KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, AKP hükümetinin bölgede çok tehlikeli bir politika yürüttüğünü belirterek, Batı Kürdistan’ın Kobani kentine yönelik müdahale koşullarının yaratılmak istendiğini kaydetti. "Kobani Serêkaniyê’ye benzemez" diyen Karayılan, "Bu biçimde savaş sadece Kobanî’de ve Batı Kürdistan’da değil, bütün Kürdistan’da yaygınlaşacaktır" dedi.
ANF’ye konuşan Karayılan, Kürtlerin artık Ortadoğu’daki yerlerini alacağını söylerken, Türk devletinin bunu engellemek için her şeyi yaptığını ifade etti. Karayılan, 8 Kasım’da Türkiye üzerinden yüzlerce silahlı kişinin Serêkaniyê (Rasul Ayn) kentine girişi konusunda da çarpıcı bir açıklamada bulundu. Türkiye’nin bu hamle için gruplara 2 milyon dolar para verdiğini söyleyen Karayılan, “Açık ki her türlü desteği sunarak Kürt bölgesinde karışıklık yaratmaya çalışıyor” dedi. Karayılan AKP rejiminin Türk devletini “Kürtlerle savaşır hale getireceği” konusunda uyarıyor.
KÜRTLER ORTADOĞU’DAKİ YERLERİNİ ALACAK
* Halep ve Afrîn’le başlayan gerginlik Serêkanî’ye (Resul Eyn) sıçradı. Son olarak Türk devleti Kobanî sınırına tanklar yığarak, sınırdaki köyleri boşalttı. Türk devleti neden Batı Kürdistan ve Suriye’deki bu değişim sürecine müdahale etmek istiyor? Nasıl değerlendiriyorsunuz
Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Bölge çok önemli bir süreci yaşamaktadır. Bölgede altüst olma süreci devam edecek ve bu temelde Ortadoğu bölgesi yeniden yapılanırken Kürtler de artık yerlerini alacaktır. Yani Kürtlerin yok sayılması ve bir halk olarak tanınmaması süreci aşılıyor ve aşılacaktır. Kürt halkının bir halk olmaktan kaynaklı doğal hakları vardır. Bu hakların başında ise kimlik ve statü hakkı gelmektedir. AKP hükümeti ise, “bu süreci nasıl barajlarım, Kürtlerin bundan yararlanmaması için ne yaparım” hesabı içindedir. Bu hesaptan hareketle bir taraftan hareketimize karşı şiddet ve savaşı geliştirirken, öbür taraftan Güney Kürdistan’ı da siyasi ve ekonomik ilişkilerle kontrol altına almaya çalışmaktadır. Fakat bölgedeki gelişmelerin bir sonucu olarak Suriye’de yaşanan gelişmeler temelinde Suriye Kürdistanı’ndaki Kürt halkı kendi sistemini kurma ve haklarına kavuşma olanağını elde etme sürecine girmiştir. AKP hükümeti şimdi ise “nasıl yaparım da, Batı Kürdistan’daki Kürt halkının herhangi bir statü kazanmasını engellerim” diye planlar geliştirmektedir. Çünkü Kürdistan’ın en küçük parçasının statü hakkını elde etmesi karşısında Kürdistan’ın en büyük parçasında hiçbir hak tanımak istemeyen AKP’nin zorlanacağı, Türk sömürgeciliğinin de geri adım atmak zorunda kalacağını bilmektedirler. Bunun için Kürtlerin Suriye’de statü hakkı kazanmaması için AKP hükümeti her türlü çabayı sergilemeyi önüne koymuştur.
AKP HÜKÜMET KÜRTLERİ ENGELLEMEK İÇİN HERŞEYİ YAPIYOR
AKP Hükümeti bu amaçla başta Suriye muhalefetini İstanbul’a çekti, kararları üzerinde etkili olmaya çalıştı. Suriye muhalefetinin Kürt haklarını resmen tanımaması, Kürtlerin burada bir statü elde etmemesi için baskı uyguladı. Ama DeFacto bir biçimde Kürtler, Kürt şehirlerinde giderek kendi sistemlerini geliştirmeye başladılar. AKP hükümeti, bunun önüne geçmek için de çeşitli çabalar sergiledi. Her şeyden önce, “orada PKK vardır, PYD PKK’nin bir koludur” savını ortaya attılar. Bu tutmayınca bu sefer de “orada PYD denetiminde bir sistemin gelişmesine karşıyız” diyorlar. Bu konuda Türk istihbarat teşkilatının ve Dışişleri Bakanlığı’nın çok özel çabalar sergilediğini, büyük paralar döktüklerini biliyoruz. Niye PYD’ye bu denli düşmanlar? PYD, Türkiye sınırları içinde Türkiye’ye karşıt bir askeri-siyasi faaliyet mi yürütmüş ya da yürütüyor? Hayır. PYD, oradaki Kürt halkının oluşturduğu bir siyasi partidir. Esad döneminde yasaklıydı, üyeleri cezaevine atılıyordu, öldürülüyordu. Suriye’deki bu süreçle birlikte yeniden dinamizm kazanarak Kürt halkının iradesi adına daha güçlü siyaset yapan bir parti durumuna geldi. Ya benimlesin ya düşmanımsın misali PYD’ye böyle bir dayatmada bulunmasının hiçbir anlamı yoktur. Türkiye, önce, “Özgür Ordu-PYD nasıl karşı karşıya getiririm” diye planlamalar yaptı. Bu konuda Halep’te ve Afrîn’de bazı girişimlerde bulundular. Öbür yandan ise bazı marjinal-işbirlikçi Kürt kesimlerine dayanarak “Kürtler arası bir çatışma yaratabilir miyim” hesabı içine girdiler. Bütün bunlarla birlikte sınıra yakın Kürt şehirlerine, “Özgür Suriye Ordusu” adı altında bir takım güçlerle müdahale etme planını hazırlamış bulunuyorlar. Yani AKP hükümeti, Batı Kürdistan’daki halkımızın kültürel, kimlik ve statü haklarına kavuşmaması için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyor.
PYD’NİN DIŞLANMASI MÜMKÜN DEĞİL
Bu parçada Kürtler kendi birliğini kurdu, Türk Dış İşleri Bakanı ise hemen resmi olarak Hewlêr’e giderek bu birliğin yanlış olduğunu söyledi. Ahmet Davutoğlu, PYD dışındaki partilere “siz PYD’yi dışlayın, biz değil özerklik, federasyon hakkınızı bile destekleriz” demiş. Bu, büyük bir yalandır. Çünkü biliyor ki Batı Kürdistan’da en büyük kitlesel güç olan PYD’nin dışlanması mümkün değildir. Dışlanmak istenirse iç çatışmanın yaşanacağı kesindir. Esas amaçları Kürtlere federasyon veya başka statü hakkını tanıma değil, Kürtler arası çatışma yaratmaktır. Bu gerçeği Batı Kürdistan’daki tüm partiler ile Güney Kürdistan’daki güçler iyi görmelidir. Bu bir abartma değil, kesin bir olgudur. Türk devleti, Batı Kürdistan’a statü hakkını engellemek istiyor. Bunun için Kürtler arası çatışmayı dayatıyor, Kürtlerle Araplar arasındaki çatışmayı kışkırtıyor. Yaptığı budur. Ancak AKP hükümeti, yaptığı bu uygulamaların büyük çoğunluğunu Türkiye kamuoyundan gizliyor. Arkasında bir medya ordusu var, Türkiye’de oluşturduğu baskı atmosferi var. Kimse yazıp çizmeye ve farklı haberler yapmaya yönelmiyor, çünkü korkuyor. Oysa öyle dolaplar dönüyor ki, bütün bunlardan Türkiye kamuoyu habersizdir.
AKP EL-KAİDE ÇİZGİSİNDEKİ GRUPLARLA İTTİFAK YAPTI
İşte en son Serêkanî’deki (Resul Eyn) mevcut yaşanan çatışma süreci buna örnektir. Öncelikle belirtmek isterim ki, biz, özgürlük için mücadele yürüten insanlara karşı değiliz, Özgür Suriye Ordusu’na karşı değiliz. Kürtlerin kendisinin oluşturduğu YPG adındaki savunma gücü, Kürt halkının özgür ordusudur. Oradaki Kürt halkı da Suriye devrim hareketinin bir parçasıdır. Bu nedenle biz Özgür Ordu’ya karşı değiliz. Ama Özgür Ordu adına hareket eden onlarca değişik grup türemiş bulunuyor ve AKP, El-Kaide çizgisindeki bazı İslami gruplarla ittifak yaptığı gibi, daha değişik bu grupların bir kısmına para ve silah olanakları yaratarak kendine bağlı birer paramiliter güç gibi kullanmak istemektedir. Örneğin Afrîn köylerine saldıran ve Azaz bölgesinde egemen olan grup, böyle bir gruptur. Özgür Ordu ise bu grubu kendine bağlı bir grup olarak görmemektedir.
TÜRKİYE SINIRLARI SAVAŞIN GERİ CEPHESİ OLARAK KULLANILIYOR
Serêkanî’de yaşanan çatışma süreci, bu şekilde örgütlenen iki ayrı gruptan oluşan toplam 600 kişilik bir gücün silah, araç ve uçaksavarlarla donatılması suretiyle Türkiye’den (Ceylanpınar) giriş yapmasıyla başlatıldı. Şimdi de zaten bu insanlar çatışıyorlar, Ceylanpınar hattını ve Türkiye sınırlarını da savaşın geri cephesi olarak kullanıyorlar.
Şimdi Türkiye var gücüyle Suriye’de yürütülen savaşa destek vermekte ve bir taraf durumundadır. Günümüzde hiçbir yerde bir devlet kendi komşusu olan başka bir devlete karşı muhalif güçleri bu denli desteklememiştir. Ama bugün Türkiye bunu çok yoğun bir biçimde yapıyor. Burada Türkiye’nin amaçları vardır. Evet, belki Suriye’ye dönük bir takım hayalleri olabilir ama esas olarak orada Kürtlerin haklarına kavuşmaması için yoğun bir çaba sergilemekte, bu konudaki amaçlarına ulaşmak için bu kadar güce para, pul ve silah dağıtmaktadır.
TÜRKİYE SEREKANİYE HAMLESİ İÇİN GRUPLARA 2 MİLYON DOLAR VERDİ
Somut bilgi olarak şunu belirtiyorum: Türkiye bu Serêkanî hamlesi için bu gruplara 2 milyon dolar para vermiştir. Bu nettir. Açık ki her türlü desteği sunarak Kürt bölgesinde karışıklık yaratmaya çalışıyor. Özgür Suriye Ordusu’na genelde yardım etse, Suriye’de rejimin devrilmesi için çaba sergilese kimse buna bir şey demez, kendi bilecekleri iştir. Ama bunu Kürtlerin orada haklarını almaması için yapmaktadır. İşte problem bu noktadadır.
Türkiye’nin Serêkanî’ye dönük bu hamlesinin diğer bir amacı da Doha’da yapılan “Suriye Muhalif Güçleri Toplantısı”dır. Çünkü artık toplantı İstanbul değil de Doha’ya kaydırıldı. ABD ve diğer bölge güçleri muhalefeti belirli oranda Türkiye denetiminden çıkarma çabalarını sergiliyorlar. Türkiye de Doha’da yapılan düzenlemeye karşı çıkmadı, içinde yer aldı ama tepkilidir ve kendi etkisini göstermek için bu çıkışı yaptırdı. Belli ki bir plan temelinde benzer çabaları daha da gelişecektir. Burada Türkiye’nin düşündüğü muhalefet güçleri filan değildir; kendi hegemonyası ve çıkarlarıdır.
ÖSO’YA ÇAĞRI: TÜRKİYE’NİN OYUNLARINA GELMEYİN
Şuan Halep bölgesinin Türkiye’ye sınır olan hiçbir yerinde Suriye rejim güçleri yoktur. Aslında mevcut durumda Suriye rejim güçleri sınır hattında sadece Qamişlo merkezinde vardırlar. Diğer bütün alanlarda ya Kürtler ya da Araplar tarafından Suriye rejim güçleri çıkarılmışlardır. Kobanî bölgesinde hiçbir rejim gücü yoktur. Kendi bölgelerini kendi denetimlerinde tutan Kürtlerin, Araplarla veya Özgür Suriye Ordusu’yla hiçbir sorunları yoktur. Fakat Türk devleti, Özgür Suriye Ordusu’na müdahaleyi dayatıyor ve çelişki yaratmak istiyor.
Ben burada gerçek anlamda Özgür Suriye Ordusu olarak hareket eden yönetim güçlerine şunu söylemek istiyorum: “Türkiye’nin oyunlarına gelmeyin. Türkiye, Osmanlı anlayışıyla Suriye’yi kendi eyaleti haline getirmek istiyor. Türkiye’nin bu politikasına prim vermeyin. Özellikle Türkiye’nin yürüttüğü ‘Kürt Düşmanlığı’ politikasına alet olmamalısınız. Suriye’de en çok baskı gören, zulüm altında kalan toplumsal kesim, Kürt toplumudur. Kürt halkı Demokratik Suriye’nin bir parçası olarak özgürlük ve demokrasi mücadelesinde etkili bir muhalefet gücüdür. Türkiye sizlerle Kürtleri çatıştırarak Kürtleri ezmek istiyor ve böylece sizi de kendine muhtaç kılmaya çalışıyor. Bu nedenle AKP devletinin bu sömürgeci faşist politikalarına dikkat etmeli ve Kürt halkıyla çatışma değil, kardeşçe-birlikte mücadele etme yolunu esas almalısınız. Sadece Suriyeli Kürtlerin değil, tüm Kürt halkının sizden beklentisi budur.”
TÜRKİYE KOBANİ’DEKİ KAZANIMLARI BERTARAF ETMEK İSTİYOR
* Peki, şimdi Kobanî karşısında bu kadar tank yığılmasının ve köylerin boşaltılmasının nedeni nedir? AKP neyin peşinde?
Kobanî’de rejim güçleri yoktur, karşıt güçler yoktur. Buna rağmen Türkiye’nin burada bir panik havası yaratmak istemesi gösteriyor ki, bizzat Türkiye’nin planladığı ve haberdar olduğu bir plan söz konusudur. Türkiye, Kobanî’deki Kürt kazanımlarını bertaraf etmek için iç karışıklık yaratmak istemektedir. Türkiye diyor ki, “Özgür Ordu müdahale edecek, savaş olacak, bunun için tedbir alıyoruz.” Özgür Ordu’nun müdahale edeceğini nereden biliyor? Özgür Ordu neden ve kime müdahale edecek? Burada barış içinde yaşayan, kendi düzenini kurmuş Kürt halkı vardır, müdahale ne için yapılacak? Bunun kararını kim vermiştir? Türkiye nasıl bu karardan haberdardır? Bütün bu soruların cevabı gerçeği açığa çıkaracaktır. Açık ki Türkiye’nin bazı hesapları var. Burada bulunan marjinal bir Kürt grubu aracılığıyla karışıklık çıkarmak istemesinin nedeni de böyle bir plana bir zemin hazırlamak içindir. Belli ki iç çatışma görüntüsü yaratıp örgütlediği silahlı grupları Kobanî alanına yönlendirebilmenin bir yolunu bulmanın peşindedir. Alçakça bir plan, Kürt halkına tam olarak bir düşmanlık zihniyetinin bir sonucu olarak düzenlenmiş bir komplo ve provokasyon planlaması vardır.
TÜRKİYE’YE UYARI: KOBANİ SEREKANİYE’YE BENZEMEZ
Öncelikle belirtmeliyim ki, burada yapılacak böyle alçakça bir girişim çılgınlık olur. Çünkü Kobanî öyle Serêkanî’ye benzemez. Kürtler orada, kendi düzenlerini kurmuş ve kendi içlerinde Özgür Ordu, vb. güçleri kabul etmeyeceklerini ilan etmişlerdir. Buna rağmen Türkiye buralara da bir takım paramiliter güçleri aktarmayı planlayarak çatışma yaratmak istiyor. “Oradaki Kürtler arasında çelişkiler varmış” diyorlar. Orada öyle bir çelişki yok. Bu bir abartmadır. Olsa bile bu, AKP devletinin sorunu değildir, işi değildir. Kobanî de Türk devletine bağlı bir yer değildir. Üstelik Kobanî sınırında Türkiye’ye karşı tehdit içeren bir konuşlandırılmış güç mü var? Hayır! Kendine bağlı bir takım ajanlar yoluyla, bir takım provokatif olaylar tasarlıyor ve müdahale koşullarını yaratmak istiyorlar. Bu nedenle şimdiden Suruç’un Hurşitpınar ve bazı sınır köylerini boşaltmışlar. Bu bir hazırlığa işaret ediyor.
AKP ÇOK TEHLİKELİ BİR POLİTİKA YÜRÜTÜYOR
AKP, çok tehlikeli bir politika yürütmektedir. Kürt bölgelerine dönük hesapladığı bu politikalardan vazgeçmelidir. Vazgeçmezse AKP Türk devletini Kürtlerle savaşır hale getirecek ve bu biçimde savaş sadece Kobanî’de ve Batı Kürdistan’da değil, bütün Kürdistan’da yaygınlaşacaktır. Bu konuda bel bağladığı bazı marjinal, işbirlikçi, ruhunu satmış gruplara güvenerek bu tür çılgınlıklara girmesi kesinlikle Türk devletine kaybettirecektir. Ancak anlaşılıyor ki şuan yapmak istedikleri budur.
DAVUTOĞLU’NUN PROJESİ KÜRTLERİ BİRBİRLERİYLE ÇATIŞTIRMAK
Belli ki bu konuda Ahmet Davutoğlu’nun öngördüğü bir proje vardır. Bu proje, Kürtleri birbiriyle çatıştırmak, olmadıysa Araplarla çatıştırmak, o da olmadıysa müdahale ederek sonuç almaktır. Hesapları budur. Ancak bu hesapları tutmayacaktır. Suriye’de herkes özgür oluyorsa oradaki Kürt halkının da özgür olma hakkı vardır. Ve buna başta soykırımcı AKP zihniyeti, hükümeti dahil hiçbir güç engel olamayacaktır. Buna çeşitli gerekçelerle müdahale, tüm Kürt halkının iradesine müdahale olur. Ve asla kabul edilemeyecek Kürtlere düşmanca bir tutum olacağı açıktır. Günümüzde böyle kaba ve düşmanca bir politikanın sonuç alması mümkün değildir. Hem bölge güçleri hem de uluslararası güçler bu konuda Türk devletinin niyetini iyi bilmektedirler. Bu açıdan bu yönlü Türk politikasının destek bulması mümkün değildir. Ayrıca Batı Kürdistan’da Kürt halkının örgütlüğü ve siyasal öncülerinin dayandığı toplumsal gerçekliği, oluşturdukları siyasi ve askeri savunma sistemi her türlü yönelime karşı büyük bir direnişi gösterecek bir potansiyele sahiptir. Dolayısıyla bu tür dünyaca teşhir olmuş, lanetlenmiş ve bir insanlık suçu, savaş suçu olarak tarihe mal olmuş halkları birbirine kırdırtma tarzındaki sömürgeci politikaların sonuç alamayacağı ve Kürt halkının kazanacağı kesindir.
KÜRTLER TARİHTEN DERS ÇIKARMAYI BİLMELİ
*Bölge üzerinde bu kadar hesabın yapıldığı bir ortamda Kürt tarafı nasıl bir tutum geliştirebilir? Bu açıdan Kürt siyasetine hangi görevler düşüyor?
Şimdi her şeyden önce Batı Kürdistan halkı şunu çok iyi bilmeli: Halkımız açısından tarihi bir fırsat yakalanmıştır. Demokratik bir Suriye’de Demokratik Özerk Kürdistan’ın yer alma koşulları doğmuştur. Kürtlerin bunu doğru değerlendirebilmesi için öncelikle kendi arasındaki birliği güçlü tutmaları şarttır. Çeşitli güçlerin politik oyunlarına gelmemelidirler. Kürtler artık tarihten ders çıkarmayı bilmelidir. Tekrar bu hain tuzağa düşmemelidirler. Unutulmamalıdır ki, Kürdistan’ın ve Kürt halkının bölünüp parçalanması, sömürgeleştirilmesi egemen devletçi güçlerin eliyle olmuştur. Batı Kürdistan’daki hiçbir Kürt siyasi örgütü, tek başına iktidar olma hevesine kapılmadan, dar hesap çıkarlarına düşmeden asıl olan Kürt halkının özgürlüğünü her şeyin üstünde tutarak en yüce amaç için güçlerini birleştirmeli ve mücadele etmelidir. Batı Kürdistan’da Kürt halkının özgürleşme koşulları vardır ve bu koşulları doğru değerlendirmek için ulusal-demokratik birliğe ihtiyaç vardır. Bu konuda geçen Temmuz ayının başlarında bir adım atıldı. Bizzat bizim de teşvikimiz ve önerimiz temelinde Batı Kürdistanlı siyasetçiler Hewlêr’de bir araya geldi ve Kürt Bölgesel Liderliği Sayın Mesut Barzani’nin de hazır bulunduğu bir protokol temelinde birliğini kurdu. Biz tüm gücümüzle bunun arkasında olduğumuzu açıkça beyan ettik ve o günden bu yana da bu politikamızı sürdürüyoruz. Fakat pratikte bu birlik güçlü bir biçimde hayata geçmedi.
BAZI PARTİLER BİRLİĞİN ZAYIFLAMASI İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR
* Neden?
Çünkü birlik içerisinde yer alan bazı partiler birliğin güçlenmesi için değil, birlik içinde bazılarının zayıflatılması ve kendilerinin güçlenmesi için çaba gösterdiler. Yani Kürt halkının ulusal çıkarlarını değil, kendi örgüt çıkarlarını esas aldılar. En önemlisi dış ilişkilerde birlik olmayı başaramadılar. Bir tarafta Kürt Yüksek Konseyi çatısı altında birlik kurulmuştur, öbür taraftan ise bu Yüksek Konsey’in çatısı altında yer alan her örgüt farklı dış ilişkileri yürütmeye devam etti. Yürütülen bu dış ilişki biçimi Kürtler arası birliği zayıflatan en önemli faktör haline geldi. Oysa yapılması gereken şey hem içte hem de dışta tüm ilişkilerini birleştirmek ve ulusal bir düzeye çıkarmaktı. Özellikle birlik içerisindeki bazı grupların Türkiye’yle sürdürdükleri özel ilişkiler birliğin zayıflatılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu gibi nedenlerle Yüksek Konsey’in kararları uygulanmadı. Örneğin Yüksek Konsey, “Özgür Ordu’nun Kürt bölgesine gelmesine gerek yoktur, Kürtler yürütülen savaşta taraf tutmamalı, mücadelesini siyasi yöntemlerle yürütmeli. Evet, Kürtler Suriye’deki devrim hareketinin bir parçasıdır ama silahlı mücadeleye dahil olmamalı” biçiminde kararlar almıştı. Buna rağmen birlik içerisindeki bazı partiler Özgür Ordu’nun Kürdistan’a getirilmesi için var gücüyle çaba sergiliyorlar. Kısaca parçalı duruşun bu biçimde devam ettiği anlaşılıyor.
