Yeşil AKP faşizmi Çiller faşizmine rahmet okutuyor. Bu her konuda
rahatlıkla gözlenebilir. Çiller başbakanlığı sırasında Kürt köylerini
PKK helikopterlerinin bombaladığını söyleyerek devletin Kürt halkına
karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. AKP
de Kürt halkına karşı işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya
çalışıyor.
Yeşil AKP faşizmi Çiller faşizmine rahmet okutuyor. Bu her konuda
rahatlıkla gözlenebilir. Çiller başbakanlığı sırasında Kürt köylerini PKK
helikopterlerinin bombaladığını söyleyerek devletin Kürt halkına karşı işlediği
savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışmıştı. AKP de Kürt halkına karşı
işlediği savaş suçlarını PKK’nin üzerine yıkmaya çalışıyor. Ama daha bir
ustalıklı, daha bir yüzü kızarmadan ve tehlikeli… Bu konuda hiçbir ahlak ve
edep ölçüsü tanımıyor. Her şey son derece kirli bir psikolojik harekata konu
ediliyor. Halklarımızın en kutsal değerleri, ilkeleri, kavramları yeşil AKP
faşizminin amaçları doğrultusunda istismar ediliyor.
Kürt halkı, Önderliği ve Özgürlük hareketiyle birlikte barışa ve sorunun
demokratik siyasal çözümüne dönük en vicdansızların ve ar damarı çatlamışların
bile inkar edemeyeceği bir çaba ve fedakarlık göstermiştir. Ancak bunun
karşılığı tasfiye konsepti olmuştur. AKP Kürt hareketinin tasfiyesine dayalı
yeni bir siyasi egemenlik ve kültürel soykırım sistemi kurmaya girişmiştir.
Kürt halkı yeşil AKP faşizmine dur deyince en kutsal ve yakıcı gerçekleri
istismar ederek kendini gizleyen AKP’nin maskesi düşmüş, gerçek yüzü açığa
çıkmıştır.
‘PKK’nin içinde çok başlılık ve liderlik kavgası yaşandığı, Önder Apo’nun
dinlenmediği’ benzeri haberler temelinde Önder Apo yıpratılmaya çalışılmakta,
Önder Apo’nun itibarsızlaştırılması ve etkisizleştirilmesi temelinde Kürt
özgürlük hareketini tasfiye hesapları yapılmaktadır. Kürt özgürlük hareketini
tasfiyeye dayalı komplo saldırısı esas olarak Önder Apo üzerinden
yürütülmektedir. Erdoğan açıkça “örgütle ilişkisini kestik ve görüşmeler
yaptırılmayacaktır” demiştir. Türk medyası sürekli Önder Apo’nun
etkisizleştiğini, örgüt içinde de halk içinde de etkisinin kalmadığını
propaganda etmektedir.
Önder Apo bu biçimde hedef tahtasının başına konulurken “PKK savaştan rant
elde ediyormuş, lider kadro kendi derdine düşmüş, Kürt sorununun çözümünü
kendisinin bitişi olarak gören PKK sorunun çözümünü istemiyormuş…” gibi bu
minval üzeri bir sürü teori oluşturulmakta, savaşın bitmesini istemeyen bir
koro sanki savaşın bitmesini istiyormuş gibi bir tutum içinde kulakları
tırmalayan bir kakofoniyle Kürt özgürlük hareketini karalama kampanyası
yürütmektedir. Adeta üzerinde tepindikleri asker ve gerilla ölümleri sanki
umurlarındaymış, sivil ölümleri onlar için bir anlam ifade ediyormuş gibi
düştüğü yeri yakan bu gerçekleri istismar etmekten zerre kadar utanmayan bir
yalan makinesi durmaksızın işlemektedir. Türk basınının içine girdiği tutum
öyle bir noktaya gelmiştir ki, öyle bir noktaya getirilmiştir ki Türkiye’nin
barışa ulaşması için en başta basınla müzakere yürütmek, öncelikle basını
barışa zorlamak gerekmektedir. Türk medyası yeşil AKP faşizminden daha
saldırgan ve gerçekleri ters yüz eden bir tutum içinde kışkırtma ve linç
medyası olarak işlev görmektedir.
Silvan’da gerilla avına çıkan askerlerin gerilla tarafından vurulması
sonrasında Erdoğan’ın ve yeşil AKP faşizminin saldırgan söylemlerini, yalan ve
iftiraya kadar vardırması, tehdit ve şantaja büründürmesi, sınır tanımayan
polis terörü, Kürdistan’ın tüm bölgelerinde yürütülen operasyonlar, Kandil’e
hava hareketleri, 12 Eylül’de bile yapılmayan düzeyde toplu tutuklamalar,
örülmeye çalışılan yeşil inkar ve imha sisteminin kabul edilmemesi karşısında
duyulan öfkenin ve aczin dışa vurulmasıdır.
AKP Kürtlere kendi siyasi egemenlik ve kültürel soykırım projesini kabul
ettirerek, devlet üzerinde yürüttüğü iktidar mücadelesini sonuçlandırmak
istemektedir. Bu konuda tek parti dönemi CHP’sinin yol ve yöntemlerini esas
almaktadır. Yapmaya çalıştığı CHP’nin 1930’larda bütün toplumu susturarak
kurduğu tek partili iktidarı günümüzde hayata geçirmektir. Türkiye’nin bütün
ekonomik, siyasal, sosyal alanlarında belirleyici olmaktır. Yeşil AKP faşizmi
bunu varlık koşulu olarak ele almaktadır. İktidar açlığını iliklerine kadar
yaşayan AKP geleneği ele geçirdiği devlet iktidarını kalıcı kılmak adına her
türlü gayri insani yol ve yöntemi kullanabilecek bir gözü karalık içindedir.
İktidara geldiği 2002’den bu yana sivil ölümlerinin bir çetelesi
çıkarılacak olsa yeşil AKP faşizminin en fazla sivil ölümünün gerçekleştiği
hükümet süreci olduğu görülecektir. Son altı aylık bilanço bile ürkütücüdür.
Kürt halkının en meşru, yasal ve demokratik gösterilerine yapılan polis
müdahalelerinde onlarca insan yaşamını yitirmiştir. Kürdistan coğrafyasında
yaşlı, kadın, çocuk, bebek, hamile ayrımı gözetmeyen bir devlet terörü hüküm
sürmektedir.
AKP’nin Kürt sorununu çözme derdi yoktur
Kürt sorununu çözme, buradan hareketle farklılıkların eşitliğine dayalı
demokratik bir Türkiye ortaya çıkarma, kendisini böyle demokratik bir ülkenin
diğerleriyle eşit bir partisi haline getirme yaklaşımı yoktur. Tamamen
Erdoğan’ın sultan AKP’nin saltanat olduğu sadece tek milletli, tek bayraklı,
tek dilli ve tek devletli değil tek adamlı ve tek partili otoriter bir Türkiye
yaratmaya çalışmaktadır. Bunun önündeki temel engel direnen Kürt halkıdır.
Başkan Apo ve Kürt özgürlük hareketidir. Erdoğan ve AKP’si bunların tasfiyesini
başardığı takdirde Türkiye’nin tek gücü olacağına inanmaktadır. Dolayısıyla
AKP’nin Kürt sorununu çözme değil en meşru ve insani hakları için süren Kürt
direnişini kırma, onun örgütlülüğünü dağıtma, Önderliğini teslim alma ve
etkisizleştirme derdi vardır. AKP için temel hedef Türkiye’nin demokratikleşmesi
değildir; temel hedef, Kürtlerin bastırılması temelinde devletin tek sahibi
olmaktır. Erdoğan ve yeşil AKP faşizminin temel hedefi budur.
İçerde giderek büyüyen yeşil sermayenin ihtiyaçları ve amaçları, dışarıda
ABD ve uluslararası hegemonik güçlerin Ortadoğu’ya dönük hesapları AKP’de
temsilini bulmaktadır. Teslim alınmış Kürdistan’ı yayılma alanı haline
getirerek Ortadoğu’ya açılmak, Ortadoğu’yu kendi büyümesinin hizmetine koşmak
isteyen Yeşil sermaye AKP’yi bunun için var gücüyle desteklemektedir. AKP’nin
iç ve dış politikasını yönlendiren bir yanıyla bu güçlerdir. Yeni Osmanlıcılık
temelinde Ortadoğu’yu kendi yayılma alanı olarak gören bu çapulcu sermaye
kesimleri Ortadoğu’ya sömürgeci bir zihniyetle yaklaşmakta, Erdoğan, yeşil AKP
faşizmi ve medyası Ortadoğu’nun kanayan yaralarını, acılarını, kutsallıklarını
bu temelde istismar etmekten zerre kadar utanç duymamaktadır. Filistin halkının
acıları, Arap aleminin İsrail’le yaşadığı çelişkiler, büyük bedelleri göze
alarak ayağa kalkan Arap halklarının umutları bu kirli emeller için ikiyüzlüce,
utanmazca istismar edilmektedir.
İki yüz yıldır Ortadoğu halklarını teslim almaya çalışan kapitalist
modernite güçleri tam da ayağa kalktığı ve tüm statükoyu alt üst ettiği bir
süreçte Ortadoğu halklarına kendi damgalarını vurmak istiyor. İşbirlikçi
liberal islam –buna günümüzde ılımlı islam deniyor- eliyle bunu gerçekleştirmek
için tüm gücünü kullanıyor. Erdoğan ve AKP’si bölgede kapitalist sistem
temsilciliğini en iyi ben yürütürüm iddiasıyla hareket ediyor. Yeşil sermayenin
de işine geldiği için kapitalist modernitenin bölgedeki taşeronluğuna soyunmuş
bulunuyor. Karşılığında Kürt tasfiyesine dayalı tek adamlı tek partili yeşil
diktatörlüğüne tam destek istiyor.
AKP için demokrasi sorununu kullanma, çarpıtma, istismar etme sorunundan
bahsedilebilir, ancak demokrasiyi geliştirme, tesis etme sorunundan söz
edilemez. Bir hegemonya türünden başka bir hegemonya türüne yatay geçiş
yapılmaktadır. Mantık aynı, yöntem aynı, amaç aynıdır, dayanılan güçler de
büyük ölçüde aynıdır.
Bu anlamda Kürtlerin temsilcileriyle masaya oturarak, Kürt sorununa
demokratik siyasal çözüm geliştirme, ya da demokrasi standartlarını yükselterek
çoğulcu, eşitlikçi bir çözüm ortaya çıkarma söz konusu değildir. Yapılan göz
boyama, beklenti yaratma, bunu çarpıtma örgütlülüğünü ve önderliğini tasfiye
ettiği Kürt halkını, geliştirmek istediği sultanlığın hizmetine sokmadır.
Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük bölücülüğü yapan devletin haklarını talep
eden Kürtleri bölücülükle suçlaması, kaybettiği ve katlettiği Kürtlerin sayısı
on binlerle ifade edilirken Kürt direnişini terör hareketi olarak lanse etmesi
bu devletin kuruluşundan bu yana yürüttüğü bir siyasettir. AKP’nin yürüttüğü
siyaset de aynıdır. Tasfiye politikalarını gözden kaçırmakta ve gizlemekte,
elindeki devlet olanaklarını ve medyayı sınırsızca kullanarak Kürt soykırımını
yürütmekte ve yavuz hırsız gibi suçlarını da Kürt tarafına yıkmaya
çalışmaktadır.
Yalanı tutmayan AKP şiddete ve psikolojik savaşa sığınmaktadır
Değişen fazla bir şey yoktur. Kırıntı bile sayılamayacak hukuki temeli
bulunmayan kimi uygulamaları abartıp Kürt sorununda büyük gelişmeler
yaşanıyormuş gibi göstermek, bunlar üzerinden Kürt tarafına yüklenmek ve ‘daha
ne istiyorsunuz verilenle yetinin’ demeye getirmekte; bir anlamda diyalog,
çözüm, barış, demokrasi kavramları etrafında bir teslimiyet ağı örmektedir.
Kürt halkı bunu yutmayacak ve buna yatmayacak bir politik düzeyde
seyretmektedir. İşte Erdoğan ve AKP’sinin çıkmazı da burada başlamaktadır.
Yalanı tutmayan AKP silaha, şiddete ve psikolojik savaş yöntemlerine
sığınmaktadır. Beklediği sonucu alamadığı için Kürt Halk Önderliği ve PKK ile
görüşmeleri kesen AKP faşizmi bir yandan tecrit politikasıyla şantaj yapmaya,
bir yandan da sınır ötesi operasyon tehditleriyle korku salmaya, yoğun
tutuklamalarla Kürt demokratik siyasetini teslim almaya çalışmaktadır.
Erdoğan’ın medyası burada devreye girmekte ve hiçbir meşruiyeti, tutarlılığı,
yeniliği olmayan, açığa çıktığı ve teşhir olduğu için şiddete mahkum kalan
yeşil AKP faşizminin kanlı ellerini yıkamaya soyunmaktadır. Yeşil AKP
faşizminin yalanları, çarpıtmaları, suçları ve kanlı elleri basın tarafından
aklanmaktadır. Yaşanan sürecin sorumluluğu PKK’ye yıkılarak Kürtlerin direnme
hakkı bile ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bu aklama faaliyeti Türk
halkına dönük beyin yıkama faaliyetiyle güçlendirilirken Kürt halkına dönük
psikolojik savaşla tamamlanmaktadır.
AKP’nin Türkiye’yi uçuruma sürükleyen bu politikayı sürdürmesinde en büyük
suçlu, Türkiye tarihinin en tehlikeli psikolojik savaşını yürüten Türkiye
basınıdır. Türkiye basını AKP’nin bu tehlikeli amaçlarını gizlemekte,
meşrulaştırmakta ve bu temelde savaşın, çatışmanın sürmesinin, derinleşmesinin
hatta geri dönülemez bir rotaya girmesinin sorumluluğunu yürütmektedir.
Kürt halkının demokratik direnişi yeni bir düzeye ulaşmıştır. Yeni boyutlar
kazanan, demokratik direnişin tarihsel örneklerini sergileyen bu direniş süreci
büyük halk eylemlilikleri ve kahramanlık sınırında seyreden gerillanın meşru
savunma eylemlilikleri temelinde ilerlemektedir. Bunu görmek için Kürt halkının
sadece 2011 yılında sergilediği kimi eylemliliklere bakmak bile yeterli
olacaktır.
8 Mart Kürdistan’da yaşanan büyük kadın devrimini ifade etmesiyle; Newroz
Kürt halkının özgür irade beyanı olmasıyla; Newala Qasaba yürüyüşü PKK’de
gerçekleşen kahramanlığın bütün bir toplum tarafından sahiplenildiğini
göstermesiyle; −Büyük Amara yürüyüşü Kürt halkının Önderlik kurumunu tartışmaya
yer vermeksizin sahiplenmesiyle ve YSK vetosuna karşı topyekun ve eşzamanlı
hareket ederek siyasal iradesini sahiplenmede sergilediği kararlılığıyla Kürt
halkının Ortadoğu’nun direniş tarihinde şimdiden yerini almış büyük bir
devrimsel süreç yaşadığını kanıtlamaktadır.
Yaşanan bu direniş sürecinde siyaset ve siyasetçilik biçim ve içerik olarak
büyük değişiklikler yaşamaktadır. Kürt halkı demokratik siyasetin en çarpıcı
örneklerini ortaya koymakta, büyük bir politikleşmeyi yaşamakta ve milyonlar
politik süreçte doğrudan yer almaktadır. Gerilla Kürdistan ve Türkiye’nin tüm
alanlarında Kürt halkının varlığını ve iradesini güvenceye alma temelinde
etkili bir meşru savunma direnişini gerçekleştiriyor. Benzersiz bir siyasal
soykırıma karşı benzersiz bir direniş yaşanıyor. Siyasi temsilcileri yığınlar
halinde zindanlara doldurulan Kürt halkı kendi temsilini kitlesel halde artık
kendisi yapıyor. Zira artık her Kürt bireyi temel hakları, demokratik yaşamı ve
özgür geleceği hakkında siyaset yapabilecek güce, bilince ve örgütlülüğe
kavuşmuştur. Yeşil AKP faşizminin baskısı, yürüttüğü siyasi soykırım saldırısı
yanında devasa gücü ve olanaklarına karşı Kürt halkı birliğini güçlendirerek,
örgütlülüğünü büyüterek ve doğrudan demokrasi yöntemlerini geliştirerek, her
şeyiyle direniyor.
Bu sadece Ortadoğu değil, tüm dünya demokrasi tarihi açısından da ilkleri
barındıran, oldukça çarpıcı, çok yönlü, tüm insanlık için umut ve coşku kaynağı
olabilecek bir süreçtir. Arap coğrafyasında yaşanan toplumsal hareketlilikten
çok daha örgütlü, çok daha bilinçli, çok daha felsefi ve tarihi temelleri
bulunan, isyan değil, örgütlü ve bilinçli yeni bir toplumsal devrim sürecidir.
Ve oldukça öğretici deneylerle doludur. Toplumsal yaşamın her yanına getirmiş
olduğu felsefi, ideolojik yaklaşımlar, örgütsel, eylemsel yeniliklerle
demokratik uluslaşmanın ve demokratik özgür toplumsallaşmanın olağanüstü bir
örneğini sergilemektedir. Ortadoğu Rönesans’ı ve aydınlanması Kürt halkının
bünyesinde başlamıştır ve geri döndürülmesi de mümkün değildir.
Otuz yılı aşkın mücadele süreci Kürdistan halkında eski zihniyet
kalıplarının kırıldığı ve yerini yeni zihniyet kalıplarının aldığı bir süreç
olarak değerlendirilmediği sürece yaşanan görkemli direniş süreci anlaşılamaz.
Bağrında yaşanan büyük kadın devrimi ve kadında temsilini bulan büyük toplumsal
yenilenme, özgürleşme, büyük demokratik dönüşüm görülmeden Türkiye ve Kürdistan
coğrafyalarındaki etkileri hesaba katılmadan yaşanan bu süreç hakkında ne
dostluk ne düşmanlık adına ciddiye alınabilecek bir söz edilemez. İşte yeşil
AKP faşizmi bunu göremeyecek bir sığlıkla Kürt halkının bu görkemli ayağa
kalkışını sabote etmenin, önüne geçmenin, sindirmenin beyhude çabası içindedir.
Kürt halkına yöneltilen soykırım saldırılarında basın başı çekmektedir
Türk medyasının öteden beri tavrı bellidir ancak Kürt halkının bu direniş
süreci karşısında neredeyse tüm basının görmezden ve göstermezden gelme
yaklaşımını saldırganlık sınırlarına tırmandırması dikkat çekici düzeydedir.
Büyük bir hınç ve öfke ile Kürt halkına yöneltilen soykırım saldırılarında
basın yayın dünyası adeta başı çekmektedir. Kürt halkının özel yasalarla, özel
bir adada özel tecrit uygulamasına tabi tutulan Önderliği, günübirlik
bombardımana tabi tutulan coğrafyası, polis terörü altında ezilen, katledilen,
linç edilen kadın, çocuk ve yaşlıları, on Tahrir edecek serhildanları haber
konusu dahi yapılmamaktadır. Yemen, Bahreyn, Ürdün, Suriye gibi ülkelerde üç
yüz-beş yüz kişinin yürüyüşü söz konusu rejimlere karşı halkın meşru ‘isyan’
hareketleri olarak yansıtılırken Kürt halkının on binlerle, yüz binlerle
serhildana kalkması yok sayılmaktadır. Habere konu edildiğinde ise terör örgütü
yanlısı üç beş kişinin sokak eylemleri türünden suçlayıcı, basitleştirici,
aşağılayıcı bir dil kullanılmaktadır.
Türk basını ve medyasının suçları tarihseldir. Yapısal karakteri gereği,
zihni biçimlenmesi gereği suçludur. Bu biliniyor ancak tövbe etmekten veya
yanlışlarının özeleştirisini vermekten kaçıyor. Bu yüzden büyük insanlık
suçlarına ve bunların sürmesine hizmet etmesiyle ve halklarımızın acı
çekmesinde rol oynamakta ısrarıyla birkez daha suçludur. Kürt halkının ortaya
koyduğu iradesini ve taleplerini görmezden, göstermezden gelmek için dahası bu
talepleri hiçleştirmek ve iradesini kırmak için her türlü yalan, çarpıtma,
iftira, karalama yöntemlerine başvurmaktadır. Yeşil AKP faşizminin
saldırganlığını meşrulaştırmak için ikiyüzlü bir yaklaşımla her türlü çamur
atmayı, saptırmayı, kutsal bir görev gibi yerine getirmektedir.
Medya tekellerinin sahipleri için bu konuda ar, namus, doğruluk, haysiyet
içeren, medya etiği, gazetecilik ve basın ilkeleri gibi hususların anlam
taşıdığı söylenemez. Bu çok önemli değildir ve aklı olan hiç kimsenin böyle bir
beklentisi de yoktur. Ancak basın ve medya dünyasında yer alanların, kalem
kullanan, mikrofon uzatan, haber sunan, yorum yapan, köşe yazan, haber
kovalayanların bunlardan uzak durması, ne adına olursa olsun bu değerlere sahip
çıkmaması bir ülke için felaket demektir. Zira basın ve medya toplumların zihni
demektir. Ortak aklın üretildiği alan demektir. Toplumsal aklın şekillendirici,
yapıcı en önemli alanıdır basın ve medya dünyası. Bu alan inkar, çıkar,
ilkesizlik, yalan, insafsızlık ve vicdansızlık üzerine şekillenmişse, toplumun
akıl sağlığı başta olmak üzere hiçbir şey ve hiçbir kimse güvende değil
demektir. Nitekim yaşanan gelişmelerde bunu göstermektedir. Türk basını kadar
hakarete, saygısızlığa, saldırgan ve aşağılayıcı tutumlara maruz kalan bir
basın daha yoktur. ‘Sahibinin sesi’ olmakta kusur etmemesine rağmen durumu
acınacak haldedir. Devlet karşısındaki ilkesizliği ve çıkarcılığı, korkaklığı
ve yaranmacılığı o düzeydedir ki dünya basın camiasında zerre kadar saygınlığı
yoktur. Kürt basıncılığının sahip olduğu itibar, saygınlık, insani ve mesleki
ilkelere bağlılıktan kaynağını alan inandırıcılıktan fersah fersah uzaktır.
Büyük acılar ve bedeller temelinde önemli bir aşamaya, müzakere ve çözüm
aşamasına gelen Kürt sorununun çözümü önünde yeşil AKP faşizmi kadar bu basın
ve medya gerçeği de engeldir. Tutumu süreci sabote etme, kanı sürdürme ve
acıları çoğaltma dışında hiçbir şeye hizmet etmemektedir. Defalarca denenen
yöntemlerin birkez de AKP eliyle denenmesinin hiçbir sonuca yol açmayacağı en
çok Türk medyası tarafından bilinmektedir. Ancak buna rağmen büyük bir sahtekarlıkla
perdeleme, sabote etme, çatışma sürecini körükleyen AKP yaklaşımını destekleme
tutumu sürdürülmekte, Kürt halkının demokratik siyaset temelinde dile getirdiği
talepleri, ortaya koyduğu kitlesel iradesi, Türkiye halkından ve dünya
kamuoyundan gizlenmeye çalışılmaktadır. Askerin, polisin, JİTEM’in ve sayısız
özel savaş kurumunun yanında Kürt halkının özgürlük iradesi, onun örgütlülüğü,
Önderliği ve öncülüğüne karşı nerede duracağı bilinmeyen bir saldırganlık
sergilenmektedir. Bu bile bile yanlışa ortak olmaktır. Bile bile suça
bulaşmaktır. Bu bilinçli bir şekilde çatışmalı sürece çanak tutmak ve bundan
nemalanmaktır.
Nitekim AKP’li devlet siyasi, kültürel, sosyal alanlarda yürüttüğü
saldırganlıktan, istihbari, Jitemvari, kontravari, hizbullahi faaliyetlerden
sonuç alamadığını, boşa çıktığını gördüğü için Önder Apo ile yürüttüğü
görüşmelere son vermiş, tecrit uygulamasını başlatmış, yeni bir tutuklama
dalgasıyla siyasi alana savaş açmış, daha önceki hükümetler gibi Kürtlere karşı
özel savaşı derinleştirmiştir. Halka dönük saldırılar, siyasal alanda eşi
görülmemiş bir soykırım uygulaması olan toplu tutuklamalar, tüm alanlarda
gerillaya dönük operasyonlarla Kürt özgürlük hareketini tasfiye konseptine yol
aldırılmaya çalışılmaktadır. Yeşil AKP faşizminin tasfiye politikaları boşa
çıkmıştır. Kürt halkının, Kürt özgürlük hareketinin ve Kürt Halk Önderliğinin
direnişine çarpmış ve tuzla buz olmuştur. Sürecin çatışmaya evirilmesi bu
nedenledir. AKP’li devlet çözümsüzdür ve en bildiği şeye sarılmaktadır. Çatışma
ve şiddet. Yeni bir fikri, yeni bir konsepti, yeni bir yaklaşımı yoktur. Sorun
karşısında AKP aklının çok basit, çıkarcı, sığ ve ilkel olduğu artık iyice
teşhir olmuştur.
Türk özel savaş rejimi tarihinin en zorlu döneminden geçmektedir. İdeolojik
ve siyasi alanda yaşadığı kırılma onu şiddet temelinde kendini yeniden restore
etmeye yöneltmiştir. Bölgenin büyük alt üst oluşları yaşadığı 21. yüzyıl
dünyası karşısında inkar ve imha üzerinde vücut bulan ulus devletçiliği tasfiye
olmakla karşı karşıya bulunmaktadır. O nedenledir ki, yeşil AKP faşizmi
cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde kirli savaşı tırmandırmaktadır. Ekonomi,
siyaset, diplomasi tamamıyla özel savaşın hizmetine sunulurken, sosyal ve
kültürel alan basın ve medyanın imkan ve olanakları en üst düzeyde seferber
edilerek benzersiz bir soykırım süreci geliştirilmeye ve Kürt halkı üzerinde
sonuca götürülmeye çalışılmaktadır.
Kürtler Türk devleti medyası, akademi dünyası ve diyaneti
tarafından düşman ilan edilmiştir
Bugün Türkiye’de yaşananlar tamamıyla bu çerçevede gelişmektedir. Askeri
olarak özel profesyonel orduya geçiş çabalarına hız verilirken, doksanlı
yılların büyük insanlık suçlarına imza atan özel harekat dairesi yeniden
devreye konulmakta, militer güçler modern teknikle yeniden donatılmakta, siyasi
olarak yeşil AKP faşizmi tek parti diktatörlüğü yürütürken Erdoğan tek adam,
padişah, sultan edasıyla Kürtler üzerine fermanlar imzalamakta, tehditler ve
küfürler savurmaktadır. AKP’nin ideolojik olarak dayandığı Türk-islam sentezine
yeni bir biçim kazandırılarak ılımlı islam ismiyle bölgesel ajanlığa
soyunulmaktadır. Toplumsal alanda Türkiye’nin sağcısı, dönek solcusu, sözde
demokratı, liberali, milliyetçisi, dincisi, laiki vb bir araya getirilmekte,
Kürt siyaseti ve siyasetçisinin iradesi kırılmaya çalışılmakta, Kürtler arası
çatışma körüklenmekte, Kürtlük adına siyaseten, ahlaken düşmüş kimi Kürtler
Kürt halkına lider diye sunulurken, Kürt halkının milyonlarla sahiplendiği ve
ölümüne bağlı bulunduğu Önder Apo işlevsiz, değersiz kılınmaya, gözden düşürülerek
etkisiz bırakılmaya çalışılmaktadır. Kürt halkı Türk devleti, medyası, akademi
dünyası, diyaneti tarafından düşman ilan edilmiştir.
Bu şekilde yeşil AKP faşizmi ve artık onun eline geçmiş bulunan devlet
aygıtı Kürtlere karşı ilan edilmiş bir soykırım savaşını açıktan açığa yürütür
hale gelmiştir. Türkiye’de yeşil AKP faşizminin kendini dört dörtlük bir özel
savaş rejimi olarak konumlandırması Türkiye’nin Kürt direnişi karşısında iflas
eden gerçekliğini ortaya koymaktadır. Türk basını ve medyası bu durumun
gizlenmesi, sanal başarılar ve zaferler temelinde tersinden gösterilmesi ve her
yol mubah anlayışıyla Kürt düşmanlığı yürütmekle görevli kılınmıştır. Kendini
böyle bir görevle yükümlü kılmıştır. Sürecin yeniden çatışmaya evirilmesinden
en az yeşil AKP faşizmi kadar sorumludur.
Türkiye ve Kürdistan gerçeğini gizleyen, Türk ve dünya kamuoyundan Kürt
halkının demokratik direnişini ve en meşru, en insani taleplerini kaçırarak,
iflas eden devlet aklına çıkar karşılığı methiyeler dizen, Türkiye’yi felakete
sürükleyen inkar ve imha siyasetine hizmet eden basın ve medya gerçeği yeşil
AKP faşizmiyle birlikte yeniden düzenlenmiştir, yeniden örgütlendirilmiş ve
misyonu AKP’nin misyonuyla uyumlu kılınmıştır. Türk medyasını oluşturan basın
yayın organları buna uygun bir zemin olmanın sorumluluğunu ve görevlerini
yerine getirmekle görevlendirilmiştir. Medyanın sistem içinde bu kadar önem
kazanması, bu kadar öne çıkması psikolojik savaşa bu kadar ağırlık verilmesi
Kürt halkına karşı yürütülen savaşın içinde bulunduğu çıkmazın, aczin ve
çaresizliğin göstergesidir. Bu nedenle Kürt halkına karşı yürütülen özel savaş
ağırlıklı olarak psikolojik savaş kapsamında ele alınmaktadır. Başarısız
oldukları için psikolojik savaş bu kadar öne çıkarılmakta medyaya bu kadar rol
ve önem atfedilmektedir.
Amaç esas olarak değişmemiştir, ama yöntemlerde ve taktiklerde ciddi
değişiklikler görülmektedir. Geçmiş süreçlerde basın genelkurmay tarafından
yönlendirilen politikanın destekçisiyken AKP iktidarıyla birlikte Kürt halkının
direnişine karşı yürütülecek ezme, bastırma, saptırma, teslim alma temelli
tasfiye politikalarının üretildiği bir zemine dönüşmüştür. Kürt halkına,
Önderliğine ve örgütlülüğüne karşı yürütülen savaşın ağırlıklı bölümü basın
üzerinden psikolojik savaş olarak yürütülmektedir. Asker ve polis, sözde sivil
toplum kuruluşları, cemaatler, tarikatlar, işbirlikçi ajan Kürt çevreler,
devşirilmiş ve ruhunu satmış tipler, devlet fideliğinde yetişmiş toplumsal
kesimler basının verdiği perspektiflere göre düşünmekte ve hareket etmektedir.
Bu yönüyle basının geçmişteki durumdan çok farklı bir konumu vardır. Artık
perspektif gücüdür. İdeolojik yönlendirici güçtür. Kürt halkına ve Kürt
özgürlük hareketine karşı yürütülen çok yönlü savaşın doğrultusunu, içeriğini,
ilkelerini, esasını basın belirlemektedir. Kürt özgürlük hareketinin toplumsal
temelini daraltma, Türkiye ve dünya kamuoyundan soyutlama, yalnızlaştırma, Kürt
özgürlük hareketini parçalama, Kürt halkının bilincini karartma, muğlaklığa
düşürme konusunda esas rolü basın yerine getirmektedir. ’90’lı yıllarda kaba
yöntemlerle, katlederek, kaybederek Kürt özgürlük hareketinin toplumsal
tabanını daraltmak esas alınırdı. Günümüzde basın bu görevi üstlenmiş
bulunmaktadır. Faili meçhuller, polis terörü, sivillere, kadın-çocuk-yaşlılara
dönük katliamlar yine yaşanmaktadır; Nazi Almanyası’nı andıran siyasi soykırım
operasyonları yine yürütülmektedir. Böylesi yöntemlerle halkımız yıldırılmaya,
sindirilmeye, iradesi kırılmaya çalışılmaktadır. Ama bu saldırıları basın
hazırlamakta, yönlendirip meşrulaştırmaktadır. Bu anlamda geçmişten daha
tehlikeli, daha sinsi, daha stratejik bir rol oynamaktadır. Kürt halkına karşı
yürütülen özel savaş içindeki yeri ve ağırlığı artmış, adeta rütbe almış bir
basın gerçeği söz konusudur. Şu anda neredeyse bütün medya ve basın camiası
yeşil AKP faşizminin politikalarını kotaran, pratikleştirilmesi için zemin
oluşturan dört dörtlük bir özel savaş aygıtı olarak işlev görmektedir. Bu
anlamda geçmişteki destekçi pozisyonundan çıkmış neredeyse yekvücut bir halde Kürt
halkına, Önderliğine ve Özgürlük hareketine karşı savaş vermektedir.
Devletin resmi basın yayın kurumları dışında, özel sektör tarafından
çalıştırılan yüzlerce TV ve radyo kanalı ve gazete mevcuttur. Bunlar tamamen
yeşil AKP faşizminin ve yürüttüğü özel savaşın ihtiyaçlarına cevap verecek
şekilde yayın yapmaktadır. Hepsi bir ağızdan Kürt Halk Önderliği’ni, Kürt
özgürlük hareketini ve Kürt halk gerçekliğini hedeflemekte ve yıpratmak için,
kamuoyunun desteğini engellemek, Kürt halkının kafasında soru işaretleri
oluşturmak, tanımayan insanlarda olumsuz bir imaj yaratmak için yapabilecekleri
her şeyi hiçbir kural ve ilke gözetmeden yapmaktadırlar.
AKP iktidarıyla birlikte Türkiye’deki basın yayın organlarının büyük
çoğunluğu tarikatların eline veya denetimine geçmiş bulunmaktadır. Gazete, TV,
radyo, ajans, yayınevi, matbaa, dağıtım şirketi vb birçok basın yayın organı
Gülen cemaatince yönlendirilmektedir. Gülen tarikatı bu biçimde Türkiye’de
yaşayan halkları Kürt Halk Önderliği’ne, Kürt özgürlük hareketine ve özgür
Kürt’e düşmanlık temelinde örgütlemekte ve Kürt soykırımını sonuca ulaştırmaya
çalışmaktadır. Samanyolu, Kanal 7 TV’leri, Zaman, Yenişafak gazeteleri, Aksiyon
ve Sızıntı dergileri ve sayısız site üzerinden büyük bir ideolojik saldırı
yürütülmektedir. Öyle ki, Kürt özgürlük mücadelesine karşı hangi cepheden,
nasıl mücadele edilecekse, onun programı yapılmakta ve antipropagandası
geliştirilmektedir. Her şeyi kullanmak mubah görülmekte, halkın değer yargıları
ve dini duygularıyla oynamakta tüm sınırlar kaldırılmış durumdadır.
Özgürlük hareketini hedefleyen bir basıncılık hakim kılınmıştır
Psikolojik savaşın bu kadar pervasızca yürütülmesi esas olarak savaşın
geldiği düzeyi göstermektedir. Artık saflar netleşmiştir. Zaten AKP hükümeti
herkese “ya bizden yana ya da PKK’den” dayatması içine girmiştir. Kürt özgürlük
hareketi karşısında o kadar sıkışmıştır ki kimseye orta bir yol
bırakmamaktadır. Bu açıdan Türk medyası psikolojik savaşı bu kadar çıplak
yürütmektedir. Farklı seslere, sorgulayan kafalara, dünya standartlarında bir
basıncılık yapılmasına bile tahammülleri yoktur. Tamamen Kürt özgürlük
hareketinin tasfiyesini hedefleyen bir basıncılık hakim kılınmıştır.
Siyasal alanda da durum buna benzerdir. Giderek farklı görüşler devreden
çıkmakta hepsi tek ses haline gelmektedir. Şu anda tek bir görüş vardır, o da
AKP’nin yürüttüğü devlet politikasıdır. Meclisteki tüm partiler söylemleri
farklı olsa da aynı amaç doğrultusunda çalışmaktadırlar. O da Kürt özgürlük
hareketini tasfiye edip kültürel soykırımı tamamlayacak siyasal sistemi
güçlendirmektir.
R. Tayyip Erdoğan’ın “bir milletiz” tanımında ifadesini bulan bu
aldatmacayla Türkiye’de Türkler dışında bulunan tüm halk, topluluk, kültür ve
kimlikler reddedilmektedir. Bu yönleriyle açığa çıkan AKP faşizminin; devleti,
Kürt direnişini ezerek yenileme çabaları, tırmandırılan kirli savaş eşliğinde
giderek daha fazla boyutlandırılmaktadır. Bugün özgürlük ve demokrasi
mücadelemize karşı tırmandırılan savaşın anlamı da budur. Yeşil AKP faşizmi bu
nedenledir ki tüm Kürt dinamiklerine karşı savaş ilan etmiş bulunmaktadır.
Ancak artık görülmek durumundadır abartılı bir biçimde yürütülen psikolojik
savaşla, manipülasyon ve korku yaratarak Kürt halkının haklı mücadelesi
karşısında başarı sağlanamaz. Sanal zaferlerle, psikolojik savaşlarla dünyanın
en gerçek, en haklı mücadelesi geriletilemez. Hakikati ve gerçeği büyük olan,
buna bağlı milyonlarla yeni ve özgür bir toplumsallığı yaratan Kürt özgürlük
hareketinin geriletilmesi artık mümkün değildir. Türk devletinin başarısızlığı
da esas olarak buradan kaynaklanmaktadır. Artık yeni bir aşamaya ulaşmış olan
Kürt halkının demokratik direnişi kesintisiz bir süreçtir ve çözüm dışında
hiçbir şey onu durdurmaya muvaffak olamayacaktır.
Kaynak:http://www.serxwebun.org