27 Ekim 2011 Perşembe

Alman Kurtarma Ekibi: ''Ankara'dan Gelen Talimatla Engellendik''


Berlin - Van depreminden kısa bir süre yola çıkan Alman Afet Müdahale Ekibi (DTRG) Berlin havaalanında Ankara’dan gelen talimatla son dakikada engellendiği ortaya çıktı. ANF’ye konuşan ekibin başkanı Andreas Teichert “Check in işlemlerimizi de yapmıştık. Hatta Türk elçiliği bizi havaalanına uğurladı. Engellenmeseydik, 10 saat içinde Van’a giden ilk ekip olacaktık” dedi.

Pazar günü saat 13.41’de Van’daki şiddetli deprem haberinin ajanslara düşmesinden yaklaşık bir sonra Almanya’nın önde gelen uluslararası sivil kurtarma organizasyonlarından biri olan Alman Afet Müdahale Ekibi (DTRG) yola çıkmak için hummalı bir çalışma başlattı. Van’a ilk etapta gidecek ekipte 10 görevli yer alıyordu.

Oksijen tüpleri ve daha birçok teknik malzemeyi sırtlarına alan ekip, Van’a gitme taleplerini Berlin Türk Büyükelçiliği’ne bildirmiş ve olumlu yanıt almıştı. Ardından Türk Hava Yolları’nın İstanbul uçağı için yerler ayırtılmış, uçuş biletleri okeylenmişti. Ekip ise yardım çantaları ile birlikte saat 19.30’da Berlin Tegel havaalanında uçmayı bekliyordu.

Ancak ‘check in’ işlemlerini de yapan ekibi kötü bir sürpriz bekliyordu. Türk Hava Yolları yetkilisi son anda aldıkları bir talimatla uçuşa izin vermeyeceklerini ekibe bildirmiş, Alman yardım görevlileri şoktaydı. Engellemenin ardından ANF’ye bilgi veren ekibin başkanı Andreas Teichert, “Havaalanında neye uğradığımızı şaşırdık ve karara anlam veremedik” dedi.

“FELAKETTEN 10 SAAT SONRA VAN’DAYDIK”


Ekip izin verilmeleri takdirde gece saat 01.00 sularında İstanbul’da olacaklarını ardından da aktarma uçağı ile Van’a hareket edecekti. Teichert’in anlatımına göre depremin meydan gelmesinden yaklaşık 10 saat sonra Van’a ilk giden uluslararası ekiplerden olacaklardı. Alman yardım görevlisi engelleme anına ilişkin ise şu bilgileri verdi:

“İlk başta Türk Hava Yolları yetkilileri bizimle çok ilgilendiler. Çünkü ilk reaksiyonu biz göstermiştik ve felaket bölgesine doğru yola çıkıyorduk. Hatta daha fazla bagaj için ellerinden geleni yaptılar ve birçok malzemeyi götürebileceğimiz için de sevinçliydik. Ancak son dakikada bir görevli uçamayacağımızı söyledi.

Havaalanındaki Türk görevli bize ‘yardıma ve teknik desteğe ihtiyacımız yok’ dedi. Bu sözü iki kez ısrarla tekrarladı. Hayretler içinde kaldık. Çünkü Türk Büyükelçiliği bizi uğurladı, bize başarılar diledi. Bir Türk yetkili şayet böyle bir şey söylerse yapabileceğimiz bir şey yok. Daha fazla elimizden bir şey gelmediği için girişimimiz yarım kaldı ve havaalanını terk ettik.”

Ankara-Berlin ilişkilerinin bazen gerilimli olduğuna dikkat çeken Teichert “Böylesine insani yardımlar siyasi dengelere kurban edilmemeli. Türkiye ne kadar güçlü bir ülke olsa bile yine profesyonel yardıma, Avrupa ülkelerinin desteğine ihtiyacı var. Örneğin dün sel felaketinin olduğu İtalya’ya da bir ekip gönderdik. İtalya güçlü ve gelişmiş bir ülke değil mi?” dedi.

‘TÜRK YARDIM EKİBİ DE KÜRTÇE BİLMİYOR’

Van’a gitmeleri halinde ilk önce enkaz altındakileri çıkartmak ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması için uğraşacaklarını belirten Alman görevli, ekiplerinde 3 uzman sağlık görevlisinin de olduğunu söyledi. Geçtiğimiz Mart ayında şiddetli depremin meydana geldiği Japonya’ya 8 kişilik bir ekiple gittiklerini ve hiçbir şekilde engellenmediklerini hatırlatan Alman yardım görevlisi devam şu bilgileri verdi:

“Japonya o kadar uzak ve gelişmiş bir ülke, ancak hemen yola çıktık. Üstelik Japonya’nın resmi bir talebi de yoktu. Japonca da bilmiyorduk ama kimse ‘gelemezseniz’ demedi. Aldığımız bilgilere göre Van’a ilk gün sadece Azerbaycan ve Bulgaristan’dan ekipler gitmiş. Onların Türkçe bildikleri için izin verildiği söyleniyor. Fakat Türk görevlileri de Kürtçe bilmiyor. O bölgedekiler Kürtçe konuşuyor.”

‘FELAKETİN VE YARDIMIN SİYASETİ OLMAZ’

Doğal felaketlerin Kürt, Türk, Alman, İtalyan, Japon demeden bütün insanlığı tehdit ettiğinin altını çizen Alman Afet Müdahale Ekibi’nin Doğu Asya Kriz Personel Müdürü Andreas Teichert aynı şekilde yardımın da etnik kökeninin ve siyasetinin olmayacağını söylüyor. Teichert mesajı son olarak şöyle:

“Yardımlar konusunda güç gösterisi yapmak insanlığa sığmaz. Çünkü muhakkak herkesin bir şekilde başka birisine ihtiyacı vardır. Özellikle yardımlar konusunda Avrupa ülkelerinin profesyonel tecrübelerinden yararlanmak çok önemli. Örneğin biz 10 kişilik ekip Van’da bir insanın bile hayatını kurtarsaydık yeterdi.”

Fetullah Hoca Efendilerinden, Bayramda ‘Öldürün’ Fetvası…

İnsanın, söze nereden başlayacağını bilemediği karmaşa, ruhunun karardığı anlar vardır. TC’de fışkırıp, birbirine dolanan insanlık dışı haller karşısında, söze giriş yolu bulmada zorlanıyorum.
Türk Başbakanı, depremden bir kaç saat sonra, başkasının felaketini, propaganda vesilesi yaparak harabeye tünemiş, yanında taşıdığı bakanları sayıyor, „yardım için her türlü tedbir alınmıştır“ diyordu.

 
Kürtler, „her türlü yardıma“ bir türlü erişemedi. Dün depremin dördüncü günü, hava karlıydı. Sarınılacak battaniye, sığınılacak çadır bekleyen Kürtlerin oluşturduğu insan kuyruğu kilometreleri buluyordu.  

 
Kürtlerin felaketi, Tük televizyonları ve internet sitelerinde sevinç histerisiydi. Kimi „oh olsun“ diyor, kimi „beter olsun“ sesini veriyor, kimileri „ilahi adalet“ diye devam ediyor, bir televizyon spikeri de „polise taş atanların yardım bekleme yüzsüzlüğünü“ haykırıyor, Van’da da „battaniye“ diyenler, „kime oy verdiysen ondan iste“ cevabını alıyordu.

 
Yandaşlık yarışında geç kalmış bir yazar (anne tarafından Kürt Mehmed Ali Birand) musluktan akan sıcak suyla ileri yaşlarda tanışan Başbakan’ın, eşiyle huzur içinde banyo yapacağı bir makam uçağına sahip olmamasını, yandaşlık yarışında geç kalmışlığın telafisi olarajk „ülke sorunu“ haline getiren bir yazar (M.Ali Birand) battaniye, çadır bekleyen Kürtleri aç gözlüler diye aşağılıyordu.
Kürdün, köyünü yakan, evini yıkan, kıstırdığını öldüren, öldüremediklerini zindana tıkayandan, insaniyet, yani „yardım“ beklentisi yoktu. O sadece, ödediği vergiye, yaptığı askerlğe karşılık, hakkını istiyordu. Ama gördünüz, televizyonlarda yükselen histerik çığlıklarda, bu hak sadaka olarak algılandı. Kürdün ödediği vergi, çeteci hak edilmişlikle, haraç derekesine indirildi.

 
Bir parantezle belirtelim: „Türk“ kavramını ırkçı vandallık, vahşetin şiddet ayağı yapanlar, „Türk-İslam birleşmesi“ (sentezi) adıyla dolandırıcılık unsuruna dönüştürenler, dün de, bugün de „hakiki“ olmayan, son zamanların yaygın deyimiyle „çakma“ yani sonradan olmalar, dönek ve dönmelerdir.

 
Örnek mi? MHP lideri Devlet Bahçeli söylemlerinde Türk ırkçılığının sesi, sözcüsüdür. Ama ötekilerin yanında, çakma değil, „yerli“ kalmaktadır. Türklük konusunda „hakikat“ varsa eğer, „hakiki“dir. Onun için, daha dün soyunu, sopunu, babasının mezar taşını inkar edip, „ben soyu yüce bir Türküm“ naralarıyla Kürtleri linç etmeye çıkan AKP yandaşı güruha oranla soylu kalmakta, taraftarlarına „yerine otur“ çağrısı yapmakta, depreme „oh olsun, müstahak oldu“ diyerek yürek soğutan histeriklere „soysuzlar“ diyebilmektedir.

 
Hale bakın siz, ırkçı dediğimiz Bahçeli, din, iman diyerek, kanda banyo yapmaya kalkışanlara karşı çıkmaktadır.

 
İnsan insan olalı, genel felaketlerde silahlar susar, savaşlar durur.
Oysa Kürtler Van’daki felaketin yasını tutarken, savaş uçakları Kürdistan dağlarını bombalıyor, toplar ölüm kusuyor, şehirler, kasaba ve köylerde sürek avı misali Kürtlerin peşinden koşuluyor, yakalanan cezaevlerine gönderiliyordu. Devlet başkanının „intikam“ diye bağırdığı bir garip, dünya garibani bir yerde, Başbakan T.Recep Erdoğan ordusu ve polisi tarafından öldürülen Kürt gençlerine ilişkin istatistikleri, Kürt kanına susamışlara müjde olarak sunuyordu.

 
Bir toplumu, hep bir ağızdan ve el ile işbirliği halinde, böyle zehirleyip, vicdanları çürüttüler. Ölümlere „oh“ çekenler diyarında cami avlusunu mesken tutan tüccarın, din adamı kılığında ayağı yanmış yaratık gibi salya akıtarak „daha çok kan“ tefvası çıkarması normal, Erzurum dağlarının „eski dadaşı„ Fethullah Gülen adındaki tüccar, banker, bunlara yakışan din adamıydı.

 
 „Hoca efendi“ dedikleri bu adam (Fethullah Gülen) Van mateminin üstüne akbaba gibi çöküyor, Kürtler için ölüm fetvası veriyordu. Gülen, Kürtlerin özgürlük mücadelesini kanla bastıramayan orduyu suçluyor, şöyle diyordu:

 
„Ayıptır bu, ardır. Otuz senedir, dağdaki bir avuç eşkıyanın hakkından gelemiyorsun!..“

 
Türk ırkçılığının „hoca efendisi”nin, kurban bayramında „Kürtleri öldürün, yok edin” fetvasıdır, bu. İnsanım diyenin kanını donduran, dindarım diyeni dinden çıkaran…

 
Siz söyleyin, bu nasıl din adamı? Din adamıysa, vicdanı nerede? Neyin nesi bir felakettir, bu? Şaman, İsevi, Musevi, Budist bir din adamı olsa, insanları dağa çıkmaya zorlayan sebep, saik ve şartları düşünüp, analiz eder. İnsanları ve sorunlarını anlamaya, care baramaya çalışır. Gerekirse, Vietnam’ın Budist rahipler gibi zulme karşı, bedenini meşale yapar, Güney Amerika’daki rahip Kalder, Comoro misali kurşunlara göğsünü açar, ama ırkçı vahşete fetva çıkarmaz.

 
Bir insan bir baba önce din değiştirmiş, soyunu, sopunu inkar etmiş olabilir. Yeni kisvesinde, din adamı rolü de oynayan masalcı, efsane anlatıcı olabilir. Ama ırkçı rejimin fetvacısı kesilmek insanlık vicdanı açısından ayıp, ayıbın ötesinde suç, bütün dinlerde günahtır.
Fethullah Gülen’i suçlamıyoruz. Ayıp, günah ve suç ise bunların normalidir. Çünkü, biz bunları dün Maraş‘ta, Sivas’ta, Çorum’da bebeklerin başını taşla ezip, ihtiyarları baltayla keserken gördük. Yine Sivas’ta insanları diri diri yakarken…

 
Kürdistan’da, „Allah Allah“ ve „Allah u ekber“ sedalarıyla öldürülmüşlerin kulaklarından, namazlık tesbih örüyorlardı. Kışın karında, yazın sıcağında köyleri yakıyor, bağlı hayvanlar, yerinden kalkamayan yatalaklarla birlikte yanıyordu. Bebek mamasını çalıyor, ölü soyuyorlardı.

 
Van depremini bahane ederek, kendi bankası aracılığıyla (toplanan paraların, kimlerin kasasına, özel hesabı ya da cebine gittiğini belki yine mahkeme dosyalarıyla öğreneceğiz) yardım kampanyası açan Fethullah Gülen’in bu insanlık suçlarına karşı duran tek bir sözünü duyanınız var mı?

 
Yok. Çünkü her düzenin din adamı kendine yakışandır. Kürtler, onlarla aynı ayara düşmemek, günahlarına ortak olmamak için camilerini ayırdılar.

 
Camiler ayrıldı, ama Kürtler uyuyor mu? Din etiketli şirketleri hala faaliyette, Kürdistan’da. Kürt çocukları kaçırılıp devşiriliyor.

Fethullah Gülen’in Deprem Yorumları

Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumu biçimlendirme politikaları tepeden oluşturuldu. Moderlik adına toplum mühendisliği ile cumhuriyet Türkiyesi imal edildi. Sağcısı, islamcısı, solcusu devletin bu zihniyetinden bağımsız değil. Mahmut Esat Bozkurt’un Türkler dışındaki herkesi Türklere kölelik yapması gerektiği söylemi 6-7 Eylül olaylarına, 1938 katliamını yapanların davranışlarına yansımıştı. 
 
CHP’nin Kürtleri asimile etmesi, “Güneş Dil Teorisi” ile memleketin üniversitelerindeki profesör doktarlara kadar ulaşmıştı. Cemal Gürsel’in Türklük dışında kendisine farklı kimlik bulanların “yüzüne tükürün” sözleri de siyaseti ve Türk faşistlerin esin kaynağı olmuştu. Listeyi daha da uzatabilir, Türkeş’den Kenan Evren’e, Çiller’den Tayyip Erdoğan’a kadar getirebiliriz. Ya da Fethullah Gülen’in son günlerde “bir avuç şaki ile başedemiyorsunuz” diyerek AKP’ye eleştiri sinyalini göndermesi de bu listeye eklenebilir. Malum hepsinin ortak paydası; kendisi dışında yaşayan ve kendilerini desteklemeyen toplulukların haklarının olmadığı düşüncesidir. Tayyip Erdoğan’ın PKK-KCK-BDP’lileri şer cephesi olarak tanımlayıp, bunlara destek veren milyonları da tehdit etmesi, Abdulah Gül’ün “misli ile intikam alınacak” çağrısı da Cumhuriyet Türkiyesi’nin halklara düşmanlık zincirinin devam ettiğini göstermektedir. Bu zihniyet kendisini siyasetti, medyada, toplumda şimdi kendisini dışavuruyor. Asker cenazelerinden sonra Kürtlere linç girişimi, depremden sonra ölenlere sevinmeleri de bu zihniyetten bağımsız ele alınamaz. 

 
Kısacası yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği, binlercesinin evsiz kaldığı Van depremi, sonrası medyada ve siyasette oluşan tablo AKP ve Fethullah Gülen Cemaatinin “Yeni Türkiye”sini karakterize ediyor. Sosyal medya ve televizyonlarda yapılan Kürt ve PKK düşmanlığı yapılan faşist seçkiyi internet sitelerinden derledim; lütfen okuyunuz:

 
“…Van’da meydana gelen ve cevre illerdede hissedilen depremde; vefat eden insanlarin icerisinde PKK’ya destek verenler olabilir...Ben PKK’ya destek veripte vefat eden insanlara ALLAH”tan rahmet dilemiyorum...

 
“ISTE WATAN HAINLERIEN CENABI HAKTAN CEWAP.... artik biraz düsünler ,,,,”

 
“Vanda gerçekleşen bu depremin zamanı gerçektende çok yerinde ve zamanında olmuş yüce allahımızın adeta ilahi bir adaleti …” 


 “Daha dün Vanda Yürüyen hainler TC Vandan defol derken bugün: dövleettt yordim ettt diyo!!!!! pkk yandaslarina Allah tarafindan Tasyagiyor kafalarina!” 

“Türklerin şehitlerine üzülmeyenlerin veya sevinenlerin sevinci hüznümüz, acısı ise mutluluğumuzdur.”
 
“Pkk yandaslari insallah o enkazlardan kurtulamaz. gerisine Allah acil sifalar versin… kusura bakmayin benim askerime abim bilene kursun sıksa öldügünde sevinirim!!!!”


“Allahım o dağları yıkaydın ya hainlerin üstüne” “yerle bir olsunlar kacakcılık onlarda uyusturucu onlarda beter olsunlar” “AYYY Çok sevindim bak inşallah biraz vatan hainlerini temizler iyi olur” “Oh iyi olmus; ölü var mı ölü ondan haber ver” “Allahin laneti yagiyor kürtlerin üstüne...nankörlügün bedeli bu..Allahim sükürler olsun sana!!!” 
 
“Allah diyarbakirada nasip eder insallah;” “Vatanina ihanet eden teröre destek veren illere Allahin ihtari olsa gerek...” “allaha şükür allahın sopası yok orda yasıyan herkez ölmeyi zaten hakediyo” 

 
“Tek endişem masum insanlarında zarar görmüş olabileceği teröre destek verenlerin gebermesi umrumda bile değil” “Digerleri enkazlardan dahi kurtarılmasın...” “valimize bişey olmuşmu” “Umarim herkes olmustur.” “inan hiç üzülmedi... hakkari şırnak yerle bir olsun yıkılsınn” 

 
“hakkari ve sirnak topragin altina gomulmustur umarim.” PKKLI OLANLAR GEBERDİ...OLMAYANLARA ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUZ” “Yüzde 50 bdp’ye oy çıkan bir şehirde böyle bir afetin müstehak olduğunu düşünüyorum. darısı diğer pkk’lı illerin başına!” 

 
“Vanda görev yapan asker ve polisimize gecmis olsun”...


İşte ben bu düşüncelerin Fetullah Gülen cemaatinin öz düşüncesi olduğunu düşünüyorum. Ben bu düşüncelerin AKP’nin ideolojik kimliğinin oluşturan düşüncenin temeli olarak düşünüyorum. Yukarıdaki yorumlar Akif Beki’nin Radikal gazetesindeki yazılarına, Zaman, Akit, Sabah ve Star gazetelerinin PKK ve Kürtler konulu manşetlerine paraleldir. Fetullah Gülen'in televizyon kanallarında yayınlanan PKK ve Kürt konulu dizi filmlerindeki diyaloglardan alınmıştır. Mehmet Baransu’nun düşüncelerinin de bunlara yakın olduğunu iddia ediyorum. 

 
“PKK’lilerin sonu da Kaddafi gibi olacak” diyen Zaman gazetesinin yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın da yukardaki yorumları yapanlardan bir farkı olmadığını düşünüyorum. Kürtlere karşı savaşın koordinator bakanı Beşir Atalay’ın ve Bülent Arınç’ın istediği doğrultudaki düşüncelerin sosyal medyada dile gelmesidir. Faşizmin, ırkçılığın ve insanlıktan çıkmanın kitle tabanını oluşturan düşüncelerdir, bütün bunlar. Van’deki depremde ölen insanlar için sevinenler Fatih Altaylı’nın Kürt düşmanlığı içeren yazılarından da gıdalarını almış olma ihtimali var. Çünkü Fatih Altaylı ve jöleli ortağının televizyonunda deprem haberini sunan hanfendi de bu yorumları yapanlarla aynı düşünüyor. AKP sermayesinin sahipliğinde yayın yapan ATV televizyonundaki çöpçatan kadının deprem yorumu da bu yorumlarla kesişiyor. Listeyi daha da uzatabiliriz. AKP’ye destek veren bazı reklamcı / Kürt yazarların da bu yorumlarda büyük payı var. Bu düşüncelerin lojistik meşruiyet desteğini AKP’ye destek veren bazı Kürtlerin rollerini de unutmamak gerekiyor. Özcesi, lafı dolandırmadan söyleyelim, siyasette, medyada Kürt ve PKK düşmanlığı yapanların eseridir bu yorumlar. Fethullah Gülen ve AKP faşizminin kitle ruhunu ifade eden bu gerçekliği buraya not etmekde büyük fayda var.


