Türkiye’deki Deniz Feneri, Almanya’da başlatılan soruşturmanın
hedefindeki Deniz Feneri e.V. ile hiçbir ilişkisi olmadığını söylüyor.
Hadi isim ve amblem benzerliğini geçtik, iki dernek arasında transfer
edilen ve buharlaşan milyon dolarlara ne demeli? Deniz Feneri bu
paraları aktarabilsin diye yapılan acil yasa değişikliğine ne demeli?
Ortak yöneticilere, ortak çalışanlara, Firdevsi Ermiş’in bu paralarla
AKP seçim kampanyalarının desteklendiği iddialarına ne demeli? 20 kilo
sahte belgeye, naylon faturalara ne demeli?
Türkiye Deniz Feneri’nin eski başkanı Uğur Arslan’ın gözaltına alınmasıyla, Almanya ve Türkiye ‘Deniz Fenerleri’ arasındaki ilişki tekrar gündeme geldi. Türkiye Deniz Feneri’nin durumunun netleşmesi ve mevcut ilişkilerinin açığa çıkartılması Ankara’da soruşturması süren dava bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca Frankfurt’ta devam eden ve ikinci bir dava açılma olasılığı olan Deniz Feneri Soruşturması için de önemli veriler ortaya koyacaktır.
İki Deniz Feneri derneği olduğunu biliyoruz. Bunlardan birinin başında ‘Almanya’ diğerinin başında ‘Türkiye’ yazıyor. Ama ikizdirler. Birbirleriyle iç içe çalışmaktadırlar. Türkiye Deniz Feneri Derneği, Almanya’da dahası Avrupa’da, “Deniz Feneri” isminin kullanılmasına izin veriyor. İlginç olan ise Almanya Deniz Feneri hakkında dava açılınca, Türkiye Deniz Feneri hemen bir açıklama yaparak, Frankfurt Deniz Feneri ile hiçbir ilişkilerinin olmadığını açıkladı. Sadece isim benzerliği olduğunu belirtti.
Tuhaf olan, Türkiye Deniz Feneri’nin başkanı Uğur Arslan bir Kanal 7 çalışanı ve patronu da Zekeriya Karaman; yani Almanya Deniz Feneri’nden gelen paraların gelip toplandığı merkez. Gizli muhasebe kayıtları da Uğur Arslan’ın çalıştığı Kanal 7’de bulunuyor. “Deniz Feneri” ismi kullanılıyor, bütün yöneticilerinin gelip gittiği yer Kanal 7 oluyor. Kanal 7, merkez işlevi görüyor.
Almanya Deniz Feneri yöneticilerinin tamamını tanıyordu. Sık sık görüşüyordu. Uğur Arslan hiç merak etmedi mi? Neden Deniz Feneri ismini kullandılar? Bu konuda kendisinden bir fikir aldılar mı?
Türkiye’dekiler “ilişkimiz yok” diyor
Türkiye Deniz Feneri’nin eski başkanı Uğur Arslan’ın gözaltına alınmasıyla, Almanya ve Türkiye ‘Deniz Fenerleri’ arasındaki ilişki tekrar gündeme geldi. Türkiye Deniz Feneri’nin durumunun netleşmesi ve mevcut ilişkilerinin açığa çıkartılması Ankara’da soruşturması süren dava bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca Frankfurt’ta devam eden ve ikinci bir dava açılma olasılığı olan Deniz Feneri Soruşturması için de önemli veriler ortaya koyacaktır.
İki Deniz Feneri derneği olduğunu biliyoruz. Bunlardan birinin başında ‘Almanya’ diğerinin başında ‘Türkiye’ yazıyor. Ama ikizdirler. Birbirleriyle iç içe çalışmaktadırlar. Türkiye Deniz Feneri Derneği, Almanya’da dahası Avrupa’da, “Deniz Feneri” isminin kullanılmasına izin veriyor. İlginç olan ise Almanya Deniz Feneri hakkında dava açılınca, Türkiye Deniz Feneri hemen bir açıklama yaparak, Frankfurt Deniz Feneri ile hiçbir ilişkilerinin olmadığını açıkladı. Sadece isim benzerliği olduğunu belirtti.
Tuhaf olan, Türkiye Deniz Feneri’nin başkanı Uğur Arslan bir Kanal 7 çalışanı ve patronu da Zekeriya Karaman; yani Almanya Deniz Feneri’nden gelen paraların gelip toplandığı merkez. Gizli muhasebe kayıtları da Uğur Arslan’ın çalıştığı Kanal 7’de bulunuyor. “Deniz Feneri” ismi kullanılıyor, bütün yöneticilerinin gelip gittiği yer Kanal 7 oluyor. Kanal 7, merkez işlevi görüyor.
