16 Ocak 2012 Pazartesi

AKP Polisinden ve Basınından, Başörtülü BDP'liye Komplo

KCK operasyonunda göz altına alınıp zorla baş örtüsü çıkarılan Meryem Nurcan'ın uğradığı mağduriyeti ört bas etmek için öyle bir yalan uydurdular ki! İŞTE HABER VAKTİM'in düzmece haberi. 

Habervaktim, son KCK operasyonlarında tutuklanan Meryem Nurcan Yolvercan hakkında "KCK soruşturması kapsamında tutuklanan M. Nurcan Yolvercan'ın başörtüsünün gözaltındayken zorla çıkartıldığı iddiası, ortaya çıkan yeni bilgilerle çok ilginç bir boyut kazandı. Polis, Yolvercan'ın uzun süre takip edildiğini, teknik takipte KCK üyesi Yolvercan'ın başörtüsü takmadığının tespit edildiğini açıkladı." dedi.






HABER VAKTİM YALAN SÖYLÜYOR!

Habervaktim'in polisin teknik takibi kılıfı ile bu düzmece haberi ne yazık ki Nurcan'ın aşağıdaki resimleri yalanlıyor.

Anadil'e Özgürlük Eyleminden


Otel Önü Protestolarında İftar sofrasını hazırlarken



Tarlabaşiında bir hasta ziyaretinde



Tarlabaşında Afrikalı Kağıt İşçilerinin Ziyaretinde iken



Şişli'de...


Adilmedya.com

Salak İslamcılar ve Kürdistan Meselesi Üzerine Notlar

1. Salak İslamcılar, Kürdistan Kürtlerin hakkıdır diyenleri ırkçılıkla itham ederken 63 Müslüman ülkesinin niçin var olduğunu sorgulamazlar. Arapların, Farsların, Türklerin kendi devletleri olmasını tarihsel çelişkilere bağlar ve olağan bulurlar. Kürtlerin kendi devletleri olmasını istemelerine de köpürerek karşı çıkarlar.

2. Salak İslamcılar, 63 Müslüman ülkeyi yok edemedikleri için Kürdistan’ın 64. ülke olmaması için uğraştıklarını söylerler. Hatta gözyaşı dökerek ‘gönlümüz bir parçaya daha bölünmemize razı değil hocam’ derler. Yerseniz.

3. Salak İslamcılar, Kürtlerin devletlerini bölerken aynı zamanda dinleri olan İslam’ı da bölecekleri korkusuyla yaşarlar ve içlerine sinmiş Türk milliyetçiliğini görmezler. Bunu da dışmihrakların işi olarak belledikleri için asla sağlıklı düşünemezler.

4. Salak İslamcılar, farkında olmadan halifelik Türklerin olmalı, İslam’ın sancaktarlığını Türkler yapmalı, başkent Türk şehri olmalı ve bütün Müslümanlar Türkçe konuşmalı derler. Bu onlar için bir ırkçılık emaresi değil bir gerekliliktir. ‘Necip Türk milleti’ derler ama senin ‘Kürt halkı’ demene fena bozulurlar. Yılların Kürt sultanı Selahaddin-i Eyyübi’sini bile Kürtlere bırakmaz ve annesinin Türk olduğunu söylerler.

5. Salak İslamcılar, köşeye sıkıştıklarında ‘tamam Kürdistan olsun ama içinde bu dava uğruna savaşanlar, emek verenler olmasın’ derler.

6. Salak İslamcılar, Kürtler için hak talep eden PKK’yi dinsiz olmakla suçlarlar üstüne bir de ‘mazlumun dini sorulmaz’ derler. Aradaki çelişkiyi de ‘ideolojisine bakacaksın’ diye kapatırlar. Onlara kalsa ideolojisi aynı olmadığı, yani bir hareket Türklüğe hizmet etmediği için, bir Müslüman Türk, Müslüman Kürde zulmedebilir.

7. Salak İslamcılar, itin mitin ve benzeri devlet kuruluşlarının İslamcılarla ilgili verdiği hiçbir bilgiye inanmazken Kürt özgürlük hareketiyle ilgili her yalana inanır. Örneğin PKK’yi hem dinsiz olmakla suçlarlar, hem bu bağımsızlık isteme işini Yahudilerin bir oyunu olarak görürler, hem PKK’nin Hıristiyanlık propagandası yaptığına inanırlar, hem Zerdüşt olmakla ve hem de sivil Cuma gibi eylemlerle İslam ümmetinin arasına nifak sokmakla suçlarlar.