BAKİ GÜL

Kar Yağıyor, Van Halkı Dışarıda Kaldı

Türk Hükümeti’nin ilk 24 saat kaygısı taşımayarak uluslararası yardımı reddetmesi sonucu enkaz altında kurtarma çalışmaları yeterince yapılamadı ve dün itibariyle sonlandırıldı.

Pazar günü yaşanan depremin acı bilançosu saatler geçtikçe artıyor. Dün sabah itibariyle ölü sayısı 461’e yükseldi. Yaralı sayısı ise bin 352 olarak açıklandı. Açıklama Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan (AFAD) geldi. Enkazlardan ise artık sadece cansız bedenler ya da mucize kurtuluşlar çıkıyor. Kent merkezindeki Çevre yolu, Çınarlı ve Zilan caddeleri, Ebubekir Çiftçi Bulvarı’ndaki aramalar ise „Yaşam emaresi yok“ gerekçesiyle sonlandırıldı. Diğer yerdeki çalışmalar ise devam ediyor. Saatler geçtikçe umutlar azalsa da, enkazdan yakınlarının çıkarılmasını bekleyenler bir an olsun yıkık binaların önünden ayrılmıyor. Yetkililer, „Kurtarma ekipleri çok titiz çalışma yapıyor“ derken Vanlılar ise çalışmaların ağır ve koordinasyonsuz yürütülmesinden şikayetçi. 

12 yıl geçti tablo değişmedi
 
Marmara depreminin üzerinden 12 yıl geçti ama Türkiye’nin tablosu değişmedi. Van depreminde yine kamu binaları, okullar yıkıldı, yine çadır yok, yine koordinasyonsuzluk hakim, yine envanter tutulmadı, yine denetimsizlik ve kaçak yapı ölüm getirdi. 1999’dan ders almayan Türk Kızılayı ile devleti Van ve Erciş‘te de sınıfta kaldı. Yıkılan binaların envanteri tutulmayınca çadırlar yetersiz kaldı ve halk geceyi yine sokakta geçirdi.  AKP’nin Vanlı Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, „Kızılay sadece evi yıkılanlara çadır getirdi, evi hasar görenler için çadırın hesabını iyi yapamadı„ dedi. Afetten sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da önceki gün Meclis’teki konuşmasında „Doğrusu bu kadar çadır talebi beklemiyorduk“ diyerek hükümetin ihmalkarlığını ve vurdumduymazlığını bizzat ifşa etti. Türk Başbakan Erdoğan da „Evet başarısız olduk“ dedi.

120 bin çadır gerekiyor
 
Eleştirilerin hedefindeki Kızılay’ın Başkanı Ahmet Lütfi Akar dün Afet Operasyon Merkezi’nde basın toplantısı yaptı ve yaşananlara ilişkin bilgi verdi. „Çadır sıkıntısı olduğunu kabul etmekteyiz” diyen Akar, „30 bin çadır kurmayı planlıyoruz ancak 600 bin afetzede için 120 bin çadır lazım” dedi. Bölgeye 2 bin 500 Mevlana Evi’nin kurulacağını belirten Akar, üç çadır kentte 108 bin 258 kişiye barınma imkanı sağlandığını bildirdi.

Gönderilen sadece 17 bin
 
Dün sabah açıklama yapan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) da Van’a 17 bin 836 çadır, 60 prefabrike ev, 76 bin 560 battaniye gönderildiğini bildirdi. Yani 400 bine yakın Vanlı hala açıkta.

Halk kaderiyle başbaşa kaldı
 
Gönderilen çadır yetersiz kalınca soğuk hava ve yağmura rağmen, afetzedeler bir geceyi daha sokakta geçirdi. Kimi battaniyeye ve montuna sarılarak yaktığı ateşin etrafında ısınmaya çalıştı, kimi de kendi olanaklarıyla yaptığı naylon barakalarda ya da araçlarında barınmak zorunda kaldı.

Kurumların önünde bekliyorlar

 
Depremzedeler, Afet Acil Kurumu, Kaymakamlık ve Valilik önünde çaresizce kendilerine verilecek çadırları beklemeye devam ediyor. Kaymakamlıkta beşerli gruplar halinde içeriye alınan depremzedelerin işlemleri ise sadece 5 memur tarafından yapılıyor. Onay almayı başaranlar da çadırların tutulduğu Tugay’a yönlendiriliyor.

Sabırlar taştı gerginlik çıktı

 
Koordinasyonsuzluk nedeniyle sabırları taşma noktasına gelen depremzedeler ile polisler arasında dün de zaman zaman gerginlik yaşandı. Depremzedeler, en büyük sıkıntılarının çadır olduğunu belirterek, Vali ile Hükümet yetkililerine tepki gösteriyor.

Erciş’te uzun kuyruklar oluştu

 
Erciş İlçesi’nde çadır dağıtımına ancak önceki gece başlanabildi. 1 kilometreyi bulan kuyruğa giren depremzedeler saatlerce beklemek zorunda kaldı, isyan etti. Yaklaşık 4 bin depremzede saatlerce bekledikten sonra çadırlarını alabildi.

34 muhtar istifa etti

 
Afetzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmamasına tepki gösteren 34 mahalle muhtarı da dün topluca istifa etti. İstifa dilekçelerini Valiliğe sunan muhtarlar, „Elimizde bir yetki yok. Devlet yetkilileri bizimle organize değil. Ne yapacağımızı bilmediğimiz için topluca istifa ettik. Halka bir an önce çadır verilsin“ dedi. 

Gecikmeli kabul

Türkiye, Van depreminde, daha önce ihtiyaç olmadığı için kabul etmediğini açıkladığı dış yardım teklifini kabul etti. Dışişleri Bakanlığı, çadır, prefabrik konut ve barınma konteynerlerine ihtiyaç duyulduğunu daha önce yardım önerisinde bulunmuş 30’dan fazla ülkeye bildirdi. Bu ülkeler arasında yer alan İsrail, dünden itibaren prefabrik ev nakliyatına başlanacağını ifade etti.

Erdoğan Hem Suçlu Hem Güçlü

BDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, BDP’li belediyeleri hedef alan Başbakan Recep T. Erdoğan’ın hem suçlu hem güçlü olduğunu belirtti. Baluken, „Belediyelerimiz bütün tutuklamalara karşı devletin gitmek istemediği bütün yerlere yardım götürmüşlerdir“ dedi. 

 Baluken, Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara ilişkin TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Baluken, depremin ardından devletin yapması gereken temel hizmetlerde bile ciddi ve ölümcül yetersizliklerin yaşandığına dikkat çekerek, „Deprem sonrası enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarından tutalım da en insani ihtiyaçlar olan barınma ve ısınma, temel gıda maddeleri, temiz içme ve kullanma suyu, sağlık hizmetleri vb. çalışmalara kadar tek kelimeyle büyük bir trajedi yaşanmaktadır“ dedi. Baluken, Erciş, Van merkez ve köylerde yıkılan binaların enkazlarının henüz yüzde 50’sinin bile kaldırılamadığını belirterek, „Molozlar arasında günlerce kurtarılmayı bekleyen insanlarımızın hayata mucizevi tutunuşları da hükümetin ve devletin ciddi ihmalleri nedeniyle an be an tükenmektedir. Bu dakika itibari ile halen yüzlerce insanımız enkaz yığınları arasında kendilerine ulaşılmasını beklemektedir“ diye konuştu.

Barınma temel sorundu

Baluken, halkın büyük bir çoğunluğunun barınma sorunu ile karşı karşıya kaldığını, buna bir de gece soğuklarının eklendiğini belirterek, halkın büyük çoğunluğunun çadır ve battaniye ihtiyacının ise karşılanmadığını kaydetti. Hükümetin iddialarının aksine çadır ve yardımlar konusunda gerçeğin gün yüzü gibi ortada olduğunu belirten Baluken, „Hükümetin çadır sorunu bitti demesinin formülünü 100 aileye 2 çadır şeklinde özetleyebiliriz. Örneğin bin 500’ün üstünde nüfusu olan Güveçli Köyü’nde 30 çadır bulunmaktadır. Buna benzer sayısız örnekler verilebilir. Bölgenin demografik yapısı ve nüfus yoğunluğunu dikkate aldığımızda barınma sorununu giderecek gerçek formül aslında bir aileye en az iki çadır temini olduğu açıktır. Bu nedenle hükümetin bugüne kadar yapmış olduğu çadır yardımı, ihtiyacı karşılamaktan çok kamuoyunda oluşan tepkiyi azaltmaya yönelik bir yanıltma girişimidir. Çadır yardımı yapılamadığı için sokakta kalan halkımızın 72 saattir battaniye ihtiyacı bile karşılanmamıştır“ dedi.

Devletin yetersizliklerini kapatmaya çalıştık

Baluken, tüm bu mağduriyetlere karşın BDP olarak yaşananların üzerinden siyaset yapmaya çalışmadıklarını vurgulayarak, şunları söyledi: „Depremin yaşandığı ilk dakikalardan itibaren belediyelerimizin, kurumlarımızın yapmış olduğu çalışmaları kamuoyuna açıklamayı etik görmedik. Özellikle Van Valisi başta olmak üzere devlet yetkililerinin yerel yönetimlerimize karşı ayrımcı politik tavır takınmaları nedeniyle bu koordinasyon yeterli düzeyde sağlanamadı. Ancak yerel yönetimlerimiz ivedilikle hem Van merkezde hem de Erciş’te koordinasyon merkezleri oluşturarak, gerekli çalışmalara derhal başlamıştır. Devletin ortaya koyduğu yetersizlikleri kapatmak için bölgedeki tüm yerel yönetimlerimizle birlikte halkımıza ulaşmaya çalıştık.“

Başbakan oynuyor

Baluken, BDP’li belediyelerin devletin ulaşma çabası göstermediği bütün yerlere ulaşmaya çalıştığını aktararak, dayanışma duygusu olan bütün yurttaşlara ve kurumlara teşekkür etti. Başbakan Erdoğan’ın BDP’li belediyelere yönelik yaptığı açıklamaları kabul etmediklerini kaydeden Baluken, „Başbakan hem suçlu hem güçlü rolünü oynamaya çalışmaktadır. Başbakan Bursa, Ankara, Erzurum belediyelerinin yaptığı insani yardımlar üzerinden siyasi kazanç elde etme arayışındadır. Biz bu belediyeler de dahil olmak üzere yardım eden ulusal ve uluslararası tüm kurumların değerli çabasını önemsiyoruz“ dedi.