DAR-TUTUCU YAKLAŞIMLAR AŞILMALI
Bunlar, birliğin hayata geçmemesinde bir neden olurken, bir diğer neden ise pratikte herkesimin yönetim erkine ve bütün çalışmalara dahil edilmemesi durumudur. Oysa bütün bölgelerde ortak yönetimler ve ortak çalışmalar oluşabilmeliydi. Bu yapılmadı. Açıkça söylemek gerekirse, bu konuda hem PYD’nin hem de Kürt Ulusal Meclisi çatısı altındaki örgütlerin belirli yetersizlikleri ve dar-tutucu ve hatalı yaklaşımları olmuştur. Bir tarafta farklı dış ilişkileri geliştirerek farklı konseptlerle hareket ederek birliğin yürütülmesini zora sokarken, diğer tarafta ise tüm güçleri yönetime ve kurumlara dahil etmeme, paylaşımı gerektiği gibi geliştirmeme tutumu görüldü. Biz bu konuda bu yetersizliklerin aşılması gerektiğini düşünüyoruz.
Her iki tarafın da kendi hatalarını görmesi, aralarında güvensizliği değil, güveni geliştirmeleri gerekiyor. Bu konuda bize düşen ne varsa, biz gereken desteği sunmaya hazırız. Ben daha önce de belirttim; biz genel hatlarıyla partiler arasına fark koymayacağız. En azından PYD kadar diğer örgütlerle de dostluk ilişkisi içerisinde olmak istiyoruz, nitekim öyledir de. Yeri gelmişken şunu da belirteyim, Türk devletinin ve diğerlerinin PYD ile PKK’yi bir gösterme tutumu, siyasi amaçlıdır. Her şeyden önce halkın ezici çoğunluğunu temsil etme gücünde olan PYD’yi dışlamak, tek taraflı kendi politik amaçları doğrultusunda denetimi ele geçirmek, söz sahibi olabilmek için geliştirilmiş bilinçli bir saptırmadır. Hareket olarak bizim esas alacağımız şey, herhangi bir örgütü destekleme değil, büyük zulüm görmüş ve yurtseverlik mücadelesinde büyük emek sahibi olan Batı Kürdistan halkının kazanmasıdır.
Özellikle Batı Kürdistan bölgesine farklı güçlerin çağrılması veya getirilmesinin Kürt halkına çok zarar vereceğini belirtmek istiyorum. Kürt halkı kendi özgün sistemini kurmalı ve kendisini savunabilmelidir. En önemli konunun ise, Türk devletinin projesi karşısında tüm Kürt siyasi güçlerinin tutum sahibi olması olduğunu düşünüyorum.
GÜNEY KÜRDİSTAN DA DUYARLI YAKLAŞMALI
Bütün bu konularda herkes kendi yetersizliğini görürse, ulusal-demokratik birliği daha güçlü bir biçimde geliştirme koşulları henüz aşılmış değildir. Biz bu konuda tüm siyasi partilerin sorumlu yaklaşması gerektiğini, içlerinde tamamen kendini başka güçlerin kontrolüne sokmuş olanlar varsa, bunların ayıklanması, diğerlerinin de kendi aralarında güçlü bir birliği tesis etmeleri gerektiğini belirtiyoruz. Hem yönetimi herkesin paylaşması, hem de diplomaside ve dış güçlerle olan tüm ilişkilerde bütün Batı Kürdistan adına hareket eden kurumlarca yürütülmesi ve ortaklaştırılması temelinde güçlü bir birlik kurulabilir. Bunun koşulları vardır.
Bu konuda özellikle Güney Kürdistan siyasetinin de doğru yaklaşmasının büyük önemi vardır. Yani bir taraftan “birlik olun, birliği geliştiriyoruz” derken, öbür taraftan ise bazılarının birlik dışında farklı işlerle uğraşmalarına göz yummamaları gerekiyor. Birlik içinde ayrıksı hareket etmek ya da ters düşmek olmaz, o zaman adı birlik olmaz. Farklılıkların toplamından bu birlik oluşmuştur. Birlik sadece resmi görüşmelerdeki oturumlardan ibaret değildir. Pratik uygulanabilirlik durumu, birliği birlik yapar. O da ortak belirlenen prensiplerde, ilkelerde hareket etmektir. Yoksa birlik bir temenniden öteye geçmez. Oysa bu dönem, böylesi süreçler Kürt halkı için tarihi dönemlerdir. Bunun için basit, dar grup çıkar çekişmesine, sen-ben kavgasına düşmeden mazlum Kürt halkının baharını yaratma uğruna herkes büyük düşünmek, büyük adım atmak ve hassas davranmak durumundadır. Burada birlik içerisinde farklı hesapları olan güçleri görmek gerektiği gibi, birlik içindeki bazı örgütleri desteklemek değil, ulusal bir tutuma ihtiyaç vardır. Biz kendi cephemizden Batı Kürdistan’da birliğin pekişmesi için üstümüze düşeni yapmaya hazırız. Ama Güney siyaseti de bu konuda daha duyarlı yaklaşmalıdır. Çünkü eğer bu parçada birlik oluşturulmazsa ve parçalı duruş sergilenirse bundan Kürt halkı zarar görecektir.
Özellikle Türk devleti bu konuda büyük bir çaba sergilemektedir. Kürt birliğini parçalamak ve Kürtleri orada irade olmaktan çıkarmak için her türlü çabayı sergiliyor. Bunun karşısında gerek Güney, gerek Kuzey ve gerekse de Batı Kürdistanlı siyasetçilerin de burada bir iradenin oluşması için çaba sergilemeleri gerekiyor. Bu yurtseverliğin gereğidir. Eğer böyle yaklaşılırsa ben inanıyorum ki, halkımızın bu parçada elde ettiği kazanımlar daha da güçlenir ve demokratik Suriye’nin oluşumunda da önemli bir rol sahibi olur.
ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL TC DEVLETİ
* Son olarak Batı Kürdistan halkına çağrınız nedir?
Ben Batı Kürdistan’daki tüm halkımıza dönük öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Türk devletinin amacı yeni Suriye’de Kürt halkının statü kazanmamasıdır. Bu amaç temelinde bazı Kürt ve Arap çevreleriyle ilişki kuruyor, onlara para veriyor. AKP hükümetinin amacı Batı Kürdistan’da halkımızın haklarına kavuşmasını engellemektir. Halkların baharı sürecini Kürt halkı için kara kışa, zindana çevirmek istemektedir. Tüm Batı Kürdistan halkı bu gerçeği çok iyi görmelidir. Bu konuda Türkiye’yle birlikte hareket eden kişilere ve gruplara kendi içinde asla yer vermemelidir. Onlara karşı tavır ve tutum sahibi olabilmelidir. Bilmeliyiz ki, eğer bugün Kürdistan 4 parçaysa ve halen Kürt sorunu çözülmemişse bunun önündeki en büyük engel TC devletidir. AKP öncülüğündeki TC devleti Kürtlere dost değildir. Kürtleri köleleştirmek için çaba sergilemektedir. İlişki kurması da, para vermesi de bu amaçladır. Bu konuda AKP’nin sömürgeci politikalarına kimse aldanmamalıdır, alet olmamalıdır. Aldananlar olursa da halkımız kendi içinde bunlara yer vermemelidir. Türk devletinin amacı iç çatışmalar yaratarak Kürtlerle Arapları çatıştırarak sonuç almaktır. Hiçbir yurtsever Kürdistanlı siyasetçi, grup veya çevre Türk devletinin bu oyununa gelmemeli kesinlikle iç çatışmalara yer vermemelidir. Var olan farklı görüş ve sorunlar demokratik tartışma ve diyalog yöntemiyle çözülmeli ve her koşul altında ulusal birlik zemini güçlendirilmelidir.
TOPLUMSAL DURUŞ VE SAVUNMA SİSTEMİ GELİŞTİRİLMELİ
Bu konuda Türk devleti Serêkanî’de, Dirbesiye’de hatta Qamişlo’da, yine Kobanî’de görüldüğü gibi Kürt halkı içinde panik yaratmak istemektedir. İşte Kobanî’de mevziler kazıyor, köyleri boşaltıyor, tankları koymuş ve korku havası yaratmak istiyor. Ve bu biçimde Kürtleri zayıflatarak amaçlarına ulaşacağını hesaplıyor. Halkımız bunun karşısında örgütlü ve bilinçli bir duruş sergilemeli, kimse yerini terk etmemeli ve herkes yerini korumalıdır. Türk devleti halkımızın meşru, demokratik ve haklı iradesi karşısında hiçbir şey yapamaz. El uzatmak istese bile başarılı olamaz. Ulusal ve uluslararası düzeyde Türk devletinin herhangi bir müdahaleyle sonuç alması mümkün değildir. Türk devleti daha çok blöf yapmakta, tehdit ve şantajla Kürt bölgelerini boşaltarak Kürt özgürlük dinamiklerini örgütlediği güçler vasıtasıyla zayıflatmak istemektedir. Böylece Kürt halkını güçten düşürmek istemektedir. Ama Türk devleti, bu beyhude çabasında yalnızdır ve güçlü değildir. Kürt sorunu karşısında Türk devleti en zayıf dönemini yaşamaktadır. Bu nedenle onların tehditlerine boyun eğmeden gerekli tedbirleri almak, örgütlü-toplumsal duruş ve savunma sistemini geliştirmek gerekiyor.
BATI KÜRDİSTAN HALKI TÜRK DEVLETİNİN TEHDİTLERİNDEN KORKACAK DEĞİL
İnanıyorum ki, sizin içinizdeki derin yurtseverlik ve yine saflarınızda örgütlenmiş bulunan Savunma Birlikleri her türlü saldırıya karşı görkemli bir direnişi geliştirecek güçtedir. Özellikle başta Kobanî olmak üzere, Batı Kürdistan’ın kahraman halkı Türk devletinin tehditlerinden korkacak değildir. Panik ortamını yaratarak bazı işbirlikçi gruplar aracılığıyla kirli politikalar peşinde olan Türk devleti, halkımızın iradesi karşısında yenilgiye mahkumdur. Bu konuda yeter ki daha fazla örgütlü olalım, kendi özgücümüze güvenelim, davamızın haklı olduğunu görelim ve kazanacağımızı bilelim. Kendi topraklarımızda daha fazla kökleşerek örgütlü direnişi geliştirme temelinde kazanmayı kesinleştiren kararlı bir tarzı esas alalım.
BÜTÜN KÜRTLER SİZİNLEDİR
Ve bilinmeli ki Türk devletinin herhangi bir biçimde saldırısı halinde bütün Kürtler sizinledir, hepimiz sizlerin arkasındayız. Burada önemli olan sizin kendi iç örgütlenmenizi sağlam geliştirmeniz, savunma sisteminizi güçlendirmeniz ve siyasi birliğinizi kurmanızdır. Hem Suriye demokratik güçleriyle ortak hareket etme, hem de kendi topraklarında kendi sistemini kurma perspektifiyle yürüteceğiniz mücadelenin kesinlikle başarıya gideceğini bilmelisiniz. Bu kadar değerli militan ve komutan yetiştirmiş, Şîlan, Rüstem ve Xebatlar gibi kahramanları içinden çıkaran yurtsever Batı Kürdistan halkının tarihin bu önemli döneminde her türlü fedakarlığı ve cesareti göstererek kazanmayı bileceğine inanıyorum. Bu temelde Batı Kürdistan’da geliştirdiğiniz devrimsel çıkışı yürekten selamlıyorum. Ya özgür yaşacağız ya da asla!
FARC’IN MESAJI ÇOK ANLAMLI VE DEĞERLİ
* Geçtiğimiz ay Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) Genel Sekreterliği, hareketinize dönük göndermiş olduğu mesajda hareketinizi Ortadoğu’nun temel devrimci dinamik gücü olarak niteledi ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep ettiklerini belirtti. Dünyanın öbür ucundan gelen bu dayanışmacı mesaj için neler diyeceksiniz?
Çok anlamlı bir mesaj. Büyük emek ve deneyimden gelen, güçlü, kahramanca direnen bir örgüt olan, kendini dünyaya kabul ettirmiş FARC örgütünden gelen bu mesaj çok değerli bir dostluk mesajıdır. Mücadele tarihimizin en önemli döneminde bulunduğumuz bu aşamada Kürdistan’da çok yoğun bir direnişin dağlarda ve zindanlarda geliştiği bugünlerde FARC’lı yoldaşların gönderdiği sıcak selam ve mesaj bize moral vermiş ve bizi daha da güçlendirmiştir. Ben de sizin aracılığınızla tüm FARC’lı yönetim, komuta ve savaşçılarına büyük bir saygı ile selam gönderiyor, kendilerine yürekten üstün başarılar diliyorum. İleride dostluğumuzun daha da gelişeceği ümidiyle direnişçi selamlar yolluyorum.
EZİLENLERİN DİRENİŞİ KARDEŞTİR
Dünyanın neresinden olursak olalım, egemenlerin haksızlığına ve zulmüne karşı ezilenlerin direnişi kardeştir ve ezilenler kendi ülkelerinde zulme karşı direnerek devrim selamlarını birbirlerine gönderirler. Bugün çağdaş gerilla mücadelesiyle birlikte toplumsal bir mücadeleyi yürüten PKK ve FARC örgütlerinin sıcak selamlaşması, ezilenlerin ortaklaşmasının en iyi bir örneğidir. “Yaşasın egemenlere karşı ezilenlerin onurlu özgürlük direnişi” diyor ve tüm ezilen halklara ve sınıflara mücadelelerinde üstün başarılar diliyorum. FARC yönetimine, gönderdiği değerli mesajdan dolayı teşekkürlerimi, saygılarımı ve içten selamlarımı iletiyorum.
ANF