8. Salak İslamcılar, Filistin fetişisti olurlar ama benzer durumdaki Kürdistan’ı görmemek için gözlerini götlerine saklayarak gezerler. Filistin ve Hizbullah’ın bayrağını taşıyan dekolteli bir Lübnanlı kızın fotoğrafına hayranlıkla bakarlar. Ama aynı şekilde Öcalan’ın posterini taşıyan 80 yaşındaki örtülü Kürt annesine içlerinden beddua ederler.

9. Salak İslamcıları dünyadaki bütün mazlumlar ilgilendirir ama başucundaki Kürtlerin işgal altındaki ülkeleri için sus pus olurlar. Çünkü işgalcinin kim olduğunu bilmelerine rağmen bunun işgal değil fetih olduğunu düşünürler. Aliya İzzetbegoviç gibi bir faşiste bilge, Dudayew gibi milliyetçi bir katile de şehit derken Qasimlo’yu tanımaz, Qadi Muhammed’in adını bilmez ve Kürdistan dağlarında işgalcilere karşı savaşan mücahitlere de ‘terörist’ derler.

10. Salak İslamcılar, İslam’ı teslim almış Türkçülüğü, İslam sandıkları için, bu döngünün dışındaki her kesi dinsiz sanırlar. Örneğin Fatih camisinde Uludere’de katledilenler için gıyabi cenaze namazı kılan dindar Kürtleri, İsrail uşağı dinsizler olmakla suçlarlar.

11. Salak İslamcıların inandığı ilah ile Kürt Müslümanların inandığı Allah arasında fark vardır. Salak İslamcıların inandığı rab bir tür büyük Türk devlettidir. Kürtlerin Allah’ı ise adil, herkesin ve her şeyin sahibi olan merhamet sahibidir.

12. Salak İslamcılar iktidarı hedefler, oysa İslam’ın tek hedefi insandır. İyi bir insanın güçlü bir toplum yaratmasını ister. Salak İslamcılar ise bunu anlamak yerine iktidara gelir, sistemle bütünleşerek Allah’ı üç kuruş rüşvete ve bir sekreter kıza satar. Haksızlık yaparak kadroları ele geçirir. Bunu sorguladığınızda da ‘şimdiye kadar başkaları ele geçiriyordu şimdi de biz yapıyoruz ama biz iyiyiz’ derler. Kısa bir sürede Tayyipleşirler ki o da bir tür Firavunlaşmaktır.

13. Elbette salak olmayanları da vardır. Yukarıdaki maddelerden herhangi birine alınıyorsanız, ayıp ediyorsunuzdur. İki seçenek vardır sizin için: ya Müslümansınızdır ve bu konuda dürüst olmalısınız ya da değil. Ve şunu unutmamalısınız ki Kürdistan aynı zamanda bir iman meselesidir. Allahın adil ismine iman etmiş biri Kürtlere uygulanan haksızlıklara sessiz kalabilemez.

  
A-Med News Agency
www.ajansamed.com

İdris Naim Şahin: Evrime ve Diyalektiğe Ters Bir Canlı


Sadece Cesur İnsanlar Özgür Olabilir

Nuray Mert
Nuray Mert Milliyet'te yayınlanan bugünkü yazısında, AKP'nin uygulamalarına karşı sinerek sessiz kalan kesimleri eleştiriyor. "Unutmayın, 'demokrasi bir cesaret rejimidir', daha önemlisi yalnız cesur insanlar özgürdür." diyen Mert'in yazısını yayınlıyoruz: 

Özgürlük, her şeyden önce, insanın doğru bildiği şekilde yaşayabilmesi, değer verdiği ve doğru bulduğu şeyleri ifade edebilmesi ve peşinden gidebilmesi demektir. Demokratlık, insanın kendisinin doğruları dışında, farklı tercihlerin özgürlüğüne saygı duyması, onlar ile kavgasız bir şekilde, birlikte yaşamanın yollarını bulma çabasıdır. Bir toplumda yaşayan insanlar, özgürlüklerinden ne ölçüde fedakârlık edebiliyor veya etmiyorsa, özgürlüğün sınırı oradan çizilir. Farklı kimlik, düşünce veya siyasi tercihte olanların özgürlüğüne dokunulmasını ne ölçüde içine sindirebiliyor veya sindirmiyorsa demokrasinin sınırı orada çizilir.

Demokraside ısrarın ölçüsü

Özgürlükler ve demokrasi, yemek tarifi gibi reçete yazmakla, vaaz vermekle hayata geçmez. Gün gelir, özgürlük ve demokrasi iddiası zora girebilir, türlü baskılar ile karşılaşabilir, bu baskılara karşı durmanın bedeli ağırlaşabilir. O durumda, demokrasi ve özgürlüklerin seyrini belirleyecek olan, özgürlük ve demokraside ısrarın ölçüsüdür. Türkiye'nin son günlerde içinde bulunduğu ve giderek ağırlaşan türbülansın açığa çıkardığı tablo hiç de iç açıcı değil. İktidar partisi ve onu destekleyen toplumsal kesimin başkalarının özgürlüğü ile pek ilgilenmediği iyice ortaya çıktı. Ama, demokrasi krizimizin tek nedeni bu değil, bu gidişe karşı ciddi bir itirazın olmaması. Kimse kusura bakmasın ama, dayatmalar karşısında bu denli kolay pes eden bir toplum, otoriter siyasetlerden siyaset beğenmek durumunda kalır.

Ağzından çıkacak lafı, iktidarı gücendirmemek, dikkat çekmemek adına bunca ölçüp biçenler bu denli çok oldukça iktidarlar, 'biraz daha ölç, biç' demekte tereddüt etmezler. Mesela, basın tarihimiz bir özgürlük mücadelesi tarihi mi ki, bugün basın özgürlüğü kısıtlanamasın? Dün 28 Şubat paşalarına uyum sağlanmadı mı? Doğrudan uyum içinde çalışmayanlar da, 'bizi bu işlere karıştırmayın' diye işin içinden sıyrılmadı mı? Baskı yapanı ve baskıları sorun etmek yerine, 'ama İslamcılar da demokrat değil!' bahanesi ile baskı altında olanı suçlama, eleştirme yoluna gidilmedi mi? Şimdi aynı insanlar, aslında tam da aynı şeyi yapmıyorlar mı? Kendi özgürlüklerinden çoktan vazgeçmiş olanlar, bir büyük itirazın sesi olan Kürt siyasal hareketine karşı aslında dün yaptıklarını tekrarlıyorlar, şaşılacak bir şey yok. Yani demokrasi cephesinde değişen bir şey yok.

Sindirme hareketine giden yol

Bugün KCK operasyonları ile, BDP ve topyekün tüm Kürt siyasal çevrelerine karşı uygulanan sindirme hareketine giden yolun döşenmesinde, bu ülkenin aydın ve demokratlarının, sanıldığından çok payı var diye düşünüyorum. Demokratik sürecin işleyebilmesi için 'silahlı siyasal hareketin, örgütün' devre dışı kalması gerektiğini söylemek başka şey, 'silahlıları' demokratik siyasetten uzaklaşmanın bahanesi yapmak başka şey iken, kendine demokrat diyenlerin çoğu bu bahaneyi besleyip büyütmeye katkı sunmadı mı? Zaten sorun, demokratik siyasetin 'silahlı siyaset'in yerini alması için gerekenlerin yapılması değil miydi? Silahlı siyaset çağrı yapmakla sona erseydi, zaten bu noktada olmazdık. Hal böyle iken, dostlar iş başında görsün diye demokratik zeminin oluşmasına yoğunlaşmak yerine, silahlılara çağrı yapmayı öncelemek, nasıl bir akıldı?

En önemlisi, 'silahlı siyaseti benimsememek, eleştirmek' başka şey, adını koymak başka şey değil mi? 'Terör', 'terörist', resmi ve yasal tanımlar, toplumsal-siyasal meseleleri bu tanımlar çerçevesinde anlamamız ve çözüm üretmemiz mümkün değil. Demokratik siyasetin, silahlı bir hareketi meşru sayması mümkün değil, ama bir silahlı hareketin bu denli toplumsal taban kazanmış olması 'terör' diye geçiştirilebilecek şey hiç değil. Demokratik zeminin yeniden inşası için, önce tanımlarımızı sorgulamak gerekmiyor muydu? Bunu yapmadığımız sürece, tabanı silahlı mücadeleye sempati duyan BDP çizgisindeki tüm Kürt siyasal çevrelerini, 'terör' ile bağlantı ile itham edip, 'terörle mücadele' kapsamında sindirmeye girişmek beklenmeyecek şey miydi?

Terör deyip geçmeyeceğiz

Derdimiz, toplumsal barış, demokrasi ve özgürlükler ise, cesur olacağız; illa beğenmemiz, tasvip etmemiz gerekmiyor, terör deyip geçmeyeceğiz, önce adını koyacağız, muhatap alacağız, sonra karşımıza alıp tartışacağız, konuşacağız, anlaşacağız, başka yolu yok. Veya var, askeri operasyonlar var, cezaevleri var, yetmezse, yenilerini inşa etmek var, ikna edemediğimiz milyonların içinden binlercesini tutuklayıp, diğerlerini sindirmek, yıldırmak var, var da var.

Son olan bitene timsah gözyaşı dökmenin alemi yok, ayrıca sadece Leyla Zana'ya, milletvekillerine, seçilmişlere ayıp olmuyor, en önemlisi seçenlere ayıp oluyor. Örgütle, parti ile, şu veya bu dernek ile değil, öncelikle milyonlarca insanla muhatabız, kaçak güreşmeyi bırakalım, dönüp onlara söyleyecek sözümüz var mı ona bakalım. Tabii sahiden özgürlükler, demokrasi, haysiyet gibi bir derdimiz varsa.

Evet, en çok da haysiyet gibi bir derdimiz varsa, haysiyet doğru bildiğinin peşinden gitmektir, iktidar kendi doğru bildiğinin peşinden gidiyor. Ses çıkarmayan veya fısıltı ile yetinenlere gelince, ya sizin doğrularınız iktidarın doğruları ya da doğru bildiğinizin arkasında durmaya cesaretiniz yok. Unutmayın, 'demokrasi bir cesaret rejimidir', daha önemlisi yalnız cesur insanlar özgürdür. Özgürlük sıradan 'serbesti' değildir, özgürlüğünden fedakârlık edilip serbest kalınabilir, belli ki çoğumuzun tercihi bu yönde.

Nuray Mart

Leyla Zana: ''Yazıklar Olsun''


Avrupa Sokaklarına Fethullah Gülen Afişleri

Avrupa’da yaşayan Kürt gençleri, siyasi operasyonları ve katliamları protesto etmek amacıyla sokaklara Fethullah Gülen’in, üzerinde “Dikkat, tehlikeli suçlu!” yazılı afişlerini asıyor.

Avrupa Gençlik Örgütü, İngilizce, Fransızca, Almanca ve Türkçe hazırladıkları afişleri Avrupa’nın her yerinde asıyor.

Bu eylemle, Kürtlere yönelik siyasi operasyonlar, katliamlar, Kürt çocuklarının asimilasyonu ve Fethullah Gülen’in yakın zamanda dile getirdiği Kürt karşıtı açıklamalar protesto ediliyor.

“Dikkat, tehlikeli suçlu!” başlıklı afişlerde Fethullah Gülen, Beyaz Saray’ın gölgesinde Şerif üniforması ve rozetiyle dikkat çekiyor. Afişte üzerinde “Top secret” yazılı, Gülen’in amaçlarını anlatan bir belge eklenmiş.

Fethullah Gülen, geçen yılın son aylarında yayınlanan görüntülerinde kullandığı ifadeler en katliamcı, militarist ve ırkçı ifadeler olarak kayda geçmişti: “30 senedir, ayıptır yani ardır bu. Dağdaki bir avuç mevcudiyetleri ne kadar onların? Diyorlar ki dağda her zaman 500-600 tane insan var. Haydi, o kadar olmasın, beş bin tane olsun, hayır 50 bin tane olsun. Canım, bir milyona yakın şeyiniz var sizin. Bu kadar da Emniyet teşkilatınız var yani. İstihbaratınız var. Ayrı ayrı birbirinden farklı üç dört tane İstihbarat var Türkiye’de. İsimlerini söylemeyeceğim ben onların. Sonra dünya istihbaratı ile müşterek şeyleriniz oluyor sizin, projeleriniz oluyor. Bunları yerli yerinde tespit edin, o projeleri. O bir avuç eşkıyanın hakkından gelin. Kuşatın onları, lokalize edin... Allah’ım birliğimizi sağla. Lütfeyle, aramızı telif buyur, bizi ittifaka muvaffak kıl. O hakkı kötektir olan bunlar. Allah’ım onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, feryatlarını figan sar, köklerini kes, kurut ve işlerini bitir.”

Kışanak: BDP'yi Suçlayarak Sorumluluklarının Gözardı Edileceğini Sanıyorlar (VİDEO)