BDP’li belediyelerin yardımları

Başbakan Erdoğan’ın BDP’li belediyeleri „Bölgedeki malum belediyeler“ olarak nitelendirmesini de sert bir dille eleştiren Baluken, „Partimizin adını bile ağzına alamayacak düzeyde kin ve nefretle yapıldığı belli olan bu açıklamaya cevaben BDP’li belediyelerimizin yapmış olduğu yardımları kamuoyuna açıklamayı bir görev olarak önümüze koyuyoruz. Felaketin yaşandığı ilk andan itibaren depremzedeler için Güney Doğu Anadolu Belediyeler Birliği (GABB)’ne üye 55 belediye tarafından 43 TIR, 258 kamyon, 23 kamyonet, 16 iş makinesi, çok sayıda su tankeri, toplu taşıma aracı, kurtarma araçları, çok sayıda arama kurtarma ekipleri ve yüzlerce sağlık personeli gönderildi. Ayrıca 9 bin kişiye sıcak aş imkânı verecek şekilde seyyar mutfak, sağlık ekibi ve ambulans da gönderildi“ diye belirtti.

Baluken, yoğun tutuklamalara rağmen Şırnak Belediyesi’nin yaptığı yardımın dahi BDP’li belediyelerin çalışmalarını açıkça ortaya koyduğuna işaret ederek, „Şırnak’tan deprem bölgesine bugüne kadar toplam 15 ton gıda malzemesi, 41 bin adet koli su, 2 bin adet halı, 20 bin adet ekmek, 15 bin adet battaniye, 220 adet elektrikli ve tüplü soba gönderildi“ dedi.

Baluken, ayrıca Başbakan Erdoğan’ın tutumunun sosyal medyadaki ırkçı ve ötekileştirici söylemlerden farklı olmadığını belirterek, „Biz bu büyük afetten, acıdan kurtuluş yolunu bu ırkçı anlayışlar değil tüm ülkede halkımızın ortaya koyduğu kardeşçe dayanışmacı duygunun olduğuna inanıyoruz“ diye konuştu.

Erdoğan İçindeki Faşisti Dizginleyemedi

AKP Genel Başkanı ve Türk Başbakan Recep T. Erdoğan, depremden beri Türk ırkçılarının ifade ettiği bütün argümanlara adeta sahip çıkarak, BDP ve Kürtleri suçladı: Polis taşlamak, asker taşlamak, molotof atmak, sağı solu yakıp yıkmak için anında organize olanlar, bakıyorsunuz, afet anında ortalıkta yoklar.

Türk Başbakan Erdoğan, depremin ilk 24 saatinde yetersiz ettiklerini kabul etmekle birlikte duruma tamamen hakim olduklarını, ihtiyaçların karşılandığını, medyanın eksiklikleri abarttığını ve BDP ve PKK’nin suçlu olduğunu, Kürtlerin de kanaatkar olmadığını söyledi.

Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında bir konuşma yaptı. Konuşmasına yardımlarına izin verdiği ve önceki gün büyük bir işbirliğine imza attığı Azerbaycan’a ve halkına şükranlarıyla başladı.

Depremin hemen ardından İstanbul’dan kalkıp uçakla Van’a oradan da helikopterle Erciş’e gitme lütfunda bulunduğunu belirten Türk Başbakan, devletin imkanlarının nasıl seferber edildiğini aktardı. Kızılay’ın 15 bin 379 çadır gönderdiğini ve bunların fazlasıyla yetecek miktarda olduğunu ileri süren Erdoğan, „Ama ne yazık ki olay kontrol dışına çıkınca bakıyorsunuz televizyonlar, ‘hemen çadır yok, şu yok, bu yok’ diyor“ dedi. İlk anda gerçekten, ilk 24 saatte bu konuda bir başarısızlık olduğunu kabul eden Erdoğan, „Burada bir eksiğimiz oldu. Bu kadar eksik de bu kadar hata payı da olacaktır“ diye konuştu. 

Tüm bakanlıklara ve bakan arkadaşlarına, milletvekillerine, tüm devlet kuruluşlarına ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne şahsı ve milleti adına canı gönülden teşekkür eden Erdoğan, Emniyet personelini de özellikle tebrik etti.

Önce lanetledi
 
Yaşanan felaketleri, acıları, ölümleri, yıkımları, tüyler ürpertici bir ırkçılık, ayrımcılık vesilesi olarak kullanmayı şiddetle reddettiğini ve kınadığını ileri süren Türk Başbakan Erdoğan, „Sosyal paylaşım sitelerinde, bazı televizyon ekranlarında, bazı gazete köşelerinde, hatta fısıltı yoluyla sağda solda dile getirilen, ayrımcılığa ilişkin her ifade, her tavır, her ima, çok açık söylüyorum insanlık dışıdır, vicdansızlıktır. Ben bunları lanetli olarak görüyorum“ dedi.

Sonra daniskasını yaptı
 
Erdoğan, bu sözlerinin hemen ardından lanetlediği zihniyetin zirvesine nasıl tırmanacağını tane tane anlattı. BDP’yi hedefleyen Erdoğan, medyaya da „bunlara çanak tutmaktan artık vazgeçin“ diye seslendi. Televizyoncuların gidip köylüleri konuşturmasına ve eleştirileri ekrana getirmesine sinirlenen Türk Başbakan, yardım göndermek isteyenlerin ulaşacağı yerin Van ve Erciş’teki devletin kriz masaları olduğunu söyledi ve diğer yardım kanallarını kapattı. Erdoğan, şöyle devam etti: „Bu ülkenin Başbakanı, deprem haberini duyar duymaz kalkıyor, bölgeye gidiyor ve Erciş’e ulaşıyor. Gayet iyi kaynaşıyoruz, hepsi bize dua ediyorlar. Ama bakıyorsun, o fitne ocakları tam aksine bu işi körüklemeye çalışıyor. Birileri, adeta devlet oraya ulaşmasın, yaralıların yarasını sarmasın, vatandaşına el uzatmasın diye tahrik içine giriyor. ‘Sayın Başbakan, 8 saat oldu, 9 saat oldu, 10 saat oldu. Buraya gelen kimse yok’. Başbakan taa Türkiye’nin bir ucundan buraya geliyor, milletvekilleri, Vali burada. Kalkıyor ‘Burada kimse yok’ diyor. Ne tip olduğu belli, nerenin mensubu olduğu belli, ne adına bunu yaptığı da belli. Bölgeye yatırım gelmemesi, huzur, kardeşlik gelmemesi için yıllardır mücadele edenler, deprem esnasında da devlet yardımı ulaşmasın diye elinden gelen provokasyonu yapıyor. Güya çıkacak, ‘Bakın, devlet gelmedi, hükümet gelmedi’ diyerek bölge insanını tahrik edecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Van’a ulaşıyor, Konya, Kayseri, Ankara, Erzurum Van’a ulaşıyor, ama o bölgedeki malum belediyeler hemen yanı başlarına ulaşmaktan aciz kalıyorlar. Polis taşlamak, asker taşlamak, molotof atmak, sağı soğu yakıp yıkmak için anında organize olanlar, bakıyorsunuz, afet anında ortalıkta yoklar. Benim milletim şunu da görsün; askeri, polisi, jandarması, bütün güvenlik birimleri orada mağdur vatandaşımın yardımına koşarken, terör örgütü saldırılarına devam ederek, hem de Van’ın ilçelerinde mayın tuzakları kurarak, ne kadar kanlı bir şebeke olduğunu bir kez daha gösteriyor.’’

Başarılı operasyonlar!
 
Türk Başbakan Erdoğan, bu savlarının hemen ardından aslında ne kadar büyük bir çete devleti olduklarını, Kürtlerin ve insan hayatının umurularında olmadığını yine kendisi ifade etti. Devlet güçlerinin operasyonlarının yoğun ve başarılı şekilde devam ettiğini, bir yandan da uluslararası temasları yoğunlaştırdıklarını anlatan Erdoğan, „Terörle mücadele, milli bir meseledir ve tüm Türkiye’nin eksiksiz katılımıyla, desteğiyle yürüyecek bir mücadeledir. Tek başımıza da kalsak, biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Hem terörle mücadele edecek, hem de Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni kararlılıkla yürüteceğiz.  Allah’ın izniyle, milletimizin desteğiyle bu sorunu Türkiye gündeminden çıkaracağız.’’

Erdoğan'ın Açıklamaları Ahlaki Değil

Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklamaların ahlaki olmadığını belirterek, Başbakan'ın kente gelişi sırasında kendisinin belediyenin kriz merkezinden dahi çıkarıldığını dile getirdi. 

Başbakan Erdoğan"ın, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Van'a ulaşıyor; Bursa, Ankara, Erzurum belediyeleri ulaşabiliyor, ama o bölgedeki malum belediyeler hemen yanı başlarına ulaşmaktan aciz kalıyorlar. Polis taşlamak, asker taşlamak, Molotof atmak, sağı soğu yakıp yıkmak için anında organize olanlar, bakıyorsunuz, afet anında ortalıkta görünmüyorlar" şeklindeki açıklamalarına Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'dan tepki geldi. Başbakanın yaptığı açıklamaların ahlaki olmadığını belirten Kaya, "Deprem olduktan sonra enkaza ilk ulaşan BDP"li belediyelerdir. Başbakan Van'ı Et Balık Kurumu, DSİ bölge Müdürlüğü ve Polis lojmanları olarak biliyor. Başbakan başka bir şey bilmiyor" dedi.