Almanya Deniz Feneri yöneticilerinin tamamını tanıyordu. Sık sık görüşüyordu. Uğur Arslan hiç merak etmedi mi? Neden Deniz Feneri ismini kullandılar? Bu konuda kendisinden bir fikir aldılar mı?
Türkiye’dekiler “ilişkimiz yok” diyor
Deniz Feneri Derneği Genel Başkanı Av. Mehmet Cengiz, Almanya’da görülen Deniz Feneri e.V. davasıyla ilgili olarak şunları söylemişti: “Alman yasalarına göre kurulup oradaki resmi mercilere karşı sorumlu olan Almanya Deniz Feneri e.V. hakkında Nisan 2007 yılında Almanya’da başlayan hukuki süreç ve devamında Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından Almanya uyruklu kuruluşla ilgili olarak bir soruşturma başlatılmıştır. Bu konu ülkemizde bazı medya grupları ve kimi iş çevreleri tarafından istismar edilmiş, isim benzerliğinden yola çıkılarak, Deniz Feneri adı üzerinden, milletin değerlerine açıkça saldırılmış, kamu vicdanı haksız olarak yaralanmıştır.
“Hakkında yargılama yapılan Almanya’daki kuruluşla Deniz Feneri Derneği arasında, resmi prosedürlerle yapılan yardımlar dışında, hukuki ve kurumsal bir bağ mevcut değildir…
“Derneğimizin yurtdışında temsilcilik ya da şubesi bulunmamaktadır. Almanya’da tamamlanmış olan mahkeme sonrası Ankara’da bir soruşturma başlatılmış olmakla birlikte, aynı kapsamda Türkiye Deniz Feneri hakkında yürütülen bir soruşturma yoktur.”[1]
Belgeler ilişkileri ortaya koyuyor
Şimdi bu para transferine geçmeden önce bir noktaya açıklık getirelim. Deniz Fenerleri arasında çok yakın bir ilişkinin olduğuna dair dosyadaki 1251-1300 arasındaki sayfalara bakıldığında çok geniş bilgi ve belge bulmak mümkün. Bu bakımdan “ilişkimiz yok, sadece isim benzerliğidir” söylemi tamamen bir yalandır.
Ayrıca “hukuki ve kurumsal bağ yoktur” söylemiyle işin içinden sıyrılmaya çalışılması işin esasını değiştirmez. Hukuki bazı kılıflar bulunabilir ama pratik durum, yaşanan ilişkiler, bağlantılar esas alınması gereken gerçeği oluşturur.
Örneğin iki Deniz Feneri’nin amblemi de hemen hemen aynı. Normal koşullarda herhangi bir parti, vakıf veya derneğin amblemini bir başka kuruluş kullanamaz. Almanya Deniz Feneri aynı amblemi kullanmaya karar verdiğinde, Türkiye Deniz Feneri’ne sordu mu? Bilgisini ve onayını aldı mı? Almamışlarsa haklarında herhangi bir hukuki işlem başlattılar mı? Bildiğimiz kadarıyla böyle yapılmadı. Çünkü iki derneğin yöneticileri birbirlerini çok iyi tanıdıkları gibi bazı isimler de iki derneğin ortak yöneticileridir. Şimdi ikizler arasında ‘hukuki’ bir bağ yok gibi görünüyor ama aslında tek bir dernek gibi çalışıyorlar. Hangisi gerçek, hangisi doğruyu yansıtıyor?
Ayrıca, Türkiye Deniz Feneri ile arasında hiçbir bağ yoksa Almanya Deniz Feneri adına toplanan paraların en çok aktarıldığı ünlü şirket ‘YENİ DÜNYA İLETİŞİM A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı kim? Uğur Arslan’ın patronu olan Zekeriya Karaman. Peki, bu şirketin Mali İşler Daire Başkanı kim? Harun Kapıyoldaş. Yani 20 kilo sahte belgeyi Kanal 7’den alıp Almanya Deniz Feneri’ne getiren kişi.
İlginç olan şu; Harun Kapıyoldaş aynı zamanda Türkiye Deniz Feneri’nin muhasebecisi. Deniz Feneri dosyasının kilit isimlerinden biri olan Harun Kapıyoldaş’ın Türkiye Deniz Feneri’nin muhasebe, daha doğrusu para işlerini kontrol etmesi, öylesine tesadüfî bir olay değildir.
Türkiye Deniz Feneri, bu soygun şebekesinin içindedir. Olmadığını söylemek çok açık, bilinçli bir yanıltmadır. Türkiye Deniz Feneri hakkında dava açılır mı? Bunu bilemeyiz. Yargı buna nasıl karar verir? Pek de ilgilendiğim bir konu değil. Ancak somut veriler, ilişki sistemi, kurulan soygun şebekesi içindeki bağlantılar, Almanya Deniz Feneri-Türkiye Deniz Feneri- Yeni Dünya İletişim A.Ş., arasında çok açık bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Türkiye Deniz Feneri hakkında davanın henüz açılmamış olması, soygun şirketinin içinde olmadığı anlamına gelmez. Belki hiç dava açılmaz, ama bu mevcut gerçeği ve ilişkileri ortadan kaldırmaz.
Almanya Deniz Feneri ile Türkiye Deniz Feneri arasında ciddi bir para transferi yaşandığı gerçektir. Almanya’daki dosya ikizler arasında ciddi bir ilişkinin olduğunu belirtmektedir. Almanya Deniz Feneri üzerinden aktarılan paranın toplam miktarı 18 milyon Euro’dur.
Türkiye Deniz Feneri’nin bu parayı nerede kullandığına dair hiçbir somut veri bulunmadığı gibi hangi bankadan ne zaman ne kadar gönderildiği de bilinmiyor. İfadeleri dosyada geçen Firdevsi Ermiş, bu paraların bir kısmının seçimler döneminde AKP’nin desteklenmesi için kullanıldığını diğer miktarın ise ne olduğunu bilmediğini belirtiyor. Türkiye Deniz Feneri, ikiz kardeşinden gelen parayı nereye aktardığına dair somut belgeleri sunamamaktadır. Her ne kadar ‘bizim hesaplarımız açıktır’ denilse de gerçek böyle değildir. Bir sonraki yazımızda değineceğimiz gibi Almanya Deniz Feneri adına kesilen ve milyonlarca Euro değerindeki sahte faturaların olduğu gerçeğini hesaba kattığımızda, ikiz kardeşi Deniz Feneri’nin bu tezgahın içinde olduğuna dair önemli kuşkular bulunuyor.
Almanya ve Fransa Deniz Fenerleri olarak Türkiye’deki kardeşlerine para transferini hiç kimse gizlemiyor. Yardım amacıyla yapıldığı iddia edilen bu para transferinde iki örnek verelim.
Almanya’dan Türkiye Deniz Feneri’ne para transferinde bir kısım sorunlar oluştuğunu yapılan yazışmalardan anlamak mümkün. Dernekler yasasında bir kısım kurallar bulunuyor. Bu bürokratik işlem, paranın alınmasında sorunlar yarattığı için, AKP hükümetinin çok acilen bir kısım yasalarda değişikliğe gittiğini yine dosyadaki belgelerden anlıyoruz. Ayrıca gelen paraların hızlı bir şekilde çekilmesi için yasal düzenleme yapılana kadar paraların ödenmesi gerektiğini belirten müsteşar imzasıyla gönderilen genelge dahi hazırlanmış. 5253 sayılı Dernekler Kanunu 23/11129 - 9- ve 25649 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giriyor ve Kanununun 21. maddesi de değiştiriliyor. Herhangi bir yasanın değiştirilmesi aylar alırken, Deniz Feneri’nin paraları alması için yangından mal kaçırır gibi ‘yasal’ değişiklikler dahi beklenmeden müsteşar imzasıyla paranın ödenmesi gerektiği belirtiliyor. Çünkü yasa değişikliği arkadan gelecek. BELGE-6
Deniz Feneri e.V.’nin ikiz kardeş olan Türkiye Deniz Feneri hakkında ciddi bir araştırma yapılması bir bakıma zorunluluk haline gelmiştir. Frankfurt davasında önemli bir yer işgal eden iki Deniz Feneri ile Yeni Dünya İletişim A.Ş., arasındaki ilişkilerin açığa çıkartılması, soygun şirketinin nasıl işlediğine dair önemli veriler ortaya çıkaracaktır.
Son bir soru: Türkiye Deniz Feneri eski başkanı Uğur Arslan'ın YİMPAŞ’ta görevli Mustafa Arslan ile bir akrabalığı var mı? Yoksa tesadüfi bir soyadı benzerliği mi?
Dipnot:
[1] http://www.denizfeneri.org.tr/icerik.aspx?KOD=tekder-ziyaret