştır ki, artık Kürtleri ilgilendiren
konularda çeşitli ülkelere, devletlere konuşma fırsatı vermemek
gerekiyor, konuşma zemini yaratmamak gerekiyor. Buna dikkat edilmesi
gerektiği de bu görüşmede açığa çıkmıştır.
Tabii ki Kürt
sorununun çözümü konusunda ABD de, Avrupa da, Rusya da Çin de pozitif
rol oynayabilir. Türkiye'nin, İran’ın, Suriye’nin, Arap ülkelerinin de
pozitif rol oynamaları istenebilir. Kürt sorununun demokratik yollardan
müzakereyle çözümü istenebilir. Bütün ülkelerin çözüme katkı sunacak
yaklaşım içinde olmaları isteriz. Özellikle bölge ülkelerinin çözüme
doğru yaklaşmaları istenir. Bizim de geçmişten beri bölge ülkeleriyle
görüşmelerimiz olmuştur. Her görüşmede Kürt sorunun çözümü konusunda
doğru bir politika sahibi olmaları istenmiştir. Ama Kürt sorununu
doğrudan ilgilendiren, Kürt örgütlerinin kendi içinde çözmesi gereken
sorunların, kendilerinin tartışıp değerlendirmesi gereken konuların
Ankara’da, Tahran’da, Şam’da ya da başka bir yerlerde konuşulması
gerçekten de doğru bir yaklaşım değildir. Artık Kürt siyasi partileri,
politikacıları kim olursa olsun, görüşmelerini yaparken muhataplarını
hem konuşmalarında hem de istek ve taleplerde bulunmalarında ölçülü ve
saygılı davranmalarını sağlatmaları gerekir. Ama Türkiye son görüşmede
de görüldüğü gibi, Kürt halkını ve Kürt siyasetçilerini irade olarak
tanımayan, hangi konuları konuşursa konuşsun hiçbir ahlaki kurala,
diplomatik siyasi kurala bağlı kalmayan, Kürt siyasi partileri,
şahsiyetleri üzerinde baskı uygulayan politikalar izlemektedir. Sayın
Mesut Barzani’den PKK'nin silahsızlandırması ya da mücadele edemez hale
getirilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
TÜRKİYE HALEN GÜNEY KÜRDİSTAN’I KULLANILABİLECEK BİR AKTÖR OLARAK GÖRÜYOR
PKK’nin
mücadele edemez hale getirilmesi, kontrol edilmesi, daha doğrusu
devletin, AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme politikası
vardır. Bu tasfiye etme politikasında KDP’nin, Mesut Barzani’nin,
Kürdistan yönetiminin Türkiye'ye yardımcı olmasını istemişlerdir. Tabii
bunu birçok biçimde istemiş olabilirler. Silah bıraktırma, mücadelesiz
konumda tutma, Kürt toplumuna AKP politikalarını kabul ettirme
konularında KDP’nin kendilerine yardımcı olması biçiminde talepte
bulundukları anlaşılmaktadır. Türk devletinin bu yönlü isteklerinin
olduğu Mesut Barzani’nin açıklamalarında da görülmektedir.
Mesut
Barzani’ye birçok soru sormuşlardır. Sorulan bir soruya “PKK beni
dinlerse iyi olur, dinlemezlerse sonucuna katlanırlar” biçiminde bir
cevap vermiştir. Türk basınının ve Türk devletinin PKK üzerinde bir
tehdit, şantaj ve baskı yapılacak biçiminde değerlendirmeler yapmasına
neden olan cümleler kurulmuştur. Türk basınının bu tür cevaplar
üzerinden kendilerine göre yorumlar geliştirerek “PKK’yle KDP’yi
neredeyse savaş haline getirecek” bir hava yarattığını görüyoruz. Biz bu
açıklamalardan ve Türkiye basınındaki yaklaşımlardan yola çıkarsak bu
görüşmelerin Güney Kürdistan hükümeti ve bütün Kürdistan halkı açısından
çok olumlu geçtiğini söyleyemeyiz. Türkiye hala Güney Kürdistan’ı Kürt
Özgürlük Hareketine karşı kullanabilecek bir aktör olarak görmektedir.
Daha doğrusu Kürt sorununun çözümsüzlüğünü geçmişten beri hep böyle
Kürtler arasındaki sorunlara dayandırmışlardır. KDP ile PKK arasında
çelişki yaratırım, KDP-YNK üzerinden Kuzey Kürdistan’daki kimi Kürtleri
etkilerim, Kürtler arasında bir parçalanma yaratırım ve buna dayanarak
da Kürt sorununu çözmem yaklaşımı aslında bu görüşmelerde de
görülmüştür. Yani Kürt sorununu çözümsüz bırakmak için hala Kürtler
arasında çatışmalardan, Kürtleri karşı karşıya getirme politikalarından
medet umdukları görülmektedir. Sayın Mesut Barzani’nin AKP için o
söylediği olumlu sözleri de tabii ki Kuzey Kürdistan’da kimi Kürtleri
kendi yanına çekmek, böylelikle de Kürt sorununu çözümsüz bırakan
politikalarına dayanak yapmak istemektedir. Türk devletini bu tür
beklentilere sokmamak için Türkiye'de yapılacak konuşmalara dikkat
edilmesi gerektiği bir daha görülmüştür.
TÜRKİYE GÜNEY KÜRDİSTAN’A MUHTAÇ
Şunu
özellikle vurgulamalıyız ki, Güney Kürdistan Türkiye’ye muhtaç
değildir, Türkiye Güney Kürdistan’a muhtaçtır. KDP’den, YNK’den AKP için
olumlu sözler duymak istemeleri ve bu beklentilerini ortaya koymaları
bunun en açık kanıtıdır. KDP ve YNK desteğini kendi politikasına yönelik
sağlayabileceği en büyük destek olarak görmektedir. AKP psikolojik
savaşıyla, özel savaşıyla ve her türlü yöntemle Kürtleri etkileyip Kürt
Özgürlük Hareketi’ni etkisizleştirip tasfiye etmek istiyor. AKP’nin
politikasının merkezinde bu vardır. Buna dayanarak iktidarda kalıyor.
KDP ve YNK yetkililerinin konuşmalarını kendi politikası için
kullanıyor. Öte yandan Türkiye ekonomisinin verileri olumludur
deniliyor. Buna da en fazla Güney Kürdistan’dan gelen gelirler etki
etmektedir. Güney Kürdistan’dan gelen milyarlarca dolar başka yerlere
aksa Türkiye’deki ekonomik dengeler sarsılır. Bazen MHP, çeşitli
çevreler “Habur kapatılsın” diyor. Habur’un kapatılması Güney
Kürdistan’ı hiç etkilemez; etkilenecek, zarar görecek olan Türkiye’dir.
Çünkü Güney Kürdistan Türkiye'den gelen her şeyi başka yerlerden
alabilir. Suriye konusunda da Türkiye gitmiş KDP’den destek istemiştir.
Irak konusunda da Güneylilerin desteğini almaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla Güneyli güçlerin Türkiye karşısındaki konumları güçlüdür. Bu
açıdan Türkiye’den gelen baskılara rahatlıkla göğüs gerebilirler, hayır
diyebilirler.
ERDOĞAN’IN AÇIKLAMALARI GAYRI CİDDİ
*Türkiye
Başbakanı’nın Barzani’yle yaptığı görüşmeden sonra “silah bırakırlarsa
operasyon durur” değerlendirmesi neyi ifade ediyor?
Başbakan
Erdoğan’ın bu değerlendirmeyi yapması bir yönüyle Mesut Barzani ile
yapılan görüşmelerin içeriğini ortaya koymaktadır. Bu konuşmayla Mesut
Barzani’ye “eğer PKK'yi mücadele eder konumdan çıkarır,
etkisizleştirirseniz, operasyonları durdururuz” mesajı verilmiştir.
Tabii ki Türk devleti, AKP Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek
istemektedir. Bu söylem de tasfiye politikasının açık ifadesidir. 40
yıllık silah zoruyla, psikolojik savaşla yapmaya çalıştıkları silah
bıraktırmayı şimdi de bu yolla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Silah
bırakmazsanız operasyonlar devam eder denilmektedir. Bırakalım silahın
bırakılacağı dönemi ateşkesler sürdüğü zamanlar bile operasyonlar
bitmemiştir. 12 Haziran Seçimlerinden önce ateşkes olmasına rağmen 4-5
aylık süreçte 60’tan fazla gerilla yaşamını yitirmiştir. Bu açıdan bu
değerlendirme, nereden bakılırsa bakılsın demagojidir, savaştaki
ısrardır. Kürt politikasında çözümü olmayanların her zaman söyledikleri
sözlerdir. Silah bırakmadığınız müddetçe operasyon olur, Türk ordusu
güçlüdür, Türk ordusuna karşı savaşılamaz, savaşırsanız biz de
tankımızı, topumuzu, her türlü silahımızı, kimyasal silahımızı kullanır,
sizi ezeriz demektedirler. Nasıl olsa arkamızda NATO var, Amerika var,
operasyonlarla sizi yok ederiz denilmektedir. Bu açıklamanın bundan
başka bir ifadesi yoktur. Böyle bir açıklamanın Kürt Özgürlük Hareketi
tarafından, Kürt halkı tarafından, demokrasi güçleri tarafından dikkate
alınması da söz konusu değildir. Gayrıciddi açıklamalardır. Yeniliği
olmadığı gibi, sanki yeni bir şeymiş gibi kamuoyuyla, dünyayla, herkesle
dalga geçen, alay eden bir yaklaşım olarak görülmelidir. Kaldı ki
binlerce siyasetçinin tutuklandığı bir yerde bu sözlerin hiçbir anlamı
olabilir mi? Eli silahsız, hiçbir çakısı bile olmayan siyasetçiler böyle
tutuklanmışken, böyle bir politika izlenirken, bu politika sahiplerinin
gerillalara söyleyebileceği hangi söz olabilir? Dolayısıyla kim ciddiye
alır bu sözleri?
Kürt sorununun çözümünde ciddi adım atılmadan
hangi gerilim ve çatışma etkeni ortadan kaldırılabilir? Yüz yıldır
çatışmalar niye oluyor, direnişler niye oluyor? Kürtler niye katliama
uğratılıyor? Dersim’de niye katliama uğratılmış, Şeyh Sait neden idam
edilmiş, on binlerce insan neden öldürülmüş? Tüm bu sonuçları ortaya
çıkaran Türkiye’nin Kürt politikasıdır. Bütün sorunların kaynağı da,
çatışmaları ve gerilimi yaratan da Türkiye’nin Kürt politikasıdır,
inkar politikasıdır. Şimdi Kürt var demek bile Kürt’ü yok etmek için
değerlendiriliyor. TRT 6 bile kültürel soykırımı sürdürmenin kılıfı
yapılıyor. Yani bunlar Kürt sorununda çözüm adımı olarak ortaya
konulmuyor. Bir projenin parçası olarak değil, psikolojik savaşı
güçlendirmek, Kürtleri yeni bir inkar ve imha sisteminin içine almak
için böyle psikolojik savaş araçları devreye koyuyorlar. Bu gerçekler
ortadayken Erdoğan’ın silah bırakılsın çağrısının muhatabı kimdir?
Binlerce siyasetçi tutuklu olacak, hiçbir faşist ülkede görülmediği
düzeyde halkın gözünü korkutmak için insanlar rastgele tutuklanacak,
Kürt Halk Önderi üzerinde bu kadar yoğun baskı,tecrit uygulanacak, en
ufacık gösteride insanların üzerine panzerler sürülecek, gaz
bombalarıyla insanlar öldürülecek, Kürt sorununun çözümünde herhangi bir
proje ortaya konulmayacak ama silahlar bırakılsın denilecek! Gerçekten
gayriciddi bir durumdur. Bu kadar tutuklunun olduğu, Önder Apo üzerinde
bu tecridin ve baskının uygulandığı, özgürlüğü için adım atılmadığı,
Kürt sorununun çözümü konusunda rolünü oynaması için fırsat tanınmadığı
ve Kürt sorununun çözümü için makul bir projenin ortaya konulmadığı bir
ortamda bu çağrılar boş çağrılardır. Havaya söylenmiş uçup gidecek
çağrılardır.
Bu çağrının şöyle bir anlamı olabilir. Bu çağrılar
Kürt sorununun çözümünde Kürt tarafı olarak kimin muhatap olduğunu
göstermektedir. Her gün biz Önder Apo’yu, PKK’yi ve BDP'yi muhatap
almayız demektedirler. Muhatabımız Kürt halkıdır biçiminde çok demagojik
söylemler ifade edilmektedir. Ama silah bırakırlarsa operasyonları
yapmayız söylemi aslında kimin muhatap olduğunu göstermektedir. Çünkü
Kürt sorununu gündemleştiren de şu anda gündemde tutan da Önder Apo’nun
ideolojik çizgisinde yürüyen Kürt Özgürlük Hareketidir. Yoksa öyle
çağrılar olabilir miydi? Kürt sorununda Önder Apo ve Kürt Özgürlük
Hareketi ciddi bir muhatap olmasaydı Mesut Barzani Türkiye’ye gittiğinde
temel konu Kürt Özgürlük Hareketi olabilir miydi? Basın bu kadar Kürt
Özgürlük Hareketi'nin nasıl tasfiye edileceği konusunu işleyebilir
miydi? Ciddiye alınmayacak bir hareket olsa, marjinal bir hareket olsa
hiç işlemezlerdi bu konuları. Gündeme bile gelmezdi. Bu çağrılar açıktan
açığa muhatabın kim olduğunu göstermektedir.
AKP HÜKÜMETİ SIKIŞTI
Bu
açıklamalar bir yönüyle de AKP hükümetinin Kürt Özgürlük Hareketi
karşısında sıkıştığını göstermektedir. Şu anda sıkışmıştır, dardadır. Bu
nedenle Mesut Barzani üzerinden silah bıraktırma çağrıları yapıyor,
hatta ateşkes çağrıları yaptırıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ni
mücadelesiz bıraktırmak istiyor. Ben her türlü askeri-siyasi operasyon
yaparım, her türlü psikolojik savaşı yürütürüm, Kürtler üzerinde
kültürel soykırım için her türlü politikayı uygularım, seni bitirmek
için her türlü yöntemi denerim, ama sen sesini çıkarma anlamına gelen
politikanın Mesut Barzani üzerinden pratikleştirilmek istenmesi AKP’nin
sıkıştığını göstermektedir. Biz AKP’nin tabii ki bir yok etme, tasfiye
politikası izlediğini, bu konuda kararlı olduğunu biliyoruz. Kürt
sorununda herhangi bir çözüm politikasının olmadığını biliyoruz. Ama
tercihi Kürt Özgürlük Hareketi direnmesin, boyun eğsin, sessiz kalsın ve
böyle tüketeyim, ezeyim yönündedir. Kürtler kendi politikalarına boyun
eğseler, sessiz kalsalar, tasfiye politikaları konusunda hiçbir direniş
göstermeseler bu tabii AKP’nin tercihi olur.
Başbakan’ın silah
bıraksalar operasyon durur söylemi 40 yıldır dillendirilen arabayı atın
önüne koşma yaklaşımının ifadesidir. Kürt sorununda gerilim ve çatışma
Türk devletinin politikalarından dolayı yaşanmaktadır. Bu açıdan
zihniyeti değiştirmesi gereken de, adım atması gereken de Türk devleti
ve AKP hükümetidir. Zorla, şiddetle, silahla ve hukuk terörüyle irade
kırarak tasfiye etme politikasından vazgeçmesi gereken de Türk
devletidir. Bu açıdan sorgulanması gereken politikalar da Türkiye’ye
aittir. Yavuz hırsız misali bütün gerilim ve çatışmaları yaratacaksın,
bütün sorunların kaynağı olacaksın ama hiçbir adım atmayacaksın! Silah
bırakılırsa operasyonlar durur gibi çocukların bile güleceği açıklamalar
yapacaksın! Artık AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan bu ucuz politikaları
bırakmalıdır. Kürt sorunu yüz yıllık bir sorundur, kökleri derindedir.
Türkiye’deki herhangi bir sorun gibi değildir. Ucuz laflarla
halledilebilecek bir sorun değildir. Bu açıdan köklü bir zihniyet
değişimi ve politik yaklaşım gerekir. Her şeyden önce Kürtlere
yaklaşımın değişmesi gerekir. Kürt siyasetçilere yaklaşım hala
ortadadır. Önder Apo’ya yaklaşım ortadadır. Önder Apo’ya böyle
yaklaşılacak, Kürtlerin siyasi temsilcilerine, Kürtlerin lider
gördüklerine böyle yaklaşılacak, temsilcileri içeri atılacak, Kürtler
bir toplum olarak görülmeyecek, muhatap tanınmayacak ama silah bırakın
operasyonlar duracak denilecek! Bunların bir padişahın tebaasına
söylediği sözlerden hiçbir farkı yoktur. Bu yaklaşımlarla Kürt sorunu
çözülemez. Aksine Kürt sorununu da ortaya çıkaran, çatışmaları da ortaya
çıkaran, gerilimi de ortaya çıkaran bu yaklaşımdır. Bu açıdan biz bu
yaklaşımlara hiçbir değer vermiyoruz. Bu yaklaşımların ancak mücadele
edilerek aşılacak yaklaşımlar olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan bu
yaklaşım sahiplerinin politikalarına karşı dün olduğu gibi bugün de
mücadele verilmeye devam edilecektir.
ULUSAL KONGRE HER ZAMAN BÜTÜN KÜRTLERİN HAYALİ OLDU
*Yıllardır
gündemde olan ulusal Kürt kongresi konusunda tartışmalar giderek
yoğunlaşmaktadır. Şimdiye kadar böyle bir kongre niye toplanamadı, bugün
böyle bir kongreyi zorunlu kılan etkenler nelerdir?
Bir
Kürt ulusal kongresi her zaman bütün Kürt halkının ve Kürt siyasi
örgütlerinin hayali olmuştur. Aslında Kürt ulusal kongre gündemi yeni
bir gündem değildir. On yılların gündemidir. On yıllardır böyle bir
ulusal kongrenin toplanması, tüm parçalar için ulusal politika
belirlenmesi, ulusal politika temelinde siyasi güçlerin birbirine destek
sunması arzulanmıştır. Her örgüt kendisinin mücadele ettiği Kürdistan
parçasında özgün politikalar izlese de genel anlamda birbirini
güçlendiren, destekleyen politikalar yürütmesi ve bu politikaların
pratikleşmesini sağlayacak kurumlar, araçlar ortaya çıkarılması
açısından ulusal kongrenin toplanması çok önemlidir. Özellikle de
Kürdistan tarihinde Kürtler arasındaki parçalanmışlıktan sömürgeciler,
dış güçler çok fazla yararlanmıştır. Kürtler üzerinde tam bir böl-yönet
politikası izlenmiştir. Kürt isyanlarında bırakalım bölgeleri aileler
bile parçalanmış, birbirine düşürülmüştür. Mücadele eden aşiretlerin en
yakınları ihanet içine sürüklenmiştir. İşte Bedirhan Bey örneği var,
Dersim örneği var. Buralarda en yakınlar direnenlere ihanet etmişlerdir.
Alîşêr’in öldürülmesi, Seyit Rıza’nın yeğenleri tarafından ihanete
uğraması bunun en yakın örneğidir. Şeyh Sait direnişinde de birçok aile
ve aşiret benzer bir ihanet içinde olmuştur. Bedirhanlar da birbirlerine
düşürülmüştür. Sadece bunlar değil Kürdistan’daki birçok olayda
direnişte Kürtler arası kavgalar büyük zafiyet ortaya çıkarmıştır.
Kürtler eğer özgürlüklerini kazanmamışlarsa Kürtler üzerinde İran,
Türk-Osmanlı ya da başka ülkeler egemenlik kurmuşlarsa bunun en temel
nedeni Kürtlerin parçalanmışlığıdır. Dış güçler Kürtlerin
parçalanmışlığından hep yararlanmışlardır.
En zor dönemlerde ve
kritik anlarda yaşanan ihanetler ve birlik olamamanın yarattığı acılar
Kürtler açısından tam bir travma yaratmıştır. İşte bu nedenle özellikle
de son on yıllarda mücadelenin gelişmesi ortamında Kürt halkının bir
daha bu duruma düşürülmemesi için, Kürtler arası birlik sağlanarak
mücadelenin başarıya götürülmesi açısından ulusal kongre sadece siyasi
örgütlerin değil toplumun talebi olarak gündeme gelmiştir. En başta da
Kürt halkı istemektedir. Kürt halkı Kürt örgütlerinin birliğini, ortak
hareket etmesini, ortak mücadele ederek özgürlük ve demokrasinin
kazanmasını istemektedir. Kürt halkının, Kürt toplumunun en temel istemi
ve kaygısı budur. Halkın bu yaklaşımı tüm Kürt siyasi güçlerini de
etkilemektedir. Kürt örgütleri halkın bu talebini karşılamaları
gerektiğinden ya da halkın bu talebi karşısında duramayacaklarından
dolayı ulusal kongre hemen hemen tüm Kürt partilerinin programlarında
yer almışlardır. Şimdiye kadar böyle bir kongreyi gerçekleştirme iradesi
ortaya koyamamış olsalar da söylemlerinde ve programlarında hep bunu
gündemde tutmuşlardır. Özcesi bir ulusal kongre Kürt toplumunun hep bir
hayali olmuştur.
Öte yandan Kürtler 20. Yüzyılda statüsüz,
egemenlik altında yaşamışlardır. Son on yıllarda Kürtler mücadeleleriyle
her parçada güç olmuşlardır. Ortadoğu’da eski statükolar yıkıldığı,
yeni statükoların kurulma sürecinde Kürtlerin bu güç olma durumu tarihi
fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Eski statüko dağılmış, yenisi de
yerleşmemiştir. Eğer mücadele ederlerse yeni şekillenecek Ortadoğu’da
Kürtler de güçlü biçimde yer alacaktır. Bunu gören Türkiye, İran, Irak,
Suriye Kürtlerin ortaya çıkan bu fırsattan yararlanmasını engellemek
için ortak politika ve tutum içinde oldular. Sömürgeciler böyle
davranırken statüsüz kalan Kürtlerin nasıl davranması gerektiği de
açıktır. Yakın zamanda Türkiye, İran, Suriye ve Irak ilişkileri bozulsa
da Kürt sorunu söz konusu olduğunda yine birbirlerini gözetmektedirler.
Böyle bir ortamda yeni siyasal dengeler kurulurken, Ortadoğu yeniden
şekillenirken Kürtler ancak birlik ve ortak politikayla güç olabilirler.
Ulusal kongrenin ihtiyaç haline gelmesinin bir nedeni de güncel bu
siyasal durumdur. Ortadoğu'daki siyasal durum kesinlikle Kürtlerin
birliğini zorunlu kılmaktadır.
BU DÖNEMDE KÜRTLERİN BİRLİKTE OLMAMASI BİR İHANET DURUMUNU İFADE EDER
Bu
dönemde Kürtlerin birlikte olmaması bir ihanet durumunu ifade eder.
Birlik bugünlerde olmayacak da ne zaman olacak? Bu açıdan Önder Apo ve
Kürt Özgürlük Hareketi sürecin karakterini iyi görerek bu dönemde
Kürtlerin birliğini çok önemli ve tarihsel değerde görmüşlerdir. Ulusal
kongre etrafında birliklerini güçlendirir, ortak politika ve ortak
kurumlar oluşturulursa Kürtler kesinlikle Ortadoğu’da 20. Yüzyılda
olduğu gibi köle ve statüsüz kalmayacaklardır. Mutlaka güçlü bir statü
ile Ortadoğu’da yer alacaklardır. Kendi kendilerini yönetecek, özgür
iradelerini ortaya koyacak, ulusal varlığını güvenceye alacak,
özgürlüğünü kazanacak bir Kürt toplumu gerçeği, bir Kürdistan gerçeği
ortaya çıkacaktır. Bunu başarmanın yolu birlikten geçer. Ortadoğu’nun
yeniden şekillendiği süreçte herkes kendisini etkili kılmak ve en
avantajlı duruma gelmek isterken, bunun için ittifaklar kurulup
ittifaklar dağılırken, herkes aktif politika izlerken Kürtler sessiz
kalıp seyredebilir mi? Kürtlere düşen en önemli görev birlik olup bu
sürece müdahil olmalarıdır. Aktifleşmeleridir. Çok aktif bir politika
içine girmeleri gerekmektedir. Bunu da ancak birlikleriyle
sağlayabilirler. Kendi aralarında sorunlarını çözemeyen, kendi
aralarında didişen, birbirlerine destek vermeyen bir ortamda Kürtler bu
süreçten yararlanabilir mi? Ortadoğu’nun yeniden şekillenme sürecinde
Kürtler bu fırsatları değerlendirebilir mi? Değerlendiremez.
Biz
bunun için ulusal kongreyi çok önemli görüyoruz. Önder Apo defalarca bu
konuda öneri yaptı. 5 ilke 4 öneri sundu. Kürtlerin siyasal alanda,
ekonomik alanda, kültürel alanda da güçlerini birleştirmelerini istedi.
Hatta askeri güçlerini birleştirmelerini istedi. Bu politikalarını
pratikleştirmek için ortak ulusal kurumlar yaratılmasını istedi. Tarihi
süreç bunu Kürtlerin önüne getirmiş. Bunu yapmak zorunlu bir görevdir.
Kuşkusuz kutsallık düzeyinde olan böyle bir göreve doğru yaklaşmak
gerekir. Bu kongrenin amacına uygun bir yaklaşım göstermek lazım. Bu
kongreyi ortaya çıkaran ihtiyaçlar bellidir. Tarihte birlik olmamanın
getirdiği sorunlar var. Öte yandan yeni statü kurulurken birlik olmanın
getireceği avantajlar var. Birileri istemedi diye böyle bir işlevselliği
olacak kongreden vazgeçilebilir mi? Yakın zamana kadar kongre çok
önemli bir ihtiyaç olmasına rağmen Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi
çok fazla istemesine rağmen diğer partiler yanaşmadılar. PKK'nin böyle
bir kongrede yer almasını Amerika uygun görmedi, İran, Türkiye uygun
görmedi. PKK’nin yer almadığı bir kongre de ulusal kongre
olamayacağından kimse bir kongreyi toplayamıyordu.
PKK’NİN YER ALMAYACAĞI BİR KONGRENİN HİÇBİR ANLAMI YOK
Kuşkusuz
PKK’nin yer almayacağı bir kongrenin hiçbir anlamı yoktur. Önder
Apo’nun etkisindeki siyasi güçlerin yer almadığı bir kongre ulusal bir
kongre olabilir mi? Kürdistan’ın en büyük parçası Kuzey Kürdistan’dır.
Kuzey Kürdistan’da PKK etkilidir. PKK yoksa neyin kongresi olacak?
Güneybatı’da Önder Apo’nun düşüncelerinin etkisi ortadadır, Doğu’da
ortadadır, Güney’de ortadadır. PKK’yle bir kongre yaparsak Türkiye’yle
ilişkimiz bozulur, Suriye ile ilişkimiz bozulur, ABD ne der, Avrupa ne
der, bilmem şu ne der, Çin ne der, Rusya ne der, yani dış güçlerin ne
diyeceğine bakılmış ve ulusal kongre şimdiye kadar toplanmamıştır.
Şimdiye kadar bir ulusal kongrenin toplanmamasının nedeni budur. Halbuki
dünyanın, bölgenin siyasal koşulları ve Kürtlerin yürüttüğü mücadelenin
geldiği düzey yıllardır böyle bir kongrenin toplanmasını zorunlu
kılmaktadır. Türk devletinin, İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın politikaları
böyle bir kongrenin toplanmasını gerektirmektedir. Bir bütün olarak
Ortadoğu’nun içinden geçtiği siyasal süreç bir Kürt ulusal kongresinin
toplanmasını gerektirmektedir. Eğer toplanmıyorsa bu Kürtler açısından
büyük bir sorumsuzluktur, tarihi bir sorumluluğun yerine
getirilmemesidir.
Şu ne der, bu ne der diye böyle bir kongrenin
yapılması ertelenebilir mi? Ertelenemez. Bu nedenle Kürt Özgürlük
Hareketi ulusal kongreyi sürekli gündemde tutmuştur. Bu konuyu YNK’yle
de, KDP’yle de sürekli görüşmüştür. Bu konular sürekli tartışılmıştır.
Ama zamanı değil, şöyledir, böyledir denilmiş ve bugüne kadar
ertelenmiştir. Biz KDP’nin YNK’nin katılmadığı kendimize göre bir kongre
toplayabilirdik ama bu tüm Kürtlerin iradesini temsil etmediği için
amacına ulaşmazdı. Bu nedenle bütün Kürt örgütlerini kapsayan bir kongre
toplanması gerekiyordu. Gelinen aşamada Kürtlerin ulusal-demokratik
kaygılarının esas alınması gerekmektedir. Başkalarının kaygıları,
hassasiyetleri Kürtleri ilgilendirmez. Kürtler tabii ki diğer siyasi
güçleri, bölgeyi ve dünyayı dikkate alır. Kürtler bu kongreyi toplarken,
kararlar alırken belirli politik yaklaşım da gösterirler. Kürtler de
politika yaparlar, diplomasi yaparlar, bazı şeylere dikkat ederler ama
bu temel ilkelerden vazgeçme anlamına gelmez. Ya da başkaları şöyle
kaygılanıyor diye bir ulusal kongre kendi amacından farklı ele alınamaz.
İçeriği boşaltılamaz.
*Hareket olarak son yıllarda ulusal
kongrenin yapılması konusunda ısrarlı oldunuz. Bu konudaki ısrarınızı
KDP’ye de YNK’ye de bütün Kürt örgütlerine de ilettiniz. Kongreyi
gündemde tutma çabalarınıza rağmen son zamanlarda bu kongre neredeyse
Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesi için bir araç haline
getirilmek isteniyor.Bunlar özellikle Türkiye basınında sık sık gündeme
getiriliyor. Sizin çok önem verdiğiniz böyle bir kongreye böyle bir
yaklaşım gösterilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Kürt ulusal
kongresine farklı anlamlar verilmek istendiğini görüyoruz. Biz bunu
2009’da da gördük. 2009’da da gündemdeydi. Yani PKK’nin dışlanacağı bir
ulusal kongre yapılması düşünülüyordu. Plan şöyleydi: 2009’da seçimler
olacak, 2009’daki seçimlerde Kürt demokratik hareketi DTP zayıflayacak,
bu ortamda Kürt özgürlük hareketinin de siyasi etkisi kırılmış olacak,
bunun sonucu olarak kongre toplanıp Kürt Özgürlük Hareketi'ne silah
bırakma dayatması yapılacaktı. Böyle bir kongre planlanmıştı. Hatta 29
Mart seçimleri öncesi Hewlêr’de Abant Platformunun yaptığı bir toplantı
vardı. Hewlêr’de toplanan bu platformun amacı kendine göre Kürt sorununu
tartışacaklar ve bu çerçevede ortaya çıkacak sonuçlar dayalı bir Kürt
kongresi toplanacaktı. Toplanacak kongrede bireysel haklara dayalı bir
çözüm gündeme konulacak ve PKK’ye silah bırakma dayatması yapılacaktı.
PKK bunu kabul etmezse bütün Kürtleri karşısına alan bir örgüt durumuna
düşürülecekti. Bu durumda da bütün Kürtleri karşısına alan bir örgüt
olan PKK’nin üzerine daha rahat gidilip kuşatılarak tasfiye edilecekti.
Böyle bir plan geçmişte yapılmıştı. Ama Kürt demokratik hareketi 29 Mart
yerel seçimlerinde başarılı olunca, Kürt Özgürlük Hareketi'nin siyasi
etkisinin-gücünün olduğu görülünce böyle bir kongre yapmanın siyasi
zemini kalmadı. Çünkü böyle bir kongreyi kim yaparsa yapsın başarısız
olurdu. Böyle bir kongre hiç kimse tarafından ciddiye alınmazdı. Güney
Kürdistan’da yapılsa bile Güney Kürdistan halkı böyle bir kongreyi kabul
etmezdi.
Biz her zaman doğru bir anlayışla halkımızın tarihsel
nedenlere dayalı özlemlerine, güncel politik ihtiyaçlara cevap vermek
için ulusal kongre talebini gündemde tuttuk. Bu konuda diğer örgütlerle
görüşmeler yaptık. Kongrenin bir an önce toplanması için BDP’nin bu
yönlü yaptığı görüşmeleri destekledik. Ancak son zamanlarda yine ulusal
kongreye farklı anlamlar ve farklı roller yükleme gibi farklı
tartışmalar ve değerlendirmeler oluyor. Ulusal kongre olacak, Kürt
Özgürlük Hareketi'ne silah bıraktırılacakmış! Kürt Özgürlük Hareketi
silah bırakmazsa ya da ateşkes yapmazsa kongre olmazmış! Yani kongrenin
olması da koşullara bağlanıyor. Kongre yapılırsa da şöyle hedefleri
olan, koşulları olan bir kongre olacakmış! Böyle bir ulusal kongre
olabilir mi? Kongre tartışmaları böyle yapılabilir mi? Kongre bütün
parçalardaki halkın özgürlük mücadelesini geliştirmek için birbirine güç
vermek için yapılır. İlgili devlet ya da başka bir güç istedi diye
herhangi bir parçadaki Kürt halkının özgürlük mücadelesinin programını
değiştirmesini, mücadele yöntemlerini değiştirmesini, açıkça teslim
olmasını isteyen bir kongre toplanabilir mi? Toplansa da o kongre Kürt
ulusal kongresi olabilir mi? Önce belirttiğimiz o tarihsel ve güncel
ihtiyaçlara cevap veren bir kongre olur mu? Çünkü herkes de biliyor ki,
böyle bir toplantıya kimse ulusal kongre diyemez. O tür kongreler ulusal
kongre değil, belli güçlerin dayatması çerçevesinde bazı güçlerin bir
araya gelerek bazı siyasi çıkarlar için yaptığı bir toplantı ve aldığı
kararlar olabilir. Ulusal çıkarları gözeten değil, bir parçanın dar
çıkarları, bir partinin çıkarlarını ifade eden tartışmalar ve kararlar
olabilir. Bunların da meşruiyeti olamaz. Bu açıdan biz bu tür
tartışmaları ciddiye almıyoruz.
Türk basınında tartışılanlar
olmayacak şeylerdir. Gerçekten neden bu kadar gündeme getiriliyor
anlaşır değil. Onların düşündüğü gibi bir kongre olabilir mi? Ulusal
kongre olacak PKK’ye silah bıraktırılacakmış! Bu tür değerlendirmeler
kongrenin ciddiyetini azalmaktadır. Belki de ulusal kongrenin itibarını
daha baştan zedelemek için bu tür şeyler gündeme getirilmektedir. Ulusal
kongrenin gündemini ve alacağı kararları Türk basını mı belirleyecek,
Türkiye, İran, Suriye ya da herhangi bir dış güç mü belirleyecek?
Açıktır ki, kongrenin gündemini de, alacağı kararları da tüm
parçalardaki Kürtlerin çıkarları belirleyecektir. Daha da ötesi bu
kongreyle Kürtler arasındaki dayanışma gelişecek ve birbirlerini
destekleyeceklerdir. Dolayısıyla yapılacak kongre tüm parçalardaki Kürt
halkının özgürlüğünü, demokrasisini destekleme ve dayanışma kongresi
olacaktır. Bu kongrede özgürlük ve demokrasi esas alınacaktır.
Türkiye
hala Kürdistan kelimesini kabul etmiyor, hala Kürtleri muhatap olarak
kabul etmiyor, bir halk olarak kabul etmiyor. Ne idüğü belirsiz bireysel
haklardan söz ediyor. Böyle bir Türkiye ortadayken PKK silah
bırakacakmış! Önder Apo’ya yaklaşım ortadadır. Herhangi bir Kürt
önderine yaklaşım böyle sürdüğü müddetçe söz konusu ülke kongreye nasıl
yaklaşır? Şerefkendi katledildi, Qasimlo katledildi. Bu katliamlar
yapılırken Kürtler bunu yapanlara bir tutum almaz mı? Kaldı ki Kürt Halk
Önderi Önderi Apo’yla kıyaslandığında bu önderlerin örgütlenmeleri de
mücadeleleri de daha dardır. Bir Kürt Önderine gösterilen yaklaşım
ortadayken AKP’nin politikalarına kim iyi diyebilir? Bu kadar siyasi
tutuklu varken kim AKP politikalarına iyi diyebilir? Her gün Kürt
gençleri şehit düşerken AKP’nin politikalarına kim iyi diyebilir? Bu
politikalar karşısında kim Kürt Özgürlük Hareketi'ne mücadeleyi bırak
diyebilir? Bu açıdan bu yönlü tartışmaların ciddiye alınacak bir yanı
yoktur.
*Öte yandan bu yıl kongrenin yapılacağı yönünde
tartışmalar da var. Hazırlıklar ne aşamada? Siz bu hazırlıklara ne
düzeyde katılıyorsunuz, katkı sunuyorsunuz? Bu kongreye nasıl bir
yaklaşım içinde katılacaksınız?
Tabii ki biz bu yıl
yapılmasını istiyoruz. Bu yönlü tartışmalar yapıldı ve yapılmaya devam
ediyor. Böyle bir kongre KDP’nin, YNK’nin, PKK’nin ya da herhangi bir
gücün tek başına toplayacağı bir kongre değildir. Her şeyden önce
kongrenin ortak iradesi ve bileşenleri tarafından meşru görülecek bir
hazırlık komitesi olur. Bu komite bileşenlerin düşüncelerini de alarak
kongrenin gündeminin ne olacağını ve zamanını belirler. Hangi
bileşenler, nasıl katılacak bunların hepsi böyle bir komitenin
çalışmasıyla belirlenir. Yoksa PKK ya da başka bir güç, biz şöyle gündem
tespit ettik, hangi bileşenlerin ne oranda katılacağını tespit ettik
diyerek bir kongre çağrısı yapamaz. Hala tartışmalar sürüyor. Bu
tartışmalar sonucunda bir hazırlık komitesi ortaya çıkacaktır. Tabii ki
tartışmalar sürüyor, bir hazırlık komitesi ortaya çıkacaktır. Şu anda
ortada böyle bir komite hala yoktur. Ancak bir kongrenin hazırlıklarının
yapılması konusunda bir irade ortaya çıkmıştır. Bizim de böyle bir
irademiz vardır, KDP’nin de böyle bir iradesi vardır, YNK’nin de böyle
bir iradesi vardır. Zaten Kürt halkı ve Kürt kamuoyu açısından böyle bir
kongre büyük bir özlemdir. Zaten Bütün Kürt siyasi örgütlerinin hemen
hemen tümünün programında ulusal kongrenin toplanması hedefi vardır.
Dolayısıyla böyle ulusal kongrenin gerekli olup olmadığı konusunda
herhangi bir kuşku yok. Bu bakımdan iyi çalışılırsa, hazırlık komitesi
de kurulur ve tartışmalar çok uzun zamana yaymadan böyle bir ulusal
kongre de toplanır.
SİYASAL VE TOPLUMSAL ALANDA EN BÜYÜK GELİŞMELER KUZEYDE YAŞANDI
Bizim
tabii ki Kongreden beklentilerimiz fazladır. Bugün Kürtler on yıllardır
yürüttükleri mücadeleyle önemli bir siyasi güç olmuşlardır. Güney
Kürdistan'da somut bir siyasi statü vardır. Ama diğer parçalardaki
halkın mücadelesi de çok önemi boyutlara ulaşmıştır. Özellikle Kuzey
Kürdistan'daki Özgürlük Mücadelesi sadece siyasal alanda değil,
toplumsal alanda da çok büyük gelişmeler ortaya çıkarmıştır. Bugün
ulusal devrimin, sosyal devrimin, kültürel devrimin, siyasal devrimin en
fazla gerçekleştiği parça Kuzey Kürdistan’dır. Kuzey Kürdistan'daki
gelişmelerden bütün parçalar güç almaktadır. Yine Güneybatı Kürdistan'da
Kürt halkı statü kazanmak için önemli bir fırsat yakalamış durumdadır.
Doğu Kürdistan da Kürdistan'ın ikinci büyük parçasıdır. Orada da
halkımızın özgürlük özlemi büyük boyutlara ulaşmıştır. Her ne kadar İran
devletinin baskısı nedeniyle belki güçlü bir toplumsal hareket yoktur,
ama son yıllarda PJAK’ın mücadelesinde görüldüğü gibi Kürt halkı orda da
gelişen Özgürlük Mücadelesine büyük ilgi duymaktadır. Kaldı ki Doğu
Kürdistan ilk Kürt cumhuriyetinin kurulduğu yerdir. Ömrü 6 ay da olsa
böyle bir gelenek vardır. Özgürlük özlemi, ulusal varlığını güvenceye
alma istemi orada da fazladır. Kongre bunların hepsini dikkate
alacaktır; bunlara karşı sorumluluk duyacaktır. Bütün parçalardaki
gelişmelerin birbirini tamamlaması, birbirini güçlendirmesi ve her
parçada özgürlüğün ve demokrasinin güvenceye alınması için gerekli
tartışmaları yapıp kararlara ulaşacaktır. Yani ulusal kongre sadece bir
parçadaki siyasal durumu gözetmeyecektir; bütün parçaları gözetecektir.
Kaldı ki birlik zaten bütün parçaları gözetmek demektir. Birlik
yaratıldığı ve ortak politika izlendiğinde bundan bütün parçalar güç ve
destek alacaktır.
KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GÜVENCESİ ORTADOĞU’NUN DEMOKRATİKLEŞMESİ
Bizim
yaklaşımımız şöyledir: Kürtler Ortadoğu'da en temel demokrasi gücüdür.
İran'ı da demokratikleştirecek olan Kürtlerdir, Irak’ın da, Suriye'nin
de demokratikleşmesinde en büyük dinamik güç Kürtler olacaktır. Esas
olarak da Kürtlerin ulusal varlığının ve özgürlüğünün güvencesini biz
Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde görüyoruz. Güvenceyi Kürt toplumunun
kendini demokratikleştirerek, bu demokratikleşmeyi başta komşu halklar
olmak üzere bütün Ortadoğu'ya yaymasında görüyoruz. İran, Irak, Suriye
demokratikleşirse güvence budur. Kesinlikle ABD'nin desteği,
İngiltere’nin ya da başka bir gücün desteği güvence değildir. Kürtlerin
ulusal varlığını ve özgürlüğünü güvenceye alacak strateji Kürt
toplumunun kendini demokratikleştirerek Irak'ı, İran'ı, Suriye'yi,
Türkiye'yi, dolayısıyla da Ortadoğu'yu demokratikleştirmesidir.
Demokratikleşen bir Ortadoğu'da Kürtler hem varlığını ve özgürlüğü
güvenceye alınır hem de en büyük gelişme imkanlarını bu ortamda
bulurlar. Bir kere biz kongrenin bu perspektifle yapılması gerektiğini
düşünüyoruz. Yani Kürtlerin kendi gücünü görmeleri gerekiyor.
Kendilerinin demokratikleşmesinin bütün Ortadoğu'yu
demokratikleştireceğini görmeleri gerekiyor.
KONGRE DEMOKRATİK KARAKTERDE OLACAK
Kongre
her şeyden önce demokratik karakterde olacaktır. Başta kendisi
demokratik yaklaşımda bulunacaktır. Kürt toplumunun demokratikleşmesini
esas alan, Kürt toplumunun demokratik iradesini esas alan bir kongre
olacaktır. Çünkü bir toplumun gücü demokratikleşmesinden geçer. Eğer bir
ulusal kongre esas olarak Kürtlerin gücünü ortaya çıkaracaksa, Kürt
toplumunun gücünü etkili kılacaksa, tabii ki kongre tartışma ve
kararlarıyla Kürt toplumunun demokratikleşmesini, siyasetin
demokratikleşmesini, kendi aralarındaki ilişkinin demokratikleşmesini
esas alacaktır. Bu kongreye en başta da bu temelde yaklaşmak gerekiyor.
Doğru sonuç alması açısından da böyle bir yaklaşım gerekmektedir. Biz bu
yönüyle Kürtlerin en temel stratejisinin demokratikleşme stratejisi
olması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim yaklaşımımız budur.
GÜNEY’DEKİ BAĞIMSIZLIK İLANINA PEŞİNEN KARŞI DEĞİLİZ
Tabii
ki hareket olarak devletçi bir paradigmamız yok; ama Güney’deki
bağımsızlık ilanı tartışmalarına da peşinen karşı değiliz. Kürtleri bir
devletleşmeye zorlayan koşullar da ortaya çıkabilir. Ama biz Kürtlerin
esas stratejisinin devletleşmeden çok demokratikleşmeye dayalı, bölge
ülkelerini ve bütün Ortadoğu'yu demokratikleştirecek bir politika olması
gerektiğini düşünüyoruz. Özgürlüğü ve demokrasiyi sınırlarda değil,
toplumun güç yapılmasında görüyoruz. Bu da her şeyden önce Kürt
toplumunun kendisini demokratikleşme temelinde bölgeyi
demokratikleştirme temelinde gerçekleşebilir. Günümüzde sınırlar
anlamsız hale gelmektedir. Nitekim Avrupa’da giderek sınırlar aşılıyor.
Ortadoğu'da da böyle bir yaklaşım esas alınmalıdır. Dünyadaki genel
eğilimde de görüldüğü gibi sorun sınırlar sorunu, devlet olup olmama
sorunu değildir; sorun, demokrasi içinde güçlenmiş, demokratik toplum
olarak ulusal varlığını güvenceye alma, özgürlüğünü kazanma konusudur.
Bizim tabii ki kongreye giderken temel felsefemiz, temel yaklaşımlarımız
bu yönlüdür.
GÜNEY KÜRDİSTAN’IN DEVLETLEŞMESİ ÖNERİSİ DE TARTIŞILABİLİR
Güney
Kürdistan'ın devletleşmesi önerisi de gelebilir, bu da tartışılabilir;
buna bir şey demeyiz. Ama Kürtler gücünü esas olarak kendi toplumunun ve
bölge ülkelerinin demokratikleşmesi temelinde kullanırlarsa daha büyük
kazanırlar. Bu bakımdan demokratikleşme gücü olan Kürtlerin daha büyük
düşünmesi gerektiğini düşünüyoruz. Daha doğrusu özgürlüğünün,
demokrasisinin güvencesinin burada olduğunu görüyoruz. Küçük bir
devletleşmenin kazandıracağının on katı, yüz katı kazanmayı, ülkelerin
demokratikleşmesi, Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde görüyoruz. Bizim
genel felsefi ve politik yaklaşımımız böyledir. Bu açıdan Kürtlerin esas
olarak da demokratik zihniyetle birliğini, yine demokratik zihniyet
içinde bütün parçaların birbirleriyle ilişkilerinin önemli olduğunu
düşünüyoruz.
PARÇALAR ARASINDA DAYANIŞMA OLMALI
Bu
demokratik zihniyetle birlik içinde, sınırları sorun yapmadan da Kürtler
kendi aralarında siyasal olarak, ulusal olarak, kültürel olarak
birliklerini yaratarak her parçada özgürlüklerini ve demokrasilerini
güvenceye alacaklarını düşünüyoruz. Bu yönüyle bütün parçalar arasında
siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik dayanışmanın birliğinin olması
gerekiyor. Doğrusu budur. Sınırlar buna engel değildir. Öte yandan komşu
ülkeler de Kürt halkının bu türlü dayanışmasını kendileri açısından bir
olumsuzluk olarak görmemelidirler. Sınırları fetişleştirerek sorun
kaynağı haline getirmemelidirler. Eğer en güzel amaç halklar arası
birlikse, birliği geliştirmekse, birbirinden kopmamaksa o zaman
Kürtlerin de birbirlerinden kopmamasını, ortak davranmasını sorun
yapmamaları gerekir. Türkiye de, İran da, Suriye de, Irak da bunu sorun
yapmamalıdır. Kürtler de birlik olmak açısından ille de sınırlar kalksın
bir devlet olalım biçiminde yaklaşmamalıdırlar. Bu açıdan sınırları
sorun yapmadan bütün parçalarda Kürtlerin birlik olacağını düşünüyoruz.
Kürtlerin buna halkları vardır. Hiç kimse Kürtlerin bir ulusal kongreyle
ulusal, siyasal, ekonomik, kültürel birliğini, dayanışmalarını,
güçlendirmelerini kendileri için tehlikeli göremez. Görürlerse bu
sömürgeci zihniyettir, eski anlayışın bırakılmamasıdır. Biz bu anlayışı
kabul edemeyeceğimiz gibi, sınırları da Kürtlerin birliği açısından bir
engel olarak görmüyoruz. Bütün parçalardaki Kürtler ekonomik, sosyal,
siyasal, kültürel ilişkilerini sıkılaştırabilirler, ortak
davranabilirler. Biz kongrenin böyle bir perspektifle bunu
gerçekleştireceğine inanıyoruz. Yeter ki irade olsun.
*Bu
kongre hangi ilkeleri esas almalı ve bunları gerçekleştirecek hangi
kurumlaşmaları sağlamalıdır? Özcesi bir bütün olarak beklentileriniz
nedir?
Bu kongre her şeyden önce bütün parçaların ulusal
varlığını ve özgürlüğünü dikkate alacaktır. Bütün parçalardaki
halkımızın ulusal varlığına ve özgürlüğüne gelen tehdidi bütün Kürtler
kendine gelmiş olarak görecektir. Bir kere bunun esas olması gerekiyor.
Bu yönüyle duyguda, düşünce bir ortaklaşmanın yaratılması gerekiyor.
Derler ya üzüntüde ve kıvançta bir olmak! Üzüntüde ve kıvançta bir olan
bir duyguyu, bir kültürel yaklaşımı gerçekleştirmek gerekiyor. Bu
aslında gelişti. Şu anda bir ulusal kongre yapılmamış olsa bile
Kürtlerin bu yönlü konumları on ya da yirmi yıl öncekinden farklıdır.
Bütün parçalardaki halkın birbiriyle dayanışması, duygu birliği
gelişmiştir. Bunu geliştirmede Önder Apo'nun, PKK'nin büyük katkısı
vardır. Önder Apo ve PKK bir devletleşmeden söz etmiyor. Belki geçmişte
bağımsızlıktan söz ediyordu, ama bu siyasal anlayıştan öte tutumlarıyla,
politikalarıyla, yaklaşımlarıyla bütün parçalarla ilgilendi. Hiçbir
zaman ben Irak'taki sorunlarla ilgilenirsem, İran'daki sorunlarla
ilgilenirsem Suriye'deki sorunlarla ilgilenirsem bu ülkeler ne der diye
düşünmemiştir. Bu tür bir kaygıyla hareket etmemiştir. Kuşkusuz dikkat
ettiği konular olmuştur, ama İran’la ilişkisi olduğu zaman da, Irak’la,
Suriye’yle ilişkisi olduğu zaman da bu parçalardaki Kürt halkının
özgürlük ve demokrasi sorunlarıyla ilgilenmiştir. Kürtlerin özgürlük ve
demokrasisini düşünürken bir parçayı esas almamıştır. Tabii ki
mücadelenin esasını, büyüğünü Kuzey Kürdistan'da yürütmüştür. Ama
özgürlük anlayışını, demokrasi anlayışını, Kürtlerin ulusal birliğini,
ruh birliğini bütün parçalarda yaratma çabası göstermiştir ve büyük
oranda da başarılı olmuştur. Şu anda Kürtler hiçbir dönemde olmadığı
kadar duygu ve düşüncede birdirler. Ortak duygu içindedirler, ortak
tepki vermeye hazırdırlar. Bir parçadaki durum bütün parçadaki halkımızı
hemen etkilemektedir. Geçmişte de böyle duyarlılıkların olduğu
söylenebilir, ama bu hassasiyetler, bu duygular bu düzeyde
toplumsallaşmamıştı. Şimdi bütün Kürtler açısından böyle bir hassasiyet
vardır.
İLKELER
Bu açıdan kongre ulusal, siyasal,
kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda ortak tutum, ortak kurumlar
yaratmada önemli bir zemine sahiptir. Bunu bu kongre gerçekleştirebilir.
Biz bu kongreden bunu gerçekleştirmesini bekliyoruz. Ortak kurumlar
oluşturmasını bekliyoruz. Siyasal alanda, sosyal alanda, kültürel
alanda, diplomatik alanda ortak ilkeler belirlenir. Öte yandan bunları
pratikleştirecek kurumlar oluşturulur. Önder Apo bunları beş ilke, dört
öneri olarak sundu. Bunları savaş ve barış ilkesi, birlik ilkesi,
demokratik çözüm ilkesi, kültürel, sosyal ve ekonomik ilke, demokratik
siyaset ilkesi biçiminde ifade etmiştir. Pratik öneriler de diplomatik
kurumlaşma, icra organı ve meşru savunma güçlerini birleştirmeyi esas
almaktadır. Kuşkusuz tüm bunlar tartışılarak sonuca bağlanacaktır. Biz
bunların hepsine hazırız. Zaten biz hareket olarak halk savunma
kuvvetlerini bütün parçalardaki halkımızın savunma gücü olarak
görüyoruz. Bütün parçalardaki halkımıza yönelik saldırı hareketimize
yönelik saldırıdır. Belki mücadele bugün asıl olarak Türkiye'ye karşı
yürütülüyor, ama Irak'ta olabilir, İran'da olabilir, başka bir yerde
olabilir, halkımıza yönelik saldırı olduğu zaman kesinlikle ne PKK buna
duyarsız kalır ne de HPG buna duyarsız kalır.
Ulusal kongre
tabii ki tüm parçalardaki halkımızın özgürlüğünü ve demokrasisini nasıl
kazanacağı konusunda tutumunu ortaya koyacaktır. Bugün Kuzey
Kürdistan'da önemli bir Özgürlük Mücadelesi vardır. Bu Özgürlük
Mücadelesi önemli bir aşamaya gelmiştir. Bütün parçaları etkilemektedir.
Büyük sosyal devrim, ulusal devrim, kültürel devrim yaşanmıştır. Eğer
ulusal birlik politikası ortaya çıkarsa bu Kuzey Kürdistan'da Kürt
sorununun çözümüne katkıda bulunacaktır. Çünkü Kürt sorununun
çözümsüzlüğünde Türk devleti esas olarak da Kürtler arası birliğin
yetersizliğinden cesaret almaktadır. Çözümsüzlükte ısrar etmesinin
nedeni budur. Eğer Kürtler arası birlik sağlanırsa Türk devleti
kesinlikle çözümsüzlükte ısrardan vazgeçecektir. Bu sadece Türkiye
açısından değil, bütün parçalar açısından geçerlidir. Türkiye açısından
Kürt halkının özgürlüğünü ve ulusal varlığının güvenceye alınmasını
nasıl olduğunu ortaya koyacaktır. Bu sağlanmadığı müddetçe mücadelenin
meşru olduğunu söyleyecektir. Hakeza İran’da da halkımızın bir
özgürlülük ve demokrasi mücadelesi vardır. Orada da mücadele önemli
boyutlara ulaşmıştır. Belki İran’ın baskıcı politikalarından dolayı
kendini tam ifade edemiyor, ama son yıllarda PJAK etrafındaki
hareketlenmede görüldüğü gibi doğu Kürdistan halkı ulusal varlığını ve
özgürlüğünü korumada istekli ve kararlıdır. Kongre Doğu Kürdistan'da
özgürlüğün ve demokrasinin ilkelerinin ne olduğunu ortaya koyacaktır.
Eğer bu parçalarla ilgili ortaya konulan ilkeler ve çözüm programı
gerçekleşmediği takdirde mücadelenin meşru olduğu kongre kararı haline
gelecektir. Bu tutum bu parçalardaki halkımızın Özgürlük Mücadelesine
güç katacaktır.
GÜNEYBATI HALKI STATÜ KAZANMAYA YAKINDIR
Bugün
Güneybatı Kürdistan'da somut bir durum var. Güneybatı halkı statü
kazanmaya yakındır. Böyle bir durumda sorumsuz yaklaşılabilir mi? Bu
parçada bütün Kürt örgütlerinin birlik olmaları ve ortak bir politika
belirlemeleri gerekir, talep ettikleri statüyü ortaya koymaları gerekir.
Demokratik özerklik olur, federasyon olur ne istedikleri konusunda
ortak tutum koyarlar ve bu isteklerinin kabul edilmesini isterler. Bu
temelde Suriye'de birlikte yaşanacağını ortaya koyarlar. Böyle ortak bir
tutum takınıldığında Suriye'de statü kazanma gerçekleşir. Ama ortak
davranılmazsa, PYD ayrı KDP ve YNK etkisindeki örgütler ayrı, başkaları
ayrı davranırsa bu açıktan açığa statü kazanma imkanlarını sabote etmek
olur. Toplum Kürt siyasi güçlerinin bir statü talebi etrafında ortak
hareket etmesini istemektedir. Toplumun sesine kulak verilirse, temel
ilkeler etrafında birlik yaratılırsa bu kesinlikle Güneybatı
Kürdistan'da özgürlük demektir, statü demektir. Kongre bunun ilkelerini
de belirleyebilir. Kongre demokratik ulusal birlik yaklaşımı içinde
olduğunda hiçbir örgüt bunun dışında kalamaz. Kürtlerin güvencesi
kendilerinin demokratikleşmesi ve birlikleridir. Şu güvence, bu
güvencenin çok fazla geleceği yoktur. Dış politikada, diplomaside ancak
Kürtler arası birlik olursa anlamlı olur. Tabii ki Kürtler politika da
yapacaklar, diplomasi de yapacaklar, taktik de yapacaklar, ama bunlar
birlik olunduğunda sonuç verecek enstrümanlardır. Birlik olunmazsa bu
tür enstrümanlardan da istenilen sonuç alınamaz.
KONGRE BÖLGE ÜLKE ÜLKELERİNE KARŞI DEĞİLDİR
Öte
yandan bu kongre tabii ki Kürtlerin özgürlüğünü ve demokrasisini
isteyen kongre olacaktır. Ama bölge ülkelerine ve bölge halklarına karşı
değildir. Bölge halklarını, bölge ülkelerini zayıflatma üzerine kurulu
bir kongre olmayacaktır. Aksine bu kongrenin ilkelerine dayalı Kürt
sorununun çözümü Irak'ı da, İran'ı da, Suriye'yi de Türkiye'yi de
güçlendirecektir. Bu temelde bütün Ortadoğu’da özgürlüğün ve
demokrasinin sembolü olacaktır. Bütün Ortadoğu'yu rahatlatacaktır. Bütün
Ortadoğu'daki sorunların çözümünü sağlatacaktır. Biz 7. Kongrede Kürt
sorununun çözümsüzlüğünün kötülük tanrıların Ortadoğu'ya verdiği ceza
gibidir demiştik. Kürt sorununu çözemeyen ülkelerin iflah olması mümkün
değildir. Irak Kürt sorununu demokratikleşme temelinde çözseydi, Irak
şimdi bugünkü durumda olabilir miydi? Kürtlerin ulusal varlığını ve
özgürlüğünü tanımak ne Irak'ın, ne İran'ın, ne Türkiye'nin ne de
Suriye'nin aleyhinedir. Aksine Kürt sorunu çözüldüğünde Irak da, Suriye
de, İran da, Türkiye de tam güçlenecektir. Tek tek ülkeler değil, bir
bütün olarak Ortadoğu da güçlenecektir. Dolayısıyla bu kongre bölge
ülkelerine karşı değildir, aksine bölge ülkelerinin yaşadığı tıkanıklık
için çözüm ortaya koyacaktır.
Bölge ülkeleri Kürtlerin kendi
aralarında birliğini anlayışla karşılamaları gerekir. Devletlerin
sınırları sorun yapmadan Kürt sorunu çözülebilir, bütün ülkeler
demokratikleşebilir. Bu Ortadoğu'yu da etkiler. Bu yönüyle ulusal
kongrenin bölge ülkelerine bırakalım karşı olması, bölgenin sorunları
açısından halkların kardeşliğini, refahını yaratma açısından çok önemli
bir platform olarak görülmelidir. Böyle bir kongrenin ortaya koyacağı
ilkeler eğer pratikleşirse, bu temelde Kürt sorunu çözülürse bundan en
az Kürtler kadar Farslar da, Araplar da Türkler de kazanç sağlayacaktır.
Biz kongreyi böyle ele alıyoruz. Yoksa kongreyi herhangi bir devletle
birleşip şu ya da bu devleti zayıflatmak için toplanmış bir çalışma
olarak görmüyoruz. Özcesi böyle bir kongre Kürtlerin kendi demokrasi ve
özgürlük sorunlarını çözme kongresidir. Zaten Kürt sorununun çözümsüzlüğü
bölge ülkelerini sorunlarla uğraştırmaktadır. Bu yönüyle de bölge
ülkelerinin yaşadığı tıkanıklığı aştırma kongresidir.
ANF NEWS AGENCY