7 Ağustos 2011 Pazar

Devrimci Karagah'tan İran'ın Kandil Saldırısı Hakkında Açıklama

 Devrimci Karargah Behdinan Eğitim Saha Birimi, İran’ın Kandil’e saldırısı ve Türkiye devrimci hareketin durumuna ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

‘’Kürt halkının gerillasıyla birlikte yükselttiği Devrimci Halk Savaşı’na Türkiye devriminin Devrimci Savaş’ıyla karşılık olmak zorundadır’’ diyen Devrimci Karargah Behdinan Eğitim Saha Birimi açıklamasında Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 70 yıl önce ‘Kürtler doğu’da dağa çıkıyor biz batıda bildiri dağıtıyoruz’ sözlerini hatırlattı.


Devrimci Karargah Behdinan Eğitim Saha Birimi’nin açıklaması şöyle:


‘’İran’ın KCK mevzilerine saldırısında bölgesel savaşın çanları çalıyor. Bölge savaşının temel alanı bütün parçalarıyla Kürdistan ülkesidir.


Küresel ve yerel güçler gündemdeki bölgesel hesaplaşmanın arifesinde Kürdistan’da askeri, politik ve coğrafi olabildiğince en ileri mevzileri tutma telaşındalar.


Kürt Özgürlük Hareketi, Kürdistan ülkesinin en diri, en örgütlü, en deneyimli devrimci gücü konumundadır.


Bu nedenle emperyalizmin, bölgesel geri ve gerici yönetimlerin Kürdistan üzerindeki bütün ileri hareketlerinin kesişim noktası Kürt Özgürlük Hareketi ve onun tasfiyesidir.


Yeni bir mali krizin derinliğine yuvarlanmakta olan emperyalistlerin kendi iç gerilimlerinin yarattığı boşluk bir kez daha bölgesel güçlere Kürdistan alanında kendi adlarına ileri konumlar tutma imkanı vermektedir.


Bir yanıyla İran bölgesel savaşın zangoçluğunu yapıyor; üzerine yönelik emperyalist saldırıların gün saydığı bir süreçte halkların kardeşliğine, halkların demokrasisine yaslanacağına sömürgeci reflekslerine sığınmayı tercih ediyor. İran, Kandil-Xakurke hattındaki dağlık kesimi ele geçirerek hem Güney Kürdistan’dan üzerine yönelecek bir saldırıya karşı kendini güvenceye almaya çalışmakta, hem de kendi sınırları dahilindeki Kürt halkının Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisine karşı baskı altına almaya çalışmaktadır.


Diğer yanıyla İran, bu operasyonuna en büyük desteği bölgesel ihtiraslarda ortaklaştığı TC sömürgeciliğinde buluyor. İslamcı yeni Türk burjuvazisinin egemenliğindeki TC, 90’ların düşük yoğunluklu savaş programına geçerek Türk sömürgeciliğini bir türlü içine saklamayı başaramadıkları “açılım” kılıfını zaten çoktan bir kenara atmış bulunmaktadır.


Kürt Özgürlük Hareketi’yle 30 yılı aşkın bir savaşı yürüten Türk ordu güçleriyle kıyaslandığında İran’ın, hem klasik ordu tarzındaki yetersizlikleriyle hem de özellikle gerillaya karşı mücadelesindeki yok düzeyindeki tecrübesiyle istediği askeri başarıyı elde etme imkanı bulamayacağını şimdiden söylemek mümkündür.


Zaten, son dönemlerdeki diplomatik trafikler gereği İran saldırısı her ne kadar, Amerikan gizli açık servislerinin onayından geçen bir süreç olarak görülebilecekse de güneyden kendisine yönelik bir kara harekatını devre dışı bırakacak derecede İran’ın Kandil-Xakurke hattını kontrol altına alması ne Amerika’nın, ne TC’nin, ne de –artık iyice çözülmüş YNK’yi bir kenara bırakırsanız- bölgesel Kürdi güçlerin işine gelmeyeceği gün gibi ortadadır. Amerika’nın ve TC’nin bu operasyondan en ileri beklentisi KCK güçlerinin askeri temelde az çok yıpranmasından daha ileri olamaz.


Neticede bu hamlenin sonunda İran’ın elinde, Kürt halkının ve özellikle KÖH’nin İran sömürgeciliğine karşı yükselen öfke ve nefretinden başka bir şey kalmayacaktır.


