Amed DİCLE
Dönemin BDP milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'nın 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı adasına giderek Abdullah Öcalan ile görüşmesi, Öcalan ile devlet yetkililerinin ondan bir süre önce başlattıkları diyaloğu yeni bir aşamaya getirmişti.
27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren Öcalan'dan haber alınamıyordu ve BDP'li vekiller bu atmosferde İmralı'daki görüşme masasına oturdular. Öcalan, bu görüşmeye hazırdı, nasıl bir süreci başlatacağını önceden hazırlamıştı.
Konuya şöyle bir giriş yaptı:
'Bu süreç Özal, Erbakan ve Ecevit döneminden bu yana devam ediyor. Yirmi yıldır uğraşıyoruz. Son iki buçuk yılda kesildi. Beni 14 yıldır çürütmek için uğraştılar. İmha temelli geldiler, gelecekler de. Bu süreci sabote etmek isteyenler de olacak. (Bu cümleden tam bir hafta sonra Sakine Cansız ve arkadaşları Paris'te katledildi) Burada her toplantı yapıldığında gerilla kayıpları bildiriliyor. Böyle mesaj veriyorlar. Tabii heyetle (devlet heyeti) yaptığımız görüşmeler önemlidir. Sürecin bundan sonraki gidişatına ilişkin bir mektup yazacağım. Mektubu hazırlarken, bir yöntem önereceğim. Gerillanın çatışmasızlık ortamına girmesi için parlamentoda kanunla kurulacak bir komisyon gerekiyor. Hakikat Komisyonu denebilir, Uzlaşma veya Yüzleşme Komisyonu da denilebilir...
...Gerillanın çekilmesi halinde halka yönelik şiddeti engellemek amacıyla kurulacak barış konseyi gereklidir.'
Öcalan, bu sözleri, 3 Ocak 2013'de saat 10 sıralarında, karşısında oturan Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'ya söylediğinde, devlet heyeti de görüşme masasının diğer ucundaydı. Daha önce ve sonrasında olduğu gibi, Öcalan'ın ve görüşmecileri arasındaki tüm konuşmalar devlet görevlileri tarafından not ediliyor, ses ve görüntü kaydı yapılıyordu. Yani, gerek devlet heyetinin ayrı ve gerekse HDP heyetinin İmralı adasında yaptığı yüzlerce görüşmenin tüm detayları, Devletin arşivinde mevcuttur.
Ve Öcalan, bu görüşmelerinin tümünde, çözüm için tarafların yapılması gerekenleri, kendi misyonunu ve sürecin yasal işleyişini masada tuttu. Tıkanmalara müdahale etti, hükümete ve PKK hareketine yönelik sert eleştirilerde bulundu. Bu süreç zarfında, kendi çözüm paradigmasını PKK hareketine anlatmak için 15 mektup yazdı. Değişik vesilelerle gönderdiği açık mesajlarla sürecin gelişmesi için yoğun bir emek harcadı.
Öcalan, konuşmasının devamında süreçten beklentilerini şu şekilde özetledi:
‘Biz, Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye Anayasasında ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum.’
Öcalan, kendini dinleyen ve not alan her iki heyete dönerek tasarladığı eylem planını şu şekilde ifade ediyordu.
1- Çatışmasızlık ortamının sağlanması...
2- Anayasal ve Yasal süreç.
3-Normalleşme süreci.
Öcalan, bu başlıkların içeriğini açımlayarak KCK yönetimine bir mektup şeklinde iletti. KCK de fikirlerini yine bir mektupla İmralı adasında gönderdikten sonra, Öcalan, 13 Şubat 2013 tarihinde üç aşamalı eylem planını devlet heyetine sundu. Bu eylem planı aynı zamanda Kandil'e de gönderilecekti.
Öcalan'ın el yazısıyla hazırladığı 22 sayfalık 'Demokratik Barışın eylem planı' belgesinin birinci aşaması 7, ikinci aşaması 5, üçüncü aşaması 7 maddeden oluşuyordu.
Öcalan, birinci aşamada, tarafların sürecin selameti için kullanacakları dilin önemine dikkat çektikten sonra, aynı başlığın ikinci maddesinde ise aynen şöyle diyordu:
Taraflar arasında ana ilkelerde anlaşılmak kaydıyla en geç Haziran 2013 tarihine kadar çatışma alanlarından anlamlı bir geri çekilme hedeflenmektedir.
Devamında ise, hükümetin hiç bir zaman yanaşmadığı ve yerine getirmediği temel beklenti yazılıyordu.
‘Çekilmenin önündeki engellerin kaldırılması ve yasal boşlukların giderilmesi acilen sağlanmalıdır.’
Öcalan, birinci aşamanın 4. maddesinde, 'çekilme sırasında ve sonrasında doğacak boşluğu denetlemek için meclis tarafından bir komisyonun kurulması ve buna bağlantılı olarak Akil İnsanlar Grubunun teşkil edilmesi' gerektiğini öneriyordu.
Öcalan, 'çatışmasızlık sürecinin başarıyla tamamlanması halinde' ikinci aşamanın başlayacağını yazmıştı. Anayasal ve yasal güvencelerin gerçekleşeceği bu aşama sonbahara kadar tamamlanacaktı.
Öcalan, AKP hükümetinin görmezden geldiği ve aksini pratikleştirdiği ikinci aşamadan beklentilerini ise şu şekilde belirlemişti:
Anayasal adımlar. Bunun için öncelikle, sorun teşkil eden belli başlı maddeler üzerinde uzlaşı sağlanması, başta seçim kanunu ve siyasi partiler yasası olmak üzere, bazı temel yasaların demokratikleştirilmesi, yerel demokrasinin tanınması açısından öncelikle AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın koşulsuz imzalanması...
Öcalan, 'vatandaşlık tanımının etnik ve dinsel bağlamdan ayrıştırılmasını' istiyor ve 'kimliklerin özgürce ifade edilmesi ve yaşatılması garanti altına alınmalıdır' diyordu.
Sürecin hızlı ve ortak aklın gelişimi açısından akademik, medyatik ve sivil toplum örgütleriyle iletişimin kurulması, güvenlik ve sağlık birimlerinin yetkinleştirilmesi gerektiğinin altını çizen Öcalan, anayasal ve yasal süreç için yapılacak konferans-toplantı türü organizasyonların önemine dikkat çekiyordu.
Öcalan, 'ikinci aşamanın başarıyla tamamlanması sağlanmadan, üçüncü ve son aşama olan normalleşme sürecine geçilemez' diyordu. 'Bu aşamada, silahlı güçlerin güvenliği ve denetimi için bazı uluslararası güçlerin desteği aranabilir' önerisinde bulunuyordu.
'Demokratik barışın eylem planı' başlıklı taslakta, Öcalan, üçüncü aşamayı 7 madde şeklinde formüle etmişti. 'Bu aşamanın temel amacı normal yaşama geçiştir, savaş ortamından kalıcı barış ortamında güvenlik içinde yaşamla bütünleşmelidir' şeklindeki vurgudan sonra, silah bırakma sürecine ilişkin aynen şöyle yazmıştı:
'Silahların bırakılması varlıksal ve özgürlüksel olarak Kürtlerin sorununun çözümüne kavuşturulmasına bağlıdır.'
Öcalan, hazırladığı bu eylem planının bir taslak olduğu ve tarafların bunu ortak bir metne dönüştürebileceğini söyledi.
İmralı'da devlet adına görüşmelerde bulunan heyet, bu taslağı kabul ederek, gereken adımların atılacağına dair taahhütte bulundu. KCK yönetiminin de bazı kaygılarla birlikte taslağa olumlu cevap vermesi üzerine, Öcalan, Newroz 2013'teki tarihi mektubuyla 'geri çekilme çağrısı yaptı.'
Murat Karayılan 25 Nisan'da basın toplantısı düzenleyerek, 8 Mayıs'ta geri çekilmeye başlayacaklarını açıkladı. Süreç senkronize bir şekilde devam edecekti. 8 Mayıs 2013'te ilk gerilla grubu geri çekilmeye başladığından birkaç gün sonra Bülent Arınç, 'cehennemin dibine gitsinler' diyerek, sözcüsü olduğu hükümetin tavrını açıkladı. Oysa hükümetten beklenen bu değil, yasal adımların atılması ve ikinci aşamaya geçmek için hazırlık yapmasıydı.
2.BÖLÜM
Tarih 15 Eylül 2013...Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan İmralı adasındaki görüşmeye gittiklerinde, Öcalan, mevcut sürecin bir yıllık değerlendirilmesini yapacağını belirtiyor. Bu görüşmeden bir hafta önce 9 Eylül'de, KCK, AKP'nin ayları çarçur ederek sürecin ikinci aşamasına geçmemek için direndiğini ve çözüm için adım atmadığını gerekçe göstererek geri çekilme sürecini durdurduğunu açıklamış.
Demirtaş, görüşmenin başlangıcında bu haberi Öcalan'a ilettiğinde, 'haberim var... değerlendireceğim' yanıtını alıyordu.
Abdullah Öcalan, sürecin artık yeni bir formatta devam etmesi gerektiğini, bu zamana kadar devam eden sürecin diyalog olduğu, diyalogun fazlasıyla yapıldığını belirterek şunları söylüyor:
'Artık bu sürece müzakere süreci diyeceğiz. Olursa tabii. Hükümete bağlı, yazılı ve sözlü olarak hükümete ilettim. Eğer kabul ederlerse Ekim ayıyla birlikte müzakere sürecini başlatacağız.'
Evet bu sözler yaklaşık iki buçuk yıl önce 15 Eylül 2013'te İmralı adasında Abdullah Öcalan tarafından söyleniyor. Ve tabii ki Öcalan, KCK'nin geri çekilme kararını ise şu cümlelerle onaylıyor:
'AKP oyalamayı seviyor. Bana göre Kandil neyi varsa 1 Haziran'a kadar bitecekti. Önderlik olarak ben böyle öngörmüştüm. Ama Kandil'in de haklı gerekçeleri var. Pusulama yaptılar, karakol yaptılar, köylü katliamları yaptılar, geri çekilme için yasa çıkarmadılar. Askeri amaçlı barajlar yaptılar. Kandil haklı olarak tedbir aldı.'
Öcalan, konuşmasının bu noktasında, devleti temsilen görüşmede bulunan yetkiliye dönerek şöyle diyor:
'Sayın yetkili, ben 1 Haziran derken yasa çıkarılır, kamyonlarla bir aylık yolu 12 saatte giderler diye düşündüm. TV'lere çıkıp 'Yok, APO 1 Haziran demişti, örgüt dinlemedi' diyorlar. Bunlar kanat takıp mı gidecekti. Nasıl gidecekler? Hükümet akıllı olsaydı, 1 Haziran'da biterdi.'
Öcalan daha sonraki görüşmelerin birinde, yasa çıkarmadan geri çekilme çağrısı yaptığı için 'özeleştirisini vererek', hükümetin çözüm için atılan bu büyük adımı istismar ettiğini ve fırsatı kaçırdığını belirtiyordu.
Bu görüşmeden bir süre sonra, Öcalan'ın sürece yaklaşımını ve AKP hükümetinin ciddiyetsizliğini bir basın toplantısıyla eleştiren Selahattin Demirtaş’ın bizzat Erdoğan'ın talimatıyla bir daha İmralı adasına gitmesi engellendi.
Öcalan'ın hazırladığı ve her görüşmede tarafların görüş ve önerilerini dikkate alarak revize ettiği çözüm için eylem planı bir türlü hayata geçmiyordu. Zira müzakere süreci henüz başlamamış ve hükümet bunun için adım atmıyordu. Aksine, sadece Hakkari bölgesinde bu süreç zarfında 189 Karakol yapılmış, Amed, Dersim ve bir çok bölgede yüzlerce karakol ve kalekol inşaatlarının ihalesi TOKİ'ye verilmişti. Öcalan'ın, insani olarak oldukça önemsediği hasta tutsakların durumunda bir gelişme olmadığı gibi, tedavileri bile engelleniyordu. Öcalan'ın ve PKK hareketinin çözüm için attıkları adımlar ve iyi niyet çabaları, bir zaafiyet olarak değerlendirilip, derinden bir askeri ve siyasi saldırı hazırlıkları yapılıyordu. Bu hazırlıklara karşı direnen halka saldırılıyor, sivil insanlar katlediliyordu.
KCK ve İmralı'ya giden HDP heyeti bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirip, hükümetin çözüm için değil, tasfiye hazırlıklarını yaptığını sürekli açıklıyorlardı. Öcalan, hükümet bu süreci değerlendirirse mevcut Ortadoğu kaosundan Kürt Türk birlikteliğinin çıkacağını ve bu sinerjinin bölgeye olumlu anlamda müthiş bir etki yapacağını düşünüyordu. Süreç değerlendirilmez ve çözümsüzlük dayatılırsa büyük bir kırılmanın olacağını sürekli HDP ve devlet heyetine iletiyordu. Bu büyük kırılmanın olmaması ve savaşın derinleşmemesi için yapılması gerekenleri ayrıntılarıyla taraflara iletiyordu.
Eylül ve Ekim aylarındaki görüşmede 'süreç artık yeni formatta devam etmeli' diyen Öcalan, 2014 Newroz’una kadar müzakerelerin başlaması ve adım atılması için değerlendirmelerde bulundu. Sürecin artık istediği gibi gitmeyeceğini gören hükümet, rutin devlet heyeti dışında, İmralı adasına üst düzey bir siyasi yetkilisini göndererek, gereken siyasi ve yasal adımların atacağına dair taahhütte bulundu.
3. BÖLÜM
Devam edecek....
Dönemin BDP milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'nın 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı adasına giderek Abdullah Öcalan ile görüşmesi, Öcalan ile devlet yetkililerinin ondan bir süre önce başlattıkları diyaloğu yeni bir aşamaya getirmişti.
27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren Öcalan'dan haber alınamıyordu ve BDP'li vekiller bu atmosferde İmralı'daki görüşme masasına oturdular. Öcalan, bu görüşmeye hazırdı, nasıl bir süreci başlatacağını önceden hazırlamıştı.
Konuya şöyle bir giriş yaptı:
'Bu süreç Özal, Erbakan ve Ecevit döneminden bu yana devam ediyor. Yirmi yıldır uğraşıyoruz. Son iki buçuk yılda kesildi. Beni 14 yıldır çürütmek için uğraştılar. İmha temelli geldiler, gelecekler de. Bu süreci sabote etmek isteyenler de olacak. (Bu cümleden tam bir hafta sonra Sakine Cansız ve arkadaşları Paris'te katledildi) Burada her toplantı yapıldığında gerilla kayıpları bildiriliyor. Böyle mesaj veriyorlar. Tabii heyetle (devlet heyeti) yaptığımız görüşmeler önemlidir. Sürecin bundan sonraki gidişatına ilişkin bir mektup yazacağım. Mektubu hazırlarken, bir yöntem önereceğim. Gerillanın çatışmasızlık ortamına girmesi için parlamentoda kanunla kurulacak bir komisyon gerekiyor. Hakikat Komisyonu denebilir, Uzlaşma veya Yüzleşme Komisyonu da denilebilir...
...Gerillanın çekilmesi halinde halka yönelik şiddeti engellemek amacıyla kurulacak barış konseyi gereklidir.'
Öcalan, bu sözleri, 3 Ocak 2013'de saat 10 sıralarında, karşısında oturan Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata'ya söylediğinde, devlet heyeti de görüşme masasının diğer ucundaydı. Daha önce ve sonrasında olduğu gibi, Öcalan'ın ve görüşmecileri arasındaki tüm konuşmalar devlet görevlileri tarafından not ediliyor, ses ve görüntü kaydı yapılıyordu. Yani, gerek devlet heyetinin ayrı ve gerekse HDP heyetinin İmralı adasında yaptığı yüzlerce görüşmenin tüm detayları, Devletin arşivinde mevcuttur.
Ve Öcalan, bu görüşmelerinin tümünde, çözüm için tarafların yapılması gerekenleri, kendi misyonunu ve sürecin yasal işleyişini masada tuttu. Tıkanmalara müdahale etti, hükümete ve PKK hareketine yönelik sert eleştirilerde bulundu. Bu süreç zarfında, kendi çözüm paradigmasını PKK hareketine anlatmak için 15 mektup yazdı. Değişik vesilelerle gönderdiği açık mesajlarla sürecin gelişmesi için yoğun bir emek harcadı.
Öcalan, konuşmasının devamında süreçten beklentilerini şu şekilde özetledi:
‘Biz, Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye Anayasasında ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum.’
Öcalan, kendini dinleyen ve not alan her iki heyete dönerek tasarladığı eylem planını şu şekilde ifade ediyordu.
1- Çatışmasızlık ortamının sağlanması...
2- Anayasal ve Yasal süreç.
3-Normalleşme süreci.
Öcalan, bu başlıkların içeriğini açımlayarak KCK yönetimine bir mektup şeklinde iletti. KCK de fikirlerini yine bir mektupla İmralı adasında gönderdikten sonra, Öcalan, 13 Şubat 2013 tarihinde üç aşamalı eylem planını devlet heyetine sundu. Bu eylem planı aynı zamanda Kandil'e de gönderilecekti.
Öcalan'ın el yazısıyla hazırladığı 22 sayfalık 'Demokratik Barışın eylem planı' belgesinin birinci aşaması 7, ikinci aşaması 5, üçüncü aşaması 7 maddeden oluşuyordu.
Öcalan, birinci aşamada, tarafların sürecin selameti için kullanacakları dilin önemine dikkat çektikten sonra, aynı başlığın ikinci maddesinde ise aynen şöyle diyordu:
Taraflar arasında ana ilkelerde anlaşılmak kaydıyla en geç Haziran 2013 tarihine kadar çatışma alanlarından anlamlı bir geri çekilme hedeflenmektedir.
Devamında ise, hükümetin hiç bir zaman yanaşmadığı ve yerine getirmediği temel beklenti yazılıyordu.
‘Çekilmenin önündeki engellerin kaldırılması ve yasal boşlukların giderilmesi acilen sağlanmalıdır.’
Öcalan, birinci aşamanın 4. maddesinde, 'çekilme sırasında ve sonrasında doğacak boşluğu denetlemek için meclis tarafından bir komisyonun kurulması ve buna bağlantılı olarak Akil İnsanlar Grubunun teşkil edilmesi' gerektiğini öneriyordu.
Öcalan, 'çatışmasızlık sürecinin başarıyla tamamlanması halinde' ikinci aşamanın başlayacağını yazmıştı. Anayasal ve yasal güvencelerin gerçekleşeceği bu aşama sonbahara kadar tamamlanacaktı.
Öcalan, AKP hükümetinin görmezden geldiği ve aksini pratikleştirdiği ikinci aşamadan beklentilerini ise şu şekilde belirlemişti:
Anayasal adımlar. Bunun için öncelikle, sorun teşkil eden belli başlı maddeler üzerinde uzlaşı sağlanması, başta seçim kanunu ve siyasi partiler yasası olmak üzere, bazı temel yasaların demokratikleştirilmesi, yerel demokrasinin tanınması açısından öncelikle AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın koşulsuz imzalanması...
Öcalan, 'vatandaşlık tanımının etnik ve dinsel bağlamdan ayrıştırılmasını' istiyor ve 'kimliklerin özgürce ifade edilmesi ve yaşatılması garanti altına alınmalıdır' diyordu.
Sürecin hızlı ve ortak aklın gelişimi açısından akademik, medyatik ve sivil toplum örgütleriyle iletişimin kurulması, güvenlik ve sağlık birimlerinin yetkinleştirilmesi gerektiğinin altını çizen Öcalan, anayasal ve yasal süreç için yapılacak konferans-toplantı türü organizasyonların önemine dikkat çekiyordu.
Öcalan, 'ikinci aşamanın başarıyla tamamlanması sağlanmadan, üçüncü ve son aşama olan normalleşme sürecine geçilemez' diyordu. 'Bu aşamada, silahlı güçlerin güvenliği ve denetimi için bazı uluslararası güçlerin desteği aranabilir' önerisinde bulunuyordu.
'Demokratik barışın eylem planı' başlıklı taslakta, Öcalan, üçüncü aşamayı 7 madde şeklinde formüle etmişti. 'Bu aşamanın temel amacı normal yaşama geçiştir, savaş ortamından kalıcı barış ortamında güvenlik içinde yaşamla bütünleşmelidir' şeklindeki vurgudan sonra, silah bırakma sürecine ilişkin aynen şöyle yazmıştı:
'Silahların bırakılması varlıksal ve özgürlüksel olarak Kürtlerin sorununun çözümüne kavuşturulmasına bağlıdır.'
Öcalan, hazırladığı bu eylem planının bir taslak olduğu ve tarafların bunu ortak bir metne dönüştürebileceğini söyledi.
İmralı'da devlet adına görüşmelerde bulunan heyet, bu taslağı kabul ederek, gereken adımların atılacağına dair taahhütte bulundu. KCK yönetiminin de bazı kaygılarla birlikte taslağa olumlu cevap vermesi üzerine, Öcalan, Newroz 2013'teki tarihi mektubuyla 'geri çekilme çağrısı yaptı.'
Murat Karayılan 25 Nisan'da basın toplantısı düzenleyerek, 8 Mayıs'ta geri çekilmeye başlayacaklarını açıkladı. Süreç senkronize bir şekilde devam edecekti. 8 Mayıs 2013'te ilk gerilla grubu geri çekilmeye başladığından birkaç gün sonra Bülent Arınç, 'cehennemin dibine gitsinler' diyerek, sözcüsü olduğu hükümetin tavrını açıkladı. Oysa hükümetten beklenen bu değil, yasal adımların atılması ve ikinci aşamaya geçmek için hazırlık yapmasıydı.
2.BÖLÜM
Tarih 15 Eylül 2013...Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan İmralı adasındaki görüşmeye gittiklerinde, Öcalan, mevcut sürecin bir yıllık değerlendirilmesini yapacağını belirtiyor. Bu görüşmeden bir hafta önce 9 Eylül'de, KCK, AKP'nin ayları çarçur ederek sürecin ikinci aşamasına geçmemek için direndiğini ve çözüm için adım atmadığını gerekçe göstererek geri çekilme sürecini durdurduğunu açıklamış.
Demirtaş, görüşmenin başlangıcında bu haberi Öcalan'a ilettiğinde, 'haberim var... değerlendireceğim' yanıtını alıyordu.
Abdullah Öcalan, sürecin artık yeni bir formatta devam etmesi gerektiğini, bu zamana kadar devam eden sürecin diyalog olduğu, diyalogun fazlasıyla yapıldığını belirterek şunları söylüyor:
'Artık bu sürece müzakere süreci diyeceğiz. Olursa tabii. Hükümete bağlı, yazılı ve sözlü olarak hükümete ilettim. Eğer kabul ederlerse Ekim ayıyla birlikte müzakere sürecini başlatacağız.'
Evet bu sözler yaklaşık iki buçuk yıl önce 15 Eylül 2013'te İmralı adasında Abdullah Öcalan tarafından söyleniyor. Ve tabii ki Öcalan, KCK'nin geri çekilme kararını ise şu cümlelerle onaylıyor:
'AKP oyalamayı seviyor. Bana göre Kandil neyi varsa 1 Haziran'a kadar bitecekti. Önderlik olarak ben böyle öngörmüştüm. Ama Kandil'in de haklı gerekçeleri var. Pusulama yaptılar, karakol yaptılar, köylü katliamları yaptılar, geri çekilme için yasa çıkarmadılar. Askeri amaçlı barajlar yaptılar. Kandil haklı olarak tedbir aldı.'
Öcalan, konuşmasının bu noktasında, devleti temsilen görüşmede bulunan yetkiliye dönerek şöyle diyor:
'Sayın yetkili, ben 1 Haziran derken yasa çıkarılır, kamyonlarla bir aylık yolu 12 saatte giderler diye düşündüm. TV'lere çıkıp 'Yok, APO 1 Haziran demişti, örgüt dinlemedi' diyorlar. Bunlar kanat takıp mı gidecekti. Nasıl gidecekler? Hükümet akıllı olsaydı, 1 Haziran'da biterdi.'
Öcalan daha sonraki görüşmelerin birinde, yasa çıkarmadan geri çekilme çağrısı yaptığı için 'özeleştirisini vererek', hükümetin çözüm için atılan bu büyük adımı istismar ettiğini ve fırsatı kaçırdığını belirtiyordu.
Bu görüşmeden bir süre sonra, Öcalan'ın sürece yaklaşımını ve AKP hükümetinin ciddiyetsizliğini bir basın toplantısıyla eleştiren Selahattin Demirtaş’ın bizzat Erdoğan'ın talimatıyla bir daha İmralı adasına gitmesi engellendi.
Öcalan'ın hazırladığı ve her görüşmede tarafların görüş ve önerilerini dikkate alarak revize ettiği çözüm için eylem planı bir türlü hayata geçmiyordu. Zira müzakere süreci henüz başlamamış ve hükümet bunun için adım atmıyordu. Aksine, sadece Hakkari bölgesinde bu süreç zarfında 189 Karakol yapılmış, Amed, Dersim ve bir çok bölgede yüzlerce karakol ve kalekol inşaatlarının ihalesi TOKİ'ye verilmişti. Öcalan'ın, insani olarak oldukça önemsediği hasta tutsakların durumunda bir gelişme olmadığı gibi, tedavileri bile engelleniyordu. Öcalan'ın ve PKK hareketinin çözüm için attıkları adımlar ve iyi niyet çabaları, bir zaafiyet olarak değerlendirilip, derinden bir askeri ve siyasi saldırı hazırlıkları yapılıyordu. Bu hazırlıklara karşı direnen halka saldırılıyor, sivil insanlar katlediliyordu.
KCK ve İmralı'ya giden HDP heyeti bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirip, hükümetin çözüm için değil, tasfiye hazırlıklarını yaptığını sürekli açıklıyorlardı. Öcalan, hükümet bu süreci değerlendirirse mevcut Ortadoğu kaosundan Kürt Türk birlikteliğinin çıkacağını ve bu sinerjinin bölgeye olumlu anlamda müthiş bir etki yapacağını düşünüyordu. Süreç değerlendirilmez ve çözümsüzlük dayatılırsa büyük bir kırılmanın olacağını sürekli HDP ve devlet heyetine iletiyordu. Bu büyük kırılmanın olmaması ve savaşın derinleşmemesi için yapılması gerekenleri ayrıntılarıyla taraflara iletiyordu.
Eylül ve Ekim aylarındaki görüşmede 'süreç artık yeni formatta devam etmeli' diyen Öcalan, 2014 Newroz’una kadar müzakerelerin başlaması ve adım atılması için değerlendirmelerde bulundu. Sürecin artık istediği gibi gitmeyeceğini gören hükümet, rutin devlet heyeti dışında, İmralı adasına üst düzey bir siyasi yetkilisini göndererek, gereken siyasi ve yasal adımların atacağına dair taahhütte bulundu.
3. BÖLÜM
Devam edecek....