AKP İtiraf Etti: Deprem Paralarıyla Duble Yollar Yapıldı


Hükümet, deprem vergilerinin bütçe yamasında kullanıldığını itiraf etti. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplanan 44 milyar liranın duble yol, havayolları ve demiryollarına harcandığını söyledi.

Deprem için toplanan 44 milyar liranın harcandığı alanlar konusunda Hükümet'ten açıklama geldi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, deprem için toplanan dolaylı vergilerin duble yol yapımı gibi alanlara harcandığını söyledi. Basın toplantısında konuya ilişkin soruları yanıtlayan Şimşek, "Deprem vergisi adı altındaki vergiden çok sürekli hale gelmiş ÖTV, vesaire var" dedi. Şimşek, "Diyorsunuz ki 'Bu çerçevede 44 milyar liralık vergi topladınız, nereye gitti?' Sadece vatandaşın sağlığı için yaptığımız yıllık harcama 44 milyar lira. Bu, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor" diye konuştu.

Türkiye'nin birçok yerinde çok yüksek ihale bedelleriyle yaptırılan duble yolların, kullanılmaya başlandıktan kısa süre sonra bozulması tartışmalara neden olmuştu. Duble yollara yönelik harcamalar ile yükselen bütçe açıkları, deprem vergisi gibi dolaylı vergilerden gelen ek gelirler ile kapatıldı.

Kaynak: http://www.imc-tv.com/haber_detay.php?id=492/#!/-duble-yol-vergisi-#ixzz1bzLhw0i7

Deprem Oldu, Şüpheli ''Kardeşlik'' Teşhir Oldu


Vicdansızlar!!!

 
Wan ve Erdîş’te ölü sayısı dün akşam saatlerinde 450’ye yaklaştı. Her geçen saat ölü sayısı artıyor. Enkaz altında kalanların sayısı bile bilinmiyor. Üç gün geçmesine rağmen dört bir yandan gönderilen yardımlara jandarma el koyuyor, yurttaşlara ulaştırılmıyor. Soğuk havada battaniyelerle geceleyen yurttaşlar, yetkilileri protesto etti. Yardımların ulaştırılmamasına tepki gösteren depremzedelere polis gaz bombalarıyla saldırdı. 44 köyünün muhtarı ilgisizliğe tepki gösterdi. Yardım yetersizliğine rağmen hükümet, dış yardımları reddediyor. Bu manzara İngiliz Times gazetesini bile isyan ettirdi: Duyarsızlık ve zalimlik!

Bilanço giderek artıyor

Bilanço her geçen saat ağırlaşıyor. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın verilerine göre, dün akşam saatlerine kadar 432 kişi yaşamını yitirdi, bin 352 kişi yaralandı, 2 bin 262 bina yıkıldı. Ancak birçok enkazın altında çok sayıda insanın bulunduğu bildirildi.

Öncelikli ihtiyaç listesi

Depremzedelere gönderilecek yardımlar için öncelikli ihtiyaçlara önem vermeleri istendi. Öncelikli ihtiyaçlar şunlar: Çadır, konteynır, battaniye, uyku tulumu, çabuk bozulmayacak ve stok imkanı bulunan gıda malzemeleri, katalitik soba (tüpü ile birlikte), temizlik malzemeleri ve su.

İsyan ettiler

Wan’da yardımların dağıtılmaması ve çadırların çok yetersiz olması depremzedeleri çileden çıkardı. Binlerce depremzede, DSİ Bölge Müdürlüğü önünde toplanarak İpek Yolu’nu trafiğe kapattı. Olay yerine giden polis, depremzedelere gaz bombalarıyla saldırdı, 3 kişi yaralandı.


‘Duyarsızlık ve zalimlik’ herkesi isyan ettirdi

Wan ve Erdîş’te 500’e yakın kişi yaşamını yitirdi, binden fazla kişi yaralı, her geçen saat ölü sayısı artıyor. Hâlâ enkaz altında kalanlar var. Depremin üzerinden üç gün geçmesine rağmen dört bir yandan gönderilen yardımlar yurttaşlara ulaştırılmıyor. Soğuk havada battaniyelerle geceleyen yurttaşlar, yetkilileri protesto etti. Bu kez de polis gaz bombalarıyla depremzedelere saldırdı. Köylerle ilgilenen ise yok. Yardım yetersizliğine rağmen hükümet, dış yardımları reddediyor. Bu manzara İngiliz Times gazetesini bile isyan ettirdi: Duyarsızlık ve zalimlik!
Wan ve Erdîş ilçesini yıkan büyük depremin bilançosu her geçen saat ağırlaşıyor. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın verilerine göre, dün akşam saatlerine kadar, Wan ve Erdîş’teki depremde 432 kişi yaşamını yitirdi, bin 352 kişi yaralandı, 2 bin 262 bina yıkıldı. Ancak Wan ve Erdîş’te arama ve kurtarma çalışmalarının yapıldığı birçok enkazın altında çok sayıda insanın bulunduğu bildirildi. Her geçen zaman umutlar daha da tükenirken, ölü sayısının daha da artmasından endişe ediliyor. Ayrıca artçı sarsıntılar da sürüyor. Dün yine 5,4 büyüklüğünde yeni bir artçı sarsıntı daha yaşandı. Sarsıntı kentte paniğe yol açarken, arama-kurtarma çalışmalarına kısa bir süre ara verildi. Sarsıntı nedeniyle Kazım Karabekir Caddesi’ndeki hasarlı bir binanın yıkıldığı bildirildi.

Her şey dört dörtlükmüş!


AFAD açıklamasında bir “seferberlik” tablosu ortaya koyarken, deprem bölgesinde yaşananlar ise çok daha farklı olduğunu gösteriyor. Barınma başta olmak üzere yiyecek, giyecek, su gibi birçok ihtiyacın hâlâ karşılanmadığı belirtiliyor. Çadır bulmakta zorluk çeken ve geceyi kendi imkanlarıyla naylondan yaptıkları derme çatma barınaklarda geçiren depremzedeler, Bölge ve Türkiye’nin her tarafından gelen yardımların kendilerine ulaşmadığından yakınıyor.


Halk sokağa döküldü


Wan’da yardımların dağıtılmaması ve çadırların çok yetersiz olması depremzedeleri çileden çıkardı. Deprem sonrası gelen yardımların hâlâ dağıtılmaması ve barınma sorunlarının çözülmemesine tepki gösteren binlerce depremzede, DSİ Bölge Müdürlüğü önünde toplanarak İpek Yolu’nu trafiğe kapattı.


Depremzedeye gaz bombası


Depremzedeler sık sık “Vali istifa” sloganı atarken, olay yerine çok sayıda polis ve asker gönderildi. Olay yerine giden polis, depremzedelere gaz bombalarıyla saldırdı. Saldırıda 3 kişi yaralandı, 1 kişi gözaltına alındı. Olaylarda DHA’nın canlı yayın aracı da tahrip edildi. Protesto gösterileri sırasında basının yanlı haber yaptığını belirten yurttaşlar, basının çekimine de izin vermedi. Gerginlik sırasında bölgeye gelerek inceleme yapmak isteyen CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, yurttaşlar tarafından yuhalandı.


Kriz Masası’nda kriz


Bir diğer gerginlik de Erdîş Yolu üzerinde kurulan Kriz Masası’nda yaşandı. Kriz Masası’nın önünde biriken binlerce kişi, yardımların dağıtılmamasına tepki gösterdi. Burada da depremzedeler sık sık “Vali istifa” sloganı attı. Maraş Caddesi üzerinde de toplanan çok sayıda depremzede yardımların dağıtılmamasına ve kurtarma çalışmalarının gecikmesine tepki gösterdi. Protesto gösterisinin yapıldığı caddede polis depremzedelere gaz bombalarıyla müdahale etti. Depremzedeler, polise taşlarla karşılık verdi.


BDP’liler her mahallede


Wan’da halk devlet ve hükümet yetkililerine tepki gösterirken, yurttaşların anlatımlarına göre, şimdiye kadar düzenli olarak yardımları dağıtan ise BDP’li belediyeler. Hemen hemen bütün belediyelerin gönderdikleri su, kuru gıda, battaniye, çocuk bezleri ve giyecek gibi yardımlar Sixke (Bostaniçi) beldesindeki merkezde toplanıyor. Yardımlar buradan da küçük araçlarla mahallelere götürülerek, depremzedelere dağıtılıyor.


Kızılay çadırları nerede?


Bu arada Kızılay deprem bölgesine 17 bin 239 çadır ile 34 bin 310 battaniye gönderdiğini açıkladı. Açıklamada ayrıca 3 bin 425 katalitik soba, 2 bin 110 adet 12 kiloluk tüp, bin 719 mutfak seti, bin ceset torbası, bin 120 gıda kolisi, 43 bin 972 içme suyu, 15 bin 75 ekmek ve 100 ton gıda malzemesinin yanı sıra 1 adet mobil fırın ve 21 seyyar mutfak gönderildiği belirtildi. Van Belediye Başkan Yardımcısı ise 80 bin çadıra ihtiyaç olduğunu, bunun yerine sadece 10 bin çadırın gönderildiğini söyledi.


Hükümetten yetersizlik itirafı


Kızılay’ın deprem bölgesinde yetersiz kaldığı ve yardımların dağıtılmadığı yönündeki tepkiler sürerken, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten bir itiraf geldi. Çelik, Kızılay’ın deprem bölgesinde çadır temin etme noktasında sınıfta kaldığını açıkladı. “Eksikliği ben de kabul ediyorum. Çadırların intikalinde bir sorun var” diyen Çelik, gönderilen çadırların yeterli olmadığını söyledi. Meclis Genel Kurulu’nda hükümetin depremdeki yetersizliğini kabul eden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Bu kadar yüksek çadır talebi beklemiyorduk” diyerek, çadır gönderme konusunda yetersizlik yaşadıklarını itiraf etti.


Erdîşliler de isyanda


Erdîş ilçesinde de arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Dün gece yapılan çalışmalarda hamile bir kadın enkazın altından sağ kurtarıldı. Sabah saatlerinde ise arama ekipleri yerlerini başka ekiplere devretti. Yurttaşlar ikinci geceyi de dışarıda geçirdi. Soğuk havaya rağmen evlerinin önünde yaktıkları ateşler etrafında ısınmaya çalışan yurttaşların en fazla talep ettiği ise, soğuk havaya karşı çadır. “Tek istediğimiz çocuklarımızı soğuktan koruyacak bir çadır. Bu gidişle depremde ölmeyen çocuklarımız da soğuktan ölecek” diye isyan ediyor.


48 saat soran olmadı


Erdîş’te depremin üzerinden 48 saat geçmesine rağmen üç mahalleye tek bir dahi yardım gitmedi. Kışla, Salihiye ve Yeşilova mahallelerinde AKP’ye oy verenler çadır alırken, binlerce depremzede kendi imkanlarıyla yaptıkları derme çatma naylon çadırlarda kaldı. Her derme çatma çadırda ise 25 kişilik 5-6 ailenin kaldığı görüldü. Ne çadır, ne gıda, ne giyecek, ne de yemek yardımının yapıldığı mahallelere, sadece günün belirli zamanlarında içme suyu götürüldüğü belirtildi.


Yardımlar jandarmada


Yurttaşlar kaymakamlığın önünde yardımların doğru düzgün dağıtılmadığını belirterek isyan ediyor. Çevre illerden gelen yardımlar da halen düzenli dağıtılmıyor. Şimdiye kadar, battaniye, su ve ekmek dağıtılmış durumda. Diğer illerden gelen yardımlar da jandarmada toplanıyor. Yardımların buradan dağıtılacağı belirtiliyor, ancak hâlâ düzenli dağıtılma yok.


BDP’liler yardım ediyor


BDP’li belediyeler ise, getirdikleri yardımları kendileri dağıtıyor. Bazı yardımlar Çelebibağı Belediyesi’nde toplanıp buradaki yurttaşlara dağıtılmaya başlanırken, bazı yardımlar da ilçe merkezinde depremzedelere dağıtılıyor. Yurttaşlar BDP’li belediyelerin dışında kimsenin yardım etmediğini kaydederek, hükümetin şovdan başka bir şey yapmadığını söyledi.


Yağmur da vurdu


Depremden sonra, meteorolojinin yağmur uyarısına rağmen, iki geceyi soğuk havada geçiren yüzlerce Erdîşli depremzede, tedbir alınmadığı ve acil ihtiyaç olan çadırlar dağıtılmadığı için bu defa da yağmura yakalandı.


Tutuklular yıkık F tipinde


7.2’lik deprem 2005 yılında açılan Van F Tipi Cezaevi’ni de vurdu. Duvarların yıkıldığı cezaevinde, asker ve gardiyanlar için çadırların kurulduğu, tutukluların ise yıkık binanın içinde tutulduğu bildirildi. Görüşe giden tutuklu yakınları, çocuklarının yaşamından endişele duyduklarını söyledi.


Oğlu Recep Abi’yle görüştükten sonra kentteki insan hakları kuruluşlarına başvuran Zeynep Abi, tutukluların tamamen ölüme terk edildiğini söyledi.


Abi, şöyle konuştu: “Cezaevine gittiğimde baktım ki asker ve gardiyanlar için çadırlar kurulmuş. Fakat içeriye girdiğimde ise çocuklarımızın yıkılmış duvarlar arasında bekletildiğini gördüm. Tutuklular ölüme terk edildi.”


‘Türk hükümeti zalim ve duyarsız’


İngiltere’de yayımlanan Times gazetesi Türkiye’ye çok ağır eleştirilerde bulundu. ‘’Sallantıdaki Mantık” başlıklı başyazıda, Türk hükümetinin dış yardımları reddetme kararının duyarsızlık ve zalimlik olduğu belirtildi. “Bir depremden sonrası hep zamana karşı yarıştır” denilen başyazıda “korkunç deprem sonrası, Türkiye’nin komşularından yardım alması gerekir” görüşüne yer verildi. Başyazıda Erdîş ve Wan’ın İran ve Irak sınırına yakın “hassas bir bölgede” bulunduğuna ayrıca buradaki nüfusun ağırlıklı olarak, “Kürt” olduğuna dikkat çekilerek şunlar vurgulandı: “Türk hükümetinin dış yardımları reddetme kararı duyarsızlık ve zalimliktir. Türk gururu, başka türlü durumda yaşayacak olanların kanı ve kırık kemikleri üzerine inşa edilmemeli.” Avrupa Parlamentosu’nun AP Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz, AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rabeca Herms ve Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit de, Türkiye’nin dış yardımları reddetmesine sert tepki gösterdi.


Trajedi ihmaller yüzünden büyüyebilir


KESK, yaptığı açıklamada, “Hükümetin iddialarının aksine çalışmalar yavaş ve düzensiz yürütülmektedir. Çadır temininde ciddi sorunlar yaşanıyor. Erciş’te çok acil olarak en az iki bin çadıra ihtiyaç var. Erciş Kaymakamlığı önünde izdiham yaşanıyor. Vali’ye tepki gösteren halkın üzerine gaz bombaları atılmış, müdahale edilmiştir” denildi. KESK açıklamasında, “Trajedi ihmaller yüzünden büyüyebilir. Kaybedecek bir saniyemiz bile yoktur. Kaybedilen her an kaybedilen yaşamlardır” dedi.


Okullar 14 Kasım’a kadar tatil


Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), deprem nedeniyle Wan’da okulların tatil süresinin bayram sonrasına kadar uzatıldığını ve ders başının 14 Kasım’da yapılacağını açıkladı. MEB, Wan’da yaşanan deprem sonrasında okulların tatil edilmesine ilişkin açıklama yaptı. Yazılı olarak yapılan açıklamada, MEB Bakanı Ömer Dinçer’in, okulların açılacağı tarihle Kurban Bayramı tatilinin birbirine yakın olmasının göz önüne alınarak, eğitimin etkinliğini sağlamak amacıyla okulların tatil süresinin uzatıldığını açıkladığı kaydedildi. Buna göre, okullar 14 Kasım 2011’de yeniden eğitim öğretime açılacak.

AKP’nin Kibiri Öldürüyor!

Wan depreminde ölü sayısı 432’ye çıkarken, yardımların yetersiz olduğunu söyleyen Demirtaş, “Yüzbinlerce Vanlı dondurucu soğukta dışarda ama hükümet hala burnundan kıl aldırmıyor. Depremin altında asıl devlet ile AKP Hükümeti kalmıştır” dedi. 

 Van'dan Ankara'ya dönen BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, dün partisinin Meclis Grup toplantısında yaşanan gelişmleri değerlendirdi. Ağır gündem ve zorlu bir süreçte toplandıklarını dile getiren Demirtaş, esas gündemlerinin Van depremi olduğuna işaret ederek, depremin resmi bilançosunu açıkladı. Aylardır en yoğun faaliyetlerinin "toplu cenaze törenlerine katılmak" olduğunu dile getiren Demirtaş, "Bu acıları ortaklaştırmaya, acıları dindirmeye, bu acı vesilesiyle ortaya çıkan toplumsal kırılmaları önlemeye çalışıyoruz. Şimdi bir toplu acı daha yaşıyoruz. Bir kez daha toplum olarak toplu cenaze törenlerine ve toplu ölümlere tanıklık ediyoruz" dedi.

Bazıları insanlıktan çıkmış
 
Acıların toplumda yarattığı travmanın küçümsenecek, hafife alınacak bir durum olmadığını dile getiren ve bu acıların herkesi derinden sarstığının altını çizen Demirtaş, şöyle konuştu: "Deprem gibi büyük afetlerin vurduğu her yer gibi Van'da da ilk saniyelerden itibaren büyük bir acı ve dram yaşanmıştır. Birçok arkadaşımız orada o acıya tanıklık etmiştir. Dünya da televizyon ekranlarında yaşanan bu acıyı ve dramı paylaşmıştır. Bu ortak acıyı sahiplenmiştir. İnsanlığın, belki doğanın gücü karşısında çaresizliğinin en somut göstergesi deprem gibi durumlar karşısında insanların ne kadar çaresiz olduğu böylesi durumlarda ortaya çıkıyor. Yaşı, kimliği, sınıfsal yapısı ne olursa olsun bütün doğal afetler ve özellikle deprem sınıf tanımıyor. Tek yapılması gereken şey doğal afet sonrası dayanışmadır. İnsan olmanın, çaresizliğinin alternatifi olabilecek tek şey herhalde dayanışmadır. Bütün o yarayı sarıp sarabilecek tek şey dayanışmadır. Bir kez daha ilk dakikalardan itibaren Türkiye'nin her yerinden kendi elleriyle hazırladıkları yardım kolilerini Van'a ulaştıran herkese teşekkür ediyorum. Bu tür durumlarda dayanışma göstermek her şeyden daha değerlidir ve saygın bir durumdur. İnsanların çok değişik kimlikleri ve aidiyetleri vardır. Bu tür durumlarda insanlar ikiye ayrılır. İnsan olanlar ile olmayanlardır. Dayanışma gösteren herkese teşekkürlerimizi iletmek istiyorum. Canlı tanığı olarak orada bu duyguları hissettik yaşadık."

Irkçılara inat dayanışmayı arttıralım
 
Barış, kardeşlik adına ne inşa edilecekse bu dayanışma duygusu üzerine inşa edileceğini ve başka türlü bir alternatif olmadığını belirten Demirtaş, her türlü kışkırtıcılığa ve ırkçılığa karşı bu dayanışma duygusunun koruması çağrısında bulundu. "Bu duyguyu unutanlar açısından bu duyguyu siyasetin ve intikamın parçası yapanlar açısından bir utanç olmuştur" diyen Demirtaş, "Bir taraftan dayanışma, öte yandan belki depremden daha ağır bir şekilde o ırkçı söylemdir ki çok şükür o toplumun tamamına hakim değildir. Herkes tarafından lanetlenmiştir. Hele hele anlı şanlı televizyon programcıları, o naylon bebekler, umuyorum ki bir daha o ekranlarda yer bulamayacaktır" şeklinde konuştu.

Birlikte her şeyi aşarız
 
Yapılan ırkçı yorumların halkın yardımlarıyla boşa çıkarıldığının altını çizen Demirtaş, halkın şimdiye kadar depreme karşı sınavını başarıyla verdiğini söyledi. Yaşananların "acıyı ve sevinci ortaklaştırmanın gerekçesi" olması gerektiğini belirten ve "Bunu yaparsak aşamayacağımız zorluk yoktur" diyen Demirtaş, "Toplumda bu güçlü dayanışma duygusuna güvenerek siyasette var olmaya çalıştık. El ele vererek sorunların üstesinden gelme konusunda herkes üzerine düşeni yapmalıdır" dedi.

Devlet büyük beceriksizlik içinde
 
Yardım kampanyasının da kendiliğinden yayıldığını dile getiren Demirtaş, depremzedelerin en önemli ve acil ihtiyacın barınma sorunu olduğunu belirterek, "Her depremden sonra halk bu sınavdan başarıyla çıkıyor, ama ilk önce depremin altında kalan devlet oluyor. Tek bir afet hatırlamıyorum ki halk, hükümete ve Kızılay'a teşekkür etmiş olsun. Her yerde küçükten büyüğe, her felaket sonrasında başta Kızılay olmak üzere hükümetlerin kamu otoritelerinin ve belediyelerinin ne kadar yetersiz olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu kısmı kader değildir. Depremi durdurmayı kimse Kızılay'dan ve hükümetten beklemiyor. Devlet bunun için vardır vatandaştan vergi alır. Ama o anda herkes ama herkes o hizmeti görmek ister. Bu o yurttaşın hakkıdır. Van'da da bir deprem sonrası klasiği yaşanmıştır. Arama kurtarma esnasında ve ihtiyaçların dağıtılması konusunda büyük bir beceriksizlik yaşanmıştır" şeklinde konuştu.

Erdoğan ziyareti çalışmaları aksattı
 
Hükümetten yetersizliklerinin gerekçesini açıklamasını isteyen Demirtaş, "Eğer buraya para harcanmayacaksa, Kızılay'ın topladığı milyarlarca dolar deprem sonrası herkese yardım ulaştıramıyorsa orada bir problem vardır. Başta bir zihniyet problemi vardır. Milyonluk bir kente şuana kadar sınırlı sayıda çadır gitmiş ve insanlar hala sokaklarda parklarda battaniyelere sarılarak geceyi geçirmeye çalışıyor. Halk ne kadar teşekkür hak ediyorsa oradaki yönetim de o kadar eleştiriyi hak ediyor. Başbakan ve bakanlar oraya gitmiştir, onların orada olduğu saatler içerisinde tam anlamıyla bir organizasyon sorunu yaşamıştır. Çünkü bütün kamu görevlileri Başbakanın bakanların güvenliği ile ilgilenmiştir. Keşke tersi olsaydı hükümete teşekkür edebilseydik. Bunu yapabilmeyi bir muhalefet sözcüsü olarak çok isterdim" şeklinde konuştu. Hükümetin, "Hava köprüsü kara köprüsü kuracağız" sözlerine de "uzaya mı gidiyorsun altı üstü Van'a gideceksin" sözleriyle tepki gösteren Demirtaş, tümüyle yıkılan köylere devletin hala gitmediği, "Şimdi bilgi aldık halen çadır yok, halen ısınma yok ve insanlar çaresiz bekliyorlar. Büyük bir yardım kampanyası yaşanmasına rağmen" diye konuştu.

Vali Van halkına işkence ediyor
 
Van Belediye Başkanının günlerden beri Van Valisi'ne ulaşmaya çalıştığını, ancak aradan geçen onca saate rağmen Vali'nin Belediye Başkanına dönmediğinin altını çizen Demirtaş, "Biri belediye başkanı diğeri vali. Kent enkaz altında kendisi ayrımcılık derdinde" diye konuştu. Demirtaş, ortaya çıkan yardım kaosuna rağmen Vali'nin "Koordinasyonu tek elden yapma" önerisine cevap vermediğini aksine, belediyenin topladığı yardımlara "askerler marifetiyle" el koyduğunu söyledi. Demirtaş, Van'a da siyasetçi olarak gitmediklerini birer yardım görevlisi olarak çalıştıklarını belirterek, "Ancak bu kadarına tahammülümüz yok. Bu kadar ayrımcı zihniyetini asla kabul etmiyoruz. Eğer böyle yapıyorsan istifa et Van'ı terk et. Hükümet valisini koruyor. Ayrımcılık yapan valiyi koruyor. Van halkına artık toplu işkence yapmayı bırak. Deprem olmuştu, bir de sen vurma. İstifa et AKP'ye geç. O sıfatı hak etmiyorsun. Yapman gereken tek şey Van halkının iradesine saygı göster. İnsanlar siyaset istemiyorlar, ayrım istemiyorlar. Yardım istiyorlar. Yeni doğmuş çocuklar eksi 5 derece de yardım bekliyorlar. Çadır istiyorlar, sarılacakları battaniye istiyorlar" diye konuştu. 

"Van halkı 48 saattir deprem sonrası zulmü yaşıyor. Depremden çıkan halka karşı polis şu saatlerde cop ve gaz kullanıyor" ifadelerini kullanan Demirtaş, "AKP Hükümeti en başarılı olduğu işi depremden sonra da yapıyor. Yardım göndermediği yere gaz bombası gönderiyor. Böyle bir rezalet olabilir mi, daha insanlar cenazelerini gömemediler. İnsanlar haklı olarak öfkeliler" şeklinde konuştu.

En acil ihtiyaç çadır
 
Demirtaş, AKP yandaşlarına da tepki göstererek, "Bunlar Van'a bile yardım gönderdik diyecekler. Bu yağcılara rağmen bile toplum dayanışma gönderiyor. AKP'ye rağmen bunu yapıyor. Bu yağcılara öneriyorum. Alın çocuğunuzu da bir gece Van'a gidin, orada bir gece kalabilirseniz ve yine hükümete teşekkür ederseniz biz de teşekkür ederiz" dedi. Demirtaş, çadırların da kış koşullarına dayanmayacağını bunun için "bölgeye konteynırların gönderilmesi ve konut yapmalarının acilen planlanması" ve bölgenin "Afet bölgesi" ilan edilmesini istedi. Demirtaş, bütün imkanlarına rağmen yardımların gönderilmemesinin "Hükümet bunu kasıtlı mı yapıyor?" sorusuna neden olduğunu kaydederek, "Bu saatten sonra bunu düşünmeye başlıyoruz. Bu toplu işkenceye son verilmelidir. Şu ana kadar Van'ın ihtiyacı olan çadırların yüzde 10 dahi giderilmemiştir" dedi. Demirtaş, acil ihtiyacın da yiyecek, değil çadır ve barınma olduğunu söyledi.

2 yıl önceki önergeyi hatırlattı.
 
Meclis'in de üzerine düşeni yapması gerektiğini dile getiren Demirtaş, Van eski Milletvekili Fatma Kurtulan'ın 2 yıl önce Van'daki deprem riskine ilişkin verdiği soru önergesini hatırlattı. Demirtaş, deprem için toplanan özel vergilerin de bütçe açığının kapatılması için harcandığını ve gönderilen bir çadırın hesabının yapıldığını söyledi. Türkiye'nin bundan sonra yaşanacak herhangi bir deprem ve doğal afete hazırlıklı olmadığını vurgulayarak, Meclise "Sorumluluğunu yerine getirme" çağrısı yapan Demirtaş, "Siyasette bütün felaketleri karşılayacak bir hazırlık yapmalıdır" diye belirtti.

Ağla Kürdistan!

Gün görmemiş, insanca hayatın güneşli anlarına hasret, kırılan onurunun acısını yüreğine akıtıp, vahşiye kaptırdığı insanının yasını tutarak yaşamış, zalimin ruh bedeninde açtığı travmalarla yaralı Kürdistan şimdi de yer kırılması ve dipten yarılmanın getirdiği felaketle matemde…

Başın sağ olsun, Kürdistan!..

Ağla fakat, altındaki yerin sarsılıp, kırılmalarla yıkılması olan deprem, senin hayatında bir ilk değildir. Daha önce de yaşadın. Yer küresinde, denizlerin kabarıp, karaları nasıl yuttuğunu, sarsılan toprağın geride enkaz yığınları bırakarak sakinleştiğini de biliyoruz..

İnsan evladı, bu sarsıntıların yasını tuta geliyor. Ama senin, benim, onun, bütün insanlığın matemine oturması gereken asıl manzara, bu değildir. Kürtçesiyle „şin û şîvanı“ tutulması geken manzara, bu vesileyle bir kere daha gün ışığına çıkıp, çürümüş yüzünü bize gösteren, „Türk tutum“dur. Kinle zehirlenerek düşmüş, yerde çürüyerek, Kürtlerin deyimiyle „zıvıl“ (gübre) ötesi hal almış vicdanlar…

 Tabii ki Türklerin bütünü, bir kere de yer sarsıntısı nedeniyle, kinle zehirlenmiş ruhuyla, koro halinde, „ben vicdansızlığın yer yüzündeki sesi, görüntüsüyüm“ demedi. Benim sözünü ettiklerim de bütünü değildir.

Fakat duymuşsunuzdur. Bir Türk televizyon spikeri, sayıları kaç, Türk nüfusunun kaçta kaçını temsil ettiği asla bilinmez, lakin „o dünya“nın sözcüsü edasıyla, „deprem, her ne kadar Van’da olsa üzüldük“ diyordu, gizleyemediği bir sevinçle.

Kimi tepelerin kinini, genelin çürük vicdanını, insanlık düşmanlığıyla zehirlenmiş hangi yüzdenin temsilcisi bilemiyorum, ama Kürdistan’ın uğradığı felaket karşısında, sevinç histerisiyle ayağa fırlayanlar az değil, pek çoktu.

İnsanım diyenin kanını donduracak ırkçı nefretin boyutlarını Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan, şöyle yazıyordu:
„Şöyle bir baktım mesajlara, yorumlara falan: Bazıları yürek soğutuyordu. Bazıları bilgiç bir edayla „Teröre destek verirlerse böyle olur“ diyordu. Bazıları acı olaydan hükümete çakacak malzemeler devşirmeye çalışıyorlardı. Bazıları Deniz Feneri olayını gündeme getiriyorlardı. Bazıları „Ağlama sırası onlarda“ diyorlardı. Bazıları „Hükümetin yapamadığını Allah yapıyor“ diye yazıyorlardı. Kısacası, bir akıl tutulması, bir vicdan körelmesi, bir merhamet yoksunluğu, bir cehalet histerisi alıp başını gitmiş durumdaydı. „Yapmayın, etmeyin, ayıp oluyor“ diyen az sayıda sağduyulu ses ise arada kaynayıp gidiyordu. Kısacası Van’ı önce deprem sarstı, ardından da faşizm.“

Korkunç, ama bu ruh halidir, bugün yere düşmüş onurunu kaldırmaya çabalayan Kürde terörist deyip, Kürdistan’a bomba yağdıran. Aynı kafadır, dün kırım yapan, yangınlarla yürüyen...
Dağlara bombalar gönderenler, askerleriyle dağı, taşı sararak „yok edici güçlüyüz“ naraları atanlar, sıra insanlığa gelince Van’ın köylerine ulaşamadıklarını söylüyorlardı. Aynı kafa dün, Somali’ye yardım adı altında Fethullah Gülen’e yatırım yolu açıyordu. Ama enkaz altında kalan Kürde sıra gelince çaresizi oynuyordu.

Türk Başbakan depremin aldığı canlarla, geride bıraktığı yıkıntıları bile kişisel çıkarının hanesine „kar“ olarak yazma hesabıyla, Van’da nutuk atıyor, varlığını ilahi bir güç gibi gösteriyor, karşısına dizdiği kameralara, yanında taşıdığı bakanların isimlerini tek tek sayıyordu. O sırada nutukla bizi uyutmaya durduğu enkaz, insanlığı arayan sesler veriyor, başında bulunduğu hükümet, kimi Avrupa ülkeleri ve İsrail’in yardım elini geri çeviriyor, Kürt halkının kardeşleri imdadına koşusuna barikat kuruyordu.

Türk ordusu ise yıkıntı altınca bir nefeslik hayat mücadelesi verenleri kurtarma yerine Kürdistan dağlarına bomba yağdırmaya devam ediyordu.

Bütün yer yüzünde, depreme dayanıklı evler, her türlü yapı devletçe inşa ediliyordu. Türk Başbakanı ise yıkılan evlerin kerpiçten yapılma olduğunu söyleyerek, ırkçı siyaseti temize çıkarıyor, suçu çaresiz Kürde yüklüyordu. O Kürt ki vergi toplama ve askerlik yaptırma zamanı „kardeş“ti. Sonrasında ödediği vergi, köylerini basmaya gönderilen yıkımcılara, yangıncılar, canını almaya giden tetikçilere ücretti. Aynı Kürt, askerlikte tehdit altında kardeşlerine, baştan başa bütün geleceğine kurşun sıkan esirdi. Dili yasak, kişiliği ezilen, kimliği inkara uğramış, ülkesinin statüsü çalınmış, kendisi rehine...

Depremde bile „onlar“, yani „düşman“dı Kürtler. Yer yüzünde benzerine rastlanmayan, duyulmayan bir barbarlık...

Ölümlerin sevinç dansına vesile olduğu, ırkçılığın polis koruması altında insan avına çıkıldığı barbar bir yeryüzü parçası yarattılar. Asıl ağlaması, yası tutulması gereken budur. Zehirlenerek yerlerde sürüklenen insanlığımızın...

Uyan ve sen de gör tükürülesi yüzü, ey Kürt...

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Deprem, Şovenizm ve Kardeşlik Üzerine

Kürdistan’ın Van ilinde meydana gelen deprem hepimizin yüreğini yaktı. Richter ölçeğine göre 7.3 büyüklüğündeki deprem yüreklerimizi yakmaya halen devam ediyor.
 
Deprem doğal bir afettir. Her doğal afet gibi depremin meydana getireceği hasarlardan korunmanın tek çaresi deprem olmadan önce onun meydana getireceği hasarları önleyici tedbirleri almaktır.
Kürdistan deprem kuşağındadır. Kuzey fay hattı İran topraklarından gelip Kürdistan’ı baştan başa dolaşıp Ege denizine kadar ulaşmaktadır. Van bu deprem kuşağında bulunmaktadır. 1920’lerden bugüne kadar bu bölgede beş defa deprem oldu. Bir önceki deprem Muradiye-Çaldıran hattında meydana gelmiş can ve mal kaybına neden olmuştu.

 
Deprem bölgesi olmasına rağmen Van ili fay hattı üzerinde kurulmuştur. Van’daki yapılaşma deprem kuşağına göre yapılanmamaktadır. Yap-satçılık yapan müteahhitler bina yaparken kullanılması gereken demir ve çimentodan aşırdıkları gibi, binanın kolonlarında gerekli olan kalın demirleri kullanmamakta, bağlantıları sağlam yapmamaktadır.

 
Kamu binalarındaki durum daha da vahimdir. Van’daki depremde yıkılan binaların içerisinde Kamu binaları önceliği almıştır. Hem yap-sat binalarında, hem de kamu binalarında binaların röntgeni çekilip depreme dayanıklılığı kontrol edilmemektedir. Oysaki TC’de binaların röntgenini çekeçek teknik donanım, elemanlar bulunmaktadır. Bu kontroller yapılmadığı için normal büyüklükteki depremlerde dahi binalar kağıt karton gibi yıkılmakta can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bari bundan sonra fay hattı üzerinde iskan izni verenlerin, özel ve kamu müteahhitlerinin aklı ve vicdanları yerine gelsin.

 
Deprem dolayısıyla beyinlerdeki şovenizmde dışa vurmaktadır. Haber Türk spikeri Duygu Canbaş haberi verirken “her ne kadar Van’da olsada acımız büyük” dedi. ATV’de yayınlanan Tatlı-Sert programındaki bakımlı, sarışın bayan Müge Anlı ise programının arasında deprem haberini verirken “herkes haddini bilecek, yeri gelince taş atacaksın, Mehmetçik’i kuş avlar gibi avlayacaksın, sonra zor günlerde ciccim, balım deyip yardım isteyeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakilerin. O taş atanların eli kırılsın. Allah polisimize, devletimize zeval vermesin” diyerek ırkçı özünü, kinini boşaltmıştır. Ben internette, köşe yazılarında şoven-ırkçı yorumlar yapanların eli kırılsın, Tv’de ırkçı yorum yapanların dili kopsun demiyorum. Allah akıl ve izan versin, ıslah etsin bu kafatasçıları diyorum.

 
Van depremi sırasında Kürdistan’daki belediyelerin kardeşlerinin yardımına koşmalarına engel olundu, halen engel olunmak istenmektedir. Vanlılara yapılacak yardımların Kızılay eliyle yapılması istenilmektedir. Kızılay eliyle yapılan yardımların nasıl çarçur edilip yerine ulaştırılmadığı önceki depremlerdeki pratiklerden bellidir. Burada amaç tek elden yapılacak yardımların yarın seçim sandıklarında AKP’ye oy olarak dönüşmesini sağlamaktır. Kürtler artık eski ahmak Kürtler değildir. Oynanmak istenen oyunların farkındadır. Bir afet halinde kendilerine ilk koşanların kardeşleri olduklarını biliyorlar. Yardımların tek elden verilmesi oyununun altındaki planın farkındadırlar. Avrupa’daki Kürtler Van’daki kardeşlerine yardımlarını “sarmaşık yardım dernekleri” kanalıyla yapmalıdırlar. Avrupa’daki Milli Görüş Teşkilatlarının, Fethullahçıların oyunlarına kanıp yardımlarını bu gibi sahte din kardeşlerinin elleriyle yapmamalıdırlar.
Tabii Kürtler ilk önce iğneyi kendilerine, sonrada çuvaldızı başkalarına batırmalıdırlar.

 
Ben isterdimki herkesten önce Kürt Federal Bölgesi Yönetimi kardeşlerinin maddi, manevi yardımlarına koşmuş olsunlar. 1988’de, 1991’de Kürdistan’ın güneyinde Baas faşizmin katliamından kaçan kardeşlerimize ilk yardım elini biz kuzeyli Kürtler uzattık. Yarın Güneyli kardeşlerimizin başına aynı şeyler geldiğinde onlara ilk yardım elini uzatacak olanlar da bizler olacağız. Kardeşlik zor günler içindir. Kürdistan’ın güneyinde 11 Eylül ihtilali başladığından sırtında un, gıslaved, lastik ayyakabı, şeker çuvallarını Güney’e taşıyanlar Kürdistan’ın Kuzey’indeki kardeşleri idi. Kardeşlik, hem cinslik böyle günlerde belli olur.
Kürtlerin bu acılı günlerinde Türkiye’nin batısında İzmir’de, Bursa’da “terörü telin” mitingleri yapıldı. Bu mitinglerin devamı gelecek. İzmir’de Anadolu İşadamları Derneği başkanı Siverekli eski HEP meclisi üyesi Koçali Al “Êdî Bes e” demiş. İstanbul’da Bingöl Vakfı Başkanı Tahsin Dikici ise İstanbul’dan Diyarbakır’a 1000 arabalık konvoyla gidip her il’de miting yapıp “artık bizler için adam öldürmeyin” diyeceklermiş. Topladıkları 1 milyon imzayı yüz kişilik heyetle Qandil’e götüreceklermiş. Şimdi bu Koçali Al ve Tahsin Dikici ilk önce Ankara’ya Başbakanlık’a, Genelkurmay başkanlığına yürüsünler de, ondan sonra “Êdî Bes e” desinler.
Genel Kurmay Başkanı Kürtlerin bu acılı gününde Kürtlerin gözlerinin içine baka, baka psikolojik savaş yürüterek Kazan Vadisi operasyonunda 249 gerillayı öldürdüklerini söylüyor.

***

KÜRDİSTAN TARİHİNDE BU HAFTA:
 
* 24 Ekim 1913 tarihinde Hêvî Kürt talebe cemiyeti tarafından Xetawa Kurd dergisi çıkartıldı.

 
* 25 Ekim 1996 tarihinde Leyla Kaplan tarafından Adana’da bir polis noktasına yapılan intihar saldırısında 4 polis öldü, 8 polis yaralandı.

 
* 26 Ekim 1994 tarihinde DEP davası karara bağlandı. Hatip Dicle, Selim Sadak, Orhan Doğan ve Leyla Zana 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

 
* 27 Ekim 1996’da KUM üyesi Meryem Çolak ve 26 arkadaşı Haftanin’de çıkan çatışmada şehit düştü.

 
* 29 Ekim 1996 tarihinde Cumhuriyet bayramı töreni sırasında gözaltına alınan Güler Ortaç üzerindeki bombaları patlatarak şehit düştü, eylemde 4 polis memuru öldü.

 
* 29 Ekim 1998 tarihinde A.Öcalan’a yönelik komployu protesto etmek için uçak kaçıran Erdal Aksu özel timler tarafından şehit edildi.

 
YUSUF SERHAT FAİK
serhatbucak46@hotmail.de