Öyle ki, İran’ın Barzani’yi “ihanet”le suçlamasına, “devlet heyeti”nin bir yerlerinde bulunduğu açık olan Çandar’ın Kürt sorununda bütün çözümleri KÖH’ni “İran-Suriye” ekseninin dışında mevzilendirmeye çalışmasına bakılarak İran’ın Barzani ve AKP maşaları üzerinden tıpkı Saddam’ın Kuveyt seferine çıkarılması gibi bir provokasyona getirildiği bile düşünülebilir.


Biz anın örtük gerçeklerini zamanın ışığına ısmarlayalım ama gene de günün aydınlığında kolayca görülmektedir ki, İran hamlesinin İran adına olumsuzluğu şimdiden İran’ın, zaten gerilimli olan iç siyasetinde kendine yer bulacak derecede somuttur.


İran, bütün bu bölgesel ve konjonktürel hassasiyetleri son derece yerinde ölçerek tavır geliştiren KCK’nin henüz karşı savaş ilanına geçmemesini iyi değerlendirmek ve KÖH’yle dostluğunu Kürt halkının demokratik haklarının kurumlaştırılması temelinde geliştirmek zorundadır.


İran saldırısının bugünden görünen yüzü buyken Türkiye devrimi bu gelişmelerden kendini doğrudan ilgilendiren dersler çıkarmada eksikli davranmamak zorundadır.


Bu konuda yıllar öncesinden beri yaptığımız belirlemeleri mevcut olayların diliyle bir kez daha yineleyelim;


Kürt meselesi bir dünya meselesidir ve bu mesele zeminindeki her gelişme Türkiye devrimini doğrudan ilgilendiren bir süreçtir.


Kürt halkının Demokratik Özerklik hamlesi, AKP sömürgeciliğinde bir kez daha geleneksel TC’nin inkar ve imha politikalarıyla karşılanıyor. Irkçı saldırıların ve linç girişimlerinin metropol merkezleri de içine alacak kadar yaygınlaşması göstermektedir ki, Kürt halkının özgürleşme sürecinin daraltılmasına yönelik her ırkçı-sömürgeci girişim, Türkiye metropollerindeki demokratik liberal bütün toplumsal ve siyasal düzeyleri savuran gerici bir fırtınaya dönüşmektedir.


Bugünün Türkiyesinde en ortalama bir liberal demokrasinin varlığı Kürt halkının özgürlükçü eyleminin güvencesine, Kürt özgürlükçülüğünün açtığı nefeslenme ve güçlenme alanlarına muhtaçtır.


Türkiye’nin devrimcileri, Türkiyeli bir özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini yükseltebilmenin konjonktürel karşılığının, KÖH’nin bölgesel varlığını ve varoluş gerekçelerini güvenceleyen koşut bir politik pratikte olduğunu görmek zorundadır. Kürt halkının gerillasıyla birlikte yükselttiği Devrimci Halk Savaşı’na Türkiye devriminin Devrimci Savaş’ıyla karşılık olmak zorundadır.


Türkiye’nin devrimcileri, kendilerini oportunizmin ve statüko solculuğunun etkisinden sıyırarak kendi tarihiyle buluşup yeniden dirilişini yaşamak zorundadır.


Bunun somutu, salt salonlarda toplantı, basın açıklaması ve bildirilerle sürdürülen ricacı, dilekçi, temennici tutumlarla yetinmemek, ötesine yönelmektir.


Kıvılcımlı’nın 70 yıl önce “Kürtler doğu’da dağa çıkıyor biz batıda bildiri dağıtıyoruz” şeklinde yaptığı özeleştiri, 70 yıllık mücadele tarihi sonrasında ancak salon ve statüko solcuları için, devrim ve mücadele kaçkınları için geçerli olabilir, bugünün devrimcileri için geçerli olamaz.



Bugünün Türkiyeli devrimcisi, özellikle Kürt devrimi ekseninde gelişen süreçlere sadece enterasyonalizmin bir gereği olarak değil, doğrudan Türkiye devriminin bir gereği olduğu bilinciyle yaklaşmayı bilendir.


Bugünün Türkiyeli devrimcisi, bu bilincin gereği olarak Kürt devrimiyle bütün mevzilenmeler itibariyle siper yoldaşlığına yönelmeyi bilendir.’’

Kaynak:KızılDayanışma.org

Hiç yorum yok: